Metafelsefe ve Felsefenin Yeniden Yapılandırılması
Felsefenin neliği problemi, ironik bir şekilde felsefenin başlangıcından itibaren bir sorgu konusu olmuştur. Modern bilimin yükselişi ve teknolojik gelişmeler de bu sorguları çok daha sıklaştırmıştır. Özellikle felsefenin yönelimsel bir alan olması, yani sürekli olarak “bir şeyin” felsefesinden (bilginin, varlığın, siyasetin vs.) bahsedilmesi ancak salt haliyle bir felsefeden söz edilmemesi de bu problemin ortaya çıkmasında rol oynamıştır. Çünkü bilimin gelişimiyle felsefenin, kendine ait alanları bilimsel araştırmaya ve yönteme devretmesi söz konusu olmuştur. Mesela ontoloji ele alındığında, felsefenin ortaya çıkışı itibariyle en temel ve öncel araştırma nesnelerinden biri olan “varlığın” aslında felsefeyle anlaşılamayacağı, sadece bilimsel yöntem ve kavramlarla açıklanabileceği düşünülür hale gelmiş, önceden “doğa felsefesi” olarak adlandırılan araştırma alanı fizik, biyoloji gibi doğa bilimlerine evrilmiştir.
Tarihsel süreç içerisinde gerçekleşen bu gelişim de doğal olarak felsefenin meşruluğunu ve saygınlığını kaybetmesi tehlikesine yol açmıştır. Bu kaygı neticesinde de felsefenin ne olduğu, araştırma nesnesi, yöntemi gibi konular problem haline getirilmiştir. Hatta söz konusu gerilimin sadece bilim ve felsefe arasından da kaynaklanmadığını, felsefi olduğu iddia edilen bir sistem ile asıl felsefe olduğu iddia edilen bir başka felsefi sistem arasında da olabileceğini özellikle modern ve çağdaş felsefenin tarihsel gelişimi içerisinde görmek mümkündür. Çünkü felsefe tarihinde bir gelişim veya dönüm noktası olarak adlandırabileceğimiz birçok filozof, öncellerinin benimsediği felsefi araştırma nesnesine veya felsefe yapma yöntemine bir eleştiri yaparak kendi felsefesini ortaya koymaya çalışmıştır.
Gerek bilimin karşısında felsefenin konumunu korumak gerekse de diğer felsefe anlayışlarını eleştirmek amacıyla yapılan bu faaliyetleri bir tür metafelsefe, yani felsefenin kendi kendisine yönelik olarak gerçekleştirdiği bir yeniden yapılanma çabası olarak görmek mümkündür. Bu tür yeniden yapılandırma çabalarına baktığımız zaman, felsefenin kendi tarihi içerisinde çok kez tekrarlandığını ve aslında felsefenin, kendi varlığını meşrulaştırma ya da belirginleştirme ihtiyacını her zaman hissettiğini görürüz. Bu tür çabaların kendi içerisinde tutarlı olduğunu, kesintisiz bir gelişim ve ilerleme sergilediğini söylemek aslında pek mümkün değildir. Yine de Platon ile başlayan, modern felsefenin başlangıcında Descartes, Bacon, Hume gibi filozoflarla devam eden, sonrasında Kant, William James, Husserl gibi filozoflarda da varlığını gösteren belli belirsiz bir hat görmek mümkündür. Özellikle de 19. Ve 20. yüzyıllarda “bilim felsefesi” denilen alanın da belirgin gelişimi ve kazandığı öncelikle beraber bu problemin net bir şekilde ortaya konduğunu söyleyebiliriz. Çünkü bilimin sınırları, yöntemi ve imkanları gibi sorularla ilgilenen ve çoğunlukla kendileri de bilim insanı olan bu filozoflar aynı zamanda felsefeye de benzer soruları yöneltmişlerdir.
Felsefenin yeniden yapılandırılmasına yönelik bu faaliyetlerde ortak olarak öncelik tanınan üç temel disiplin vardır: metafizik, ontoloji ve epistemoloji. Yeniden yapılandırılan felsefelerin, kendi varlılarını genellikle bu üç disiplin arasından öncelik tanıdıkları biri üzerinden tanımladıkları görülür. Yeniden yapılandırılmış “yeni felsefenin” karakterini, nesnesini, yöntemini belirleyen şey büyük oranda bu alanlardan hangisine öncelik tanındığıdır. Ancak tekrardan felsefe tarihine dönersek görürüz ki bu temel disiplinlerden hangisine öncelik tanınması gerektiğine dair bize yol gösterecek nesnel bir dayanak noktası yoktur. Dolayısıyla şimdiye kadar yeniden yapılandırılmış ve bundan sonra da yeniden yapılandırılacak felsefelerin karakterini büyük oranda belirleyecek olan şey, filozofların bireysel öncelikleri ve tercihleridir. Başka bir deyişle, bir filozofun felsefeye yönelme nedeni ve çözmek istediği problem gibi unsurlar, ortaya konacak olan yeni felsefeyi belirleyici önem taşır. Bu durum felsefenin tamamen rölatif ve nesnellikten uzak bir alan olduğunu göstermez ancak felsefelerin oluşum sürecinde filozofların bireysel tercih ve yönelimlerinin önemine dikkat çekmemiz gerektiğini bizlere hatırlatır.
Felsefeyi yeniden yapılandırmaya yönelik daha önceki faaliyetlerin ortak özelliklerine baktığımızda bunu daha rahat fark ederiz. Çünkü bu tür faaliyetlerin genellikle bir kriz ortamında çıktığını görürüz. Söz gelimi Platon, Spartalılar tarafından yenilgiye uğratılmış bir Atina’da felsefe yapmaktaydı. Dolayısıyla iki halk arasındaki kültürel ve ahlaki gerilimi ortadan kaldırma gereksiniminin, ihtiyaç duyulan ideal devletin yapısı ve işleyişinin, yenilgi sonrasındaki umut ve kendine yer edinme çabasının doğurduğu bir felsefe ile karşılaşırız. Husserl’e bakıldığında ise karşımıza çıkan şey felsefenin yaşadığı bir tıkanıklık, araştırma alanını kaybetmesinden kaynaklanan kısırlaşma ve bunalım dönemidir. Böyle bir dönemde felsefe ya kendi tarihiyle sınırlandırılmış ve geleceği olmayan bir disiplin olarak çürümeye terk edilir ya da bilimsel araştırma gibi başka disiplinlere hizmet etmekle kısıtlanarak bağımsızlığını kaybeder. Dolayısıyla da Husserl felsefenin kendisine ait araştırma nesnesi olan “öz” alanını ve araştırma yöntemi olan “reduksiyonu” tanımlayarak felsefeyi yeniden yapılandırmayı ve bu kriz içerisinden çıkarmayı amaçlamıştır.
Daha birçok filozof için benzer açıklamalar yapmak mümkündür. Ancak tahmin edilebileceği gibi filozofların bireysel önceliklerinin ve amaçlarının taşıdığı bu büyük rol her zaman için faydalı olmamıştır. Çünkü filozofların bireysel idealleri, gerçekte yapılabilecek olanların sınırlarının ötesine geçmiştir. Hans Reichenbach’ın da belirttiği gibi, ortaya konan problemlerin çözümü için gerekli olan araçlar olmadan bu problemler çözülmeye çalışılmıştır. Dolayısıyla verilen cevaplar sözde açıklamalardan öteye geçememiş, Reinhenbach’ın deyimiyle “spekülatif felsefeleri” doğurmuştur. Bu durum özellikle, felsefeyi ontoloji veya metafizik üzerinden yeniden yapılandırmaya çalışan filozoflarda görülmüştür. Çünkü bu filozoflar felsefeyi, bir mutlak açıklama ve varlığın yapı ve işleyişini ideal olarak anlama aracı olarak görmüşlerdir. Onlar, varlığa dair önceden belirlenmiş ve halihazırda olan kabullerine ulaşmak için felsefeyi kullanmış ve bu amaçla çeşitli yöntemler kurgulamaya çalışmışlardır. Başka bir deyişle felsefeyi, önceden tanımladıkları bir varlık alanını sözde rasyonel bir zemine oturtmak için kullanmışlardır. Bu durumun sonucunda da felsefe, anlaşılması imkânsız soyut bir laf kalabalığından ibaret sanılmıştır.
Eğer felsefe bir bilgi edinme yöntemi olarak meşruluğunu korumak istiyorsa, kendini yapılandırma ihtiyacını sürdürmektedir. Ama bu yapılanma ne bir bilim idesine özenerek ne de bilimden ayrı spekülasyonlara düşerek gerçekleştirilemez. Bilim ve felsefe arasındaki benzerlik ve farklılık neredeyse her zaman fizik, kimya, matematik gibi alanlar üzerinden anlaşılmaya çalışılmıştır. Bunun olumsuz sonucu, kendini meşrulaştırmak isteyen felsefenin, kendini bir ontoloji/metafizik üzerinden kurmaya çalışarak dıştan içeriye doğru bir yol izlemesidir. Ancak bu yöntem, apriori olarak belirlenmiş bir varlık fikrine dayandığı için işe yaramamıştır. Günümüzde ise bunun tam tersini yapmak, nörobilim ve psikoloji gibi alanlar sayesinde mümkün hale gelmektedir ve felsefe, kendini epistemoloji üzerinden kurma potansiyeline sahiptir. Böyle bir felsefenin çıkış noktası, felsefeyi icra edecek olan zihnin incelenmesi olacağı için, felsefe, kendi imkân ve sınırları dahilinde nesnesini tanımlayacak ve yöntemini belirleyecektir. Böylece içten dışarıya doğru kurulacak olan felsefe, gelecekte önüne koyulacak gerçek sorunlara gerçek cevaplar verebilme olanağına erişebilecektir.
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 12/12/2024 14:53:42 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/17648
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.