Osmanlı'nın Baş Askerleri YENİÇERİLER
Ayrıntılarıyla Hazırlamış Olduğum Yeniçeri Ocağı

- Blog Yazısı
Osmanlı’nın askerî teşkilatında özel konumda bulunan, imparatorluğa uzanan yolda büyük etkisi olan, gerek padişaha ve hanedanlığa sadakatleriyle bilinen, gereksede istemedikleri devlet adamlarını ve paşaların idamlarını isteyen hatta padişahları bile indirip tahtta geçiren Yeniçerilerin sıradışı tarihleri ve hikâyeleri bu blogumda sizlerle.
Yeniçeri Ocağı, Osmanlıcada ‘yeni asker’ anlamına gelen Osmanlı İmparatorluğu’nda padişaha bağlı kapıkulunun en büyük birimiydi. Kesin kuruluş tarihi bilinmese de, 14. yüzyılın son yarısında I. Murad döneminde (1362-1389) kurulduğu kabul edilir. Avrupa’nın ilk modern daimi ordusudur.
Yeniçeri Ocağı başlangıçta Ahilik temelinde kurulmasına rağmen daha sonra Bektaşîliğe yöneldi. Hanefiliğe mensup olan Yeniçerilerin taşıdığı İmâm-ı Azam bayrağı, ocağın en büyük bayrağıydı. Osmanlı Devleti Rumeli tarafında genişlemeye başlayınca, daimi bir orduya ihtiyaç duyuldu. Savaşta esir alınan askerî şartlara uygun Hıristiyan çocukları, İslam terbiyesiyle yetiştirilerek yeni bir askerî sınıf meydana getirildi. Bu uygulamayı ilk olarak Orhan Gazi'nin oğlu Şehzade Süleyman Paşa'nın başlattığı rivayet edilmektedir. Yine rivayete göre, kuruluşu sırasında Hacı Bektâş-ı Velî hazretlerinin duasını alan bu ordu, yeniçeri ocağının kurulmasına kadar Osmanlı Devletinin tek ve muntazam ordusu olarak kaldı. Osmanlı Beyliği ilk zamanlarında savaşlarda, tıpkı diğer beyliklerdeki gibi geleneksel 'Gazi' savaşçılarını kullanıyordu. Ancak bu savaşçılar Bey'e değil de emrinde bulundukları Dervişe sadakat göstermekteydi. Bu da ciddi bir güvensizlik unsuruydu. Ayrıca ülkedeki istikrarı da tehdit etmekteydi.
Orhan Bey'in vefatından sonra yerine geçen Sultan I. Murad, Çandarlı Kara Halili yeniçeri ve acemi ocaklarını kurmakla vazifelendirdi. Molla Rüstem Karamanî ile birlikte bu işi başarıyla yürüten Çandarlı Kara Halil, devlet hazinesi ve devletin mâlî teşkilatını da kurup çeşitli düzenlemeler yaptı. Yeniçeri ocağına asker yetiştirecek ilk acemi ocağı Gelibolu’da kuruldu. İslam hukukunda, harpte elde edilen esir ve ganimetlerin beşte birinin beytülmâle ait olması hükmüne dayanılarak Pençik Kanunu çıkarıldı. Bu kanunla, savaşlarda elde edilen her beş esirden biri devlet hesabına ve asker ihtiyacına göre acemi oğlanı olarak alındı. Daha sonra Devşirme Kanunu çıkarılarak, pençik oğlanınadan başka, devşirme ismiyle, Rumeli tarafındaki Osmanlı tebaası olan Hıristiyanların çocuklarından da acemi oğlanı alınması kararlaştırıldı. Sonraki yıllarda bu kanun Anadolu’daki Hristiyan tebaaya da uygulandı. Tespit edilen esaslara göre acemi oğlanları yetiştirildi. Muhtelif hizmetlerde bulunan acemilerin yeniçeri ocağına kayıt ve kabullerine çıkma veya kapıya çıkma adı verilirdi. Bunların kapıya çıkmaları umûmiyetle sekiz yılda bir yapılırdı. Bu müddeti dolan acemi oğlanlarının isimleri İstanbul ağası tarafından düzenlenen defterlere kaydedilir ve yeniçeri ağasına sunulurdu.
Osmanlı padişahlarının eğitimi geliştirmek için tertipledikleri muhteşem ve büyük sürek avları sekbanlar tarafından hazırlanırdı. İstanbul civarındaki mîrî çiftliklerin muhafazası onlara bırakılmıştı. İstanbul’da bulunan cemaat ve bölük ortaları aynı zamanda büyük şehrin inzibat ve asayiş ile vazifeliydiler. Her semt bir ortanın emrine verilmişti. Her semtte kolluk denilen bir yeniçeri karakolhanesi vardı. Her yeniçeri ortasının nişan denen bir bayrağı ve alameti vardı. Nişanlar, bayrak üzerine işlenirlerdi. Yeniçeri ocağının bayrağına, ocağın sünnî mezhebe mensup olduğunun işareti olarak İmâm-ı A’zam bayrağı denilirdi. Bu; beyaz ipekten, üstüne altın sırma ile bir tarafına, “İnnâ Fetahnâ leke fethan mübînâ”, diğer tarafına da, “Ve yensurekellahü nasran azîzâ” ayet-i kerîmesinin işlendiği bir sancaktı. Ordugâhta yeniçeri ağasının çadırı önüne dikilirdi. Merasimlerde yeniçeri ağasının atının önü sıra götürülürdü. Bu bayrağı taşıyan yeniçeriye Başbayrakdar denilirdi. Ocağın bir de alay bayrağı vardı ki, bu da yarısı sarı, yarısı kırmızı ipek bir bayraktı. Her yeniçeri ortasının, üzerlerinde orta nişanlarının işlenmiş olduğu uçları çatal bayrağı vardı.
Her ortanın çorbacı denilen bir kumandanı, odabaşı denilen bir kumandan muâvini, Vekilharç ünvanlı bir idare memuru ve bayrakdarı vardı. Ortanın en kıdemlisine başeski, aşçıbaşısına usta, aşçı muavinine başkarakollukçu denilirdi.
Yeniçeriler başlarına börk denilen beyaz keçeden bir külah giyerlerdi. Bunun arkasında ise yatırtma denilen ve omuza kadar inen bir parça yer almaktaydı. Yeniçeriler börklerini eğri, subayları da düz giyerlerdi. Ayakkabıları şehirde ökçesiz yemeni, seferde yandan kopcalı bir çeşit çizmeydi. Zabitler(subaylar) sarı, neferler kırmızı sahtiyandan ayakkabı giyerlerdi. Ocak zabitleri her türlü tören ve ordu alaylarında özel üniforma kullanırlardı.
Her yeniçeri ortasının, içinde yemeklerini pişirdikleri büyük kazanları vardı. Harpte kazanın düşman eline geçmesi, o orta için büyük felaket sayılırdı. Ortaları ile ilgili bir işi görüşecekleri zaman kazanın etrafında otururlardı. İsyan anında kışlalardan kaldırılan kazanlar, büyük törenle ihtilalin idare edileceği meydana götürülürdü. Kazan kaldırmak; hükûmete karşı ayaklanmak, isyan etmek demekti.
İstanbul’da eski odalar ve yeni odalar adıyla iki büyük yeniçeri kışlası vardı. Eski odalar Şehzade Camiinin karşısında, yeni odalar da Aksaray’da Etmeydanı’ndaydı. Her iki kışla da geniş bir avlunun etrafını çeviren, önü revaklı odalardan meydana gelmişti. Avlunun ortasında, Orta Camii denilen bir mescit vardı. Yeniçeri ayaklanmaları arefesinde ilk toplantılar hep bu camilerde yapılırdı. Yeniçeri ocağının kaldırılmasından sonra bu kışlalar halk tarafından tahrip edildi.
Yeniçeri ocağı neferlerine ulûfe denilen maaş verilirdi. Acemi bir yeniçeri neferine ilk devirlerde ocağa kaydı ile beraber, iki akçe yevmiye bağlanırdı. Sonraları bu beş-altı akçeye çıkarılmıştı. Gösterilen yararlıklar ve hizmetler karşılığı da ulûfeleri arttırılırdı. Yapılan bu artışlara terakkî denirdi. Bu sûretle yevmiyeleri on-on beş akçe olan yeniçeriler bulunurdu. Harplerde “serdengeçti”, yani “fedâi” yazılanlar, sağ döndükleri zaman yevmiye beş-on akçe terakkî alırlardı. Ulûfeler üç aydan üç aya, yılda dört taksitte ve dîvân-ı hümâyunda düzenlenen törenle dağıtılırdı. Taksitlere mevacib denirdi. Neferlerin ulûfesinden başka her yeniçeri ortasına ekmek, et, yağ, bulgur ve mum verilirdi. Her nefere de senede, bir kat elbise veya bedeli verilirdi.
Yeniçeri ocağının en büyük kumandanı yeniçeri ağasıydı. Yeniçeri ağaları, 16. yüzyıl başlarına kadar ocaktan yetişirlerdi. Fakat bir süre sonra bunların yolsuzlukları ve itaatsizlikleri görülünce, saraydan yetişmiş, padişahın tam güvenini kazanmış kimseler yeniçeri ağası tayin edilmeye başlandı. 18. asırdan itibaren yine ocaktan tayin edildiler. Yeniçeri ağaları Süleymaniye’de devlet malı bir konakta otururlardı. Yeniçeri ağası, ağa divanının reisiydi. Dîvân-ı hümâyun âzâsı olmamakla beraber, vezir rütbesine haiz olursa, divan toplantılarına katılırdı. Padişahın cuma namazına çıkışında maiyetindeki yeniçerilerle beraber selamlıkta bulunurdu. Sefer sırasında da padişahın koruyucusu ve has askeriydiler. Aynı zamanda İstanbul’un en büyük zabıta amiriydi. Ağalık alameti iki tuğ olup bayrağı beyazdı. Yeniçeri ağası sefere çıktığında yerine sekbanbaşı bakardı. Yeniçeri ağaları terfi ettirilecekleri zaman, beylerbeyi ve kaptanpaşa olurlardı. Yeniçeri ağasının muâvinine kul kethüdâsı, kethüdâ bey veya kahyâ bey adları verilirdi.
Evrim Ağacı'nın çalışmalarına Kreosus, Patreon veya YouTube üzerinden maddi destekte bulunarak hem Türkiye'de bilim anlatıcılığının gelişmesine katkı sağlayabilirsiniz, hem de site ve uygulamamızı reklamsız olarak deneyimleyebilirsiniz. Reklamsız deneyim, sitemizin/uygulamamızın çeşitli kısımlarda gösterilen Google reklamlarını ve destek çağrılarını görmediğiniz, %100 reklamsız ve çok daha temiz bir site deneyimi sunmaktadır.
KreosusKreosus'ta her 50₺'lik destek, 1 aylık reklamsız deneyime karşılık geliyor. Bu sayede, tek seferlik destekçilerimiz de, aylık destekçilerimiz de toplam destekleriyle doğru orantılı bir süre boyunca reklamsız deneyim elde edebiliyorlar.
Kreosus destekçilerimizin reklamsız deneyimi, destek olmaya başladıkları anda devreye girmektedir ve ek bir işleme gerek yoktur.
PatreonPatreon destekçilerimiz, destek miktarından bağımsız olarak, Evrim Ağacı'na destek oldukları süre boyunca reklamsız deneyime erişmeyi sürdürebiliyorlar.
Patreon destekçilerimizin Patreon ile ilişkili e-posta hesapları, Evrim Ağacı'ndaki üyelik e-postaları ile birebir aynı olmalıdır. Patreon destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi 24 saat alabilmektedir.
YouTubeYouTube destekçilerimizin hepsi otomatik olarak reklamsız deneyime şimdilik erişemiyorlar ve şu anda, YouTube üzerinden her destek seviyesine reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. YouTube Destek Sistemi üzerinde sunulan farklı seviyelerin açıklamalarını okuyarak, hangi ayrıcalıklara erişebileceğinizi öğrenebilirsiniz.
Eğer seçtiğiniz seviye reklamsız deneyim ayrıcalığı sunuyorsa, destek olduktan sonra YouTube tarafından gösterilecek olan bağlantıdaki formu doldurarak reklamsız deneyime erişebilirsiniz. YouTube destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi, formu doldurduktan sonra 24-72 saat alabilmektedir.
Diğer PlatformlarBu 3 platform haricinde destek olan destekçilerimize ne yazık ki reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. Destekleriniz sayesinde sistemlerimizi geliştirmeyi sürdürüyoruz ve umuyoruz bu ayrıcalıkları zamanla genişletebileceğiz.
Giriş yapmayı unutmayın!Reklamsız deneyim için, maddi desteğiniz ile ilişkilendirilmiş olan Evrim Ağacı hesabınıza üye girişi yapmanız gerekmektedir. Giriş yapmadığınız takdirde reklamları görmeye devam edeceksinizdir.
Suç işleyen yeniçeri ancak kendi ortası neferleri huzurunda ve kendi koğuşunda cezalandırılırdı. Ocaktan kovulmaya keçe külah etmek denilirdi. Bir yeniçeri, ortasını değiştiremezdi. Ocak disiplininin bozulduğu devirlerde bir ortadan öbürüne geçmeye semer devirmek denilirdi. Suçlu yeniçeri merâsimle ihtar edilir, hapsedilir, kale hizmetiyle sürgün edilir veya keçe külah edilip, ocaktan tard edilirdi. İdama mahkum edilen bir yeniçeri evvela ocaktan tard edilir, sonra boynu vurulmak suretiyle idam edilirdi.
Bir yeniçeriye idam hükmü, ancak ağa dîvânında verilirdi. Bir odabaşı da, emrindeki yeniçerilere ancak otuz dokuz sopaya kadar dayak cezası verebilirdi. Yeniçerilerin 15. yüzyıl ortalarına kadar mevcutları 10.000, Kanuni Sultan Süleyman’ın vefatı sırasında da 12.000 dolaylarındaydı. Bu sayı Sultan III. Mehmed zamanında 45.000’e kadar yükseldi. IV. Murad Han zamanında ocak mevcudu tekrar düşürüldüyse de 17. yüzyılın sonunda 80.000’i bulan ocak mevcudu 19. yüzyılın başından itibaren 100.000’i geçmişti. Yeniçeri ocağı 16. asrın sonlarına kadar Osmanlı ordusunun tâlimli, mükemmel bir yaya kuvveti olup, savaşlarda vurucu güç durumundaydı. Osmanlı Devletinin asıl askerî gücünü meydana getiren tımarlı sipâhilerin ehemmiyetini kaybettiği 16. yüzyıl sonlarında yeniçeri ocağına, Devşirme Kanununa aykırı olarak, yabancı efrad alınması ve ocak mevcudunun artırılması yoluna gidildi. Böylece tâlimsiz, başıboş kimselerin ocağa girmesiyle bu askerî teşkilat doğrudan siyasete katılan, devlet adamlarını tâyin veya azlettiren, padişahları tahttan indiren veya tahta çıkaran bir kuvvet haline geldi. I. Ahmed’den itibaren Osmanlı padişahlarının ilerleme hamleleri veya disiplinli modern ordular kurma teşebbüsleri dahili ve harici düşmanlar tarafından hep yeniçeri ocağı kullanılmak sûretiyle baltalandı. Düzeltilmesi için, her türlü fedakarlıkta bulunulan ancak yola gelmeyen ocak, Osmanlı Padişahlarına karşı isyan etmiş ve tahtlarından etmişlerdir.
17. yüzyılın ortalarına doğru Anadolu'dan özellikle Müslüman ve Türklerden ocağa adam alınmasıyla birlikte devşirme sistemi kademeli olarak uygulamadan çıkmaya başladı. Araştırmalara göre en geç 1380'lerde başlayan devşirme sistemi 1640'lardan önce önemli oranda terkedildi. 1640 tarihli bir sefâretnâmede şöyle denilir: "Burada iki etken vardır. Birisi Hristiyanların kendi çocuklarını vermek istememeleri, buna karşı kendilerine yükselme imkânı veren sisteme girmek için Türklerin istekli olmaları…". II. Viyana Kuşatması sürerken İstanbul'da bulunan Graf Marsilli de devşirme sisteminin sona erdiğini ve ocağa asker almak için şehirdekilere çağrı yapıldığını belirtir. 1700'lerde tamamen uygulamadan çıkan devşirme sisteminin sonuncularından birisi 1666'da yapıldı ve rivayete göre Rumeli'den 300 ila 320 genç toplandı. Kayıtlarda 1687'de Acemi Ocağından 130 kişinin yeniçeri olduğu belirtilirken, rakamın bu kadar az olması ise devşirme sisteminin çok önceden uygulanmadan çıktığını gösterir. Bunun yanında saray ocakları için 18. yüzyılın ortalarına kadar belirli sayıda olmak üzere devşirme yöntemi uygulanmaya devam edildi.
17. ve 18. yüzyıllarda geçirdiği değişimle merkezi yönetim tarafından kolay kontrol edilemeyen bir güç haline gelen yeniçerilerden bir kısmı, kişisel ya da grup menfaatleri için sokaklarda şiddet olaylarına başvurdular. Özellikle 18. ve 19. yüzyılların ilk çeyreğine kadar geçen dönemde bu olaylar daha belirgin hale geldi. Osmanlı İmparatorluğu'nda yeniçerilerin konuşlandırıldığı her bölgede çeşitli sokak çatışmaları yaşansa da, imparatorluğun başkenti olması sebebiyle İstanbul'da gerçekleşen olaylar dönemin kaynaklarında kendine daha fazla yer buldu. Dönemin yazarları (Câbı̂ Ömer Efendi) tarafından yazılan ruznamelerde şehirdeki güvensizlik ortamının siyasi belirsizlik ve isyan dönemlerinde daha da arttığı belirtilir. II. Mahmud (1808-1839) döneminin Osmanlı vakanüvislerinden Esad Efendi yeniçerileri "haşerat", "köşe başı kabadayıları", "itlikten kinaye baldırı çıplak gezen nâ-bekârlar" gibi ifadelerle tanımlar.
İsyanlar ve Ayaklanmalar
15. yüzyılın ortalarına kadar Yeniçerilerin isyan etmeleri ve itaatsiz hareketlerine dair bir bilgi bulunmamaktadır. Bu tarihten itibaren gerek saltanat değişiminde ve gerek meydana gelen çeşitli olaylarda, menfaatleri sebebiyle ocak ağaları tarafından ya da dışardan kimselerin teşvikiyle isyanlar meydana geldi. II. Murad'ın oğlu II. Mehmed'e tahtı bırakması nedeniyle 1446'da başlayan Buçuktepe İsyanı bilinen ilk yeniçeri ayaklanmasıdır. Bu tarihten itibaren 1589 tarihine kadarki dönemde yeniçerilerin karıştığı olaylar, taht çekişmelerine dayanan siyasi kavgada taraf olmak veya özlük taleplerine ait isteklerin yönetime iletilmesi türündendir. 1589 yılında gerçekleşen Beylerbeyi Vakası ile birlikte saray çevresindeki hiziplerin iktidar ve çıkar kavgaları daha belirleyici rol oynamaya başladı. Yeniçeriler zaman zaman yönetimden hoşnut olmayan ya da çıkarları sarsılan askerî-sivil toplumsal kesimlerin çıkardıkları isyanlara da katıldılar. İstanbul'da çıkan isyan ve ayaklanmaların tamamı yeniçeri kaynaklı değildi. Kapıkulu'nun en büyük birimi olan yeniçeriler, tüm "kul" sistemiyle özdeşleştirildikleri için I. Süleyman dönemi sonrasında çok sayıda kentsel huzursuzluk olayı bir terim halini alarak "yeniçeri isyanları" adıyla anıldı. Bunun yanında kul sisteminde yer alan birlikler her zaman uyum içinde değildi. Hükûmetin isyancı birliklere karşı koymak için kullanacağı küçük birliklerde vardı. Sarayda bulunan birlikler, özellikle de bahçıvanlar ve saray bekçilerinden oluşan bostancı teşkilatı, bu amaçla sıklıkla kullanıldı. Ayrıca, çeşitli birlikler arasında, özellikle yeniçeriler ile kapıkulu sipahileri arasında devam eden rekabet ve çıkar çatışmaları, onları çeşitli siyasi çatışmalarda zıt taraflarda yer almaya zorladı. Yeniçeriler, devletin muhafazası için tahtta çocuk yaştaki II. Mehmed'i uygun bulmayıp II. Murad'ın tekrar padişah olması için Buçuktepe İsyanı'nı çıkardılar. Ayrıca taht mücadelesi veren ve kendilerine sığınan Şehzade Korkut'u ise I. Selim'den daha iyi bir yönetici olarak düşünmedikleri için I. Selim'in yanında saf tuttular. Buna benzer siyasî olaylarda yeniçerilerin bu tutumu padişahla baba-oğul ilişkisi münasebetine uygun eylemler olarak değerlendirilir. Ancak diğer isyanlarının çoğu özlük haklarıyla ilgiliydi.
Mesela 1514'te İran seferi esnasında Eleşkirt'te yırtılan pabuçlarını tüfeklerine asarak I. Selim'e tepkilerini gösterdiler. 1560'ta ise II. Selim'in İstanbul'a gelip saraya girmesini cülus bahşişi ve emeklilik taleplerini karşılaması için engellediler. 16. yüzyılın sonlarında yeniçerilerin kendilerini devletle özdeşleştirme düşüncesi değişime uğradı. III. Murad'dan itibaren padişahlar seferlere gitmemeye başladı. Bu durum padişahın yeniçerilerden uzaklaşmasına, aynı zamanda iktidar gücünü kendi şahsında toplayan ve savaşlarda ordunun başında yer alan padişah imajından yerini seferlere gitmeyen ve iktidarını hane halkına bırakan padişah imajına dönüştü. Bunun yanında 16. yüzyıl boyunca da saray çevresindeki hizipler de imparatorluğun siyasi kararlarında etkili oldular. 17. yüzyılın ortalarında ise iktidara yakın ailelerin oluşturduğu saray içi oligarşisi iktidarı eline almayı başardı. Böylece daha önceki mutlak padişah iktidarındaki padişah-yeniçeri ilişkisi değişime uğradı. Padişahların yetersizlikleri ve çeşitli sebepler dar gelirli askerleri memnuniyetsiz ve isyankar hale getirdi. 1589'daki Beylerbeyi Vakası'ndan 1622'ye kadarki sürede gerçekleşen isyan ve ayaklanmalarda kapıkulu sipahileri yeniçerilerden daha aktif rol oynadılar.
II. Osman’ın Tahttan İndirilmesi (Haile-i Osmaniye)

Bundan nasibini almış ilk padişah ise II. Osman(Genç) olmuştur. II. Osman Lehistan seferindeki başarısızlığının sebebi olarak askerin gayretsizliğini görüyordu. Askeri alanda bazı yenilikler yapma fikri böylece gelişti. İşe Kapıkulu Ocakları ile başladı. Yaptırdığı sayımda, asker sayısının maaş defterindeki kişi sayısından az olduğunu anlayınca fazladan para vermeyi kesti. Bu durum da, daha önce fazladan gelen paraları kendi ceplerine atan zabitlerin, II. Osman'a düşman olmalarına yol açtı.
”II. Osman'ın reformculuğuna dair anlatılanların çoğu 19. yüzyıldan itibaren konuyu ele alan bazı tarihçilerin kendi anlatımları ile ilgilidir. II. Osman'ın yapmak istediği reformlar olarak sunulanlar kendi devrinin kaynaklarında çoğunlukla yer almamaktadır. II. Osman'a atfedilen birçok reform düşüncesi 19. yüzyılda Mizancı Murad ile yazılmaya başlanmış olup orijinal bilgiye dayanmadan sunulmuştur.”
II. Osman'ın Halep, Erzurum, Şam ve Mısır Beylerbeylerine asker yazdırmak için gizli bir irade gönderdiğinin sarayda adamları olan yeniçeriler tarafından öğrenilmesi, bardağı taşıran son damla oldu. II. Osman asker toplamak için Anadolu'ya bizzat kendisi gitmek istiyordu. Bu arada İstanbul'a, Dürzî lider Maanoğlu Fahreddin'in Lübnan'da bir isyan çıkardığı haberi geldi. II. Osman bunu bir fırsat bilerek, isyanı bastırmak için Anadolu'ya gideceğini söyledi. Ancak Sadrazam Dilaver Paşa ve Şeyhülislam Hocazade Esad Efendi, koskoca padişahın küçük bir isyan için Anadolu'ya gitmesine gerek olmadığını söyleyerek, II. Osman'ın Anadolu'ya geçmesini engellemeye çalıştılar. Başka bir çaresi kalmayan II. Osman, hacca gideceğini ilan etti. Daha önce hiçbir padişah hacca gitmemişti. Sadrazam Dilaver Paşa ve Şeyhülislam Esad Efendi çok uğraştılarsada II. Osman fikrinde kararlıydı. II. Osman, ilk olarak kendisinin yerine I. Mustafa'nın tahta geçirilmesinde dahli olduğunu düşündüğü Damat Halil Paşa'yı azletti. Ardından da Hotin Seferine giderken Şehzade Mehmed'i idam ettirdi. Halkı da huzursuz eden bu hataların ardından en son da gizlice ordu toplamak amacıyla hacca gideceği öğrenilince bu sefer yeniçeriler devreye girdi ve olay halk boyutundan çıkıp bir isyana dönüştü. Yeniçerilerin haberi aldıktan sonra takındıkları gaddarca tavır halk tarafından benimsenmemiştir.
Arpalıkları kesilen ulema ile geleceklerini tehdit altında hisseden yeniçeriler birleşerek Süleyman Ağa ile Hoca Ömer Efendi gibi bazı kişilerin idamını II. Osman'dan istediler ancak bu istekleri kabul edilmeyince 19 Mayıs 1622 tarihinde isyan başladı. Saraya giren isyancıların I. Mustafa'yı padişah ilan etmeleri üzerine bazı istekleri yerine getirildi ancak bunun da bir etkisi olmadı. Ulema başlangıçta I. Mustafa'ya biat etmek istemediyse de sonrasında biat etmek durumunda kalındı. Bu olaylar üzerine II. Osman Yeniçeri ağası Ali Ağa'nın yanına gidip ona sığındı ve ondan Yeniçerileri ikna etmesini istedi. Yeniçerilerin karşısına geçerek onları ikna etmek isteyen Ali Ağa konuşturulmadı ve üzerine kılıçla saldırılıp parçalandı.
Ardından II. Osman'ı yakalayan isyancılar, onu beygire bindirip yol boyunca hakaretler ederek kötü davrandılar. İsyancılardan biri II. Osman'ın baldırlarını sıkıp ona küfrediyordu. Son durak olarak Yedikule Zindanlarına götürülen II. Osman, orada hapsedildi. Onu öldürmek isteyenlere karşı direnen II. Osman'ın hayaları sıkılarak etkisiz hale getirildi ve boynuna atılan kementle boğularak öldürüldü. Katillerin arasında yer alanlardan biri ise II. Osman'ın kulağını keserek bir çok tarihçiye göre Kara Davut Paşa olduğu yönündedir. I. Mustafa'nın annesine götürdü. Bu olaya Haile-i Osmaniye adı verilmiştir.
Bu olayın ardından IV. Murad'ın otoriteyi sağlamasına kadar yeniçeriler devlet işlerine müdahil olarak istediklerini yaptırdılar. Mart 1656 tarihinde sipahiler ve yeniçerilerin çıkardığı Vaka-i Vakvakiye denilen ayaklanma sonucunda ocak ağaları idam edildi.

IV. Mehmed’in Tahttan İndirilmesi

İkinci Viyana Kuşatması IV. Mehmed döneminin en önemli olayıdır. IV. Mehmed’in Sadrazamı Merzifonlu Kara Mustafa Paşa ordu ile birlikte Viyana’ya kadar gitmiştir, kuşatma esnasında Belgrad’ta bulunan padişah kuşatmanın başarısızlıkla sonuçlanmasından sonra İstanbul'a dönmüştür. 1683 yılında gerçekleşen kuşatma iki ay sürmüş, Tuna Nehri'nin kuzeyinden gelen düşman kuvvetleri yüzünden Osmanlı Ordusu iki ateş arasında kalıp, ağır kayıplar vererek Belgrad'a çekilmiştir. Yenilginin sorumlusu olarak görülen Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın Belgrad'ta idam edilmesi sonrasında Sadrazamlığa Kara İbrahim Paşa getirilmiştir.
Kuşatmanın ardından Avusturya, Lehistan ve Venedikliler birleşerek karşı saldırıya geçtiler. Bu dönemde Estergon, Peşte ve Budin kaybedildi. Venedikliler Ayamavra, Preveze, Mora ve Atina’yı ele geçirdiler. Ordu Mohaç Savaşında ağır bir yenilgiye uğradı. Tüm bu gelişmeler IV. Mehmed'e karşı bir güvensizlik yarattı. Ordu içerisinde Yeniçerilerde dahil olmak üzere ayaklanarak padişahın tahttan indirilmesini ve yerine kardeşi Şehzade Süleyman’ın geçmesini talep etti. Bu talep kabul gördü ve IV. Mehmed 1687'de tahttan inmek zorunda kaldı.
II. Mustafa’nın Tahttan İndirilmesi
Tarihler 1703 yılını gösterdiğinde Osmanlı Devleti’nin kötü gidişine bir türlü dur denilememişti. Dönemin Padişahı II. Mustafa tahta çıktığında “Zevk ve sefa bana haram olsun” demiş ve büyük ses getirmişti. 8 yıllık saltanatında verdiği sözü yerine getirmeyen II. Mustafa; av partileri düzenliyor, aylarca av peşinde dolaşıyordu. Devlet işlerini sadrazamlarına ve eski hocası olan sonradan Şeyhülislam yaptığı Feyzullah Efendi’ye bırakmıştı. Bu durum ordu içinde hoşnutsuzluğa yol açtı. Sultan II. Mustafa, Azak Kırımlılarına saldırmasının ardından İstanbul yerine Edirne'de oturmaya başladı. Mart 1700'den sonra İstanbul'a dönmedi. İstanbul'daki askerler bu duruma isyan edip, Edirne üstüne yürüdüler. Sultan II. Mustafa, Edirne'de bulunan askerleri teşkilatlandırıp yolları tutturdu ama Edirne ordusunun komutanları dağılıp gidince İstanbul'dan gelen ordu Edirne'ye girdi ve Şeyhülislam Feyzullah Efendi isyancılar tarafından öldürüldü. Sultan II. Mustafa Ağustos 1703 tarihinde tahttan indirildi. Yerine kardeşi Sultan III. Ahmed tahta çıkarıldı.
III. Ahmed’in Tahttan İndirilmesi

Lale Devri Padişahı olarak anılan II. Mustafa’nın kardeşi III. Ahmed’de Yeniçeri isyanlarından nasibini almıştır. 1723 yılında Şirvan'da çıkan karışıklıklar üzerine Rusya ile anlaşan Osmanlı Devleti Safevî Devletine savaş açtı. Kafkasya, Güney Azerbaycan ve Batı İran'da olmak üzere üç cepheden taarruza geçen Osmanlı orduları 1724-1726 arasında Gürcistan, Karabağ, Luristan ve (eski başkent Tebriz dahil) Batı İran'ı ele geçirdi. 1727 yılında İran'da yönetimi ele geçiren Hotakîler'le imzalanan Hemedan Antlaşması ile savaş haline son verildi. Osmanlı İmparatorluğu bir kez daha 1590 yılındaki doğu sınırlarına genişledi.
Damat İbrahim Paşa'nın açtığı zevk ve sefahat devrinden memnun olmayan, bu yapılanları israf olarak gören bir kitle oluşmuştu. Bu topluluk İran seferinden olumsuz haberler gelmesi üzerine harekete geçmiş, camilerde ve diğer yerlerde propaganda yaparak ayaklanmanın zeminini oluşturmaya başlamıştı. Yeniçerilerin içerisinde de huzursuzluk belirmişti. On yedinci Ağa Bölüğü Yeniçerisi Patrona Halil ve yandaşları 25 Eylül 1730'da ayaklanmayı başlatmışlar ancak halkın onlara katılmaması endişesiyle bu girişimlerinden vazgeçmişlerdi. İsyancılar üç gün sonra Bayezid Camiinin Kaşıkçılar kapısı tarafından yürüyüşe geçerek ayaklanmayı resmen başlattılar. Esnafı da dükkanlarını kapatarak kendilerine katılmaya ikna eden isyancılar, hapishaneleri boşalttılar ve yeniçerilerden de yardım gördüler. Yeniçeri ağalarından Hasan Paşa onlara karşı harekete geçti ise de başarılı olamadı.

Bu gelişmeler üzerine Sultan III. Ahmed isyancıların ne istediklerinin sorulmasını istedi. İsyancılar, Sadrazam Nevşehirli Damad İbrahim Paşa ile birlikte 37 kişinin kendilerine teslim edilmesini istediler. Lale Devri'nin önemli kişilerinden olan Nevşehirli Damad İbrahim Paşa ve bazı devlet adamları idam edilerek isyancılara teslim edildi. İsyan sırasında şehir tahrip edildi. İsyancılar Sadabad Köşkünü yakıp yıktılar. Ayrıca dönemin ünlü Divan şairlerinden Nedim de isyan sırasında, isyancılardan kaçmak için damdan dama atlarken düşerek öldü.
Patrona Halil ve diğer isyancı başları, bu sefer de tüm isteklerini yerine getiren Sultan III. Ahmed'in tahtan indirilmesini istedi. Kendisine ve ailesine zarar verilmemesi durumunda tahttan çekileceğini bildiren Sultan III. Ahmed, 27 yıllık saltanatının sonunda 1 Ekim 1730'da Osmanlı tahtını Şehzade Mahmud'a bıraktı.
III. Selim’in Tahttan İndirilmesi

İlerleyen yıllarda Osmanlı eski ihtişamlı gücünü çoktan kaybetmiş hem içerden hem dışardan ciddi zararlar görmüş devletin kamburu gün geçtikçe çıkmış ve koca bir dağ olmuştu. Çağ kapatıp çağ açan, Avrupa’yı temelinden sarsacak olan Fransız ihtilali senesinde tahta çıkan III. Selim, Osmanlı İmparatorluğu hem Avusturya hem de Rusya’yla savaş halindeydi. Başarısızlıkla sonuçlanan bu savaşlar 1792 yılında Avusturya'yla yapılan Ziştovi Antlaşması ve 1792 yılında Rusya'yla yapılan Yaş Antlaşması ile son buldu. Böylece III. Selim, Osmanlı Ordusu'nda çoktandır yapmak istediği yenilikleri yapma fırsatı buldu. 1793 yılında Nizam-ı Cedid ordusunu kurdu. Bu sırada Napolyon Bonapart'ın komutası altındaki Fransız orduları Osmanlı Devleti'ne ait olan Mısır'a saldırmıştı (1798). Osmanlı ordusu İngilizlerin yardımıyla Mısır'ı başarıyla savundu. 1801 yılında yapılan El-Ariş Antlaşması ile Fransa Mısır'daki emellerinden vazgeçti. 1807 yılında Nizam-ı Cedid ordusunun kaldırılmasını isteyen yeniçeriler Kabakçı Mustafa'nın önderliği altında ayaklandılar. III. Selim Nizam-ı Cedid ordusunu dağıtmak ve 29 Mayıs 1807 tarihinde de tahttan çekilmek zorunda kaldı. III. Selim'in yerine geçen amca oğlu IV. Mustafa III. Selim'i tekrar kafese gönderdi. 28 Temmuz 1808 tarihinde III. Selim'i tekrar tahta çıkarmak amacıyla Rusçuk ayanı Alemdar Mustafa Paşa saraya yaklaşırken III. Selim, kuzeni padişah IV. Mustafa'nın emriyle boğduruldu. III. Selim ile onu idam etmeye gelen yeniçeriler arasında büyük bir arbede geçtiği birçok tarihçiler tarafından kabul görmektedir.
Osmanlı İmparatorluğu'nun iki defa eğitimli bir ordu kurma girişimi yeniçerilerin isyanıyla başarısız oldu. Bu olaylardan sonra yeniçeriler 1826'da ortadan kaldırılıncaya kadar her işe müdahil oldular ve her istediklerini yaptırmayı başardılar.
Yeniçeri Ocağının Yıkılması
Askerî ve ekonomik açıdan yıpranan Osmanlı İmparatorluğu aynı zamanda isyanlar ve uluslararası sorunlarla da mücadele ediyordu. Avrupalı devletler ise Osmanlı İmparatorluğu'ndaki isyanlarda azınlıkları destekliyordu. Avrupalı devletlere karşı koyacak ve mücadele edecek durumda olmayan Osmanlı İmparatorluğu'nun, Avrupalıların talepleri doğrultusunda geleneksel politikalarını geride bırakarak devleti ayakta tutan temel unsurlarını tasfiye etmesi gerekiyordu. Bunların en başında ise ulema, esnaf, asker, ayan ve eşraf gibi yerel güç odakları vardı. Hem devletin hem de kendi iktidarının varlığını koruyabilmek için batılılar ile işbirliğine gitmeyi uygun gören II. Mahmud, geleneksel unsurların ve yerel direniş odaklarının güç kaynağı olarak gördüğü Yeniçeri Ocağını uzun vadeli ve birkaç aşamalı bir plan ile ortadan kaldırmayı amaçlıyordu. II. Mahmud tasfiye planının ilk aşamasında ocağın itibarını yok etmek amacıyla yetenekli ve tecrübeli zabitleri ocaktan uzaklaştırdı. Bazılarını ise çeşitli sebeplerle uzak vilayetlere göndererek orada idam ettirdi ve muhalifleri sindirdi. Aynı zamanda da bu sayede kendi safına da adam çekti. Ocağın imhası için Ağa Hüseyin Paşa terfi ettirilerek yeniçeri ağası yapıldı ve padişahın direktiflerini uygulamaya koyuldu.

Tasfiye planının ikinci aşamasında ise, becerikli ve yetenekli subaylar temizlenerek ocak içindeki dayanışmanın yıkılması planlandı. Bu doğrultuda Hüseyin Ağa odabaşılar ile seğirdim ustaları denilen aşçı ustalarını birbirlerine düşürdü. Dirayetli subayların etkisizleştirilmesiyle ocağın iç dayanışması zayıflatıldı. Bunun dışında ocağın tasfiye edilebilmesi için devlet kadrolarının da yeniden yapılandırılması gerekiyordu. Bu doğrultuda önce sadrazamlık koltuğuna Mehmed Selim Paşa getirildi. II. Mahmud, eğitim ve yargıyı elinde bulunduran ve ilk zamanlardan beri yeniçeriler ile dayanışma içinde hareket eden ulemayı da kontrolü altına alarak yürüttüğü operasyonda onların desteğini elde etmeyi amaçlıyordu. Bu doğrultuda Mekkizade Asım Efendi azledildi ve yerine Kadızade Tahir Efendi tayin edildi. Ayrıca yaptığı icraatlarla şüphe uyandırmaya başlayan Hüseyin Ağa da azledilerek yerine Mehmed Celaleddin Ağa getirildi.
II. Mahmud bir yandan Yeniçeri Ocağında gizli kadrolaşma ve tasfiye çalışmalarını sürdürürken aynı zamanda kendine bağlı diğer birliklerdeki asker sayısını artırdı. Ocağın en büyük destekçisi olan ulema ve halk üzerinde yeniçeriler aleyhine propagandalar yaptırarak bu kesimler ile ocağın bağını kesmeyi planlıyordu.
Mora'da devam eden Yunan İsyanı'nın şiddetlendiği bir zamanda II. Mahmud tarafından görevlendirilen Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa isyanı kontrol altına aldı. Nisan 1826'da Mora'nın önemli bir kısmı tekrar Osmanlı İmparatorluğu'nun kontrolüne geçti. Yeni usullere göre eğitilen Mısır kuvvetlerinin, 5 yıldır bastırılamayan halk isyanını bastırmasıyla II. Mahmud bu durumu yeniçerilerin aleyhinde kullanmaya karar verdi. Sadrazam ve devlet erkanının katılımıyla yapılan toplantı sonucunda talimli bir askerî birliğe ihtiyaç olduğu ve bozulan Yeniçeri Ocağının basit bir isyanı bile bastıramadığı konusunda ortak görüşe varıldı. Bu kararlar doğrultusunda "Eşkinci Ocağı" adı altında yeni bir askerî birlik kurulmasına karar verildi. Bu birliğe İstanbul'daki 51 yeniçeri ortasının her birinden 150'şer asker alınması planlandı. Bu sayı daha sonra İstanbul'daki yeniçeri sayısını kapsayacak şekilde artırıldı. Yeniçerilerin tepki göstereceğini bilerek başlatılan girişimde, yeniçerileri daha da tahrik etmek amacıyla bu yeni teşkilattaki askerlerin Avrupa tarzında üniformalarla talim yapacakları duyuruldu.
II. Mahmud'un yürüttüğü bu gizli operasyonun amacı, yeniçerileri kışkırtıp plansız ve zayıf bir isyana sürüklemek ve böylece onları hazırlıksız yakalayıp tamamen yok etmekti. 1826 yılının 14 Haziran gecesi, İstanbul'da Et Meydanı'nda toplanan 200 ila 300 arasında yeniçeri ilk olarak yeniçeri ağasını öldürmek üzere Ağa Kapısı'na doğru yürüdüler, ancak ağayı bulamadılar ve daha sonra sadrazamı öldürmek üzere Bâb-ı Âlî'ye yöneldiler. Bu sırada, yeni katılanlarla birlikte sayıları yaklaşık 2000 kişiye yükseldi. Bâb-ı Âlî'de sadrazamı bulamayan yeniçeriler, binaları ateşe verdiler ve Mısır Kapu Kethüdası Necip Efendi'nin konağına yürümeye başladılar. Ancak Necip Efendi'yi de bulamadılar ve sonunda kışlalarına geri döndüler. Ancak hükûmet tarafından beklenen bu isyan nedeniyle topçu, humbaracı, lağımcı ve tersane ocaklarının reis ve zabitleri hazır bekliyorlardı. İsyan haberinin II. Mahmud'a ulaşmasıyla birlikte, Sancak-ı Şerif Sultanahmet Camii'ne çıkartıldı; ulema ve halk sancağın altına davet edildi. Bir süre sonra her kesimden insan geldi. Yeniçerilerin bu isyanda Kur'an nüshaları ile ayet-i kerime ve hadis-i şerif bulunan levhaları çiğnedikleri söylentisi yayıldı. Tophane'den getirilen toplarla Yeni Odalar olarak bilinen yeniçeri kışlasının kapıları top atışlarıyla yıkıldı. İlk atışta birçok yeniçeri öldü, hayatta kalanlar ise kışlaların yakılması sonucu yanarak öldüler. Kışlanın yok edilmesinden sonra da şehirde yeniçeri avı başlatıldı ve yakalanan yeniçeriler alelade bir şekilde sorgulanarak hemen idam edildiler. Yeniçeri Ocağı 17 Haziran 1826 tarihinde Sultan Ahmed Camii'nde öğle namazından sonra Mehmed Esad Efendi tarafından okunan padişah fermanıyla birlikte resmen kaldırıldı. Yeniçeri Ocağının yerine Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye adında yeni bir birlik kuruldu.
Ve böylelikle Osmanlı’nın 600 sene aşkın süredir cihan imparatorluğu olmasının bel kemiği olan Yeniçeriler tarihten silinmiş oldu.
Ocağın kaldırılmasının ardından yeniçeriliği çağrıştıracak her şeyin ortadan kaldırılması için çalışmalar başladı. Tarihten büsbütün unutturulmak için II. Mahmud ocağın kaldırılmasından sonra ocağa ait tüm rütbe, elkab, unvan, nişan ve diğer tabirlerin kaldırılmasını emretti. Yeniçerilere ait bütün kayıt ve defterler toplanarak yakıldı. Yeniçerilerle bağları bulunan Bektaşî tarikatları da kaldırıldı. Tarikat mensupları ise farklı şehirlere sürgün edildiler. Yeniçerilerin destekçileri olan ve çoğunlukla imparatorluğun Türk unsurlarından oluşan "kayıkçılar", "bekçiler" ve "tulumbacılar" da dağıtıldı. Sürgüne gönderilen hamalların yerine Ermeni ve Rum hamallar getirildi. İstanbul'daki işsiz ve boş gezenlerde kendi memleketlerine gönderildi. 25 Haziran 1826 tarihli bir rapora göre; 18.500 kişi İstanbul'dan Anadolu'ya gönderildi. II. Mahmud sokak köpeklerini de ortadan kaldırttı. Ocağın kapatılmasından bir süre sonra mehter bölüğü de kapatıldı. Ayrıca cirit oyunu da yasaklandı. Hükûmet aleyhinde konuşmalar yapıldığı gerekçesiyle kahvehaneler de kapatıldı. Meddahların gösterileri yasaklandı. Halkın iktidara karşı eleştirel sesi olan Karagöz ve Hacivat da yasaklandı. Ek bilgi olarak Cumhuriyetin reformlarına zemin hazırlayan refomlarla; Askerlerin yanı sıra memurların ve sivil halkında fes giymesi zorunlu hale getirildi. Yeni kıyafet düzenlemesi 3 Mart 1829'da bir nizamname uygulamaya koyuldu. Nizamnameye göre kavuk kaldırılırken, "imame ve ferace" denilen sarıkla cübbe ise yalnızca ilmiye sınıfıyla sınırlı tutuldu. Devlet memurları ile halkın da "fes, ceket ve pantolon" giymelerine karar verildi. Ayrıca bıyıkların uzunluğu kaş hizasını geçemeyecek, sakallarda çeneden aşağıya yalnızca iki parmak kadar uzayabilecekti. Ocağın kaldırılmasıyla padişahın otoritesi arttı ancak devletin halk ile olan bağları zayıfladı. Yeniçeriler, esnaf ve alt gelir gruplarıyla olan organik bağları sebebiyle, alt tabakanın sesi ve temsilciliği fonksiyonunu üstleniyorlardı. Osmanlı sisteminde toplumsal muhalefetin önde gelen unsurlarından biri olan Yeniçeri Ocağının kaldırılmasıyla birlikte toplumsal taleplerin yönetime taşınmasını sağlayan kanallarda kapanmış oldu. Ve böylece Osmanlının yıkılmasına bir tuğla daha konulmuş oldu.
- 3
- 2
- 2
- 1
- 1
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- Kolektif. Islam Ansiklopedisi 43. Cilt (Vekalet - Yusi). ISBN: 9789753897549.
- İ. H. Uzunçarşılı. (1988). Osmanlı Devleti Teşkilâtından Kapukulu Ocakları.
- R. E. Koçu. (2015). Yeniçeriler. ISBN: 9786050928891. Yayınevi: Doğan Kitap.
- O. Sakin. Yeniceri Ocagi : Tarihi Ve Yasalari. ISBN: 9789944397759.
- T. Toroser. (2011). Kavanin-I Yeniçeriyan (Yeniçeri Kanunları). ISBN: 9789944888073. Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
- G. Üçel-Aybet. (2018). Avrupalı Seyyahların Gözüyle Osmanlı Ordusu (1530-1699). ISBN: 9789750507960. Yayınevi: İletişim Yayınları.
- G. Üçel-Aybet. (2010). Avrupalı Seyyahların Gözüyle Osmanlı Ordusu.
- Cemal Kafadar. Janissaries And Other Riffraff Of Ottoman İstanbul: Rebels Without A Cause. Alındığı Tarih: 15 Aralık 2024. Alındığı Yer: sitesduke | Arşiv Bağlantısı
- A. Yıldız. (2022). Payitaht Yeniçerileri - Padişahın "Asi" Kulları, 1700-1826. ISBN: 9786051052212. Yayınevi: Kitap Yayınevi.
- G. Goodwin. (2008). Yeniçeriler. ISBN: 9789759917890. Yayınevi: Doğan Kitap.
- H. İnalcık. (2003). Osmanlı İmparatorluğu Klâsik Çağ (1300-1600). ISBN: 9789750805882. Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları.
- J. P. D. Balfour. The Ottoman Centuries: The Rise And Fall Of The Turkish Empire. ISBN: 9780688080938.
- K. Mihailović. (2013). Bir Yeniçerinin Hatıraları. ISBN: 9789755397542. Yayınevi: Ayrıntı Yayınları.
- H. Bedel - M. Kuzu. Yeniçeriler – Rehber Ansiklopedisi. Alındığı Tarih: 15 Aralık 2024. Alındığı Yer: rehberansiklopedisicom | Arşiv Bağlantısı
- Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. Yaya Ve Müsellem. Alındığı Tarih: 15 Aralık 2024. Alındığı Yer: webarchive | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 25/04/2025 08:21:16 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/19278
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.