Hayvanların Evrimi (665 Milyon Yıl Önce - Günümüz)
Hayvanlar (Metazoa), taksonomik olarak Animalia alemini oluşturan, yaklaşık 665 milyon yıl önce evrimleşmeye ve çeşitlenmeye başlamış çok hücreli ökaryotik organizmalardır. Birkaç istisna dışında, hayvanlar organik madde tüketir, oksijen soluyabilir, hareket edebilir, cinsel olarak üreyebilir ve embriyonik gelişim sırasında içi boş bir küre küresi olan blastuladan büyüyebilir. Yaklaşık 1 milyonu böcek olan 1,5 milyondan fazla canlı hayvan türü tanımlanmıştır; ancak toplamda 7 milyondan fazla hayvan türü olduğu tahmin edilmektedir. Hayvanların uzunluğu bir metrenin 8.5 milyonda biri ile 33.6 metre arasında değişmektedir. Hayvanlardan önce "canlılığın" evrimi ise çok daha uzun süren bir biyokimya konusudur.
Erken hayvan olarak yorumlanan yaşam formları, geç Pre-Kambriyen'in Ediyakaran Dönemi'nde mevcuttu. Örneğin bilinen en eski hayvan Dickinsonia, Kambriyen Patlaması'ndan önce Ediyakaran Dönem'de evrimleştiği ispatlanmıştı! Birçok modern hayvan filumu, 542 milyon yıl önce başlayan Kambriyen Patlaması sırasında fosil kayıtlarında deniz türleri olarak açıkça seçilim gösterdiı. Tüm canlı hayvanlarda ortak olan 6.331 gen grubu tanımlanmıştır; bunlar 650 milyon yıl önce yaşayan tek bir ortak atadan kaynaklanmış olabilir.
Ayrıca unutmamak lazım ki, "Kambriyen Patlaması" denen ve daha önceki yazılarımızda hangi değişkenlerin etkisi altında Evrim'in hızlandığını aktardığımız evrimsel dönemin içerisine girilmesiyle birlikte, hayvanlardaki çeşitlilik de evrimsel sürecin olağan hızına göre artmaya başlamıştır. Yeri gelmişken söylemek gerekir ki bu çeşitlenme, canlıların günümüzdeki oldukları tiplerine bir anda evrimleşmeleri şeklinde meydana gelmemiştir. Günümüzdeki büyük canlı gruplarının ilkin ataları bu zaman diliminde birbirlerinden farklılaşmaya başlamıştır. İşte bu yüzden hayvan gruplarının (şubelerinin) büyük bir kısmının bu dönemde evrimleştiği söylenir. Elbette ki bu şubelerin içerisindeki tüm türler bir anda evrimleşmemiştir, sadece ataları evrimleşmeye başlamıştır.
Daha sonra, evrimsel süreç içerisinde meydana gelen binlerce, milyonlarca dallanma ve bunların büyük bir kısmının yok olması, günümüz türlerine kadar gelen evrime sebep olmuştur. Yoksa oransal olarak tür bazında baktığımızda, bugünkü hayvan türlerinin çok küçük bir kısmı o dönemde evrimleşmiş, zaten evrimleşenlerin de neredeyse hiçbiri günümüze ulaşamamıştır, torunları ve onlardan evrimleşen türler günümüze ulaşmıştır. Bu noktayı kavrayabildiysek, devam edebiliriz. Zira türleşme sanıldığı gibi bir anda "oluşan" bir olay değildir.
Hayvanların evrimsel gelişimini anlatmak için genelde sindirim sisteminin evrimi üzerinden gidilir. Bunun birçok sebebi olabilir; ancak en temel sebebi sindirim sisteminin embriyolojik gelişimini ve bu gelişimin evrimini kullanarak hayvanları kategorize etmenin kolay olmasıdır. Öte yandan bunun diğer bir temel sebebi, sindirim sisteminin bir canlının vücut içi boşluğa (sölom) sahip olup olmadığı konusunda bilgi veriyor olmasıdır. Çünkü hayvanların evrimine yön veren önemli olaylardan biri vücut içi boşluğun evrimleşmesidir. Vücut içi boşluktan kasıt, içi sıvı dolu boşlukların vücutta bulunmasıdır. Örneğin omurgalılarda omurga kanalı ve beyin boşluğu bu tip vücut içi boşluklara örnektir. Bu boşluğa yarım sahip olan ya da hiç sahip olmayan canlılar da bulunmaktadır ki bu kategorizasyonun ana kaynağı budur. Bu sebeple hayvanlar aleminin evrimini vücut planlarının evrimsel değişimine göre kategorize etmemiz mümkündür.
Vücut içi boşluk daha genel bir sınıflandırma imkanı verdiği için buradan başlamakta fayda görüyoruz. Öncelikle, nasıl ilerlediğimizi görmek adına bir Evrim Ağacı görmemizde fayda var:
Şimdi, buradaki evrimsel süreci analiz edelim: Bir önceki yazımızdan hatırlayacak olursanız hayvanların kökenleri koanoflagellalı atalara, yani protistalara kadar gidiyor. Etimolojik olarak huni anlamına gelen "koana" ve kamçı anlamına gelen "flagella" terimlerinin birleşiminden oluşturulmuştur. Çok hücreli kökenleri ise poriferlerin, yani bildiğimiz ismiyle süngerlerin kendilerine ve atalarına kadar gidiyor. Bu yüzden evrimsel süreçte hayvanlar alemi içerisinde ilk ayrılanlar Süngerler (Porifera) taksonudur. Bu canlıların bırakın vücut boşluğunu, henüz hücrelerin özelleşerek gruplaşmasından oluşan dokuları dahi göremiyoruz (fotoğrafın en solunda). İşte bu sebeple onlara "yalancı hayvan" anlamına gelen Parazoa adı veriliyor.
Ancak unutmayınız, evrimsel açıdan hiçbir canlının bir diğerine "üstünlüğü" yoktur. Çevre baskısına göre adapte olan türlerin bir diğerine "üstün" olması beklenemez zaten! Evrimsel süreçte, yukarıdaki Evrim Ağacı üzerinde ilerlediğimizde bir sonraki durakta karşımıza Knidliler (Cnidaria) veya diğer adları ile Sölenterler çıkıyor. Bunların özellikleri için de bir önceki yazımıza dönüş yapabilirsiniz. Ancak bu canlıların en önemli özelliği, atadan ayrıldıktan sonra kazandıkları radiyal simetri özelliği. Yani bu canlılar merkez eksene göre dairesel olarak simetriye sahiptirler.
İşte bu noktadan sonra, evrimsel süreçte bir adım daha ileri gittiğimizde karşımıza Sölomsuz Hayvanlar (Acoelomates) çıkmaktadır. Bu hayvanların en önemli temsilcisi Yassı Solucanlar (Platyhelminthes) dediğimiz büyük şubedir. Bu canlıların en yakın akrabaları, yukarıdaki fotoğrafta gösterilmeyen Hortumlu Solucanlar (Nemertea) şubesidir. Bu iki büyük şube, şimdiye kadar bildiğimiz günümüzde var olan, vücut boşluksuz (sölomsuz) canlıların yegane örnekleridir. Bunlara ait günümüzden birer örnek görecek olursak:
Adlarından da anlaşıldığı üzere yassı solucanlar, çift yanlı simetriye sahiptirler. Gelecekte göreceğimiz segmentli (bölmeli) yapıda değildirler ve yumuşak bedenlidirler. Yani herhangi kemik gibi herhangi bir sertleşmiş dokuya sahip değildirler. Aynı zamanda, sölomsuz olmalarından anlayacağımız üzere vücut boşlukları bulunmamaktadır ve hatta özelleşmiş bir dolaşım ve solunum sistemleri dahi bulunmaz! Bu yüzden "yassı" yapıdadırlar, yüzey alanını arttırarak oksijenin doğrudan dokuları içerisinden difüzyonla geçmesini sağlarlar. Bu yapılarıyla yassı solucanların hayvanların ilkin atalarından (muhtemelen süngerler ve onların ilkin atalarından) daha farklılaşmış formlara sahip hayvanlar arasında çok net bir geçiş grubu olarak karşımıza çıkmaktadırlar.
Nemertea adı verilen bir hortumlu solucan türlerinde ise çok ilkin bir vücut boşluğu vardır ve bu küçük açıklık bir "boşluktan" bile sayılmaz. Bu yüzden sölomsuz hayvanlar arasında sınıflandırılmaktadır. Zira bu hayvanların ağızları ve anüsleri birbirleriyle alt alta, üst üstedir ve vücudun içerisini dolaşmaz. Çoğunlukla bu hayvanlar sabit yaşarlar ve pek hareket etmezler. Kimi zaman avlandıkları tespit edilmiş olsa da çoğu zaman sadece su içerisindeki planktonları süzerek avlanırlar. Bu canlılarda ilkin bir sinir sistemi evrimi görmekteyiz, beyin benzeri öbekleşmenin de çok küçük miktarlarda başladığını görüyoruz.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Önemli Uyarı: Fotoğraflanan türler, bu canlı şubelerinin içerisinde bulunup, bugün yaşamakta olan, günümüz türlere örneklerdir. Atasal formlar değil, yeni türlerdir! Bunlar arasında doğrusal bir evrim ilişkisi bulunmamaktadır. Yani ataları ortaktır ve biri, diğerinden evrimleşmemiştir. Bu sebeple fotoğraflara bakarak evrimsel bir ilişki kurmak doğru olmayacaktır. Fotoğrafların veriliş amacı sadece o şubede bulunan canlıların neye benzediklerini görmenizi sağlamak, bu sayede şubeler arasındaki yumuşak, evrimsel geçişi görebilmenizi kolaylaştırmaktır. Çünkü o dönem yaşamış atasal form da benzer bir morfolojiye sahip olmalıydı.
Evrimsel süreçte daha da ilerlediğimizde Platyzoa'dan sonra karşımıza artık biraz daha karmaşık hayvan türlerinin çıktığını görmekteyiz. Burada, önemli bir ayrıma girmekteyiz. Platyzoa'ya paralel ya da ondan sonra evrimleşen türlerin gittikleri yönlerden biri, bugün dönüp baktığımızda Ecdysozoa (Dış İskeletli Hayvanlar) üst şubesini oluşturmuş, diğeri ise Lophotrochozoa (Lofofor Organlı Hayvanlar) üst şubesini evrimleştirmiştir. Bu üst şubeler Ecdysozoa'ya ilk adımı atan şubelerden biri yuvarlak solucanlar (nematodlar) olmuştur. Lophotrochozoa'ya ilk adımı atanlardan biri ise yumuşakçalar (mollusk) şubesi olmuştur.
İnsanlar ne yazık ki evrimi düz, doğrusal bir çizgi olarak düşünmektedirler. Halbuki evrim tarihi içerisinde, herhangi bir zaman dilimi içerisinde yaşayan tüm canlılar birbirlerine paralel olarak evrimleşmektedirler. Bir popülasyondan ayrılan başka bir popülasyon üzerindeki seçilim baskısının nesiller boyunca değişmesi demektir. Bir popülasyon veya tür, doğrudan başka bir türe evrimleşmez. Nasıl ki şu anda içinde bulunduğumuz zaman diliminde, Dünya üzerinde yaşadığı tahmin edilen 100 milyon küsür türün her biri aynı anda evrimsel süreç içerisindeyse, tarihin içerisinde de aynı şekilde belirli bir zaman dilimi içerisindeki türler bir arada evrimleşmektedirler. Dolayısıyla birçok canlı grubu eş zamanlı olarak ortaya çıkmakta, canlıların evrimsel tarihleri arasında çakışmalar, kesişmeler olmaktadır. Bu da evrimsel süreci doğrusal olarak anlatmayı ve algılamayı güçleştirmektedir. Ancak okur, aklının bir köşesinde burada anlatılanların bir çoğunun eş zamanlı meydana geldiğini anlayacak olursa, evrimsel süreci çok daha kolay anlayacaktır.
Anlaşılmayı güçleştiren bir diğer nokta da, bir canlı grubunun sınıflandırma bilimi içerisinde tanınmasını sağlayan türlerin ortaya çıkmasıyla, o türlerin atalarının evrimleşmesi arasında zaman farkı olmasıdır. Bunu bir örnekle anlatalım:
Yukarıdaki Evrim Ağacı'na dönecek olursak, Kordalılar (Chordata) hemen öncesinde, burada gösterilmemiş olsa da Hemichordata (Palamut Solucanları ya da Yarı-Kordalılar) şubesinin evrimleştiğini görürüz. Bu canlıların şubesini bu ağaca yerleştirecek olsak, kordalıların hemen yanına yerleştirirdik. Ancak bu canlıların atalarının, yani en ilkin; ancak halen yarı-kordalı özelliklerini tam olarak taşımayan atalarının fosil kayıtlarının yassı solucanların ilkin evrimleştikleri dönemlere, yani günümüzden 540 milyon yıl öncesine kadar gittiğini görmekteyiz. İşte bu sebeple, bir anda ortaya çıkmış gibi aktardığımız şubelerin aslında on milyonlarca yıllık geçmişleri bulunabilmektedir. Bunlar anlaşılırsa, evrimsel sürecin nasıl işlediği daha net görülebilecektir.
Evrimsel süreç içerisinde daha da ilerlediğimizde, 535 milyon yıl kadar önce ciddi bir çeşitlenmenin başladığını görürüz. Bu dönemde kordalıların çok ilkin örneklerinin evrimleştiğini görürüz. Ancak bunlar halen tam olarak kordalı değildirler, bunlara gelecekte döneceğiz. Ancak yukarıda bahsettiğimiz palamut solucanlarının (yarı-kordalıların) ilkin örneklerinin, omurgasızların evriminde önemli yer ettiğini belirtmekte fayda var. Bu arada yine belirtelim ki bu ana kadar bahsettiğimiz her hayvan omurgasızdı. Zaten kordalılara gelene kadar omurga yapısından bahsedemeyeceğiz. Dolayısıyla burada bir diğer kategorizasyon ile karşılaşmaktayız: Omurgalılar ve Omurgasızlar. Anlaşılacağı üzere bu sınıflandırma canlı vücudunda sadece bir vücut boşluğu değil, aynı zamanda omurga denen kemikli yapının bulunup bulunmamasına göre yapılmaktadır. Hayvanları net bir şekilde ikiye ayırmak için iyi bir yöntemdir.
Alışık olduğumuz Evrim Ağaçları'nın ana dalları bu kadar yataya yakın değildir. Takip edecek olursanız, ağacın en eski ortak atalarından sonra, hızla, sağ tarafa doğru gittiği görülür. Bunun bu kadar yatık olmasının sebebi, evrimsel sürecin hızlı gerçekleşmesindedir. Dolayısıyla bu canlıların birbirlerinden farklılaşması çok hızlı meydana gelmiştir. İşte Kambriyen "Patlaması" denmesinin sebebi de budur. Ancak bu farklılaşmanın tüm türlerin oluşumuyla değil, atasal formların oluşumuyla olduğunu hatırlamakta fayda var.
Sadece 15-20 milyon yıl içerisinde (ki bu da devasa bir süredir, ancak evrimsel süreç için göreceli olarak kısadır) yukarıdaki Evrim Ağacı'ndaki bütün şubeler birbirinden farklılaşmaya başlar: mikroskobik hayvanlar olan Rotiferler (Rotifera), daha sonra ökaryotik Yuvarlak Solucanlar (Nematoda), Yumuşakçalar (Molluska), Halkalı Solucanlar (Annelida), Derisidikenliler (Echinodermata), Eklem Bacaklılar (Arthropoda) ve en son olarak da Chordata (Kordalılar). Bunların en ilkin ataları evrimleşerek, giderek birbirinden farklılaşmaya başladılar. Burada can alıcı bir noktayı söylemek gerekirse: Bu canlıların tamamı, 540 milyon yıl önce halen sadece denizlerde yaşamaktaydılar. Dolayısıyla henüz karaya çıkan bir canlının izine rastlanmamaktaydı.
Aslında yassı solucanlar ve rotiferlerin evriminden sonra, günümüze kadar gelen 500 milyon yıllık süreçte, bu ilkin canlıların atalarından dallanan birçok yeni şube evrimleşmiştir. Bunlar arasında Gastrotricha (Silli Karınlılar), Acanthocephala (Başı Dikenliler), Gnathostomulida (Çeneli Solucanlar), Micrognathozoa (Küçük Çeneli Hayvan), Cycliophora şubeleri yer almaktadır. Yassısolucanlar ve rotiferlerle birlikte bu 7 şubenin genel adı Platyzoa (Yassı Hayvanlar) olarak geçmektedir. Çünkü bunların hemen hemen hepsi ya mikroskobiktir, dolayısıyla 2 boyutlu görünürler (elbette üçüncü boyutları vardır, ancak diğer iki boyuta, uzunluğa ve genişliğe göre kalınlıkları çok küçüktür) ya da gerçekten yassıdırlar.
Tekrar etmemiz gerekirse, hayvanlar alemi içerisinde ilerledikçe gördüğümüz, ilk olarak yassı yapılı, ilkin hayvan türlerinin evrimleştiğidir. Burada gösterdiğimiz fotoğraflar modern türlere ait olsa da, bu türlerin atalarına dair birçok bilgimiz de bulunmaktadır. En azından bu hayvan türlerinin atalarının günümüzden 530 milyon yıl önce evrimleşmeye başladığını ve bu türlerin oluşmasının bu kadar büyük bir zaman aldığını bilmekteyiz.
Burada ise bir Yuvarlak Solucan (Nematod) örneği görüyoruz. Nematodlar Dünya'da en geniş çeşitliliğe ulaşmış gruplardan biridir. 28.000 farklı türü tanımlanmıştır ve 1 milyon civarı türü olduğu tahmin edilmektedir. Sölenterler ve yassısolucanların aksine tüp şeklinde bir sindirim sistemleri bulunmaktadır ve hem ağza hem de anüse sahiptirler. Yine de bu canlıların embriyolojik dönemlerinde bu tüp şeklindeki kanalın tam olarak oluşmamasından ötürü evrimsel süreçte bir ara grup olarak görülürler ve Nematodlar ile Rotiferler Pseudocoelomates (Sahte Sölomlular) olarak anılırlar. Yani bu canlılardaki vücut boşluğu yalancıdır, tam olarak oluşmamıştır. Anlaşılacağı üzere bu grup, sölomsuz hayvanlar ile sölomlu hayvanlar arasında bir geçiş göstermektedir.
Yukarıda gördüğümüz ise evrimsel süreçte biraz daha sonra evrimleşmiş olan Yumuşakçalar (Molluska) grubundan bir canlının günümüzdeki temsilcilerindendir. Yumuşakçaların günümüzde yaşayan 85.000 türü bulunmaktadır. Denizlerin hakimi olarak anılmaları yersiz değildir, zira denizlerdeki tüm canlıların %23'ünü bu şube, tek başına oluşturmaktadır. Ahtapotlar ya da mürekkepbalıkları gibi Kafadanbacaklılar (Cephalopoda) ile sümüklüböcekler ve salyangozlar gibi Karındanbacaklılar (Gastropoda) bu şubeye ait canlı gruplarıdır. Artık bu canlılardan itibaren vücut boşluğu tamamen ve eksiksiz olarak oluşmaktadır. Bu canlılarda artık sinir sistemi de tam olarak gelişmiştir. Yumuşakçalardan önceki canlılarda sinir sisteminin çok ilkel, ağsı yapısını görmekteydik. Bu da bize evrimsel sürecin elimizdeki veriler ile ne kadar uyumlu olduğunu göstermektedir. Bu canlıların atalarının 500-488 milyon yıl önce evrimleşmeye başladığı, ancak 400 milyon yıl öncesine kadar ayrışmalarının tam olarak gerçekleşmediği bilinmektedir.
Yumuşakçaların en önemli özelliği, artık tam bir vücut boşluğuna sahip olmalarıdır. Dolayısıyla Yumuşakçalar (Molluska) taksonundan itibaren evrimleşmiş olan diğer hayvan grupları, yani yumuşakçalar, halkalı solucanlar, eklem bacaklılar, derisidikenliler ve kordalılar Coelomate (Sölomlu Hayvanlar) olarak bilinmektedirler. Bu canlılarda ağızdan anüse kadar bir sindirim kanalı tam gelişmiş olarak bulunmaktadır.
Sölomlu canlıların evrimsel değişimleri sırasında, onları da iki büyük gruba bölmemizi sağlayan bir yöntem vardır (yazının başında bahsetmiştik): Sindirim sisteminin embriyolojik gelişimine göre sınıflandırma. Canlılardaki sindirim sistemi kanalının (gut) embriyolojik gelişimi açısından hayvanları gruplandırdığımızda, geçen yazımızda tanıttığımız, Bilateria (çift-yanlı simetrik hayvanlar) içerisindeki grupların dışında, Bilateria'nın iki devasa gruba bölündüğünü görürüz: Protostomlar (Ağız-Önce Canlılar) ve Deuterostomlar (Ağız-Sonra Canlılar).
Bu garip isimler, sindirim boşluğunun iki ucunun oluşum sırasını belirlemektedir. Bildiğiniz üzere sindirim kanalı birçok hayvanda ağızda başlar ve anüste biter. İşte bu açıklığın oluşumu, embriyolojik dönemde başlamaktadır. Kimi hayvan türünde, embriyonun blastula evresinde oluşan çöküntü ilk olarak ağzı oluşturur, sonradan kanalın sonunun gelişimiyle anüs meydana gelir. Bunlara protosotomlar diyoruz. Öte yandan kimi hayvanın embriyosunda, blastula evresinde öncelikle anüs oluşur, sonrasında kanalın tamamlanmasıyla ağız oluşumu gözlenir; yani ağız ikincil olarak oluşur. Bunlara da deuterostomlar demekteyiz. Unutmayınız ki bu ayrımı sadece sölomlu, yani vücut boşluğu tam olarak gelişmiş canlılarda yapabilmekteyiz.
Şimdi, burada durup Lofofor Organlı Hayvanlar (Lophotrochozoa) ve Dış İskeletli Hayvanlar (Ecdysozoa) ayrımındaki diğer önemli şubelere bir bakalım. Bunu yapmamızın faydası, şubelerin çok daha yumuşak evrimsel geçişlere sahip olduklarını göstermektir. Çünkü eğer ki burada hızlı bir atlama yapacak olursak, türlerin çok ani evrimleştiğini ve değiştiklerini düşünebilir, böylece Kambriyen Patlaması'nın "ani" bir olay olduğunu sananların düştüğü hataya düşebilirsiniz. Öncelikle Lophotrochozoa'dan başlayalım:
Lophotrochozoa adı, bu hayvanların ilkin olarak sahip oldukları, lofofor adı verilen sindirim organına sahip olmalarından gelmektedir. Bu canlıların tamamı protostomdur, yani embriyolojik dönemde ağızları önce oluşmaktadır. Kimi zaman Spiralliler olarak da anılırlar. Bazı kaynaklar yassısolucanlar ile rotiferleri de buraya dahil etse de, bunların artık Yassı Hayvanlar (Platyzoa) süperşubesinde yer aldığını bilmekteyiz. Lophotrochozoa, birinin bütün şube olarak soyu tamamen tükenmiş olmakla birlikte, 9 farklı şubeden oluşmaktadır: Sipuncula (Segmentsiz Halkalı Solucangiller), Hyolitha (Konik Zırhlılar), Phoronida (Foronidler), Bryozoa (Yosun Hayvancıkları), Entoprocta (İç Anüslüler), Brachiopoda (Kolsu Ayaklılar), Mollusca (Yumuşakçalar), Annelida (Halkalı Solucanlar) ve son olarak Echiura (Kaşık Solucanları). Bu şubelerin evrimsel geçmişi arasında birçok dallanma bulunsa da, biz her birine birer modern örnek vererek bütün bir şubenin, hayvanların evrimindeki kademeli değişimi nasıl yansıttığını göstermeye çalışacağız.
Yukarıda gördüğümüz bir Sipuncula (Segmentsiz Halkalı Solucangiller) örneğidir. Solucanların evriminde, yuvarlak solucanlar ile halkalı solucanlar arasında harika bir geçiş şubesidir. Düşünün, tek bir tür ya da cinsten bahsetmiyoruz, yüzlerce ve hatta muhtemelen binlerce türden oluşan dev bir şubenin bir geçiş örneği göstermesinden bahsediyoruz. Bu canlıların boyları çok çeşitli olmakla birlikte (2 milimetreden 700 milimetreye kadar ulaşabilmektedirler) çoğu 10 santimetreden uzun değildir. Halkalı solucanların, halkasız versiyonları olarak karşımıza çıkan bu şube, Evrimsel Süreç'in netliğini göstermesi açısından bilim insanlarını hayrete düşürmüştür. 18-24 arası silli dokunaç ile hareket eden bu şubenin ilkel bir sindirim sistemi bulunmaktadır, fakat özelleşmiş bir dolaşım sistemi bulunmaz. Ayrıca sinir sistemi de son derece ilkeldir ve belirli bir beyni bulunmamaktadır.
Yukarıda sadece fosil olarak görebildiğimiz Hyolitha (Konik Zırhlılar) şubesine ait hayvanlara ait hiçbir modern örnek bulunmamaktadır. Hepsi 255 milyon yıl kadar önce yok olmuşlardır. İsimlerini koni şeklindeki zırhlarından almaktadırlar. Çoğu 1-4 santimetre uzunluğundadır. Çok büyük bir ihtimalle suların diplerinde yaşamışlardır.
Bilim eğitimi almadan yorum yapmanın hatasını görmemizi sağlayan ilginç bir şube, yukarıda bir örneğini gördüğümüz Phoronida (Foronlular) şubesine ait hayvanlardır. Çok büyük bir ihtimalle bu canlıları gören, bilgisiz bir insan bir "bitki" ya da "mantar" olarak sınıflandıracaktır. Halbuki bu canlılar birer hayvandır. Hepsi sudaki canlıları süzerek beslenen hayvanlar olan foronlular, üst üste yığılan kitin zırhlarını kullanarak kendilerini korumaktadırlar. Çoğu 2 santimetre kadar olsa da, 50 santimetreyi bulan örnekleri keşfedilmiştir. Diğer bütün süzücü hayvanlar gibi bunlar da sillerini kullanarak suyun vücut içinden akmasını sağlarlar ve bu sırada bu akıntıya kapılan küçük planktonları süzerek beslenirler. Bu canlılarda sölom (vücut boşluğu) ilkin bir şekilde bulunmaktadır.
Foronlularda gördüğümüz sorunun bir benzeri yukarıda bir örneğini gördüğümüz Bryozoa (Yosunsu Hayvancıklar) şubesinde görülmektedir. Bu canlılar da her ne kadar denizlerde yaşayan bitkilere benzerlik gösterse de, aslında birer hayvan türüdürler. Bunu ayırt etmenin en kolay yolu, hücresel yapılarını ve beslenme davranışlarını incelemektir. Ancak bu hayvanların varlığı, evrimsel sürecin nasıl işlediğini bize güzel bir şekilde göstermektedir.
Ne yazık ki hayvanları "köpek ve kedilerden", bitkileri ise "gül ve laleden" ibaret sanan insanlar, bilimsel taksonomiyi bilmemelerine rağmen Evrim Kuramı hakkında yargılara varabilecek kadar cüretkardırlar. Ancak bu denizlerde yaşayan, omurgasız ve 4000 farklı türü keşfedilmiş olan yosunsu hayvancıklar, evrimin gerçekliğini ve nelere sebep olabileceğini bizlere göstermekte, biyolojinin atıp tutmaya gelecek bir bilim olmadığını bizlere hatırlatmaktadır.
Bu garip görünümlü hayvan türü Entoprocta (İç Anüslüler) şubesine aittir. Bu canlıların da çoğu su içerisinde sabit olarak yaşamaktadır ancak hareketli türleri de bulunmaktadır. Boyları 0.1 milimetre ile 7 milimetre arasında değişir. Durdukları yerde ya da hareket halinde ağız kenarlarındaki yapıları kullanarak besinlerini ağız içerisine çekerler. Günümüzde bu canlıların 150 türü bilinmektedir. Bunların sadece 2 tanesi tuzlu sularda yaşar, gerisi tatlı sularda bulunmaktadır. Ayrıca bunların tamamına yakını koloniler halinde yaşamaktadır.
Burada ise ilk olarak Kambriyen'de evrimleşmeye başlayan Brachipoda (Kolsu Ayaklılar) şubesine ait bir tür görmekteyiz. Şimdiden söylemeliyiz ki bu şubenin adıyla, ileride göreceğimiz eklem bacaklılar içerisinde bulunan Branchiopoda (Dallı Ayaklılar) arasında ciddi bir fark vardır, ancak isimleri çok benzerdir. Bu yüzden karıştırılmamaları gerekmektedir. Bu şubenin bireyleri iki kapaktan oluşan canlılardır. Ancak bu kapakların "üst-alt" şeklinde olması önemlidir. Yumuşakçalar (Molluska) içerisinde bulunan Çiftkapaklı (Bivalvia) hayvanlarda aynı şekilde iki kapak bulunur, ancak bunlar "sağ-sol" olarak dizilirler. Bu canlılar da hayvanların ilginç çeşitliliğine güzel bir örnektir. Dolayısıyla istiridye ve midye ataları değillerdir; morfolojik olarak benzeyen farklı hayvan gruplarıdır.
Yukarıda gördüğümüz ise birçoğumuzun yakından tanıdığı ve iyi bildiği Halkalı Solucanlar (Annelida) şubesine ait olan toprak solucanlarından bir üyedir. Annelidler günümüzde 17.000 civarı tür ile temsil edilmektedirler. Çoğu fossorial (kazıcı) hayvanlardır ve hayatlarının neredeyse hepsini toprak altında geçirirler. Bunların en büyük grupları kum kurtları (ragworms), toprak solucanları (earth worms) ve sülükler (slugs) takımlarıdır. Bu canlıların en tipik özelliği parçalı (segmanlı) yapıda bulunmalarıdır. Her bir kısımda aynı organlar bulunmaktadır. Yani 100 bölmeden oluşan bir toprak solucanında, her bir bölmede aynı organlar bulunur. Ancak bu organlar sınırlıdır ve en önemlisi dolaşımı sağlayan yapılar ile hareketi sağlayan yapılardır. Bu canlıların en ilkin evrimleri 472-461 milyon yıl öncesine kadar gitse de, günümüzden 65 milyon yıl öncesine kadar çeşitlilikleri çok fazla artmamış, kendi içlerinde, kısıtlı miktarda evrim geçirmişlerdir. Ancak sonrasında evrimleri hız kazanmış ve günümüzdeki çeşitliliğe ulaşmışlardır.
Burada gördüğümüz ise Lopchotrochozoa içerisindeki son şubemiz olan Echiura (Kaşık Solucanları) içerisinde bulunan bir türdür. Bu canlıların da tamamı denizeldir. Genellikle halkalı solucanlara dahil edilmeye çalışılsa da, genetik araştırmalar bu canlıların ayrı bir şube olduğunu göstermektedir. Bu canlıların en ilkin bireylerinin 300 milyon yıl önce yaşadığı görülmektedir. Ancak bu türün atalarının ve bağlandığı kuzenlerinin geçmişi, Kambriyen Patlaması'nın olduğu dönemlere kadar gitmektedir. Dediğimiz gibi burada verdiğimiz canlıların çoğu bu patlamadan çok sonra evrimleşmiştir. Biz burada sadece bu patlama ve sonrasının yarattığı çeşitliliği göstermeye çalışmaktayız. Yoksa Kambriyen Patlaması'nda bu canlıların hepsi bir anda var olmamış, bunların ortaya çıkması on milyonlarca, hatta yüz milyonlarca yıl almıştır. Günümüzde kaşık solucanlarına ait 230 tür tanımlanmıştır.
Şimdi o kritik ayrımın diğer tarafına bakarak bu yazımızın sonlarına gelelim. Ecdysozoa (Dış İskeletli Hayvanlar) tıpkı Lophotrochozoa gibi protostom bir hayvan süper şubesidir, yani bu grubun içerisindeki bütün hayvanların embriyolojik dönemde ağızları ilk olarak oluşmaktadır. Bu süperşube altında yine 9 farklı şube bulunmaktadır: Kinorhyncha (Hareketli Burunlular), Loricifera (Zırh Taşıyıcılar), Priapluida (Penis Solucanları), Nematoda (Yuvarlak Solucanlar), Nematomorpha (Atkılı Solucanları), Lobopodia (Lop Ayaklılar), Onychophora (Pençe Taşıyıcılar), Tardigrada (Su Ayıları) ve son olarak Arthropoda (Eklem Bacaklılar).
Evrimsel süreçte ilerledikçe, sadece isimlere bakarak bile nasıl basitten karmaşığa doğru gidildiği görülecektir. Çok basit, mikroskobik başlangıçlardan, çok daha karmaşık ve Dünya çapına yayılmış hayvanların evrimi kademeli olarak gerçekleşmektedir. Şimdi bunları tanıyalım:
Yukarıda gördüğünüz Kinorhyncha (Hareketli Burunlular) şubesine ait bir hayvan türüdür. Bu hayvanlar yalancı sölomlara sahiptirler, yani oldukça ilkin bir vücut boşluğu bulunmaktadır. Kimi zaman çamur ejderleri olarak da bilinirler. Herhangi bir uzuvları bulunmaz ve vücutları kafa, boyun ve 11 segmandan oluşan karından oluşmaktadır. Vücutlarında bulunan dikensi yapılar ile hareket ederler.
Burada ise Loricifera (Zırh Taşıyıcılar) şubesine ait bir tür görmekteyiz. Bu, tamamı sularda yaşayan ve 22 türden oluşan bir hayvan şubesidir. Ancak türlerin sayısının 130'a kadar ulaştığı, ancak tam olarak tanımlanamadığı bilinmektedir. Boyutları 0.1-1 milimetre arasında değişmektedir. Lorika adı verilen dış zırhları onlara isimlerini vermektedir. Deniz diplerindeki boşluklara tutunarak yaşarlar.
Buradaki garip görünümlü hayvan ise Priapulida (Penis Solucanları) adı verilen şubeye aittir. Bu solucanların da tamamı denizlerde yaşamaktadır. Garip görünümlü ağız yapıları insan penisine benzediği için bu ismi almıştır. Çamurlarda yaşarlar ve 90 metre derinlikteki sularda bulunurlar. Boyları 0.5-20 santimetre arasında değişmektedir. Halen tam bir vücut boşluğuna sahip değildirler. Vücutlarını kitin benzeri bir yapıyla sararak, bu zırhla savunurlar.
Burada gördüğümüz kıl benzeri hayvan ise, tahmin edilebileceği gibi Nematomorpha (Atkılı Solucanları) şubesine aittir. Tamamı parazit olarak yaşamaktadır ve morfolojik olarak yuvarlak solucanlara benzedikleri için isimleri "yuvarlak solucan benzeri" anlamına gelmektedir. Birçok bireyi 50-100 santimetre arasında değişir. Bazı uç örnekler olarak 2 metrelik bir birey ile 1 milimetrelik bir diğer birey keşfedilmiştir. Akıntılarda, çamur yataklarında ve benzeri alanlarda bulunurlar. Böceklerde, hamamböceklerinde, deniz omurgalılarında parazit olarak yaşarlar. Günümüzde 351 farklı türü bilinmektedir.
Yukarıdaki ise Lobopodia (Lop Ayaklılar) şubesine ait bir türdür. Ne yazık ki tam olarak çözülebilmiş bir şube değildirler. Bu şube ve atalarının eklem bacaklılardan ayrıldığı, daha doğrusu onların atası konumunda olduğu düşünülmektedir. Erken Kambriyen Dönemi'ne kadar giden fosilleri bunu desteklemektedir. Vücutları segmanlı yapıdadır ve net bir şekilde ayırt edilebilen, loplar halinde bacakları bulunmaktadır. Bu şube hakkındaki araştırmalar halen sürmektedir.
Buradaki türümüz ise Onychophora (Pençe Taşıyıcılar) şubesine ait bir türdür. Vücutları net bir şekilde segmanlıdır ve ayrıca antenleri ucunda ufak gözleri bulunmaktadır. Solucanlar, tırtıllar ve sümüklüböcekler ile kıyaslama yapılmaktadır. Eklem bacaklılar ile Su ayılarının yakın akrabası oldukları düşünülmektedir. Bu yeni ayrılan şube hakkındaki araştırmalar halen sürmektedir.
Şüphesiz hayvanlar aleminin en ilginç canlılarından biri, yukarıda bir örneğini gördüğümüz Tardigrada (Su Ayıları) şubesidir. Sularda yaşayan bu ufak hayvanların 8 bacağı bulunmaktadır. Gözlemlediğimiz tardigrad türüne buradan ulaşabilirsiniz. Tıpkı bir ayı gibi, ancak su içerisinde yürüme davranışıyla süzüldükleri için bu ismi almışlardır. Tardigrad ise "yavaş yürüyen" anlamına gelmektedir. En büyükleri 1.5 milimetre boydadır. En ufağı ise 0.1 milimetre boyundadır. Günümüzde 1.150 farklı su ayısı türü tanımlanmıştır.
Bu canlıları ilginç kılan ise aşırı zorlu ortamlarda başarıyla yaşayacak şekilde evrim geçirmiş olmasıdır. Örneğin 6.000 metre yüksekte, Himalayalar'da bulundukları gibi, suların 4.000 metre altında da bulunmakta, ayrıca kutuplarda da yaşamaktadırlar. Ayrıca bu canlıların uzayın sıcaklığı olan -271 santigrat dereceden, birçok hayvanın yaşamasının imkanı olmadığı 151 santigrat dereceye kadar bir sıcaklık aralığında yaşadığı bilinmektedir. Bu canlılar deneysel olarak uzay boşluğuna bırakılmış ve sağ kalmayı başarmışlardır. Tardigradlar hakkındaki ayrıntılı yazı dizimize buradan ulaşabilirsiniz.
Yukarıda gördüğümüz ise günümüzdeki en büyük canlı gruplarından biri olan Eklem Bacaklılar (Arthropoda) şubesinden bir örnektir. Günümüzde 1 milyondan fazla tanımlanmış türleri bulunmaktadır ve bu, günümüzde tanımlanmış, yaşayan tüm hayvan türlerinin %80'ini oluşturmaktadır. Ayrıca eklembacaklılar, çok kuru ortamlarda çok başarılı bir şekilde yaşamını sürdürebilen iki canlı grubundan biridir (diğeri de sürüngenleri de içine alan amniyotlardır). Plankton (mikroskobik hayvan) boyutlarından birkaç metre uzunluğa kadar ulaşabilmektedirler. O kadar çok çeşide sahiptirler ki, bunların hepsini buraya sığdırmamızın imkanı bulunmamaktadır. Sadece bilinmesi gereken eklembacaklıların hayvanların evriminde çok özel rolleri olmasıdır. Buna değinelim: Bu ana kadar bahsettiğimiz bütün canlılar denizel ya da genel olarak sularda yaşayan türlerdi. Karaya çıkan hiçbir canlı bulunmamaktaydı.
Fakat canlıların karaya çıkışı çok uzun sürmedi. Zira denizdeki bu aşırı çeşitlilik ve evrimsel mücadele, kısa sürede denizel kaynakların kısıtlanmasına ve av-avcı ilişkilerinin karmaşıklaşmasına sebep oldu. Canlıların bir kısmı, bu sorunu karaya çıkarak çözdüler. Tabii ki burada böyle anlatıyor olsak da, bu çıkış asla kısa sürede olmadı. Evrimsel Süreç açısından düşündüğümüzde, milyonlarca yılda, her seferinde karalarda biraz daha fazla zaman geçirebilen canlıların hayatta kalıp bu özelliklerini yavrularına aktarmalarıyla karalardaki ilkin hayvanları görmeye başladık. Fakat bu ilkin karaya çıkışlar pek de uzun soluklu değildi; hayvanlar karaya çıkabiliyor olsalar da halen denizlere bağımlılardı. Üstelik daha da önemlisi, karaya çıkan bu canlılar çok da karmaşık yapılı değillerdi, göreceli olarak ilkel olan eklembacaklılardı. Yani karaları ilk işgal etmeye başlayan hayvanların böcekler ve ataları olduğunu bilmekteyiz.
Eklembacaklıların en ilkin atalarının yukarıda değindiğimiz Trilobitler olduğunu biliyoruz. Ancak günümüzdeki önemli eklembacaklı gruplarını vermek gerekirse: Arachnida (Örümceğimsiler.), Xiphosura (atnalı yengeçleri ve benzerleri), Pycnogonida (deniz örümcekleri), Eurypterida (deniz akrepleri, ne yazık ki soyları tamamen tükenmiştir), Chilopoda (çıyanlar, kırkayalar vs.), Diplopoda (Çiftayaklılar), Pauropoda (kırkayak-benzeri canlılar), Branchiopoda (Dallı Ayaklılar), Cephalocarida (atnalı karidesi ve benzerleri), Maxillopoda (midyeler ve benzerleri), Ostrocoda (tohum karidesi ve benzerleri), Malacostraca (ıstakozlar, karidesler, yengeçler, vb.) ve son olarak Insecta (Böcekler). Bundan daha fazlası da bulunmaktadır, ancak kalabalık olmaması adına hepsini yazmıyoruz. Belki başka yazılarda bu konulara eğilebiliriz.
Bu noktaya kadar saydığımız son 20 civarı şubenin tamamı, sindirim sisteminin embriyolojik gelişimine göre, ağzın önce geliştiği, sonradan anüsün geliştiği canlı gruplarıdır. Yani bu üç şubeye protostom hayvanlar (ağız-önce hayvanlar) demekteyiz. Daha sonra meydana gelen bir dallanma ise, ağız-sonra, yani anüsün embriyolojik olarak daha önce oluştuğu canlıları, deuterostom hayvanları evrimleştirmiştir. Şimbi bu gruba bir bakalım:
Deuterostom (Ağız-Sonra Hayvanlar) başlı başına bir üst şubesidir, protostomlarda olduğu gibi 3 farklı süperşubeden oluşmaz. Bu tek süperşubenin altında ise 1'inin soyu tamamen tükenmiş olmakla birlikte 5 farklı şube bulunmaktadır: Vetulicolia (Oval Ağızlılar), Xenoturbellida (Yabancı Turbeller), Echinodermata (Derisidikenliler), Hemichordata (Yarı-Kordalılar) ve son olarak Chordata (Kordalılar).
Şimdi bunları tanıyalım:
Yukarıdaki türler, Vetulicolia (Oval Ağızlılar) şubesine ait bir fosil ve bunun canlandırmasıdır. Bu canlıların tamamının soyu Kambriyen Dönem'in sonlarına doğru sona ermiştir. Vücutları iki kısımdan oluşmaktadır ve ön kısımda oval bir ağız bulunmaktadır ki bu, şubeye adını vermektedir. Üstelik bu canlıların çok önemli bir özellikleri bulunmaktadır: vücutlarında çok ilkin solungaç yarıklarının bulunduğu tespit edilmiştir. Bunlar, omurgalılara geçişte çok ciddi öneme sahip bir ara şubedir. Dolayısıyla yine evrimsel sürecin kademeli işleyişini görmekteyiz.
Ayrıca ilginç görünümlü bir hayvan olan kimi zaman "domuz kıçı" olarak bilinen Xenoturbellida şubesine ait bir tür vardır. Bu şube sadece 1 cins (Xenoturbella) ve 2 tür ile temsil edilmektedir. Yumuşakçalarla yakın akraba oldukları tespit edilmiştir. Henüz haklarında pek bir şey bilmediğimiz bu şube ile ilgili araştırmalar sürmektedir.
Bu gördüğümüz Derisidikenli (Echinodermata) şubesine ait bir canlıdır. İsimlerinden de anlaşılacağı üzere bu canlıların vücutlarında diken yapıları bulunmaktadır. İstisnasız her derin okyanus dibinde bulunurlar. En ilkin ataları olan Arkarua cinsinin 550 milyon yıl önce evrimleştiği düşünülmektedir. Ancak yine yukarıda anlattığımıza uygun olarak, bu şubenin çeşitlenmesi uzun milyon yıllar almıştır. Günümüzde derisidikenlilerin 70.000 civarı türü bulunmaktadır. Ayrıca bu canlılar, deuterostom (ağız-sonra) hayvanların ilkin örneklerini göstermektedir. Yani bu canlılarda embriyolojik dönemde vücut boşluğu önce anüsü oluşturur, sonra ağız oluşur.
Buradaki tür ise Hemichordata (Yarı-Kordalılar) olarak isimlendirilen bir şubeye aittir. Bilim insanlarının seçtiği isim bile gayet net bir şekilde evrimsel gelişime işaret etmeye yetmektedir. Derisidikenliler ile Kordalılar arasında bir geçiş özelliği gösteren bu şubeye ait birçok tür ve fosil keşfedilmiştir. Omurgasızlar ile ilkin omurgalılar (kordalılar olarak düşünebiliriz) arasındaki geçişi, sinir sistemlerinin ve vücut yapılarının evriminden görmek mümkündür. Bu canlıların keşfiyle birlikte evrimsel sürecin anlaşılması konusunda çok önemli adımlar atılabilmiştir.
Ve son olarak karşımıza çıkan grup, Kordalılar (Chordata) şubesidir. Bu şubeyi omurgalılar ve çok yakın omurgasız akrabaları oluşturmaktadır. Kısaca burada da evrimsel bir geçiş görmekteyiz. Korda yapısının oluşmasından sonra, omurganın evrimleşmesine kadar ara geçişler görülmekte, sonrasında ise omurganın tam oluşumuyla dev bir grup olan omurgalılar oluşmaktadır. İnsan da bu hayvanlardan biridir. Kordalıları ayırt eden özellik, isimlerinden de anlaşılacağı üzere notokord denen sinir şeridinin oluşmasıdır. Ayrıca kordalıların boğaz yarıkları ve kuyrukları bulunmaktadır. Bu gruba ait kimi hayvan türü bu yapıları kısmen yitirmiş olsa da (örneğin insan gibi kuyruksuz maymunların kuyruklarını yitirmesi gibi), bu yapılara ait izler halen vücutlarda taşınmaktadır.
Unutmayınız ki bu yazımızda görsel olarak verdiğimiz örnekler, devasa şubeler içerisindeki, onlarca takımın içinde bulunan yüzlerce ailenin içerisindeki binlerce cinsin içerisinde bulabileceğiniz binlerce türden sadece birer tanesidir. Dolayısıyla elbette aralarında doğrusal bir evrimsel ilişki bulunmamaktadır. Evrim'in, bir "ağaç" şeklinde düşünülmesi gerektiğini tekrar tekrar, önemle hatırlatırız. Dolayısıyla bir derisidikenli, elbette bir insan olmayacaktır. Ancak insana giden kolda, derisidikenlilker ile kordalılar arasında çok yakın akrabalık bulunmaktadır ve bu aradaki köprüyü yarı-kordalılar sağlamaktadır. Kordalıların içerisindeki evrim takip edildiğinde, günümüz insanına kadar milyonlarca farklı evrimsel süreç olduğunu göreceğiz. İşte bunlar, sonraki yazılarımızın konusudur. Dolayısıyla lütfen buradaki fotoğraflara bakıp da doğrusal bir zincir düşünmeyiniz. Bir derisidikenli asla bir yarı-kordalıya evrimleşmemiştir. Bunlar arasında akrabalık ilişkisi bulunmaktadır, yani ortak bir atadan, iki dalın evrimleşmesi sonucunda bu canlılar ortaya çıkmıştır. Hatta onlar içerisinde meydana gelen milyonlarca dallanmanın sonucunda, yukarıda örneklerini verdiğimiz modern türler oluşmuştur. Dolayısıyla yukarıdaki fotoğraflar arasında bir evrimsel akrabalık ilişkisi bulunsa da, doğrusal bir evrimden bahsedilemez.
Şu anda bulunduğumuz nokta, 500 milyon yıl öncesidir. Kambriyen Patlaması üzerinden 42 milyon yıl geçmiştir ve yukarıda saydığımız şubelerden sadece 9 tanesinin en ilkin ataları evrimleşebilmiştir. Bu şubelerin geri kalanlarının ve şube içi çeşitliliğin oluşması için ise daha yüz milyonlarca yıl geçmesi gerekecektir. Buradan itibaren, insanın evrimine (ve diğer tüm modern türlerin de evrimine) giden nefes kesici patikayı kısaca özetleyeceğiz.
Artık ilkin hayvan gruplarının farklılaştığı 450 milyon yıl önceki Ordovisiyen civarındaki zaman dilimine ulaştık. Et Yüzgeçliler (Sarcopterygii), bir grup kemikli balığın adıdır. Bu balıklar arasında pelvik yüzgeçleri ve dorsal yüzgeçleri, kuzenlerinden birazcık farklı evrimleşmiştir. Günümüzde halen üyelerinin bulunduğu sölekantlar bu sınıfa üyedir. Et yüzgeçlilerin büyük kısmının nesli tükenmiştir; ancak günümüzdeki bütün dört uzuvlu hayvanlar olan tetrapodlara evrimleşecek popülasyon buradan dallanacaktır. Yüzgeçler okyanus tabanınca "uzuv" görevi görecek morfolojiye farklılaşacaktır. Amfibiyenler, sürüngenler, dinozorlar, memeliler milyonlarca yıl sonra çeşitlenecektir.
Geç Devoniyen Dönemi'nde, yakalaşık 367.5 milyon yıl önce dört ayaklı (yılanlar gibi birkaç istisna hariç) hayvanlar üst sınıf Tetrapoda'yı oluşturan türler görülmeye başlandı. Tetrapodlar (Dört Uzuvlular), Tetrapodomorpha (Dört Uzuvsulular) olarak bilinen ve Orta Devoniyen'de 390 milyon yıl önceki Sarcopterygii (Et Yüzgeçliler) taksonundan evrimleşen bir grup hayvandan dallanmıştır. Neil Shubin'in İçimizdeki Balık balık başyapıtı bu yüzden çok önemlidir. Zira tetrapodların dallanmaya başlayacağı dönemde bütün dört uzuvlu hayvanlar henüz tam olarak karasal hayata uyum sağlamamıştı!
Sudan karaya geçiş başlı başına bir konu olduğu için, ayrıntılı olarak buradaki yazımızdan okuyabilirsiniz. Sucul morfolojiye sahip tetrapodlardan karasal morfolojiye geçiş evrimsel değişimlerin en çarpıcı örneklerinden birisidir. Zira ilk tetrapodlar suculdu. Öte yandan, günümüzde çoğu tetrapod türü karasal amniyottur, bunların çoğu 340 milyon yıl önce dalı daha önceki tetrapodlardan evrimleşmiş olan karasal tetrapodlardır (ilkin amniyotlar 318 milyon yıl önce evrilmiştir). Amniyotların amfibiyenlerden en büyük farkı, karada yumurta bırakabilmeleri ve döllenmiş yumurtaları anne karnında tutmak için özelleşmiş fizyolojiye sahip olmalarıdır. Elbette çevre şartlarına bakıldığında biri diğerine "üstün" değildir.
Devoniyen'in sonlarında amniyot tetrapodlar baskın olmaya başladı ve çoğu amfibi tetrapodun nesli tükendi. Sürüngenlere ayrılan bir grup amniyotları, lepidozorları, dinozorları (kuşlar dahil), timsahları, kaplumbağaları ve soyu tükenmiş akrabalarını içerir. Diğer bir grup amniyot ise memelilere ve soyu tükenmiş akrabalarına ayrıldı. Yılanlar gibi bazı tetrapodlar, evrimsel süreçte uzuvlarının bir kısmını veya tamamını kaybetti; Bazıları sadece uzak atalarının uzuvlarının bir kalıntısı olarak körelmiş kemikleri bulundurur.
Karbonifer'in sonlarında Sinapsitler (Synapsida) adlı tetrapod hayvanlar karada egemen olacaktır. Milyonlarca yıl sonra Öpelikozorlar (Eupelycosauria) evrimleşecek. Permiyen'de ise bu grup içerisinden Terapsitler (Therapsida) adlı memeli-sürüngen benzeri tetrapod hayvanlar farklılaşacaktır. Permiyen'in sonlarında Sinodontlar (Cynodontia) da ayrılacak ve Memeliler (Mammalia) sınıfının ilkin üyeleri evrimleşmeye başlayacaktır. Bu bahsettiğimiz gruplardaki tetrapodların büyük bölümünün nesli tükenmiştir ve dallanarak nispeten küçük popülasyonlar halinde nesillerini devam ettirip değişebilenler günümüze kadar ulaşmıştır. Fakat nesli tükenenler bile milyonlarca yıl boyunca gezegende hayatlarını devam ettirmiştir.
Yaklaşık 225 milyon yıl önce dinozorların evrimleşmeye başladığı Triyas sonlarında sinapasitlerden evrimleşen terapsitler, terapsitlerden farklılaşan sinodontlardan memeliler sınıfını oluşturan omurgalılar da farklılaşmaya başlamış oldu. Günümüzde tanımladığımız "memeli" özelliklerinin barındıran ilk üyeler onlar olmuştur. Örneğin beyindeki neokorteks bölgesi, süt bezleri, kıllı post ve üç iç kulak kemiği gibi. Fakat henüz doğurmak için gerekli fizyolojik ve anatomik özelleşmeye sahip olmadıkları için günümüz ornitorenkler gibi yumurtlayarak çoğalıyorlardı. Dolayısıyla günümüzde yumurtlayan memeliler olan ornitorenklere ve ekidnalara bakarak ilkin atalarımızdaki benzer özellikleri görebiliriz.
Yaklaşık 160 milyon yıl önce Geç Jura'da memeliler, Theria (Doğuran Memeliler) ve Prototheria (Yumurtlayan Memeliler) olarak iki alt sınıfa ayrılacaktır. Yumurtlayan Memeliler günümüzde sadece ornitorenk ve ekidna üyelerini barındıran Monotrema (Tek Delikliler) grubu ile temsil edilir. Doğuran Memeliler de Eutheria (Eteneliler veya Plasentalılar) ve Metatheria (Keseliler) olmak üzere iki büyük gruba ayrılacaktır. Jura'da 160 milyon yıl öncesine ait bulunan Juramaia sinensis türü fosil, bilinen en eski eteneli olma özelliğini taşıyor.
Primatlara gelmeden önce, primatlara gidecek evrimsel hattın dışında Laurasiatheria, içerisinde sivri fareler, çift parmaklı toynaklılar, balinalar, yarasalar, tek parmaklı toynaklılar, pangolinler ve etoburlar bulunduran bir plasental memeliler grubudur. Adını Lavrasya (Laurasia) kuzey süper kıtasından almaktadır. Carnivora (Etçiller) takımındaki sansarlar, kaplanlar, aslanlar, kurtlar, kediler, köpekler gibi evrimleşecek etçil türler yaklaşık 90 milyon yıl önce Laurasiatheria'dan dallanacaktır. Dolayısıyla o dönem yaşamış bir ilkin Laurasiatheria üyesi hem kedigiller hem köpekgiller hem de atasal balinalar ile ortak özelliklere sahip dört ayaklı plasentalı bir memeli olacaktır. Sahte bilimcilerin sık sık iddia ettiği gibi yarısı balina, yarısı köpek gibi bir kimerik tür hiçbir zaman olmayacaktır!
Yaklaşık 55 milyon yıl önce Eosen'de farklılaşmaya başlayan bir toynaklı memeli takımı Artiodactyla (Çift Toynaklılar) görülmektedir. Ağırlıklarını, özelleşmiş üçüncü ve dördüncü ayak parmakları üzerine bindirmişlerdir. Diğer tetrapodlar gibi beş parmaklıdırlar. Ancak iki parmak toynak şeklinde özelleştiği için geriye kalan üçü ya körelmiş organ olarak bulunur; ya da işlevsizdir. Ayrıca Atgiller (Equidae) ailesinin bulunduğu Tek Toynaklılar (Perissodactyla) farklı olarak selülozu sindirmek adına bir veya daha fazla mide odası evrimleşmiştir. Sucul memeliler olan yunuslar ve balinalar da çift toynaklılardan evrimleştiği için modern taksonomide Cetartiodactyla adı ortak bir takson altında sınıflandırılırlar. Günümüzdeki çift toynaklılar arasında antiloplar, geyikler, zürafalar, lamalar, develer, koyunlar ve keçiler vardır.
Carnivora (Etçiller) adı verilen memeliler takımı özelleşmiş birtakım farklılıkları nedeniyle diğer memelileri avlayabilecek bir yaşam tarzı ile evrimleşmişlerdir. Elbette rakun ve ayı gibi bazı üyeleri sadece "etçil" değil "hepçil" de beslenebiliyor. Günümüzden yaklaşık 42 milyon yıl önce Eosen'de evrimleşmeye başlamış memelilerdir. Memeliler sınıfının en büyük 5. takımıdır. Kutuplardan kurak çöllere kadar Dünya'daki birçok kıtaya yayıldıklarına göre oldukça başarılı bir taksondur. En küçük türü Mustela nivalis adında, 11 cm'lik uzunluğu ve 25 g'lık ağırlığı ile bir gelincik türüdür. En büyük üyesi ise Mirounga leonina adında 6.7 m uzunluğu ve 5.000 kg'lık ağırlığı ile bir deniz fili türüdür. İlkin etçil türlerinin görünüşü muhtemelen ufak bir gelincik-sansar benzeriydi. Geceleri avlanıyordu ve çeşitlenerek günümüzdeki hallerini aldılar. Kedigillerin evrimi hakkındaki yazımıza buradan ulaşabilirsiniz.
66 milyon yıl önce Kretase/Tersiyer Yok Oluşu ardından boşalan ekolojik nişleri avian dinozorlar (kuşlar) ve memeliler fazlasıyla dolduracaktır! Devasa non-avian dinozorlar olmayınca birçok açıdan avantajlı olan memeliler çeşitli coğrafyalara yayılacak ve nesiller boyunca değişecektir. Euarchontoglires içerisinde Lagomorpha (Tavşanımsılar) ve Rodentia (Kemirgenler) sonra Primatomorpha (Primatımsılar) dallanacaktır. Bu yüzden fareler genetik açıdan insan türü ile %85 benzerlik gösterir! Çünkü yaklaşık 65 milyon yıl gibi jeolojik açıdan kısa bir süre önce ayrıldık. Ağaçlarda çeşitlenen popülasyonlar arasından Primates (Primatlar) evrimleşecektir. Haplorhini (Kuru Burunlu Primatlar) ve Strepsirrhini (Islak Burunlu Primatlar) ayrılacak. Primatlar içerisinde lemurlar, tarsiyerler, Yeni Dünya maymunları ve kuyruksuz maymunlar evrimleşecektir. Kuru Burunlu Primatlar da Simiiformes (Simiyenler veya Maymunlar) ve Tarsiiformes (Tarsiyerler) olarak ayrılacaktır. Ardından Simiyenler, Catarrhini (Aşağı Burunlu Maymunlar) ve Platyrhini (Yeni Dünya Maymunları) olarak ayrılacaktır.
Primatların evrimsel sürecinde, yaklaşık 60 milyon yıl önce çok ilginç bir retrovirüs enfeksiyonunun seçilim gösterdiği fark edildi: Plasenta ilişkili! Bebeğin büyüdüğü ve beslendiği plasentanın rahim ile bağlantısı başlıca sintisin (syncytin) proteini sayesinde gerçekleşir. Sinsityotrofoblast hücrelerinin rahim duvarına sızması ve beslenmesi başlıca bu protein sayesinde gerçekleşir. Analizlere göre bu proteini kodlayan gen bir retrovirüs DNA entegrasyonu sayesinde mümkün olmuş! Dolayısıyla belki de memeli plasentası 160 milyon yıl önce eteneli memeliler arasında yayılan bir virüs salgını ile evrimleşti?
Yeni Dünya Platyrrhini ve Eski Dünya Catarrhini arasındaki ayrım, burun deliklerine göre yapılır. Yeni Dünya maymunları ile ayrılmaları yaklaşık 35 milyon yıl önce yaşanmıştır. Catarrhini içerisinde Cercopithecoidea (Eski Dünya Maymunları) ve Hominoidae (Kuyruksuz Maymunlar) ailesinin ayrılması ise 25 milyon yıl önceye uzanır. Büyük insansı maymunlardan gibonların ayrılması ise 15-19 milyon yıl önceye gider. Her ne kadar ayrılmaları 30 küsür milyon yıl önceyi bulsa da, Avrasya'da Catarrhini üyelerinin görülmesi 17 milyon yıl öncede başlar.
Eski Dünya maymunları arasında babunlar ve mandriller gibi üyeler günümüzde yaşamaktadır. Kuyruksuz maymunlar arasında Hominidae (İnsangiller) adında bir aile evrimleşecektir. İnsangiller içerisinde şempanzeler, goriller, orangutanlar, bonobolar ve insanlar vardır. Bu türlerden biri de iri beyinleri ile bilimsel yöntemi geliştirerek bu yazıyı yazan türlerden biri olacaktır. İnsanın evrimi başlı başına bir makale konusu olduğundan ayrıntılı okumak isterseniz buradaki yazımızı okuyabilirsiniz.
Bu yazımızda ana hatları ile ilkin hayvan gruplarını ve hayvanların evrimini anlatmak istedik. Tetrapodlar, memeliler ve primatlar hakkında ise kabaca bahsetmek istedik. Umarız faydalı olmuştur!
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 20
- 12
- 9
- 5
- 5
- 4
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 18/12/2024 17:13:28 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/309
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.