Gelmiş Geçmiş En Büyük Propaganda Makinası: Sosyal Medya Firmaları, İfade Özgürlüğü Konusunda Sınırları Nasıl Belirlemeli?
Silikon Altılısı, İnternet Üzerinden Yalan ve Komploların Yayılmasına Neden İzin Veriyor? Durdurmak İçin Ne Yapmalı?
Sosyal medya; zorbalar, ırkçılar, bağnazlar, komplocular ve bu sıfatlarla tanımlanabilecek hükümet ve/veya devletler için biçilmiş kaftan. 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana birçok "uç fikir", kendi ücra köşesinde hapsolmuş şekilde kalmıştı. Az önce saydığımız sıfatların doruk noktasına ulaştığı savaşın yıkımı sonrasında dünya, tekrardan o günleri yaşamamak için toplumsal savunma mekanizmaları üretmişti. Bu mekanizmalar, abartılı ve uç fikirleri dışlıyor ve ana akım haline gelmesine engel oluyordu.
Bir insan, ırkçı olsa bile bunun "toplumsal olarak yanlış" olduğunu bildiği için, toplum baskısının etkisi altında bu uç fikirlerini pek fazla gündeme getiremiyordu veya çok dar çevrelerde ifade edebiliyordu. Eğer birine ulusal bir kanalda mikrofon uzatıp, "İnsanlar deri rengine veya doğdukları ülkeye bağlı olarak ikinci sınıf vatandaş olarak görülmeli mi?" derseniz, her ne kadar ırkçı fikirlere sahip olsalar da, "politik olarak doğru" ifade biçiminin ırkçılıktan uzak durmak olduğunu bildikleri için, "Hayır." cevabını alırdınız; en azından "Evet." cevabını verecekler çok daha azınlıkta olurdu. Halbuki bu insanlar, kendi arkadaş çevrelerinde zorba, ırkçı, bağnaz, komplocu fikirleri özgürce gündeme getirmeye devam ederdi.
Hatta, Karalama Karşıtlığı Birliği (Anti Defamation League) tarafından 2019 yılında sunulan Uluslararası Liderlik Ödülleri'nde muhteşem bir konuşma yaparak bu yazımızın da omurgasını oluşturan Sacha Baron Cohen'in canlandırdığı komedi karakterleri (Ali G, Borat Sagdiyev, Brüno Gehard, Amiral General Alaaddin ve Erran Morad karakterleri) insanların bu toplumsal norm kalkanlarını indirdiklerinde, gerçek fikirlerinin ne kadar tehlikeli olduğunu tekrar tekrar göstermiştir:
- Kazakistanlı sahte gazeteci Borat karakteriyle, Arizona'daki bir bardaki insanların hepsinin "Yahudi'yi kuyuya at gitsin" gibi sözleri olan bir şarkıya eşlik etmesini sağladığında, insanların antisemitizme yönelik umursamazlığını ortaya koydu.
- Avusturyalı eşcinsel Brüno karakteriyle, Arkansas'ta bir kafes dövüşü sırasında bir erkekle öpüşmeye kalkması sonucu neredeyse bir isyan/ayaklanma çıkardığında, homofobinin vahşi potansiyelini gözler önüne serdi.
- "Uyanık" bir müteahhit karakteriyle, Amerika taşrasında bir cami inşa etmeye çalışıp da taşrada yaşayanlardan birinin gururla "Ben Müslümanlara karşı ırkçıyım." demesine neden olduğunda, İslamofobinin giderek yaygınlaştığını gösterdi.
Yani komedi karakterleri bile, insanların gerçek düşüncelerini ortaya çıkarmak konusunda pek zorlanmıyor.
Peki tüm bunların sosyal medya ile ilgisi ne? Gelin buna bir bakalım.
Ancak başlamadan önce hatırlatmak isteriz ki burada belirtilen fikirlerin çoğu, bu yazının kendisi gibi, Sacha Baron Cohen'in konuşmasına ve dolayısıyla fikirlerine dayanmaktadır. Ancak çok isabetli birçok tespit olduğunu düşündüğümüz için, okurlarımıza faydalı olacağı inancıyla temel düzeyde editöryal düzenlemelerle birlikte paylaşıyoruz:
Sosyal Medya: İnsanlık Tarihinin En Güçlü Propaganda Makinası
Günümüzde demagoglar, Dünya'nın dört bir tarafında, insanların en kötü içgüdülerine hitap etme yarışındadır. Bir zamanlar uçlarda yaşayan komplo teorileri, günümüzde ana akım haline gelmektedir. Öyle ki, kanıta dayalı argümanlar üzerine inşa edilen Akıl Çağı'nın sonuna geliyor gibiyiz. Artık bilgi, meşru olmayan bir hal alıyor. Bilimsel konsensüs (görüş birliği) umursanmıyor. Ortak doğrulara dayalı olan demokrasi, hızla düşüşte. Ortak yalanlara dayalı otokrasi ise giderek güçleniyor. Nefret suçları artıyor; dini ve etnik azınlıklara yönelik katliamlar da öyle...
Tüm bu gidişatın ortak noktası nedir? Bunun birçok nedeni tespit edilebilir; ancak bunlardan birisi, tüm bu nefret ve vahşetin bir avuç internet firması tarafından mümkün kılınıyor olmasıdır. Bu internet firmaları, insanlık tarihinde görülmüş en güçlü propaganda makinasıdır.
Bir düşünün. Facebook, YouTube ve Google, Twitter ve diğerleri milyarlarca insana ulaşmaktadır. Ürettikleri algoritmalar, kullanıcılarını daha da bağımlı hale getirmeyi sağlayacak türdeki içerikleri maksimize edecek biçimde tasarlanmışlardır. Bu içerikler çoğunlukla daha temel içgüdülerimize hitap eden, öfke ve korkuyu tetikleyen türde içeriklerdir.
İşte tam da bu nedenle YouTube, Alex Jones gibi komplo teorisyenlerinin videoları insanlara milyarlarca defa tavsiye edilmektedir. İşte bu nedenle sahte haberler, gerçek haberlerden daha çok yayılmaktadır. Yapılan araştırmalar (örneğin Science dergisinde yayımlanan bu çalışma), tam da atalarımızın söylediği gibi, "yalanların gerçeklerden çok daha hızlı yayıldığını" göstermektedir.
Gerçeklere Yönelik Algılarımızı Yitirdik!
İnternette her şey eşit derecede geçerli gözükmektedir. Breitbart sitesi, BBC ile eşdeğer gibidir. Sahtebilim siteleri, popüler bilim siteleri ile benzer görünümdedir. Çılgın fikirleri savunan insanların atıp tuttukları, Nobel ödüllü bir bilim insanının bulgularıyla eşit geçerliliğe sahipmiş gibi paylaşılabilmektedir. Yani görünen o ki, demokrasinin ihtiyaç duyduğu temel gerçeklere yönelik algılarımızı yitirmiş vaziyetteyiz.
Evrim Ağacı'nın çalışmalarına Kreosus, Patreon veya YouTube üzerinden maddi destekte bulunarak hem Türkiye'de bilim anlatıcılığının gelişmesine katkı sağlayabilirsiniz, hem de site ve uygulamamızı reklamsız olarak deneyimleyebilirsiniz. Reklamsız deneyim, sitemizin/uygulamamızın çeşitli kısımlarda gösterilen Google reklamlarını ve destek çağrılarını görmediğiniz, %100 reklamsız ve çok daha temiz bir site deneyimi sunmaktadır.
KreosusKreosus'ta her 10₺'lik destek, 1 aylık reklamsız deneyime karşılık geliyor. Bu sayede, tek seferlik destekçilerimiz de, aylık destekçilerimiz de toplam destekleriyle doğru orantılı bir süre boyunca reklamsız deneyim elde edebiliyorlar.
Kreosus destekçilerimizin reklamsız deneyimi, destek olmaya başladıkları anda devreye girmektedir ve ek bir işleme gerek yoktur.
PatreonPatreon destekçilerimiz, destek miktarından bağımsız olarak, Evrim Ağacı'na destek oldukları süre boyunca reklamsız deneyime erişmeyi sürdürebiliyorlar.
Patreon destekçilerimizin Patreon ile ilişkili e-posta hesapları, Evrim Ağacı'ndaki üyelik e-postaları ile birebir aynı olmalıdır. Patreon destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi 24 saat alabilmektedir.
YouTubeYouTube destekçilerimizin hepsi otomatik olarak reklamsız deneyime şimdilik erişemiyorlar ve şu anda, YouTube üzerinden her destek seviyesine reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. YouTube Destek Sistemi üzerinde sunulan farklı seviyelerin açıklamalarını okuyarak, hangi ayrıcalıklara erişebileceğinizi öğrenebilirsiniz.
Eğer seçtiğiniz seviye reklamsız deneyim ayrıcalığı sunuyorsa, destek olduktan sonra YouTube tarafından gösterilecek olan bağlantıdaki formu doldurarak reklamsız deneyime erişebilirsiniz. YouTube destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi, formu doldurduktan sonra 24-72 saat alabilmektedir.
Diğer PlatformlarBu 3 platform haricinde destek olan destekçilerimize ne yazık ki reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. Destekleriniz sayesinde sistemlerimizi geliştirmeyi sürdürüyoruz ve umuyoruz bu ayrıcalıkları zamanla genişletebileceğiz.
Giriş yapmayı unutmayın!Reklamsız deneyim için, maddi desteğiniz ile ilişkilendirilmiş olan Evrim Ağacı hesabınıza üye girişi yapmanız gerekmektedir. Giriş yapmadığınız takdirde reklamları görmeye devam edeceksinizdir.
Sasha Baron Cohen'in "çakma bir gangster" olan "Ali G" karakteri, astronot Buzz Aldrin ile yaptığı röportajda "Güneş üzerinde yürümek nasıl bir histi?" diye sorduğunda, bu herkese komik geldi; çünkü herkes aynı temel gerçekleri paylaşıyordu. Ama eğer Ay görevlerinin sahte olduğuna inanıyorsanız, bu espri komik değildir.
Borat karakteri, Arizona'daki barda bulunan insanların "Yahudiler tüm parayı kontrol ediyorlar ve asla geri vermiyorlar." iddiasına katılmalarını sağladığında, espri komikti; çünkü izleyenler Yahudiler'e yönelik bu basma kalıp klişenin Orta Çağ'dan kalma bir komplo teorisi olduğunda hemfikirdi. Hatta muhtemelen bu yazının birçok okuru bu paragraftakini "tuhaf bulacak" ve gerçekten de şakanın komik bir tarafı olmadığını, basit bir gerçek olduğunu düşünecek; çünkü Türkiye'de de Yahudiler'e karşı çok güçlü bir önyargı ve bolca komplo teorisi mevcut.
Ama sosyal medya sayesinde komplo teorileri daha da yaygınlaşınca, artık nefret söylemlerini savunan grupların kendilerine yandaş bulması kolaylaştı. Yabancı istihbarat örgütlerinin, diğer ülkelerdeki seçimlere müdahale etmesi basitleşti. Myanmar gibi bir ülkenin, Rohingya'da soykırım yapması mümkün oldu.
Aslına bakarsanız komplocu düşüncenin vahşete ne kadar kolay dönüşebildiği şaşırtıcıdır. Cohen, "Who is America?" isimli son çalışmasında eğitimli, "normal" denebilecek, iyi bir işi olan bir kişinin; Donald Trump'ın 67 milyon takipçisine paylaştığı 1700'den fazla komplo terosini sosyal medya üzerinden paylaştığını gösteriyor. Amerikan başkanı, aşırı sağcılara karşı yürüyüş yapan antifaşist bir organizasyon olan Antifa'yı bir "terör örgütü" olarak sınıflandırmayı düşündüğünü bile söylemişti!
Buna yönelik bir çalışma yapmak isteyen Cohen, sahte bir anti-terör uzmanı karakteri olan Albay Erran Morad ile San Francisco'da düzenlenen Kadınlar Yürüyüşü'ne katıldı. Orada bulduğu, kadınların yaptığı yürüyüşe karşı olan birine, Antifa'nın bebek bezlerine hormonlar katarak onları "transseküsel yapmayı hedeflediğini" söyledi. Adam, buna inandı.
Sonrasında bu adamın, yürüyüşe katılan masum insanların üzerlerine ufak cihazlar yerleştirmesini sağladı. Eğer bir tuşa basacak olursa, hepsini öldürecek bir patlamaya sebep olacağını söyledi. Elbette cihazlar gerçek patlayıcılar değildi; ancak adam, bunun gerçek olduğuna tamamen inanmıştı.
Sizce adam tuşa bastı mı?
Evet. Tuşa bastığı anda 3 kişinin canını aldığını düşündü. Yani Voltaire haklıydı:
Sizi absürtlüklere inandırabilenler, size iğrençlikler yaptırabilirler.
İşte sosyal medya, milyarlarca insanı absürtlüklere inandırmaktadır.
Sosyal Medya Canavarı Facebook Üzerinden Bir Eleştiri
Elbette sosyal medya şirketleri, platformlarında yayılan nefreti ve komploları azaltmak adına bazı adımlar attı. Ancak bu adımların çoğu, yüzeysel adımlar...
Halbuki sosyal medya firmalarının aldıkları kararlar, çoğulcu demokrasiler tarafından belirlenecek kararları doğrudan etkiliyor. Örneğin İngiltere'de vatandaşlar yakın gelecekte oy sandığına gidecekler. Bu sırada komplo teorisyenleri ,"büyük yer değiştirme" adı verilen iğrenç bir komplo teorisini yayıyorlar: İngiltere'deki Hristiyan nüfusun, gün geçtikçe Müslüman nüfus ile, "bilinçli bir şekilde" yer değiştirildiğini iddia ediyorlar.
Amerikalılar yakında yeni bir başkan seçecekler. Bu sırada troller ve botlar "Hispanik işgal" yalanlarını sosyal medya üzerinden yayıyorlar; yani Meksika gibi ülkelerden gelen kişilerin yavaş yavaş Amerikalılar'ın yerini aldığını ve bunun planlı bir proje olduğu yalanlarını...
Yıllarca YouTube üzerinden yayılan ve iklim değişiminin bir kandırmaca olduğunu iddia eden yalanlardan sonra, Amerika Birleşik Devletleri, tüm dünyayı etkileyen bir karar alarak Paris Antlaşması'ndan resmen çekilecek.
Yani bağnaz ve kepaze bir komplo teorisi lağımı, demokrasimizi ve gezegenimizi tehdit ediyor. İnternetin yaratıcıları, ürettikleri bu teknolojinin bu amaçla kullanılacağını asla öngöremezdi.
Belki de sosyal medyayı baştan yaratmak gerekiyor. Nefreti, komploları ve yalanları yaymasının önüne geçmenin tek yolu bu olabilir.
Ne var ki Ekim 2019'da Facebook'un kurucusu Mark Zuckerberg çok önemli bir konuşma yaptı. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, yeni yasa ve yönergelerin kendisininki gibi firmalar için tehlikelerinden söz etti. Ama bazı argümanları basitçe absürttü. Gelin bunlara bir bakalım:
İfade Özgürlüğünün Sınırları Nedir?
Zuckerberg, bu konudaki tüm eleştirileri şahsi fikir ve kanaatler olarak değerlendirmeye çalışmaktadır. Yani ifade özgürlüğü üzerine gitmektedir. Ama bu kabul edilebilir değildir.
Burada yapılmak istenen, kişilerin ifade özgürlüğünü kısıtlamak değildir. Buradaki sorun şudur: İnsanlara, hele ki Dünya üzerinde yaşayan bazı iğrenç insanlara, tarihin en büyük platformunu sunarak gezegenin üçte birine erişme imkanı sunmaktayız.
Şunu anlamak gerekmektedir: İfade özgürlüğü, erişim özgürlüğü demek değildir. Ne yazık ki, ne yaparsak yapalım ırkçılar, cinsiyetçiler, Yahudi düşmanları, çocuk tacizcileri var olacaklar. Ancak hemfikir olabiliriz ki, bağnazlara veya pedofillere, kendi görüşlerini yüceltecekleri ve kurbanlarına daha kolay erişim sağlayabilecekleri ücretsiz bir platform vermemeliyiz.
Bunu göremeyen Zuckerberg, sosyal medyada neyin paylaşıldığına yönelik sınırlar getirmenin, ifade özgürlüğünü zayıflatacağını iddia etmektedir. Bu da saçmalıktır. Amerika'da yaşayan insanların "ifade özgürlüğü" ile ilgili yasalardan söz ederken temel aldıkları, Amerika Birleşik Devletleri Anayasası'nın ifade özgürlüğünü düzenleyen meşhur 1. Ek Maddesi (ya da "1. Düzeltmesi", İng: "First Amendment") şöyle der:
Kongre, dini bir kuruma ilişkin veya serbest ibadeti yasaklayan; ya da ifade özgürlüğünü, basın özgürlüğünü kısıtlayan; ya da halkın sükûnet içinde toplanma ve şikâyete neden olan bir halin düzeltilmesi için hükümetten talepte bulunma hakkını kısıtlayan herhangi bir yasa yapmayacaktır.
Burada, ilk kelime önemlidir: Kongre. Kongre (...) herhangi bir yasa yapmayacaktır.
Bu, Facebook gibi özel şirketler için geçerli değildir. Bu şirketlerin toplum genelindeki ifade özgürlüğü sınırlarını belirlemesi talep edilmemektedir. Kendi platformlarında sorumluluk almaları beklenmektedir.
Bir Neo-Nazi bir restorana dalıp, diğer müşterileri tehdit ederse ve Yahudiler'i (veya okurlarımız tarafından daha iyi anlaşılması için, Türkler'i) öldürmek istediğini söylerse, restoran sahibinin ona şatafatlı bir yemek servis etmesini mi bekleriz? Elbette hayır! Bu Nazi'yi kapı dışarı etmek her restoran sahibinin hakkıdır; hatta ahlaki zorunluluğu olduğu bile iddia edilebilir. İşte internet firmaları için de durum budur.
Silikon Altılısı, Dünya'nın Geri Kalanına Nasıl İdeolojik Emperyalizm Uyguluyor?
Zuckerberg, kendisininki gibi firmaların faaliyetlerini kısıtlamaya yönelik adımları, "en baskıcı toplumların uygulamalarına" benzetmektedir. İnanılmaz! Bunu söyleyen kişi, Dünya'nın ezici çoğunluğunun neyi gördüğüne karar veren 6 kişiden birinden geliyor: Facebook'tan Zuckerberg, Google'dan Sundar Pinchai, onların üst firması olan Alphabet'ten Larry Page ve Sergey Brin; YouTube'un, Brin'in eski baldızı olan Susan Wojcicki ve Twitter'dan Jack Dorsey.
İşte size Silikon Altılısı... Hepsi milyarder, hepsi Amerikalı. Hepsinin hedefi aynı: Kendi firmalarının borsa fiyatlarını, demokrasinin korunmasının önüne geçirmek. Bu, ideolojik emperyalizmdir: Seçimle başa gelmemiş, Silikon Vadisi'nde yaşayan 6 birey, kendi dünya görüşlerini Dünya'nın geri kalanına empoze etmektedir. Hiçbir hükümete hesap vermek zorunda değillerdir ve her biri, yasalar karşısında dokunulmazlıkları varmış gibi davranmaktadır. Sanki Roma İmparatorluğu'nda yaşıyoruz ve Mark Zuckerberg de Sezar...
Belki de Silikon Altılısı'nın Dünya'nın kaderini belirlemesine izin vermektense, insanlar tarafından oylanarak başa gelen, Dünya'nın her bir köşesindeki demokratik ülkelerden seçilmiş temsilciler, Dünya'nın sosyal medya temelli kaderi konusunda en azından bir miktar söz sahibi olmasının vakti gelmiştir?
Objektif Gerçekler Vardır ve Bunları Kabul Etmek Zorundayız!
Zuckerberg bu meselelerden söz ederken fikirlerin çeşitliliği konusuna değinmektedir. Örneğin 2018 yılında Yahudi Soykırımı'nı reddeden paylaşımların "fazlasıyla rahatsız edici" olduğunu söyledi; ancak Facebook'un bu paylaşımları silmesinin yanlış olacağını şu sözlerle ifade etti:
Benim düşünceme göre herkes bir şeyler konusunda yanlıştır.
An itibariyle Facebook üzerinde Yahudi Soykırımı'nı reddeden insanlar var. Google, tek bir tık ile sizleri Yahudi Soykırımı'nı reddeden sitelere götürebiliyor. Google'ın başındaki kişilerden birisi, bu sitelerin "meselenin iki tarafını da görmemizi sağladığını" söylüyor. Bu, çılgınlık! Edward R. Murrow şöyle diyor:
Bir insanın, var olan her bir konu ve her bir argümanın, eşit derecede mantıklı iki tarafı olduğunu kabul etmesi mümkün değildir.
Yahudi Soykırımı (veya iklim değişimi veya evrim veya diğer temel konular) tarihsel gerçeklerdir. Bunları reddetmek rastgele bir fikirden ibaret değildir. Soykırımları reddedenler, yeni soykırımları teşvik etmektedir.
Buna rağmen Zuckerberg "insanların neyin güvenilir bilgi olduğunu seçmesi gerektiğini, teknoloji firmalarının buna karışmaması gerektiğini" söylemektedir. İyi ama; milenyallerin (1980'lerin başından, 1990'ların ortasına kadar geçen sürede doğan kişilerin) 3'te 2'si Auschwitz'in ne olduğunu hiç duymadıklarını söylerken, hangi bilginin "güvenilir" olduğuna nasıl karar verebilirler? Bir yalanın yalan olduğunu nereden bilebilirler?
Objektif doğrular, gerçekten de vardır. Gerçekler, vardırlar! Eğer internet firmaları gerçekten bir değişim yaratmak istiyorlarsa, daha fazla sayıda moderatörü işe almalı ve güvenilir/bağımsız organizasyonlarla işbirliği yaparak bu yalanları ve komploları platformlarında barındırmamalıdır.
Kim Doğruyu Söylüyor: Çizgiyi Nereye Çekeceğiz?
Zuckerberg, içerik kaldırma meslesinden söz ederken hep aynı şeyi söylüyor: Çizgiyi nereye çekeceğiz Evet, çizgiyi çekmek zor olabilir.
Ancak aslında Zuckerberg'ün söylemek istediği şudur: Bu tür yalanları ve komploları silmeye çalışmak, aşırı masraflı bir iştir!
Halbuki bunlar, Dünya'nın en zengin firmaları... Dünya üzerindeki en iyi mühendisleri bünyelerinde barındırıyorlar. İsterlerse, bu problemlerin hepsini çözebilirler. Örneğin Twitter, beyaz ırkçıların nefret söylemlerini gördüğünde bu profilleri kapatacak bir algoritma geliştirebilir; ancak bilerek geliştirmiyorlar. Çünkü Twitter'ın söylediğine göre eğer bunu yapacak olurlarsa, Dünya üzerindeki birçok meşhur politikacı da platformlarından atılacaktır. Belki de bu kötü bir şey değildir?
Gerçek şu: Firmalar köklü değişimler yapmazlar; çünkü iş modelleri daha fazla etkileşim üzerine kuruludur. Ve hiçbir şey, yalanlardan, korkudan ve öfkeden daha fazla etkileşim yaratamaz.
İşte bu nedenle bu firmaları artık oldukları gibi kategorize etmek şart: Sosyal medya firmaları, insanlık tarihinde var olmuş en büyük yayın organlarıdır. Bu ne demek? Gazetelerin, dergilerin ve televizyon kanallarının her gün uymak zorunda oldukları kurallara ve pratiklere uymak zorundadırlar!
Televizyonda ve filmlerde aklımıza gelen her şeyi söyleyemeyiz; standartlar vardır. İngiltere'de Cohen'in "Ali G" karakteri, akşam saat 9'dan önce küfürlü bir içeriğe sahip olamaz. ABD'de Amerika Film Derneği (MPAA), görülen her şeyi denetler ve kategorilendirir. Türkiye'de RTÜK aynı göreve sahiptir. Sırf bu nedenlerle birçok film yapımcısı, filmlerinden çeşitli parçaları kesmek zorunda kalmıştır. Eğer sinemalar ve televizyonlar için standartlar varsa, milyarlarca insana yayın yapan firmaların da belirli standart ve pratiklere boyun eğmesi gerekmektedir.
Siyasi reklamlar meselesini ele alın. Neyse ki Twitter bunları yasakladı; Google ise üzerinde çalışıyor. Ama eğer onlara yeterince para öderseniz, Facebook herhangi bir "politik reklamı" yayınlayacaktır; yalan olsa bile! Hatta sizin bu yalanları mikro-hedeflemenize de yardımcı olurlar; yani çok spesifik bir grubun, çok spesifik olarak hazırlanmış bir reklamı (veya yalanı) görmesini sağlayabilirsiniz. Böylece maksimum etkiyi hedeflerler. Bu çarpık zihniyet altında Facebook, eğer 1930'larda var olsaydı, Hitler'in "Yahudi problemine" yönelik 30 saniyelik reklamlar yayınlamasına izin verecekti.
İşte bu nedenle standartlar ve yönergeler gerekmektedir: Facebook, bir reklamı yayınlamadan önce gerçeklik analizi yapmalıdır. Yalanların mikro-hedeflenmesinin önüne derhal geçilmelidir. Bir reklam yanlışsa, para iadesi yapılmalı ve reklam yayınlanmamalıdır.
Hız, Düşmanımız!
Bir diğer problem, hızdır. Cem Yılmaz'ın da dediği gibi, teknolojide hız ne kadar sürekli arzulanan bir faktör olsa da, aslında birçok durumda düşmanımızdır:
Aynı şey, Facebook için de geçerli: Facebook, yavaşlamalı! Her bir paylaşımın anında dolaşıma girmesi şart değil. Oscar Wilde şöyle diyor:
Öyle bir çağda yaşıyoruz ki, gereksiz olan şeyler, tek gereksinimimiz haline geldi.
Her bir fikrin veya videonun anında internete düşmesi, gerçekten gereksinimimiz olan bir şey mi? Hele ki ırkçı veya kriminal içerikliyse? Elbette değil!
Yeni Zelanda'da Müslümanları katleden katil, yaptığı zulmü Facebook üzerinden canlı yayınladı! Bu video kısa sürede tüm internete yayıldı ve tahminlere göre milyonlarca defa izlendi. Bildiğiniz, gerçek bir katliam! Sosyal medya tarafından evlerinize taşındı!
Bu tarz travma tetikleyici iğrençliklerin kontrol edilip ayıklanabilmesine süre tanımak adına, paylaştığımız şeylerin yayına girmesi için birazcık fazladan beklesek ne olur?
Özel Firmalar Kendilerini Denetleyebilir mi?
Zuckerberg'ün sıklıkla dile getirdiği bir diğer nokta, "sosyal medya firmalarının sorumluluklarına özen göstermesi" konusudur. Ancak bu konuda özensizlik olduğunda neler yapılması gerektiği konusunda ses çıkarmaz.
Artık şu mesele nettir: Sosyal medya firmalarının kendi kendilerini denetlemesine güvenemeyiz. Sanayi Devrimi sonrasında da yapılması gerektiği gibi, günümüzde de bu tarz yüksek teknolojiye sahip hırsız baronların açgözlülüğünü dizginlemek için yasal denetim vakti gelmiştir.
Diğer tüm endüstrilerde bir firmanın ürünleri sorunluysa, bunun sorumluluğu firmaya aittir. Bir motor patlarsa veya bir emniyet kemeri düzgün çalışmazsa, araba firmaları on binlerce aracı geri çağırmak zorundadır. Bu, milyarlarca dolara mal olan bir iştir; ama yapmak zorundadırlar. İnsan güvenliği bunu gerektirir.
İşte bu nedenle Facebook, YouTube ve Twitter ile ilgili gerçeği görmek zorundayız: Bu firmaların ürünleri defoludur ve her ne fiyata mâl olacaksa olsun, her ne sayıda moderatör işe almaları gerekirse gereksin, bu ürünü düzeltmek ile mükelleftirler.
Diğer bütün endüstrilerde, eğer bir hasara neden olursan, yargılanırsın. Yayıncılar "insan karalama" nedeniyle dava edilebilirler. İnsanlar da iftira nedeniyle mahkemelik olabilirler. Ancak sosyal medya firmaları, kullanıcılarının platformlarında paylaştıkları şeyler konusunda büyük bir dokunulmazlığa sahiptir. İçerikleri ne denli kabul edilemez olursa olsun!
Neyse ki internet firmaları artık platformlarındaki pedofiller çocukları hedef aldığında dava edilebiliyorlar. Aynı kurallar, çocukları da barındıran kitleleri ırk veya din gibi nedenlerle kitlesel olarak katletmeyi isteyen kişi ve gruplar için de geçerli olmalıdır. Belki de sadece para cezaları yeterli değildir; Mark Zuckerberg ve diğer firmaların CEO'larına şunu söylemenin vakti gelmiştir:
Eğer bir kez daha yabancı bir istihbarat ajansının bir diğer ülkenin seçimlerine karışmasına izin verirseniz, eğer bir daha Myanmar'daki gibi bir soykırıma aracılık ederseniz, hapse gideceksiniz. Tek bir kez daha...
Sonuç
Sonuç olarak iş, yaşadığımız Dünya'nın neye benzemesini istediğimizde bitiyor. Zuckerberg, verdiği konuşmada, en temel amaçlarından birinin "ifade özgürlüğünün olabilecek en geniş tanımlarından birini el üstünde tutmak" olduğunu söylemiştir.
Ancak özgürlüklerimiz sadece bir amaç olamazlar; aynı zamanda bir diğer amaca giden yolda bizler için araçtırlar: ABD'de sıklıkla tekrar edildiği ve Bağımsızlık Bildirgesi'nde yer aldığı gibi, o amaç, "yaşama, özgürlük ve refahını arama hakkı"dır. Ne var ki günümüzde bu haklar; nefret, komplo ve yalanlar dolayısıyla tehdit altındadır.
Belki de toplumumuz için başka bir yön seçmemiz gerekmektedir: Toplumun nihai amacı, insanların kim olduklarına, nereden geldiklerine, kimi sevdiklerine, neye dua ettiklerine bağlı olarak hedeflenmedikleri, taciz edilmedikleri ve katledilmedikleri bir ortam yaratmak olmalıdır.
Eğer bunu ana hedefimiz yaparsak; eğer gerçekleri yalanların üzerinde, hoşgörüyü önyargının üzerinde, empatiyi umursamazlığın üzerinde, uzmanları cahillerin üzerinde tutarsak, belki de bir gün insanlık tarihinin gördüğü en büyük propaganda makinasını durdurabiliriz; demokrasiyi kurtarabiliriz ve nihayetinde konuşma özgürlüğüne ve ifade özgürlüğüne sahip olabiliriz.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 22
- 6
- 6
- 4
- 3
- 2
- 2
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- Türev İçerik Kaynağı: Sacha Baron Cohen | Arşiv Bağlantısı
- S. B. Cohen. Sacha Baron Cohen's Keynote Address At Adl's 2019 Never Is Now Summit On Anti-Semitism And Hate. (21 Kasım 2019). Alındığı Tarih: 23 Kasım 2019. Alındığı Yer: ADL | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 17/11/2024 17:34:31 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/8059
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.