Bu içerik tıp ve sağlık ile ilişkilidir. Sadece bilgi amaçlı olarak hazırlanmıştır. Bireysel bir tıbbi tavsiye olarak görülmemelidir. Evrim Ağacı'ndaki hiçbir içerik; profesyonel bir hekim tarafından verilen tıbbi tavsiyelerin, konulan bir teşhisin veya önerilen bir tedavinin yerini alacak biçimde kullanılmamalıdır.
Bebeklerin ağlaması, doğumdan itibaren hayata attıkları ilk adımlardan biri olarak kabul edilebilir. Doğal olan bu refleks bir bebek için ilk iletişim biçimi olmanın ötesinde, hayatta kalmayı destekleyen bir savunma mekanizmasıdır. Kelimelerle kendilerini ifade edemeyen bebekler, fiziksel ve duygusal rahatsızlıklarını ağlayarak dışa vururlar. Bu süreç biyolojik açıdan beyin, sinir sistemi ve solunum sistemi arasında karmaşık bir etkileşimin sonucudur. Psikolojik boyutuyla bakıldığında ise ağlama bebeklerin çevresel uyarıcılara verdiği tepki, şefkat ihtiyacı ya da yaşadıkları strese karşı geliştirdikleri bir reaksiyon olarak değerlendirilebilir.
Bebeklerin ağlamasının sağlık üzerindeki etkilerini incelemek, onların gelişim süreçlerini daha iyi anlamak adına büyük önem taşır. Özellikle uzun süren ve sebebi anlaşılmayan ağlama nöbetleri, kolik gibi durumlara işaret edebilir ve hem bebeğin hem de ebeveynlerin sağlığını etkileyebilir. Kolik bebeklerde uzun süreli ağlamaların ebeveynler üzerinde duygusal bir yük yarattığı bilinmektedir. Bu tür durumların önüne geçmek ya da olası sağlık sorunlarını erken tespit edebilmek için ağlamanın fizyolojik ve psikolojik temellerini derinlemesine anlamak gereklidir.
Bebeklerde Ağlama Mekanizması
Bebeklerde ağlama, biyolojik temelli karmaşık bir süreçtir. Doğumdan itibaren refleksif bir şekilde işleyen bu mekanizma, temel olarak bebeğin hayatta kalmasını destekler. Ağlama sırasında solunum yolları aktif hale gelir, nefes alışverişi hızlanır ve ses telleri titreşerek belirgin sesler çıkarır. Fizyolojik olan bu işleyiş, oksijen seviyesinin dengelenmesine ve beyin fonksiyonlarının sağlıklı bir biçimde çalışmasına katkı sağlar.
Bebeklerin ağlamalarının arkasında pek çok farklı neden yatabilir. En yaygın nedenler arasında açlık, gaz sancısı, uyku ihtiyacı, bezin kirli olması ya da çevresel rahatsızlıklar yer alır. Bebekler ayrıca şefkat ve temas ihtiyacı duyduklarında ya da fazla uyarıldıklarında da ağlama refleksi gösterebilirler. Bebeklerin duyusal gelişimi devam ettikçe ağlamanın da farklı tonlara ve nedenlere göre çeşitlendiği gözlemlenir. Örneğin açlıktan kaynaklanan ağlama, gaz sancısına bağlı ağlamadan farklı bir ses tonuna ve yoğunluğa sahip olabilir. Bu çeşitlilik, ebeveynlerin bebeklerinin ihtiyaçlarını daha iyi anlamalarına yardımcı olur.
Ağlama olayı yalnızca bir rahatsızlığın belirtisi değil, aynı zamanda sağlıklı bir büyümenin göstergesi olarak da değerlendirilebilir. Bebeklerin ses tellerini kullanarak nefes alışverişlerini düzenlemesi ve çevresel uyaranlara tepki vermesi normal bir gelişim sürecinin parçasıdır. Fakat uzun süren ve aşırıya kaçan ağlama durumlarında altta yatan tıbbi bir problem olabileceği unutulmamalıdır. Özellikle kolik bebeklerde görülen uzun süreli ağlamalar, gaz sancısı ya da reflü gibi fiziksel rahatsızlıklardan kaynaklanabilir. Bu tür durumların uzman bir sağlık profesyoneli tarafından değerlendirmesi büyük önem taşır.
Ağlama mekanizmasının anlaşılması, ebeveyn ve bakıcılar için bebeklerin ihtiyaçlarını daha hızlı ve etkili bir şekilde belirlemenin anahtarıdır. Böylece hem bebeklerin sağlıklı gelişim süreçleri desteklenir hem de ebeveynlerin yaşadığı stres düzeyi azalır. Ağlamanın bu çift yönlü etkisi, konuya bütüncül bir bakış açısıyla yaklaşmayı gerekli kılar.
Ağlamanın Fizyolojik ve Psikolojik Etkileri
Bebeklerde ağlama yalnızca basit bir iletişim aracı olarak değerlendirilmemeli, aynı zamanda nörofizyolojik ve psikolojik etkileri göz önünde bulundurularak incelenmelidir.
Kısa Süreli ve Uzun Süreli Ağlamanın Etkileri
Kısa süreli ağlama genellikle açlık, rahatsızlık, yorgunluk veya sosyal ilgi ihtiyacı gibi nedenlerle ortaya çıkar ve fizyolojik bir yanıt olarak kabul edilir. Beyindeki hipotalamus bu süreçte stres yanıtını tetikleyerek hipofiz bezinden adrenokortikotropik hormon (ACTH) salınımına neden olur. ACTH, adrenal korteksten kortizol salınımını uyarır ve vücudun stresle başa çıkmasına yardımcı olur.
Uzun süreli ve yoğun ağlama ise bebeklerde kronik stresin bir göstergesi olabilir. Sürekli artan kortizol seviyeleri, hipokampus ve prefrontal korteks gelişimini olumsuz etkileyebilir. Araştırmalar uzun süreli ağlama ataklarının bebeklerin duygu düzenleme yetilerinde bozulmaya yol açabileceğini ve ilerleyen yaşlarda artan anksiyete riskine katkıda bulunabileceğini göstermektedir.
Hollanda’daki ABCD kohort çalışmasında, bebeklik döneminde günde 3 saatten fazla ağlama atakları yaşayan bebeklerin, 5–6 yaşlarında davranışsal ve duygusal bozukluklar yaşama riski yaklaşık iki kat daha yüksek bulunmuş (OR ≈ 2.0; %95 CI 1.75–2.12). Bu artış, büyük ölçüde annenin bakım yükü ve agresif ebeveyn davranışlarının etkisiyle açıklanmış; yani uzun süreli ağlama yalnızca bebeğin değil, aynı zamanda ebeveynin stres seviyesini artırarak çocuğun duygusal gelişimini dolaylı olarak da olumsuz etkileyebilmiştir.[12]
Çocukların erken dönemde yoğun ağlama yaşaması, sadece davranışları değil beyindeki stres düzenleyici alanlarla da alakalıdır. Hızlı veya kronik yükselen kortizol seviyeleri hipokampüs ve prefrontal korteksin gelişim süreçlerini zayıflatabilir. Örneğin hipokampus, glukokortikoid reseptörleri bakımından zengin olduğu için uzun süre yüksek kortizol seviyelerine maruz kaldığında hacimsel küçülme (atrofi) yaşayabilir; bu da öğrenme, hafıza ve duygu düzenleme becerisini olumsuz etkiler.[13]
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Erken dönemde uzun süren ağlama atakları, bireyin duygu düzenleme mekanizmasını kötü etkileyebilir ve çocuklukta anksiyete ile davranışsal bozulma riskini artırabilir. Bu süreç, artan kortizol üzerinden hem duygusal (PFC inhibisyonu, amigdala aşırı duyarlılığı) hem de bilişsel (hipokampal fonksiyon düşmesi) sistem bozulmaları yoluyla pekişebilir. Erken stresin bu üçlü etki mekanizması bir arada bireyin hem psikolojik hem nörobiyolojik zorluklarla baş etme kapasitesini zayıflatır.[14]
Ağlamanın Hormonal Sonuçları ve Stresle Bağlantısı
Bebeklerin ağlamasına karşı gelişen fizyolojik yanıtlar esas olarak otonom sinir sistemi ve hipotalamus-hipofiz-adrenal (HHA) aksı tarafından yönetilir. Ağlama sırasında artan sempatik aktivite kalp atış hızında ve solunum oranında belirgin bir artışa neden olur. Bununla beraber uzun süreli stres altında kalan bebeklerde parasempatik sinir sisteminin etkinliğinin azalması, duygusal regülasyon yeteneğinin zayıflamasına neden olabilir.
Ağlama sürecinde merkezi sinir sistemi ile endokrin sistem arasında bir etkileşim başlar. Stres veya duygusal baskıya maruz kalan bireylerin kan dolaşımlarında kortizol gibi stres hormonları yükselir. Bilimsel araştırmalar ağlamanın homeostaz üzerinde dengeleyici bir rol oynayarak bireyin kendini daha huzurlu ve rahatlamış hissetmesine katkı sağladığını ortaya koymaktadır.[15]
Ayrıca bebek ağlaması sırasında ebeveynlerde oksitosin ve prolaktin gibi nöropeptidlerin salınımı, ebeveyn-bebek bağlanmasını destekleyerek ebeveynin bakım verme davranışlarını teşvik eder. Fakat aşırı ağlama vakalarında bu hormonal denge bozulabilir ve ebeveynlerde stres, yetersizlik hissi ve depresif semptomlar ortaya çıkabilir.
Kolik Bebekler ve Sürekli Ağlama Vakaları
Bazı bebeklerde ağlama, normal sınırların ötesine geçerek aşırı ve sürekli hale gelir. Özellikle kolik sendromu ile ilişkilendirilen bu durum biyolojik, nörolojik ve çevresel faktörlerin birleşimi sonucu ortaya çıkar.
Kolik; sağlıklı bebeklerde görülen ve tipik olarak 3 haftadan uzun süren, haftada en az 3 gün ve günde en az 3 saat süren aşırı ağlama epizotları ile karakterize edilen bir durumdur. Genellikle doğumdan sonraki ilk birkaç hafta içinde başlar ve üç ay boyunca devam edebilir. Kolik bebeklerin günün belirli saatlerinde, özellikle akşam saatlerinde şiddetli bir şekilde ağladıkları gözlemlenir. Bu ağlama nöbetleri sırasında bebeklerin sakinleştirilmesi oldukça zordur. Kolik bebeklerde gastrointestinal rahatsızlıklar, duyusal hassasiyetler ve immünolojik faktörler gibi çeşitli biyolojik mekanizmalar rol oynayabilir. Son araştırmalar kolik bebeklerin merkezi sinir sisteminde ağrı ve stres yanıtlarını düzenleyen mekanizmalarda farklılıklar olabileceğini göstermektedir.
Sürekli Ağlamanın Bebek Sağlığına Potansiyel Etkileri
Persistan (sürekli) ağlama sadece ebeveynler için değil, bebeklerin gelişimi açısından da ciddi sonuçlar doğurabilir. Uzun süreli ve kontrolsüz ağlama epizotları bebeğin nörolojik gelişimini olumsuz etkileyebilir ve stres düzenleme mekanizmalarında bozulmalara neden olabilir. Geçmiş çalışmalarda 4.751 çocuk incelenmiş; üç saati aşan ağlama atakları yaşayan bebeklerin 10 yaşında yapılan MRI incelemelerinde amigdala hacminde ortalama -0.19 SD kadar küçülme saptanmıştır. Bu durum, yüksek kortizol düzeylerinin limbik sistem üzerindeki yapısal etkilerinin göstergesidir.[13]
Buna ek olarak sürekli ağlama ebeveyn-bebek etkileşimini zayıflatarak bağlanma bozukluklarına yol açabilir.[16] Uzun vadeli etkiler arasında ise duygusal regülasyon problemleri, artan stres hassasiyeti ve davranışsal sorunlar yer alabilir. Araştırmalar sürekli ağlamanın erken dönemdeki beyin gelişimi üzerinde potansiyel etkiler yaratabileceğini ve bu durumun ilerleyen yaşlarda anksiyete, dikkat eksikliği ve duygusal dengesizlik gibi sorunlara zemin hazırlayabileceğini öne sürmektedir.[14] Özellikle ebeveynlerin uzun süreli ağlama karşısında gösterdiği tepkiler bebeğin stres algısı üzerinde belirleyici bir rol oynayabilir.
Sürekli ağlama vakalarında multidisipliner bir değerlendirme ile biyolojik, çevresel ve psikososyal faktörlerin dikkate alınması gerekmektedir. Elde edilen bilimsel bulgular bebeklerin sağlıklı gelişimi ve ebeveynlerin desteklenmesi açısından önemli bir rehber niteliği taşımaktadır.
Bebekler Ağlamaktan Ölebilir mi?
Aşırı ve uzun süreli ağlama bebeklerde ciddi fizyolojik stres yaratabilir ve bu stresin ölüm riski ile bağlantılı olup olmadığı bilim camiasında önemli bir araştırma konusu olmuştur. Literatürde doğrudan ağlamaya bağlı ölüm kavramını destekleyen kesin bir bilimsel bulgu bulunmamakla birlikte uzun süreli ve kontrolsüz ağlamanın bazı kritik fizyolojik riskleri artırabileceği gösterilmiştir.[17], [18], [19]
Bebeklerde uzun süreli ağlama, oksijen desatürasyonuna (kan oksijen seviyelerinde düşüş), kalp ritmi düzensizliklerine ve otonom sinir sistemi üzerinde baskıya yol açabilir. Özellikle prematüre ve altta yatan sağlık sorunları bulunan bebeklerde, yoğun ağlama epizotları apne ataklarını tetikleyebilir ve solunum yetmezliği gibi ciddi komplikasyonlara neden olabilir. Ayrıca bradikardiye yol açarak yaşamı tehdit eden fizyolojik durumları beraberinde getirebilir.[19]
Özellikle ani bebek ölümü sendromu (SIDS) riski taşıyan bebeklerde, aşırı ağlamanın solunum düzensizlikleri ile ilişkili olabileceği ileri sürülmüştür. Otonom sinir sistemindeki düzensizlikler, ağlama esnasında vagus siniri aktivasyonunu artırarak solunum yavaşlamalarına ve ciddi vakalarda apne nöbetlerine sebep olabilir. Bu nedenle uzun süreli ağlama epizotlarının yönetimi kritik bir öneme sahiptir ve ebeveynlerin yanı sıra sağlık profesyonellerinin de bu konuda bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Bu tür vakalarda ebeveynlerin ve sağlık profesyonellerinin bilinçli olması uygun müdahale ve izleme yöntemlerini uygulaması hayati önem taşımaktadır.
Risklerin Önlenmesi ve Müdahaleler
Aşırı ağlama vakalarının önlenmesi ve yönetilmesi için ebeveynlerin bilinçlendirilmesi büyük önem taşımaktadır. Ağlamanın nedenlerini anlamak için aşağıdaki faktörler göz önünde bulundurulmalıdır:
- Açlık, rahatsızlık veya fiziksel rahatsızlık gibi temel ihtiyaçların karşılandığından emin olmak.
- Aşırı duyusal uyarandan kaçınarak bebeğin rahatlatıcı bir ortamda bulunmasını sağlamak.
- Ten teması ve sallama gibi yatıştırıcı teknikleri uygulamak.
Tıbbi ve psikolojik müdahaleler ise şu şekilde sıralanabilir:
- Pediatrik değerlendirme yapılarak altta yatan sağlık sorunlarının ekarte edilmesi.
- Gerekli durumlarda çocuk nörolojisi veya gelişimsel pediatri uzmanları ile multidisipliner bir yaklaşım benimsenmesi.
- Ebeveynlere stres yönetimi ve duygusal destek sağlanarak psikososyal risk faktörlerinin azaltılması.
Sonuç
Ağlama, bebeklerin fizyolojik ve psikolojik gelişiminde önemli bir role sahiptir. Fakat aşırı ve sürekli ağlama durumları hem bebeğin sağlığı hem de ebeveynlerin psikolojik iyi oluşu açısından dikkatle ele alınmalıdır. Gelecekte yapılacak araştırmalarda uzun süreli ağlamanın nörogelişimsel etkileri, bağlanma ilişkileri üzerindeki sonuçları ve uygun müdahale yöntemlerinin belirlenmesi gibi konulara odaklanılması büyük önem taşımaktadır.
Ağlamanın bebeklerin gelişiminde normal bir süreç olduğunu unutmamak gerekir. Henüz konuşamayan bebeklerin iletişiminin temeli olan ağlama, bazı durumlarda risk teşkil edebilse de çoğunlukla ebeveynle kurulan bağın bir bileşenidir.
Evrim Ağacı'nda tek bir hedefimiz var: Bilimsel gerçekleri en doğru, tarafsız ve kolay anlaşılır şekilde Türkiye'ye ulaştırmak. Ancak tahmin edebileceğiniz gibi Türkiye'de bilim anlatmak hiç kolay bir iş değil; hele ki bir yandan ekonomik bir hayatta kalma mücadelesi verirken...
O nedenle sizin desteklerinize ihtiyacımız var. Eğer yazılarımızı okuyanların %1'i bize bütçesinin elverdiği kadar destek olmayı seçseydi, bir daha tek bir reklam göstermeden Evrim Ağacı'nın bütün bilim iletişimi faaliyetlerini sürdürebilirdik. Bir düşünün: sadece %1'i...
O %1'i inşa etmemize yardım eder misiniz? Evrim Ağacı Premium üyesi olarak, ekibimizin size ve Türkiye'ye bilimi daha etkili ve profesyonel bir şekilde ulaştırmamızı mümkün kılmış olacaksınız. Ayrıca size olan minnetimizin bir ifadesi olarak, çok sayıda ayrıcalığa erişim sağlayacaksınız.
Makalelerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu makalemizle ilgili merak ettiğin bir şey mi var? Buraya tıklayarak sorabilirsin.
Soru & Cevap Platformuna Git- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- MamaAdoptation. Can A Baby Die From Crying Too Long? Mama Adoptation. (10 Kasım 2023). Alındığı Tarih: 28 Mart 2025. Alındığı Yer: MamaAdoptation | Arşiv Bağlantısı
- M. Adoptation. Can Babies Die From Crying Too Long? Let’s Find Out! 🍼😢. (21 Şubat 2024). Alındığı Tarih: 28 Mart 2025. Alındığı Yer: Medium | Arşiv Bağlantısı
- L. Davies. Can Babies Die From Crying Too Long? | Mothers And More. (28 Şubat 2023). Alındığı Tarih: 28 Mart 2025. Alındığı Yer: Mothers and More | Arşiv Bağlantısı
- Bizzie Mommy. Can Babies Die From Crying Too Long? Associated Risks - Bizzie Mommy. (2 Nisan 2023). Alındığı Tarih: 28 Mart 2025. Alındığı Yer: Bizzie Mommy | Arşiv Bağlantısı
- C. Rice, et al. Can A Baby Die From Crying Too Long? Potential Risks. (20 Ağustos 2024). Alındığı Tarih: 28 Mart 2025. Alındığı Yer: Parents Wonder | Arşiv Bağlantısı
- I. Sample. Does Crying Damage Babies' Brains?. (11 Kasım 2004). Alındığı Tarih: 28 Mart 2025. Alındığı Yer: the Guardian | Arşiv Bağlantısı
- The Mom And Kids. Can Babies Die From Crying Too Long?. (14 Ekim 2023). Alındığı Tarih: 28 Mart 2025. Alındığı Yer: The Mom And Kids | Arşiv Bağlantısı
- shunchild. The Danger Of Newborns Crying For Too Long | Shunchild. (14 Aralık 2024). Alındığı Tarih: 28 Mart 2025. Alındığı Yer: shunchild | Arşiv Bağlantısı
- A. Marcin. 9 Benefits Of Crying And Why It's Good And When To Get Help. (14 Nisan 2017). Alındığı Tarih: 28 Mart 2025. Alındığı Yer: Healthline | Arşiv Bağlantısı
- Z. Tankard. Why Babies’ Tears Make Us Cry And Why They Matter - La Leche League International. (28 Kasım 2018). Alındığı Tarih: 28 Mart 2025. Alındığı Yer: La Leche League International | Arşiv Bağlantısı
- Parents. Colic 101: Everything Parents Need To Know. Alındığı Tarih: 28 Mart 2025. Alındığı Yer: Parents | Arşiv Bağlantısı
- ^ L. J. C. A. Smarius, et al. (2017). Excessive Infant Crying Doubles The Risk Of Mood And Behavioral Problems At Age 5: Evidence For Mediation By Maternal Characteristics. European Child & Adolescent Psychiatry, sf: 293-302. doi: 10.1007/s00787-016-0888-4. | Arşiv Bağlantısı
- ^ a b S. Sammallahti, et al. (2023). Excessive Crying, Behavior Problems, And Amygdala Volume: A Study From Infancy To Adolescence. Elsevier BV, sf: 675-683. doi: 10.1016/j.jaac.2023.01.014. | Arşiv Bağlantısı
- ^ a b K. E. Smith, et al. (2020). Early Life Stress And Development: Potential Mechanisms For Adverse Outcomes. Journal of Neurodevelopmental Disorders, sf: 1-15. doi: 10.1186/s11689-020-09337-y. | Arşiv Bağlantısı
- A. GraÄanin, et al. (2014). Is Crying A Self-Soothing Behavior?. Frontiers Media SA. doi: 10.3389/fpsyg.2014.00502. | Arşiv Bağlantısı
- ^ C. H. Zeanah. (2011). Handbook Of Infant Mental Health, Third Edition. ISBN: 9781606233740. Yayınevi: Guilford Press.
- ^ C. F. Z. Boukydis. (2012). Infant Crying. ISBN: 9781461323815. Yayınevi: Springer Science & Business Media.
- ^ D. M. Zeifman. (2002). An Ethological Analysis Of Human Infant Crying: Answering Tinbergen's Four Questions. Wiley, sf: 265-285. doi: 10.1002/dev.1005. | Arşiv Bağlantısı
- ^ a b M. Gunnar, et al. (2006). The Neurobiology Of Stress And Development. Annual Reviews, sf: 145-173. doi: 10.1146/annurev.psych.58.110405.085605. | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 19/06/2025 13:49:32 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/20194
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.