Evrimsel Bir Biyografi: Charles Robert Darwin'in Hayatı ve Evrim Teorisi'nin Darwin'in Zihnindeki Gelişimi
Charles Robert Darwin, 12 Şubat 1809 yılında Shrewsbery, İngiltere’de doğdu. Babası (Robert Darwin) bir doktordu. Anne tarafı da, baba tarafı da koyu Hristyanlıklarıyla bilinen Anglikan kilisesine bağlıydılar ve Darwin oldukça saygın bir aileye sahipti. Öyle ki, sosyetenin “içerisine” doğdu diyebiliriz. Ne yazık ki, Temmuz 1817′de, Darwin’in annesi Susannah Darwin (önceki soyadı: Wedgwood) hayata gözlerini yumdu.
Darwin, ilk olarak babası gibi tıp okumaya karar verdi (daha doğrusu babası tarafından zorlandı) ve bu sebeple Edinburgh Üniversitesi'ne kaydoldu. Üniversitedeki ilk dersini 26 Ekim 1825 tarihinde aldı ve üniversite civarında, 11 Lothian Sokağı'nda oturuyordu. Kişisel olarak doğa tarihine, biniciliğe, avcılığa ve kolleksiyonculuğa ilgi duyuyordu. Bu ilgisi, ona hayatı boyunca pek çok fayda sağladı. Haziran 1826'da Dr. Robert Grant ile tanıştı ve böylece Lamarck'ın değişim fikirlerini öğrenmeye başladı. Daha sonra, Grant'in yönlendirmesiyle 10 Kasım 1826'da saygın bilim topluluğu Plinean Cemiyeti'ne dahil edildi.
Bir süre sonra, tıbbın kendisi için uygun olmadığını anladı ancak tıp okulunda oldukça fazla şey öğrenmiş ve ilk bilimsel bulgularını yayınlamaya başlamıştı. Hatta genç yaşında Avrupa’nın en büyük doğa tarihi müzeleriyle çalışmaya başlamıştı. Ancak tıp derslerine katılmıyordu ve çalışmıyordu.
Zaten ilgisiz olduğu tıptan kopuşu ilginç bir olayla gerçekleşti: O dönemde, para kazanmak için fakir insanlar oldukça ilginç işler yapmaktaydılar. Bunlardan biri de ceset kaçırmaydı. Gizlice mezarları kazıp cesetleri alan insanlar bu cesetleri tıp okullarına satmaktaydılar. Darwin'in Shrewsbury'deki evlerinde hizmetçi olarak çalışan bir kadının oğlu ve Darwin'in yakın arkadaşı olan Jack, geldiği Edinburgh'da bir yandan limanda gemilere mal yükleyip boşaltmakta, bir yandan da ceset kaçakçılığıyla uğraşmaktaydı. Bir gün bu işi yaparken yakalanan Jack, Darwin'in gözleri önünde asılınca, Darwin tıp okuluna devam edemeyeceğini anladı ve tıp ile ilişkisini tamamen kesti.
Tıbba olan bu ilgisizliğine sinirlenen babası, Darwin’i Cambridge’deki bir kilise okuluna (Christ’s College) verdi. Babası Robert, tüm kardeşleri oldukça başarılı şekilde okullarına devam ederken Charles'ın bu ilgisizliğine üzülmekteydi ve bir kere Darwin'e bağırarak "Sen bu ailenin yüz karasısın. Bütün gün o saçma koleksiyonunla ve diğer boş işlerinle ilgileniyorsun. Sen hiçbir işe yaramazsın!" demiştir. Bu, Darwin'in derinden yaralamış olacak ki, birkaç mektubunda bu konuyu gündeme getirerek babasını anarkenki derin üzüntüsünü belirtmiştir. Ne var ki, babası Robert her ne kadar bazı konularda gergin olsa da, çocuklarına her zaman derin bir sevgi duymuştur ve bu sebeple Charles Darwin de ömrü boyunca babasına kendisine böyle bağırdığı için kızamamıştır.
Charles, Christ's College'da teoloji ("din bilimi") üzerine çalışmaya başladı ve Tanrı’nın nasıl bütün canlıları tek tek ve muhteşem bir şekilde yarattığını inceledi; çünkü okulda verilen eğitim, bunun üzerineydi ve teoloji, ailesi gibi bir Hristiyan olan Darwin’in ilgisini çekmekteydi. Okulunda, bir biyoloji profesörü -ya da o zamanki adıyla “doğa teologu”- olan John Stevens Henslow (1796-1861) ile tanıştı ve bu sayede zooloji ve coğrafyaya olan ilgisinin temelleri atılmaya başladı. Henslow ile araları o kadar iyiydi ki, ders aralarında bile okulun bahçesinde birlikte yürümekte ve doğa üzerine konuşmalar yapmaktalardı. Okuldaki arkadaşları Darwin'e "Henslow'la Yürüyen Adam" lakabını takmışlardı.
Henslow ile özellikle geçmişte yaşamış ancak günümüzde yaşamayan, fosilleşmiş canlıların durumları üzerine tartışmışlardır ve Henslow, Darwin'e, bu türlerin neden Dünya'da bir zamanlar var olup da şimdi var olmadıklarını bir türlü anlayamadığını; ancak mutlaka İncil ile uyuşan bir sebebi olması gerektiğini söylemiştir.
Darwin, Henslow’dan öğrendikleri sonucunda, Tanrı’nın doğa kanunlarına müdahalesi sonucu oluşan adaptasyonlarla ilgili bir yazı yayınladı. Daha sonradan bir jeoloji profesörü olan Adam Segwick (1785-1873) tarafından eğitildi. Darwin, oldukça zeki olmanın ötesinde, muhteşem bir gözlem gücüne sahipti. Kendisini eğiten Segwick ile birlikte, bugünkü Hollanda topraklarında 14 günlük gemi seferlerine çıktı ve bilimi, bilimin doğduğu yerde, yani “doğanın içinde” öğrenmeye devam etti.
Hollanda’dan döndüğünde, evindeki masasında 2 yıl sürecek olan bir araştırma seferi için, kaptan Robert FitzRoy’un Beagle isimli gemisinde yer almaya hak kazandığına dair, Henslow’dan gelen mektubu gördü. Henslow, Darwin'den bu geziye çıkarak İncil'in ilk kısmını, "Yaratılış"ı ispatlamasını istiyordu. Birebir Kaptan FitzRoy (1805-1865) ile konuşarak, bu zeki genci gemisine almasını talep etmiş ve FitzRoy'u ikna etmişti.
Darwin, Yaratılış'ı ispatlayacak ilk kişi olma düşüncesi ve Dünya'yı turlama fikriyle inanılmaz heyecanlanmıştır; ancak babası bu geziyi gereksiz ve amaçsız bulmuştur ve Darwin'in bu geziye çıkmasına izin vermemiştir. Ancak araya kayınbiraderi Josiah Wedgwood girmiştir ve Robert Darwin'i ikna etmiştir. HMS Beagle'ın amacı pek çok koy ve körfeze giderek kıyıların haritasını çıkarmaktı ve FitzRoy'un belirlediğine göre Beagle’ın rotası şu şekilde olacaktı:
27 Aralık 1831′den başlayarak, Beagle ile dünyanın pek çok yerini gezerek gözlemler yaptı, canlı örnekleri topladı. Gördüğü her şeyi ayrıntılı olarak not aldı ve kafasında yavaş yavaş oluşmakta olan bir fikir için bazı spekülasyonlarda bulundu. Sık sık makaleler yazarak, ailesine gönderdi. Her ne kadar deniz onu tutsa da (FitzRoy onu "deniz tutmalarına gemicilerden bile iyi dayanan biri" olarak tanımlamıştır), oldukça başarılı gözlemler yaptı ve sadece jeoloji konusunda uzman olan biri olarak, biyoloji konusunda da kendini geliştirmeye başladı.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Araştırmalarına deniz kabuklularını, memelileri, omurgalıları ve pek çok hayvan ve bitki takım ve türü dahildi. Gördüğü her şeyden anlamlar çıkarabilecek kadar dikkatli bir gözlemciydi ve çok zekiydi. Kuşlardan deniz kabuklarına kadar pek çok hayvanı ve hayvan türünü inceledi. Bu türlerin, farklı coğrafyalardaki farklı özellikler dikkatini çekti. Darwin ilk defa Cape Town’da, canlıların var olmasının “mucizevi” olduğunu düşünmenin, canlıların çeşitliliğini küçümseyen bir söylem olduğunu yazılarında ifade etti.
Tüm bunlardan anlaşılabileceği gibi Darwin, doğaya açılıp Dünya'nın dört bir tarafını gezerek Yaratılış'a dair ipuçlarını aramaya başlayana kadar gerçekten bir inanandı ve HMS Beagle ile yolculuğu tamamlanana kadar da, her ne kadar kafasında teorisi (ya da o etapta "hipotezi") yavaş yavaş gelişmeye başladıysa da, kuvvetli bir inanan olarak kaldı. Fakat Darwin, bu geziler sırasında ve sayısız canlı üzerinde yaptığı gözlemlerde, bizlerin Evrim Ağacı olarak bunca yazıda anlatmaya çalıştığımız bazı şeyleri fark etti: Canlılar, gerçekten de sadece hayatta kalmak ve üremek için var oluyorlardı. Üstelik bazı canlılar, üremelerine ve çevresel koşullara göre, türden türe farklı özellikler kazanabiliyordu. Ve işte bu bulgu, onu nihai soruya götürdü: Aynı kuş cinsinin benzer türleri bile, farklı iki adada, nesilden nesile, bu kadar farklı özellikler kazanabiliyorlarsa, günümüzde yaşayan bunca canlı da, daha önceki türlerin birbirinden çevresel ve fiziksel etmenlerden ötürü farklılaşarak oluşmuş olabilirler miydi? Bu soru ve kaçınılmaz cevabı, Darwin’in hayatını değiştirecekti.
2 yıl sürmesi planlanan araştırma tam 5 yıl sürmüştü ve 2 Ekim 1836′da sona erdi. Beagle’da yaptığı gözlemler, kafasında pek çok yeni fikri doğurmuştu. Bu fikirleri ifade etmekten çekinse de, inanılmaz bir buluşun eşiğindeydi. Öncelikle, Galapagos adalarındaki ispinoz kuşlarının sanıldığının aksine aynı türden değil, farklı türden olduklarını iddia ettiği bir makale yayınladı. Buna, şiddetli bir tepki geldi ve Galapagos adalarındaki kuşların sadece aynı türlerin farklı varyasyonları olduğu konusunda ısrar edildi. Darwin bunun yanlış olduğunu düşünmekten öte, yanlış olduğunu biliyordu. Darwin, Kırmızı Defter adını verdiği defterinde, 1837′denin Mart ayında, ilk defa, “bir türün bir başka türe değişebileceği” konusunda, bir not yazdı. Bu notuna, efsanevi “Evrim Ağacı”nın basit bir çizimini de ekledi:
Bu noktadan sonra, Darwin’in hayatı değişmeye başladı. Düşünceleri ve teorisi geliştikçe ve kendi gözlemleriyle ve bilimsel bulgularıyla güçlendikçe, canlıların tek tek ve ayrı olarak yaratılmadığı; evrimsel bir süreç içerisinde ayrı ayrı geliştikleri ve bugünkü modern canlıları oluşturdukları konusunda ikna olmaya başladı. Bulgular kusursuzdu ve hipotezi, pek çok bulguyla destekleniyordu. Gördü ki, hiçbir canlı, İncil'de anlatıldığı gibi Tanrı tarafından tek tek yaratılmamıştı! Bütün canlılar, daha önceki atalarından, onun kullanmadığı bir tabir olarak “evrimleşerek” (evolve), onun kullandığı tabirle “değişerek” (transmutation) bugünkü hallerini almışlardı.
Bu hipotezini güçlendirmek ve kanıtlarla desteklemek için aşırı fazla çalışmaya başladı. Sonunda, vücudu inanılmaz yoğunluktaki çalışma saatlerine (eşinin yazdığı mektuplarda kimi zaman aralıksız 48 saat çalıştığı anlatılmaktadır) dayanamadı ve 20 Eylül 1837′de kendi tabiriyle “rahatsızlık verici kalp çarpıntısı” yaşadı ve doktorlar tüm işlerini bırakması gerektiğini söyledi. Darwin buna şaşırmıştı çünkü "işlerini bırakmak"tan başka herhangi bir tedavi yöntemi bile önermemişlerdi. Bunun sebebi, bazı bilim tarihçileri tarafından dönemin doktorlarının koyu dindarlar olması olarak görülmektedir. Darwin ve ailesinin yaşadığı kasabadaki doktor da, çevrelerindeki pek çok insanın olduğu gibi Darwin’in düşünceleri ve çalışmalarından haberdardı ve dinini tehdit ettiğini biliyordu. Bu sebeple, Darwin’i tedavi etmek yerine, “tüm işlerini” bırakmasını ve sadece dinlenmesini tembihledi. Bu, stresten kurtulması için iyi bir öneri olsa bile, tıbbi olarak işlerin tamamen kesilmesinin istenmesi, önyargılı bir karar olarak görülebilir.
Hastalıkla boğuşsa bile bir "fabrika gibi" makale üretiyordu ve makaleleri, geniş bir bilim çevresinde oldukça ilgi görüyordu. Zaten maddi olarak çok güçlü olan Darwin, söylediğimiz gibi, sosyetenin de saygın bir üyesiydi (hatta Jeoloji Komitesi Başkanlığı’na seçilmişti). Her ne kadar, diğer insanlar tarafından Tanrı’ya “karşı” olarak değerlendirilen hipotezi gittikçe insanları kendisinden uzaklaştırsa da, bilim çevresinden olan saygın kişiler, Darwin’in fikirlerine arka çıktı.
1837 yılında Londra Jeoloji Cemiyeti'ne birkaç makale sundu ve burada Charles Lyell ile tanıştı ve uzun yıllar sürece sıkı dostlukları başladı. Aynı yıl, doğa bilimci John Gould tarafından, tam da Darwin'in öngördüğü gibi, Galapagos Adaları'ndaki her bir kuşuna birer "varyete" değil, farklı birer tür oldukları tespit edildi ve bu Darwin'e inanılmaz bir ün ve kuramı için harika bir dayanak getirdi. Böylece Temmuz ayında "türlerin değişimi" ile ilgili ilk defterine fikirlerini aktarmaya başladı.
Hastalığına rağmen, çiftlik sayılabilecek evinin bahçesindeki özel kulübesinde, güvercinler üzerinde çalışmalarını hızla sürdürüyordu. Onları birbirleriyle çiftleştiriyordu ve yavrular erişkin hale geldiklerinde bazılarını keserek kemik yapılarındaki değişimleri gözlemliyordu. Günümüzde “yapay seleksiyon” dediğimiz “evcilleştirme” işlemini de içerisine alan ve Evrim Teorisi’nin günümüzdeki en güçlü kanıtlarından biri olan metot üzerinde çalışıyordu. 28 Mart 1838′de, ilk defa bir “orangutan” görmek üzere, aldığı bir davetten ötürü bir hayvanat bahçesine gitti. Gözlemleri sonucu orangutanların oldukça insanı davranışlar gösterdiğini ve kendi hipotezi dahilinde insanlarla bir ilişkisi olabileceğini düşündüğünü yazdı.
Yoğun çalışma saatleri ve gün geçtikçe ailesi ve çevresi tarafından üzerinde kurulan din baskısı, gittikçe zayıflamasına sebep oldu. Elleri (özellikle sağ eli) şiddetli bir şekilde titremeye başlamıştı, mide sorunları çekiyordu, dayanılmaz baş ağrıları vardı ve kalp sorunları baş gösteriyordu. Hastalığının ne olduğu asla tam olarak anlaşılamadı ve tedavisi de bulunamadı. Ancak sık sık nöbetler geçiriyor ve bayılıyordu. Doktorların tek önerisi ise halen “işlerini bırakması” idi.
28 Eylül 1838 yılında, Thomas Malthus'un 1798 yılında yazdığı Popülasyonların Prensipleri Üzerine Bir Makale isimli makalesini "heyecanla" okudu ve aynı gün, vahşi yaşam içerisinde yaptığı gözlemlerin sonucu olarak, daha bol besinli ortamlarda yaşayan canlı türlerinin daha kolay hayatta kaldığını ve üreyerek kendilerindeki bu özellikleri bir mekanizma ile (kendisi buna hatalı olarak "pangenez" adını vermişti ve günümüzde, genetik bilimi sayesinde bu fikrin tamamen yanlış olduğunu biliyoruz) sonraki nesillere aktarabildiğini ve böylece her zaman içinde bulunulan ortama daha uyumlu canlıların hayatta kalıp ürediğini yazdı. Bu, “doğal seleksiyonun” temelini oluşturacak olan fikirdi ve Evrim Teorisi’nin de kalbinde yatan keşifti.
11 Kasım 1838′de kuzeni ve uzun süredir (Beagle gezisinden öncesinden beri) sevgilisi olan Emma Wedgwood'a (1808-1896) evlenme teklifi etti. Bunda, birbirleriyle tanıştırılmalarından sonra birbirlerine sıklıkla gönderdikleri aşk mektuplarından dolayı Emma’nın ne kadar açık görüşlü ve aşk dolu olduğunu görmesi etken bir rol oynadı. Emma Wedgwood sıkı bir dindardı ve Darwin’in fikirlerini “Tanrı’ya savaş açmak” olarak görüyor ve desteklemiyordu ancak Darwin’e gerçekten aşıktı. Emma’nın bu kuvvetli inancı, aşklarına engel olmadı. Emma, Darwin'in yoğun çalışmalarının sürdüğü bir dönemde, derin bir üzüntü ve sıkıntıyla "Darwin'in bu fikirlerinin öteki hayatta birlikte olmalarına engel olacağını düşündüğünü" söylemiştir. Ancak Darwin, buna rağmen "aniden ölecek olursa" kitabını bastırması için Emma'dan söz almıştır. Neyse ki Darwin, kendi kitabını basacak kadar yaşamıştır.
Darwin, bir süre sonra hipotezinde “Doğal Seçilim” kalıbını açıkça kullanmaya ve makalelerinde yazmaya başlamıştı. Bu bilimsel gerçeği bilim dünyasına ilan etmek üzere, bir kitap yazmaya başladı. Kitabını, bir seri halinde yayınlayacağı, birden fazla kitabın ilk kitabı olarak planlamıştı; fakat bu planı asla gerçekleşmedi. Hastalıklı hali ciddileşiyordu ve el titremeleri, kitabını yazmaktan onu alıkoyuyordu. Üstelik şimdi, 5 çocuk babası idi ve 2 tane çocuğu da daha bebekken ölmüştü.
Çocuklarının ölümünü ve canından çok sevdiği kızı Annie’deki ciddi hastalığı, aynı zamanda kuzeni olan karısı Emma ile olan evliliklerine bağlıyordu ve çok kritik, bilimsel bir hata yapıp yapmadığını sorguluyordu. Bir yandan aklında bu ölümlerin kendisine bir uyarı ya da bir ceza olduğunu düşünüyor, bir yandan da, bir bilim insanına yakışır bir şekilde bu ölümlerin Emma'nın yakın bir akrabası olup olmamasıyla ilgisini sorguluyordu.
Belki de tüm çocuklarından daha fazla sevdiği kızı Annie (çünkü Annie, daha çok küçük yaşında, çok sıkı bir bilim aşığıydı), çok ağır bir şekilde hastaydı ve 23 Mart 1851 günü, 10 yaşında iken, hidroterapi gördüğü Malvern kasabasında hastalığa yenik düşerek öldü. Bu, Darwin için ağır bir darbe olmuştu ve çalışmalarını ciddi bir şekilde etkiledi. Bu ölüm, Tanrı’ya olan sorgulamalarını arttırdı ve Tanrı’nın varlığı ile ilgili çok daha derin şüpheler duymasına yol açtı. Artık kiliseye gitmeyi bırakmıştı ve kökten Hristiyan olan inancını tamamen yitiriyordu.
3 yıllık bir uğraşın ardından, Mayıs 1842′de Doğal Seçilim Teorisi üzerine ilk taslak kitabını bitirdi. Bu sırada Londra’daki kiliseler Darwin üzerinde ciddi bir baskı kurmaktalardı. Çalışmalarından ve taslağından botanistlere ve zoologlara bahsetmekteydi ve olumlu tepkiler almaktaydı. 3 yıllık çalışmasını geliştirerek, Temmuz ayında taslağını 230 sayfalık bir makale haline getirdi. Bir yandan, türler üzerine yaptığı çalışmalar sonucunda “Kraliyet Onur Ödülü”ne layık görüldü ve bir “biyolog” olarak anılmaya başlandı.
1856′dan itibaren, türlere ve doğal seçilime yönelik olan kitabını, 230 sayfalık makalesini temel alarak yazmaya başladı. Haziran 1858 yılında, Endonezya'da örnekler toplayan ve 2 senesini yağmur ormanlarında geçiren Alfred Russell Wallace'tan bir mektup aldı. Mektupta, birkaç sayfa içerisinde Doğal Seçilim, bu isim kullanılmadan anlatılmaktaydı ve bu Darwin'i şok etmişti. Kendisinden ve çalışmalarından tamamen bağımsız olan bir diğer kişi, yıllardır özveriyle yaptığı araştırmalarını birkaç sayfada ve harika bir şekilde özetlemişti. Bu mektup ve Lyell'ın baskıları sonucu, tahmin ettiğinden çok daha az vakti kaldığını anlayan Darwin, 28 Haziran 1858 yılında küçük oğlunu da ateşli bir hastalıktan kaybetmesine rağmen, kolları sıvamaya karar verdi.
Telif haklarının kaybedilmemesi adına, 1 Temmuz 1858 yılında, en yakın arkadaşlarından olan Charles Lyell ve Joseph Hooker, hem Wallace'ın, hem Darwin'in makalelerini Londra Linnean Cemiyeti'nde sundular. Makaleler, pek de fazla ses getirmedi.
Daha sonra Darwin, 13 ayını alan özverili çalışmaları sonucunda ve hastalığını bastırmak için gittiği hidroterapi seansları sayesinde (Annie'yi öldüren hastalığın kendisinden ona "geçtiğini" düşünmeye başlamıştı), bir şaheser olan “Doğal Seçilim veya Yaşam Mücadelesinde Desteklenen Türlerin Korunması Yoluyla Meydana Gelen Türlerin Kökeni Üzerine” (Kısa adları: "Türlerin Kökeni" ya da "Köken") isimli kitabını 22 Kasım 1859 yılında bitirdi ve 24 Kasım'da 1.250 adet bastırdı. Kitabın tüm baskıları, satışa çıkarıldığı gün tükendi. Kitabında sıklıkla “ortak ata” terimine başvurdu ama kullanmaktan çekindiği “evrim” kelimesine yer vermedi. Dolayısıyla o zamanlarartık kanıtlarla desteklenen hipotezine, “Doğal Seçilim Teorisi” dendi.
Kitap, bilim dünyasına bomba gibi düştü. Kitabın yayınlanmasıyla, insanların ikiye bölünmesi bir oldu: Bir taraf bunun Tanrı’nın muhteşem bir kanıtı olduğunu söylüyordu, bir taraf ise bu fikrin Tanrı’yı öldürdüğünü söylüyordu. Bu bölünme, Teori’yi iyice popüler kıldı. Milyonlarca yorum ve eleştiri yağmaya başladı.
Ancak Darwin’in hastalığı, tartışmalara girmesine ve fikirlerinin arkasında durmasına engel oluyordu. Yakın arkadaşları ve Darwin’i destekleyen bilim adamları, diğerlerine "Tanrı inancını baltalamak" gibi gelen bu teorinin sonuna kadar arkasında durdular. Darwin'in sıkı dostlarından Thomas Huxley önce evrim fikrine tam olarak sıcak bakmasa da, Darwin'in bulgularını gözden geçirmesiyle 1 ay gibi kısa bir sürede Dünya'nın gördüğü en sıkı Evrim savunucularından biri haline geldi.
Huxley'nin 1860 yılında düzenlenen Oxford Evrim Tartuşması'nda piskopos Samuel Wilberforce'un konuşması sırasında aşağılık bir şekilde söylediği "Merak ediyorum, acaba Bay Huxley anne tarafından mı, yoksa baba tarafından mı maymun?" sözlerine verdiği cevap, evrim karşısında gelecekte kimsenin duramayacağını gösteren bir kanıt olarak tarihe geçmiştir. Uzun bir süre Kuram'dan bahseden Huxley, konuşmasının sonunda "Böylesine bilimsel bir tartışmayı, bu kadar bayağı sözlerle alçaltan bir insanın soyundan gelmektense, bir maymunun soyundan gelmeyi tercih ederim." demiştir.
Darwin burada da durmayarak, teorisini destekleyecek pek çok açıya dair kitaplar yazmaya başladı. İnsanın evrimine, cinsel seçilime ve daha nicesine değinmekteydi. Bu yazıları, zamanının oldukça ilerisindeydi ve o zamanlarda bilinen dar biyolojik bilgilere göre inanılmaz gerçekçi ve doğruydu.
Uzun lafın kısası, Darwin, muhteşem bir gözlem gücüne sahipti ve bunu kullanarak doğaya incelik ve ustalıkla baktı. Bu gözlemleriyle, canlıların Tanrı düşüncesinde (Yaratılış, Akıllı Tasarım, vd.) iddia ettiği gibi tek tek ve özenle yaratılmadığını, tam tersine vahşi ve acımasız bir doğa içerisinde, sadece en güçlünün hayatta kalmasıyla bugünlere kadar gelebildiklerini gördü. Buna “Doğal Seçilim” adını verdi ve sonradan “Evrim Teorisi” olarak isimlendirilecek ve canlılığın gelişimini açıklayan en güçlü ve en çok ispata sahip teorinin temelini atmış oldu.
Bu muhteşem dehayla ilgili yazılması gereken çok şey var. Hayatı boyunca binlerce makale, onlarca kitap yayınladı. Doğada gördüğü her şeyi, muhteşem bir ustalıkla yorumladı ve bilim dünyasına akıl almaz katkılar yaptı. Sonradan “Evrim Teorisi” olarak adlandırılan teorisi, insanlığın hayata bakış açısını değiştirdi.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 43
- 23
- 15
- 14
- 12
- 9
- 4
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 09/11/2024 05:25:01 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/189
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.