Roketler, gerçekten de muhteşemler. Bizler zamanımızın şanslı nesilleri olarak günlük hayatımızda sık sık roket uçuşlarına şahit olabiliyoruz. Çoğumuz kendi gözlerimizle tanık olmasak da gelişmiş iletişim teknolojilerimiz sayesinde roketi uzaydayken bile naklen takip edebiliyoruz. Peki kaçıncı kez olursa olsun izlemesi hala nefes kesici olan bu roketlerin nasıl uçtuğunu gerçekten biliyor muyuz? Bu onlarca tonluk roketler, gerek atmosferimizde gerek uzay vakumunda Dünya'nın yorucu yerçekimini yenerek nasıl saatte 27 bin kilometre gibi inanılmaz süratlere ulaşabiliyorlar? Gelin bu devasa kompleks makinelerin ardındaki basit prensipleri beraber keşfedelim…
1900 yılının başlarında uzay yolculuğu imkansız gibi gözüküyordu. Uzayda dikkate değer miktarda gaz bulunmadığı için, havayı iten pervane tarzı araçlarla uzayda yolculuk imkansızdı. Bunu gerçekleştirebilmek için aracı parçacıklar yardımıyla iten bir mekanizma gerekiyordu. İşte bu noktada itici roket motorları geliştirildi. Az sonra daha detaylıca inceleyeceğimiz Newton'un 3. Yasası'na göre işleyen bu motorlar, bir yöne doğru yapılan bir etkinin, o yönün zıt yönüne doğru bir tepkiye neden olmasını sağlayarak büyük kütleli roketlerin havalanmasını ve uzaya doğru hareket etmesini sağlar.