Felsefenin Dilemması
Kimi zamanlar felsefe, düşüncenin bir ahenk ve nizam içerisinde sistematikleştiği ve nesnel bir eleştiri formunda kendisini ortaya koyduğu izlenimini uyandırır. Felsefe, aklın ışığının aydınlattığı topraklarda kendi imparatorluğunu kuruyor gibidir sanki. Ancak görünüşteki bu birliğin ve tutarlılığın ardında bir çelişkiler ve belirsizlikler yığını gizlenmektedir. Kavramların, kurmacanın, dilemmaların, bilinmezliğin iç içe girdiği bu kaotik yığın, felsefenin görkemli ve kendinden emin tavırlarının gölgesinde kalmaktadır. İşte bu kaotik ortam, çeşitli felsefelerin kendi kurmacalarında oluşturdukları ya da arzuladıkları düşünsel kozmoslarda gözden kaçar. Filozofların karşılarına aldıkları problemlere yönelik olarak getirdikleri çözümler, problemlerin tanımlanması aşamasından itibaren gittikçe artan bir şekilde muğlaklaşma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Çünkü bir problemin tanımı, problemin çözümünde takip edilen metodoloji, kullanılan araçlar ve çözümün ifade edildiği biçim gibi unsurların hepsi filozofun kavramsallaştırmalarına maruz kalır ve bu kavramsallaştırma içerisinde anlamlandırılır. Ve çoğu zaman bu kavramsallaştırmalar, sadece birbirleriyle ilişkisi bağlamında anlamlı olabilecek ve diğer kavramsal sistemlerle ve hatta çözümün getirildiği problemin nesnesiyle bile birincil dereceden direkt ve dolaysız olarak etkileşime giremeyebilecek bir forma bürünebilmektedirler. Dolayısıyla filozofun tanımladığı problem ve ona önerdiği çözüm, söz konusu kavramsal sistemde vücuda gelecek olan bir “düşünsel kozmos” içerisinde sıkışıp kalma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu noktadan itibaren dikkat etmemiz ve yeniden gözden geçirmemiz gereken şey, farklı felsefelerde kendisini gösteren bu tür kavramsallaştırmaların ve bu kavramsallaştırmaların sonucunda doğan problemlerin ne derece geçerli oldukları veya işlerlikleridir.
Bunlardan en önemli ve en kökensel olanların başında özne-nesne ikiliği gelmektedir. Neredeyse herkes tarafından koşulsuz olarak kabul edilen bu ikilik sistematik ve kesin olarak esasen modern felsefede Descartes ve “Kartezyen düalizm” ile karşımıza çıkmaktadır. Descartes’ten çok önce ve çok sonra da ondan bağımsız şekillerde de bu ikiliğin görülebilmesi elbette mümkündür. Ancak onun felsefesinde bilinçli bir tavırla ortaya konan “res cogitans” ve “res extensa” ayrımı, bu ikiliğin en belirgin ve en etkili biçimde ilk kez olarak kavramsallaştırılmış ve sistematikleştirilmiş halidir. Descartes felsefesinde bu ikisi arasındaki ayrım tözsel bir ayrımdır ve gayri-maddi olan “düşünen töz” ile uzam içerisinde yer kaplayan maddi töz olarak gerçekliğin iki kısmını oluştururlar. Ancak Descartes’in bu ayrımında esas olarak önemli olan günümüze kadar da etkisini gösteren şey bu ikiliğin sonucu olarak “düşünen özne” ile “düşüncenin nesnesi”nin birbirlerinden kesin olarak ayrılmalarıdır.
Zaman geçtikçe bu ikisi arasındaki ayrımın gerçekten tözsel bir ayrım olup olmadığı konusundaki görüşler değişiklik göstermiş, bazıları bunun tözsel değil de niteliksel bir ayrım olduğunu da savunmuştur. Ancak bu tür düalist yaklaşımlar reddedilse bile çoğunlukla düşünen özne ve düşüncenin nesnesi arasındaki ayrım korunmuş, günümüzdeki zihin felsefesinin de temelini oluşturmuştur. Düşünce her zaman bir şeyin düşüncesi olduğundan, değişkenlik gösterebilen nesnesinden koparılarak, yönelimsel bir karaktere sahip olan ve nesnesinden bağımsız olarak kendi başına var-olan bir yeti konumuna getirilmiştir. Burada düşüncenin ve düşünen töz olarak zihnin önemi, maddi dünyadaki düzensizlik ve belirsizliği, bir düzen ve kurallar bütününe yerleştirerek anlamlı bir bütün oluşturuyor olmasıdır. Akıl yürütme, mantık, bilinçli deneyim gibi zihnin işlevleri sayesinde, dış dünyada gerçekleşen şeyler arasındaki ilişkiler kurulmakta ve bu ilişkilerin gerçekleştiği ağ keşfedilmektedir. Dolayısıyla da insan, gittikçe artan bir şekilde kendisini bu zihinsellik aracılığı ile soyutlamakta ve dünya ile arasında olan bağı koparmaktadır. Zihnin kendisini tözsel olarak soyutlaması ve “düşünceye” ev sahipliği yapması, maddi olanın kategorik olarak daha aşağı olarak görülmesiyle sonuçlanmıştır. Bunun sonucunda da insan için içerisinde bulunduğu çevre, kendisinin de bir parçası olduğu daha büyük bir bütün olarak değil de tahakküm altına alınacak, kontrol edilecek, istenildiği gibi değiştirilebilecek, bağımsız bir nesneler yığını ve deney alanı olarak algılanmıştır.
Bu tür ayrımlar, içerisinde bulunduğumuz dünyayı ve onunla olan ilişkimizi anlamayı giderek güçleştirmektedir. Zihnin kendisini saf bilinç olarak dünyadan bu denli soyutlaması ve bunun sonucunda da pratik olanın, edimsel olanın, deneyimin küçümsenir hale gelmesi veya önemsizleşmesi, esasen içerisinde bulunduğumuz bütün içerisinden bizi koparmaktadır. Zihnin kendisini soyutlaması sonucu yapılan ayrımlar ve kategorileştirmeler, nesnelerin ilişkiselliğini gözden kaçırmakta veya yok etmekte, dolayısıyla da bizi bu bütünden ve ilişkisellikten bağımsız sanmaktadır. Ancak doğruluğundan veya yanlışlığından bağımsız olarak en azından eksik olan bu yaklaşım, kendimize ve dış dünyaya dair çarpıtılmış bir kavrayışa yol açıyor gibi görünmektedir.
Günümüzde bu tür özne-nesne ikiliklerini giderebileceğimiz bazı yaklaşımlar vardır. Bu yaklaşımların en önemli ortak özelliği ise soyutlanmış saf bilinç anlayışını ortadan kaldırmaya çalışmaları ve bilişsel yetilerde daha bütünsel bir yaklaşımı amaçlamalarıdır. Bunlardan biri olan bedenlenmiş biliş yaklaşımı, bir bilgisayar gibi bilgi işleyen ve çıktı veren bir beyin modeli yerine, bir bütün olarak bedeni ön plana çıkarmaktadır. Dolayısıyla biliş, yalnızca beynin değil tüm bedenin işlevi haline gelmekte ve bedenin çevresiyle kurduğu ilişki ile biçimlenmektedir: Zihin yukarıda bahsettiğimiz şekilde soyutlanmış ve kendi başına var-olan bir şekilde değil, beden, beyin ve dış dünya arasındaki sürekli bir etkileşim içerisinde anlaşılmaya çalışılmaktadır. Benzer şekilde ekolojik psikologlar da algı gibi bilişsel süreçlere tüm bedenin katıldığını iddia etmektedir. Bu tür süreçler sadece tikel birimlerin değil, bir bütün olarak bedenin ve bedenin içerisinde bulunduğu çevrenin içerisinde gerçekleşen ve ancak bunlar incelendiğinde anlaşılabilecek süreçlerdir onlara göre. Elbette bu yaklaşımların da ne kadar doğru ve eksiksiz oldukları henüz belli değildir. Ama günümüzde gittikçe yaygınlaşmaya başlayan bu yaklaşımlar sayesinde bilince dair yeni bir yaklaşım geliştirebilmemiz mümkün hale gelmektedir. Bilinci saf ve soyutlanmış bir şekilde değil de bir bütün ve karşılıklı etkileşim içerisinde anlamaya çalışmak, bunu yaparken de bedenin önemini tekrardan vurgulamak, yukarıda bahsettiğimiz ikiliklerin üstesinden gelmekte bizlere yardımcı olabilmekte ve hem dış dünyayı hem de kendimizi yeni ve daha bütünsel bir perspektif içerisinde düşünme ve anlamaya çalışma olanağı sağlamaktadır.
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 12/12/2024 14:42:16 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/17696
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.