Genetik Bilgi, Koruma Biyolojisinde Nasıl Kullanılır? Genetik Bilgilerden Yararlanan Buluşlar Patentlenebilir mi?
At nalı yengeçleri, mavi kanlarında bulunan özel bir madde sayesinde, aşıların güvenliğini test etmede önemli bir role sahiptir. Bu özellik, onları ilaç endüstrisinde çok değerli hale getirir. Ancak bu canlılara olan talep arttıkça popülasyonları azalır. Çünkü bu yengeçler doğal yaşam alanlarından alınarak kullanılırlar. Öyle ki her yıl, yarım milyon at nalı yengeci yakalanır ve benzersiz bir biyomedikal teknoloji yaratmak için canlı olarak "kanatılır".
At nalı yengeçlerinin kanında bulunan özel madde gibi, doğadaki birçok canlı da kendine özgü biyolojik özelliklere sahiptir. Bu özellikler onları yalnızca ekosistemin önemli bir parçası haline getirmekle kalmaz; aynı zamanda genetik yapılarında sakladıkları bilgi sayesinde insan sağlığı, tarım ve kozmetik gibi alanlarda oldukça değerli kılar. Şirketler bu biyolojik hazinelere giderek daha fazla ilgi göstermektedirler çünkü canlıların sahip olduğu genetik bilgi, ticari ürünler geliştirmek için çok cazip fırsatlar sunar.
Örneğin Amazon ormanlarında yetişen bir bitkinin yüksek antioksidan etkisi olan maddeler içermesi onu ilaç geliştirme açısından çok önemli hale getirebilir. Araştırmacılar bu bitkideki özel genleri izole ederek bu bileşenlerin nasıl üretildiğini çözebilir ve ardından bu genetik bilgiyi kullanarak bileşenleri sentetik yollarla üretip bir ilaca veya sağlık ürününe dönüştürebilirler. Benzer şekilde okyanuslardaki bazı mikroorganizmalar, UV ışınlarına karşı dayanıklı bileşikler üretir. Bu bileşikler, cilt koruyucu kremler geliştirmek isteyen kozmetik şirketleri için çok değerli olabilir.
Öte yandan, biyoteknolojinin alt dallarından biri olan venomik gibi alanlarda, zehirli ve zehirci canlıların zehirlerinden yararlanarak yeni ilaçlar geliştirilmesi amaçlanmaktadır. Venomikte yılanlar, akrepler, örümcekler ve denizanası gibi zehirci organizmaların toksinleri üzerinde yapılan çalışmalar bu toksinlerin insan sağlığı için nasıl tedavi edici potansiyel taşıyabileceğini araştırır.
Zehirler güçlü biyolojik etkiler yaratan bileşikler içerdiklerinden ağrı kesicilerden kanser tedavisine kadar birçok alanda kullanılma potansiyeline sahiptir. Bu alandaki araştırmalar, zehirlerin içeriğinde bulunan özgün proteinlerin ve peptitlerin hastalık tedavisinde kullanılması için özelleştirilmiş ilaçların geliştirilmesine odaklanmaktadır. Venomik, böylece doğal kaynaklardan elde edilen genetik ve biyokimyasal bilgilerin tıp ve biyoteknoloji alanında dönüştürücü bir güç olarak kullanılmasına olanak tanır.
Bu imkânları elbette teknolojiye ve bilime borçluyuz. Öyle ki teknolojinin ve bilimin hızla gelişmesi, doğadaki canlıların genetik bilgilerini çok daha kısa sürede analiz etmeyi ve bu bilgiyi dünyanın dört bir yanındaki bilim insanlarıyla paylaşmayı mümkün hale getirmiştir. Bu durum biyoteknoloji ve tıp gibi alanlarda büyük atılımlar yapılmasına da olanak sağlar. Örneğin yeni tedaviler geliştirilmesi, hastalıkların önlenmesi ya da çevre dostu tarım tekniklerinin bulunması gibi pek çok yeniliğin önü açılmış durumdadır. Ancak tüm bu ilerlemeler "biyokorsanlık" adı verilen ciddi bir etik sorunu da beraberinde getirir.
Biyokorsanlık (İng: "biopiracy"), yerli topluluklara veya biyolojik çeşitliliği yüksek bölgelere ait genetik kaynakların ve geleneksel bilgilerin, bu toplulukların izni alınmadan veya adil bir verilmeden bireyler veya şirketler tarafından ticari kazanç amacıyla kullanılması ve patentlenmesi olarak tanımlanır. Bu durum yerel halkların binlerce yıllık bilgi birikimini haksız şekilde sömüren ve doğal kaynaklara erişimlerini zorlaştıran etik bir sorundur.[1]
Genetik Bilgi ve Faydaların Adil Paylaşımı: Zorlu Sorular ve Etik Tartışmalar
Bu bilgilerin doğru ve yasal yollarla elde edilmesi durumunda dahi ciddi etik, yasal ve finansal sorular ortaya çıkar: Doğadan elde edilen genetik bilginin sahibi kimdir ve bu bilginin kullanımından doğan faydaların adil bir şekilde paylaşılması nasıl sağlanabilir? Bu konular, Birleşmiş Milletler Biyoçeşitlilik Konferansı olan COP16'da ele alınacak önemli gündem maddelerinden biridir.[2] Amaca yönelik doğru bir yönelimle, hem doğanın sağladığı genetik bilginin değerlenmesi sağlanabilir hem de özellikle bu kaynakların korunmasında rol oynayan yerli toplulukların çabalarının maddi olarak karşılığı verilebilir.
- Bilim İnsanları, Canlılığı Başlatan İlk Hücrelerin, Hücre Zarını Bozan Yapıdaki İyonların Varlığında Nasıl Evrimleştiğini Çözdüler!
- Telegoni Nedir? Dişilerin Yavrularının Babası Olmayan Erkekler, O Yavrulara Genetik Bir Miras Bırakıyor Olabilir mi?
- KRAS Geni Nedir? Bu Genin Kanserle Nasıl Bir İlişkisi Var?
Dijital Sekans Bilgisi (DSI) ve Karmaşık Sahiplik Meselesi
Yaşayan organizmalardan elde edilen genetik veriler artık dijital hale getirilebilmekte ve sınırlar ötesinde paylaşılabilmektedir. Bu kavrama dijital sekans bilgisi (DSI) denir. Dijital sekans bilgisi (İng: Digital sequence information) kavramı, canlı organizmalardan elde edilen genetik verilerin dijital hale getirilip sınırları aşarak hızla paylaşılabilmesi anlamına gelir.
COVID-19 virüsünün genomunun dizilenip dijital olarak Dünya çapında araştırmacılarla paylaşılması, bu teknolojinin ne kadar hızlı ve etkili olabileceğini gösteren önemli bir örnektir. Ancak genetik verilerin dijitalleştirilmesi, etik ve yasal sorunları da beraberinde getirir. Öyle ki bitki ve hayvanların genetik kodları çoğu zaman uluslararası veri tabanlarında kaydedilmektedir. Fakat bu bilgiler, ait oldukları ülkelerin veya toplulukların izni ve tazmini olmadan kullanılabilmektedir.
Bu durum, biyolojik çeşitliliği yüksek olan gelişmekte olan ülkelerin doğadaki genetik kaynakların başka ülkelerce izinsiz veya adaletsiz bir şekilde ticari amaçlarla kullanılmasından endişe duymasına yol açmaktadır. Örneğin bir ülkenin ormanlarında keşfedilen bitki veya hayvanlar, tıp veya kozmetik sektöründe değerli kabul edilen bileşenler barındırabilir ve bu genetik bilgiler, başka ülkelerdeki şirketler tarafından kâr amaçlı olarak değerlendirilebilir.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Bu duruma çözüm olarak, Nagoya Protokolü adında uluslararası bir anlaşma oluşturulmuştur. Bu protokol, biyolojik kaynakları olan ülkelere adil bir kazanç sağlanmasını amaçlar. Yani bu kaynaklardan elde edilen ticari kazanç, bu kaynakların doğal olarak bulunduğu ülke ile paylaşılmalıdır.[3]
Genetik bilginin dijital ortama aktarılmasıyla birlikte bu durum daha karmaşık bir hal alır. Dijital sekans bilgisi ile, örneğin Amazon ormanlarındaki nadir bir bitkinin genetik bilgisi dijital hale getirilip veri tabanlarına kaydedildiğinde bu bilginin artık hangi ülkeye ait olduğu konusunda belirsizlikler ortaya çıkar. Dijitalleştirildiğinde bu bilginin artık kaynak ülkenin mi yoksa uluslararası topluluğun ortak kullanımında mı olduğu konusunda net bir anlaşma yoktur. Bu durum, hem kaynak ülkelerin haklarını koruma hem de bilim dünyasının iş birliği yapabilmesi açısından çözülmesi gereken bir sorun oluşturur.
Biyokorsanlık Sorunu: Tarihsel Boyutları ve Dijital Çağa Geçiş
Biyokorsanlık, dijital verilerin yaygınlaşmasından çok önce, özellikle Amazon ormanları veya Afrika savanları gibi zengin ekosistemlerden biyolojik materyallerin ilaç veya tarım endüstrisi tarafından alınıp patentlenmesiyle karşımıza çıkıyordu. Günümüzde ise fiziksel materyallerin ötesinde, asıl değer genetik bilgiye kaymış durumda. Dijitalleştirilmiş genetik bilgi, izini sürmek ve yetkisiz kullanımını kontrol etmek zorlaştığı için yeni bir biyokorsanlık dalgasını tetikliyor.
Eğer yararlanma-paylaşım mekanizmaları oluşturulmazsa (yani biyolojik veya genetik kaynaklardan elde edilen faydalar, bu kaynakların geldiği ülkeler veya topluluklarla adil bir şekilde paylaştırılmazsa), büyük şirketler DSI'dan elde ettikleri keşifleri patentleyebiliyor ve bu süreçten yalnızca gelişmiş ülkelerdeki şirketler kazanç sağlıyor. Bu durumda, genetik zenginlikleri barındıran gelişmekte olan ülkeler ve bu kaynakları nesiller boyunca koruyan yerel topluluklar bu kazançtan hiçbir pay alamıyor. Dahası bu ekonomik değerin yerel topluluklara aktarılmaması, biyolojik çeşitliliğin giderek göz ardı edilmesine ve dolayısıyla bu zenginliklerin korunması için gerekli desteğin azalmasına yol açıyor.
COP16 ve DSI İçin Küresel Bir Fon Önerisi
COP16'da ele alınan çözümlerden biri, dijital sekans bilgisinden (DSI) fayda sağlayan şirketlerin katkıda bulunacağı uluslararası bir fon sistemi oluşturulmasıdır. Bu fon, sadece biyoçeşitliliği koruma çalışmalarına kaynak sağlamakla kalmayacak; aynı zamanda yerli halklar, kadınlar ve gençler gibi gruplara finansal destek sunmaya da öncelik verecektir. Bu sayede, doğanın genetik zenginliğini koruyan topluluklara maddi bir karşılık sağlanırken eğitim ve kapasite geliştirme gibi alanlarda da fırsat eşitsizliklerini giderecek destekler sunulması hedeflenmektedir.
Ancak bu fonun tam olarak nasıl işleyeceği ve fayda paylaşımının hangi kriterlere dayanacağı konuları, 2024 itibarıyla henüz netlik kazanmamıştır. Önerilen çözüm adil paylaşım ilkelerine göre hareket ederek ilaç şirketlerinin kârlarına veya gelirlerine orantılı olarak fona katkıda bulunmalarını öngörmektedir. Bu katkıların biyolojik çeşitlilik seviyesi, tehdit altındaki alanların korunması ve finansal ihtiyaç gibi belirli kriterlere göre yönlendirilmesi planlanmaktadır.
Koruma Çabalarında Yerli Halkın Desteği Neden Önemlidir?
Koruma çalışmalarında yerli toplulukların desteği, biyoçeşitliliğin sürdürülebilir şekilde korunması ve doğal alanların devamlılığı açısından büyük önem taşır. Yerli halklar, bulundukları coğrafyalarda yüzlerce, hatta binlerce yıla dayanan bilgi ve deneyim birikimine sahiptir. Bu topluluklar, yerel ekosistemleri tanıyarak bitki ve hayvan türleriyle uyumlu bir yaşam sürmüş, doğal kaynakları sürdürülebilir yöntemlerle kullanmayı başarmışlardır. Yerli bilgi ve uygulamalar, ekosistemlerin doğal döngüsünü koruma ve sürdürülebilir kaynak kullanımı açısından hayati bir role sahiptir.
Örneğin büyük ölçekli ekonomik faaliyetlerin, ormansızlaşma ve madenciliğin doğal yaşam alanlarını tehdit ettiği bölgelerde, yerli halkların geleneksel yönetim yöntemleri bu tür tehditleri en aza indirerek ekosistemin desteklenmesine katkı sağlayabilir. Bu nedenle, Uluslararası Doğa Koruma Birliği (IUCN) ve Birleşmiş Milletler gibi kuruluşlar, ekolojik sürdürülebilirlik açısından yerli toplulukların katılımının kritik olduğunu vurgulamaktadır.[4]
Ayrıca yerli toplulukların koruma süreçlerine dahil edilmesi, projelerin etik boyutunu güçlendirmekte ve yerli halkların haklarını güvence altına almaktadır. Bu bağlamda, Peru'daki Amazon Yağmur Ormanları'nda yerli halkların katılımıyla yürütülen projeler, ormansızlaşmayı önleme ve ekosistemi koruma alanında başarılı örnekler arasında sayılmaktadır.[5] Yerlilerin bilgisi ve koruma çabalarındaki katkıları, biyoçeşitliliğin sürekliliği ve ekolojik dengenin sağlanması için vazgeçilmez bir değerdir.
Türdiriltimi şirketi Colossal bile, yaptığı yenilikçi koruma çalışmalarında yerli halkların desteğinin ne denli önemli olduğunu kabul ederek bu desteği almayı hedeflemektedir.
Örneğin, Amerika'daki bizonları korumaya yönelik çalışmalarda, Colossal Indigenous Council (Colossal Yerli Konseyi) adında bir inisiyatif oluşturulmuştur.[6] Bu konsey yerli toplulukların bilgi ve deneyimlerinden faydalanarak koruma çabalarını daha etkili ve sürdürülebilir hale getirmeyi amaçlar. Colossal, türdiriltimi ve genetik mühendislik gibi alanlarda geliştirdiği teknolojilerin yerel ekosistemlerde dengeli bir şekilde uygulanmasını sağlamak için yerli topluluklarla birlikte çalışmanın, ekolojik ve kültürel açıdan büyük önem taşıdığını savunmaktadır.
Sonuç
Dijital sekans bilgisinden yararlanan şirketlerin katkıda bulunacağı uluslararası bir fon sisteminin oluşturulması, biyolojik çeşitliliğin korunması ve doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımına yönelik büyük bir adım olarak değerlendirilmektedir. Bu fon mekanizması, doğadan elde edilen genetik bilginin ekonomik değerinin bu kaynakları barındıran ve koruyan yerel topluluklar ve gelişmekte olan ülkelerle daha adil bir şekilde paylaşılmasını hedefler. Özellikle biyolojik çeşitlilik açısından zengin olan ülkeler ve bu zenginliği korumak için çaba gösteren yerel topluluklar, doğal kaynaklardan elde edilen kâr payından yararlanarak daha güçlü bir koruma altyapısı oluşturabilir.
Bu tür bir yaklaşım doğadan fayda sağlayan şirketlerin doğanın korunması için mali sorumluluk üstlenmesi gerekliliğini vurgular. Tıpkı avlanma vergileri ve kirlilik vergilerinde olduğu gibi, bu sistemle doğadan ekonomik kazanç elde eden aktörlerin ekosistemlerin korunması ve yeniden iyileştirilmesi maliyetine katkıda bulunmaları amaçlanmaktadır. Başarıyla uygulandığı takdirde, genetik bilgi yalnızca ilaç ve teknoloji geliştirmek için bir kaynak olarak değil tüm insanlığın ortak değeri olarak kabul görecektir.
Bu sistem biyoçeşitlilik finansmanında uzun vadeli ve sürdürülebilir bir çözüm sunarken doğanın korunması için farklı paydaşlar arasında iş birliğini teşvik eden bir örnek oluşturacaktır. Doğayı koruyan toplulukların haklarının tanınması ve doğanın değerinin daha iyi anlaşılması bu yeni yaklaşım sayesinde mümkün olabilir. Dolayısıyla bu model biyolojik çeşitliliğin korunması ve gelecek nesillere aktarılması sürecinde devrim niteliğinde bir değişimi beraberinde getirebilir.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 3
- 2
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- Türev İçerik Kaynağı: The Conversation | Arşiv Bağlantısı
- ^ Y. Imran, et al. (2021). Biopiracy: Abolish Corporate Hijacking Of Indigenous Medicinal Entities. The Scientific World Journal, sf: 8898842. doi: 10.1155/2021/8898842. | Arşiv Bağlantısı
- ^ D. Squires, et al. How Profits From Big Pharma’s Use Of Genetic Information Could Revolutionise Nature Conservation. (23 Ağustos 1970). Alındığı Tarih: 27 Ekim 2024. Alındığı Yer: The Conversation | Arşiv Bağlantısı
- ^ B. Unit. The Nagoya Protocol On Access And Benefit-Sharing. (27 Ekim 2024). Alındığı Tarih: 27 Ekim 2024. Alındığı Yer: CBD | Arşiv Bağlantısı
- ^ IUCN. Natural Solutions - Protected Areas: Helping People Cope With Climate Change. (7 Aralık 2009). Alındığı Tarih: 27 Ekim 2024. Alındığı Yer: IUCN | Arşiv Bağlantısı
- ^ F. Marques. Eduardo S. Brondizio: Urban Amazonia Is Invisible. Alındığı Tarih: 27 Ekim 2024. Alındığı Yer: Pesquisa Fapesp | Arşiv Bağlantısı
- ^ Colossal. The Colossal Indigenous Council - Colossal. (11 Temmuz 2024). Alındığı Tarih: 27 Ekim 2024. Alındığı Yer: Colossal | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 06/12/2024 01:15:19 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/18874
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.