Paylaşım Yap
Tüm Reklamları Kapat

Karl Marx ve Marksizm: En Genel Hatlarıyla Marksizm Neler Söyler? Marksizm'e Yönelik Eleştiriler Nelerdir?

1 saat 16 dakika
113,989
Karl Marx ve Marksizm: En Genel Hatlarıyla Marksizm Neler Söyler? Marksizm'e Yönelik Eleştiriler Nelerdir? How Stuff Works
Tüm Reklamları Kapat
Filozoflar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumlamışlardır; oysa sorun onu değiştirmektir. - Karl Marx

Marksizm (veya Marxizm), 19. yüzyılın ikinci yarısında Karl Marx ve Friendrich Engels’in çalışmalarına dayanan felsefi, iktisadi, siyasal ve toplumsal bir yaklaşımdır. Daha resmî tanımıyla Marksizm, özellikle de toplumsal sınıf ilişkilerini, sosyal çatışmaları ve sosyal dönüşümü diyalektik bir perspektiften inceleyen, tarihsel gelişimi materyalist (daha isabetli ifadesiyle tarihsel materyalist) bir bakış açısıyla yorumlayan, sosyoekonomik bir analiz yöntemidir. Marksizm'in temelleri, 19. yüzyılda yaşamış Alman filozofları Karl Marx ve Friedrich Engels tarafından atılmıştır.

Giriş ve Uyarılar

Tam da bu noktada, yazımıza başlamadan evvel, önemli birkaç uyarıyı yapmakta fayda görüyoruz: Marksizm'i yalnızca bir politik hareket olarak görmek onu anlamamızı zorlaştırabilir; çünkü günümüzde Marksizm, estetikten edebiyata, metafizik tartışmalardan epistemolojiye, sosyolojiden tarihe, antropolojiden ekonomiye, arkeolojiden sanata, kriminolojiden kültürel araştırmalara, eğitimden coğrafyaya, film teorisinden tarih yazıcılığına, edebi eleştiriden medya araştırmalarına, felsefeden siyaset bilimine, psikolojiye, bilimsel araştırmalara, şehir bölge planlamaya ve hatta tiyatroya kadar uzanan epey geniş kapsamlı bir literatüre etki etmektedir.

Öyle ki Marksizm, son 150 yıldır sosyal bilimler akademik literatüründe güncelliğini koruyan, özellikle kapitalizm ve ekonomi ile ilgili alanlarda en fazla atıf yapılan alanlardan biridir. Örneğin Karl Marx, tarihteki akademisyenlerin tümünün ortalamasından 22 kat, ortalama bir ekonomistten 11 kat fazla atıf alarak, tarihte en fazla atıfta bulunulan sosyal bilimci unvanına erişmiştir.[1] Bu atıfların nedeni ve içeriği ayrı bir tartışma konusudur; ancak ne kadar geniş bir akademik ağdan söz edildiğini anlamak açısından, bu sayıların faydalı olacağı kanaatindeyiz.

Tüm Reklamları Kapat

Böylesi bir literatürü tüm yönleri ile en ince ayrıntısına kadar anlatmak epey zordur (hatta belki de imkânsızdır) ve bu yazımızın, Marksizm'e yönelik eksiksiz bir literatür taraması/incelemesi/değerlendirmesi olma iddiasında bulunmadığını belirtmek isteriz. Amacımız, günümüzde halen aktif bir şekilde tartışılan, hatta son dönemde Dünya halkları arasında yükselişe geçtiği bile iddia edilebilecek olan Marksizm'i anlamak isteyenler için, temel düzeyde bir çerçeve çizmek ve temel terminoloji üzerinden giderek, onlara bir başlangıç noktası vermektir. Yazının sonunda bulabileceğiniz kaynaklarımızdan, konuyla ilgili diğer analizlere, yorumlara, tarihsel incelemelere ve görüşlere dallanmanız mümkün olacaktır. Ayrıca yazımız içerisinde kalın harflerle yazdığımız terimler, size bu konularda yapacağınız araştırmalar için bir başlangıç noktası verebilir.

Şunu da anlamakta fayda vardır: Marx, yalnızca döneminin en etkili filozoflarından biri olmakla kalmamıştır; fikirleri, günümüzde hala farklı türden politik parti ve kişilerce savunulmakta olan, her gün biraz daha çeşitlenmekte olan, çok karmaşık bir tarihi bünyesinde barındıran, savunucuları ve karşıtları tarafından çok yoğun duygusal tepkileri barındıran bir düşünürdür. Karl Marx ve Marksizm gibi devasa bir literatürü tüm yönleriyle ele almak, hem akademik katkılarını hem de bunlara yönelik eleştirileri "hakkıyla" incelemek, günümüzdeki yansımalarının ayrıntısından söz etmek, tek bir yazıyla yapılamaz. Hatta zaman içerisinde Marksizm çok farklı dallara ayrıldığı ve farklı görüşten insanlar tarafından çok çeşitli biçimlerde geliştirildiği için, tek bir Marksist Teori'den (ve tek bir Marksizm'den) bahsetmek bile mümkün değildir!

Bu yazımız, en nihayetinde görece kısa bir tanıtım ve inceleme yazısıdır; dolayısıyla doğal olarak, tüm okuyucuların (özellikle de alanda birikimi olanların) bütün beklenti veya taleplerini karşılayamayacak; bütün Marksist akımları, teorileri ve pratiği eksiksiz olarak yansıtamayacaktır. Yine de felsefe yazılarımız çerçevesinde, son dönemde oldukça aktif bir şekilde gündeme gelen bu sosyopolitik ve kültürel felsefeye en azından giriş düzeyinde ve temel olarak yer vermenin önemli olduğuna inanıyoruz.

Marksizm'e Kısa Bir Giriş...

Bu ön uyarılardan sonra, konuya bir başlangıç yapabilmek adına, muhtemelen Marx ve fikirlerinin özüyle ilgili olarak şunu söylemek yerinde ve genel geçer olarak kabul edilebilir olacaktır: Karl Marx, işçi sınıfının, yani hayatta kalmak için iş gücünü ücretli olarak satmak zorunda olan kitlelerin kapitalist düzenden kurtuluşunu hedeflemiştir. Bu özün detaylarına ve burada kullanılan terimlerin anlamlarına aşağıda döneceğiz.

Tüm Reklamları Kapat

Daha teknik bir tanımıyla Marksizm, herhangi bir toplumda, toplumun materyal durumunu ve insanların maddeci ihtiyaçlarına ulaşmak için gerekli olan ekonomik faaliyetlerini inceleyerek, bu toplumlarda görülen sosyal olguları (fenomenleri) izah etmeye çalışır. Zira Karl Marx'a göre, üretim süreçlerinde oluşan verimsizlikler, yani eski üretim biçimlerinin (İng: "modes of production") işlevsizleşmesi, toplum içinde sosyal çatışmalara sebep olur.[2]

Marksizme göre, bir malın veya hizmetin ortaya çıkmasını mümkün kılan üretim biçimleri, sadece basit bir sosyal organizasyondan veya ortak bir hedef doğrultusunda bir araya gelenlerin yaptığı geçici bir işbirliğinden ibaret değildir. Bu üretim biçimleri; sosyal ilişkiler, politik kurumlar, yasal sistemler, kültürel sistemler, estetik ve ideolojiler gibi tüm diğer sosyal olguları etkiler. Örneğin üretim kuvvetleri/güçleri veya üretici güçler (yani en geniş tanımıyla "teknoloji") geliştikçe, halihazırda var olan üretim biçimleri işlevsiz hale gelir ve gelişim kısıtlanmış olur. Marx, 1859'da şöyle yazmıştır:

Gelişimin belli bir evresinde, toplumun maddeci üretim güçleri [teknoloji], üretimde var olan toplumsal ilişkiler ile çatışmaya başlar. Bir diğer deyişle (ki bu, aynı şeyi legal terminolojide tekrar etmekten ibarettir) teknoloji, o zamana kadar içinde işlediği çerçevede bulunan mal ilişkileriyle çatışmaya başlar. Üretken güçlerin gelişim formlarından ötürü, bu ilişkiler işçilerin prangalarına dönüşür. Bundan sonra, sosyal devrim çağı gelir.

Marksizm çerçevesinde kapitalist düzen; hem teorik hem de pratik çerçevede "ezen" ve "ezilen" arasındaki bir sınıf çatışması olarak görülür. "Kapitalist düzen" olarak isimlendirilen bu düzen (veya Marx'ın deyimi ile burjuva toplumu), işçileri kendi biricik emeklerine yabancılaştırmak ile kalmaz, aynı zamanda doğası gereği, kaçınılmaz olarak toplumsal ve ekonomik krizler üretir. O halde yapılması gerekilen şey, kapitalizmin antidotu olarak sosyalizmi inşa etmek için gerekli olan tüm araçların kullanılması ve burjuva düzeninin ortadan kaldırılmasıdır.

Çünkü bir Marksiste göre kapitalizm, ekonomik olarak sürdürülebilir değildir ve toplumun yaşam standartlarını arttırmak konusunda beceriksizdir. Bunun en temel nedeni, düşen kâr oranlarını telafi etmek için çalışan maaşlarını ve sosyal faydaları kısmak zorunda kalması ve diğer yandan, toplumsal/üretimsel eksikleri telafi etmek için askerî saldırganlıkları pekiştirmesidir. Marksizm'e göre, kapitalist üretim biçimi, yerini nihayetinde sosyalist üretim moduna bırakacaktır ve bu, bir işçi devrimi ile olacaktır.

Evrim Ağacı'ndan Mesaj

Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.

Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.

Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.

Bu kavramların detaylarına ve anlamlarına birazdan daha derinlemesine döneceğiz; ancak Marx'a göre kapitalist üretim biçiminde, üretim sürecinde oluşan verimsizliklerden doğan sınıf çatışması, üretim araçlarına sahip olan azınlık (yani burjuvazi) ile, malları üreten ve hizmetleri sağlayan çoğunluk (yani proleterya) arasında çok daha sert ve belirgindir. Sosyal değişim, bir toplum içindeki farklı ve birbiriyle çatışan sınıflar arasındaki mücadeleden doğar. Bu temel önermeden yola çıkan bir Marksist, kapitalizmin işçi sınıfını baskıladığı ve sömürdüğü sonucuna varır; dolayısıyla bir Marksist'e göre kapitalizm, kaçınılmaz olarak bir işçi devrimiyle sonuçlanacaktır.

Bu devrim sonucunda inşa edilecek olan sosyalist toplumda, özel mülk (ama "üretim araçlarına sahip olmak" anlamında özel mülk) kavramı, kooperatif mülkiyet ile yer değiştirecektir. Bir diğer deyişle üretim araçlarının sahibi, azınlıkta olan bir kesim değil, üretimi yapan işçi sınıfı olacaktır. Bu tür bir organizasyon sonucu elde edilen sosyalist ekonomi, üretim stratejilerini özel şahısların kâr etmesi temelinde değil, insan ihtiyaçlarının tatmin edilmesi kriteri etrafında inşa edecektir (buna kullanım amaçlı üretim denir).[3]

Elbette Marx, bu fikirlerini ve daha birçoğunu vakumda üretmiş değildir. Her düşünür gibi Marx da fikirlerini geliştirirken, kendisinden önce gelen veya çağdaşı olan birçok düşünür ve filozofu yakından takip etmiş, onlardan etkilenmiş ve geliştirdiği felsefesinin temellerini, kendisinden önce gelenlerin üzerine inşa etmiştir. Bir filozof olarak Karl Marx, Alman idealist Immanuel Kant ve onun izinden giden Kantçılar ile, Hegel ve onun izinden giden Hegelciler de dâhil olmak üzere çeşitli düşünürlerden etkilenmiştir: Ludwig Andreas Feuerbach (1804-1872); Britanyalı politik iktisatçı Adam Smith ve David Ricado (1772-1823); ve Fransız toplumsal teorisyenler Jean-Jacques Rousseau, Charles Fourier (1772-1837), Henri de Saint-Simon (1760-1825), Pierre-Joseph Proudhon (1809-1865), Flora Tristan (1803-1844) ve Louis Blanc (1811-1882), bu isimlerden yalnızca birkaçıdır. Daha yakın zamanlarda yaşamış bu filozoflara, Aristoteles gibi Antik Yunan filozoflarını ve evrimsel biyolojinin babası Charles Darwin'i (1809-1882) de eklemek yerinde olacaktır.

Marksizm'i biraz daha derinlemesine inceleyebilmek için, kapitalizm ve sosyalizm kavramlarını netleştirmemiz gerekmektedir. Şimdi gelin, bunu yapalım.

Kapitalizm, Sosyalizm ve Komünizm

Karl Marx'a göre bugünün kapitalist toplumunu anlamak, modern toplumun iktisadi temeldeki üretim tarzı, üretim ilişkileri ve üretici güçlerini anlamak ile mümkündür. Bu iktisadi ilişki ve güçler, sınıf mücadelesi ile beraber gelişir ve tarihin akışını belirler. Peki ama bu, tam olarak ne anlama geliyor? Öncelikle Marksizm'in temel kavramlarından yalnızca iki tanesi olan "kapitalizm" ve "sosyalizm"in en geniş anlamıyla ne olduğuna bakalım.

Hem Marksistler hem de kapitalizmin farklı formlarını savunan liberaller için, tarihsel olarak en temel kavramlardan biri, özel mülkiyet ve onunla ilişkili olarak üretim araçlarıdır. Üretim araçları, emek veya üretimi daha verimli hale getirip, üretim sürekliliği ve kârlılığını arttıran makine veya fabrika gibi her türlü iktisadi gereksinimler bütünüdür. İşte Marksizm'in sorduğu en temel soru, tam olarak burada yatar:

Tüm Reklamları Kapat

Bu üretim araçları, kimin kontrolümnde, yani "özel mülkiyeti"nde olmalıdır: Onları kullanarak ürünleri ortaya koyan işçilerde mi (yani "proleteryada" mı), yoksa o üretim araçları üzerinde mülkiyet hakkı iddia eden sermaye sahiplerinde mi (yani "burjuvada" mı)?

Burada, sıklıkla yanlış anlaşıldığı için, şunu tekrar vurgulamakta fayda var: Burada "özel mülkiyet"ten kastedilen; cep telefonu, ayakkabı veya elma gibi tüketim ürünleri değil, bunların üretimini mümkün kılan fabrika ve tarla gibi üretim araçlarının özel mülkiyetidir. Bireysel mülkiyet (yani örneğin "bir cep telefonuna sahip olma hakkı") ayrı bir tartışma konusudur ve burada bu tartışmanın detaylarına girmeyeceğiz. Şimdi, temel terimlere geçelim:

  • Kapitalizm: Tüm (veya neredeyse tüm) üretim araçlarının özel olarak sahiplenildiği ya da kontrol edildiği bir sistemdir. Bu araçlar, toplum ya da devlet yerine, bireyler ve girişimciler tarafından sahiplenilir ve kontrol edilir.
  • Sosyalizm: Tüm (veya neredeyse tüm) üretim araçlarının toplumsal olarak sahiplenildiği ve kontrol edildiği sistemdir.[4], [5], [6], [7], [8], [9], [10] Bu araçlar, toplum içinde paylaşılır ve bu toplum, devlet, kolektif veya kooperatif tarafından sahiplenilir ve kontrol edilir.[11]

Aslında sosyalist ekonominin sosyopolitik uzantılarından sadece biri konumunda olan komünizmi de, Marksizm ile sıklıkla ilişkilendirildiği için burada tanımlamakta fayda vardır:

  • Komünizm: Nihai amacı komünist bir toplumu, yani üretim araçlarının ortak mülkiyet olarak paylaşıldığı, sosyal sınıfların, paranın ve devletin olmadığı bir sosyoekonomik düzen inşa etmek olan, spesifik bir sosyalizm akımıdır.[12], [13], [14], [15], [16]

Bu durumda, "Marksizm" kavramının bu terminolojideki yeri merak edilebilir. Örneğin kimine göre Marksizm, Marx'ın çalışmalarından da görülebileceği gibi komünizm aynı şeylerdir; kimiyse, yine Marx'ın çalışmalarına dayanarak, komünizmin nihai bir "amaç" veya "cennet" olmayıp, tarihin akışının bir dönemi olduğunu ifade eder. Oxford Üniversitesi tarafından çıkarılan Karl Marx El Kitabı, konuyla ilgili şöyle yazıyor:[17]

Tüm Reklamları Kapat

Marx, kapitalizm-sonrası topluma işaret eden birçok terim kullanmıştır: pozitif hümanizm, sosyalizm, komünizm, özgür bireysellik alanı, üreticilerin özgür birliği, vb. Marx, bu sözcüklerin hepsini eş anlamlı olarak ve birbiri yerine koyulabilecek şekilde kullanmıştır. "Sosyalizm" ve "Komünizm" gibi kavramların, birbirinden farklı tarihsel basamaklar olduğu fikri, Marksizm'in lügatına, Marx'ın ölümünden sonra girmiştir.

Sosyalizmin Alt Başlıkları

Girişte de uyardığımız gibi, sosyalizmin bütün alt başlıklarını tek bir yazıda ele almamız imkânsızdır. Nihayetinde farklı Marksizm akımları, sosyalizm ve komünizm arasındaki ilişkiyi farklı şekillerde anlamış ve yorumlamıştır. Burada hepsine girmek imkânsızdır; ancak Ortodoks Marksist Teori'den, yani Marx'ın 1883 yılındaki ölümünden hemen sonra ortaya çıkan ve 1914 yılındaki 1. Dünya Savaşı'na kadar devam eden İkinci Enternasyonel sosyalist akımın çoğunluğunun resmi felsefesi olan Marksist görüşten bahsedilebilir. Bu akımın amacı; Marksist yöntemlerin ve teorinin detaylarını basitleştirme, kodlaştırma ve sistematikleştirmektir. Böylece Klasik Marksizm olarak bilinen, Marx ve Engels tarafından ileri sürülen (ve Marksizm/Leninizm gibi sonradan geliştirilen varyantları dışlayan) felsefenin yarattığı belirsizlikleri ve çelişkileri ortadan kaldırmaktı.

Sosyalist sistemler, piyasasız sosyalizm ve piyasa sosyalizmi olarak iki kategoriye ayrılabilir.[18] Piyasasız sosyalizm, üretimde kullanılan üretim faktörlerinin alınıp satıldığı faktör piyasasını ve "para" kavramını ortadan kaldırıp, bunların yerine entegre ekonomik planlama, mühendislik ve teknik kriterleri getirir. Bu tür bir yaklaşımın amacı, mal ve hizmetlerin değerini tek bir ticari işlem aracı ("para") ile belirlemek yerine; kaynakların ve sistemin değerini, o kaynak veya sistemi oluşturan parçaların bir toplamına bağlı olarak belirlemektir (türüne göre hesaplama).[19] Bu yöntem uygulanacak olursa, günümüzde kapitalizmden aşina olduğumuz ekonomik yasalar ve dinamikler tamamen değişecek, farklılaşacak veya en azından tanınmaz hale gelecektir.[20], [21] Bu tür bir piyasasız sosyalizm, kapitalist sistemde görülen sermaye birikimi ve kâr sistemi ile ilişkili olarak ortaya çıkan verimsizlikleri ve krizleri ortadan kaldırmayı hedefler.[22], [23], [24], [25]

Bu tür bir sosyalizmde en aktif tartışma sahalarından birisi, ekonomik hesaplama probleminden doğan ve planlı bir sosyalist ekonomide kaynak dağılımının fizibilitesi ve metotlarını konu edinen sosyalist hesaplama tartışmasıdır.[26] Bu tartışmanın temelinde; kapitalist ekonomi sisteminde görülen değer yasası, para, ürünlere ait finansal fiyatlar ve üretim araçlarının özel mülkiyetinin olmadığı bir durumda, sosyalist ekonominin nasıl işleyebileceği sorusu yatar. Daha spesifik olarak tartışma, piyasanın olmadığı bir ortamda, üretim araçlarının toplum içindeki dağılımının ekonomik planlamasının nasıl yapılacağı ve bu tür bir düzenlemenin gerçekten de verimlilik ve üretkenlik konusunda kapitalizmden daha üstün olup olmayacağı üzerinedir.[27], [28], [29]

Buna karşılık, piyasa sosyalizminde, şirketlerin işleyişi ve bunlar ürettiği sermaye ürünlerinin dağılımı toplumsal olarak sahiplenilse de, para piyasaları, faktör piyasaları ve hatta kimi durumda kâr motivasyonu korunur. Bu tür bir sistemde, bu firmalar tarafından üretilen kâr doğrudan doğruya o firmanın işgücüne dağıtılır ve elde edilen bu artı değer, tekil bir kişinin veya küçük bir zümrenin elinde tutulmaktansa, sosyal pay olarak toplumun genelinde birikmiş olur.[30], [31], [32]

Tüm Reklamları Kapat

Agora Bilim Pazarı
Akışkanlar Mekaniği: Temelleri ve Uygulamaları (Yunus Çengel)

Boyut: 20,5 x26,5
Sayfa Sayısı: 984
Basım: 3
ISBN No: 9786053552741

Devamını Göster
₺1,120.00
Akışkanlar Mekaniği: Temelleri ve Uygulamaları (Yunus Çengel)
  • Dış Sitelerde Paylaş

Bu özet girişten de görebileceğini gibi, sosyalizme yönelik farklı perspektiflerin, teorilerin ve pratiğin detaylarına girmeye kalkacak olursak, ayrı bir site açmamız gerekecek kadar çok bilgiye yer vermemiz gerekirdi; ancak Marksizmin genel sosyalist literatürdeki yerini anlayabilmek adına, teori ve pratik bakımından birbirinden ayrılabilecek hatlar çerçevesinde, sahanın genel bir tablosu şu şekilde çıkarılabilir (ayrıca bu terimler, size ilgilendiğiniz konularla ilgili başlangıç noktaları verebilir):

  1. Ütopyacı Sosyalizm
  2. Komünizm
  3. Marksizm
  4. Leninizm ve Marksizm/Leninizm
  5. Stalinizm
  6. Maoizm
  7. Troçkizm
  8. Konsey Komünizmi ve Sol Komünizm
  9. Otonomizm
  10. Anarşizm
  11. Mutualizm
  12. Kolektivist Anarşizm
  13. Anarko-Komünizm
  14. Anarko-Sendikalizm
  15. Bireyci Anarşizm
  16. Demokratik Sosyalizm
  17. Sosyal Demokrasi (Bu, her zaman sosyalist bir ideoloji olarak görülmemektedir)
  18. Eko-Sosyalizm
  19. Yeşil Anarşizm
  20. Liberal Sosyalizm
  21. Etik Sosyalizm
  22. Liberteryen Sosyalizm
  23. Bölgesel Sosyalizm
  24. Ezker Abertzalea (Vatansever Sol)
  25. Arap Sosyalizmi
  26. Çin ve Vietnam Ulusal Sosyalizmi
  27. İrlanda Cumhuriyetçi Sosyalizmi
  28. Dindar Sosyalizm
  29. Budist Sosyalizmi
  30. Hristiyan Sosyalizmi
  31. İslâmî Sosyalizm
  32. Yahudi Sosyalizmi
  33. Sendikalizm

Elbette, bunların her birinin alt başlıklarının da alt başlıklarını açmak mümkündür ve bu türden bir kategorizasyon konusunda bile herkes hemfikir değildir. Bu sahada çok sayıda akademisyen ve düşünür, çok miktarda fikir ve teori üretmiş, pratik konusunda yönergeler oluşturmuştur. Bunların hepsinden eş zamanlı olarak bahsetmemiz mümkün değildir; fakat yardımcı olması adına, Reddit'teki bir kullanıcının ürettiği filogenetik sosyalizm ağacı şu şekilde verilebilir:

Sosyalizmin Kategorik Ağacı
Sosyalizmin Kategorik Ağacı
EggOrNeg

Benzer şekilde, bu ağacın bile geçerli olup olmadığı (veya ağacın dallarının isabetliliği) konusunda tartışmalar mevcuttur; dilerseniz buradan tartışmaya dâhil olabilirsiniz.

Bu alt başlıkları düzenlemenin bir diğer yolu da, sol-sağ spektrumunda bulundukları yere göre bu görüşleri kategorize etmektir. Bunun da bugüne kadar birçok farklı denemesi yapılmıştır ve evrensel bir kategorizasyon konusunda görüş birliği bulunmamaktadır. Fakat basitleştirilmiş bir görsel, şu şekilde verilebilir:

Sosyalizm-Kapitalizm Spektrumu
Sosyalizm-Kapitalizm Spektrumu
Azure Scapegoat

Benzer şekilde, tek boyutlu bir sağ-sol eksenindense, 2 boyutlu bir ekonomik sağ-sol ve sosyal sol-sağ (otoriteryen-liberteryen) düzlemde de gösterim yapılabilir:

Genişletilmiş Nolan Çizelgesi
Genişletilmiş Nolan Çizelgesi
Yatayda ekonomik sol-sağ (sosyalizm-kapitalizm), düşeyde otoriteryen (daha büyük devlet) ve liberteryen (daha küçük devlet) kurgulayan bir diğer ölçek.
Yatayda ekonomik sol-sağ (sosyalizm-kapitalizm), düşeyde otoriteryen (daha büyük devlet) ve liberteryen (daha küçük devlet) kurgulayan bir diğer ölçek.
Reddit

Belirttiğimiz gibi, bu tür çizelgelerin de geçerliliği konusunda bolca tartışma bulunmaktadır; en nihayetinde bunlar, birbiriyle karmaşık biçimlerde çatışan veya örtüşen politik görüşleri kategorize etmek amacıyla geliştirdiğimiz sınıflandırma araçlarından ibarettir.[33] Tüm bu grafikler, okura sadece literatürün genel olarak ne tür bir yayılım gösterdiğini betimlemek için verilmektedir. Aksi takdirde sadece bu grafiklerden yola çıkarak kapsamlı analizler yapmak mümkün olmayabilir.

Sosyalist Devrim

Yukarıda sözünü ettiğimiz Ortodoks Marksist Teori'ye göre, kapitalizmin ortadan kaldırılması için çağdaş toplumda sosyalist bir devrimin olması kaçınılmazdır. Sosyalist devrim, toplumda yapısal değişimler yaratmak için gerekli olduğuna inanılan, toplumsal ve sınıfsal bir harekettir. Buna göre devrim, illâ bazı tarihsel segmentlerde görüldüğü ve güncel tartışmalarda ileri sürüldüğü gibi "vahşi ve kanlı bir ayaklanma" olmak zorunda değildir: İşçi sınıfı gibi kitlesel sınıfların politik gücü eline geçirmesi yoluyla devletin kontrol altına alındığı veya ortadan kaldırıldığı, kapitalist sınıfa ve onların çıkarlarına çalışmasının son bulduğu her türlü hareket "sosyalist devrim" olarak nitelendirilebilir.[34] Ancak elbette devrimin pratikleri de, Marksizmin teorisi ve diğer alanlardaki pratikleri gibi, Marx'tan bu yana çokça tartışılmıştır.[35], [36], [37], [38]

Her ne kadar sosyalist bir devrimin kaçınılmazlığı konusu farklı Marksist ekollerinde farklı şekillerde değerlendirilmekte olsa da, kendini "Marksist" olarak tanımlayan herkesin sosyalizmin bir zorunluluk olduğunu kabul ettiğini söyleyebiliriz. En nihayetinde, spesifik detayları nasıl farklılık gösterirse göstersin, bütün Marksistler, sosyalist bir toplumda yaşayan insanların, kapitalist bir toplumda yaşayanlara göre çok daha iyi durumda olacağını savunurlar. Örneğin gerçek ismi Vladimir Ilyich Ulyanov olan, Marx'ın fikirlerini gerçek anlamıyla ilk kez somut olarak hayata geçirmiş olan Rus devrimci, filozof ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'ni kuran Bolşevik Parti'nin lideri Vladimir Lenin, 1917 Bolşevik Devrimi'nden önce şöyle yazmıştır:[39]

Üretimin sosyalleştirilmesi, üretim araçlarının toplumun malı haline dönüştürülmesiyle sonuçlanacaktır. (...) Bu dönüşüm; direkt olarak muazzam bir işçi üretkenliği, çalışma saatlerinin azalması ve kolektif tarafından sürdürülen küçük-ölçekli, ilkel ve bölünmüş üretimin çöküntülerinin ve artıklarının ortadan kalkması ve işçi şartlarının gelişmesiyle sonuçlanacaktır.

Sosyalizm ve Devlet

Yukarıda, sosyalizmi tanımlarken "devlet" kavramından söz ettiğimizi fark etmiş olabilirsiniz. Bu türden bir sosyalizm tanımı yaptığımızda, tartışma başlığı altına birdenbire "özel mülkiyet" kavramının yanı sıra devlet kurumunun böylesi bir felsefedeki yeri de dâhil olmaktadır.

Bu noktada, şu uyarıyı da yapmak yerinde olacaktır: Sosyalizm, epey geniş bir politik yelpazeye denk düşmektedir ve yukarıda da izah ettiğimiz gibi, Marksizm ve sosyalizm, her bağlamda birebir aynı anlama gelmez. Marksizm için, "Karl Marx'ın sosyalizm anlayışı" demek yerinde olacaktır. Bu çerçevede Marksizm'i şöyle tanımlamak mümkündür:

Tüm Reklamları Kapat

Tarihi; diyalektik ve materyalist bir şekilde kavrayan ve "Proletarya Diktatörlüğü"nü inşa ederek, burjuva sınıfını onun silahıyla, yani "devlet kurumu" ile baskı altına alıp, bu hat üzerinden hareket ederek sınıflı toplumu ortadan kaldırmaya çalışan bir yöntemdir.

Bilimsel Sosyalizm ve Ütopyacı Sosyalizm

Bu, Marx'ın döneminin ütopyacı/ütopik sosyalistleri ile Marx'ı birbirinden ayıran önemli bir çizgidir. Ütopik sosyalistler, hayali veya fütüristik ideal toplumlara yönelik öngörüleri, vizyonları ve çizdikleri çerçevelerle bilinirler. Bu kişilerin, toplumları bu yönde ilerletmek için ana motivasyonu, bu tür ütopik bir toplumun pozitif bir ideal olmasıdır. Ütopik sosyalistler, sınıf çatışması kavramına veya sosyalizmin ortaya çıkması için sosyal bir devrimin yapılması gerektiği gibi fikirlere genellikle inanmazlar. Onlara göre toplumlar ve toplumları oluşturan bütün sınıflar, eğer sosyalizm onlara düzgün bir şekilde sunulacak olursa, bu tür bir sisteme geçmeyi gönüllü olarak kabul edeceklerdir; dolayısıyla ütopik sosyalistler, kendileriyle aynı düşüncede olan kişilerle minik sosyalist örgütlenmeler inşa edip, bu tür sistemlerin çalıştığını kitlelere ispatlamayı hedeflerler.[40]

Marx, bu anlayışa "bilimsel sosyalizm" diyerek (aslen terim, Pierre-Joseph Proudhon tarafından 1840 yılında ileri sürülmüştür), tarih ve toplumu "bilimsel" bir şekilde ele aldığını söylüyordu. Proudhon'a göre toplum, bilimsel bir hükümet tarafından yönetilmeliydi. Bundan kasıt, hükümetin salt bir iradeden gücünü almaktan ziyade, gücünü mantıktan alması gerektiğiydi:[41]

Dolayısıyla, herhangi bir toplumda, insanın insan üzerindeki otoritesi, o toplumun entelektüel gelişiminin eriştiği seviye ile ters orantılıdır. Ve bu otoritenin devam edebileceği olası süre, o toplumda gerçek bir hükümete, yani bilimsel bir hükümete erişmeye yönelik genel arzu seviyesi ile az çok ölçülebilir. Ve nasıl ki kuvvet hakkı ve hüner hakkı, adaletin istikrarlı adımlarıyla geri çekilmektedir ve nasıl ki nihayetinde eşitlikle sonlanmalıdır, iradenin bağımsızlığı da mantığın bağımsızlığına boyun eğmelidir ve nihayetinde bilimsel sosyalizmle sonlanmalıdır.

Bu terim, 1880 yılında Friedrich Engels tarafından Karl Marx'ın sosyal-politik-ekonomik teorisin tanımlamak için kullanılmıştır ve Marksizm ile özdeşleşmiştir.[42] Her ne kadar "sosyalizm" terimi genellikle politik ve ekonomik bilimler çerçevesinde değerlendirilse de, aslında günümüzde sosyoloji ve diğer beşeri bilimlerle de tanımlanabilecek daha geniş bir bilim sahasına etki ettiği söylenebilir.

Ütopyacı sosyalistler ile bilimsel sosyalistler arasındaki fark, Marx ile başlamıştır. Karl Marx, Fransız sosyalizmini ve İngiliz/İskoç politik ekonomisini, ütopyacı karakteristiği dolayısıyla eleştirmiştir. Sonrasında Engels; ütopyacı sosyalistlerin, sosyalizmin ne tür bir tarihsel bağlamda ortaya çıktığını anlamadıklarını ileri sürmüştür. Engels'e göre sosyalizm, yeni bir üretim yönteminin (kapitalizmin) doğuşuyla ortaya çıkan yeni sosyal çatışmalara cevap olarak doğmuştur. Engels'e göre, sosyalizmi bu tür bir çatışmanın çözümü olarak ve kapitalizmin kapsamlı ve bilimsel bir analizi olarak konumlandırmak için, sosyalizmin primitif toplum algısından sıyrılması ve bir "bilim" olması gerekir.

Tüm Reklamları Kapat

Yani bilimsel sosyalizmdeki "bilimsel" sözcüğünden kasıt, laboratuvar ortamında yapılan deneylerle ortaya çıkarılan türden bir sosyalizm olarak anlaşılmamalıdır. Ekonomi ve politik teorinin rasyonel tarafına gönderme yapan, sosyalizmi objektif bir değerlendirme aracı olarak gören bir terim olarak "bilimsel" sözcüğü kullanılmaktadır. Burada bilimsellikten kasıt, doğa bilimlerinden ziyade, beşeri bilimlerdir.

Buna karşılık, bilimsel sosyalizmin ekonomik-politik düzlemde yarattığı deprem, Charles Darwin'in doğal seçilim yoluyla olan Evrim Teorisi'nin temel bilimlerde yarattığı deprem ile benzeştirilir (hatta kimi zaman evrim karşıtlarının çeşitli Marksist akımlarla evrimsel biyolojiyi özdeşleştirerek duygulara başvurma safsatası ve saman adam safsatası yoluyla bilimin altını oyma çabası da bundandır). Marx ve Engels'e göre, biyolojideki bu yeni bakış açısı, sosyalizm açısından çok temel bir yere sahipti ve onlara göre evrimsel biyoloji de sosyalizmden güç almalıydı. Bu önermenin geçerliliği oldukça tartışmalıdır ve bu yazımızın kapsamında değildir; ancak yazının ilerleyen kısımlarında Charles Darwin ile Karl Marx arasındaki ilişkiye dönülecektir.

Marksizm ve Devlet

Diğer yandan, dikkat edileceği üzere, bazı sol anarşistler de kendilerini "sosyalist" olarak tanımlamaktadır. Anarşizmin önemli bir bölümünde devlet sisteminin ortadan kaldırılması fikri olduğu için, sosyalizmin yukarıda sözünü ettiğimiz "proleter diktatörlük" kavramı ve devlete bakış açısı kimi zaman kafa karışıklıkları yaratabilmektedir. Bu noktayı çok temel olarak da olsa, açmakta fayda var.

Tüm sosyalistler değil ama, Markistler'in çoğu, özellikle de Marksist/Leninistler; devleti, sınıflı bir toplumsal yapıda belli bir sınıfın diğer bir sınıfı baskı altında tutmasının aracı veya aygıtı olarak görür. 1917 Bolşevik Devrimi'nin lideri Vladimir Lenin'in pratikteki uygulamalarını Marx'ın teorisiyle birleştiren kişilere Marksist/Leninist (veya kısaca M/L) denmektedir. 20. yüzyıl boyunca hakim olan ana komünist akım, Marksist/Leninist komünizmdir.

Tüm Reklamları Kapat

Antropolojiye sık sık atıf yapan ve çağının antropologlarını yakından takip ettiği bilinen Karl Marx, devletin doğuşunu yerleşik hayat ve tarım devrimi ile beraber başlayan özel mülkiyet anlayışı ile, artı değere kimin sahip olacağı sorusuyla beraber ele alır. Marksizm için kapitalist düzendeki devlet, burjuva sınıfının çıkarlarına hizmet eden bir baskı aygıtıysa, yapılması gerekilen şey, diyalektik ile tutarlı olarak, işçilerin devletini kurmak ve emekçilerin iktidarını kurarak, özel mülkiyeti ortadan kaldırmak olmalıdır.

Elbette, devletin rolü ile ilgili olarak Marksizm'in aksi tarafında, kökenlerini (Adam Smith'ten David Ricardo'ya dek uzanan) İngiliz ekonomistlerinden alan; fakat özellikle de Ludwig von Mises ve Friedrich Hayek gibi günümüz liberal teorisyenlerinin yazdıklarıyla ünlenen liberal/libertenyen bir hat; en geniş anlamıyla kapitalizmin, Marksistlerin iddia ettiği gibi bir sömürü düzeni olmadığını ileri sürer. Onlara göre kapitalizm, üretim ve verimliliği arttırmanın yanı sıra, özel mülkiyet gibi temel bir hakkı da güvence altına almaktadır. Bu çerçevede kimi liberaller, devletin piyasaya olabildiğince az müdahale etmesi gerektiğini, kimileri ise piyasadan elini tamamen çekmesi gerektiğini ileri sürmüştür.

Her iki yaklaşımın en temel düzeyde taban tabana zıt bir pozisyonda durduğu açık olsa gerektir: Örneğin kimi Marksistler için 1929 Ekonomik Krizi ("Büyük Buhran") kapitalizmin doğasında yer alan krizlerden yalnızca birinin örneği iken, kimi liberaller için bu kriz, gayrimenkul piyasasına gereğinden fazla devlet müdahalesinin sonucuydu.

Görebileceğiniz gibi, Marksizm ve ele aldığı konularla ilgili gireceğimiz her yol, bizi devasa dehlizlere götürecek ve çok sayıda yan konuyu işlememizi gerektirecektir. Dolayısıyla, buraya kadar genel karakteristiklerine yönelik çok temel bir çerçeve sunduğumuz Marksizm'e yönelik bu aşırı kısa girişten sonra, tekrar en başa dönelim ve hızlıca ismini andığımız konu başlıklarının biraz daha ayrıntısından söz edelim.

Tüm Reklamları Kapat

Marksist Felsefe: Marksizm, Neye Benzer?

Kimileri için, var olan seküler anlatılar içerisinde en önemlilerinden biri, Marksizm'dir. Karl Marx ve Engels tarafından ortaya konan Marksizm'in öğretileri, dünyadaki tüm işçi sınıfını (proletaryayı) kapsar. Komünist Manifesto olarak bilinen metinde, şöyle bir çağrıda bulunulur:[43]

Komünistler, kendi görüş ve amaçlarını saklamaktan nefret ederler. Onlar, nihai amaçlarının, var olan bütün sosyal durumları zor kullanarak kaldırmak olduğunu açıkça ilan ederler. Bırakınız hükmeden sınıflar Komünist Devrim karşısında titresinler. İşçilerin, prangaları haricinde yitirecekleri hiçbir şey yoktur. Kazanacakları bir dünya vardır. Dünyanın bütün işçileri, birleşin!

Karl Marx tarafından ortaya konan Marksizm de kimi düşünüler için bir anlamda büyük bir anlatıdır. Aydınlanma Çağı'yla birlikte ortaya çıkan Marksizm'in aydınlanmanın bir ürünü olup olmadığı tartışılsa da, Aydınlanma Çağı'nın motiflerini barındırdığını iddia etmek yanlış olmaz.[44]

Bir büyük anlatı ve kurtuluş öğretisi (ing: "emancipation") içeren Marksizm, geniş kapsamlı bir öğretiler bütünüdür: Kendine özgü bir siyasal felsefe, diyalektik, tarihsel materyalizme dayalı ve her türlü metafiziği reddeden, tarihin hareket yasalarını keşfetmeye çalışan ve bu yasaları bulmaya çalışırken nesnel, somut ve bilimsel ölçütleri göz önüne alan (veya aldığı iddiasında bulunan), insanın özgürleştirilmesini esas tutan bir görüştür.

Marksizm, siyasal, sosyal, ekonomik ve felsefi açıdan bir bütündür. "Büyük anlatı" olması sebebiyle, tüm bunları kapsar niteliktedir. Daha önce de bahsettiğimiz gibi, Marksizm, tarih içerisinde çeşitli düşünürler tarafından yorumlandığı için tek bir Marksist teoriden bahsetmek söz konusu değildir.[45] Ancak çeşitli Marksist teoriler, içeriklerinin tamamını Marx'ın görüşlerine dayandırır (veya dayandırdığını iddia eder). Az önce sözünü ettiğimiz Marksizm/Leninizm, Marksizm felsefesinin en geniş uygulama alanı olan görüştür. Marksizm, işin teorik boyutu oluştururken, Leninizm pratik kısmıyla ilgilidir.

Tüm Reklamları Kapat

Modern sosyal bilimler tarihinde Marksizm, ortaya çıktığı zamandan itibaren toplumsal çözümlemelerde hep öncü rol oynamıştır. Kimileri için Marx'sız bir sosyoloji ve toplumsal araştırmada birçok şey eksik kalacaktır; ancak az önce sözünü ettiğimiz liberal teorisyenler, elbette bunun tam tersini düşünmektedir. Marx, gerek modern felsefeden gerekse tarih felsefesinden ve dönemin sosyal bilimler paradigmasının geniş bir sentezini ortaya çıkararak 20. yüzyılda derin bir felsefe ve sosyal bilimler ortaya çıkarmıştır.

Marx (sağda) ve Engels
Marx (sağda) ve Engels
Britanica

Marksist Felsefenin Ana Hatları

Mademki insanı biçimlendiren yaşadığı koşullardır; o zaman koşullar en insani şekilde biçimlenmelidir. - Karl Marx

Marksizm'in dayanak noktasını oluşturan unsur, diyalektik materyalizmdir. Bu açıdan Marksizm, kaba veya Fransız mekanik materyalizminden ayrılır: Doktora tezi Demokritos ile Epikouros'un Doğa Felsefelerindeki Ayırımı üzerine olan ve Antik Yunan felsefesini iyi bilen Marx'a göre, var olan her şey değişim halindedir. Ve var olan her şey, insan bilinci de dahil olmak üzere, maddeden ortaya çıkar.

Marksist tarih anlayışı, tarihi okurken, altyapısal gelişmelerin üst yapıyı belirlediğini söyler. (Kimi Marksistler altyapının her zaman üst yapıyı belirlemediğini ve bu ilişkinin daha farklı açılımları da olduğunu Marx'a da atıf yaparak ileri sürer; ancak burada da bu nüanslara giremeyeceğiz.) Uygarlık tarihinin hangi dönemine gidersek gidelim Marksizm'e göre ekonomik koşullar, en belirleyici etkeni oluşturur:

Sarayda oturan başka, kulübede oturan başka düşünür.

Bu ifade sık sık Marx'a atfedilese de, önce ona muhalefet edip daha sonra politik olarak onun çizgisine yaklaştığını bildiğimiz Feurbach'a aittir.

Tüm Reklamları Kapat

Marx, yazılarında insan bilincinin maddi üretimden belirlendiğini belirtir. Kimileri için Marksizm, bu açıdan deterministtir. Bazı düşünürlerin Marksizm'i ekonomik determinizme veya ekonomik indirgemeciliğe yaslanmakla eleştirdiği notunu düşmüş olalım. Marx'ın şu ifadesi bu tartışmaların merkezinde yer alır:

İnsanların maddi yaşam koşullarını belirleyen, onların bilinçleri değildir; bu maddi koşullar, onların bilinçlerini belirler.

Marksist tarih anlayışında Marx'ın da belitmiş olduğu üzere tarih, belirli aşamalardan geçmiştir. Tarihsel determinizm, insandan bağımsız olarak sürekli bir değişim içerisinde, yasaları çerçevesinde ilerlemektedir.

Elbette burada, Hegel'den söz etmeksizin Marx'ı anlamak mümkün değildir. Az sonra biraz daha detay verecek olsak da, bu ilişkinin bütün detaylarına burada girmemiz mümkün değil; ancak Hegel için, "Geist'ın kendini gerçekleştirmesinin bir tezahürü" olarak tarih, diyalektik olarak gelişim gösterir. Marx ise, ünlü deyimi ile "Hegel'de ters duran diyalektiği alıp düzelttim." diyerek, idealist diyalektiği maddeye atıf yaparak, materyalist diyalektiğe dönüştürmüştür.

Marx'a göre ilk toplumlar, doğada komün halinde yaşarlarken, yerleşik hayata geçilmesiyle köleci toplumlar ortaya çıkmıştır. Daha sonra ortaya çıkan feodalizm ile birlikte toprak sahibi ve marabalar oluşmuştur. Aydınlanma Çağı'yla birlikte ortaya çıkan ve üretim araçlarını elinde bulunduran kapitalist sınıf ve üretim araçlarına sahip olmayan, emeğinden başka satacak bir şeyi bulunmayan işçi sınıfı aşamasına geçilmiştir.

Tüm Reklamları Kapat

İşçi sınıfı, elbette birdenbire ortaya çıkmamıştır. Özünde ekonomik bir devrim olarak Sanayi Devrimi'nin yarattığı toplumsal dönüşümün bir sonucu olarak, köylüler ve küçük el işçileri, kaldıkları atıl durumda şehirlere göç etmek zorunda kalarak, işçi sınıfının temelini atmıştır. Marx, bu dönemi arkadaşı Engels'in ünlü kitabı "İngiltere'de İşçi Sınıfının Durumu" sayesinde daha yakından incelemişti.

Marx’a göre proleter bir devrim ile tarihsel gelişim devam edecek ve sınıfsal ilişkilerdeki değişim diyalektik bir biçimde ayaklarını tekrar yere basacaktı: Marx, bu döneme sosyalizm diyordu. Sosyalizm ile birlikte sömürü, diğer bir deyişle kapitalizm ortadan kalkacak ve üretim araçları koleklifleştirilecektir. Az önce de söylediğimiz gibi, her ne kadar Marx bu konuda hiçbir beyanda bulunmamış olsa da, modern Marksist akımlar arasındaki yaygın bir kabule göre, sosyalizm ara evredir; bir diğer deyişle, asıl hedef olan komünizme geçmek için bir "hazırlık dönemi"dir (bunun böyleliği oldukça tartışmalıdır ve burada detaylarına girilmeyecektir).

Sosyalizm ardından gelecek olan komünist toplumda, sosyalist toplumlarda görülenin aksine, "devlet" olgusu tamamen ortadan kalkacaktır veya işlevsiz olacak düzeyde sönümlenecektir. Bunun arkasında yatan mantık, daha önce söylediğimiz üzere, devletin sınıflı yapının sonucunda ortaya çıkan bir baskı aygıtı olmasıdır. Modern toplumlarda devlet, burjuvazi tarafından kontrol edilir ve işçi sınıfı üzerine baskı kurmak için bir araç olarak kullanılır. Sınıfsız bir toplumda, bu baskı aygıtı işlevsizdir. Bu bakış açısına göre sosyalist iktidarların görevi, toplumu komünizme hazırlamaktır. Marx, Alman İdeolojisi eserinde, komünist toplumu şu şekilde anlatır:[46]

Herkesin başka bir işe meydan vermeyen bir faaliyet alanının içine hapsolmadığı, herkesin ho-şuna giden faaliyet alanında kendini geliştirebildiği komünist toplumda, toplum genel üretimi düzenler, bu da, benim için, bugün bu işi, yarın başka işi yapmak, canımın istediğince, hiçbir zaman avcı, balıkçı ya da eleştirici olmak durumunda kalmadan sabahleyin avlanmak, öğleden sonra balık tutmak, akşam hayvan yetiştiriciliği yapmak, yemekten sonra eleştiri yapmak olanağını yaratır.

Marksizm'de Hegel Etkisi

Marksizm'in şekillenmesinde idealist düşünür Hegel'in rolü önemlidir. Marx, Hegel'in diyalektiğini alır ve baş aşağı, tam tersine çevirerek, materyalist hale getirir. Hegel'in felsefesinde "akıl", merkezi bir konumdaydı. Öyle ki, Hegel'in "Gerçek olan akılsal, akılsal olan gerçektir." sözü oldukça popülerdir. Hegel'e göre Evren, varlık ve toplum; akıl ile kavranabilir, bu sayede de "bilinemezlik" diye bir şey söz konusu olamaz. Bu sayede Hegel, diyalektik evrenin düzenini ortaya çıkarır ve Hegel'e göre, Evren'de var olan düzeni üç başlık altında ele alabiliriz: Tez, sentez ve antitez. Bu meşhur üçlü, bu isimlerle tanınsa da, aslında Hegel bu kavramları kullanmamıştır ve bazı düşünürler, böylesi bir Hegel anlatısına şiddetle karşı çıkmaktadır.

Tüm Reklamları Kapat

Tez, ya da Geist'in karşıtı, antitezi ortaya çıkarır. Geist; sonsuz, soyut, mutlak, sonsuz akıllı, ezeli ve ebedi olandır. Her şey, zıttı ölçüsünde tezahür eder. İyinin yanında kötü, güzele karşı çirkin, akıllıya karşı akılsız, sonsuz olana karşı sonlu, soyut olana karşı somut... Tüm bunlar, soyut ve sonsuz Geist'in bir "yansıması" olarak ortaya çıkmıştır. Çünkü Geist'in varlığı için, tam tersine ihtiyaç vardır. Bu sebeple tezden, antitez ortaya çıkar. Tez ve antitezin birleşmesi sonucu, ortaya sentez çıkar. Tez; soyut ve sonsuz olanı temsil ederken, antitez somut ve sonlu olanı temsil eder. Sentez ise, her ikisinin bir birleşimidir. Sentezde hem sonlu hem sonsuz hem somut ve soyut hem de akıl ve akıldışı karışımı, aralarda bir yerlerde var olacaktır. İşte tüm bu özellikler sadece insana hastır ve insanda vücut bulmuştur.

Buna göre insan, milyonlarca tür içerisinde farklı olan bir canlıdır. O hem somut ve soyut yönüyle hem de Geist'in özelliklerinin birazını taşıyan ve beden-ruha sahip bir canlı olarak yeryüzünde tezahür etmiştir. Çünkü insan, ne tam olarak hayvandır ne de tam olarak tanrıdır: Hegel'e göre, var olan her şeyin akıl olduğu bu Evren'de, insanın yapması gereken, öncelikle doğayı bilmektir. Çünkü doğa Geist'in somut tezahürüdür. İnsanın en nihai amacı ise Geist'e ulaşmaktır. Hegel'in bu felsefesi, maddi olanı ikincil planda görmüş ve her şeyin akıl olduğunu ve akla uygun olması gerektiğini belirtmiştir.

Materyalizm, Birey ve Toplum

Marksizm'e göreyse öncelik maddidir ve sürekli bir devinim/hareket vardır. Soyut değil somut, idealist değil maddi unsurlar vardır ve somut soyuttan, ideal unsurlar maddiyatın yansımasından ibarettir. Hayatın tüm bu işleyişi ideal midir, maddi midir? Diğer bir deyişle gerek tarihi gerek toplumu gerekse ekonomiyi yöneten unsur nedir? Marksizm’e göre bu unsur maddedir. Hayatı çekip çeviren, tarihe yön veren bizzat maddedir. Düşüncelerimizi etkileyen maddi nedenlerdir.

Marx, bu materyalist çizgiden bakarak Hegel'in felsefesine itiraz etmektedir. Varlığı anlamayı soyuttan somuta, ideal olandan maddiyata doğru değiştirir: Hegel felsefesinde başta duran aklın varlığına diğer bir ifadeyle soyuttan somutun çıkmasına bir itiraz vardır. Madde olmadan düşünce nasıl olabilir? Hegel'e göre her şey akıldır; ama Marx için madde olmadan, akıl var olamaz. Aklı etkileyen güç, maddenin bizatihi kendisidir. Akıl, hiçbir etkiden etkilenmeyen ve kendi başına tam bir özgür iradeyle hareket eden şey midir? İşte Marx'ın görüşü burada devreye girer.

Tüm Reklamları Kapat

Eğer Marx'ın felsefesini özetlersek; her şeyden önce madde var olup tarihin hareket yasalarını da madde belirlemektedir. Tarihin herhangi bir zamanına gidelim ve orada var olan bir toplumu incelemiş olalım. Kültürler, adetler, sanat ve dini belirleyen etken nedir? Acaba öncelik soyut olan unsurlar mıdır yoksa somut olan mı? Tarihin herhangi bir dönemine gidelim, örneğin Antik Mısır'ı inceleyelim. Orada bulunan ve "yönetici" olan bir firavun vardır. Ve "üst yapı" bulunur. Onun altında olan altyapıda ise "köleler" ve "köylüler" bulunmaktadır (Antik Mısır'da kölelik kurumu oldukça tartışmalıdır; ancak öyle veya böyle, adına ne denirse densin ve detayları nasıl olursa olsun, bir sınıfsallık olduğu açıktır).[47], [48] Onların dinleri, adetleri ve kültürlerini belirleyen ana unsur, Marksizm'e göre, ekonomidir. Çünkü altyapının varlığı, üst yapıyı belirlemiştir. Altyapı sayesinde o medeniyet varlığını sürdürmüştür. Marx'a göre tarihin hangi dönemine gidersek gidelim, göreceğimiz gerçeklik bizzat maddi unsurlardır. Maddi unsurlar dini, kültürü, adetleri ve sanatı var etmiştir.

pinterest

İlk bakışta, Marksizm'de bireysellik yerine toplum vurgusu ön plana çıkmaktadır. İnsanların doğasında yardımlaşma ve dayanışma olduğunu ve bu nedenle birbirine bağımlı olduğunu belirten toplum kavramı, Marksizm'in dayanak noktasıdır. Bu bakımdan, genel olarak Marksizm'in milliyetçilik ve köktendincilik gibi dogmatik yaklaşımların karşısında olduğu düşünülür; çünkü çoğu Marksist'in bakış açısına göre milliyetçilik ve köktendincilik, "proletarya"nın (işçi sınıfının) ayrışmasına neden olmaktadır. Onlara göre dünyanın neresinde yaşanırsa yaşansın, hangi milletten olunursa olunsun, ezilen herkes eşittir. Bu açıdan Marksizm, evrensel bir dünya görüşüdür. Bu nedenle çoğu Marksist için enternasyonalizm, en temel ilkelerden biridir. Ancak elbette, yazının başlarında da verdiğimiz dallanma ve ideolojij spektrum üzerindeki konumlanmalardan görüleceği üzere, bu görüşe karşı çıkacak Marksistler de mevcuttur.

Marx'ın Sistem Eleştirileri

Marx'ın Kapitalizm Eleştirisi

Makineler uzmanlaşmış emeğin isyanını bastırmak için kapitalistler tarafından işe koşulan silahlardır. - Karl Marx

Karl Marx, kapitalizmi üretim araçlarına sahip olan sermaye sınıfıyla üretim araçlarına sahip olmayan işçi sınıfı olarak ayırır. Marx, kapitalizmin 16. yüzyılda küçük tüccarlardan ve küçük kentsel atölyelerden geldiğini ifade eder.[49] Marx'a göre sömürü, kapitalist dönemden kalma bir şey değildir. Gerek köleci gerekse feodal toplumlarda da sömürü düzeni var olmuştur. Marx, kapitalist gelişme aşaması veya burjuva toplumunun, en gelişmiş toplumsal örgütlenme olduğunu belirtir.

Marx'ın en önemli çalışmalarından bir tanesi, artı değer kavramı üzerinedir. Aslında bu kavramı ilk kullanan Marx değildir. Daha önce Adam Smith ve David Ricardo gibi filozoflar tarafından da kullanılmıştır. Artı değer kavramı, işçinin gerekli olandan daha fazla üretmesidir. Karl Marx diğer iktisatçı ve felsefecilerde olduğu gibi, aldığı kavram ve teorileri kendi felsefesi ışığında değiştirmiştir. Çünkü Marx'a göre önceki iktisatçılar, kapitalist sistemin içerisinde kalmışlardır; diğer bir ifadeyle, kapitalist düşüncenin sınırlarını aşamamışlardır.

Tüm Reklamları Kapat

Marx, kapitalist üretimin düzenleyici unsurunun emek değer yasası olduğunu belirtir. Bu sayede üretimi ortaya çıkan unsur, canlı emek gücüdür. Artı değer ise, üretim araçlarına sahip olan kapitalist tarafından, işçinin fazla çalıştırılmasında elde edilen kârdır. İşçi, aldığı belirli bir ücret karşılığında emek gücünü satabilmek için, artı değer üretmek zorundadır.

Pixabay

Klasik iktisatçılara göre, insanların ihtiyaçlarını karşılayabilmek için üretilen ürünlerin üretim süreci için harcanan emek, o ürünün değerini belirler. Marx, klasik iktisatçıları şu şekilde eleştirir:[50]

Onlara göre değerin doğası; insan etkinliğinin (emeğin) belli bir toplumsal varoluş tarzı değildir.

Klasik iktisatçılar, Marx'tan farklı olarak metanın değeri içinde artı değeri görmemişlerdir. Marx, kapitalist bölüşümün iki kategoride değerlendirilmesi gerektiğini belirtir. İlki üretim sürecinde değer yaratma aşamasında ortaya çıkan artı değer ve el konulmasını analiz eden sınıflar arasındaki bölüşümdür. Üretilen ürün sadece kişiye yarar sağlamak için üretilirse, kullanım değerine sahip olur.

Klasik iktisatçılar ya da liberal kapitalist görüşe göre üretim maliyetinin o üretim için harcanan emeğe eşit olduğu görüşü hakimdir. Emek, homojen olarak kabul edilmiştir. Bu duruma göre tüm işçilerin emeği, aynı değerde kabul edilir.

Tüm Reklamları Kapat

Burada bir diğer önemli husus, klasik liberal görüşe göre doğal kaynakların insanlara doğa tarafından sunulmuş olarak görülmesi ve bunların elde edilmesinde emek harcanmadığıdır. Bu teori ana hatlarıyla şunlardan oluşur: İşçinin emeği fazla olduğunda maliyet artar ve fiyat yükselir. Tam tersine, emek az olursa, maliyet düşer. Marx, Ekonomik ve Felsefi Elyazmaları eserinde bu durumu şu şekilde eleştirir:[51]

İşçi ne kadar çok zenginlik üretirse, üretiminin gücü ve büyüklüğü ne kadar artarsa, kendisi de o kadar yoksullaşır. Ne kadar çok meta üretirse, kendisi de bir meta olarak o kadar ucuzlar. Şeyler dünyasının değerinin artmasıyla doğru orantılı olarak insanların dünyası değersizleşir. Emek sadece meta üretmekle kalmaz, aynı zamanda, genel olarak meta ürettiği oranda kendini ve meta olarak işçiyi de üretir.

Marx ve Din Eleştirisi: Din ve Afyon İlişkisi

İnsanların gerçek mutlulukları için aldatıcı bir mutluluk kaynağı olan dinin ortadan kaldırılması şarttır. - Karl Marx

Postmodern düşünür Micheal Foucault'un deyimiyle Marx, şüphe ustasıdır; fakat onun ustalığı, sadece şüphe ustalığından ibaret değildir. Muazzam bir çalışkanlığa sahip olmakla birlikte, olay ve olguları ustalıkla analiz etmiş ve kategorilendirmiştir. Marx'ın şüphe ustası olması, tabii olarak onun dine bakışını da yansıtmaktadır. Marx'ın din ile ilgili görüşleri, genel olarak olumsuz bir özellik gösterir; bu bakımdan, ilginç bir şekilde, Marx'ın din hakkındaki görüşlerinin, onun komünizmin tam olarak nasıl kurulacağı konusundaki görüşlerinden daha net olduğu söylenebilir.

Marx, özünde dini bir yanılsama olarak görür. Din, aynı zamanda bir çeşit ideolojidir. Yanılsama olarak din yorumu Auguste Comte'nin üç hal yasasına benzetilebilir. Üç hal yasasında ilk evre olan "teolojik evre"de insanlar, anlayamadığı olayları tanrılar icat ederek açıklamaya çalışmıştır. Marx'ın yanılsama olarak dini görüşü de buna benzer bir açıklamadır. Din, insanın Evren'e, Dünya'ya, olaylara, insana, hayata ve varoluşun anlamına karşı cevap verecek donanımdan yoksun olmasından kaynaklanır. İdeolojik olarak din ise, Marx'a göre çıkar çatışmalarının bir ürünüdür. Din, ideolojik olarak "uyuşturucu" görevi görerek, üst yapının alt yapıyı elinde tuttuğu etkili bir silahtır. Marx'a göre din, yanlış bir bilinçtir. Diğer bir deyişle altyapının koşullarından doğan bir illüzyondur.

Marx, dinin altyapı tarafından belirlendiğini düşünmüştür; yani altyapıdaki koşullar, dini yaratmıştır: Din, insanı değil; insan dini oluşturmuştur. Tanrı, insanı değil; insan tanrıyı yaratmıştır ve kendi özelliklerini tanrıya atfetmiştir. İdeolojik olarak da din, üst yapının kullanışlı bir uyuşturma aracı olmuştur. Marx'ın din ile ilgili en meşhur sözü olan “Din halkın afyonudur.” sözü de, her ne kadar bağlamından koparılarak salt bir ateistik perspektif olarak lanse edilse de, aslen alt yapının dini nasıl ortaya çıkardığının ve bu sayede işçi sınıfının nasıl manipüle edildiğinin ipuçlarını gösterir. Cümlenin tamamı okunduğunda, Marx'ın aslen önem verdiği konu netleşmektedir:[52]

Tüm Reklamları Kapat

(...) Din içinde çekilen ıstırap, aynı zamanda, gerçekte çekilen ıstırabın bir ifadesi ve gerçek ıstıraba karşı bir protestodur. Din, baskı altında ezilen yaratığın iç çekişidir; kalpsiz bir dünyanın kalbi ve ruhsuz koşulların ruhudur. Halkın afyonudur.

Marx'ın bu cümlede kullandığı ilk üç din tanımında, din hakkında genel olarak olumlu bir yorum yaptığını görüyoruz. Din; ezilen, altta kalan, bu acımasız dünyanın içli ezgisini oluşturmaktadır. Kalpsiz olan bu dünyanın sıcaklık veren hissini, acımasız gerçeğe karşı bir protestoya sebep olmaktadır. Din; ezilenin, zulme uğrayanın, köle şartlarında yaşayanın iç çekişi, ruhsuz, kalpsiz dünyanın bir kalbi ve ruhsuz şartların ruhunu oluşturmaktadır. Kimileri için Marx, buraya kadar bir anlamda din hakkında olumlu şeyler söylemektedir.

Buraya kadar değerlendirdiğimizde Marx'ın, dinin protestoya sebep olduğunu, acımasız dünyaya karşı bir kalkan olduğunu belirttiği söylenebilir. Son cümleye gelindiğinde ise, tam tersi bir söylem görüyoruz. Bir yorum, Marx'ın bunu söylerken kast ettiği şeyin, tarihsel bağlamında anlam kazandığını söylemektedir: Marx'ın döneminde afyon, henüz yaygın olarak "uyuşturucu" olarak değil, "ağrı kesici" olarak ve hatta psikolojik tedavi amaçlarıyla kullanılmıştır. Eğer bu yorumu doğru kabul edecek olursak, Marx’a göre din, ruhsuz koşullar karşısında bir ağrı kesici işlevi görmektedir.

Ne var ki, bu yorumu çıkarmak o kadar kolay değildir. Çünkü şiirsel/edebi bir dille ifade edilen bu sözün devamını okuduğumuzda, Marx'ın tam tersi bir istikamete dönmüş olduğunu düşünmek mümkündür. Marx, sözün devamında da dinin niçin kaldırılması gerektiğini şu şekilde ifade eder:[52]

Halkı aldatıcı bir şekilde mutlandıran dini ortadan kaldırmak, halkın gerçek mutluluğunu istemesi anlamına geliyor. Halkın kendi durumu üzerindeki yanılsamalardan vazgeçmesini isteme, halkın yanılsamalara gereksinim duyan bir durumdan vazgeçmesini istemek anlamına geliyor. Öyleyse dinin eleştirisi, dinin aylasını oluşturduğu bu gözyaşları vadisinin tohum halindeki eleştirisi anlamına geliyor.

Marx'a göre din, her ne kadar acımasız dünyaya karşı bir işlev görse de son derece tehlikelidir; çünkü Marx'a göre din, gerçek olana karşı mücadele edilmesini engellemektedir. Tüm bu haksızlıklar karşısında din, "ağrı kesici" (ve bir bakıma "uyuşturucu") olarak, geçici bir işlev görmektedir. Ve din, sınıf bilincinin aşılanmasını engellemektedir. Bu bakımdan dini, Marx'ın gözünde ağrıyan ve çürük bir dişin ağrımasını engelleyen ilaca benzetebiliriz. Ancak asıl çözüm, dişin kökten çekilmesidir. Bu yüzden Marx'a göre, halkın gerçek mutluluğu için din ortadan kaldırılmalıdır.

Tüm Reklamları Kapat

Marx dine eleştiri getirmiş olmakla birlikte, Marx'ın bir din karşıtı (düşmanı) olduğunu söylemek zordur. Taner Orkunoğlu, şöyle yazıyor:[53]

Marksizm, dine karşı savaşımda siyasal açıdan ılımlı, felsefi açıdan radikaldir. Dine karşı siyasal açıdan savaşmayı değil, esas olarak dini doğuran ekonomik-siyasal-kültürel koşulların ortadan kaldırılmasını savunur. Dolayısıyla yoksulların dini bayrak edinmesine bakarak, bu insanları ‘cahil’, ‘kültürsüz’ vb. diye eleştirmek yerine, toplumsal koşulları değiştirme mücadelesini merkeze koymak, dinsel kaderciliğe karşı en etkin yoldur.

Marx ve Engels, sırf daha "radikal" gözükmek için dine karşı savaş açanları eleştirmiştir ve az bilinmekle birlikte, iki filozof da ateizme karşı da eleştiriler geliştirmiştir.[53]

Marksizm'in Temel Kavramları

Komünistlerin teorisi tek bir cümlede toplanabilir: Özel mülkiyetin lağvedilmesi. - Karl Marx

Marx, toplumu iki sınıfa ayırır. Üretim araçlarına sahip olanlar ve üretim araçlarına sahip olmayanlar. Üretim araçlarına sahip olanlar, emeğin gücünü de kontrol ederler. Bu iki sınıfı yaratan unsur, kapitalizmin işleyiş yasalarından ortaya çıkar. Marksizm'de iki önemli sınıf, proletarya ve burjuvazi olsa da, bunların ekseninde olan başka sınıflar da vardır.

Proletarya kendi üretim araçlarına sahip olmayan, yaşamak için emek değerinden başka satacak bir şeyi bulunmayan modern ücretli emekçilerdir. Lümpen proletarya ise, toplumun en alt kesiminde olan, geçimini dilenerek, hırsızlık yaparak, suç işleyerek veya fuhuş yaparak sağlayan ve toplumun dışladığı sınıftır. Marx, için lümpen proletarya, sınıf bilincine sahip olmayan ve devrime giden yolda aktif katkısı olmayan sınıftır.

Tüm Reklamları Kapat

Proletarya (İşçi sınıfı)
Proletarya (İşçi sınıfı)
The Guardian

Burjuvazi ise üretim araçlarını elinde bulunduran ve emek gücünü parayla satın alan sınıftır. Burjuvazi "küçük" ve "büyük" olarak iki sınıfa ayrılır. Küçük burjuvazi çok az işgücü satın almaya gücü yeten sınıftır. Bunlar küçük işletme sahipleri, toprak ağaları, ticaret işçileridir. Marx, küçük burjuvazinin burjuvazi tarafından yok edileceğini ve bu sınıfın orta sınıftan proletaryaya ineceğini belirtir. Marx, toplumun iki sınıfa yani ezen (burjuvazi) ve ezilen (proletarya) sınıfa ayrıldığını şu şekilde belirtir:[54]

Bütün bir toplum; iki büyük düşman kampa, birbiriyle doğrudan doğruya karşı karşıya gelen iki büyük sınıfa, yani burjuvazi ve proletaryaya her geçen gün bölünmektedir.

Marx'ın çalışmalarında kanıtlamaya çalıştığı bir kavram olan sömürü kavramı, Marx'ın üzerinde önemle durduğu bir kavramı oluşturur. Marx için sömürü, işçinin kötü şartlarda çalıştırılması, kötü çalışma koşullarına sahip olması, günlük 12 saat ve üzerinde mesai yapması değildir. Marx, bizzat bilimsel olarak, üretim araçlarına sahip olan kapitalistlerin, işçiden kârı nasıl aldığını araştırır.

Marx, kapitalistlerin işçinin emeğinden kâr edebilmesi için işçiyi fazla çalıştırması gerektiğini öngörmüştür (buna emek fazlası denmektedir) Örneğin 12 saatlik bir çalışma sürecinde işçi, kendi maaşını 4 saatte kazanırken, geriye kalan 8 saat için kapitaliste çalışmak zorunda kalır ve 8 saatlik çalışma sonucu emek, kapitaliste kalır. Marx, bunu sömürü olarak adlandırır.

Kapitalizm-öncesi toplumlarda, işçi sömürüsü fiziksel baskı yoluyla (örneğin köleleştirme ile) yapılmaktaydı. Modern kapitalist üretim biçiminde ise açıkça köleleştirme yerine, daha üstü kapalı yöntemler kullanılmaktadır. Örneğin hayatta kalabilmek için bir işçi, "gönüllü olarak", kapitalistlerle ilişkiye girmek ve emeğini satmak zorundadır. Bu tür bir işe giriş, görünürde gönüllü bir şekilde yapılmaktadır; en nihayetinde işçi, hangi kapitalist ile çalışacağını seçme hakkına sahiptir.

Tüm Reklamları Kapat

Ancak hangi kapitalisti seçerse seçsin işçi, aslen ürettiği malı veya hizmeti çoğu durumda alamayacak düzeyde bir ücret ile, ürünün kullanılacağı miktarda üretilmesi için gerekenden çok daha fazla çalışacaktır. Bu çalışmayı kabul etmemesi hâlinde, onun yerini alabilecek yığınla işçi, hazırda beklemektedir. Dolayısıyla kapitalist toplumda sömürüyü doğuran, üretimin kendisinden ziyade, kapitalistlerin sürdürdüğü bu döngüsel işçi sömürüsüdür.

Yabancılaşma Teorisi

İnsanın kendi doğasına yabancılaşması kapitalist toplumun en temel kötülüğüdür. Karl Marx

Marx, çalışmayı insanların çevreyi ihtiyaçları doğrultusunda dönüştürme çabası olarak görür. Kapitalizm, işçinin emeğinin ürününün onlardan alınarak, emek piyasada satıldığı için, işçi yabancılaşır.[55]

Alinasyon (Yabancılaşma)
Alinasyon (Yabancılaşma)

Marx'ın sosyolojik tespitlerinden bir tanesi de yabancılaşma olgusu üzerinedir. Marx'ın sosyolojisinin asıl odağını modern kapitalist toplumlardaki sınıfsal yapı ve üretim sürecinin bireyler üzerindeki etkisidir. Yabancılaşma kavramı, daha önceki düşünürlerde olmakla birlikte, diğer kavramlarda olduğu gibi Marx tarafından sosyolojik bir bağlamda ele alınmıştır. Ancak Marx, maddi toplumsal süreçlerle birlikte ele alan ilk kişidir.[56]

Marx, kapitalizmin meta üretim sistemi olduğunu belirtir. Kapitalist üretim tarzını muazzam bir meta üretim tarzı olarak görür. Meta, kişinin kendisi için üretmeyip, başkalarının tüketmesi için üretilen her türlü nesnedir. Bu sebeple Marx'ın meta analizini anlamadan, yabancılaşma kavramsallaştırmasını anlamak zorlaşacaktır.

Tüm Reklamları Kapat

Marx'ın yabancılaşma teorisi, maddi dünyanın realist mantığına göre oluşturulduğu için, Marx, meta analizinden yola çıkar. Marx için emekçinin biricik özü, onun bizatihi emeğidir. Emeğini ücretli olarak satan emekçi, bizzatihi kendi özünden uzaklaşmaktadır: Marx’ın yabancılaşma kavramının en yalın hali, işçinin kendi ürettiği ürüne yabancılaşmasıdır. Örneğin bir araba fabrikasında çalışan bir işçi, ürettiği arabayı kendisi için değil, başkaları için üretir ve işçi, o arabayı maaşıyla satın alamaz. Bu sebeple işçi, kendi ürettiği ürünü elde edemez ve yabancılaşır. İşçinin ürettiği her nesne, burjuvanın özel mülküdür. Marx bunu şu şekilde ifade eder:[57]

İşçinin emeğinin kendi dışında, ondan bağımsız, ona yabancı ve onun karşısında özerk bir erk durumuna gelen bir varlık olarak var olduğu ve nesneye çevirdiği yaşamın hasım ve yabancı bir yaşam olarak ona karşı çıktığı anlamına gelir.

Yabancılaşmanın bir diğer boyutu da kapitalizm üretim biçimi sebebiyle insan doğasının dayanışmasını yok etmektedir. İşçiler, diğer işçilere yabancılaşırlar. İnsanlar, doğada veya toplumlarda ihtiyaçlarını temin etmek için yardımlaşır ve dayanışırlar; ancak kapitalist toplumda, işçiler arasında çıkar savaşları pekiştirilir, bireysel ve bencil bir davranış ortaya çıkar. Ayrıca kapitalist üretim tarzında işçiler, birbirlerini tanıyacak ve dayanışacak bir ortama da sahip değillerdir. Kapitalist üretim biçimi buna müsaade etmemektedir. Kapitalist sistemde sürekli çalışma ve rekabet teşvik edilir. Bu sayede işçiler arasında düşmanlık ortaya çıkabilmektedir. Marx bunu işçinin diğer işçiye yabancılaşması olarak görür.[58]

Uzun saatler boyunca çalışan bir işçi, kapitalist tarafından satın alınarak sürekli meta üretmeye zorlanır. Bu sebeple işçi, insani varoluşu olarak çevresine karşı yabancılaşır. Bir makinenin dişlisine indirgenir. Bu yabancılaşmanın ortadan kaldırılmasının çözümü olarak Marx, sınıfların ortadan kaldırılmasını gerekli görür. Herkesin emeğine ve herkesin ihtiyacına göre bir yaşam olanağından bahseder.

Marx'ın Öngörü ve Tahminleri

Bir okul müdür, aynı şeyi tekrar tekrar anlatarak öğrencileri eğitmesine ek olarak, okulun sahibini zenginleştirmek için de eşek gibi çalışıyorsa, üretken bir emekçi sayılır. Okul sahibinin, sermayesini sosis fabrikası yerine, öğretim fabrikasına yatırmış olması hiçbir şeyi değiştirmez.[59] - Karl Marx

Karl Marx, insan iradesinin dışında işleyen, tarihsel bir yasa olduğunu belirtmiştir. Tarihsel determinizm, insanın dışında seyreden ve çeşitli aşamalardan geçerek komünal topluma doğru evrimleşen bir süreçtir. Bu noktada Marx'ın, Darwin'in biyolojik yaşamın hareket yasalarını keşfettiğini, kendisinin de toplumsal yasaları keşfettiğini düşündüğünü söylenebilir. Nasıl ki evrimsel süreçte aşamalı olarak gerçekleşen değişim, canlıların bilinçlerinden bağımsız bir süreçse; tarihsel determinizm de bu şekilde işlemektedir. Buradan hareketle Marx, tarihsel determinizm sayesinde geleceğinde bilenebileceğini düşünmüş ve gelecek hakkında çıkarımlarda bulunmuştur. Marx, kapitalizm hakkında tahminlerde bulunurken, sosyalizm ve komünizm hakkında detaylı bilgiler vermemiştir. Nitekim Marx'a göre bu, zorunlu bir süreçtir ve tarih, en nihayetinde sınıfsız topluma ulaşacaktır - ancak oraya nasıl ve ne zaman ulaşılacağı konusunda net bir öngörüde bulunmamıştır.

Tüm Reklamları Kapat

Marx, elbette ki kapitalizm ile ilgili yazan ilk düşünür ve sosyal bilimci değildir; ancak Marx, kapitalizmin hareket yasalarını teorileştiren ve bir sistematik içerisinde ortaya koyan ilk düşünürdür. Marx'a göre kapitalizm, ihtiyacın da ötesinde üreten ("hayali talep" yaratan) ve insanlarda satın alma arzusu yaratan bir sistemdir. Kapitalizm, ihtiyaçları üretmez; ihtiyaçların da ötesinde meta üreterek, sahte bir çeşitlilik yaratır. Örneğin kullanmış olduğumuz akıllı telefonların özellikleri, kısa zaman içerisinde eskimekte ve birbirinden çok az farka sahip modeller ortaya çıkmaktadır. Veya kıyafetlerin modası geçtiği için, kıyafetin kendisi eskimese bile, modaya uygun kıyafetler almaya teşvik edilmekteyiz. Tüm bunlar, üretimin ihtiyacın ötesine geçtiğini göstermektedir.

Marx'ın kapitalizm ile ilgili yaptığı diğer bir tanım ise, kapitalizmin doğasında olan krizlerdir. Marx, kapitalizmin doğasının sürekli ani düşüş ve yükselişler yaşadığını belirtmiştir. Nitekim tarihsel süreçlere bakıldığında kapitalizm, gerçekten de çok sayıda ve ciddi krizlerle karşı karşıya kalmıştır. Marx, kapitalistlerin kâr hırsı dolayısıyla, Dünya'daki insanların tüketebileceğinden çok daha fazlasını üreteceğini, bunun sonucunda ve işçi maaşlarının giderek düşeceğini ve en sonunda ürettiklerini alamayacaklarını belirtir. Bu durumun sonucunda kapitalistlerin kâr edemeyeceğini ve kapitalist sistemin çökeceği tahminini yapar.

Marx'ın sanayileşmiş bir ülke olarak örgütlü bir işçi sınıfına sahip İngiltere'de devrim beklediği fakat bunun gerçekleşmediği sıkça tartışılmıştır.[60] Batı Avrupa'daki gibi burjuva devrimleri yaşamamış olan Rusya'da gerçekleşen devrim, Marx tarafından görülseydi sanıyoruz ki kendisi bile buna şaşırırdı. Fakat eklemek de yarar var ki Marx, bugün hala dünya çapında okunan bir çok dile çevrilen Komünist Manifesto'yu yazdıktan çok kısa bir süre, 1848 Devrimi (modern tarihin ilk açık sınıf çatışması olarak anılır) gerçekleşti ve 1871 yılında Paris Komünü (kısa yaşamına rağmen) kuruldu. 1917 yılında Ekim Devrimi'nden sonra Çin'den Küba'ya dek birçok ülkede Marksist fikirleri benimseyen veya bu fikirlere epey yakın olan partiler devrim ile yönetimi ele almıştı. Elbette, bunların Marksizm'in felsefesini doğru yansıtmak veya işlevsel yönetimler olup olmadıkları konusundaki detaylar, apayrı bir tartışma konusudur ve bu yazının kapsamında değildir.

Marx, kapitalizmin yapısı gereği kendi kendini yok edeceğini iddia etmiştir. Kapitalizmin çelişkilerini gören sınıfların ayaklanacağını ve en sonunda kapitalist ülkelerde devrim gerçekleşeceğini öngörmüştür. Kapitalizmin tarihindeki krizlerin çoğu, Marksistler'in bakış açısına göre, Marx'ı doğrulamaktadır.

Tüm Reklamları Kapat

Marksizm Eleştirilerine Genel Bakış

Marksizm'e Genel Eleştiriler

Marksizm'e yönelik eleştirilerin başında, tarihsel deneyimlerden de yola çıkarak, otoriterleşme eğilimi yer almaktadır. Çoğu eleştirmen Marksist bir devrimden sonra devleti ele geçirenlerin ifade ve basın özgürlüğünü kısıtlayacağını, ekonomiyi tek bir merkezden planlanarak iktisadi özgürlüğü ortadan kaldıracaklarını ve muhalif partilerin yasaklanarak politik özgürlüğün yok edileceğini; bunun da o toplum için tek-parti iktidarı ile karakterize edilen otoriter bir yönetim biçimi olacağını ileri sürmektedir.

Marksistler, proleterya diktatörlüğünü açıkça savunmaktadır. Burada yer alan "diktatörlük" kavramı, Marksizm'i eleştiren akımlar için kabul edilemez bir duruma denk düşerken, Marksistler için halihazırda zaten bir tür kapitalist diktatörlük vardır.[61] Kimi Marksistler için, sınıflı bir kapitalist toplumda emekçiler; yargı, kolluk kuvveti veya kapitalist ekonomi yoluyla burjuva sınıfı tarafından baskı altında tutulmakta ve sömürülmektedir. Bir baskı aygıtı olarak devlet, baskın sınıfın emekçi sınıf üzerinde kurduğu bir diktatörlüktür ve yapılması gereken, diyalektik bir biçimde, emekçi diktatörlüğünü inşa ederek, sınıflı toplum yapısını ortadan kaldırmaktadır.

Eleştirmenler için; sosyalist bir devrim sonrasında devletin önce büyültülüp (sosyalist bir toplumda devlet, planlı ekonomi yoluyla büyüyen bir bürokrasiye sahiptir) sonra nasıl küçültüleceği büyük bir soru işaretidir. Çünkü nihayetinde Marksistler, proleterya diktatörlüğünde devlet yoluyla sosyalizmi inşa etmek istemektedir; fakat nihai amaç olarak da devletin sönümleneceğini söylemektedirler. Bu anlamda, çoğu durumda Marksistler'in, devleti bir "araç" olarak kullanıp, sınıfsız ve devletsiz bir toplum giden doğrultuda bir aşama olarak gördüğü söylenebilir. Marksistler çoğunlukla devletçi değildir; fakat devleti bir aşamada kapitalizmin ilgası için kullanmayı istemektedirler.

Bu eleştiri de, proleterya diktatörlüğünde "sivil boşluklara" yer verilip verilmeyeceği ve büyüyen bürokrasinin tek kişi veya tek parti rejimine gitmeyeceğinin bir garantisi olup olmadığını sormaktadır.[62], [63] Çoğu Marksist (ve sosyalist), bu eleştiriye karşı proleter demokrasi kavramının genişletilmiş ve gevşetilmiş bir versiyonuna başvurmaktadır.[64] Bu kavrama göre parti içinde açık hizip olması şartıyla (ki bunu ilk söyleyen Lenin idi) tüm muhalifler yer alabilir; Marksist olmayan partiler de nihayetinde örgütlenme ve faaliyet gösterme hakkına sahiptir. Eğer sosyalizmin varsayımları, iktisadi anlamda başarıya ulaşmış ise, toplum içindeki tüm gruplar ve öbekler kendi içinde demokratik organlar inşa edebilir ve yerelde örgütlenen konseyler yoluyla yatayda aşağıdan yukarıya doğru demokratik kanallar kullanılabilir.[65]

Tüm Reklamları Kapat

Fakat nihayetinde önümüzde Stalin ve Mao örnekleri yer almaktadır. Bu anlamda otoriterleşme eğilimi tartışması tarihsel bir öneme sahiptir. Kimi Marksistler'e göre bu liderler, sosyalist bir devrim sonrasında bürokratikleşmiş bir işçi devleti kurarak (Troçkistler, sol anarşistler veya sendikalistler) büyük bir hata yapmışlardı.[66] Onlara göre bu hataya sebep olan şey ise, önce parti içi (Bolşevikler için konuşursak sol muhalafet, Buharin, vb.) sonrasında ise tüm toplumsal demokrasi araçlarını yatayda örgütlemek yerine merkezde toplamalarıydı. Bu tartışma yalnızca Marksizm'e dışardan gelen değil, aynı zamnda farklı sosyalist/Marksist kesimlerden de gelmekte olan, geniş bir literatüre sahip olan bir tartışmadır.

Tarihsel Materyalizme Yönelik Eleştiriler

Marksizm'in tarih anlayışına göre tarih, diyalektik bir süreçte belli türden gelişim aşamaları ile bugüne dek gelmiştir. Eğer tarihin yasalarını bilimsel olarak kavrarsak (çoğu araştırmacı için Marx tarihi bilimsel bir hale getirmeye çalışıyordu ve bu tarihsel materyalizm yaklaşımı sayesinde kuramına "bilimsel sosyalizm" adını kullanıyordu), onun "yönünü" daha iyi anlayabiliriz.

Birçok felsefeci için bu görüş; Aydınlanma Felsefesi'nde de yer alan tarih anlatısına yaslanmaktadır; bu anlatıya göre tarih, doğrusaldır ve bir önceki gelişim yasaları daha sonraki gelişim yasalarını önceler/belirler. Marx, bu çerçevede, toplumu maddi koşullar çerçevesinde üretim ilişkileri ve üretici güçlerin gelişimiyle kavrayarak Hegelci tarih anlayışının iskeletini de kullanarak kapitalizmin gelişimini tarihsel olarak incelemiştir.

Kimi eleştirmen için tarih bu kadar açık seçik bilinmemektedir ve tarih yasaları aynı sırada gelişim göstermez ve evrensel olmayabilir. Troçki gibi sosyalistler eşitsiz/bileşik gelişim kuramı çerçevesinde buna işaret etmişti, diğer yandan Marx yaşamının son dönemlerin Asya Tipi Üretim ile ilgilenerek çerçevesini genişletmişti. Bu açıdan kimileri için tarihsel materyalizm eleştirileri yerinde değildir çünkü bu iki çalışma eleştirilere bu anlamda cevap vermektedir.

Tüm Reklamları Kapat

Ancak asıl eleştiri, bilindiği üzere tarihin deterministik olarak kavranılmasında problem olduğu ve Marx'ın tarihi katı bir belirlenim ile ele almasıdır. Tarihsel materyalist tarih anlayışı, toplumdaki değişimlerin neden ve nasıl gerçekleştiğini anlamaya çalışırken tarihi de ekonomi temelli sınıf çatışmalarının tarihi olarak görmüştür. Marx'ın epey ünlü olan şu ifadesi birçok eleştirmen için deterministiktir:[43]

Şimdiye kadarki bütün toplumların tarihi, sınıf savaşımları tarihidir.

Tarihsel materyalizme yönelik en popüler eleştiriler ünlü bilim felsefecisi Karl Popper'ın kaleminden çıkmıştır diyebiliriz. Popper, Açık Toplum ve Düşmanları adındaki kitabında Marx’ın düşüncelerini düzeltilemez biçimde yanlışladığını ileri sürer.[67] Popper’a göre tarih, rekabet halindeki "açık toplum" ve "kapalı toplum"lar arasındaki çatışmaların tarihidir. Açık toplumdakiler dünyaya eleştirel olarak bakabilen toplumlar iken kapalı toplumlar dünyaya eleştirel olarak bakamayan toplumlardır. Popper'a göre Marksist rejimler açık toplum düşmanı olup toplumun tamamının kontrol edilmesi mümkün değildir ve hiç bilim insanı bunu amaçlamıştır. Fakat Popper'ın cevaplayamadığı sorular arasındabu ikili toplum anlayışının hangi tarihsel koşullarda ve nasıl ortaya çıktığı ve kapalı toplumların hangi politik eylemler ile açık toplum olacağı yer alır.

Popper'a göre tarihsel materyalizm deterministtir ve "ekonomik ve siyasal güç gelişmelerinin, özellikle de devrimlerin geleceğini önceden haber vermek amacını güden" tarihsel bir kurgudan ibarettir. Gençken Marksist olduğu bilinen Popper, tarihsel materyalizm bir tür kahinliğe Marx ise bu kehanetin peygamberliğine soyunmaktadır; fakat ona göre hem kehanet hem de peygamber yalan çıkmıştır. Bu yöndeki eleştirilerden ilki, daha önce belirttiğimiz üzere devrimin öncelikle İngiltere'de çıkacağı beklentisinin yanlış çıktığıdır (ilk olarak Rusya'da devrim yaşanmıştır). Fakat çoğu Marksist, Marx ve Engels Komünist Manifesto'yu yazdıktan kısa bir süre sonra 1848 Devrimi, sonra 1871 Paris Komünü'nün kurulması ve en nihayetinde devrimler çağı ile Çin'den Küba'ya dek sosyalist devrimlerin yaşanması ile, tarihsel materyalizmin haklı çıktığını ileri sürmektedir.

Diğer yandan kimileri, Marx'ın kapitalist sistemin uzun-dönemli eğilimleri ve kapitalist krizleri öngördüğünü ileri sürmektedir. Fakat eleştirmenler, orta sınıfın büyümesi, genel anlamda hem refahın hem de insan ömrünün uzamasının Marx'ı yanlışladığını ileri sürmektedir. Fakat bazı Marksistler kapitalist toplumlardaki eşitsizlik ve gelir adaletsizliğinin biçim değiştirerek bile olsa hâla var olmasının tarihsel materyalizmin ön görüleri ile tutarlı olduğunu söyler.

Tüm Reklamları Kapat

Nihayetinde dünyanın yarısında olsa bile tüm dünyada sosyalist devrimler yaşanmamış ve sosyalist blok çökmüştür. Eleştirmenler, kimi zaman, tarihsel materyalizmin yanlışlandığını ve öngörülerinin boşa çıktığını ileri sürerken ve bugün kaç toplumun gerçek anlamıyla sosyalist olduğunu veya bu yolla sosyal refaha eriştiğini sorarken; Marksistler tarihin hala akış halinde olduğunu ve henüz son bulmadığını söylemektedir. Görüleceği üzere aynı dünyada bakarak epey farklı çıkarımlar da bulunmak tartışmanın öznesinin tarih ve toplum gibi geniş ölçekler olması nedeniyle konuyu daha da zorlaştırmaktadır.

Marksist Ekonomiye Yönelik Eleştiriler

Marksist ekonomi genel anlamda emek-değer teorisi de denir. Bu teoriye göre bir metanın değeri, onu üretmek için gereken, dönemin üretim koşulları altında ve ortalama beceriyle sosyal olarak gerekli zaman ve emek miktarına göre belirlenir. Bu bölümü oluştururken, Kaan Dişli'nin buradaki değerlendirmelerinden faydalandığımızı belirtmiş olalım.

Fiyat ve Piyasa Konusunda Eleştiriler

Marksist bir ekonomi anlayışında üretim araçlarının özel mülkiyeti yerine kolektif mülkiyeti vardır ve planlı ekonomi yoluyla iktisadi araçlar devletin kontrolündedir. Marksist ekonomiye dair en meşhur eleştirilerden biri, Avusturya iktisatçılardan gelmekle beraber, resmi olarak 1920’de, von Mises'in "Sosyalist Milletler Topluluğunda Ekonomik Hesaplama" adlı bu tartışmaların fitilini ateşlemiştir diyebiliriz. Bu makalede öne sürülen iddia, Marksizm'e dair en yaygın iktisadi eleştirilerin ünlü bir örneğidir: Sosyalist bir ekonomide, kâr-zarar hesaplaması olamayacağından dolayı, ekonomiyi devlet eliyle merkezden kontrol eden ve planlayanların, var olan kaynakları etkin ve verimli bir şekilde kullanmaları mümkün olmayacaktır.

Planlı bir ekonomide üretim araçları alınıp satılamayacağı için, bu araçların bir piyasası yoktur denebilir. Eğer üretim araçları için bir piyasa yoksa, aynı zamanda bu araçların fiyatları olması da mümkün değildir; çünkü fiyatlar, piyasadaki alıcıların ve satıcıların birbirine sunduğu ticari tekliflerden ortaya çıkan bir fenomendir. Üretim araçlarının fiyatları bilinmez ise, bir iktisadi projenin tüm bileşenleri göz önüne alınamaz ve kârlılık oranı hesaplanamaz.

Tüm Reklamları Kapat

Fred M. Taylor ve H. D. Dickinson gibi isimlere göre; üretim faktörlerinin maliyetini ve alternatif kullanımını, onların fiyatlarının doğal olarak oluşmasıyla belirlemek yerine, merkezi planlayıcılar deneme ve yanılma metoduyla üretim faktörlerine değerini bilebilir veya tahmin edebilir. Görüldüğü üzere kimileri için ekonomik hesaplama problemi çözülebilirdir; ama çok sayıda cebirsel denklem sonucunda, sistemlerinin çözülmesiyle alakalı teknik bir problemin olduğu düşüncesi popülerleşmeye başladı. Bu probleme "bilişim problemi" denmektedir.

Eğer paranın olmadığı planlı bir sosyalist ekonomi yani bir tür takas ekonomisi söz konusuysa, fiyat ve ekonomik hesaplama problemi ortaya çıkacağına dair eleştiri de mevcuttur. Böylesi bir eleştirinin genel motivasyonu; kâr ve zarar hesabının ve bununla ilişkili olarak fiyat belirlenimi yapabilmenin en nihayetinde dinamik bir piyasa ekonomisi ile mümkün olduğudur. Bu yöndeki eleştirilere karşı piyasa sosyalistleri birçok karşı cevap getirmiştir; ancak burada hepsine girmemiz mümkün değildir.

Kimi sosyalistler, bu eleştiriler ışığında yarı-market çözümünün savarak, yapay bir piyasanın oluşturulmasını önermiştir. Bir şirketin yöneticisi nasıl hisse sahipleri için kâr üretmeye çalışıyorsa, sosyalist bir sistemde yöneticinin emeğinin ürünleri hisse sahipleri yerine topluma dağıtılacaktır. Merkezi planlayıcının kâr arayışında olan bir girişimci gibi davranmasını isterler. Piyasa sosyalizmi savunusu yapanlardan en ünlüsü Oskar Lange'dır.

Teşvik ve Motivasyon Konusunda Eleştiriler

Elbette sosyalist ekonomiye yöneltilen ekonomik eleştiriler, piyasa fiyatlarının belirlenmesiyle sınırlı değildir. Örneğin bir diğer eleştiri, gelirin paylaşılması sonucu işçilerin çalışması için gereken teşviğin ortadan kaldırılacak olmasıdır. Bu eleştirmenlere göre gelir, olabildiğince "bireysel" bir olgu olmalıdır; toplumsal bir olgu değil.[68] Sosyalizmin eleştirmenlerine göre herkesin eşit varlık sahibi olduğu bir dünyada, çalışmak için maddeci bir teşvik olamaz; çünkü iyi yapılmış bir iş karşılığında herhangi bir ödül alınmamaktadır. Bu eleştirmenlere göre piyasa ve gelir teşvikleri, tüm insanların üretkenliğini arttırmaktadır ve bunun ortadan kaldırılması, ekonomik durgunluğa veya çöküşe neden olacaktır.[69]

Tüm Reklamları Kapat

İlginç bir şekilde, kimi zaman bu tür eleştirileri geliştiren anahtar isimler de zaman içinde pozisyonlarını 180 dereceye varan ölçüde değiştirerek, Marksizm ve eleştirilerini analiz etmeyi güçleştirmişlerdir. Örneğin kariyerinin erken evrelerinde güçlü bir sosyalizm karşıtı olan John Stuart Mill, sonradan Fourierism olarak bilinen bir sosyalizme sempati duymaya başlamış ve sosyalizmi sert bir dille eleştirdiği Politik Ekonominin Prensipleri başlıklı kitabına eklemeler yaparak, sosyalizme karşı daha yumuşak bir tavır takınmıştır. Bu tavır, öyle bir boyuta ulaşmıştır ki Mill, bir noktada maaş sisteminin tamamen ortadan kaldırılarak, kooperatif maaş sistemine geçilmesi gerektiğini bile savunmuştur.[70]

Ekonomist John Kenneth Galbraith, komünist uzantıları olan sosyalizmi egaliteryenizmi (toplumsal mutlak eşitliği) getirdiğini ve böyle bir ortamda maaş veya ücret ödemelerinin gerçekçi olmadığını ve insan motivasyonunun altını oyduğunu savunmaktadır:[71]

[Egaliteryen ödülün daha yüksek motivasyona sebep olacağına yönelik] bu umut, Marx'tan çok daha öte noktalara ulaşmıştır ve bunun, hem tarih hem de insan deneyimi tarafından alakasız bir konu olduğu gösterilmiştir. Öyle veya böyle, insanlar bu düzeyde bir bilince erişemezler. Bunu, sosyalist nesiller ve kendini sosyal olarak konumlandıran liderler, çoğu zaman hayal kırıklığı, kimi zamansa acılar yoluyla öğrenmiştir. Basit gerçek açıktır: İyi bir toplum, erkek ve kadınları oldukları gibi kabul etmelidir.

Bu tür bir tavıra karşı Edgar Hardcastle, şöyle bir savunu yapmaktadır:[72]

Tek istedikleri çalışmak ve daha fenası, kendilerine eldeki işin yapılması ve toplumun ilerlemesi için gerekecek düzeyde verilen bilginin ötesinde bir şey öğrenmek istemiyorlar. Bu tavırlarıyla, kendileri gibi olan erkek ve kadınlar arasındaki rollerini sürdürüyorlar. Bu, anti-sosyalistlerin çifte standardıdır: Çalışamayan işsizlere, 'pintiliklerinden ötürü' işsizlik ödemesi yapılmasına karşı çıkarlar; ancak birçoğu miras yoluyla varlıklarını elde etmiş olan ve hiçbir şekilde çalışmaksızın lüks içinde yaşamaya devam edebilen milyonerlere seslerini hiç çıkarmazlar.

Tutarsızlık Eleştirileri

Tarih boyunca birçok ekonomist ve filozof, Karl Marx'ın emek-değer teorisinin ve kârların zaman içinde düşmeye yönelik bir eğilime sahip olduğu fikrinin içsel olarak tutarsız olduğunu ileri sürmüşlerdir.[73], [74] Bir diğer deyişle eleştirmenler, Marx'ın vardığı sonuçların, kendi teorik öncüllerinden çıkarılamayacağını savunmaktadır. Bilindiği üzere içsel olarak tutarsız olan argümanlar doğru olamazlar.

Tüm Reklamları Kapat

Buna işaret eden eleştirmenler, Marx'ın politik ekonomiye yönelik geliştirdiği eleştirilerin hataı olduğu ve modern araştırmaların, Marx'ın ileri sürdüğü tutarsızlıkları ortadan kaldırdığını iddia etmektedirler.[75] Eleştirmenlere göre bu hatalar düzeltildiğindeyse, Marx'ın vardığı sonucun (fiyat ve kârın, değer ve artık değere eşit olduğu sonucunun) doğru olmadığını iddia etmektedirler.[76] Bu eleştirinin bir noktası, kârın tek kaynağının işçilerin sömürüsü olduğu iddiasına odaklanmaktadır. Bu çerçevede eleştirmenler, Marksist ekonominin Karl Marx tarafından geliştirilen versiyonu çerçevesinde değil, düzeltilmiş hâliyle değerlendirilmesi gerektiğini savunmaktadırlar.[77], [78], [79], [80]

Marksizm'in Çağdışı Olduğuna Yönelik Eleştiriler

Bazı siyaset bilimciler, ekonomistler ve filozoflar, Marksizm'in modern dönemde alakasız bir teori olduğunu, temel iddiaları ve vardığı sonuçların hatalı olduğunu ve tartışmaya değer bir olgu olmadığını savunmaktadırlar.[81] Bunlardan en meşhuru, liberal ekonomist John Maynard Keynes'tir:[82]

Das Kapital kitabı, metruk bir eserdir ve bana kalırsa bilimsel olarak hatalı olmakla kalmaz, aynı zamanda modern dünyaya herhangi bir ilgi duymaz veya modern dünyada herhangi bir uygulaması yoktur.

George Stigler ise şöyle yazmaktadır:[27]

Marksist-Sraffist gelenekte çalışan ekonomistler, modern ekonomistlerin küçük bir kısmını temsil eder ve yazıp çizdikleri şeyler, İngilizce olarak araştırma yapan büyük üniversitelerde çalışan ekonomistlerin çoğunun profesyonel çalışmaları üzerine neredeyse hiçbir etkiye sahip değildir.

Örneğin, 2006 yılında Amerikalı profesörler arasında yapılan bir araştırmada, akademisyenlerin sadece %3'ü kendini Marksist olarak tanımlamıştır; beşeri bilimlerde bu oran %5'e, sosyal bilimlerde ise %18'e çıkmaktadır.[83]

Tüm Reklamları Kapat

Ekonomik Eleştirilere Karşı Marksistlerin Genel Tutumu

Özetle, Marksizm'e yönelik en büyük eleştiriler genellikle iktisat alanından gelmiştir denebilir.[84], [85], [86] Bugün de çoğu Marksizm eleştirmeni, Marksizm'in ekonomik modelinin verimsiz ve sürdürülemez olduğunu iddia etmektedir.[87] Ekonomi sahasından gelen eleştirilere yönelik olarak Marksistler, genel olarak üç farklı pozisyon geliştirmişlerdir:

  1. Emek-değer teorisini savunmaya devam eden Marksistler,
  2. Liberal marjinal değer teorisi ile Marksist yöntem ve sınıf analizlerini birleştirmeyi uygun gören Analitik Marksistler,
  3. Bu eleştirilerle ilgilenmeyip, Marksizm'i etik ve toplumsal bir eleştiri olarak savunmaya devam eden Marksistler. Maurice Dobb gibi isimlerin yer aldığı bu grup için, ekonomik hesaplama problemi ve benzeri eleştiriler önemsiz olup, Marksizm politik ve etik ilkelerle savunulmalıdır.

Marksist Sosyolojiye Yönelik Eleştiriler

Marx'ın çalışmalarının büyük bir kısmı ekonomik, felsefesi ve tarihsel olduğu kadar sosyolojiktir. Örneğin Marksist Antropoloji çerçevesinde büyük bir literatür olduğunu belirtmekte fayda vardır. Kimileri, Marx olmaksızın sosyoloji disiplinin tam anlamıyla anlaşılmaz olduğunu düşünürken, kimileriyse Marx'ın sosyolojik analizlerinin günümüzde pek bir anlamı olmadığını düşünmektedir.

Her şeyden evvel, Marx için toplum, sınıflı bir yapıdadır ve bu sınıflar arasında açık bir çatışma yaşanmaktadır. Söz konusu bu çatışma iktisadi temelli olup, sosyal ilişkiler de bu çatışma çerçevesinde anlamlıdır.

Bazı eleştirmenler için sosyal ilişkileri yalnızca ekonomi ve sınıf ilişkilerine indirgemek, Marksist sosyoloji anlayışının en büyük hatasıydı. Sosyal ilişkilerde, iktisadi ilişkilerin yanı sıra kültür, din ve bireyin de göz ardı edilemez bir etkisi vardır. Marksistler'in bir kısmı ,tüm toplumsal ilişkilerin yalnızca ekonomik temelde anlaşılabilir olduğunu savunurken, kimi Marksistler için alt yapı (ekonomik ilişkiler) üst yapıyı (aile, kültür vb), üst yapı da alt yapıyı etkiler ve bu eleştiriler yersizdir.

Tüm Reklamları Kapat

Nihayetinde toplumu bir çatışma alanı olarak gören Marx'ın Çatışmacı Kuram'ı dışındaki tüm yaklaşımlar, bir anlamda Marksist sosyolojiyi eleştiriyor ve onun dışında bir alternatif sunuyor denebilir.

Marx'ın sosyolojik anlayışının fazlasıyla Batı odaklı olduğu ve Batılı olmayan toplumları yansıtmadığı gelen eleştirilerden ilki olarak görülebilir. Marksist sosyolojiye alternatif olan veya onu eleştiren yaklaşımlar arasında:

  • Topluma evrimsel bir çerçeveden bakan sosyobiyoloji,
  • Sınıf yerine statü ve bürokrasi kavramlarına odaklanarak otorite kavramını farklı bir yoldan inceleyen ve özgün bir sosyolojik metodoloji öneren Webercilik,
  • Toplumsal analizlerde bireylerin eylemlerini özgül ağırlığıyla ele almamız gerektiğini ve toplumun birey üzerinde mutlak bir belirlenimi olmadığını söyleyen Postmodern eleştiriler,
  • Toplumsal dinamiklerin ve kurumların değişimi konusunda muhafazakar bir pozisyon sahibi olan ve sosyolojiye politik iddiaları için sırtını yaslayan Muhafazakarlık (Edmund Burke vb.)
  • İstisnalar olmakla beraber toplumu birbirleriyle diyalektik ve sınıf temelli bir çerçevede bakmayan Yapısalcılar (geniş anlamıyla Yapısalcılık, tüm insan faaliyetlerinin ve bunların ortaya çıkardığı sonuçların, hatta algı ve düşüncenin kendisinin bile inşa edildiğini ve doğal olmadığını ve özellikle de kullandığımız dil sistemi nedeniyle her şeyin bir anlamı olduğunu savunur. İşaretlerin, sembollerin ve iletişimin incelenmesiyle ve anlamın nasıl inşa edildiği ve anlaşıldığıyla ilgili olan Göstergebilim ile yakından ilgili bir yaklaşımdır.)

ilk akla gelenlerdir.

Marksizm'e Epistemolojik Eleştiriler

Marksizm'e yönelik epistemolojik eleştiriler bir biçimde iktisadi bir anlam taşır. Bu eleştiriyi özetlerken, Talha Gülmez'in buradaki yazısından faydalandık.

Tüm Reklamları Kapat

Bilgi problemi, "toplam olarak hiç kimseye verilmeyen bilginin kullanımı problemi" olarak tanımlanabilir. Hayek, bununla şunu kast etmektedir; toplumda teknik veriden, doğal bilimlerin verilerinden ayrı bir veri türü olarak, bireyler sadece kendilerinin farkında olduğu, kendilerine özgü eşsiz bilgilere (İng: "unique knowledge") sahiptir. Toplumun içerisinde hem ekonomik hem de diğer toplumsal ilişkiler ve etkileşimler, bireylerin merkezi olmayan, bir monopol kuvvet tarafından yönetilmeyen, bireyin kendinde olan bu ufak bilgi parçalarıyla var olmaktadır. Bilgi, toplumda dağınık durumdadır ve herkes sadece kendi yerel bilgisine sahiptir, dahası bu bilgiler durağan da değildir. Milyonlarca bireyin kendi bilgileriyle yarattığı düzen — ki Hayek’in kendiliğinden düzen fikrinin de temeli burada yatmaktadır — Hayek’in deyimiyle mucizevidir. Bu kadar çok verinin herhangi bir merkezi güç tarafından toplanması ve optimal kararın bu verilere göre hesaplanması mümkün değildir:

Uğraşmak zorunda olduğumuz değişken sayısı, tesadüfi etkilerin istikrarlı sonuç yaratmasını sağlayacak kadar çok değildir. Sürekli mal ve hizmet akımları, devamlı bilinçli ayarlamalarla, bir gün önce bilinmeyen şartların ışığında her gün yapılan yeni düzenlemelerle, A'nın gerçekleşmesi başarısız olduğunda hemen B adımını atarak sürdürülür.

Burada Hayek'in bireyselci epistemolojik tutumunun postmodernist olduğu savunulabilir. Kimsenin kendi anlatısının dışında "gerçek bilgiye" sahip olamayacağı ve toplumda narratiflerin dağınıklığı ila merkezi metanarratiflerin sorgulanması pekâla Lyotard’ın postmodern durumuna uymaktadır. Eğer Hayek'in toplum felsefesi doğruysa, ki gayet doğru durmaktadır, o zaman her tür merkezi planlamalar büyük bir hatadan muzdariptir: alakalı tüm bilgilere sahip olunabileceği sanrısından... Bu sadece Leninist sosyalizm için bir sorun değildir, eğitim sisteminden tutun sağlık sektörüne her konuda bize yol göstermesi gereken bir problemdir. Eğitim sistemimizin sorunlarının büyük bir kısmı ideoloji merkezli olmasından kaynaklanıyorsa, diğer kısmı da neredeyse sosyalist denebilecek bir merkezi planlamacılıkla yönetilmeye çalışılıyor olması kökenlidir.

Hayek'in makalesinin ikinci kısmı, bu kadar çok bilginin toplumda bireylere nasıl ulaştığı ve onların davranışlarını nasıl düzenleyebildiğidir. Burada eski dostumuz fiyat sistemi karşımıza çıkar (ve bu kısım gerçekten de Mises'in problemine çok benzerdir, muhtemelen karışıklıkların kaynağı da budur). Fiyatlar bireylere, bütün hakkında bilgi sahibi olmadan rasyonel biçimde kendi davranışlarını yönetme imkanı verir. Hayek’in ifadesiyle:

Fiyat sistemi, bireysel üreticilerin, fiyat hareketlerinin yansıttığından daha fazlasının bilinemeyeceği değişmelere göre faaliyetlerini ayarlayabilmelerini sağlar. Kısaca, bir simge (sinyal) olarak, yalnızca en gerekli bilgi yalnızca ilgili kişilere aktarılır.

Bir üreticinin, neyi, nasıl, ne kadar üreteceğine karar vermek için hammaddelerin, ara ürünlerin vb. tüm bilgisine sahip olması gerekmez, ekonomiye dair tüm bilgiler fiyatların içine halihazırda sıkıştırılmış durumdadır. Fiyatlar, neyi nasıl yapması gerektiğine dair ilgili sinyali gönderir. Fiyat mekanizması toplumda bilginin taşıyıcısıdır. Mises'in hesaplama problemi burada Hayek'in bilgi problemiyle birleşir: Fiyatlar olmadan aritmetik hesap yapamayız ve yapabilsek bile toplumda gerekli bilgilere fiyat sistemi olmadan ulaşamayız. Bu yüzden piyasa sisteminin yerini alacak her tür merkezi planlamacılık kaybetmeye baştan mahkumdur.

Tüm Reklamları Kapat

Postmodern Eleştiriler

Baylar! Soyut özgürlük sözcüğünün sizi aldatmasına izin vermeyin. Kimin özgürlüğü? Bu, bir kişinin bir başka kişi karşısındaki özgürlüğü değil, sermayenin işçiyi ezme özgürlüğüdür. - Karl Marx

Postmodernizm, Fransa’da belirli entelektüel çevrelerde ortaya çıkan ve sanattan başlayarak sosyal bilimlerde de önemli hale gelen bir düşünce akımıdır. Postmodernizm çerçevesinde modernizme ve Aydınlanma çizgisine birtakım eleştiriler getirilir. Yazımızın başında Marksizm'in Aydınlanma'ya ne kadar bağlı olduğu ve olmadığı üzerinde kısaca durmuştuk. Bu açıdan Marksizm'i tam anlamıyla Aydınlanma çizgisine hapsetmek doğru olmamakla birlikte, Aydınlanma'nın değerlerinden birçoğunu benimsediği söylenebilir: Rasyonalite, bilim, nesnellik, objektiflik, realizm, laiklik gibi Aydınlanma çerçevesinde benimsenen kavramlar, Marksizm'de de karşımıza çıkar.

Postmodernizm, varlığını modernizm karşıtlığından aldığı için, onu anlamak, modernizmin ne olduğunu anlamaktan geçer. Best ve Keller, modernizmi şu şekilde tanımlar:[88]

Sözgelimi, modern bilim kendisini hakikat, refah ve ilerlemeyi ürettiği iddiasının yanı sıra cehalet ve safsatadan sözüm ona kurtulma öyküsü çerçevesinde meşrulaştırmıştır.

Marx, Komünist Manifesto'da şöyle der:

Şimdiye kadarki bütün toplumların tarihi, sınıf mücadelelerinin tarihidir.

Marx, tarihi, çatışmaları ve mücadeleleri sınıf savaşı olarak ele alır. Marx'ın perspektifi, ekonomik bakış açısıyla dünyayı yorumlamaktır. Marksizm bir büyük anlatı olduğu için, postmodernizm ile en belirgin çatışma buradan kaynaklanır. Postmodernist Lyotard, büyük anlatıların bittiğini haber verir. Bu noktada Lyotard'a, "Buna modern bilim de dahil midir?" sorusunu sormamız gerekir. Nitekim bilim de (doğa ve sosyal bilimler), bir büyük anlatıdır. Postmodernizme göre, tüm büyük anlatılar bittiyse, bilim de bitmiş olmalıdır. Bunun doğru olmadığı çok açıktır.

Tüm Reklamları Kapat

Peki ya Marksizm için durum böyle midir? Marksizm'e yönelik postmodern eleştiriye yönelik de çeşitli itirazlar bulunmaktadır. Dünya'da hâkim olan kapitalist üretim biçimi ve onun yarattığı tüm kültürel unsurlar, bir büyük anlatı kapsamına girmekte midir? Nitekim kapitalizmin her ülkede farklı işlediği gibi bir durum söz konusu değil gibidir. Örneğin Türkiye'de kapitalizm ile Çin'de var olan kapitalizmin yasaları farklı bir şekilde mi işlemektedir? Eğer bu soruya "Hayır." yanıtını verirsek, büyük anlatıların sonunun gelmediği sonucuna ulaşırız. Marksizm'in ana hedef noktası, kapitalizmin çözümlemesini yapmaktır. Marksizm'in, bir nevi kapitalizm karşıtlığıyla var olduğunu ortaya çıkarabiliriz. Bu sebeple dünya giderek küreselleşirken ve alt kültürler yok olurken ve dünya küresel bir köye dönüşürken, bir büyük anlatı olan Marksizm’in miladını doldurduğu nasıl ifade edilebilir? Dünyada işçilerin durumu arasında çeşitli farklar bulunsa bile, yine de üretim araçlarına sahip olan ve olmayanların varlığının devam ettiği görülmektedir.

Marksist politik filozof Fredric Jameson, postmodernizmin, geç kapitalizmin küresel mantığı/felsefesi olduğunu iddia eder. Bu sebeple, aynı zamanda bir kısmı eski Marksistler olan postmodernistlerin Marksizm'i reddetmeleri ve onu eleştirmeleri son derece normaldir. Postmodernizmden dayanağını alan felsefelerden biri olan Post-Marksizm, Ortodoks Marksizm'in özcü, indirgemeci, determinist görüşlerini eleştirir. Marksizm'i evrensel, genelleyici, özcü bir yapıdan alaşağı eder. Post-Marksizm aydınlanmacı görüşün aksine ve siyasal olarak da sosyalizme karşı yeni bir aşamadır. Post-Marksistler'in çalışmalarında söylem, hegomonya, agnostik çoğulculuk, karar verilemezlik gibi kavramlar öne çıkar. Post-Marksizm'i özetlemeye çalışırsak, yeni dünya düzeninde Marksizm'i bu koşullara uyum sağlaması olarak ifade edebiliriz.

Modernliğin bittiğini ve postmodern bir çağa girildiğini iddia eden postmodernistler, radikal bir döşümü ifade ederler. Aydınlanmanın tüm değerlerine karşı agnostik tanım ve bu durum karşısında pre-modernizmi ön plana çıkarma ve söylemlerin eşit, hakikatin bir oyun olması sürecinde karar verilemezlikle birlikte ortaya çıkan post-truth çağı, nesnel tüm değerleri alaşağı etmektedir. Meta anlatıların ölmesi, öznenin olanaksızlığı, üretim biçiminde köklü değişiklikler, görüşlerinden Marksizm'in de olanaksızlığı gösterilmeye çalışılmıştır.

Lyotard, bütün teorileri totaliter olmakla itham eder. Lyotard'ın asıl eleştiri ise, Marksizm'e yöneliktir. Lyotard meta anlatıların çöküşünü II. Dünya savaşıyla birlikte değişen toplum, üretim biçimleri, insan eylemlerinin amaçlardan araçlara doğru evrilmesi, liberal kapitalizmin hâkim duruma gelmesi, komünizmin yıkılmasıyla ortaya çıktığını belirtir.[89]

Tüm Reklamları Kapat

Meta anlatılan bittiği iddiası, aynı zamanda aydınlanmadan miras alınan ilerleme ve kurtuluş öğretilerinin de sonlaması anlamına gelmektedir. Postmodernizmde, ilerleme ve kurtuluş öğretileri reddedilir. Bunun yerine bir çözüm önerisi getirilmez. Agnostik bir tavır takınılır. Bu açıdan postmodernistlerin, anti-modernist ve anti-Marksist olduğunu ifade edebiliriz.

Postyapısalcı düşünür Foucault, eski bir Marksist olarak, Neitzscheci çizgiden ilerleyerek kendi özgün felsefesinden yola çıkarak Marksizm'i eleştirmiştir. Fransız entelektüel Jean Paul Sartre'nin ifade ettiği aşılmaz kale olarak Marksizm, Fransa entelektüel camiasında çok güçlü bir akım olmuştur ve Foucault, Marksizm ile hesaplaşma çabasına girmiştir. Foucault, II. Dünya savaşından sonra ortaya çıkan gelişmelerin Marx'ın dönemindekinden farklı olduğunu ve bu sebeple iktidar ilişkileri için yeni yöntemler geliştirilmesi yolunda, kendince özgün kuramlarını geliştirmiştir. Foucault, Marksizm'i modernizm çerçevesinde ele almıştır. Foucault, Marksizm’in 19. yüzyılın epistemesine hiçbir sorun çıkarmadan yerleşebileceğini ve 19. yüzyıl düşüncesinde sudaki balık olduğunu ve onsuz nefes alamayacağını ifade eder:[90], [91]

Marksizm, sona ermekte olan bir episteme tarafından, geri çevrilmez ölçüde sınırlanmıştır.

Foucault, modern episteme içerisinde yer alan Marksizm'in modernizm ile birlikte sona erdiğini iddia eder. Nietzcheciliğin havarisi olan Foucault, Marx'ın determinizmi, tarihin yasalarının komünist bir topluma gideceğini öngören ve bilimsel olarak sunan Marx'ın bu yorumunu "kâhinlik" ile itham eder. Nietzcheci dünya görüşünde, hakikat bir oyundur. Bizden bağımsız var olan gerçeklik veya yasalar bilinemez. Çünkü evren, sabit bir töz değildir. Evren, bir oluş halindedir. Hakikat; üretilen, tüketilen, iktidarlarla ilişkide olan, insanların yarattığı, tükettiği ve yeniden ürettiği bir oyundur. Foucault, Marx'a çalışmalarında atıf vermemekle birlikte, Marx'tan etkilenmiş bir düşünürdür.

Micheal Foucault
Micheal Foucault

Marx ile İlgili Diğer Konular

Analitik Marksizm

Analitik Marksizm, çoğunlukla İngilizce konuşan coğrafyada etkili olan bir yaklaşımdır. Klasik Marksizm'de yer alan diyalektik ve tarihselcilik unsurlarını eleştirerek, rasyonelliği ve analitik düzlemi merkeze aldığını iddia eden bu yaklaşımın kurucuları Gerald Allan Cohen, Jon Elster, John E. Roemer ve Erik Olin Wright gibi isimlerdir.

Tüm Reklamları Kapat

Sınıf analizi çalışmalarına önem veren; formel mantık, rasyonalite ve oyun kuramını kullanan; çoğunlukla, Marksist emek değer kuramı yerine, marjinal değer kuramı benimseyen ve diyalektiği reddeden bu grup, "Marksizm'i zırvalıktan kurtarmak" veya "zırva-olmayan Marksizm" dedikleri türden bir Marksizm'i inşa etmek için yola koyulduklarını ileri sürmüşlerdi.

Analitik Marksizm ile Klasik Marksizm arasında en temel benzerlik, tarihsel materyalizmin savunusu iken; en temel ayrım emek-değer kuramını kabul edip etmemektir. Kimileri için Ortodoks/Klasik Marksizm'den kopuş, hatta büyük bir reddediş üzerine kurulu olan bu yaklaşım, kimileri için Marksizm ve sosyalizm arasında duran, farklı bir pozisyondur.

Marksist Coğrafya

Sosyal bilim dalları içerisinde Marksizm’den etkilenmeyen bir disiplin olanaksız gibidir. Bu disiplinlerden bir tanesi olan coğrafya da Marksizm’den etkilenmiş ve mekânı Marksist perspektiften incelemeye almıştır. 1960’lı yıllarda coğrafya önemli bir dönüşüm yaşamıştır. Coğrafya, pozitivizm paradigmasının etkisi altındayken toplumsal sorunlarla ilgilenmemiş ve bu durum tartışılmıştır. Pozitivizm 1960’lı yıllarda coğrafya biliminde egemen hale gelmiştir. Pozitivizmin mekânı salt niceliksel verilerle açıklayıp toplumsal sorunları mekândan dışlaması eleştiri konusu olmuştur. Mekânda var olan eşitsizlikler, ayrımcılıklar, sömürü, baskı gibi konulara ilgisiz kalması ve ansiklopedik bilgiler veren bir disiplin olarak varlığını sürdürmesi coğrafyada büyük bir dönüşümü daha sonraları başlatmıştır.

Marksist coğrafyadan önce radikal coğrafyacılar, coğrafyanın sosyal ve siyasal bakımdan tarafsız olmadığını belirtmişlerdir. Marksizm’in coğrafyada etkisi ise 1972-73 yılarında David Harvey tarafından ortaya çıkarılmıştır. Harvey’e göre coğrafya sadece akademik bir disiplin olarak kalamazdı. Coğrafyacılar sosyal ve siyasal konularda da çalışmalar yapmalıydılar. Coğrafi bilgi iktidarlara hizmet eden, geçmişte olduğu gibi sömürmenin aracı haline getirilen bir bilim alanıydı. Harvey ve Peet coğrafyada üretilen bu bilgini nesnel ve tarafsız olmadığı eleştirisini yapmışlardır. Sosyal bilimlerin bu açıdan tarafsız olması onlara göre söz konusu olamazdı. Coğrafi bilgi kapitalist-emperyalist bilgi ışığında ilerlemekteydi ve yeni bir düşünce tarzı arayışları ortaya çıkmaktaydı. Bu yeni arayışlarla birlikte ortaya çıkan radikal Marksist teoriler var olan ekonomi, iktidar (güç) düzenlemelerine meydan okuması gerekliliğini ileri sürmüştür.

Tüm Reklamları Kapat

Marksist coğrafyacılar ilk olarak sosyal teoriyi coğrafyaya aktarmaya çalışarak mekânın nasıl üretildiğini, mekânsal dönüşümlerin neler olduğunu açıklamaya çalışmışlardır. Radikal Marksist coğrafyacılar mekânın kendi başına otonom ve bir tözü olmadığını ifade ederler. Mekân, kendi başına var olan bir olgu, olayların içerisinde gerçekleştiği basit bir zemin ya da evrensel bir varlık kategorisi değildir. Özellikle kapitalist üretim biçiminde verili bir toplumsal ilişkiler bütününde sosyal olarak üretilen bir nesnedir. İnsan mekânda var olan toplumsal ilişkilerin kurmuş oldukları yapıların ve ilişkilerin belirleyeni değil ancak bir ürünüdür. Bu sayede mekân kapitalizmin analizinde temel bir öge halini alır. Kapitalist toplumlarda mekânın insan faaliyetleri sonucu üretildiği öne sürülmüş ve mekânın belirli bir üretim ilişkilerinin (kapitalistler ve işçiler arasında) ve bu ilişkilerin kar elde etmek amacıyla doğayı dönüştürmek için kullanıldığının bir sonucu olduğu anlamında mekânın hem üretildiği ve onun toplumsal olanı şekillendirildiği anlayışı hâkim olmuştur. Bu anlamda Harvey ve Smith mekânın kapitalizmde “eşitsiz gelişme” altındaki üretim biçimine odaklanmışlardır. Bu duruma göre mekânı, kapitalizmin temel yapısını oluşturan üretici güçlerin bir parçası olarak değerlendirmişlerdir.[92]

Kalkınma tüm boyutlarıyla mekânda değişiklik yaratır. Radikal Marksist coğrafyacılar bu durumu kapitalizmin yapısına özgü eşitsiz gelişme olarak ifade ederler. Üretimde yapılan mekânsal değişiklikler ve kar oranının yükselmesinde başat roldedir. Diğer bir ifadeyle kapitalist firmaların her zaman maksimum kar sağlayan bir mekân peşindedirler ve olası kriz zamanlarında yeni bir coğrafya oluşturma ya da “mekânsal onarım/sabite” ile kurtulma yolunu tercih ederler.

Marksist coğrafyayı ana hatlarıyla özetleyecek olursak, coğrafyanın sosyal, siyasal, toplumsal ve ekonomik konulardan bağımsız olmamasını, üretilen bilginin Marksist açıdan ezilen gruplar yararına işletilmesini öncelediğini görürüz. Marksizm ve Marksist coğrafya anlayışında “Her şey ideolojiktir, her şey siyasaldır” anlayışı gereği üretilen bilgi ister kapitalizme isterse Marksizm’e hizmet etmiş olsun nesnel bilginin olanaksızlığından hareketle ezilenlerin yararına mekânsal okuma yaparak kapitalizmin mekanda nasıl işlediklerini anlamaya çalışırlar.

Marx ve Darwin

Marx, Darwin'e doğa bilimlerindeki başarılarından dolayı büyük saygı duymuştur. Nitekim Marx'ın önemli eseri Das Kapital'i Darwin’e göndermesi, Darwin’e olan saygısının bir göstergesidir; ancak yaygın bir iddianın aksine Karl Marx, kitabını asla Charles Darwin'e ithaf etmemiştir. Scott Gordon, Marx'ın doğa bilimleri konusunda fazla ilgili olmadığını; ancak Engels'in doğa bilimlerine ilgili olduğunu belirtir. 1860 yılında Marx, Darwin'in kitabını okumuş ve Engels’e şunları yazmıştır:[93]

Tüm Reklamları Kapat

Bu çetin günlerde, son dört hafta içinde [Marx, o sıralar ağır bir hastalık geçiren eşi Jenny’ye bakıyordu] her türden şeyi okudum. Bunlar arasında Darwin'in Doğal Seçme hakkındaki kitabı da var. Kaba İngiliz üslubunda geliştirmiş olsa da, doğal tarihte görüşümüze temel sağlayan kitap bu.

Marx'ı doğa bilimleri konusunda bilgilendiren, yakın dostu Engels olmuştur. Marx ve Engel, Darwin'in geliştirdiği Evrim Teorisi'ni duyduklarında, kısa sürede onu sahiplenmişlerdir. Marx, Darwin'in teorisinin özellikle de dinsel dogmalara karşı ilk ciddi bilimsel bir karşı-duruş olduğunu görmüştür. Marx, Darwin'in modern insanın ilkel canlılardan gelmesini ve bu sürecin uzun bir sürede ve aşama aşama gerçekleştirilmesini materyalist dünya görüşünün gelişmesi açısından önemli gördüğü gibi, materyalist tarih açısından da önemli bir kazanım olarak değerlendirmiştir. Marx'ın Darwin'in teorisini benimsemelerinin bir diğer sebebi de toplumsal tarih açısından ve sınıfların çatışması, mücadelelerini evrimsel bir açıdan ele almasıdır.

Yani Darwin'in teorisine paralel olarak Marx'ın toplumsal bir "evrim kuramı" geliştirdiği söylenebilir.[94] Ancak Marx, Darwin'in aksine, Malthus'un nüfus teorisini eleştirmiş ve Darwin'e ithafen şunları ifade etmiştir:[95]

Darwin’i yeniden gözden geçirdim; 'Malthusçu' kuramı, bitkilerle hayvanlara da uyguladığını söyleyerek beni çok eğlendiriyor; sanki Bay Malthus'ta -ve geometrik artış dizisinde- tüm sorun, kuramın bitkilerle hayvanlara değil de, yalnızca insanlara uygulanmasıymış gibi… Darwin’in hayvanlarla bitkiler arasında, işbölümüyle, rekabetiyle, yeni pazarlar açışıyla, ‘icatlarıyla’ ve Malthusçu 'var olma savaşımı'yla kendi İngiliz toplumunu bulup görmesi çok dikkate değer bir şey. Bu Hobbes'un 'bellum omnium contra omnesi'idir: Bir de insana, Hegel’in Phänomenologie’sini anımsatıyor. Sivil toplum orada 'ruhsal hayvanlar âlemi' diye tanımlanırken, Darwin'de hayvanlar âlemi, sivil toplum olarak beliriyor…

Malthus'un nüfus teorisinin Sosyal Darwinizm gibi tehlikeli bir içeriğe sahip olduğunu öngören Marx, bu görüşün Sosyal Darwinizm'i beslediğini düşünmüştür. Bu teoriye göre açlık, yoksulluk ve sefaletin kaynağı fazla nüfustan kaynaklanmaktadır. Bu sebeple, tıpkı doğada olduğu gibi, herhangi bir müdahalede bulunulmamalı; aksine ölümlerin artması olumlu karşılanmalıdır. Bu nedenle ezilenlere yardım edilememeli, işçilerin şartları düzeltilmemeli ve devlet koruyucu müdahalelerde bulunmamalıdır. Elbette, Evrim Teorisi'nin insan toplumlarının nasıl düzenlenmesi gerektiği ile ilgili herhangi bir yönergesi veya çıkarımı yoktur; bu tür çıkarımlar, doğa bilimlerinin ortaya koyduğu gerçekleri, toplumun ne yönde kullanmak istediği ile ilgili yorumlardır.

Marx ve Darwin
Marx ve Darwin

Sonuç

Günümüz sosyal bilimlerinde etkisini güçlü bir şekilde sürdüren, toplumsal, tarihsel, siyasal ve ekonomik tahlillerde sıklıkla atıf yapılan Marksizm; tüm insanlığa ve ezilen kesime kurtuluş reçetesi sunan (veya sunduğunu iddia eden) ve bunu yaparken diyalektik materyalist bir çizgide ve bilimsel (idealist olmayan) dünya görüşüyle gerçekleştirmeye çalışan çok yönlü bir akımdır.

Tüm Reklamları Kapat

Marksizm hakkında çıktığı günden bugüne onu benimseyenler olduğu gibi, onu sert bir şekilde eleştirenler de olmuştur. Özellikle Sovyetler Birliği'nde sosyalizmin dağılması, Stalinizm veya Maoizm gibi uygulamalar altında yaşayan toplumların refahı ve Fukuyama’nın "tarihin sonu" görüşü, liberal kapitalist çevreler tarafından Marksizm'in ağır darbeler aldığı tezini savunmak için kullanılmıştır ve kullanılmaktadır.[96] Buna ek olarak "kapitalizmin küresel mantığı" olarak ifade edilen postmodernistler de Marksizm eleştirilerine devam etmektedir.

Marksizm konusunda en fazla tartışma yaratan eleştiriler ise felsefi ve ekonomi-politik çerçevede, elbette Nozick'ten Mises'e, Hayek'ten Milton Friedman'e dek uzanan liberal kuramcılardan gelmiştir. İlerleyen yazılarda bu alanlarda geliştirilen karşıt teorileri ve bunların eleştirilerini de ele alabiliriz. Fakat söylenebilir ki, tüm bu eleştirilere karşı Marksizm tartışılmaya ve sosyal bilimlerde ona atıf yapılmaya devam edilmektedir. Marx, fikirlerine katılın ve katılmayın, tarihin gördüğü en etkili düşünür, felsefeci ve sosyal bilimcilerden biriydi.

Bu Makaleyi Alıntıla
Okundu Olarak İşaretle
168
2
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Paylaş
Sonra Oku
Notlarım
Yazdır / PDF Olarak Kaydet
Bize Ulaş
Yukarı Zıpla

İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!

Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.

İçerikle İlgili Sorular
Soru & Cevap Platformuna Git
Bu İçerik Size Ne Hissettirdi?
  • Tebrikler! 44
  • Muhteşem! 11
  • Umut Verici! 9
  • Bilim Budur! 7
  • Mmm... Çok sapyoseksüel! 7
  • Merak Uyandırıcı! 7
  • Güldürdü 3
  • Grrr... *@$# 3
  • İğrenç! 2
  • İnanılmaz 1
  • Üzücü! 1
  • Korkutucu! 1
Kaynaklar ve İleri Okuma
  • ^ J. Kaur. (2013). Universality Of Scholarly Impact Metrics. Journal of Informetrics, sf: 924-932. doi: 10.1016/j.joi.2013.09.002. | Arşiv Bağlantısı
  • ^ P. R. Gregory. (2003). Comparing Economic Systems In The Twenty-First Century. ISBN: 9780618261819. Yayınevi: Cengage Learning.
  • ^ K. Marx. (1867). Capital: Volume I. Yayınevi: Progress Publishers.
  • ^ D. F. Busky. (2000). Democratic Socialism: A Global Survey. ISBN: 9780275968861. Yayınevi: Praeger Publishers.
  • ^ N. S. Arnold. (1994). The Philosophy And Economics Of Market Socialism: A Critical Study. ISBN: 9780195358513. Yayınevi: Oxford University Press, USA.
  • ^ J. B. Rosser. (2003). Comparative Economics In A Transforming World Economy. ISBN: 9780262182348. Yayınevi: MIT Press.
  • ^ B. Badie. (2011). International Encyclopedia Of Political Science. ISBN: 9781412959636. Yayınevi: Sage Publications, Inc..
  • ^ A. S. Zimbalist. (1988). Comparing Economic Systems: A Political-Economic Approach. ISBN: 9780155124035. Yayınevi: Houghton Mifflin Harcourt P.
  • ^ W. Brus. (2013). The Economics And Politics Of Socialism. ISBN: 9780415866477. Yayınevi: Routledge.
  • ^ J. Michie. (2001). Reader's Guide To The Social Sciences. ISBN: 9781579580919. Yayınevi: Routledge.
  • ^ P. A. O'Hara. (2001). Encyclopedia Of Political Economy. ISBN: 9780415241878. Yayınevi: Routledge.
  • ^ R. Dagger. Communism. Alındığı Tarih: 25 Nisan 2021. Alındığı Yer: Encyclopedia Britannica | Arşiv Bağlantısı
  • ^ The World Book Encyclopedia. (2008). Communism. ISBN: 9780716601081. Yayınevi: Chicago: World Book, Inc..
  • ^ F. Engels. The Principles Of Communism. Alındığı Tarih: 25 Nisan 2021. Alındığı Yer: Marxists | Arşiv Bağlantısı
  • ^ N. Bukharin. (2007). The Abc Of Communism. ISBN: 9780850365436. Yayınevi: Merlin Press.
  • ^ G. T. Kurian. (2010). The Encyclopedia Of Political Science. ISBN: 9781933116440. Yayınevi: CQ Press.
  • ^ M. Vidal. (2019). The Oxford Handbook Of Karl Marx. ISBN: 9780190695545. Yayınevi: Oxford.
  • ^ R. W. Kolb. (2007). Encyclopedia Of Business Ethics And Society. ISBN: 9781412916523. Yayınevi: Sage Publications, Inc..
  • ^ D. R. Steele. (1999). From Marx To Mises: Post Capitalist Society And The Challenge Of Ecomic Calculation. ISBN: 9780875484495. Yayınevi: Open Court.
  • ^ J. Bockman. (2011). Markets In The Name Of Socialism: The Left-Wing Origins Of Neoliberalism. ISBN: 9780804775663. Yayınevi: Stanford University Press.
  • ^ B. Ollman. (1997). Market Socialism: The Debate Among Socialists. ISBN: 9780415919678. Yayınevi: Routledge.
  • ^ A. Nove. (1991). The Economics Of Feasible Socialism Revisited. ISBN: 9780044460152. Yayınevi: Routledge.
  • ^ D. M. Kotz. Socialism And Capitalism: Are They Qualitatively Different Socioeconomic Systems?. (1 Aralık 2006). Alındığı Tarih: 25 Nisan 2021. Alındığı Yer: University of Massachusetts at Amherst | Arşiv Bağlantısı
  • ^ T. E. Weisskopf. (2016). Toward A Socialism For The Future, In The Wake Of The Demise Of The Socialism Of The Past:. Review of Radical Political Economics, sf: 1-28. doi: 10.1177/048661349202400302. | Arşiv Bağlantısı
  • ^ D. L. Prychitko. (2002). Markets, Planning, And Democracy: Essays After The Collapse Of Communism. ISBN: 9781840645194. Yayınevi: Edward Elgar Publishing.
  • ^ W. J. Samuels. (2006). A Companion To The History Of Economic Thought. ISBN: 9781405134590. Yayınevi: Wiley-Blackwell.
  • ^ a b S. N. Durlauf. (2008). The New Palgrave Dictionary Of Economics. ISBN: 9780333786765. Yayınevi: Palgrave Macmillan.
  • ^ L. V. Mises. (1920). Economic Calculation In The Socialist Commonwealth. ISBN: 9780945466079. Yayınevi: Mises Institute.
  • ^ F. A. Hayek. (2021). Collectivist Economic Planning: Critical Studies. ISBN: 9780678007655.
  • ^ J. Marangos. Social Dividend Versus Basic Income Guarantee In Market Socialism. (1 Eylül 2004). Alındığı Tarih: 25 Nisan 2021. Alındığı Yer: www.jstor.org | Arşiv Bağlantısı
  • ^ P. A. O'Hara. (2001). Encyclopedia Of Political Economy. ISBN: 9780415241878. Yayınevi: Routledge.
  • ^ C. Pierson. (1995). Socialism After Communism. ISBN: 9780271014784. Yayınevi: Penn State University Press.
  • ^ B. P. Mitchell. (2006). Eight Ways To Run The Country: A New And Revealing Look At Left And Right. ISBN: 9780275993580. Yayınevi: Praeger.
  • ^ C. D. Thompson. What Revolutionary Socialism Means. (1 Ekim 1903). Alındığı Tarih: 22 Nisan 2021. Alındığı Yer: Marxists | Arşiv Bağlantısı
  • ^ V. Lenin. The Proletarian Revolution And The Renegade Kautsky. (1 Kasım 1918). Alındığı Tarih: 26 Nisan 2021. Alındığı Yer: Marxists | Arşiv Bağlantısı
  • ^ A. Berkman. (2010). Now And After: The Abc Of Anarchist Communism. ISBN: 9781409299073. Yayınevi: Lulu.com.
  • ^ O. Rühle. From The Bourgeois To The Proletarian Revolution. (1 Ocak 1924). Alındığı Tarih: 26 Nisan 2021. Alındığı Yer: Marxists | Arşiv Bağlantısı
  • ^ V. Bystryansky. (2014). Strategy And Tactics Of The Proletarian Revolution. ISBN: 9781500378615. Yayınevi: Createspace Independent Publishing Platform.
  • ^ V. Lenin. (1976). Karl Marx (A Brief Biographical Sketch With An Exposition Of Marxism). Yayınevi: Foreign Languages Press.
  • ^ H. Draper. (1990). Karl Marx’s Theory Of Revolution. ISBN: 9780853457985. Yayınevi: NYU Press.
  • ^ P. Proudhon. (1994). What Is Property?. ISBN: 9780521405560. Yayınevi: Cambridge University Press.
  • ^ F. Engels. Socialism: Utopian And Scientific. (1 Mart 1880). Alındığı Tarih: 22 Nisan 2021. Alındığı Yer: Marxists | Arşiv Bağlantısı
  • ^ a b K. Marx. (2008). Komünist Manifesto. ISBN: 9789750710056. Yayınevi: Can Yayınları.
  • ^ A. Özkaya. Postmodernizme Karşı, Habermas Bağlamında Aydınlanmayı Savunmak.... (1 Şubat 2021). Alındığı Tarih: 21 Nisan 2021. Alındığı Yer: Evrim Ağacı | Arşiv Bağlantısı
  • ^ W. Richard. (1987). Economics: Marxian Versus Neoclassical. ISBN: 978-0801834806. Yayınevi: The Johns Hopkins University Press.
  • ^ K. Marx, F. Engels. (2018). Alman İdeolojisi. ISBN: 9786052283325. Yayınevi: Kor Kitap.
  • ^ R. David. (1998). The Ancient Egyptians: Beliefs And Practices (The Sussex Library Of Religious Beliefs And Practices). ISBN: 9781898723721. Yayınevi: Sussex Academic Press.
  • ^ J. Dunn. Slaves And Slavery In Ancient Egypt. (24 Ekim 2011). Alındığı Tarih: 22 Nisan 2021. Alındığı Yer: Tour Egypt | Arşiv Bağlantısı
  • ^ E. Mandel. (1973). An Introduction To Marxist Economic Theory. Resistance Books.. ISBN: 978-1-876646-30-1. Yayınevi: Pathfinder.
  • ^ K. Marx. (2011). Felsefenin Sefaleti. ISBN: 9757399221. Yayınevi: Sol Yayınları.
  • ^ K. Marx. (2016). 1844 El Yazmaları. ISBN: 9789750520105. Yayınevi: Birikim Yayınları.
  • ^ a b K. Marx. (1997). Hegel'in Hukuk Felsefesi'nin Eleştirisine Katkı. sf: 191-209.
  • ^ a b Y. Orkunoğlu. Marx Ve Din – 2: Ateizm, Materyalizm Ve Sosyalizm. (1 Ocak 2015). Alındığı Tarih: 5 Mayıs 2021. Alındığı Yer: Bilim ve Gelecek | Arşiv Bağlantısı
  • ^ K. Marx. (2015). Komünist Manifesto Ve Hakkında Yazılanlar. Yayınevi: Yordam Kitap.
  • ^ Wikiquote, et al. Karl Marx. (20 Temmuz 2020). Alındığı Tarih: 21 Nisan 2021. Alındığı Yer: Wikiquote | Arşiv Bağlantısı
  • ^ M.A. Uluç. (2020). Karl Marx Ve Yabancılaşma: Sosyolojik Bir Analiz. Ulusrarası Sosyal Bilimler Dergisi, sf: 26-38. | Arşiv Bağlantısı
  • ^ K. Marx. (2000). Yabancılaşma. ISBN: 975-7399-84-1. Yayınevi: Sol Yayınları.
  • ^ R. George. Karl Marx. (1 Ocak 1992). Alındığı Tarih: 21 Nisan 2021. Alındığı Yer: Ümit Tatlıcan | Arşiv Bağlantısı
  • ^ K. Marx. Economic Manuscripts: Capital Vol. I — Chapter Sixteen. Alındığı Tarih: 26 Nisan 2021. Alındığı Yer: Marxists | Arşiv Bağlantısı
  • ^ E. J. Hobsbawm. (2019). Sermaye Çağı. ISBN: 9789757501497. Yayınevi: Dost Kitabevi. sf: 150.
  • ^ G. Duncan. (1989). Democracy And The Capitalist State. ISBN: 9780521280624. Yayınevi: Cambridge University Press.
  • ^ F. A. Hayek. (1994). The Road To Serfdom. ISBN: 9780226320618. Yayınevi: University Of Chicago Press.
  • ^ T. Ball. (2003). The Cambridge History Of Twentieth-Century Political Thought. ISBN: 9780521563543. Yayınevi: Cambridge University Press.
  • ^ D. DeLeon. Sailing Under False Colors. (6 Haziran 1903). Alındığı Tarih: 25 Nisan 2021. Alındığı Yer: Marxists.org | Arşiv Bağlantısı
  • ^ D. Harvey. Socialists Must Be The Champions Of Freedom. (22 Ekim 2020). Alındığı Tarih: 25 Nisan 2021. Alındığı Yer: jacobinmag.com | Arşiv Bağlantısı
  • ^ M. Bakunin. (1990). Statism And Anarchy. ISBN: 9780521369732. Yayınevi: Cambridge University Press.
  • ^ K. Popper. (2013). Açık Toplum Ve Düşmanları. ISBN: 9789756201787. Yayınevi: Liberte Yayınları.
  • ^ G. I. Susman. (2007). Small And Medium-Sized Enterprises And The Global Economy. ISBN: 9781847204431. Yayınevi: Edward Elgar Publishing.
  • ^ J. S. Mill. (1998). Principles Of Political Economy. ISBN: 9780192836724. Yayınevi: Oxford University Press, USA.
  • ^ C. Macleod. John Stuart Mill. (25 Ağustos 2016). Alındığı Tarih: 25 Nisan 2021. Alındığı Yer: Stanford Encyclopedia of Philosophy | Arşiv Bağlantısı
  • ^ J. K. Galbraith. (1997). The Good Society: The Humane Agenda. ISBN: 9780395859988. Yayınevi: Mariner Books.
  • ^ E. Hardcastle, et al. Incentive Under Socialism. (1 Ocak 2016). Alındığı Tarih: 25 Nisan 2021. Alındığı Yer: Marxists | Arşiv Bağlantısı
  • ^ V. K. Dmitriev. (1992). Economic Essays On Value, Competition And Utility. ISBN: 9780751200959. Yayınevi: Ashgate Publishing.
  • ^ L. von Bortkiewicz. (1997). Value And Price In The Marxian System. International Economic Papers, sf: 5-60. | Arşiv Bağlantısı
  • ^ A. Kliman. (2006). Reclaiming Marx's 'Capital'. A Refutation Of The Myth Of Inconsistency. ISBN: 9780739118528. Yayınevi: Lexington Books.
  • ^ A. Freeman. (2021). The New Value Controversy And The Foundations Of Economics. ISBN: 9781840645606.
  • ^ P. M. Sweezy. (1942). The Theory Of Capitalist Development. ISBN: 9780853450795. Yayınevi: Monthly Review Press (NY).
  • ^ D. L. Rigby. (2016). Technical Change And The Rate Of Profit: An Obituary For Okishio's Theorem:. Environment and Planning A, sf: 1039-1050. doi: 10.1068/a221039. | Arşiv Bağlantısı
  • ^ I. Steedman. (1977). Marx After Sraffa. ISBN: 9780391005402.
  • ^ J. E. Roemer. (1989). Analytical Foundations Of Marxian Economic Theory. ISBN: 9780521347754. Yayınevi: Cambridge University Press.
  • ^ T. Sowell. (1985). Marxism: Philosophy And Economics. ISBN: 9780688029630. Yayınevi: William Morrow & Company.
  • ^ J. M. Keynes. (1963). Essays In Persuasion. ISBN: 9780393001907. Yayınevi: W. W. Norton Company.
  • ^ N. Gross. (2007). The Social And Political Views Of American Professors. ResearchGate. | Arşiv Bağlantısı
  • ^ A. Shleifer. (1991). Pervasive Shortages Under Socialism.
  • ^ E. Stringham. (2014). Kaldor-Hicks Efficiency And The Problem Of Central Planning. Quarterly Journal of Austrian Economics. | Arşiv Bağlantısı
  • ^ D. Acemoglu. The Rise And Decline Of General Laws Of Capitalism. (22 Aralık 2014). Alındığı Tarih: 25 Nisan 2021. Alındığı Yer: National Bureau of Economic Research doi: 10.3386/w20766. | Arşiv Bağlantısı
  • ^ M. C. Howard. (1992). A History Of Marxian Economics, Volume Ii: 1929-1990. ISBN: 9780691043036. Yayınevi: Princeton University Press.
  • ^ S. Best, D. Kellner. (2011). Postmodern Teori. ISBN: 9789755391915. Yayınevi: Ayrıntı yayınları.
  • ^ O. Girgin. (2018). Öncü Düşünürlerinin Yaklaşımları Çerçevesinde Postmodern Sosyal Teoriye Yönelik Eleştirel Bir Analiz. AÇÜ Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi, sf: 105-130. | Arşiv Bağlantısı
  • ^ S. Işık, et al. (2011). Foucault'nun Marksist Tarih, İktidar Ve İdeoloji Eleştirisi. Birey ve Toplum Sosyal Bilimler Dergisi, sf: 131-158. | Arşiv Bağlantısı
  • ^ M. Barrett. (2000). Marx'tan Foucault'ya İdeoloji. ISBN: 9789757380870. Yayınevi: Sarmal Yayınları.
  • ^ N. Yavan. Coğrafya Tarihi Ve Felsefesi. (23 Nisan 2021). Alındığı Tarih: 23 Nisan 2021. Alındığı Yer: Ankara Üniversitesi | Arşiv Bağlantısı
  • ^ E. Helvacıoğlu. Marx Ve Engels, Darwin Ve ‘Türlerin Kökeni’ Hakkında Ne Demişlerdi?. (1 Ocak 2018). Alındığı Tarih: 21 Nisan 2021. Alındığı Yer: Bilim ve Gelecek | Arşiv Bağlantısı
  • ^ A. Çubukçu. Marx Ve Darwin. (21 Nisan 2021). Alındığı Tarih: 21 Nisan 2021. Alındığı Yer: Özgürlük Dünyası Dergisi | Arşiv Bağlantısı
  • ^ K. Marx, et al. (1995). Marx- Engels 1: Seçme Yazışmalar. Yayınevi: Sol Yayınları.
  • ^ F. Fukuyama. Tarihin Sonu Mu?. (1 Ocak 1989). Alındığı Tarih: 21 Nisan 2021. Alındığı Yer: Kırklareli Üniversitesi | Arşiv Bağlantısı
  • C. Schultz. Karl Marx Is The World’s Most Influential Scholar. (6 Kasım 2013). Alındığı Tarih: 22 Nisan 2021. Alındığı Yer: Smithsonian Magazine | Arşiv Bağlantısı
Tüm Reklamları Kapat

Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?

Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:

kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci

Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 17/11/2024 19:49:38 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/10371

İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.

Keşfet
Akış
İçerikler
Gündem
Embriyo
Kilometre
Kadın Doğum
Cinsel Seçilim
Cinsiyet Araştırmaları
Koaservat
Buzul
Doğa Yasaları
Protein
Yakınsak Evrim
Spor
Metal
Kaygı
Enerji
Anatomi
Moleküler Biyoloji
Kimyasal
Bilgisayar
Sahtebilim
Astrofotoğrafçılık
Sağlık Örgütü
Karbondioksit
Hamilelik
Vegan
Eğitim
Aklımdan Geçen
Komünite Seç
Aklımdan Geçen
Fark Ettim ki...
Bugün Öğrendim ki...
İşe Yarar İpucu
Bilim Haberleri
Hikaye Fikri
Video Konu Önerisi
Başlık
Kafana takılan neler var?
Gündem
Bağlantı
Ekle
Soru Sor
Stiller
Kurallar
Komünite Kuralları
Bu komünite, aklınızdan geçen düşünceleri Evrim Ağacı ailesiyle paylaşabilmeniz içindir. Yapacağınız paylaşımlar Evrim Ağacı'nın kurallarına tabidir. Ayrıca bu komünitenin ek kurallarına da uymanız gerekmektedir.
1
Bilim kimliğinizi önceleyin.
Evrim Ağacı bir bilim platformudur. Dolayısıyla aklınızdan geçen her şeyden ziyade, bilim veya yaşamla ilgili olabilecek düşüncelerinizle ilgileniyoruz.
2
Propaganda ve baskı amaçlı kullanmayın.
Herkesin aklından her şey geçebilir; fakat bu platformun amacı, insanların belli ideolojiler için propaganda yapmaları veya başkaları üzerinde baskı kurma amacıyla geliştirilmemiştir. Paylaştığınız fikirlerin değer kattığından emin olun.
3
Gerilim yaratmayın.
Gerilim, tersleme, tahrik, taciz, alay, dedikodu, trollük, vurdumduymazlık, duyarsızlık, ırkçılık, bağnazlık, nefret söylemi, azınlıklara saldırı, fanatizm, holiganlık, sloganlar yasaktır.
4
Değer katın; hassas konulardan ve öznel yoruma açık alanlardan uzak durun.
Bu komünitenin amacı okurlara hayatla ilgili keyifli farkındalıklar yaşatabilmektir. Din, politika, spor, aktüel konular gibi anlık tepkilere neden olabilecek konulardaki tespitlerden kaçının. Ayrıca aklınızdan geçenlerin Türkiye’deki bilim komünitesine değer katması beklenmektedir.
5
Cevap hakkı doğurmayın.
Aklınızdan geçenlerin bu platformda bulunmuyor olabilecek kişilere cevap hakkı doğurmadığından emin olun.
Sosyal
Yeniler
Daha Fazla İçerik Göster
Popüler Yazılar
30 gün
90 gün
1 yıl
Evrim Ağacı'na Destek Ol

Evrim Ağacı'nın %100 okur destekli bir bilim platformu olduğunu biliyor muydunuz? Evrim Ağacı'nın maddi destekçileri arasına katılarak Türkiye'de bilimin yayılmasına güç katın.

Evrim Ağacı'nı Takip Et!
Yazı Geçmişi
Okuma Geçmişi
Notlarım
İlerleme Durumunu Güncelle
Okudum
Sonra Oku
Not Ekle
Kaldığım Yeri İşaretle
Göz Attım

Evrim Ağacı tarafından otomatik olarak takip edilen işlemleri istediğin zaman durdurabilirsin.
[Site ayalarına git...]

Filtrele
Listele
Bu yazıdaki hareketlerin
Devamını Göster
Filtrele
Listele
Tüm Okuma Geçmişin
Devamını Göster
0/10000
Bu Makaleyi Alıntıla
Evrim Ağacı Formatı
APA7
MLA9
Chicago
A. Özkaya, et al. Karl Marx ve Marksizm: En Genel Hatlarıyla Marksizm Neler Söyler? Marksizm'e Yönelik Eleştiriler Nelerdir?. (25 Nisan 2021). Alındığı Tarih: 17 Kasım 2024. Alındığı Yer: https://evrimagaci.org/s/10371
Özkaya, A., Beyter, T. (2021, April 25). Karl Marx ve Marksizm: En Genel Hatlarıyla Marksizm Neler Söyler? Marksizm'e Yönelik Eleştiriler Nelerdir?. Evrim Ağacı. Retrieved November 17, 2024. from https://evrimagaci.org/s/10371
A. Özkaya, et al. “Karl Marx ve Marksizm: En Genel Hatlarıyla Marksizm Neler Söyler? Marksizm'e Yönelik Eleştiriler Nelerdir?.” Edited by Taner Beyter. Evrim Ağacı, 25 Apr. 2021, https://evrimagaci.org/s/10371.
Özkaya, Ahmet. Beyter, Taner. “Karl Marx ve Marksizm: En Genel Hatlarıyla Marksizm Neler Söyler? Marksizm'e Yönelik Eleştiriler Nelerdir?.” Edited by Taner Beyter. Evrim Ağacı, April 25, 2021. https://evrimagaci.org/s/10371.
ve seni takip ediyor

Göster

Şifremi unuttum Üyelik Aktivasyonu

Göster

Şifrenizi mi unuttunuz? Lütfen e-posta adresinizi giriniz. E-posta adresinize şifrenizi sıfırlamak için bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Eğer aktivasyon kodunu almadıysanız lütfen e-posta adresinizi giriniz. Üyeliğinizi aktive etmek için e-posta adresinize bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Close