Glutensiz Dünya: 2. Dünya Savaşı'ndaki Hollanda Açlık Kışı, Çölyak Hastalığı'nın Tedavisinin Gelişmesini Sağladı!
Glutensiz terimi bugünlerde; gıda etiketleri, restoran menüleri, yemek kitapları ve hatta su şişeleri de dahil olmak üzere birçok yerde karşımıza çıkıyor (eğer glutenin ne olduğunu ve metabolizmayı nasıl etkilediğini merak ediyorsanız, buradan bilgi alabilirsiniz). Ekmek ve makarna gibi popüler gıda maddelerinde bulunan bir protein olan glutenden kaçınmak şimdilerde popüler olsa da, insanlar glutenli gıdaları binlerce yıl boyunca güvenle ve hevesle tüketmişlerdir. Gluten içeren gıdalar, dünyanın dört bir yanındaki insanların beslenme düzeninin ana maddesi olmayı sürdürüyor ve milyarlarca kişiye yaşam kaynağı oluyor.
Glutenin Bazı İnsanlardaki Etkilerinin Ortaya Çıkması
Protein insan beslenmesinin vazgeçilmez bir parçası olsa da, bazı insanlar için çok güvenli değildir. İlk bakışta oldukça basit görünen bu bulgu, İkinci Dünya Savaşı’nın son derece kasvetli bir dönemine dayanan uzun ve kıvrımlı yollardan geçmiştir.
1944-45 kışında Nazi işgali altında olan Hollanda, oldukça ızdıraplı bir dönemden geçiyordu. Nazi işgal kuvvetleri hayati malzemelerin ülkeye ulaşımını engelliyordu ve insanlar açlıktan kırılıyordu. Aşırı soğuk ve kıtlığın kol kola gittiği dönem, tarihe adını Felemenkçe’de Açlık Kışı anlamına gelen ''Hongerwinter'' olarak yazdırmıştır (ayrıntılı yazımıza buradan ulaşabilirsiniz).
Nazi işgali altındaki Hollanda’dan Kanada ve ABD’ye kaçan Hollandalı göçmenlerin anılarını içeren The Hunger Winter: The Dutch in Wartime, Survivors Remember adlı kitap serisinin yardımcı editörü Anne van Arragon şöyle diyor:
Yaşanan kıtlığın nedeni, Hollandalı işçilerin demiryolu grevinden sonra Naziler’in yaptığı misillemeydi. Market rafları boştu ve aşevleri sadece yavan ve içine bolca su karıştırılmış çorbalar servis ediyordu. Fiziksel gücünü yitirmeyenler yemek dilenmek ya da değiş tokuş yapmak için yüzlerce kilometre uzaktaki kırsal alanlara yürüyerek gidiyorlardı.
Ancak tüm bu dehşetin içinden, günümüzde hâlâ dünyanın dört bir yanında kullanılan ve her yıl milyonlarca insanın hayatını kurtaran tıbbi bir atılım ortaya çıktı: çölyak hastalığının tedavisi.
Çölyak Hastalığı Nedir?
''Çölyak sprue'' veya bazen sadece ''sprue'' olarak bilinen çölyak hastalığı, besinlerin emilimini sağlayan ana organ olan ince bağırsağı etkileyen kronik bir otoimmün hastalıktır. Klasik çölyak hastalığına sahip insanlar, buğday ve diğer tahıllarda bulunan gluteni sindiremezler. Hastalığın tedavi edilmemesi halinde, bu gluten intoleransı genel sindirim sistemine zarar vererek şiddetli ishallere, beslenme bozukluklarına, kilo kaybına ve nihayetinde ölüme yol açabilir.
Çölyak hastaları, yedikleri önünde yemedikleri arkalarındayken bile açlıktan ölebilirler. Çünkü vücutlarının glutene verdiği reaksiyon, normalde güvenle tüketebilecekleri besinlerin emilimini engeller.
Kalıtsal yolla aktarılan ve gluten içeren besinler tüketilmeye başlandıktan sonraki herhangi bir dönemde olgunlaşabilen çölyak hastalığı binlerce yıldır varlığını sürdürmektedir. Bazı yabancı kaynaklarda Kapadokyalı Aretaeus olarak anılan Yunanlı Arataeus, M.S. birinci yüzyıl dolaylarında çölyak hastalığına dair ilk raporu kaleme almış ve aldıkları besinleri sindiremeyen hastaları tanımlayarak, hastalığa ''çölyak diyatezi'' ismini vermiş. Çölyak (İng. coeliac) kelimesi Yunanca’da karın anlamına gelen ''koalia'' kelimesinden gelmektedir. Arataeus’un tanımından sonraki yüzlerce yıl boyunca, kimsenin nedenini ve tedavisini bilmediği bu hastalık, adeta bir idam hükmü niteliği taşıyordu.
Doktorlar, bazı hastaların büyük ölçüde düzenlenmiş beslenme rejimlerini takip ederken iyileşebildiklerini ve hatta kilo alabildiklerini fark ettiler. Başlıca pirinç, midye veya muz yemeye dayanan deneysel beslenme rejimleri farklı derecelerde başarılar elde etti. Çoğu insan ise bu iştah kaçırıcı diyetleri uzun vadede sürdürmeyi başaramadı. Ancak savaş zamanı yaşanan kıtlık, doktorların çölyak hastalarını nasıl tedavi edebileceklerine dair nihai aydınlanmaya ulaşmalarını sağladı.
Çölyak Hastalığı Tedavisinin Ortaya Çıkışı
Hollandalı çocuk doktoru Willem-Karel Dicke, çölyak hastalığına uzun zamandır ilgi duyuyordu ve 1930’lu yıllarda ekmek veya bisküvi yedikten sonra semptomlarının kötüye gittiğini söyleyen hastalarla karşılaştı. Bunun üstüne Dicke, ekmekle ilişkili bir olgunun hastalığın sebebi olabileceğinden kuşkulandı.
1944 senesinde Açlık Kışı dönemi geldiğindeyse, Dicke bunun etkilerini doğrudan doğruya gözlemleme şansını buldu. Batı Hollanda’da yaşayan insanlar günde sadece 500 ila 1000 kalori arası, hatta kimi zamanlarda daha az kalori alarak yaşama tutunuyorlardı. Kıtlık almış başını gidiyordu. Açlıkla cebelleşen kişi sayısı 4 milyonu aşmış ve 20 bin ila 30 bin arası insan hayatını kaybetmişti. Van Arragon o dönemle ilgili şunları söylüyor:
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Ara sıra karaborsacıların fahiş fiyatlara sattığı zar zor yenilen ürünler dışında şehirde ekmek bile yoktu. Buğday kıtlığından ziyade, buğday yokluğu söz konusuydu.
Dicke aynı zamanda, çölyak hastası çocukların semptomlarında iyileşmeler yaşandığını, hatta bazılarının kilo aldığını fark etti. Bu durum, onun merakını tetikledi.
Mayıs 1945’te yaşanan savaşla birlikte kıtlığın sona ermesinin ardından, İtilaf Devletleri buğday ve ekmek de dahil olmak üzere Hollanda’ya çeşitli gıda yardımlarında bulundular. İşte Dicke tam da bu tarihte son derece önemli bir gözlem yaptı. Buğday ve ekmeğin ülkeye yeniden girişiyle birlikte, çölyak hastalığına sahip kişilerin semptomları belirgin bir şekilde ve hızla nüksetmişti.
Bu gözlem, Dicke’yi beslenme düzeni ve çölyak semptomları arasındaki ilişkiyi titizlikle araştırmaya teşvik etmek için yeterliydi. Dicke, takip eden beş yıl boyunca buğday içermeyen beslenme düzenlerini içeren deneyler yaptı. Elde ettiği sonuçlar, buğday ve buğday benzeri tahıllar içeren gıdalardan kaçınmanın ishali azalttığı ve çölyak hastalığına sahip kişilerin kilo almasını sağladığı yönündeydi. Ayrıca bu beslenme düzenini takip eden hastalar kendilerini genellikle daha iyi hissettiler.
Chicago Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde doktor ve çölyak hastalığı uzmanı olan Carol Semrad; buğday, çavdar ve arpa gluteninin bir protein fraksiyonu olan gliyadinin, çölyak hastalığında bağırsak iltihabını tetiklediğinin ortak bir çalışma yürüten bilim insanlarınca saptandığını söyledi.
Bu bulgular, çölyak hastalığına modern bir tedavi yöntemi sağladı; glutensiz bir beslenme rejimi. Glutensiz beslenmeye sıkı sıkıya bağlı kalan çölyak hastası çoğu bireyin bağırsaklarında tamamen iyileşme görülmektedir.
Glutensiz Bir Dünya
70 yıl sonra Dicke'nin keşfi çölyak hastalığı tedavisinin mihenk taşı olmaya devam ediyor. Ancak tedavi ile ilgili kuşkular varlığını hâlâ sürdürüyor. Carol Semrad, kafasındaki kuşkuları şöyle aktarıyor:
Glutensiz bir beslenme rejimi oldukça etkili olsa da, Batı'daki beslenme alışkanlıklarını oluşturan yiyeceklerin çoğunda gluten bulunuyor; ekmek, makarna, pizza, tatlılar ve işlenmiş gıdalar. Bu durum, glutensiz beslenme rejimini uzun vadede sürdürmeyi oldukça zorlaştırıyor.
Gıda üreticilerinin glutenden tamamen arındırılmış koşulları sağlayabilmesi de zordur. Çünkü normal gıdaların üretiminden arta kalan gluten bile glutensiz gıdaları kirletebilir. Bu yüzden, çölyak hastalığı için yeni tedavi araştırmaları sürmektedir. Semrad, gluteni tamamen sindirmeyi sağlayacak oral enzimlerin ve gluten toleransını arttırmaya yardımcı olabilecek yeni bir aşının da üzerinde çalışılan yeni tedavi yöntemlerine dahil olduğunu söylüyor. Bu yöntemlerin başarılı olması halinde, çölyak hastaları da nihayet herkesin yemekten keyif aldığı şeylerin tadına bakabilecek.
Öte yandan, çölyak hastası olmayan çoğu kişi de glutensiz gıdaları tercih ediyor ve hatta gluten içermeyen bir beslenme rejimini takip etmeyi seçiyor. Bunun çölyak hastalığına sahip olmayan insanlar için ne kadar faydalı olduğu belirsiz. Dengeli bir beslenme rejimi sürdürüldüğü sürece glutensiz gıdalar tüketmek herhangi bir zarara neden olmaz ve bazı insanların daha iyi hissetmelerine neden olabilir. Glutensiz beslenmeyi tercih eden kişilerde ''çölyak dışı gluten duyarlılığı'' olabilir. Araştırmacılar, glutenin bu duyarlılığın arkasındaki gerçek neden olup olmadığı da dahil olmak üzere, bu durum hakkında daha fazla bilgi edinmek için çalışmalarını sürdürüyorlar.
Sonuç
Çölyak hastalığı, ölümcül bir muammadan gerçek bir tıbbi başarı öyküsüne dönüşmüştür. İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana, binlerce insanın onlarca yıllık araştırmalarına dayanarak, hastalık hakkındaki bilgimiz büyük oranda artmıştır. Ancak en kötü koşullarda dahi gözünü dört açan ve başarılı klinik gözlemler yapan meraklı bir Hollandalı çocuk doktoruna özel bir teşekkür borçluyuz.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 13
- 4
- 1
- 1
- 1
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- Çeviri Kaynağı: Discover | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 31/10/2024 09:22:03 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/8266
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.
This work is an exact translation of the article originally published in Discover. Evrim Ağacı is a popular science organization which seeks to increase scientific awareness and knowledge in Turkey, and this translation is a part of those efforts. If you are the author/owner of this article and if you choose it to be taken down, please contact us and we will immediately remove your content. Thank you for your cooperation and understanding.