Dopamin Detoksu Mantıklı Mıdır?
Herkes dopamin bağımlısı.
Dopaminsiz yaşayamazsın.
Nefes falan da almaman lazım.
Dopamine herkes eşit derecede bağımlı zaten.
Ama insanların o bağımlılıklarını tatmin etmek için ihtiyaç duydukları dopamin düzeyleri farklı.
Dopamin bağımlılığını tatmin etmek için "Şu spesifik seviyenin üstünde bir miktarda salınıma gereksinim duyuyorsan sen hastasın." demek keyfi çizgiler çiziktirip insanları onlara göre yargılamak oluyor.
Ben de kafama göre bir sınır çizgisi oluşturup "Dopamin arzunuz bu seviyenin üzerinde ise sizde yanlış bir şeyler var, kendinize çekidüzen vermelisiniz." diyebilirim.
Dediğim gibi her insan, her insanı bırak her canlı dopamine köledir zaten.
Kolunu kaşıdığında bile dopamin salgılarsın.
Canlıların spesifik bir hormona duydukları kaçınılmaz ihtiyacı şiddetlerine göre kategorize edip "Bunun altı sağlıklı, üstü zararlı." diyorsan bu tanımını güncel kapitalist yaşam tarzının taleplerine göre biçimlendiriyorsun demektir.
Ne kadar dopaminin "iyi ve sağlıklı", ne kadar dopaminin "kötü ve zararlı" olduğuna hükmeden de genellikle ana akım medyayı ve küresel ekonomiyi yöneten otorite sahipleri.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Kaçamazsın.
Herhangi bir eylemi dopamin salgılamadan gerçekleştiremezsin zaten.
Benim şu an bilgisayar ekranının önünde oturup harıl harıl bu blog'u yazıyor olmam bile dopamin ile ilişkili.
Kendi fikirlerini yaymaya çabalaman, insanlara düşüncelerini bildirmeye uğraşman sana dopamin salgılatır.
Çünkü diğer insanların fikirlerini alt edip haklı olduğunu ispatlamaya çalışıyorsun.
Kavgada rakibine fiziksel hasar verdiğinde hissettiğin tatmin ile birisi senin düşüncelerini onayladığında hissettiğin tatmin aynı.
Sana dopamin salgılatacak bir eylem gerçekleştiriyorsun ve bu eyleminden hoşnutsuz olan güç sahipleri seni yaptığından utandırıyorlar.
Çünkü sana dopamin salgılatan, seni mutlu ve huzurlu hissettiren eylemler güç sahiplerinin çıkarlarıyla çelişiyor.
Bu yüzden sana sahip oldukları medya kanalları yoluyla "Bak o eylem sana zevk veriyor olabilir ama o kadar zevk sağlıklı değil. Bak gel onun yerine şunu yap, böylesi senin için daha iyi." mesajını durmaksızın dayıyorlar.
Ve günün sonunda sen sana eskiden zevk veren eylemleri yaparken suçluluk hissetmeye başlıyorsun ve bu eski eylemler artık sana zevkten çok acı veriyor.
Güç sahibi toplum mühendislerinin sana reklam ettikleri yaşayış tarzı ve eylemler havuzu artık senin yeni dopamin kaynağın oluyor.
Yani işin paradoksal yanı benimsediğin bu gıcır gıcır "gelişim odaklı" yeni sayfa da esasında dopamin üzerine bina ediliyor.
Bilinçaltına nüfuz eden şartlandırma sebebi ile seni zevke ulaştıracağını düşündüğün yol haritası ve parkur başkalaşıyor yalnızca.
Metal ağırlıklar taşıyıp bedenindeki kas kütlesini büyütmek, üzerine yeni kıyafetler satın almak, her hafta bir kitap bitirmek senin yeni dopamin mastürbasyonun oluyor.
Dediğim üzere, insanlara dopamin salgılatmadan bir şey yaptıramazsın zaten. Doğa yasalarına aykırı.
Fakat insanların beyinlerine girip onlara dopamin salgılatacak eylemleri değiştirebilirsin.
Peki Ateistler Bunu da Açıklasınlar.
Peki madem, kendi canlarını tehlikeye atarak çarpışmaya giden askerler, yerin metrelerce dibindeki oyuklarda yaşayan madenciler, fabrikalarda insani olmayan koşullarda hayvan gibi çalışan adamlar vazifeleri sırasında dopamin mi salgılıyorlar da onlara bu berbat ve acımasız vecibeleri yaptırabiliyorsun?
Esasında bu tümüyle maruz kaldıkları indoktrinasyon ile bağlantılı.
Sana yapılan eziyet ile verilen ödül arasındaki nispetle alakalı.
Tabii ki de, "İnşaatta çalıştırılan ameleler karın tokluğuna yaşıyorlar. Hani nerede emeklerinin karşılığı? Adamlar karşılık beklemeden emek koyuyorlar." misillemesi gelecektir bu noktada.
Fakat unutmamak gerekir ki, daha önce de vurguladığımız üzere, hiçbir insana onu günün sonunda doyum ve memnuniyete ulaştıramayacak bir iş yaptıramazsınız.
Burada işçinin çektiği acının bedelinin mutlaka yeşil kağıtlar ile ödenmesine gerek yok.
Toplumsal koşullandırma bu noktada devreye girer.
İnsanlar yaralanmaktan korkarlar.
Ama onlara yaralanmaları neticesinde çekecekleri ıstırapı denkleyecek veya aşacak bir mükafat vaat ederseniz o insanları kolayca sizin için et kalkanı olmaya ikna edebilirsiniz.
Bir öğrenci her sabah gün ağarmadan tatlı uykusundan uyanıp karanlıkta okul binasına gitmeye, masa başında saatlerce ödev yapmaya, tek bir sınavın istikbalini belirleyecek olması gerçeğine lanet eder, doğru.
Ama bunları yapmayı reddederse yüzleşmek zorunda kalacağı vaziyet daha da berbattır.
Matematikten iyi not alamazsa babasından yiyeceği dayak matematik sınavına çalışırken sergilemek zorunda olduğu mental efordan daha acı vericidir.
Hadi diyelim ki babamız çok merhametli bir adam çıktı.
Çocuğu başarısız olunca onun uzuvlarına hasar vermiyor.
Ama çocuğu anasının karnından dışarı pompalandığı andan itibaren derslerine çok çalışıp adam olmazsa başına bela olacak felaket senaryoları ile baskı altında eziyor.
Matematikten iyi not alamazsa okulundan iyi bir ortalama ile mezun olamaz.
Okulundan iyi bir ortalama ile mezun olamaz ise iyi bir üniversiteye kabul edilemez.
İyi bir üniversiteye kabul edilemezse iyi bir işte çalışma fırsatını zora sokmuş olur.
Yetersizlik, düşük sosyal statü, sefalet korkusu çocuğa gece gündüz ders çalışması için caydırıcı etkenler oluyorlar.
Bu yalın bir hesaptan ibaret.
Bir insan görünürde ona "zarar veren", "acı çektiren" bir eylem yapıyor olabilir.
Bunun altında yatan sebep o insana sunulan diğer seçeneklerin daha da ağır acı ve konforsuzluk ihtiva ediyor olmalarıdır.
Doğada tüm mekanizmalar - en basit yapılardan en karmaşık sistemlere kadar - "eylemsizlik" ve dolayısıyla "enerji korunumu" ilkesi ile çalışırlar.
Bu yüzden tembellik tatlı gelir.
Tüm gün sırt üstü uzanmak gün boyu tamirci çıraklığı yapmaktan çok daha kolay bir zanaattir.
Ama birileri çıkıp da aklınıza "Şu işi yaparsan kadınlar seni çok sevecek, seninle çiftleşmek isteyecekler." veyahut "Şu işi yapmazsan kadınlar seni sevmeyecek, senin varlığını dahi fark etmeyecekler." gözdağını sokar ise o noktadan sonra sırt üstü uzanmak sizde "Kadınlar kıçı üzerinde oturan erkekleri sevmiyorlar." bunalımını körükleyecektir.
Bu bunalımın getirdiği çöküntü ve daralma fiziksel konforunuzun önüne geçecektir.
Ve sizi çiftleşme başarısı ve dişi atraksiyonu uğruna fiziksel rahatlığınızdan ödün verdiğiniz maskaralıklar yaparken göreceğiz.
Evde oturup kafa dinlemek size dopamin verecektir.
O koltuğun rahatlığı, üzerinize çektiğiniz yorganın sıcaklığı, yastığınız yumuşacıklığı...
Ama o da ne?
Dışarıda bir yerlerde birileri benden daha mı fazla kadınla/erkekle birlikte oluyor?
Dışarıda bir yerlerde birilerine benden daha mı fazla riayet edilip hürmet gösteriliyor?
HAYIR OLAMAZ!
Artık bu koltuk bana dar gelir olmaya başladı.
Kafamı koyduğum yastığım kaskatı kesiliverdi.
At şu yorganı üzerinden, dışarıda bir yerlerde bu dopaminden daha da fazlası var!
Koş koş koş, çabuk çabuk seri olcan.
Öğünlerinde yulaf, tam buğday ekmeği ve esmer pirinç gibi karbonhidratları tercih edeceksin, halteri iki ucundan tutarak göğsüne kadar kaldırıp indireceksin, aynı anda ellerini başının üzerinde çırpacaksın...
Bir dopamin havuzundan çıkıp ufukta gözlerine kestirdikleri daha büyük başka dopamin havuzlarına akın ederek geçiyor, insanların hayatları.
Rahatlığından taviz mi verdin, bu fedayı yaptın çünkü gelecekte bir gün bitiş çizgisine vardığında sana şu anki konforundan daha da bolca konfor getireceğini ümit ettiğin bir koşuya çıktın.
Zevk kovalayıcılığından kaçamazsın.
Ahlak sistemlerimiz bile "Kendi aramızda kavga edip birbirimizi öldürmeyelim, sayımızı yüksek tutalım, aslan geldiğinde kalabalık halinde etrafını çevreleriz, güçsüz kalıp kaçar." tasarımı ile ortaya çıktı.
Aslanın dişleri boğazlarına battığında deneyimleyecekleri acının korkusu dinler, anayasalar, devletler kurdurttu insanlara.
Eldivenle ağırlık kaldıran adamlar dopamine harp açtıkları masal aleminde ana karakter sendromu yaşıyorlar.
Zevk peşinde olduğunuzu ve bundan hiçbir şekilde sıvışamayacağınızı bir kabullenin ilk başta, bundan ötürü suçluluk hissetmeyin.
Kaldı ki suçlu hissetseniz ne yazar, suçlu hissetmenizin nedeni bile kendinizi güzel hissedebilmek.
Sana "zevk kovalamanın utanç verici bir eylem" olduğunu telkin eden ana akım formata uyum sağlayıp hizaya gelme kaygın bu.
"Normal" olduğunu tasdiklemeye, diğer insanlar ile aynı fikir ve kanaatlere sahip olduğunu kanıtlamaya çabalıyorsun.
- "Hey dostum, her akşam alkol, müzik, dans, gürültü, duman... doğru şeyler değil ki, derslerine engel olup toplum için faydalı olmanın önüne geçiyor bu, üretkenliğin zedeleniyor. Kendinden utanmalısın."
- "Peki, özür dilerim. Söz veriyorum bundan böyle gece geç vakitlere değin ayakta durmayacağım. Evet, ben hayli sorumsuz bir insanım. Eğer davranışlarımı senin istediğin yönde değiştirirsem beni aranıza kabul eder misin?"
Parti hayatına duyduğun arzuyu topluluğun bir parçası olma arzun ile takas ediyorsun.
Zira toplumdan dışlanırsan çekeceğin yoksunluk sokaklarda biraz daha az aylaklık yaparsan çekeceğin yoksunluktan epey daha ürkütücü.
Savanadaki atalarının aslan korkusu sana bugün neler yaptırıyor.
Hayır, topluluğun bir parçası olmalıyım, herkesin odağında korunaklı bir konum aramalıyım.
Dışarısı çok dehşetli.
Elbette bu insan topluluklarında sıradan bir bireyin motivasyon dökümü.
Zeka seviyeniz, eğitim düzeyiniz, parçası olduğunuz toplumun yaşam standartları ve hatta yetiştirilme tarzınız dahi size zevk veren unsurları, ve dolayısıyla peşinden koştuğunuz arzu öğelerini eğip büküyor.
Şahsen bana dişiler etrafımda küme olacaklar vaadi ile ağırlık antrenmanı yaptırtamazsınız.
Ne kadar özel biri olmalıyım dimi!
Yok yok, özel olduğumdan falan değil.
Ben de zevk ve sefa tutsağıyım.
Bedenimdeki dokuların hacmini arttırdım diye kucaklayıp yanağıma öpücük konduracak bir kadın ilk etapta beni etkileyemeyecektir zaten.
İlişkiler üzerine benimsediğim bu kafa yapısını hayatıma uygulayabildiğimi görmek, bana boyumdan veya fiziğimden ötürü ilgi gösterdiklerini bildiğim dişilerden kendimi sakınmak da benim "dopamin kaynağım" olmuş oluyor.
Yani evet, kız arkadaşım olacak dişi, "Vay, yakışıklı, gel buraya." diyip önüme kırmızı halı serse ve ben de bu daveti kabul etsem...
Baya zevk alırdım.
Ama bir yandan da kuvvetlice bir ses yanı başımda haykırıp dururdu:
"Kız seni ürün gibi market reyonundan satın aldı."
Yalnız kalmak ne kadar can sıkıcı ise fiziksel istatistiklerin dolayısıyla çevrende dolaşan birine tahammül göstermek on misli daha can sıkıcı.
Mühim değil, kız arkadaşınızın/erkek arkadaşınızın sizinle vakit geçiriyor olma sebebi etkileyici fiziğiniz olmasa bile başka bir şey olmak zorunda zaten.
Zekanız olur, sosyal statünüz olur, maddi olanaklarınız olur...
Sevgilinizin hangi sebepten dolayı sizinle beraber olduğunu bilmek size daha az acı verir?
Yoksa tam tersi sevgilinizin size gösterdiği ilginin bir koşula dayalı olduğunu bilmek size zevk mi veriyor?
E iyi o zaman.
Bu durumda sana acı verecek seçenekler arasından en az acı verenini değil, sana zevk verecek seçenekler arasından en fazla zevk verenini seçeceksin.
Paramdan dolayı sevse iyi de, sanırım suratımdan dolayı sevse daha iyi.
Seç, beğen, al.
Bir kişiye zaman ayırıyor olmanızın nedeni yukarıdaki gerekçelerden ziyade insani vasıfları ise bu da bir nedendir.
"Ben seninle karakterinden dolayı birlikte oldum, sevgim karşılıksız."
Bu cümle mantık hatası.
Yeniden okuyun.
Ortada bir koşul olmak zorunda zaten. Koşulsuz sevgiyi unut.
Koşulsuz sevgi mitini de başka bir yazıda çökertiriz, içinden geçeriz.
O yazıyı bitirmem neticesinde toplayacağım beğeni miktarının bana şu anda kanepemde sırt üstü uzanıyor olmamın getirdiği dopaminden daha fazla dopamin getireceği kanaatine varırsam...
Ana sayfanıza hiçbir zaman "Koşulsuz Sevgi Diye Bir Şey Var Mıdır?" başlıklı bir blog düşmez ise "Bu yazıyı yazmam için göğüslemem gereken mental eziyete duyduğum korkuyu hafifletecek bir ödüle ulaşacağım" kanısına varamamışımdır.
Evrende tüm olayların enerji tasarrufu çerçevesinde vuku bulduklarını iletmeye uğraşıyorum.
Yani evet, sen benden aldın 1, ama karşılığında verdin 3. Belki verdin 10, 20, 200...
Konfor > Acı : O işi yapıyorsun.
Konfor < Acı : O işi yapmıyorsun.
Yol ayrımlarına geldiğinizde aldığınız kararlara bir göz gezdirin.
Ömrünüz zarfında yaptığınız hiçbir tercih veya tercihler silsilesi yukarıdaki diyagramı delemez.
Hiçbiri.
Eşitsizliği tersyüz ettiğini ileri sürdüğünüz bir hayat tecrübeniz oluverdi, hadiseyi yeniden süzgeçten geçirmeyi deneyin.
Mevzubahis eylemi sergilemenizde pay sahibi en az bir veya birkaç unsuru teraziye eklemeyi unutuyor olmalısınız.
Biz hatalı işlem yaptık diye fizik yasaları kendilerini modifiye etmeyecekler.
Nitekim tabiattaki olayların meydana geliş gerekçelerine mütedair kusurlu hipotezlerimizi terkip eden de fizik yasalarının ta kendisi.
Beyinlerimiz, nöral sistemlerimiz, bilinç ismini koyduğumuz sinir örgülerimiz de fiziksel strüktürlerdir.
Neticede onlar da yalın eylemsizlik ve termodinamik kaideleri hükmünde etkinlik gösteriyorlar.
İşin özü evren kendisini anlamaya çalışıyor.
Ama bazen anlayamıyor.
Kendisi hakkında yanlış sonuçlara varıyor. :D KOMİK Kİ.
"AMA YEMEDİM YEDİRDİM! DOKUZ AY KARNIMDA TAŞIDIM!"
Biliyoz eed.
Acaba ebeveynler çocuk yetiştirmek adına neden bu kadar külfete göğüs falan gererler.
Bunun tahlilini de siz yapın. Şema yukarıda.
Ezbere ben de karşıyım ama biraz ezber zaruri.
Hazır cevap yok hep.
"Kimseye istemediği bir şeyi yaptıramazsınız." çıkarsaması sizi "O zaman herkesi kendi hallerine bırakalım, ne yapıyorlarsa yapsınlar." şeklinde düşünmeye itiyor ise gidip tüm yazıyı baştan okuyun. :D
Hayır, insanları ikna yoluyla kendi istediğin şeyleri yapmaya koşullandırabilirsin.
Programlama neticesinde arzu eski objeden yeni objeye kayar.
Ama arzu ordadır.
Arzu sahibi günün sonunda hep arzusunu kovalamış olur.
Arzu sahibini yönetenler arzuyu üreten nesneleri değiştirir.
KUKLA.
Kiraz Toplayıcılığı (Cherry-Picking)
Günün sonunda bu olayın dopamin ve zevk bağımlılığı ile bir ilgisi yok.
Sadece çakışan çıkarlar mevcut.
Gücü elinde bulunduran taraf sahip olduğu kaynaklar aracılığı ile zayıf olan tarafın eylemlerini yönetmeye kalkışıyor.
Yani dürüst olalım.
Ben hayatımda bir doktor ameliyat yapmaktan zevk aldığı için "Bu kadar zevk almak seni mahvediyor. Ameliyat yapmayı acilen azaltmalısın." diye yaygara koparıldığını bir kez olsun anımsamıyorum.
Ben bir işi gerçekleştirirken senin tanımın ile "ölesiye" dopamin salgılarım ve o yaptığım iş toplumun çıkarları ile uyuşur halde ise kimse bana garip gözle bakmaz.
Hatta o işe olan sadakatimi (evet, burada bağımlılığın ismi sadakat ve iş ahlakı oluyor) takdir ve tebrik ederler.
Tıpkı içinde doğduğun milletin çıkar ve değerlerine göre bazı kıyımlara "işgal", bazı kıyımlara da "fetih" deniyor olması gibi.
Toplumsal çarklar dönsün ve ekonomi kendini sürdürebilsin diye bu tip kontrol mekanizmaları ile insanların eylemlerini biçimlendiriyorlar.
Toplumun işçilik ve üretim için ihtiyaç duyduğu insanları çalışmaya ve hizmet etmeye teşvik etmesi şart.
Bunu da insanların akıllarına "Şu eylemi yaparsan senin sağlıklı bir zihnin var." "Şu eyleme kendini kaptırırsan sende sıkıntı var." gibi manipülatif utandırma taktikleri ile gerçekleştiriyorlar.
Zaten bu son zamanlarda türeyen "Dopamin Detoksu", "Kişisel Gelişim", "No Fap" akımları kapitalizmin medyadan istifade ederek insanları sisteme dahil etme çırpınışları.
Bir hevesle teknoloji kullanımınızı sınırlandırıp oyunlarınızı ve hesaplarınızı sildiniz, egzersiz yapıp doğa yürüyüşlerine çıktınız diye seks işçileri ile beraber olup suratına bir tane daha dövme çizdirebilmek için varını yoğunu satan ayaktakımından daha seçkin eylemler yapmış olmuyorsunuz.
İkiniz de bağımlısınız. İyi hissetmeye.
Hayatlarınızla ne yapmanız gerektiği hususunda öğüt verecek değilim.
En büyük tasam olayların geri planlarını tutarlı bir şekilde izah edebilmek.
Olayları tutarlı bir şekilde izah edebilmek de benim dopamin kaynağım :D
Bir şeyleri anlayamayınca çok hüzünleniyorum.
Bir meseleyi kendi içinde istikrarlı bir düzleme yatırıp sır perdesini aralamak bana zevk veriyor, tatmin oluyorum, kendimi önemli biri gibi hissediyorum.
Şu kişisel gelişim ortamlarındaki tipler gibi.. BEN ÜST İNSANIM.
Bırak Allah aşkına.
Siyasi ve ekonomik görüşlerinize saygım sonsuz.
Bu bir kapitalizm eleştirisi değildir.
Olan şeyi anlattım.
- 2
- 2
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 27/12/2024 10:34:08 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/16483
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.