Nick Bostrom
“Bi' dakika nasıl olabilir ne okuyorum ben anlamıyorum ya neden herkes bundan bahsetmiyor!” serimizin ikinci bölümüne hoş geldiniz.
Nick Bostrom
“Bi' dakika nasıl olabilir ne okuyorum ben anlamıyorum ya neden herkes bundan bahsetmiyor!” serimizin ikinci bölümüne hoş geldiniz.
"Mantık hatası" kalıbı, tıpkı "teori" sözcüğü gibi günümüzde, günlük dilde farklı, bilimde ve felsefede ise farklı anlamlarda kullanılan bir kalıptır. Günlük yaşantımızda genellikle anlayamadığımız ya da anlayamayacağımız kadar karmaşık olan olaylar için “Bu işte bir mantık hatası var.” deriz. Ancak bilim dünyasında mantık hataları, günlük dildeki kullanımı kapsamakla birlikte, burada göreceğiniz gibi çok daha geniş bir alanı içine almaktadır.
Mantık Hatası (İng: "Logical Fallacy"), isimden de anlaşılabileceği gibi, temel olarak, mantıklandırma sürecinde yapılan her türlü hata anlamına gelmektedir. Ancak mantık hataları, olgusal (gerçeksel) hatalardan (İng: factual error) farklıdır. Örnekleyelim:
Felsefenin bazı tartışma alanları diğer disiplinlerle doğal bir kesişim alanında bulunmaktadır. Öyle ki bu tartışma alanlarındaki problemleri daha iyi kavramak adına bir alanda uzmanlaşma yeterli olmamaktadır. Bu nedenle felsefeciler olabildiğince interdisipliner bir pozisyon sahibi olmakta artık daha dikkatli davranmaktadır. Bahsettiğimiz kesişim alanlarında bulunan konulardan biri kürtaj hakkındadır. Kürtaj tartışmalarında tıp etiği, hukuk, psikoloji gibi diğer disiplinler de en az felsefeciler kadar çalışma yapmaktadır.
Felsefeciler kürtaj üzerine yaptıkları çalışmaları ahlak felsefesinin alt dallarından biri olan Pratik Etik disiplini içerisinde gerçekleştirir. Bu yazımızda kürtaj tartışmalarına dair önemli gördüğümüz birkaç notu hatırlatmayı amaçlıyoruz; ayrıca her ne kadar yazarın kürtaj yanlısı bir eğilimi olsa da kürtaj tartışmalarına dair fikirlerini düzenli olarak değiştirmekte olduğu ve belirli bir pozisyonu ısrarlı olarak savunmakta zorlandığını da belirtmek isteriz. Bu nedenle yazımızı bir kürtaj savunusu veya reddi olarak okumaya başlamanızı tavsiye etmiyoruz.
Communications Earth & Environment dergisinde yayınlanan bir çalışmada araştırmacılar, İspanya'nın Mallorca adasındaki bir mağarada bulunan eski bir su altı köprüsü sayesinde binlerce yıl önce batı Akdeniz'deki adalara insanların ne zaman yerleştiğini tespit etti.
Genovesa Mağarası'ndaki 7,6 metrelik köprü üzerinde yapılan yeni bir analiz, insanların Akdeniz'in en büyük adalarından biri olan Mallorca'da daha önce düşünülenden çok daha erken bir dönemde yaşadığını gösteriyor. Bu durum, insanların doğu ve batı Akdeniz bölgelerine yerleşme zamanları arasındaki farkı daraltabilir.
Rutgers Üniversitesi araştırmacıları, metabolizmadan sorumlu protein yapılarının kökenini keşfetti: Dünya'da erken yaşama güç veren ve NASA'nın diğer gezegenlerde yaşam aramak için kullanabileceği kimyasal sinyaller işlevini de gören basit moleküller! 3.5 ila 2.5 milyar yıl önce, ilk proteinlerin nasıl göründüğünü tahmin eden araştırmaları, PNAS dergisinde yayınlandı.
Bilim insanları, binlerce parçadan oluşan bir yapboz gibi, günümüzden uzak geçmişe, enzimlerin (proteinlerin) evriminin kökenine indiler. Yapbozun çözümü için iki eksik parça gerekliydi ve Dünya'da yaşam, onlarsız var olamazdı. Metabolizmadaki rollerine bağlı bir ağ kuran ekip, bu eksik parçaları keşfetti. Araştırmacılar, çalışmalarının önemini şöyle anlatıyorlar:
Evrim Ağacı üyeliği tamamen ücretsiz ve sitemizi çok daha etkili, interaktif ve keyifli bir şekilde kullanmanızı sağlayacak. Üye değilseniz, birkaç saniyede üyelik oluşturabilirsiniz! Üyeyseniz de giriş yapmanızı tavsiye ederiz.
İzotonik ortam içerisine konulan hücreyle kıyaslandığında, konsantrasyonu hücre ile aynı olan ortamdır. Eğer hücre izotonik bir ortama konulursa hipotonik ve hipertonik durumun aksine, hücre bundan olumsuz etkilenmez. Bu yüzden, mikroskop altında yapılacak incelemelerde hücre izotonik ortamına konularak incelenir. Hayvan hücreleri için bu ortam genellikle %0.9 NaCl çözeltisidir.
Hücrenin içerisine giren su miktarıyla hücre dışarısına çıkan su miktarı eşit olduğu için hücre ne şişer ne de büzüşür. Bu duruma aynı zamanda osmotik denge de denir. Burada genel bir yanılgı, hipertonik ve hipotonik ortamlardaki geçişin hiç olmayacağının düşünülmesidir. Yarı geçirgen zar, izotonik ortamdayken de hâlâ suyun geçişine olanak tanır. Fakat iki ortam arasında denge olduğundan girişle çıkış aynı miktarlarda gerçekleşir. Bu nedenle hücre bundan olumsuz etkilenmez.
Bilim haberlerimizi ve diğer yazılarımızı Google Haberler'de görmek için bizi takip etmeyi unutmayın.
Her düşünce, bir gerçeğin parçasıdır.
Uyarı: Bu yazımızda pornografi tüketimi ve bunun sağlık ile ilişkisinden söz etmekteyiz. İçerikte, pornografik herhangi bir detaya yer vermemekteyiz ve işin bilimsel tarafına odaklanmaktayız. Ancak yerleşik kurala uyarak, 18 yaşından küçük okurlarımız için uygun olmayabileceğini belirtmek istiyoruz.
Pornografi (ya da kısa adıyla porno), cinsel organları ve cinsel faaliyeti içeren herhangi bir materyalin, genellikle estetik veya duygusal sebeplerden ziyade, erotik duyguların uyarılması amacıyla açık olarak sergilenmesi ve ifade edilmesi demektir. Pornografi, illâ sanal ortamda olmak zorunda değildir, bir canlının, bir diğer çifti (veya daha çok sayıda bireyi) cinsel ilişki sırasında gözlemesine, daha doğrusu cinsel ilişki içerisinde olan grubun, bu aktiviteyi diğer bireylere açık halde yapmasına pornografi (kelime anlamıyla "cinsel içeriğin teşhiri") denir.
Planktonlar, suda ancak akıntı sayesinde hareket edebilen, bunun haricinde aktif olarak pek hareket edemeyen canlılara verilen genel isimdir. Diyatomeler (ya da diatomlar) ise, ökaryotik su yosunlarının fitoplanktonlarını oluşturan bir çeşididir. Bu ufak canlılar, etrafımızdaki birçok doğa olayının bir parçasıdır. Gelin, diatomları biraz daha yakından tanıyalım.
Diatomlar tek hücreli ve çok farklı şekilleri olan mikroskobik bir alg grubudur. Ne tam olarak bitkidirler, ne de tam olarak hayvandırlar; ancak her ikisine ait özelliklere de sahip olabilirler. Tıpkı bitkiler gibi fotosentez yapabilirler ve bitkilere özgü kloroplast yapılarına sahiplerdir; ancak hayvanlarla ilişkililendirilen genlere de sahiptirler. Bunun sebebi, diatomların bitkiler ile hayvanların tam olarak birbirinden ayrışmadığı bir dönemde evrimleşmiş ve günümüze kadar bu ortak atadan farklılaşarak gelmiş olmasıdır.
Ama nihayetinde hepimiz aynıyız. Hepimiz maymunlardan türedik.
Evrim Ağacı'nın %100 okur destekli bir bilim platformu olduğunu biliyor muydunuz? Evrim Ağacı'nın maddi destekçileri arasına katılarak Türkiye'de bilimin yayılmasına güç katın.