Evrimsel Psikoloji, COVID-19 Salgını Sürecinde Yaşanan Toplumsal Sorunlar Hakkında Bize Neler Öğretebilir?
- İndir
- Dış Sitelerde Paylaş
COVID-19 sürecinde insan davranışlarının ve tepkilerinin nedenselliği üzerine sorulacak olan sorular ve verilecek cevaplar, insanlığın evrimsel süreci göz önünde bulundurulmadan sorulur ise, şüphesiz eksik kalacaktır. İnsanların bireysel ve toplumsal tepkilerini anlamlandırmaya çalışmak için, atalarımızın bu tip süreğen durumlarda nasıl tepkiler verdiğini evrimsel psikoloji bağlamında gözden geçirmek gereklidir.
Bu salgın modern insanlık tarihinde gerçekleşen ilk salgın değil ve bunun ilk olmayışı, dünyaya COVID-19 ile mücadelede daha önceki deneyimlerden ders çıkarması için olanak sağlamakta. Sosyal bilimcilerin salgının toplumsal-sosyal etkilerine ve getirilerine yönelik fikir yürütebilmeleri için öncelikle COVID-19’un ne olduğunu iyi anlamaları lazım. Örneğin SARS, MERS, Ebola örnekleri yakın tarihli salgınlardır ve COVID-19’a neden olan SARS-CoV-2 virüsünün SARS ve MERS'e sebep olan virüslerin yakın bir akrabası olduğu düşünüldüğünde, yakın tarihli bu diğer salgınların neden dünyanın tamamına bu denli yayılmadığı; ancak içinde bulunduğumuz bu salgının böylesi bir pandemiye dönüştüğü sorusu ortaya çıkıyor.
Bu alanın uzmanı olan bilim insanlarından edinilen bilgilere göre bunun cevabı oldukça net; çünkü bu virüs, SARS ve MERS kadar öldürücü değil (Mahase, 2020). SARS ve MERS virüsleri daha öldürücü oldukları için, virüsü kapan kişileri fark etmek ve karantinaya almak görece daha rahat olabiliyordu; ama COVID-19’un bazen hiçbir fizyolojik semptom yaratmaması veya kronik hastalığı olmayan sağlıklı insanlarda grip gibi kendini göstermesi, pandemiye dönüşmesinde başlıca nedenlerden biri oldu diyebiliriz (Peeri, 2020).
Peki salgından, virüsten veya mikroplardan hiçbir şekilde haberdar olmayan atalarımız, tarihte de şüphesiz yaşanan bu tarz salgınları nasıl atlattı? Bunun için evrimsel sürece bakmak ve evrimsel psikoloji araştırmalarını incelemek gerekiyor.
Evrimsel Psikoloji Nedir?
Evrimsel psikolojinin temellendiği iki dayanak noktası vardır: Bunlardan biri yaşam kalım (İng: "survival") iken, diğeri üreme (İng: "reproductıon") olmuştur. Yaşam kalım için atalarımız ve canlı türleri adaptasyonlar geliştirmiş ve bu adaptasyonları sağlayamayan bireyler, topluluklar ve canlılar tarihsel süreçte elenmiştir. Bu evrimsel süreçte kaynaklara sahip olan güçlü idi denilebilir; ancak bu tek başına yaşam kalım ve üreme için yeterli değildir. Çünkü günümüze kadar kendini aktarabilen asalak türlerin var oluşu, araştırmacılara evrimsel süreci anlama ve anlamlandırmada ne kadar kompleks düşünmeleri gerektiğini gösteriyor (G. Geher. 2006). Konunun bağlamından uzaklaşmamak için bu tartışmalara girmeyeceğiz, evrimsel sürecin atalarımız üzerinde nasıl değişiklikler yarattığını sorgulayarak devam edeceğiz.
Bu süreçte edinilen deneyimler, bazen DNA baz diziliminde hiçbir fiziksel değişiklik yaratmayıp, davranışlarımızda belirgin değişiklikler yaratarak davranış repertuarına eklenen epigenetik ile aktarılırken, bazen de vücutta fizyolojik değişiklikler yaratabilmiş ve beyinde bu uyum için özelleşmiş yapılar geliştirebilmiştir (Koçak, 2012).
Evrimsel Psikoloji ve Beyin
Beyinde özelleşen yapılara örnek verecek olursak bozulmuş yiyeceklere veya sıvılara karşı irrite olma duygumuzun nedeni evrimsel süreçte gelişen koku algımızın bize bunların zehirli olduğu mesajını veriyor olması gösterilebilir. "Leşçilik" hipotezine göre hayvan leşleri ile de beslenmiş olabilen atalarımızın, zehirlenmeden beslenebilmelerinde, beyindeki bu koku algısının hayati önemi vardır (Rose, 1996). Gelişen beyin görüntüleme tekniklerinden elde edilen bulgular, beynin arka bölgesinde (oksipital lobda) bu kaçınma davranışını kontrol eden bir yapının mevcut olduğunu gösteriyor. Oksipital lobun yaşamsal faaliyetlerimizdeki başat rolü düşünüldüğünde, bu yapının en eski beyin yapımızda evrimleşmiş olması, bu hipotezi ve fizyolojik değişiklik örneğimizi destekler niteliktedir (Carlson, 2011).
Binlerce yıldır adaptif süreçlerden geçip, şu anki formuna ulaşmış insan bedeni düşünüldüğünde, bu tarz örnekler çoğaltılabilir. DNA’nın baz diziliminde fizyolojik değişiklik yaratmadan davranış repertuarına eklenen özelliklerimize örnek verecek olursak, beyinde yılan korkusu veya uyurken aniden düşme korkusu ("hypnic jerk") için şimdilik bilinen özelleşen bir yapı yoktur; ancak bunlar tüm insanlarda yaygın olarak bulunur. Sonuç olarak atalarımızın maruz kaldığı bu adaptasyon süreçlerinden edinilen deneyimler genetik, epigenetik ve kültürel aktarım ile kompleks bir şekilde şu anki formumuza kadar taşınmıştır diyebiliriz.
Evrimsel Psikolojinin Toplumsal ve Sosyal Etkileri
Davranışlarımız ve şu anki fizyolojik formumuzun üzerinde bu kadar etkili olan bu adaptif süreç, beklendik bir şekilde toplumsal-sosyal ilişkilerimizi de etkilemiştir. Kıtlık zamanlarında hala bazı canlılarında görülen kanibalizm (aynı türden bir bireyi veya canlıyı yeme eylemi) dediğimiz olgu, bunun örneklerinden biridir (Polis, 1981).
Hatalı bir şekilde, modern dünyada artık kalmamış olduğunu düşündüğümüz bu tür davranışsal tepkiler, atalarımızda kaynaklarını korumaya yönelik sert önlemlere neden olmuş olabilir. Bu güdüsel davranışlar, kısmen form değiştirerek de olsa, günümüzde de varlığını devam ettiriyor. 1940-1945 kıtlık sürecini yaşayan nesillerin torunları olarak bizlerin, COVID-19 sürecinin başlarındaki hengamede stok yapmaya yönelmesi bu bağlamda anlaşılabilir bir tepki olarak görülebilir. Geçen günlerde Türkiye’de ilk sokağa çıkma yasağının açıklandığı gün insanların marketlere akın etmesini bu bağlamda örnek olarak gösterebiliriz.
COVID-19 sürecinin devam ediyor oluşu ve devam eden olgularda hakim olan bilinmezlik insanlarda belirsizlik ve kaygıya neden oluyor olduğu bilinen bir gerçekliktir. Mevcut iktidarlar ne kadar güvenilir olursa olsun, insanlar bu süreçlerde ve bu adaptif baskıyla içgüdüsel tepkiler verebiliyorlar. Ki bunun örneklerinin sadece Türkiye’de görülmemiş olması, örneğin ABD'de yaşanan "tuvalet kağıdı kıtlığı", aslında insanlığın benzer durumlarda evrensel tepkiler verebildiğini bize tekrardan gösterdi. Kıtlık görmüş ataların torunları olmakla kalmayıp, sadece 1-2 nesil önce kıtlıkla yüzleşmiş insanların doğrudan torunları, atalarının genlerini çok yüksek bir oran ile taşımayı sürdürmektedir.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Adaptasyon sürecinin bir diğer toplumsal-sosyal sonucu da yabancı düşmanlığının veya öteki düşmanlığının bu süreçlerde hızla yükselebiliyor olmasıdır. Atasal sürecimizde yabancılar, muhtemelen hastalıklı veya kaynakları çalmaya çalışan rakipler olarak görülmüş - ki bu, içi boş bir korku veya düşmanlık olarak görülemez. Örnek verecek olursak tarihte misyonerlik, işgal veya modernleştirmek adı altında modern (soylu) Avrupa’nın "vahşi" kabilelere yönelik uygulamaları ve kendisiyle farkında olarak veya olmayarak götürdüğü virüsler binlerce kabilenin yok oluşuna sebebiyet vermiştir (Diamond, 2003). Öte yandan frengi (sifilis) hastalığının da Amerika kökenli olup da Avrupa’ya Kristof Kolomb’un tayfası tarafından mı taşındığı, yoksa Avrupa kökenli mi olduğu sorusuna yönelik tartışmalar günümüzde halen devam etmektedir (Farhi, 2010).
Burada gösterilmek istenen asıl nokta, yaşanılan adaptasyon sürecinin dünyanın farklı coğrafyalarında farklı şekilde gerçekleşmiş olabileceği ve coğrafyanın insanlığın adaptasyonunu yönlendirmekteki etkililiğidir. Bu farklı adaptasyonların bazen öteki tarafından öldürücü oluşu beraberinde yabancı düşmanlığı veya korkusunu geliştirmiş veya pekiştirmiş olacağı söylenebilir.
ABD'de Asyalılara Karşı Irkçılık
COVID-19 sürecinde Çin halkına, sonrasında ise genel olarak Asyalılara yansıtılan korku ve nefret, bunun bir göstergesidir. Ki bu tepkiler topluluklar özelinde kalmamış, makro siyasetlerin davranışlarında da kendini doğal olarak göstermiştir. Sağcı veya liberal hükümetlerin dilinde de çokça yer bulan ve bulmaya devam edecek olan bu söylemlerin bu süreçte ortaya çıkıverdiğini söylemek, yukarıdaki evrimsel bağlam göz önünde bulundurulduğunda yanlış olacaktır.
2011’den beri Suriye’de süregelen savaş ve yarattığı mülteci krizi karşısında "modern" Avrupa ve Batı'nın tutumunu yakın tarihli bir örnek olduğu için verebiliriz. Zenofobi olarak nitelendirilebilen yabancı karşıtlığı, kendini siyasilerin eylem ve söylemlerinde net bir şekilde gösteriyordu (Buck, 2011). Mülteciyi pis ve kirli görmek, modern Avrupa’nın "ortak aklı" iken, güvenilmez olarak görmeyi atasal kalıtımız olarak nitelendirebiliriz.
ABD başkanı Donald Trump’ın neredeyse her gün Çin’i hedef gösteren söylemleri dünya siyasetinde önce yadırganıyordu; ama artık bu söylemlere yavaş yavaş öbür hükümetlerin de destek vermeye başladığını veya alışarak kulak tıkamaya başladığını görebiliyoruz. Aktörlerin ekonomik, sosyal, siyasal vb. şu an var olan krizlerde iktidarlarını devam ettirebilmeleri için, bir "öteki" inşa etmeleri gerekir - ki Çin örneği, bunu somutlaştırmak için görünen bir örnek olarak gösterilebilir. Lakin ötekileştirme çabası sadece "öteki grup" ile kalmayabilir, iç gruplara da yansıtılabilir. Örneğin ABD'de yaşayan Asya kökenli Amerika vatandaşları da COVID-19 salgınında hedef haline gelmişlerdir.
Türkiye'de Yaşlılara Karşı Ön Yargı
Türkiye özelinde bakıldığında ise medyanın yanlış bilgi yükü, salgının başlarındaki hengamede yaşlı insanlara yönelik ön yargılara neden olmuştur diyebiliriz. İlerleyen süreçlerde bu yargıların pekişmesi de bu söylem ve davranışlarla şüphesiz kaçınılmaz olabilir. Önce sadece 65 yaş üstü insanlara sokağa çıkma yasağının getirilmesi, ergen ve çocuklarda medyanın pekiştirmesi ile gözle görülür yanlış tutumlara ve ön yargılara neden olmuştur.
Ön yargıların temelinde işleyen mekanizmalarını irdelediğimizde en büyük etkenlerden birinin temas eksikliği olduğunu görüyoruz (Göregenli, 2012). COVID-19 sürecinin öncesinde zaten "sosyal mesafeye" maruz kalan hakim grubun, "öteki" olan gruplara yaşlı insanların da eklemesi, ön yargıların bu dinamiğini harekete geçirebilir. Benzer şekilde temas eksikliğinin ortaya çıkması ve yanlış bilgilendirmeler, benzer mekanizmalarla sağlık çalışanlarına karşı da böyle ön yargıların oluşmasına sebebiyet verebilir.
Örnekleri verme amacımız, bu ön yargılar zaten topluma işlenmiş o yüzden de böyle tepkiler olağandır gibi indirgemeci ve olumlayıcı bir zemin hazırlamak değil aksine bu mekanizmaların nasıl devreye sokulabileceğini göstermektir. Sorulacak soruların ne kadar kapsamlı sorulmuş olduğu sorunun veya ortaya çıkabilecek sorunların üstesinden nasıl gelinebileceğine dair güçlü bir olanak sağlayabilir.
Kaynak Paylaşımı ve Aşılar
Bununla birlikte çok daha önemli olan bir diğer nokta, kaynakların paylaşımıdır ve aslında en çok işleyen mekanizma bu olmuştur diyebiliriz. Lakin kaynakların kullanımı konusunda bu kadar isteksiz yönetimler bu sefer kaynaklarını sınırlı dahi olsa mecburi olarak paylaşmak zorunda kalabilir. Çünkü bu salgın, daha önceki örneklerinden bir açıdan farklı: İnsanlık tarihi, teknoloji sayesinde birbiriyle böylesine yakından iletişim halindeyken, dünyanın her yerine bu denli yayılmış bir salgınla hiç karşılaşmamıştı. Küreselleşen, bir kesim için kısmen de olsa sınırların ortadan kalktığı dünyada; ülkeler tarihte daha önce uyguladıkları içe çekilme, tarafsızlaşma gibi siyasetleri yapamayabilir ve istemedikleri halde kaynaklarını paylaşmak zorunda kalabilirler.
Bunun bir uzantısı, COVID-19 salgınının nihai çözümü olacak olan aşı araştırmalarıyla ilgilidir. Normalleşmek, normal yaşama dönebilmek ve toparlanmak için aşının muhakkak hızlı bir şekilde üretilmesi gerekliliği herkesin ortak olabileceği bir gerçekliktir. Küresel piyasaların ve devletlerin aşı çalışmalarına bu kadar yatırım yapmasının uzun vadeli nedenlerinden biri de kaynağa sahip olma ihtiyacından kaynaklıdır ve bu kaynağı elde ettikten sonra, bunun iktidarını tüm dünya üzerinde kurması muhtemel bir senaryodur. Yavaş yavaş tartışılmaya başlanan "aşı çıkarsa herkese uygulanacak mı" ve "öncelik kimin olacak" tartışmaları aslında bu kaynakların paylaşımında var olan isteksizliğin bir yansımasıdır.
Sonuç
COVID-19 sürecini anlamlandırmaya çalışırken, nedensellik bağlamında sorulacak soruların bu disiplinden bağımsız sorulur ise eksik kalacağını göstermeye çalışırken aşırı indirgemeci bir yaklaşım sergilemek yerine, evrimsel sürecin temel yürütücü ayağı olan ‘işlevsellik’ olgusunun nasıl yaklaştığını işaret etmeye çalıştık.
Bu kadar bilinmezliğin içinde yüksekten senaryolar oluşturmak, iddialı tezler ortaya atmak veya böyle olacak gibi kesin yargılarla konuşmanın neden çok da doğru olmayacaktır. Bu yüzden meslektaşlarımızın ve de toplum bilimcilerin projeksiyon oluşturmaya çalışırken oldukça temkinli olması gerektiği görüşündeyiz.
Şüphesiz bu sürecin üzerinden birbirimizi yaşatmak için fiziksel mesafemizi arttırıp sosyal mesafemizi azaltarak, dayanışarak gelebiliriz.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 2
- 1
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- R. Buck. (2011). Communicative Genes In The Evolution Of Empathy And Altruism. Behavior Genetics, sf: 876-888. | Arşiv Bağlantısı
- N. R. Carlson. (2011). İşitme, Vücut Duyuları Ve Kimyasal Duyular. Yayınevi: Nobel Yayıncılık.
- J. Diamond. (2003). Tüfek, Mikrop Ve Çelik. Yayınevi: TÜBİTAK Yayınları.
- D. Farhi, et al. (2010). Origins Of Syphilis And Management In The Immunocompetent Patient: Facts And Controversies. Clinics in Dermatology, sf: 533-538. | Arşiv Bağlantısı
- M. Göregenli. Temel Kavramlar: Önyargı, Kalıpyargı Ve Ayrımcılık. (26 Kasım 2019). Alındığı Tarih: 3 Haziran 2020. Alındığı Yer: | Arşiv Bağlantısı
- E. E. Koçak, et al. (2011). Psikiyatrik Bozukluklar Ve Epigenetik. Türk Psikiyatri Dergisi, sf: 130-140. | Arşiv Bağlantısı
- E. Mahase. Coronavirus: Covid-19 Has Killed More People Than Sars And Mers Combined, Despite Lower Case Fatality Rate. (18 Şubat 2020). Alındığı Tarih: 3 Haziran 2020. Alındığı Yer: The British Medical Journal | Arşiv Bağlantısı
- N. C. Peeri, et al. (2020). The Sars, Mers And Novel Coronavirus (Covid-19) Epidemics, The Newest And Biggest Global Health Threats: What Lessons Have We Learned?. International Journal of Epidemiology. | Arşiv Bağlantısı
- G. A. Polis. (1981). The Evolution And Dynamics Of Intraspecific Predation. Annual Review of Ecology and Systematics, sf: 225-251. | Arşiv Bağlantısı
- L. Rose, et al. (1996). Meat Eating, Hominid Sociality, And Home Bases Revisited. Current Anthropology, sf: 307-338. | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/12/2024 20:56:15 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/8847
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.