Charles Darwin'in Kendisinden Önce Gelenlerden Sentezlediği ve Kendi Bulgularıyla Geliştirdiği Evrim Teorisi'nin Kısa Bir Özeti
Bu yazı dizisinde bu noktaya kadar, Evrim Teorisi'nin ve bu teorinin kalbinde yatan doğa yasası olan evrimin, Antik Yunan'dan Charles Darwin'e kadar olan gelişimini, dönüşümünü ve evrimini gördük. Charles Darwin'in hayatını ve Evrim Teorisi'ne yaptığı katkıları daha detaylı öğrenmeden önce, konunun tarihsel bütünlüğü içerisinde, Darwin'in kendinden öncekiler üzerine inşa ettiği fikirlerin bir özetine bakış atalım. Konu hakkındaki çok daha detaylı yazılarımızı Evrime Giriş ve Evrim Mekanizmaları yazı dizilerimizden öğrenebilirsiniz.
Darwin'in Geçmişinin Kısa Bir Özeti
Charles Darwin (1809-1882) genel olarak günümüz dünyasında evrim teorisi denilince akla gelen ilk gelen isimdir. Kendisi bilim geleneğine ve kültürüne sahip bir aile ortamında doğmuştur. Dedesi, Erasmus Darwin, kendi zamanının önde gelen doğa bilimcileri arasındadır ve evrim teorisi üzerine önemli çalışmalar yaparak bu teoriyi savunmuştur. Darwin’in babası ise yine kendi alanında uzman bir doktordur.
Darwin, öncelikle Edinburgh Üniversitesi’nde tıp eğitimi almış daha sonra Cambridge Üniversitesi’nde teoloji eğitimi almıştır. İki üniversite eğitimini de yarıda bırakıp bu okullardan mezun olmamıştır. Kendisini dedesi Erasmus Darwin gibi doğa bilimlerine yakın görmüştür. Darwin, daha önce bahsettiğimiz Buffon, Lamarck ve dedesi Erasmus Darwin’in evrim teorisine temel oluşturacak olan görüşlerini incelemiş ve bu konu üzerinde derinlemesine kafa yormuştur.
Okuduğu bölümler sebebiyle kendini ait hissetmediği üniversite eğitimini bırakıp 1832’de Beagle isimli bir araştırma gemisi ile birlikte geziye katılır (Darwin, 1976: 22). Burada doğa bilimci sıfatıyla yer alan Darwin, beş yıl boyunca bu araştırma gemisiyle Güney Amerika, Pasifik Adaları, Galapagos, Yeni Zelanda ve Avustralya gibi birçok yeri gezmiştir. Gezi boyunca birçok yeni fosil ve canlı organizma toplayıp, bunları kendi doğal yaşam alanları içerisinde gözlemlemiştir. Ayrıca gezisi sırasında birçok ilkel kabile ile de karşılaşma imkânı bulmuştur. Beş yıl süren geziden sonra tekrar İngiltere’ye döndüğünde elde ettiği verileri ve kendisinden önceki araştırmaları birleştirince kendine ait olan evrim anlayışı hakkında birçok fikri kafasında oturtmuştur. Fakat yine de uzunca bir süre elde ettiği verileri incelemeyi ve sağlamasını yapmayı sürdürmüştür. Ardından gezi boyunca topladığı fosilleri, canlıları ve birçok veriyi bilim dünyasına sunmuştur.
Getirdiği yeni bilgiler sayesinde Darwin, bilim dünyasında da tanınır hale geldi ve İngiliz Bilimler Akademisi vb. gibi birçok saygın bilim topluluğuna seçildi. Ayrıca Darwin’in önünde Lamarck gibi bir örnek duruyordu. Lamarck’ın teorisi bilim dünyası tarafından pek hoş karşılanmamıştır ve kutsal yaratılış konusuna değinmeyip sadece doğal süreçlere dayandığı için hala seküler bir yapıya kavuşmamış olan bilim çevrelerince saygı görmemişti. Darwin de bu örnekten dolayı, çalışmalarını yayınlama konusunda tereddüt etmiştir. Bu kararı, devrim niteliğinde olan çalışmasının uzun bir süre daha gün yüzüne çıkmasını engellemiştir.
1858’de ilginç bir gelişme olur ve Darwin’e yine kendisi gibi bir İngiliz Doğa bilimci olan Alfred Russel Wallace (1823-1913)’dan bir mektup gelmiştir. Wallace, mektubunda Darwin’den kendisi tarafından hazırlanan makaleyi eleştirmesini rica etmektedir. Darwin de makaleyi bu niyetle eline alıp incelemeye başladığında şok etkisi yaratan bir yazıyla karşılaşır. Wallace, makalesinde Darwin’in çekincesinden dolayı yayınlamadığı evrim teorisi hakkındaki görüşlerini yazmış ve teori hakkında Darwin’in yayınlamadığı çalışmalarıyla aynı sonuçları elde etmiştir. Wallace, Darwin gibi evrimin işleyişi ve mekanizması hakkında onunla benzer düşüncelere sahipti.
Darwin, durum karşısında müthiş bir pişmanlık duyar ve bu fikirlere kendisinin Wallace’tan daha önce ulaştığını kanıtlamak adına daha önce yaptığı yazışmaları ve bulguları bilim camiasına sunar. Charles Darwin, takip eden süreçte 24 Kasım 1859’da uzunca bir süre araştırma yaptığı konu üzerindeki tüm fikirlerini, bilim dünyası adına devrim niteliğinde olan “On The Origin Of Species (Türlerin Kökeni)” adlı kitabı yayınlamıştır. Bu kitap ile birlikte neredeyse bütün bilim dallarına ve genel bilim görüşüne evrimsel bir bakış açısı gelmiştir. Bilime dair incelemeler de evrimsel bakış açısıyla ele alınmaya başlanmıştır.
Darwin, ne kadar da Türlerin Kökeni adlı eseriyle tanınmış olsa da, sadece bu konuda değil birçok konuda çok önemli eserler vermiştir. Kendisi mercan kayalıkları, orkideler ve kaya midyelerinin anatomisi ve fizyolojisi gibi konularda bilim dünyasında saygı ve ün kazanmasını sağlayan birçok nitelikli çalışma yapmıştır (Ateş, 2009: 27-28). Ayrıca jeoloji, biyoloji, doğa tarihi ve botanik gibi konularda da birçok çığır açıcı çalışma yapmıştır. Fakat türlerin kökenine dair yaptığı çalışma ile hem biyolojiyi hem de tüm bilim dallarını yeniden şekillendirmiştir.
Kendisinden sonra gelecek olan birçok bilim insanı, kitabın yayınlanmasından günümüze kadar geçen sürede tam olarak 160 yıl boyunca Darwin’in görüşlerini sürekli olarak geliştirmiş ve doğrulamıştır ve bu sayede bu büyük bilim adamının görüşleri, günümüzde hala geçerliliğini korumaktadır. Bu araştırmanın yapıldığı zamandan bu yana 160 yıl geçmesine rağmen Darwin’den bu yana evrim teorisini çürütecek tek bir bilimsel yayın yapılmamıştır. Evrim teorisi bugün Darwin’in 19.yy.’da bıraktığı gibi günümüze gelmemiştir ve Darwin’in iddiaları üzerine birçok bilim adamı teoriyi destekleyecek ve güçlendirecek nitelikte kanıtlar sunarak, teorinin güçlü bir şekilde varlığını sürdürmesi konusunda büyük katkılar yapmıştır.
Türlerin Kökeni ve Evrim Teorisi
Darwin, canlıların evrimine dair görüşlerini toplu bir halde Türlerin Kökeni adlı eserde dile getirmiştir. Bu kitapta türlerin çeşitliliği ve değişimleri hakkında bilimsel verilere dayalı olarak görüşlerini dile getiren Darwin, evrimsel işleyişin mekanizmasını da net bir şekilde açıklamıştır.
Darwin’e göre canlıların tümü ortak bir atadan meydana gelmiştir. Canlılar ortak bir atadan gelmiştir ve zamanla değişerek evrimleşmişlerdir. Aralarında doğaya uyum sağlama kapasitesi yüksek olanlar hayatta kalmışlardır ve Darwin bu açıklamasını “doğal seçilim” kelimesiyle kavramlaştırmıştır. Canlıların genlerini gelecek kuşaklara aktarmak için doğada hayatta kalma mücadelesi içinde olduklarını da dile getirmiştir. Canlılar çevre koşullarına göre değişmek zorunda kalıyorlardı. Bu şekilde gerçekleşen zorunlu değişimler de evrimi olanaklı kılıyordu.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Darwin’in bu varsayımları, kendinden önceki birikimlerden faydalandığını da göstermektedir. O da canlıların evrimleşerek çeşitlendiğini ve bu şekilde günümüzdeki hallerini uzun bir geçmişten sonra aldığını bilimsel verilere dayalı olarak teyit etmiştir. Canlıların basitten karmaşığa ve ilkelden gelişmişe doğru çeşitlendiğini ve bu şekilde daha kompleks canlıların yaşama olanağı bulduğunu söylemiştir. Darwin’e göre canlılar, zamanın belli bir döneminde aniden ortaya çıkmamışlardır. Doğal süreçlerin etkisiyle ortak bir atadan evrimleşerek ve zaman içinde çevresel koşulların da etkisiyle çeşitlenmiştir.
Darwin, evrim mekanizmasını ise belli temeller üzerine kurmuştur. Öncelikle canlı, değişen çevre şartlarına ayak uydurmak için Darwin’in “adaptasyon” ilkesini gerçekleştiriyordu. Bu durum, doğadaki hayatta kalma mücadelesi ile birleşince, canlı zorunlu olarak evrimleşiyor ve değişimlerin kuşaklar boyunca aktarılması ile birlikte çeşitlilik sağlanmış oluyordu. Ardından bu değişimler kalıtım yoluyla gelecek kuşaklara aktarılmakta ve doğal seçilime bağlı olarak türler varlıklarını bu şekilde korumaktadır.
Darwin, türlerin kökeni ile ilgili olarak, organik varlıkların birbirleriyle olan hısımlıkları, embriyolojik benzerlikleri, coğrafi ve jeolojik dağılımları ile bilgi sahibi olan her doğa bilimcinin zorunlu olarak türlerin birden özel olarak yaratılmadığını ve canlıların türleşme yoluyla birbirinden türediklerini anlaması gerektiğini söylemiştir (Darwin, 1976: 24). Bununla birlikte kalıtım yasaları o dönemde tam olarak anlaşılmadığı için Darwin gibi birçok bilim insanı, türleşmenin sadece dış koşullara bağlı olarak gelişemeyeceğini de anlamıştır. Kazanılan yeni karakterlerin kalıtım ile aktarılmasının anlaşılması için evrim fikrinin Darwin’den sonra biraz daha olgunlaşması gerekecektir.
Darwin, doğal seçmeye dair de kitabında birçok vurgu yapmıştır. Ona göre canlılar varlıklarını korumak için geometrik olarak çoğalmak zorundadırlar. Her kuşakta çevreye daha uyumlu olan canlılar daha avantajlı olacak ve türün kendini devam ettirmesini sağlayacaktır. Böylelikle çevreye daha uyumlu halleriyle daha çok üreme şansı bulup yavrularını yeni çevre şartlarına daha uyumlu hale getirebileceklerdir. Yavruları da kendi yavruları arasından doğal seçme ile ayrılmış olanlar ile birlikte bu döngüyü tekrarladıkça tür varlığını sürdürmeye devam edecektir (Darwin, 1976: 25).
Bu durumu daha açık şekilde anlatmak için şöyle bir örnek verilebilir. Canlılar genel olarak bakabileceklerinden daha fazla yavru yapma eğilimindedir. Bunun ise temelde içgüdüsel olarak bir sebebi vardır. Çünkü yavruların üreme dönemine girebilecek kadar olgunlaşması ile ancak ve ancak tür devamlılığını sağlayabilmektedirler. Fakat doğayı gözlemleyen doğa bilimciler görüyor ki yavrulardan çok azı yetişkinliğe kadar gelebilmektedir. Bazıları avcılardan korunamıyor bazıları ise annesi tarafından yeterince beslenemediği için ölmektedir. Çünkü doğa canlılara kıt kaynaklar sunmaktadır. Bu düzen de türün varlığını koruması için elinden geldiğince daha fazla yavru yapmasını zorunlu kılıyor.
Darwin türlerin kökeni adlı kitabının ilk bölümünde yapay seçilime de değinmiştir. Yapay seçilim konusuna ise evcilleştirme yöntemiyle yaklaşmıştır. Yapay seçilim tanım olarak; bir popülasyon içerisindeki istenen özelliklere sahip canlıların çoğaltılmasıdır. Yapay seçilimde istenen özelliklere sahip canlı bilinçli olarak başka bir canlı tarafından arttırılır. Bu duruma en basit örnek insanın bitki ve hayvanları evcilleştirmesini örnek verebiliriz. Doğal seçilimde türlerin adaptasyonlarını genetik olarak yavrularına aktarması vardır fakat yapay seçilimde dışarıdan bir müdahale vardır ve arzu edilen türün çoğalmasına izin verilerek yapılır.
Burada önemli bir nokta vardır ki bu olmadan yapay seçilim de gerçekleşemez. Burada bahsettiğimiz şey ise, istenen türün popülasyon içerisinde ve gen havuzunda olması gerektiği konusudur. Popülasyon içerisindeki istediğiniz türdeki canlıların birbirleriyle çiftleşmesini sağlayarak da yapay seçilim yapılmış olmaktadır. Bu seçilim her kuşakta yapılmaya devam eder ve başlangıçta aynı türde olan canlılar, yapay seçilim sonucu birbirinden ayrılan canlılar ile çiftleşemez hale gelmektedir. Bu da türleşmenin gerçekleştiğini gösterir ve yapay seçilim ile evrimleşen yeni türde bir canlıya ulaşmış oluruz (Darwin, 1976: 28-61). Yapay seçilimde seçilimi yapan canlı genel olarak insanlardır. Aşağıda yapay seçilimin daha iyi anlaşılması açısından birkaç örnek verilmektedir.
Yukarıda görmüş olduğumuz vahşi lahana türü (Brassica oleracea) insan müdahalesiyle yapılan yapay seçilimi anlamak açısından çok güzel bir örnektir. İnsanlar bu bitkiyi yapay seçilim ile yönlendirerek kendi ihtiyaçları doğrultusunda evrimleştirmişlerdir. Buradaki yapay seçilim ile birlikte daha önce doğada var olmayan lahana, brokoli, karnabahar, Brüksel lahanası, karalahana, kıvırcık lahana, yer lahanası ve Çin lahanası gibi birçok bitki elde edilmiştir. Buradaki gibi yapay seçilim ile elde edilen bitkilerin sayısı çok fazladır. Mısır da bu bitkilerden biridir. Bugün kullandığımız mısırlar doğada yabani halde bulunan (teosinte) ismindeki bir bitkinin yapay seçilim ile bilinçli bir şekilde bizim tarafımızdan müdahale edilerek elde edilmiş halidir (Cömertpay, 2008: 5-11).
Yapay seçilimin bitkiler ile birlikte hayvanlar üzerinde de uygulaması vardır. Bunlara örnek olarak günümüzden 10.200 yıl önce Avrupa Bizonlarını evcilleştirerek elde ettiğimiz inek, koyun ve domuz örnek gösterilebilir. Evcil büyükbaş hayvanların tamamı bu ortak kökten gelmektedir. Genel olarak koşu hayvanları da yine insanların bilinçli olarak yapay seçilim ile elde ettiği türler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir diğer örnekte ise günlük hayatımızda çok fazla karşılaştığımız köpekleri görmekteyiz. Günümüzdeki tüm evcil köpekler Canis lupus adı verilen vahşi bir köpeğin yapay seçilim ile evrimleşmesi sonucu elde edilmiştir. İnsanların köpeklere olan ihtiyacı bu duruma ön sebep olarak gösterilebilir. Köpekler sürü hayvanlarını koruma ya da avlanırken insanları koruma, diğer hayvanlara karşı sahibini koruma vb. gibi birçok işleve sahiptir. Bu sebeple insanlar kendi ihtiyaçlarına uygun olan türlerin üremesini ve çoğalmasını sağlayarak yapay seçilime dâhil olmuştur.
Darwin türlerin kökeni kitabının üçüncü bölümü olan “var olma savaşı” adını verdiği başlık altında evrimin bir diğer mekanizması olan; en güçlünün hayatta kalması yani doğal seleksiyon ilkesini işlemektedir. Darwin, burada en güçlünün hayatta kalması durumunu kastederken aslında doğaya en fazla uyum sağlayarak kendi varlığını sürdüren türleri anlatmaktadır. Burada üreme konusuna da değinir ve türlerin ancak kendi aralarında üreyebileceklerini söyler. Benzer türlerin çiftleşmesi ile yavrular meydana gelir fakat eşeyli üreme yoluyla gerçekleşen bir üremede tür içinde de farklılıklar olması kaçınılmazdır. Tür içerisindeki çeşitlilik de bu şekilde sağlanmaktadır.
Üreme ve geometrik artış konusu ise yine Darwin’in ısrarla üzerinde durduğu bir konudur. Ona göre yavrulardan çok azı yetişkinliğe erişip verimli döl üretebilmektedir. Bu sebeple canlılar ne kadar fazla yavru yaparsa türlerinin devamını o derecede garanti altına almış oluyorlardı. Darwin’in bir başka önemli tespiti de var olma savaşının en çetin olarak kendini gösterdiği yerin, aynı tür içerisindeki türün çeşitleri arasında olduğuna dair görüşüdür (Darwin, 1976: 87-103). Burada ortak besin kaynaklarına ve ortak yaşam alanlarına sahip olmaları sebebiyle canlıların benzer türdeki bireyler arasındaki zorlu mücadelesinden bahsetmektedir.
Bunun dışında ortak ata kavramı da evrim fikrinin anlaşılması açısından çok önemlidir. Ortak ata türlerin kökenini sorgulayan Darwin için ana problemdir. Canlıların zaman içerisinde basitten karmaşığa doğru dönüşmesi türler arasındaki bağlantıların takip edilmesini zorlaştırmıştır. Fakat tüm bu farklılıklara rağmen küçük değişimlerin zaman içerisinde birikerek türlerin kendi aralarında dış görünüş (fenotip) açısından daha az birbirine benzediğini anlamıştır. Bu durumu özellikle kuşlar üzerinde çok rahat gözlemlemiştir. Güvercinleri çok yakından inceleyen ve kitabında onlardan ilgiyle bahseden Darwin, bu kuşların birbirleriyle belli bir yapay seçilim ile ne kadar çeşitlenebileceğini görmüştür (Darwin, 1976: 42-50). Yapay seçilim ile bu kadar farklı tür elde edilebilirken, doğal seçilimin çok uzun bir süre zarfında neler yapabileceğini düşünmüştür.
Buna ek olarak Darwin, kitabın dördüncü bölümünde cinsel seçilime de yer vermektedir. Cinsel seçilim; rastgele olmayan çiftleşmeye verilen isimdir. Darwin’e göre canlılar sadece hayatta kalma gayesi taşımazlar aynı zamanda üreyip genlerini aktarmak istemektedirler. Türlerin, genlerinden kaynaklı dış görünüşüne etki eden bazı durumlar, doğada o canlı için avantaj veya dezavantaj olabilmektedir. Bir tür sahip olduğu özelliklerle daha kolay üreme şansı bulabiliyorken, başka bir tür üreme açısından daha olumsuz bir durumda olabilmektedir. Darwin, tavus kuşlarını örnek göstererek onların uzun ve çekici kuyruklarının bir kuş açısından dezavantaj olduğunu görmüştür fakat bu durum onlar için cinsel seçilim anlamında başka bir avantaj sağlamaktadır. Karşılıklı cinsler diğer cinsin dış görünüşünden etkilenerek onunla üremeye karar vermek isteyecek şekilde evrimleşmiştir.
Cinsel seçilim o kadar kapsamlıdır ki birçok hayvan genlerini sonraki kuşaklara aktarmak için ilginç şekilde yetenekler sergilemektedir. Örneğin bazı hayvanlar sesleriyle, bazı hayvanlar görünüşleriyle, bazıları çiftleşme danslarıyla karşı cinsi etkilemeye çalışmaktadır. Cinsel seçilim evrimin önemli bir mekanizması olarak karşımıza çıkmaktadır (Darwin, 1976:113-141). Anlaşıldığı üzere cinsel seçilim kendini farklı şekillerde göstermektedir ve bu durum türlerin devamlılığı açısından çok önemlidir.
Evrim Teorisi
Evrim teorisi, Darwin tarafından açıklanmadan önce uzun bir tarihsel süreç içerisinde gelişmiştir. Antik Çağ’da başlayan düşünsel temeller üzerine birçok bilimcinin insanlığa ortak bir miras olarak bıraktığı; canlıların aşamalı olarak geliştiği fikri Darwin ile birlikte bilimsel bir tabana oturmuştur ve günümüze kadar daha fazla kanıt ile güçlenerek gelmiştir. Darwin, çok uzun bir süre evrime dair fikirlerini güçlendirecek kanıtlar aramıştır ve bu konuda çok titiz davranmıştır. Araştırmacı olarak katıldığı Beagle adlı gemiyle birçok farklı coğrafyadan örnekler toplamış ve bu örnekleri bilim camiasına sunmuştur.
Evrime dair Darwin’in üzerinde en çok durduğu ve evrimin temeli olarak gösterdiği iki kavram vardır. Bunlar “doğal seleksiyon” ve “adaptasyon” ‘dur. Bu iki temel üzerinde görüşlerini daha fazla detaylandırmıştır. Canlıların geometrik bir dizi şeklinde çoğaldıklarını ve bu durumun nesillerini gelecek kuşaklara aktarmak konusunda onlara avantaj sağladığını söylemiştir. Çünkü besin kıtlığı, avcılar veya hastalıklar gibi etkenler sebebiyle yavrulardan çok az bir kısmı yetişkinliğe kadar hayatta kalabilmekte ve yeniden üreme şansı bulabilmektedir. Darwin, doğadaki sınırlı kaynaklar sebebiyle canlıların sürekli olarak bir mücadele içinde olduklarını da söylemiştir. Çünkü bütün canlılar hayatta kalma, üreme ve yavrularını besleme gibi eğilimlere sahiptir. Bu durum ise doğada kıt kaynaklar için hem tür içinde hem de türler arasında var olma savaşına dönüşmektedir.
Darwin, evrimin bir diğer mekanizması doğal seleksiyonu ise adaptasyon ile birlikte açıklamaktadır. Şöyle ki canlılar doğaya ayak uydurma yeteneklerine göre daha güçlü sayılmaktadırlar. Bir tür çevreye ne kadar uyumlu olursa o canlının yaşaması, besin bulması ve üremesi o kadar kolay olacaktır. Fakat yine de doğadaki kaynak kıtlığı canlılar arasında bir rekabet yaratmaktadır. Bu rekabette güçlü olup çevreye daha uyumlu olanlar yaşamlarını sürdürür ve genlerini bir sonraki nesile aktarır. Güçsüz olanların ise nesilleri tükenir. Bu durum Darwin tarafından doğal seleksiyon ile açıklanmıştır.
Darwin’in evrim anlayışı en geniş anlamda “ortak ata” terimiyle anlaşılabilir. Tüm canlıların ortak bir atadan evrildikleri görüşü evrim teorisinin en genel tanımıdır. Evrim temel olarak bir canlının veya organizmanın zaman içerisindeki değişim ve dönüşümlerini açıklamaktadır. Bu temele dayanarak tüm canlılar zaman içerisinde kademeli bir şekilde evrimleşmiştir. Yani canlılar özel olarak bir anda yaratılmamışlardır.
Evrenin yaşı yaklaşık olarak 13.7 milyar yıl, Dünyanın yaşı yaklaşık olarak 4.6 milyar yıldır ve yaşanabilir dünya, ancak 3.8 milyar yıl önce oluşmuştur. Bilimsel bulgulara göre ilk yaşam fosili 3.5 milyar yıllık bir tabakada bulunmuştur ve bakteri formundadır (Mayr, 2001: 67-68). Dünyanın kimyasal evrimi sonrası dünyada yaşamın başlamasına uygun bir ortam olmuştur ve bugünkü biyoçeşitlilik evrimsel süreçler ile birlikte sağlanmıştır. Canlılar basit yapılardan daha karmaşık yapılara çok uzun bir süre içerisinde geçmiştir.
Modern anlamıyla evrim; popülasyon içerisinde gen ve özellik dağılımlarının nesiller içerisindeki değişimi olarak tanımlanmaktadır. Yani evrim, bir tek canlıda değil bir türün tüm bireylerinin oluşturduğu popülasyonda, her bir nesilde, bir önceki nesile göre farklılıkları temsil etmektedir. Bu farklılıklar genlerin ve gen özelliklerinin farklılıkları olarak anlaşılmalıdır. Evrimin gerçekleşmesi için en az bir neslin geçmesi gerekmektedir. Bu bakış açısıyla canlının bizzat kendi hayatında gözlemlenen değişiklikler evrim değil gelişim olarak değerlendirilmektedir (Özgökman, 2013: 50-51). Burada evrimin net olarak anlaşılması için gerekli olan modern tanımı vermiş bulunmaktayız. Çünkü evrime dair yanlış bir düşünce bize bu konuda önyargılı bir bakış açısı katabilmektedir.
Gözlemlerimize göre Evrim Teorisi’nin tarihsel geçmişi temellerinin atıldığı Antik Yunan’dan sonra Orta Çağ’da Müslüman dünyasında ele alınması ve son olarak Avrupa Aydınlanması ile bilimsel olarak açıklandığı 19.yy’a kadar uzanmaktadır. İnsanlar sürekli olarak yaşamın nasıl başladığını ve canlıların nasıl çeşitlendiğini merak etmişlerdir. Bu konudaki merakları sebebiyle doğayı gözlemlemeye başlayan insanoğlu doğada sürekli olarak bir değişim ve gelişim gözlemlemiştir. Bu şekilde evrimsel görüş, insanlığın ortak düşünce dünyasından günümüze köklü bir miras olarak kalmıştır. Evrim Teorisi, adıyla özdeşleşen Darwin’den sonra da birçok bilim dalı tarafından da ayrı ayrı kanıtlanıp desteklenmiştir. Bilim insanları Darwin’in evrim teorisinin eksik yanlarını ve yeni keşfedilen taraflarını sürekli olarak geliştirmişlerdir.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 12
- 11
- 10
- 3
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/11/2024 11:52:57 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/8907
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.