Hayır.
Her şeyden önce, eğer öyle olsaydı, protein içerikli hiçbir sistem var olamazdı. Ama var. Demek ki proteinin oluşma ihtimali bu kadar düşük olamaz.
Bu tür hesaplamalar, yaratılışçılar ve onların varyantı olan çeşitli bilim karşıtları tarafından, bir proteini oluşturan aminoasitlerin "hepsinin aynı anda doğru denk gelme ihtimali" gibi tuhaf bir matematiğe başvurarak hesaplama yapıyor. Diyorlar ki 20 aminoasit olduğuna göre ve her birinin belli bir noktada bulunma ihtimali aynı olduğuna göre, 100 aminoasitlik bir dizi oluşturmanın farklı yolu var. Dolayısıyla spesifik bir proteinin oluşma ihtimali 'da 1'dir diyorlar.
Bu, insan aklına hakaret olacak düzeyde komik bir ilkokul hesabı. Çünkü proteinler, 100 tane aminoasidin rastgele bir araya gelmesiyle oluşmuyorlar. Bu şimdi de böyle değil, canlılığın başlangıcında da böyle değildi.
Günümüzde hangi proteinin oluşması gerektiğinin bilgisi DNA içinde bulunuyor ve o okunarak sadece spesifik aminoasit sıraları mümkün oluyor. Bu nedenel vücudumuzda, var olabilecek bütün proteinler yok. Sadece genomlarımızda bilgisi bulunanlar ve dışarıdan yemekle aldıklarımız var.
Başlangıçta ortada genler falan yokken de 100 tane aminoasit bir araya gelip "Puf!" diye proteine dönüşmüyorlardı. Bu, bilim karşıtlarının çocuksu akıllarının Evren'i çizgifilmvari bir pencereden görme biçiminden kaynaklanıyor. Her şeyin Puf! diye var olduğuna inandıkları için, bilimsel gibi takılmaya çalışırken de yanlış matematiği kullanıyorlar.
Bugün biliyoruz ki proteinlerin oluşması için 100 aminoasidin aynı anda bir araya gelmesi gerekmiyor. Önce 2 tanesi bir araya geliyor, sonra 1-2 tane daha bunlara dahil oluyor, sonra 3-5 tane daha. Üstelik her seferinde oluşan aminoasit dizisinin belli bir 3 boyutlu konfigürasyonu olduğu için, bağlanabilecek yeni aminoasitlerin de sayısı sınırlanıyor. Böyle düşününce, 2-3 tane aminoasitin bir araya gelme ihtimali bir anda verdikleri komik sayılardan 400 ila 8000'de 1 gibi çok daha makul sayılara fırlayıveriyor. Sonrasında eklenecek her bir aminoasit, tamamen rastgele eklenseydi bile, 20'de 1 gibi gayet iyi bir ihtimalle doğru kombinasyon bulunabiliyor. Tabii onlar size bunu söylemiyorlar, çünkü işleri gerçek değil, manipülasyon. Bunu az sonra tekrar göstereceğim.
Ayrıca unutmayın ki canlılığın başlangıcında çok büyük proteinlerin oluşması da gerekmiyordu. Her şeyden önemlisi, proteinlerin bir kısmı erkenden oluşmuş olsa da, yaşamın başlangıcında çok büyük ihtimalle önce RNA molekülleri oluştu ve dolayısıyla genetik materyalin ortaya çıkmasıyla zaten canlılığın en başından protein bilgisi kodlanabilmeye başlandı. Yani proteinler oluştu, ondan 1 milyar yıl sonra genler oluştu diye bir şey yok.
Mesela şarlatanlıklarını göstermenin güzel bir yolu, şöyle bir makalenin şu paragrafını çevirip paylaştıklarını görmek:[1]

İnsan genomunda kodlanan proteinlerin sayısının yaklaşık 3.5 × 104 olması beklenmektedir. Eğer 20 amino asidin herhangi bir kombinasyonu eşit derecede mümkünse, 100 amino asitten oluşan proteinlerde 1.3 × 10130 ( = 20100) olası amino asit dizilimi vardır.
Her şey bir yana, bu sayı olabilecek bütün kombinasyonları söylüyor. Tekil bir proteinin oluşması ihtimalini hesaplamıyor. Ama peki, tamam, öyle olsun. Peki makale sonraki paragrafta ne diyor? Bakalım:

Ancak yukarıdaki tartışma, 20 amino asidin tamamının eşit sıklıkta rastgele kullanıldığı varsayımına dayanmaktadır. Tabii ki gerçek proteinlerde durum böyle değildir. Bu çerçevede, protein bilimindeki temel sorulardan biri olan hangi amino asit kümelerinin sıklıkla hangilerinin nadiren kullanıldığını incelemek için, belirli bir kısa amino asit dizisi kümesinin rastgele ortaya çıkma olasılığına karşı veri tabanında ne sıklıkta göründüğünü incelemek, yani kısa dizilerin kullanılabilirliğindeki farklılıkları açıklığa kavuşturmak gerekir. Bu çalışmada, proteinlerin n amino asitlik birim dizilerden oluştuğunu düşündük (). Bu birim dizileri kurucu diziler olarak adlandırdık ve nonredundant (nr) protein veritabanında ne sıklıkla göründüklerini araştırdık. Başka bir deyişle, öncelikle üç, dört ve beş amino asitten oluşan tüm olası kombinatoryal kümeleri (sırasıyla 203 veya 8000 üçlü tür, 204 veya 160.000 dörtlü tür ve 205 veya 3.200.000 pentat tür) (Tablo 11), bu kümeleri bir bilgi birimi olarak varsayarak oluşturduk ve bu amino asit kümelerinin veri tabanında nasıl ortaya çıktığını sorduk.
Buna bağlı olarak araştırmacılar ne sonuca varıyorlar?
Bu sonuçlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde, proteinlerin üç boyutlu yapıları ve işlevleri hakkındaki bilgilerin kısa kurucu dizilerin bağlantıları bağlamında var olduğunu ve proteinlerin evrimsel olarak seçilmiş kurucu dizilerden oluştuğunu ve bunların veri tabanındaki kullanılabilirlik farklılıklarına yansıdığını göstermektedir.
Demek ki neymiş? Bilim, aklınıza gelen ilk matematiksel hesabı alıp meydanlarda bağırmak değilmiş. Yukarıda da anlattığım gibi, bilimsel olayları her zaman kademeli süreçler olarak değerlendirmek gerekiyor. Çünkü Evren'deki hiçbir şey bilim karşıtlarının sandığı gibi Puf! diye, son haliyle var olmadı.
Bu tür saçmalıklara inanmayın.
Bu konularda daha fazla bilgi almak için:
- Bir Protein Tesadüfen, Kendiliğinden ve Doğal Süreçlerle Oluşamaz mı?
- Proteinin Oluşma Hesapları: Proteinler Kendi Kendilerine Nasıl Oluştular?
Kaynaklar
- J. M. Otaki, et al. (2005). Availability Of Short Amino Acid Sequences In Proteins. Wiley, sf: 617-625. doi: 10.1110/ps.041092605. | Arşiv Bağlantısı