Saçma, boş ya da hatalı bir soru olarak görünse de aslında çok güzel bir soru. Öncelikle "Işık, ışık hızında olduğu için ışık." "Dörtgen bir üçgen olabilir mi?" "Belirli hacmi olan gaz olabilir mi?" "Skaler büyüklük olan hız olabilir mi?" derseniz bu, hatalı bir eşitleme olur. Özellikle Allah gibi Tanrı inanışları için. Çünkü bunlar; "Allah" gibi sonsuz güçte, her şeye gücü yeten şeyler değil. Bunlar, evrenin dokusundan veya mantıktan dolayı sınırlandırılmış olgular. Ama anlatılan şekli ile "Allah" derken her şeyi yapabilen, sınırlandırılmamış güçteki bir varlıktan bahsediyoruz. Burada sizin savunmanızda biraz sıkıntı oluyor ama buna tekrar geleceğim.
"Allah'ı kim yarattı?" sorusuna verilen "Suyu kim ıslattı?" karşı savunusu, "Suyu birinin ıslatmasına gerek yoksa kendi kendine ıslak olabiliyor demektir o halde ona bu özellikleri Allah vermemiştir, suyun zaten özelliği buydu." sonucuna vardığı için çok kötü bir savunma şekli oluyor. Ayrıca suyun ıslak olmasının kimyasal ve fiziksel sebepleri varsa Tanrı'nın da ezeli ve ebedi olmasının başka sebepleri olabileceğini söylemek olur bu.
"Yazılımı yazanı kim yazdı?" sorusu ile karşı savunu yapılmaya çalışılır. Bu da güzel bir savunma sayılabilirdi. Ama bu mantıktan da yola çıkarsak "Evet, birisi yazmadı ama o yazılımcıyı birisi doğurdu. Yani sebepler burada bitmiyor, o zaman Allah'tan önce de sebep var." denilebilir.
"En öndeki vagonu kim çekiyor?" sorusu da aynı şekildedir. "Vagonun ileri gitmesine sebep olan başka etkenler de olduğundan Allah'ın bizi yaratmasına sebep olan başka sebepler de var." demektir.
Görülebileceği gibi benzetmelerle durumu anlayamazsınız. Çünkü benzetmeler sadece bildiğimiz durumlar için yapılır, Tanrı'yı ise bilmiyoruz, gözlemedik o yüzden benzetmeler daha çok sıkıntı yaratır. Özellikle Din ve Tanrı konularında benzetmelerden uzak durunuz.
Öte yandan "Allah'ı kim yarattı?" sorusu evet, hatalı bir soru, "Birisi yaratmadı, ezeli ve ebediydi." derler ve cevaplanmış olur. Çok basit değil mi? Aslında değil. Bu sorunun sorulma amacı o değil ki. Bu klasik muhabbetin özünü kaçırmamalıyız. Devam ettirirsek: "Madem Allah ezeli ve ebedi, o zaman maddesel form niye ezeli ve ebedi olmasın?"
Burada geçersiz bir eleştiri, maddenin büyük patlamadan itibaren olduğunu söylemektir. Uzay-Zaman'ın ilk anı büyük patlama olsa bile maddeye form veren maddesel formdan bahsedilebilir. Büyük patlamaya sonsuz bir döngü denilip form değiştiren maddesel formdan bahsedip Tanrısız açıklama yapılabilir. Yani büyük patlamanın öncesi değil, atası. Bunu, zigottan önce siz yoktunuz ama atalarınız vardı olarak düşünebilirsiniz. Yani bu muhabbetin asıl amacı Tanrı olasılığı dışında başka olasılıkların olduğunu göstermektir, hepsi bu.
Yani burada sorgulanan şey, neden Tanrı'ya ezeli ve ebedi diyebiliyoruz da başka bir şey ezeli ve ebedi olamaz? Neden ve nasıl maddesel form ezeli ve ebedi olamaz da Tanrı ezeli ve ebedi olur? Bazıları maddenin ezeli ve ebedi olduğunu söylemekle maddeyi Tanrılaştırdığımızı/ilahlaştırdığımızı söylüyor ama bu çok hatalı bir eleştiri olur. Çünkü ilk olarak zaten bunu söylerken ezeli ve ebediliği Tanrı'nın özelliği olarak varsaydık, önce neden sadece Tanrı'nın özelliği olduğu tartışılmalı. Başka bir şey ezeli ve ebedi olmaz mı ya da ezeli ve ebedi olmak, onu neden Tanrı yapsın? (Panteistik anlamda ona da Tanrı diyenler olabilir ama burada "Allah" gibi monoteist bir Tanrı'dan bahsediyoruz.) Yani ona Allah özelliği vermiyoruz, Tanrı/Allah gibi sonsuz güç, her şeyi yapabilme, "ilim, irade" vermiyoruz ki onu "Tanrılaştırmış/ilahlaştırmış" olalım. Bu noktada da insanlar, evrenin dokusundan kaynaklana yasaların bir şeyi yapamayacağını, bilinçsiz olan şeylerin böyle şeyler yapamayacağını ve "ilim, irade" gibi sıfatların kendiliğinden "olması zorunlu"ymuş gibi sunmaya çalışıyorlar. Gerek evrimsel mekanizmaları, gerek evrenin dokusundan kaynaklanan yasaları düşündüğümüzde "kendi kendiliğine" böyle şeyler olabileceğini görebiliriz ve bu, "ilim, irade, kudret" gibi ek bir varsayıma ihtiyaç duymuyor. Evet, kişi isterse "ilim, irade ve kudret"i olan bir Tanrı'nın yaptığına da inanabilir ama sorun, "ilim, irade, kudretsiz" açıklamanın bile "ilim, irade, kudret"li olmak zorunda olduğunu ve bu Tanrısal olmayan açıklamanın da bu yüzden "ilim, irade, kudreti" maddeye atfettiğini sanmak. Bu hatanın nedeni "Doğal süreçlerle oluşan peribacaları, dağlar, canlılar gibi şeyleri kendimiz yapmaya kalksak veya o varlık kendi kendine yapmaya çalışsa çok dahi birisi olması gerekirdi, o halde bizi de yapan böyle biri var ve bu gücü bilinçsiz maddeye veriyorlar." şeklindeki hatalı bir düşünce. Bu, hatalı bir düşünce çünkü her şeyin yaptığımız aletler ve araçlar gibi olduğunu varsayıp doğanın nasıl işlediğinden uzaklaşıyoruz. Oysa evrimsel ve doğal süreçte herhangi bir "çaba, istek, bilinç" olmasına gerek yok ama kendi bakış açımızdan baktığımız için bu durumda bile böyle olması gerekiyor gibi geliyor.
Şimdi gelelim ilk paragraftaki konuya. Buradaki eleştiri de "Her şeyi yapabilen, her şeye gücü yeten Tanrı" fikrinedir. Her şey kavramında "kendini yok etmek" de mevcuttur, "kendinin kopyasını yaratmak" da mevcuttur. Ama evet, bunu yapamaz çünkü tanımına aykırı. Bu durumda da Tanrı, "her şeye gücü yeten" olmuyor. Kendini yok etse ezeli ve ebedi tanımına uyamaz ve Allah olmaz. Kendinin kopyasını yaratsa "tek, benzersiz" olma tanımı ile çelişir ama yapmazsa yine "Her şeye gücü yeten" tanımı ile çelişir. "Bunu yapması çok saçma olur, gücünü azaltır. Allah saçma bir şey yapmaz." derseniz yine kendi tanımı tarafından kendi kendini sınırlandırmış oluyor. Bu durumda da "her şeye gücü yeten, her şeyi yapabilen tanımı" ile çelişmiş oluyor. "Neden yapsın?" gibi sorular da geçersiz oluyor çünkü yapabilmek/yapamamaktan konuşuyoruz, yapmaktan veya yapmamaktan değil.
Sonsuz güçteki her şeyi yapabilen Allah, kimilerine göre kendini öyle tanımlıyor zaten. Kimilerine göre inananlar, "her şeyi yapabilme, sonsuz güç" olarak gibi tanımları kendileri veriyor, bu önemli değil. Burada tekrar "Neden böyle olsun?" diye sormayacağım. Çünkü herhangi bir sonuca ulaşmayacak "Öyle işte." denecek. Ne şekilde olursa olsun sonuç olarak ortada her şeye gücü yeten, her şeyi yapabilen bir Tanrı fikri var ve zaten "her şeye gücü yeten, her şeyi yapabilen" olması "mantıksal" olarak sıkıntı yaratıyor. Yani, her şeye gücü yetiği için istediği sıfatı sorun olmadan alabilirdi diyemiyoruz, "her şeye gücü yettiği için" sorun çıkıyor.
Bu durumdan benzetmeler ile çıkamıyorsunuz çünkü yine tanım gereği Tanrı/Allah'ın bir eşi veya ona gerçekten benzeyen ve tartıştığımız özellikte olan başka bir şey yok, yani tam olarak ona benzetebileceğiniz başka bir şey yok. Yani yapacağınız bütün benzetmeler yukarıda açıkladıklarım gibi hatalı benzetmeler olacaktır. O yüzden benzetmelerden uzaklaşıp konunun özünü konuşmalıyız.
Elbette bu tür sorular yöneltilebilir. Hatalı demek yanlış olur çünkü her soru gerçekten çok ilginç, tartışılabilen güzel yerlere gidiyor. Yanıtı çok basit gibi görülen "Allah'ı kim yarattı sorusu?" da başta bakınca hatalı ama asıl çıkan yer, gerçekten konuşulması gereken bir konu. "Allah kendini yok edebilir mi?" gibi sorular da saçma gözükse de oldukça ilginç yerlere çıkıyor ve sorulması gerekli.
Buna verilebilecek en mantıklı cevap bence "Biz, Allah'ı/Tanrı'yı anlayamayız." olacaktır. Hatta biraz daha ileri götürüp "Anlayamayacağımız bir şekilde bu mantıksal sorunları çözmeye de gücü yeter." diyebilirsiniz. (Tabii tersini de yapabilir, anlayamayız.) Evet, bu "kaçamak" bir cevap olarak görülebilir ama hatalı eşitleme ve hatalı benzetmelere, saçma soru demeye kıyasla verilebilecek en "mantıklı" cevaptır. Bizim mantığımız sınırlı bir Dünya'da evrimleşti ve bu konuyu çözmek için evrimleşmedik. O yüzden Tanrı/Allah gibi bir varlığı anlayamayız da bilemeyiz de. Tabii burada "Neden yeterli bir mantık vermedi?" gibi sorular da doğuyor, Tanrı'yı anlayamadığımız için ve onun gibi "düşünemeyeceğimiz için" onu da bilemeyiz. Zaten inanma ihtiyacı duyan inanır, inanma ihtiyacı duymayan inanmaz. Ama bu; bizim mantığımızın üstündeki bir varlığı, hatalı benzetmelerle veya hatalı eşitlemelerle inancını savunmaktan çok daha iyi bir savunma şekli olacaktır.