Paylaşım Yap
Tüm Reklamları Kapat

İnsanda Keseli Doğum: Amniyotik Kese Yırtılmadan Doğan Bebekler, Evrim Tarihine Işık Tutuyor!

İnsanda Keseli Doğum: Amniyotik Kese Yırtılmadan Doğan Bebekler, Evrim Tarihine Işık Tutuyor!
11 dakika
78,250
Tüm Reklamları Kapat

"Keseli doğum" (İng: "veiled birth" veya "en caul birth"), bebeğin amniyotik kese yırtılmadan (veya kısmen yırtılmış hâlde) doğmasına, dolayısıyla sanki bir yumurtanın içindeymiş gibi bir görünüme sahip olmalarına verilen isimdir. İnsanlarda her 80.000 doğumda 1 görülür.[1], [2], [3]

İnsanlık tarihi boyunca, hatta çok daha öncesinden beri memeli hayvanlarda görülen keseli doğumlar, kültürel mirasın gizemli bir konusu haline gelmiştir. Bazı inanışlara göre kese içinde doğum, gelecekte şöhret ve zenginlik içerisinde yaşanacağının işaretiyken, diğerlerine göre bu tür bir doğum şanssızlık ve acı dolu bir ölüm demektir.[2], [4] Modern bilim sayesinde bunların her ikisinin de doğru olmadığını biliyoruz. Ama bu kese, gerçekten de enfes bir diğer evrimsel destanı gözlerimiz önüne sermektedir. 

Geçici Olarak Üretilen Organlar

Vücudunuzda nasıl saydığınıza bağlı olarak 70-80 ila 300-320 arasında organ vardır. Örneğin dişleri 1 organ mı yoksa 32 organ mı sayacağınıza bağlı olarak, organ sayınız da değişmektedir.

Tüm Reklamları Kapat

Ayrıca erkeklerle dişiler arasında birçok organ ortak olsa da, iki cinsiyet arasında eşsiz organlar da mevcuttur: Örneğin dişilerde yumurtalıklar, rahim (uterus), vajina, vulva, labia gibi organlar vardır. Benzer şekilde erkeklerde penis, epididimis, prostat ve 2 testis vardır.

Bunların bir kısmı birbiriyle evrimsel homologlar olsa da, kadınlarda, erkeklerde olmayan 3 organ daha vardır. Üstelik bu eşsiz organlar, her zaman var olan organlar değildir, sadece doğum sırasında oluşurlar: Plasenta, göbek kordonu ve amniyotik kese.[5], [6], [7] Yani yeni oluşan bebeği besleyen ve koruyan 3 organ... Bunlardan amniyotik kese, yazı başında da dediğimiz gibi, muhteşem bir evrimsel destanın günümüze kalmış net bir izidir. Bu yazıda, bunun detaylarına bakış atacağız.

Amniyotik Kese: Evrimsel Bir Destan

Daha önceden balina evrimi ile ilgili yazımızda da anlattığımız üzere, bütün karasal omurgalılar, ama istisnasız olarak hepsi, balıklardan evrimleşmiştir: Önce amfibiler evrimleşti, sonra onlardan sürüngenler evrimleşti, hemen sonra memeliler ayrıldılar. Sürüngen tarafındaki dallanan kollardan biri dinozorlar üzerinden geçti ve bugün kuşlar olarak bildiğimiz canlılara ulaştı - ki kuşlar, zaten günümüzde halen yaşayan dinozorlardır. Bir diğer deyişle, dinozorlar tamamen yok olmamıştır, günümüzde halen yaşayan kuşlar, doğrudan doğruya dinozor olan canlılardır (ve onların torunlarıdır).

İşte bu çok farklı görünümlü canlıları, yani kuşları, sürüngenleri ve bizler gibi memelileri birbirine bağlayan ortak bir şey vardır: Yavrularımızı nasıl doğurduğumuz... Bu, ilk etapta şaşırtıcı gelebilir, çünkü sürüngen ve kuşlar yumurta yumurtlarlar; ancak biz, bebek doğuruyoruz. Ancak bu ikisi arasındaki fark, sandığınız kadar büyük olmayabilir.

Tüm Reklamları Kapat

Amfibiler: İki Dünya Arasında Sıkışmış Geçiş Grubu

Balıklardan evrimleşen amfibilerin aynı zamanda "ikiyaşamlı" gibi isimlerle bilinmesinin bir nedeni vardır: Hem suda hem de karada yaşayabilirler. Bu, genelde "havalı" bir özellik gibi anlatılsa da amfibilerin yaptığı şey o kadar da havalı değildir. Tam tersine!

Bunu anlamak için, amfibilerin evrimini tetikleyen seçilim baskılarını düşünmek gerekir: Amfibiler, sudan ayrılıp karalara adapte olacak biçimde seçilim baskısı altında kalmış hayvanlardır.[8] Aşağıdaki videomuzdan da izleyebileceğiniz gibi, 500 milyon yıl kadar önce karalarda henüz omurgalı hayvanlar tarafından işgal edilmemiş müthiş bir yaşam alanı vardı.[9] Amfibiler de bundan ilk faydalanan omurgalılar oldular. Ama bu süreçte tam olarak karaya adapte olamadılar, adeta arada kaldılar, bir geçiş grubu olarak sıkışıp kaldılar.

Mesela amfibiler neden suya dönüyorlar, hiç düşündünüz mü? Bunun 1 numaralı nedeni, üremedir.[9] Yaşam, suyun içinde evrimleşmiştir. "Üreme" dediğimiz biyolojik olay, suyun içinde evrimleşmiştir. Yani "su" ile "üreme", birbirinden ayrılabilir şeyler değildir - en azından bilindiği kadarıyla bunu başaran hiçbir omurgalı tür henüz evrimleşmemiştir. 

Günümüzde kurbağalar ve semenderlerle temsil edilen amfibilerin ataları karalara ilk çıkmaya başladıklarında en büyük problemleri buydu:[10] Su şartlarına göre evrimleşmiş yumurtalara sahip atalardan geliyorlardı ve bu yumurtalar, su geçirmez yapıda değildi. Dolayısıyla karaya yumurtlamayı deneyenlerin hepsi elendiler, çünkü döllenmiş yumurtaları kuruyordu (su, yumurtalarından sızıp buharlaşıyordu) ve içindeki bebekler de ölüyordu.

Evrim Ağacı'ndan Mesaj

Ama karaların cazibesi ve evrimsel avantajı da bir yandan üzerlerine seçilim baskısı uyguluyordu. Bu iki kuvvet arasında sıkışan amfibiler, ikisinden de birazcık faydalanabilecek biçimde özelleşmeye başladılar. Üreme için sulara dönüyorlardı ama yetişkinleri zamanlarının çoğunu karalarda geçirebiliyorlardı.

Amfibileri, adeta "ortadan yırtan ve ikiye bölen" seçilim baskısının yavrularında da öyle net görüyoruz ki! İribaş gibi yavrular resmen minik birer balık gibidir:[11] Solungaçları vardır, suda yüzerler, balık gibi kuyrukları vardır. Ama yeterince büyüdüklerinde, metamorfoz dediğimiz değişim sürecinden geçerek, karalara daha uygun özellikler edinirler ve bu sayede suyu terk edebilirler. Bacakları gelişir, solungaç yerine akciğer solunumu yapmaya başlarlar. Anlayacağınız, şu kurbağa veya bu semender değil, amfibilerin tamamı, adeta koca bir taksonomik sınıf olarak eşsiz bir ara form gibidir! Ve bunların temsilcileri halen günümüzde yaşıyorlar!

İribaştan yetişkin kurbağaya dönüşüm
İribaştan yetişkin kurbağaya dönüşüm

Bunu konuşmuşken, şunu vurgulamadan geçmek hatalı olur: Amfibilerin yaptığı havalı değil demiş olsak da, tabii ki evrimsel açıdan çok mantıklıdır: Doğada doldurulabilir bir niş, yani bir yaşam alanı veya bir ekolojik rol varsa ve bunu doldurabilecek çeşitlilik ve bir de üzerine yeterli seçilim baskısı varsa, o niş doldurulacaktır. Amfibilerin de yaptığı budur. Milyonlarca yıldır bu iki yaşam alanı, yani sular ve karalar arasındaki kesişimdeki eşsiz nişi etkili bir şekilde dolduracak biçimde evrimleştiler.[12] Sonrasında kara içlerindeki sulak ve yağışlı alanlara da yayılarak hakimiyet alanlarını genişlettiler. Yani burada amacımız, 400 milyon yıldır evrimleşen hayvanları aşağılamak değildir; sadece evrimsel sıkışmışlıklarına vurgu yapmaktır.[13]

Sürüngen Devrimi: Amniyon Zarı

Ama sürüngenlerde evrimleşen bir yapı var ki, işte o her şeyi değiştirdi: Amniyotik yumurtalar. Yani yazı başında söz ettiğimiz ve keseli doğumun "kesesi" olan amniyon zarı. Su geçirmez yapıda olan bu zar, yumurta içinde su birikimine izin veriyordu ve dışarı çıkmasına engel oluyordu.

Böylece sürüngenler, suya dönmeye gerek kalmaksızın karalara yumurtlayabilmeye başladılar. Bunlar zaten amfibilerden miras aldıkları yaşam alanlarında evrimleşen hayvanlardı, yani yine de nemli ortamlara yumurtluyorlardı ama giderek bu neme olan ihtiyaçları azalmaya başladı.[14], [15]

Bu süreçte bir çeşitlilik kademeli olarak seçildi, yani adaptasyonlar evrimleşti. Mesela amfibi yumurtalarındaki jelatinsi kaplamanın yerini lifli bir kabuk zarı almaya başladı.[16], [17] Bu sayede yumurta daha iri boyutlara erişebildi ve suyu geçirmese bile oksijen ve karbondioksit gibi molekülleri geçirebilmeye başladı.[18] Bu atasal türlerin, günümüzdeki sürüngen yumurtalarında gördüğümüz koryon, allantois veya sert kabuk gibi yapılara ihtiyacı bile yoktu. Sadece lifli amniyon zarı, karaya tamamen uyum sağlamak için yeterliydi.[19]

Tüm Reklamları Kapat

Diğer özellikler sonradan yaşanan milyonlarca yıllık özelleşme sırasında ortaya çıktı, ama onların evrimi sayesinde sürüngen yavruları yumurtadan çıkmadan önce daha iri ve metabolik olarak aktif olabildiler. Ayrıca amfibilerden kalma bazı özelliklerini de yitirmeye başladılar, mesela "kulak çentiği" (İng: "otic notch") olarak da bilinen yapı yitirildi, çünkü sürüngenler artık metamorfoza ihtiyaç duymuyorlardı.[20]

Sudan karaya geçişin öyküsünün detaylarını buradan okuyabilirsiniz, ancak bu yazı için bu kadar arka plan bilgisi yeterli olacaktır. Özetle anlamamız gereken, sürüngenlerde evrimleşen bu amniyon zarın, sürüngenlerin tüm torunlarına da miras kalmış olmasıdır: Yani biz memeli hayvanlara ve kuşlara...

Kuş Yumurtaları

Kuş yumurtaları, ataları olan sürüngenlerinkiyle neredeyse birebir aynıdır. Kuşlar sadece daha asimetrik yumurtalar yumurtlarlar, çünkü yüksek ağaç tepelerine yumurtladıklarında bu yumurtaların fazla yuvarlanmaması gerekir; yoksa düşüp parçalanabilirler. Ayrıca kuşların uçuş adaptasyonları da yumurta şeklini belirliyor gibi gözükmektedir. Yere yumurtlayan sürüngenlerde ise çok daha küresel yumurtalar bulunmaktadır.

Tüm Reklamları Kapat

Kuşların hepsi sert kabuklu yumurtalar yumurtlarlar, sürüngenlerin bir kısmı ise atalarından kalma yumuşak yumurtalar yumurtlamaya devam etmektedirler. Özellikle de sert kabuklu bir yumurta yumurtlamanın mümkün olmadığı hızda gelişim görülen canlılarda, bu tür yumuşak yumurtaları görmekteyiz. Bu hızlı gelişim, insan bebeklerinin neden bu kadar aciz olduğuyla benzer bir durumdur. Yani kuş ve sürüngen yumurtaları arasında oldukça az miktarda fark vardır.

Memeliler "Yumurtlar" mı?

Memelilerde ise yumurta olayı tamamen kaybolduğuna inanmak kolaydır; ancak işte bu, yanıltıcıdır. Çünkü biz de karalarda yaşıyoruz ve unutmayın: Bildiğimiz kadarıyla omurgalılarda "kuru doğum" diye bir adaptasyon henüz ortaya çıkmamıştır. Bu yüzden bizde de bebeklerin etrafı amniyon ile sarılmaktadır. Bunun içi, amniyotik sıvı ile doludur. Bu sıvı; bebeği korur, onu sabit sıcaklıkta tutar; akciğer, kaslar ve bağırsaklar gibi organların gelişimini sağlar.[21] Örneğin ana rahminde bebek nefes almaz, çünkü bütün açıklıkları amniyotik sıvı ile doludur (burada The Matrix'teki o meşhur sahneyi hatırlamak için, bu videoda 2. dakikayı izleyebilirsiniz). Bebeğin oksijeni ve besini anneden gelir. Dışkı da anneye gider. 

Ta ki doğum yaşanıp da amniyotik zar delinene dek...

"Suyum Geldi!" Lafının Antik Tarihi

"Suyum geldi!" gibi sinema klişesine dönüşmüş bir lafın ne kadar antik bir tarihe sahip olduğunu duymak sizi de bizleri etkilediği kadar etkiliyor olabilir. Bu meşhur lafta sözü edilen "su", amniyotik sıvıdır... Suda yaşayan atalardan ayrılan sürüngenlerden memelilere ve dolayısıyla bize miras kalan, kokusuz veya sadece hafif tatlı kokuya sahip, sarımsı soluk renkteki o sıvı... Tabii bu noktada bebek, mekonyum adlı ilk dışkısını yapabilir ve o zaman sıvı biraz daha kahverengimsi sarı bir renge dönebilir.[22] Ancak ne olursa olsun bebek, doğduktan sonra ilk nefesini alır ve böylece memeli hayvanlarda yeni bir nesil başlamış olur.

Tüm Reklamları Kapat

Agora Bilim Pazarı
Paniğe Mahal Yok

Bir Şey Olduğu Yok’un Yazarından
“Onun kitaplarıyla tanışın. Eşi benzeri olmayan dünyaların kapılarının açıldığını göreceksiniz.” — THE ATLANTIC

Time, Esquire, USA Today, Entertainment Weekly, Vogue, Millons ve Kirkus’un “Yılın En İyi Kitabı” seçkilerinde.

Frankie Budge on altısında, yazar olmaya hevesli, okula mesafeli, sıradışı bir genç kız. Oldukça yalnız. 1996 yazının akıllara ziyan sıcağını atlatmaya çabalarken, büyükannesinin evine yeni taşınan en az onun kadar egzantrik Zeke ile tanışır. İkilinin arasında hem romantik hem de yaratıcı kıvılcımlar uçuşmaya başlar. Küçük kasabayı birlikte tasarladıkları imzasız afişler ve göreni afallatan şifreli metinlerle donatırlar: Kenar, altın arayıcılarıyla dolu bir gecekondu mahallesi. Biz kaçağız, kanunsa bize aç, bize susamış.

Afişler yayıldıkça, işin arkasında kimlerin olduğu sorusu yerel halk arasında koca bir paniğe neden olur; kasabanın sınırlarını aşıp trajik sonuçlara yol açacak bir panik.

Sene 2016. Frances Eleanor Budge’ın özenle kurduğu hayatı yirmi yıl sonra gelen bir telefonla altüst olmak üzere. 1996 Coalfield Paniği olarak bilinen ve bunca yıldır üstünü örtmek için uğraştığı şeyin sorumluluğunu alma zamanı geldi.

Kevin Wilson’ın benzersiz zihni gençlik aşkı, kimlik ve sanatın kestirilemez gücü üzerine alışılmadık bir yolculuğa çıkarıyor bu kez bizleri. Paniğe Mahal Yok peşimizi bırakmayan sırlar ve gerçeğin özgür bırakabilecekleri hakkında cesur bir büyüme hikâyesi.

“Wilson o kadar eğlenceli, zeki ve ‘zahmetsizce gerçeküstü’ hikâyeler anlatıyor ki okumaktan çok, tatlı bela yeni bir arkadaşla tanışmak gibi geliyor.” — ENTERTAINMENT WEEKLY

“Wilson bizlere bir kez daha oyununun zirvesinde olduğunu gösteriyor. Cesur bir hikâyeyi kendine has anlatımı, sanatın gücü ve yitip giden gençliğin getirdiği belirsizliklerle süslüyor.” — CHICAGO REVIEW OF BOOKS

Devamını Göster
₺160.00
Paniğe Mahal Yok
  • Dış Sitelerde Paylaş

Keseli Doğum ve Evrimsel Avantajı

Ne var ki bazen (yaklaşık 80.000 doğumda 1 kez), bu amniyotik kese yırtılmayabilir. Elbette, sezaryen doğumda bu kese kolaylıkla kesilir, ama normal doğum sırasında amniyotik kese bazen yırtılmadan kalabilir. İşte bu durumda, "keseli doğum" denen durum oluşur.

İnsanda keseli doğum...
İnsanda keseli doğum...
Aris Tsigris

Belirttiğimiz gibi bu çok yaygın değildir; ama özellikle erken doğumlarda çok daha yaygın görülmektedir.[2] Örneğin Obstetrics & Gynecology dergisinde yayımlanan bir makalede, 23 hafta 6 günlükken doğan bir bebeğin tam kese içerisinde doğduğu bildirilmektedir.[23] Bu, normalde bebeğin doğması gereken hafta sayısının yarısından birazcık fazladır. Şöyle izah edelim: 20 haftalık bir bebek, henüz cinsiyetinin bile (genelde) tam olarak anlaşılamayacağı kadar küçük ve az gelişmiştir.

Neden? Bu zarın ve içindeki sıvının son derece hayati olduğunu gördük. İşte amniyotik kese, erken doğumlarda hayatta kalma şansını artırabilmektedir.[24], [25], [26] Örneğin bir erken doğumda bebek, doğumdan sonra 25 dakika boyunca kese içinde kalmış ve hayatta kalmayı başarmıştır![27]

Evrimi, Yumurtalar ile Sınayın!

Hikaye, burada da sonlanmıyor. Çünkü aklınıza şu soru takılmış olabilir: Eğer memeliler sürüngenlerden evrimleştiyse ve sürüngenler yumurta yumurtluyorsa, bir noktada yumurtaların kaybolduğunu gösteren fosiller olmalıdır, değil mi?

Fosile gerek bile yok! Günümüzde bu evrimsel geçişi kanlı canlı göstermeye devam eden hayvanlar yaşamaktadır: Ornitorenk, yani Platypus isimli hayvan ve onun yakın akrabası Ekidna! Bu hayvanların her ikisi de çok özel bir gruba aitler: Tekaçıklıklılar yani Monotremler olarak bilinen bir memeli hayvanlar grubuna... Bunlar kesinlikle memeliler, ona şüphe yok: Süt bezleri ve memeleri var, yavrularını sütle besliyorlar, memelilere özgü iç kulak kemikleri var, bizim gibi hava soluyorlar. Memeli olduklarına kuşku yok. 

Ama bu hayvanların genlerine baktığımızda, sıra dışı bir şey görürüz: Memeliler Sınıfı altında olmalarına rağmen, bu sınıfın altındaki iki büyük memeli grubundan, yani bizler gibi plasentalı memeliler ve kangurular gibi keseli memelilerden ayrı, üçüncü bir gruptadırlar. Ayrıca genleri çok daha antik, çok daha kadim izler taşımaktadırlar. Memelilerin evrim ağacı üzerinde sürüngenlere (ve onların torunlarından olan kuşlara) fazlasıyla yakındırlar:[28] Örneğin eşey kromozomları bir insanınkinden çok kuşlarınkine benzer; kuşlarda da bulunan vitellogin genine sahiptirler (bu gen, insanlarda yoktur) ve tüm bu özellikleriyle, memelilerin atalarına çok benzer özelliklere sahiptirler.

Nature

Ve ne "tesadüf" ki bu hayvanlar yumurtlarlar! Memeli olmalarına rağmen yumurtlarlar! Üstelik sürüngenler gibi vücut dışına değil, keseli memelilerin atalarına benzer şekilde, vücutlarındaki bir kesenin içine yumurtlarlar. Sonra yavrular bu yumurtadan çıkarlar ve doğarlar. Bundan sonra gidip anne memesi emip memeli sütüyle beslenirler. Ama meme de tam meme değil, mesela meme ucu yoktur. Süt, adeta deriden direkt olarak dışarı sızar ve annenin göbeğindeki katlanma çizgilerinde birikir, bebek de bunu içer. Yani bu hayvanlarda, bir ara türde bulmak isteyebileceğiniz her şey vardır. Ornitorenkler hakkında çok daha fazla bilgiyi buradaki yazımızdan alabilirsiniz.

Sonuç

Keseli doğumlarla ilgili mit ve efsanelerin Antik Roma zamanlarına kadar gittiği bilinse de, keseli doğumun evrimsel geçmişinin bundan çok daha eskiye, milyonlarca yıl öncesine gittiği bir gerçektir. Doğa, türlerin ve yavrularının hayatta kalabilmesi için kusursuz olmayan ancak idareten işe yarayan birçok yöntem geliştirmiştir ve bu konularda başarısız olanlar elenmeye mahkum olmuşlardır. Bu da, bu durumun çarpıcı örneklerinden sadece birisidir.

Bu Makaleyi Alıntıla
Okundu Olarak İşaretle
23
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Paylaş
Sonra Oku
Notlarım
Yazdır / PDF Olarak Kaydet
Bize Ulaş
Yukarı Zıpla

İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!

Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.

Soru & Cevap Platformuna Git
Bu İçerik Size Ne Hissettirdi?
  • İnanılmaz 18
  • Merak Uyandırıcı! 9
  • Tebrikler! 2
  • Mmm... Çok sapyoseksüel! 2
  • Muhteşem! 1
  • Umut Verici! 1
  • Korkutucu! 1
  • Bilim Budur! 0
  • Güldürdü 0
  • Üzücü! 0
  • Grrr... *@$# 0
  • İğrenç! 0
Kaynaklar ve İleri Okuma
Tüm Reklamları Kapat

Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?

Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:

kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci

Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 25/04/2024 15:25:45 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/1260

İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.

Keşfet
Akış
İçerikler
Gündem
Kas
Foton
Diş Sorunları
Hormon
Güneş Sistemi
Üreme
Yatay Gen Transferi
Ekonomi
Buz
Haber
Halk Sağlığı
Kalıtım
Yörünge
Önyargı
Cinsel Yönelim
Depresyon
Hekim
Yaşlılık
Hindistan
Fotoğraf
Ufo
Yaşanabilir Gezegen
Egzersiz
Işık Hızı
Obstetrik
Aklımdan Geçen
Komünite Seç
Aklımdan Geçen
Fark Ettim ki...
Bugün Öğrendim ki...
İşe Yarar İpucu
Bilim Haberleri
Hikaye Fikri
Video Konu Önerisi
Başlık
Gündem
Bugün Türkiye'de bilime ve bilim okuryazarlığına neler katacaksın?
Bağlantı
Kurallar
Komünite Kuralları
Bu komünite, aklınızdan geçen düşünceleri Evrim Ağacı ailesiyle paylaşabilmeniz içindir. Yapacağınız paylaşımlar Evrim Ağacı'nın kurallarına tabidir. Ayrıca bu komünitenin ek kurallarına da uymanız gerekmektedir.
1
Bilim kimliğinizi önceleyin.
Evrim Ağacı bir bilim platformudur. Dolayısıyla aklınızdan geçen her şeyden ziyade, bilim veya yaşamla ilgili olabilecek düşüncelerinizle ilgileniyoruz.
2
Propaganda ve baskı amaçlı kullanmayın.
Herkesin aklından her şey geçebilir; fakat bu platformun amacı, insanların belli ideolojiler için propaganda yapmaları veya başkaları üzerinde baskı kurma amacıyla geliştirilmemiştir. Paylaştığınız fikirlerin değer kattığından emin olun.
3
Gerilim yaratmayın.
Gerilim, tersleme, tahrik, taciz, alay, dedikodu, trollük, vurdumduymazlık, duyarsızlık, ırkçılık, bağnazlık, nefret söylemi, azınlıklara saldırı, fanatizm, holiganlık, sloganlar yasaktır.
4
Değer katın; hassas konulardan ve öznel yoruma açık alanlardan uzak durun.
Bu komünitenin amacı okurlara hayatla ilgili keyifli farkındalıklar yaşatabilmektir. Din, politika, spor, aktüel konular gibi anlık tepkilere neden olabilecek konulardaki tespitlerden kaçının. Ayrıca aklınızdan geçenlerin Türkiye’deki bilim komünitesine değer katması beklenmektedir.
5
Cevap hakkı doğurmayın.
Bu platformda cevap veya yorum sistemi bulunmamaktadır. Dolayısıyla aklınızdan geçenlerin, tespit edilebilir kişilere cevap hakkı doğurmadığından emin olun.
Ekle
Soru Sor
Sosyal
Yeniler
Daha Fazla İçerik Göster
Popüler Yazılar
30 gün
90 gün
1 yıl
Evrim Ağacı'na Destek Ol

Evrim Ağacı'nın %100 okur destekli bir bilim platformu olduğunu biliyor muydunuz? Evrim Ağacı'nın maddi destekçileri arasına katılarak Türkiye'de bilimin yayılmasına güç katın.

Evrim Ağacı'nı Takip Et!
Yazı Geçmişi
Okuma Geçmişi
Notlarım
İlerleme Durumunu Güncelle
Okudum
Sonra Oku
Not Ekle
Kaldığım Yeri İşaretle
Göz Attım

Evrim Ağacı tarafından otomatik olarak takip edilen işlemleri istediğin zaman durdurabilirsin.
[Site ayalarına git...]

Filtrele
Listele
Bu yazıdaki hareketlerin
Devamını Göster
Filtrele
Listele
Tüm Okuma Geçmişin
Devamını Göster
0/10000
Bu Makaleyi Alıntıla
Evrim Ağacı Formatı
APA7
MLA9
Chicago
Ç. M. Bakırcı. İnsanda Keseli Doğum: Amniyotik Kese Yırtılmadan Doğan Bebekler, Evrim Tarihine Işık Tutuyor!. (14 Haziran 2013). Alındığı Tarih: 25 Nisan 2024. Alındığı Yer: https://evrimagaci.org/s/1260
Bakırcı, Ç. M. (2013, June 14). İnsanda Keseli Doğum: Amniyotik Kese Yırtılmadan Doğan Bebekler, Evrim Tarihine Işık Tutuyor!. Evrim Ağacı. Retrieved April 25, 2024. from https://evrimagaci.org/s/1260
Ç. M. Bakırcı. “İnsanda Keseli Doğum: Amniyotik Kese Yırtılmadan Doğan Bebekler, Evrim Tarihine Işık Tutuyor!.” Edited by Çağrı Mert Bakırcı. Evrim Ağacı, 14 Jun. 2013, https://evrimagaci.org/s/1260.
Bakırcı, Çağrı Mert. “İnsanda Keseli Doğum: Amniyotik Kese Yırtılmadan Doğan Bebekler, Evrim Tarihine Işık Tutuyor!.” Edited by Çağrı Mert Bakırcı. Evrim Ağacı, June 14, 2013. https://evrimagaci.org/s/1260.
ve seni takip ediyor

Göster

Şifrenizi mi unuttunuz? Lütfen e-posta adresinizi giriniz. E-posta adresinize şifrenizi sıfırlamak için bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Eğer aktivasyon kodunu almadıysanız lütfen e-posta adresinizi giriniz. Üyeliğinizi aktive etmek için e-posta adresinize bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Close