Seni anladığımı bilmeni isterim. Hayallerinin seni bu denli etkileyebilecek kadar güçlü olması, zaman zaman ne kadar gerçek hissettiklerini düşününce oldukça kafa karıştırıcı ve yorucu... farkındayım. Bir yandan canlı ve zengin iç dünyan seni daha yaratıcı, daha renkli hisler taşıyan biri yaparken, diğer yandan bu hayallerin günlük yaşamındaki dengeni bozmaya başlaması seni endişelendirebilir, ki bir şeylerin ters gittiğini fark etmişsin ki soruyu sormak istemişsin.
Maladaptive Daydreaming (MD) dediğimiz durum burada ortaya çıkıyor: aşırı hayal kurmanın, insanın günlük hayatına, sosyal ilişkilerine ya da duygusal bütünlüğüne zarar verme boyutuna ulaştığı bir hâl. Şu an için resmi olarak bir psikiyatrik bozukluk şeklinde tanınmış değil yani (örneğin DSM-5 içinde yer almıyor) ama tabii üzerinde çalışan uzmanlar var.[1] Bunun üzerine araştırmalar da devam ediyor, bu da yalnız olmadığını, bilimsel camiada da bu duruma önem verildiğini belirtmekte fayda olduğunu düşünüyorum. Ayrıca MD'nin özellikle bazı bağlanma stilleri, duygusal düzenleme problemleri ve hatta depresyon veya kaygı gibi diğer duygusal zorluklarla ilişkili olabileceği düşünülüyor. Aslında senin hissettiğin o güçlü duygular belki zaman zaman sosyal ortamlarda tükenmişlik, belki de içindeki dengeleri kurmakta zorlanma, bu durumun bir yansıması olabilir...
Mesela gün içinde bir toplantıya girerken ya da ders çalışman gerektiğinde aklının aniden bambaşka bir hikâyeye, belki de hiç var olmayan bir dünyanın içine sürüklenmesi gibi... Bunu ben de çok yaşıyordum açık konuşmak gerekirse. Sanki normalde dikkatini vermen gereken anlarda zihnin, çok daha ilginç ve renkli bir iç aleme kaçıyor. Ben de bir dönem, telefonda bir arkadaşımla konuşurken bile, onun anlattıklarını tam duyamadan hatta ne duyamaması konuşmanın farkında bile olamadan, kafamın içinde kurduğum farklı bir senaryoda kaybolduğumu fark ediyordum. Bu durum da haliyle beni ilişkilerimde eksik hissettirdi, sanki yüzümde bir gülümseme olsa bile aslında tam olarak orada değildim gibi.
Başka bir zaman belki ailenle akşam yemeği yediğinde, onların sana bir şey sorduğunu fark edemeyip geçiştirdiğin, hatta birkaç dakika önce kafanda yarattığın hikâyenin etkisinden çıkmak için çabaladığın anlar olabilir. Ben de evde bazen aynı durumu yaşardım: Annem bana bir şey anlatırken, ben onun sesini işitsem de içimde kurduğum o sahnelerden çıkmakta zorluk çekerdim. Ama işte bu da sevdiklerimin bana ulaşmaya çalıştığı ama benim onlara tam olarak cevap veremediğim, hatta o anın tadını yakalayamadığım rahatsız edici bir döngüye dönüşebilirdi. Bu nedenle, böyle durumlar yaşarken hissettiğin yetersizlik, suçluluk veya anlaşılmama duygusunu gayet iyi anlıyorum.
Elbette herkes zaman zaman yoğun hayallere dalar. Bu da kişinin yaratıcılığını besleyebilir aslında, zorlu süreçlerde sığınacak bir iç dünya yaratabilir. Ancak bu hayaller seni sevdiklerinden uzaklaştırmaya, sorumluluklarını yerine getirmekte zorlanmana, genel ruh hâlini bozup seni yıpratmaya başladıysa, o zaman bu konuyu dikkate alman gerekebilir, ben de bu noktada dikkate almaya başlamıştım zaten.
Nasıl kurtuldun diye soracan olursan:
Kendi deneyimlerimden yola çıkarak söyleyebilirim ki bu durumu anlamak ve kontrol altına almak ilk etapta kolay olmadı. 😂 Bir dönem hayatımın büyük bir kısmı, zihnimde yarattığım hikâyelerle geçiyordu. Bu hayaller başta beni mutlu ediyor, sıkıcı anları renklendiriyordu. Ancak bir süre sonra sorumluluklarımı ertelemeye, sevdiklerimle geçirebileceğim gerçek anları gözden kaçırmaya başlamıştım. Bunu fark edince de kendi içimde bir alarm çaldı:
"Gerçek dünyayı kaçırıyorum ve bunun bedelini ilişkilerimle ve kariyerimle ödüyorum."
Bu noktada ilk denediğim şey, zihnimi toplamak ve kendimi içinde kaybettiğim hikâyelerden bir adım geriye çekebilmekti. Başlarda çok zorlandım. Özellikle tam o canlı, film gibi hayallerin içindeyken, kendime "Şu an buradasın, elindeki işe dön" demek bile çok güçtü. Ama yılmadım. Kendime küçük hedefler koydum, mesela çalışırken ya da bir arkadaşım konuşurken zihnim kaydığında, derin bir nefes alıp sakince yeniden o ana dönmeyi denedim. Giderek daha sık aklıma "Farkındalık" anları yerleştirdim; bir kahve içerken kokusuna ve tadına odaklanmak, yürürken ayaklarımın yere değme hissini fark etmek gibi… Bu belki her şeyi bir anda çözen mucizevi bir yöntem değildi 😂 ama zamanla bir temel atmaya başladı.
Aynı şekilde iç dünyamı tamamen bastırmaya çalışmak yerine ona sınırlı ama düzenli zamanlar vermek de işe yaradı, yadsıyamam. Bazı akşamlar ya da hafta sonları için özel, "hayal kurma" seansları planladım, komik gelebilir ama alışkanlığı azar azar bırakma gibi düşünebilirsin. Bu sayede gün içinde defalarca kaybolmak yerine, "Tamam, şimdi gerçek hayata odaklan; hayal kurma vaktin akşam geldiğinde seni bekliyor" diyerek kendimi yönlendirebildim. Bu belki tuhaf görünebilir ama işte beyni şartlamak ve ona sınırlar koymak zaman içinde güçlü bir alışkanlık haline geldi.
Ayrıc bu süreçte kendimi suçlamayı bırakıp neden bu kadar derin hayaller kurduğumu anlamaya çalıştım. Bunu yaparken yazı yazmak çok işime yaradı. Gerçi bunun istemeden olduğunu fark ettim desem yeridir hahaha 😂. İşim gereği çok fazla metin okuyup yazıyorum. Bu sayede gitgide "kaçış" değil, "anlama" temelli bir sürece girmiş oldum.
Tabii bu süreç hâlâ mükemmel değil ama ara ara yine zihnimin başka dünyalara kaydığı oluyor. Ama zamanla kontrolün daha çok elimde olduğunu, anları daha bilinçli yaşadığımı fark ettim. Kendime daha şefkatli yaklaşarak, hayallerimi tamamen yok saymadan ama onların gerçek yaşamımın önüne geçmesine de izin vermeden bir denge kurmaya başladım. Umarım bu deneyimlerim, senin için de bir başlangıç ilhamı olabilir diyer umuyorum. Unutma yalnız değilsin ve içindeki o zengin dünyayı yönetmeyi öğrenmek mümkün. Kendine zaman ver, anlayış göster ve belki de küçük adımlarla başlayıp, kendi ritmini bul.
Kaynaklar
- E. Cirino. Maladaptive Daydreaming: Scale, Symptoms, And Treatments. (26 Nisan 2017). Alındığı Tarih: 6 Aralık 2024. Alındığı Yer: Healthline | Arşiv Bağlantısı