Türkiye'de Sokak Köpeği Sorunu Nasıl Çözülür?
Sokak köpekleri (veya bilimsel literatürdeki isimleriyle "serbest dolaşan şehir köpekleri"), şehirlerde yaşayan, sınırlandırılmamış köpeklerdir.[1] Özellikle gelişmekte olan ülkelerde, şehirlerin var olduğu ve yerel insan nüfusunun izin verdiği hemen her yerde yaşamaktadırlar.
Sokak köpekleri arasında başıboş köpekler, sahiplerinden ayrılan ya da sahipleri tarafından terk edilen evcil hayvanlar ya da hiç sahiplenilmemiş yabani köpekler bulunabilir. Keza sokak köpekleri arasında başıboş safkanlar, gerçek melez köpekler ya da Hint parya köpeği gibi yetiştirilmemiş çeşitler de bulunabilir.
Sokak köpeklerinin aşırı nüfusunun, yaşadıkları toplumlar için sorunlara neden olduğu da bilinmektedir; bu nedenle popülasyonlarını kısıtlandırmak adına farklı ülkelerde birçok yöntem uygulanmaktadır.[2] Aynı zamanda sokak köpeği kavramı, toplumların şehirleşme sürecinde ve hayvan hakları konusundaki bilinçlenme düzeyinde önemli bir yer tutmaktadır. Bu yazımız, sokak köpeklerinin ne olduğunu, neden sokak köpeklerinin var olduğunu, sokak köpeklerinin varlığının toplumda hangi sorunlara yol açtığını ve bu popülasyonun insancıl bir şekilde nasıl kontrol edilebileceğini, bilimsel veriler ışığında, mümkün olduğunca Türkiye özelinde, rasyonel bir şekilde ele almayı amaçlamaktadır.
Evrim Ağacı Sokak Köpeği Manifestosu
Bu dokümanda detaylarını sunacağımız bilgileri, 10 maddede şu şekilde özetleyebiliriz:
- "Sokak köpeği" olgusu, bilimsel ve etik olarak kabul edilebilir bir olgu değildir. Sokaklarda köpek yaşıyor olması, insandan önce köpeklere yapılan bir hakarettir. Yani tek 1 kişi zarar görmüyor olsa bile, sırf köpek refahını sağlamak için "sokak köpeği" kavramıyla aktif bir şekilde mücadele etmek ve köpeklerin sokakta yaşamaya itilmesine engel olmak gerekmektedir. Modern bir ülkenin sokak köpeği politikası, hiçbir köpeğin sokakta yaşamaya itilmediği ve bu durumun makul bir çaba ve maddi kaynak ile kalıcı olarak sürdürebildiği bir seviyeye ulaşmak olmalıdır.
- Her bir yurttaşın, vücut bütünlüklerinin tehdit edilmesinden uzak, onurlu ve sağlıklı bir yaşam sürme hakkı vardır. Bir ülkenin vatandaşlarının şehir sokaklarında yürürken köpeklerden endişe duyması, vücut bütünlüğünün sokak köpekleri dolayısıyla tehlikeye girmesi ve daha önemlisi başta çocuklar olmak üzere herhangi bir vatandaşın hayatını sokak köpekleri nedeniyle kaybetmesi, kalıcı/geçici yaralar alması (ve özellikle de kuduza yakalanması) kabul edilemez.
- Köpeklerin onurlu ve sağlıklı bir şekilde yaşam sürme hakkı vardır. İnsanların köpeklerle olan ilişkisinin diğer bütün hayvanlardan farklı olduğu, köpekleri yaratanın ve sokağa itenin insan olduğu unutulmamalıdır. Köpekler, aslen yaban hayatta yaşarken şehirlerimize gelip de sokaklarımızı işgal eden zararlılar olarak ele alınmamalıdır; onları sokaklara itenin biz olduğumuz anlaşılmalıdır. Türkiye'deki sokak köpeği problemi, hâlihazırda çalıştığı bilinen metotların işlemeyeceği veya uygulanamayacağı bir seviyede değildir. Dolayısıyla problem ile, bilimsel ve etik kurallara uygun olarak, insanlığın asırlara uzanan popülasyon dinamiği bilgilerini kullanarak, göstermelik veya yapmacık bir şekilde değil aktif ve gerçek bir şekilde, uzun vadede kalıcı olarak işe yaradığı bilinen ve ispatlanmış yöntemlerle mücadele edilmelidir.
- Bir köpek popülasyonunu azaltmanın veya ortadan kaldırmanın uzun vadede en etkili ve kalıcı yolu, "Yakala-Kısırlaştır-Bırak" olarak bilinen yöntemdir: Köpekler yakalanmalı, barınaklarda ve kliniklerde kısırlaştırılmalı, en geç 2-3 gün sonra alındıkları yerlere bırakılmalıdır. Türkiye'de yıllık kısırlaştırma oranları %50'nin altına, popülasyon geneli aşılama ve kısırlaştırma oranları %80'in altına inmemelidir. Yetişkinliğe erişebilen sokak köpeklerinin ömrünün 4-6 yıl arasında olmasından ötürü sokak köpekleri sadece birkaç yıl içinde doğal nedenlerle ölecek ve popülasyondan elenecektir. Bazılarının insanlara karşı agresyon gösterebilecek olmasından endişe edilebilir. Bu noktada, kısırlaştırma işleminin özellikle de erkek köpeklerde testosteron üretimini durdurarak agresyonu genellikle düşürdüğü ve köpek agresyonunun gün aşırı gelişmediği (gözlenebilir bir süreç olduğu) hatırlanmalıdır. Aktif ve doğru uygulanan bir Yakala-Kısırlaştır-Bırak kampanyasının sadece birkaç sene sonunda kalıcı başarıya ulaşabileceği bilindiği için, bu aktif mücadele döneminde komüniteler eğitilmeli, her komünitede köpeklerin sağlık durumunu takip edecek küçük ekipler kurulmalı, bunlara katılamayanların da bu ekipleri desteklemesi teşvik edilmelidir. Böylece her mahallede agresif olan, sakat olan, hasta olan köpekler teşhis edilebilmeli; bunların aşılama zamanı takip edilebilmeli ve tüm bu süreçler belediyelerle koordine edilebilmelidir. Bunun için internet siteleri ve mobil uygulamalar yapılmalıdır. Bir diğer deyişle, insan-köpek çatışmaları retroaktif değil, proaktif olarak önlenmelidir.
- Ötanazi, köpek popülasyonunu kontrol altına almakta ve azaltmakta kullanılmış ve bazı etik çerçeveler dahilinde kullanılması üzerinde durulabilecek bir yöntemdir. Uzman veteriner hekimler denetiminde yapılacak olan ötanazi; agresif veya sosyalleştirilemeyecek durumda olan veya terminal düzeyde hasta köpeklere uygulanarak köpek refahını en üst düzeyde tutmaya yardımcı olabilir. Ancak ötanazinin sadece kısa vadede etkili olduğu, uzun vadede düşük etkili bir yöntem olduğu bilinmektedir. Uyutularak sokaktan alınmış köpeklerin arkalarında bıraktığı nişler (yaşam alanları), diğer köpekler tarafından hızla doldurulmakta ve yeni kaynaklara erişimleri sayesinde üreme hızlarının artmasıyla sonuçlanmaktadır (buna "vakum etkisi" denmektedir). Dolayısıyla büyük ve yaygın köpek popülasyonlarını ortadan kaldırma sürecinin popülasyon içinde vakumlar yaratmadan sürdürülmesi kritik öneme sahiptir ve bu, sadece Yakala-Kısırlaştır-Sahiplendir/Bırak yöntemi ile sağlanabilir. Kalıcı olarak işe yaradığı bilinen yöntemleri uygulamayarak sadece ötanaziyi merkeze alan politikaların uzun vadede yüzleşeceği kaçınılmaz başarısızlık (örneğin popülasyonların birkaç yıl içinde eski boyutlarına dönmesi ve bunları aşması, bu sırada harcanan paralar ve vakit, vb.), toplumda daha fazla hayal kırıklığına, psikolojik yüke ve daha da az çalıştığı bilinen daha da ekstrem çözüm arayışlarına yol açacaktır. Bu durum, uzun vadede devlet kurumlarına olan güvensizliğin daha da artmasıyla sonuçlanacaktır ve "vigilante" olarak da bilinen "yasa dışı kanun infazcısı" vakalarının artmasına neden olacaktır.
- Türkiye'de hesap verilebilirlik ve doğru yetkilendirme genel bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti'ne ait belediyeler, köpek popülasyonunu kontrol altında tuttuğu ve azalttığı kesin olarak bilinen ve yasal olarak uygulamak zorunda oldukları yöntemleri son 20 yılda uygulamamıştır. 2004'te geçirilen yasaya göre Türkiye'deki 1389 belediyenin hepsinde kısırlaştırma merkezi olarak da görev yapacak olan barınaklar kurulması şart koşulmuştur; ancak aradan geçen 20 yılda bunların 1200'ünde barınak inşa edilmemiştir; ayrıca 20 yılda 1 tane bile kısırlaştırma yapmamış 1000'den fazla belediye olduğunu görülmektedir. Çalıştığı bilinen yöntemlerin uygulanmadığının herkesçe bilindiği bir ortamda, yine aynı aktörlerin uygulaması gerekecek yeni yöntemler aramak rasyonel değildir. Tarih boyunca her uygulandığı yerde istisnasız olarak çalışmış yöntemler Türkiye'de uygulanmalı, uygulanmadığı durumda bunu uygulamayan kişiler değiştirilmeli, ancak ve ancak uygulanıp da çalışmaması hâlinde ek yöntemler aranmalıdır. Köpek popülasyonlarının kontrolü konusunda belediyeler işlerini yapamıyorsa, buna özel kurumlar (görev güçleri) yaratılmalı, bu işi yapabilecek doğru kişilere, doğru yetkiler verilmelidir. Bir yandan bu görev gücünü besleyecek bilim ve etik kurulları oluşturulmalı, bunlar tarafların görüşlerini dinlemeli, belli bir eylem planı oluşturmalı, hangi sürelerde nelerin yapılacağını ilan etmeli ve o planı uygulamaya koymalıdırlar. Bu kurumların başarısız olmaları halinde halka hesap verebilmeleri ve hatta cezai yaptırımlarla yüzleşmeleri çok önemlidir.
- Sokağa köpek atmak aktif olarak engellenmediği ve sert bir şekilde cezalandırılmadığı müddetçe, "sadece kısırlaştırma" veya "sadece ötanazi" ile köpek popülasyonu azaltılamaz. Yapılan çalışmalar, insanların (hane halkı, pet shoplar, yetiştiriciler, vd.) sokağa hayvan bırakmasına göz yumulduğu senaryolarda uygulanan hiçbir yöntemin işe yaramadığını göstermektedir. Dolayısıyla ülkedeki bütün köpekler ve ülkeye sokulan her yeni köpek mikroçiplenmeli ve her birinin sorumlusu, adresiyle, telefonuyla, kimlik numarasıyla açıkça belli olmalıdır. Köpeğin terk edildiği anlaşıldığı anda, o köpeğin ömrü boyunca devlet tarafından yönetilmesinin getireceği yük oranında (enflasyon beklentileri de gözetilerek) para cezası uygulanmalı ve böylece vergi mükelleflerine ekstra bir yük doğmasının önüne geçilmelidir. Ayrıca bunun tekrarında hapis cezası veya katlanarak artan para cezası gibi ekstra caydırıcı unsurlar da eklenmelidir. Köpeğini sokağa bırakan bir kişinin sokak köpeği sahiplenmek haricinde bir köpek satın alması süresiz olarak engellenmelidir (çeşitli eğitim programlarından geçilmesi hâlinde belki ceza süreleri kısaltılabilir).
- Barınaklar, "köpek oteli" veya "kalıcı yaşam alanı" değildir, işletme maliyeti çok yüksek kurumladır; dolayısıyla köpek popülasyonu ile mücadelede sokak köpeklerinin barınağa tıkılması sürdürülebilir bir strateji değildir. Türkiye'deki barınak sayısı ve kalitesi, modern standartların çok altındadır. Bu, köpek probleminden bağımsız olarak bir problemdir (eğer yeterince barınağınız yoksa, bırakın kısırlaştırmayı, ötanazi için de bir darboğaz yaratmış olmaktasınız; çünkü ötanazi işleminin de çoğu barınaklarda bekletilen köpeklere yapılacaktır). Bu nedenle, yasaların zaten öngördüğü üzere, ülkede derhal yüzlerce yeni barınak inşa edilmelidir. Ancak Türkiye'de "kolay bir çözüm" olarak tüm köpeklerin barınaklara alınması gibi yanlış bir algı bulunmaktadır. Barınaklar, kesinlikle ama kesinlikle kalıcı yaşam alanları olarak görülmemelidir; çünkü barınakları işletmek maliyetli bir iştir, bu nedenle de hayvanların geçici olarak barınıp bakım almaları amacıyla kurulmuş "yardımevleri" olarak görmek gerekmektedir, "köpek oteli" olarak değil. Barınaklar kendilerine gelen köpekleri tedavi etmeli, çipleri yoksa çip takmalı, sahipsizlerse kısırlaştırmalı ve sahiplendirmeye çalışmalı, bunu başaramazlarsa da köpekleri eski yerlerine bırakmalıdır. Yani gelen hayvanları elden geçirip en kısa sürede göndermelidirler; bir köpek barınaklarda asla birkaç günden uzun kalmamalıdır.
- Türkiye'de sokak köpeği problemi hakkında ciddi bir eğitim ve araştırma eksikliği de bulunmaktadır. Sadece var olan problemin boyutunu teşhis edebilmek için değil, problemin ne yönde gittiğini öngörebilmek için de veri toplama pratikleri iyileştirilmelidir. Sokak köpeği popülasyonunu izlemek, uygulanan önlemlerin etkinliğini değerlendirmek ve stratejide veriye dayalı ayarlamalar yapmak için periyodik olarak sayım ve anket çalışmaları yapılmalıdır. Bunlar, halka açık bir şekilde ilân edilmelidir. Ayrıca sorumlu hayvan sahipliği konusu eğitim sisteminin bir parçası olmalıdır. Sokak köpeklerinin sandıkları gibi sağlıklı ve mutlu hayvanlar olmadıkları, onların sokağa itilmesinin zararları anlatılmalıdır.
- Türkiye'deki sokak köpeği probleminin kalıcı olarak çözülebilmesi için, başta Yakala-Kısırlaştır-Sahiplendir/Bırak yönteminin etkin bir şekilde uygulamaya konulmasına ek olarak; aşılama ve sağlık programları, eğitim ve bilinçlendirme programları, barınak-rehabilitasyon-sahiplendirme merkezleri, koruyucu ev açma programları, kanun ve mevzuat düzenlemeleri (ve bunların yaptırımsal olarak uygulanması), gıda atık yönetimi, sınırlı ötanazi, yer değiştirme programları ve ileri teknoloji kullanımı gibi destekleyici yöntemler de devreye sokulmalıdır. Bunlara verilecek ağırlık, bilinen kısa vadeli ve uzun vadeli etkinlik seviyelerine göre ayarlanmalıdır.
Şimdi, neden bu maddeleri ileri sürdüğümüzü irdelemeye başlayabiliriz.
Türkiye'de Kaç Sokak Köpeği Var?
Avrupa'nın tamamına baktığınızda, Türkiye'nin kişi başına düşen köpek sayısı bakımından ilk sırada olmasını bekleyebilirsiniz. Halbuki Dünya'nın en önde gelen istatistik derleyicileri olan Statista ve WorldAtlas'tan ve Evcil Hayvan Maması Üreticileri Federasyonu (FEDIAF) tarafından yayınlanan verilerle hazırlanan aşağıdaki haritada, Avrupa'da 1000 kişiye düşen köpek sayısı bakımından Romanya'nın 216 ile lider, Türkiye'ninse 14 ile son sıradadır. İngiltere'de 1000 kişiye 128 köpek, Almanya'da 129 köpek, İspanya'da 142, İtalya'da 140 köpek düşüyor. Kıyas olması bakımından Hindistan'ın bazı yerlerinde 1000 kişiye düşen köpek sayısı bazı yerlerde 140'a kadar çıkmaktadır ve bu durum, Türkiye'nin 10 katı bir köpek yoğunluğuna işaret etmektedir!
Hangisi Doğru: 1.5 Milyon, 4 Milyon, 10 Milyon?
FEDIAF ve "Evcil Köpek" İstatistikleri
FEDIAF'ın 2023 verilerine göre Türkiye'de 1.3 milyon, İngiltere'de 13 milyon, Rusya'da 17.5 milyon, Almanyada 11 milyon, Fransa'da 7.5 milyon, Romanya'da 4.2 milyon köpek yaşamaktadır:
Bu sayıların, kamuoyunda dolaşan 4 milyon ve 10 milyon gibi sayılarla örtüşmediğine dikkat edilmelidir. FEDIAF'ın 1.3 milyon köpeğe dayalı olarak ürettiği 1000 kişiye 14 köpek oranı muhtemelen sadece evlerde bakılan köpeklere ait verilere dayanmaktadır. Ne yazık ki FEDIAF, sayım için hangi tanımı kullandığını kendi raporunda belirtmemiştir. Ancak son sayımlara göre Türkiye'de 25.3 milyon hane bulunduğu ve birazdan göreceğimiz üzere bu hanelerin %5'inde en az 1 adet köpek olduğu düşünülecek olursa; ayrıca hane başına düşen köpek ortalamasınınsa 1.1 civarında olduğu varsayılırsa, toplam ev köpeği sayısı grafikte de belirtildiği üzere 1.3 milyon civarında çıkacaktır. Bu, FEDIAF'ın bildirdiği sayıyla uyumludur.
Burada, FEDIAF verilerinin kullanıldığı grafikte "domestic dog" tabirinin kullanılması konusuna da değinmekte fayda görüyoruz; çünkü bunun, "evde yaşayan köpek" anlamına geldiği iddia edilmektedir. Öncelikle, yukarıdaki haritanın FEDIAF sayılarını kullanarak bir başka kaynak tarafından derlendiği ve FEDIAF'ın sayıma hangi köpekleri dahil ettiğini ilan etmediği hatırlanmalıdır. Ancak daha önemlisi, "domestic dog" tabirinin "ev köpeği" olduğu iddiası tamamen hatalıdır. "Domestic dog", Canis familiaris türünün (yani "köpek" canlısının) İngilizcedeki ismidir.[3], [4] National Geographic, bunu şöyle izah etmektedir:[5]
"Evcil köpek" ["Domestic dog"] terimi, bugün dünyada bulunan yüzlerce köpek türünden herhangi birini ifade eder. Bu hayvanlar görünüş olarak büyük farklılıklar gösterse de, Chihuahua'dan Danua'ya kadar her köpek aynı türün, Canis familiaris'in bir üyesidir. Bu durum evcil köpekleri çakal, tilki ve kurt gibi yabani köpeklerden ayırmaktadır. Evcil köpekler çoğunlukla ev hayvanı olarak beslenirler, ancak birçok cins ister ormanda ister şehir sokaklarında olsun kendi başlarına hayatta kalabilir.
Anlayacağınız, "Domestic dog", "ev köpeği" değil, "evcilleştirilmiş köpek" demektir. Sokak köpeklerinin hepsi, evcilleştirilmiş köpek (Canis familiaris türüne) aittir. Kaldı ki aşağıdan okuyabileceğiniz gibi, yapacağımız analizi sadece bu veri kaynağı üzerine kurmayacağız.
Ancak daha fazla ilerlemeden, FEDIAF'ın en azından Türkiye-harici ülke verilerin doğru olduğunu başka kaynaklardan da doğrulayabiliriz: Mesela World Atlas da Fransa'da 7.4 milyon, Romanya'da 4.1 milyon köpek olduğunu söylemektedir.[6] Aynı kaynaklara göre 76 milyon köpekle Amerika liderdir, 35.7 milyon köpekle Brezilya onu takip etmektedir ve 27.4 milyon köpekle Çin üçüncü sıradadır.
Evrim Ağacı'nın çalışmalarına Kreosus, Patreon veya YouTube üzerinden maddi destekte bulunarak hem Türkiye'de bilim anlatıcılığının gelişmesine katkı sağlayabilirsiniz, hem de site ve uygulamamızı reklamsız olarak deneyimleyebilirsiniz. Reklamsız deneyim, sitemizin/uygulamamızın çeşitli kısımlarda gösterilen Google reklamlarını ve destek çağrılarını görmediğiniz, %100 reklamsız ve çok daha temiz bir site deneyimi sunmaktadır.
KreosusKreosus'ta her 10₺'lik destek, 1 aylık reklamsız deneyime karşılık geliyor. Bu sayede, tek seferlik destekçilerimiz de, aylık destekçilerimiz de toplam destekleriyle doğru orantılı bir süre boyunca reklamsız deneyim elde edebiliyorlar.
Kreosus destekçilerimizin reklamsız deneyimi, destek olmaya başladıkları anda devreye girmektedir ve ek bir işleme gerek yoktur.
PatreonPatreon destekçilerimiz, destek miktarından bağımsız olarak, Evrim Ağacı'na destek oldukları süre boyunca reklamsız deneyime erişmeyi sürdürebiliyorlar.
Patreon destekçilerimizin Patreon ile ilişkili e-posta hesapları, Evrim Ağacı'ndaki üyelik e-postaları ile birebir aynı olmalıdır. Patreon destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi 24 saat alabilmektedir.
YouTubeYouTube destekçilerimizin hepsi otomatik olarak reklamsız deneyime şimdilik erişemiyorlar ve şu anda, YouTube üzerinden her destek seviyesine reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. YouTube Destek Sistemi üzerinde sunulan farklı seviyelerin açıklamalarını okuyarak, hangi ayrıcalıklara erişebileceğinizi öğrenebilirsiniz.
Eğer seçtiğiniz seviye reklamsız deneyim ayrıcalığı sunuyorsa, destek olduktan sonra YouTube tarafından gösterilecek olan bağlantıdaki formu doldurarak reklamsız deneyime erişebilirsiniz. YouTube destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi, formu doldurduktan sonra 24-72 saat alabilmektedir.
Diğer PlatformlarBu 3 platform haricinde destek olan destekçilerimize ne yazık ki reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. Destekleriniz sayesinde sistemlerimizi geliştirmeyi sürdürüyoruz ve umuyoruz bu ayrıcalıkları zamanla genişletebileceğiz.
Giriş yapmayı unutmayın!Reklamsız deneyim için, maddi desteğiniz ile ilişkilendirilmiş olan Evrim Ağacı hesabınıza üye girişi yapmanız gerekmektedir. Giriş yapmadığınız takdirde reklamları görmeye devam edeceksinizdir.
World Population Review ise, sayıları farklı verse de sıralamayı aynı şekilde yapmaktadır:
- Amerika Birleşik Devletleri: 90.000.000
- Brezilya: 55.000.000
- Çin: 54.290.000
- Japonya: 20.000.000
- Rusya: 17.550.000
- Birleşik Krallık: 12.000.000
- Almanya: 10.300.000
- Hindistan: 10.200.000
- Arjantin: 10.000.000
- İspanya: 9.313.000
- Aynı kaynağa göre Türkiye'de 1.655.000 köpek yaşamaktadır.
Türkiye'deki Veri Eksinliği Problemi
Daha isabetli tahminlere geçmeden önce, sayılar arasındaki bu farkları anlamakta fayda görüyoruz: Bir ülkedeki kedi-köpek popülasyonunu kesin olarak bilmenin çok zor olmasından kaynaklanmaktadır. Bazı istatistiki yöntemler kullanılarak genellemeler yapılmaktadır ve seçtiğiniz metoda göre toplam sayı bambaşka çıkabilmektedir. Ayrıca verilerin güncelliği de sonucu etkileyebilmektedir: Son dönemde Avrupa genelinde olduğu gibi Türkiye'de de köpek sayısı artış göstermiştir, dolayısıyla veriler sadece 1-2 yıl içinde güncelliğini yitirebilmektedir.
İstatistiklerin hatalı kullanılması halinde neden yanıltıcı olabileceğini Türkiye üzerinden bir örnek vererek gösterelim: Hem İstanbul Büyükşehir Belediyesi, hem de Tarım ve Orman Bakanlığı 2023'te İstanbul'daki sokak köpeği popülasyonunu 130.000 olarak açıklamaktadır.[7], [8] İstanbul nüfusunu 16 milyon alacak olursak, bu sayı, kişi başına 0.008 köpeğe denk gelmektedir. Onu Türkiye geneline, yani 85 milyona vurduğumuzda, ülke genelinde sadece 690.625 köpek yaşadığı ortaya çıkmaktadır. Bu sayının gözlemsel verilerle uyuşmadığı açıktır. 2 kat, hatta 3 kat hata olsa bile bu sayı Türkiye'de 1.8-2 milyon köpek olduğuna işaret etmektedir.
Bu konuda Türkiye'de yapıldığını gördüğümüz sadece 1 adet akademik sayım çalışması bulunmaktadır. 2012 yılında Ankara Büyükşehir Belediyesi, Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi ve Tüm Bilimsel, Kültürel ve Stratejik Araştırmalar Merkezi (TÜBİKAM) Derneği işbirliği ile bir proje yürütülmüş ve proje kapsamında Ankara’da bulunan sahipli ve sahipsiz köpek ve kedilerin sayımı yapılmıştır.[9] Sayımda, sahipli hayvanların sayımı için Ankara Bölgesi Veteriner Hekimleri Odası'na kayıtlı 149 muayenehane ve hastanenin 132’si doğrudan ziyaret edilerek "kuduz aşılaması kayıtları" üzerinden değerlendirme yapılmış, bakımevlerinde bulunan hayvanların sayımı için gönüllü kuruluşlara ait 3, yerel yönetimler bünyesinde bulunan 11 adet geçici bakımevi ziyaret edilmiştir. Sokakta yaşayan hayvanların sayımı için “World Society for the Protection of Animals (WSPA)” tarafından önerilen yöntem tercih edilerek, Büyükşehir sınırları içinde seçilen 67 mahallede, kiralanan toplam 7 araçla, belirlenen her noktada üçer kez (gündoğumu, akşam ve gece) sayım yapılmıştır. Büyükşehir dışında kalan 9 ilçede ise kaymakamlıklar aracılığıyla köy ve mahalle muhtarlarından alınan anketlerle değerlendirme yapılmıştır. Elde edilen veriler istatistiksel olarak değerlendirilerek aşağıdaki sonuçlar elde edilmiştir.
Proje sonucunda elde edilen veriler çerçevesinde, Ankara ili sınırları içinde yaşayan sahipli köpek sayısının 26.015, sahipsiz köpek sayısının 23.698 ve sahipli ve sahipsiz toplam köpek sayısının 49.713 olduğu belirlenmiştir. Ankara il sınırları içinde o tarihte yaşayan 4,5 milyon insan nüfusu dikkate alınarak, toplam köpek popülasyonunun yaşayan nüfusa oranının %1 civarında olduğu bulgusu paylaşılmıştır. Tespit edilen sayı, Dünya Sağlık Örgütü tarafından öngörülen %10’luk oranın önemli düzeyde altında olmakla ve çalışmanın yapıldığı tarihte çok sayıda kişi ve kuruluş tarafından bu sayının (sayımın yapıldığı mevsim, sayım usulü vb. sebeplerle) gerçeği yansıtmadığı öne sürülmekle birlikte, daha tutarlı ve kabul edilebilir bir başka çalışmanın henüz yapılmadığı görülmektedir.
İşte bu nedenle her belediyenin kendi sayımını yapması, sonra onu bir üst birim altında birleştirmesi ve bu şekilde kademeli bir toplam ortaya çıkarılması gerekmektedir.
4 Milyon Tahmini Makul mü?
Çevre Şehircilik Bakanlığı'nın 2022 verilerine göre Ankara'da 90.000, İstanbul'da 128.900, İzmir'de 450.000 sokak köpeği yaşamaktadır.[10] Aynı kaynağa göre 2024 itibariyle, 81 ilin toplamında 4 milyona yakın sokak köpeği bulunmaktadır.[11] Bu sayı, bağımsız diğer kuruluşlar tarafından ileri sürülen 2.5 ila 4 milyon arası sokak köpeği sayısıyla da dikkate değer miktarda örtüşmektedir. Örneğin bu yazımızın sonlarında detaylarını göreceğimiz, 2019 yılında kurulan ve 5 farklı siyasi partinin (AKP, CHP, MHP, İYİP ve HDP) temsilcilerini içeren komisyonun raporunda, şu bilgiye yer verilmektedir:
Çeşitli kaynaklara göre tüm Türkiye’de serbest yaşayan 2.000.000 adet köpek bulunduğu, bunların büyük çoğunluğunun kısırlaştırılmamış olduğu bildirilmekle birlikte, bu bilgiye dayanak teşkil edebilecek herhangi bir kaynak sunulamamaktadır.
10 Milyon Köpek Mümkün mü?
10 milyon sayısının kaynağı ise belli değildir. Yapılan internet aramaları, bu sayının ilk olarak kaynaksız bir şekilde ileri sürüldüğünü, sonrasındaysa çok sayıda diğer içerik üreticisi tarafından kopyalanıp yapıştırıldığını göstermektedir. Bu sayıyla ilgili bir açıklama, Dünya Sağlık Örgütü'nün Dünya genelinde var olduğunu tahmin ettiği 700 milyon köpekten geldiği yönündedir. 7 milyar insana 700 milyon köpek düştüğüne göre, 85 milyon insana da 8.5 milyon köpek düştüğü düşünülebilir. Türkiye'deki problem de gözetilerek bu sayı 10 milyona yuvarlanmış olabilir.
Ancak bu analiz doğru değildir; zira Dünya Sağlık Örgütü tarafından verilen 700 milyon köpek sayısı başıboş değil, toplam köpek sayısına işaret etmektedir. Dünya Sağlık Örgütü'ne göre Dünya'da 700 milyon köpek yaşamaktadır, bunların %75 kadarının (525 milyonunun) serbest gezmesine izin verilmektedir, bunlarınsa 200 milyon kadarı sokak köpekleridir.[12], [13], [14] Dolayısıyla bu istatistiklerin elde edildiği zamanki 7 milyar insan üzerinden bir hesaplama yapılacak olursa, 85 milyonluk popülasyonumuzda 2.4 milyon köpek olmasını beklerdik. Köpek popülasyonunun bu istatistiklerin toplandığı yıllardan bu yana 250 milyona çıktığını varsaysak, ülkemizde 3 milyondan biraz fazla sokak köpeği olmasını beklerdik. Türkiye'de diğer ülkelere göre ekstrem bir durum olduğunu varsaysak bile bu sayı hâlihazırda öngörülen 4 milyon sokak köpeği sayısıyla daha uyumlu olurdu. Zaten İstanbul, İzmir ve Ankara illerindeki köpek popülasyonlarının toplamı yarım milyona ulaşamazken (ve sokak köpeklerinin insan artıklarına muhtaç olduğu düşünülecek olursa), birazdan detaylarını göreceğimiz popülasyon dinamiği açısından kalan 78 ili katarak toplam sayıyı 10 milyon sayısına ulaştırmanın imkansıza yakın olduğunu görülmektedir.
Tabii ki düzgün yönetilmeyen sokak hayvanı popülasyonları, kontrol etmenin çok daha zor olduğu seviyelere çok hızlı bir şekilde erişebilmektedir. Örneğin BBC Türkçe'nin 2 Nisan 2022 tarihli bir haberinde şöyle söylenmektedir:
Adana Veteriner Hekimler Odası Başkanı Nihat Köse 2019 yılındaki tahmininde 8 milyondan bahsetmiş, AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin ise 3 Şubat 2021'de yaptığı konuşmada, "Kısırlaştırılma yapılmazsa 10 yıl içinde köpeklerin 60 milyona ulaşması bekleniyor" demişti.
Özetle, Haziran 2024 itibariyle verilen Türkiye genelinde 4 milyon köpek popülasyonu sayısı, elbette belli bir hata payına sahip olmakla birlikte, çok daha makuldür ve eldeki diğer verilerle de örtüşmektedir. İşin tuhaf tarafı, Türkiye'de iddia edildiği gibi 10 milyon sokak köpeği olsaydı bile, bu konuda hep örnek gösterilen İngiltere ve Almanya gibi Avrupa ülkelerinden daha az sayıda köpeğimiz olurdu (keza Rusya'da 17.5 milyon köpek yaşamaktadır). Daha gerçekçi olan 4 milyon sayısı bizi, FEDIAF'ın diğer ülke verilerine göre Türkiye'yi Ukrayna ve Romanya'nın arkasında 10. sıraya koymaktadır.
Türkiye'deki Köpek Popülasyonu Yoğunluğu
Dolayısıyla FEDIAF'ın baştaki haritada verdiği değerleri kendimiz de hesaplayabiliriz:
- 4 milyon köpek ile 85 milyon insan üzerinden hesaplarsak bizde 1000 kişiye 47 köpek;
- Neredeyse kesin olarak hatalı olan 10 milyon sayısı üzerinden hesaplarsak 1000 kişiye 117 köpek düşecektir.
- Hatta 10 milyon sokak köpeğine ek olarak 2 milyon da ev köpeği olduğunu varsaysak ve toplam köpek popülasyonunu 12 milyon üzerinden hesaplasak, yine de 1000 kişiye 141 köpek düşecektir ve bu bizi İtalya ile benzer bir noktaya getirecektir.
Bu oran için Avrupa ortalaması 130 seviyesindedir. Yani bu tartışmada en çok gündeme gelen 10 milyon köpek varsayımında bile Türkiye, Avrupa'daki köpek popülasyon yoğunluğunun altında kalmaktadır!
Türkiye'deki Asıl Problem Ne?
Peki böyle bir şey nasıl olabilir? Yani Türkiye bu kadar sokak köpekleriyle meşhurken ve bu sorun bu kadar gündemdeyken, nasıl olur da Avrupa'da son sırada olabiliriz? Bu sorunun cevabınıysa bir diğer haritada bulabiliriz:
Yukarıdaki grafikten de görebileceğiniz gibi Türkiye, evde köpek bakan insan oranı bakımından da Avrupa'da son sıradadır! Türkiye'deki hanelerin sadece %5'inin evinde köpek varken, köpek sayısı bakımından lider olan Romanya'da köpek sahipliği oranı %45, Almanya'da %21, İspanya'da %27, İngiltere'de %33'tür. Bu haritada gösterilmese de ABD'de de oran %45 civarındadır.[15]
Bu verilerden yola çıkarak, Türkiye'de nüfus veya yüzölçümüne göre o kadar da fazla köpek olduğunu söylemek mümkün değildir. Gerçekte sorun, Türkiye'de yaşayan köpeklerin sahiplenilme oranlarının aşırı düşük olmasıdır; dolayısıyla o görece az sayıdaki popülasyon, sokaklarda yaşamak zorunda kalmaktadır.
Bunu şöyle de düşünebilirsiniz: Belki ev inşaatı konusundaki tercihlerimizden ötürü bu mümkün değil ama, Türkiye'de köpek sahiplenme oranı %5 değil de Romanya gibi %50 olsaydı, yürünen herhangi bir sokakta ortalamada 10 köpek değil de sadece 1 köpek görülürdü, köpek-insan etkileşimleri inanılmaz az olurdu ve muhtemelen ortada bir problem olduğunu düşünülmezdi.
Sokak Köpekleri Gerçek Bir Problem mi?
Önceki kısımda yaptığımız tespitlerden ötürü, ortada sanıldığı gibi bir problem olmadığını düşünebilirsiniz. Bu, doğru değildir. Evet, Türkiye'de, gerçekten de büyük bir problem vardır: "Sokak köpeği" diye bir şeyden bahsediyor olmak, sorunun ta kendisidir!
Türkiye'de sokak köpeklerininin varlığı öylesine kanıksamış haldedir ki, bir köpeğin sokaklarda yaşaması, arada gelip başını okşatması, karnını açıp kendini sevdirmesi sevimli, normal, iyi bir şey olarak görülmektedir. Ama bugüne kadar yapılan istisnasız olarak bütün çalışmalar, köpeklerin sokaklara terk edilmesinin onların yaşam kalitesini ve ömür beklentilerini en az yarı yarıya, kimi durumda %80'lere varan oranlarda düşürdüğünü göstermektedir.[16], [17], [18], [19] Kaldı ki bu kısa sürede yaşadıkları ömür de erdemli ve sağlıklı değildir. Dolayısıyla kapınızın önüne "bir kap mama, bir kap su" koyuyor olsanız da, sokakta köpek bırakmak demek köpeklerin zaten ölüme terk edilmiş olması demektir.
Bu nedenle bilimsel verileri takip eden, rasyonel düşünebilen herhangi birinin sokaklarda köpeklerin yaşamasının sağlıklı veya normal bir şey olduğunu kabullenmesi mümkün değildir! Türkiye'de de dahil uluslararası camiada dikkate değer, bu işin içinde olan herkes bu gerçeği kabul etmektedir. Dolayısıyla Türkiye de dahil, gelişmişlik ve medeniyet iddiasında bulunan her ülkenin sokak köpeği politikası, "sokak köpeği" diye bir şeyin var olmamasını hedeflemelidir. Bunu daha iyi anlayabilmek için, konunun buraya nasıl geldiğini hatırlamamız gerekmektedir.
Köpeklerin Kısa Tarihi ve Özel Yeri
İnsanlarla köpeklerin ilişkisi, çok kadim, çok olağanüstü bir dostluk öyküsüdür.
Köpeklerin atası olan gri kurtlar, avcı-toplayıcı atalarımızın kamplarına ve mağaralarına ilk kez 40.000 yıl kadar önce yanaşmaya başladılar. Çünkü insanlar, tek seferde yiyebileceklerinden çok daha büyük avları avlayabiliyorlardı ve avın tamamını (örneğin kemiklerini veya sıyırılması zor etlerini) yiyemiyorlardı. Kurtlar, atalarımızın artıklarıyla veya kendilerine bizzat vermeyi seçtikleri parçalarla daha kolay beslenebilmeye başladılar.
Ne var ki kamplarımıza yanaşan kurtların hepsi aynı değildi: Bazıları çok daha saldırgan ve asabiydi, bazılarıysa korku ve öfke gibi duygularını daha kolay dizginliyordu. Atalarımız, işte bu en uysal ve ağırbaşlı olanları daha çok besledi, daha saldırgan olanlarıysa kovdu ve hatta öldürdü. Böylece insanlar, kurtlar üzerinde farkında olmadan bir seçilim baskısı oluşturmaya başladılar. Yaklaşık 15-20 bin yıl boyunca devam eden bu seçilim baskısı, giderek vahşi kurtların vücutlarını küçülttü, kulakları sarkık hale getirdi, kürklerini seyreltti ve daha farklı renklere dönüştürdü, kuyruklarını sallanır hale getirdi, beyinlerini ufalttı, sivri dişleri barındıran ağızlarını kısalttı.
O noktadan sonraysa farkında olmadan uyguladığımız doğal seçilimin yerini, kasti olarak uyguladığımız yapay seçilim almaya başladı: Yani köpekleri kendi isteklerimiz doğrultusunda şekillendirmeye başladık. Bir diğer deyişle, başta bugünkü gibi yüzlerce köpek çeşidi yoktu; hatta bundan sadece 2-3 asır öncesine kadar Asya'dan Avrupa'ya, Okyanusya'dan Amerika'ya yayılmış geniş bir coğrafyada, doğal seçilim yoluyla sadece 8-10 civarında köpek çeşidi evrimleşmişti. Bugün var olan 450 küsür köpek çeşidi, sadece son birkaç asırdır süregelen köpek yetiştiriciliği uygulaması ve onların sebep olduğu yapay seçilim baskısı sonucunda evrimleşti.
Ne olursa olsun, atalarımızın uyguladığı bu seçilim baskısı, "kurt" dediğimiz hayvandan, bugün "köpek" dediğimiz hayvanın evrimine sebep oldu. Bu süreçte köpekler bize avlanmada, kabileyi korumada, istenmeyen kemirgenleri öldürmede, eşya taşımada ve yön bulmada yardım ettiler. Daha modern zamanlarda köpekler savaşlarda kullanıldı, şimdiyse sadece körler veya sağırlar gibi vatandaşlara yardım etmekle kalmıyorlar, stres seviyelerimizi düşürmeye, çocuklarımızın gelişimine yardım etmeye ve toplumumuzun hemen her noktasına dokunmaya devam ediyorlar.
Bu noktada az bilinen bir gerçek de şudur: Sadece insanlar kurtları ve sonrasında köpekleri seçmediler, kurtlar ve köpekler de insanları seçtiler ve insan evrimi, bu bağı en güçlü şekilde kurabilenlerden etkilendi. Dolayısıyla biz onları evcilleştirdik ama onlar da bizi evcilleştirdiler. Örneğin bizim Neandertallere üstün gelmemizin sebeplerinden birinin köpeklerle olan bağımız olduğu düşünülmektedir. Yani kurtlarla insanlar arasında birkaç on bin yıldır süregelen karşılıklı seçilim, bizi birbirimize olağanüstü bir şekilde bağladı.
Dediğimiz gibi bu, gerçekten de olağanüstü bir gerçektir: Biz, karşılaştığımız diğer tüm türlerle ya rekabet edip dize getirdik, ya da onları tamamen yok ettik. Ama köpekler, ilginç bir şekilde bizim yoldaşımız oldular. Onlarla ilişkimiz, diğer hiçbir hayvanla olan ilişkimize benzememektedir; buna kediler de dahildir. Dolayısıyla köpeklerle gerçek anlamıyla vakit geçiren hiç kimse, hele hele insanlarla köpeklerin tarihini bilen hiç kimse, köpeklere karşı özel bir sorumluluğumuz olduğu gerçeğini inkar edemeyecektir. Biz bu hayvanları kendi ellerimizle yarattık! Sonrasında şehirler inşa edip de onlara ihtiyacımız kalmadığında, onlarla ilişkimizi çok daha kısıtlı ve pasif bir hale getirdik.
Şu anda Dünya'da yaşayan 700 milyon evcil köpeğin %75'inin, yani yaklaşık 525 milyon köpeğin serbest dolaşıyor olması, bunların 200 küsür milyonunun sokak köpeği olması onların suçu değildir. Bunun sebebi biziz! Yoksa gri kurtları kendi hallerine bıraksaydık hiçbir noktada yüz milyonlarcası sokaklarımıza yığılmayacaklardı.
Özetle, diğer hayvanların yaşam hakkını azımsamak istemiyor olsak da burada bilmem ne kuşundan veya Madagaskar'daki bir böcekten bahsetmediğimiz anlaşılmalıdır. Çok, çok, çok özel bir vakadan söz etmekteyiz. Dolayısıyla bu hayvanlar hakkında bir karar verirken bunu hatırlamamız şarttır.
Sokak Köpekleri Neden Problemdir?
Zaman içinde yaban hayattan çıkıp şehirlere geçtikçe köpeklerle ilişkimiz de değişmeye başlamıştır. Geniş arazilerde değil de görece küçük, dört duvar arasına sıkışmış evlerde yaşamaya başlamamızla birlikte köpekler de hem yaratıcıları hem de en yakın (belki de tek) dostlarını giderek kaybetmeye başlamışlardır. Bir noktadan sonra köpekler evlerin dışına, sokaklara ve kırsala itilmeye başlanmıştır. Özellikle sanayi devrimi ve kentleşme süreciyle birlikte sokak köpeklerinin sayısında ciddi bir artış gözlemlenmiştir. Bu dönemde insanlar kırsal alanlardan şehirlere göç ederken, evcil hayvanlarını geride bırakmış veya bakımlarını sürdürememişlerdir.
İnsan medeniyetinin tüm dünyaya yayılmasıyla birlikte toplumlar ve sokak köpekleri arasındaki ilişki döneme ve kültüre bağlı olarak değişiklik göstermeye başlamıştır. Orta Çağ'da Avrupa'da sokak köpekleri genellikle hastalık yaydıkları gerekçesiyle öldürülmüş, Osmanlı İmparatorluğu gibi bazı yerlerdeyse sokak köpeklerine daha merhametli bir yaklaşım sergilenmiştir. Bu durum, sokak köpeği kavramının hangi coğrafyalarda kalıcı bir yer edeceği konusunda belirleyici rol oynamıştır.
Ancak nerede ve ne sebep olursa olsun, köpeklerin insan bakımından uzak şekilde sokağa itilmesi, az önce de bahsettiğimiz gibi başta köpekler, sonrasında insanlar için olmak üzere bir dizi büyük probleme sebep olmaktadır. Sokak köpeklerinin yarattığı problemi sağlık sorunları, toplumsal problemler ve ekosistem üzerindeki problemler olarak 3 başlıkta inceleyebiliriz.
Sağlık Sorunları
Sokak köpekleri, düzenli veteriner bakımından mahrum oldukları için çeşitli sağlık sorunlarıyla karşı karşıya kalmaktadırlar. Özellikle de parazitler, enfeksiyonlar ve yaralanmalar gibi sağlık problemleri sokak köpeklerinde çok daha sık görülmektedir. Bu parazitlerin başında keneler, pireler ve bağırsak solucanları yer almaktadır. Bu parazitler, sokak köpeklerinin genel sağlığını ciddi şekilde zayıflatabilmekte ve ölümcül enfeksiyonlara yol açabilmektedir. Sokak köpekleri ayrıca leptospiroz, distemper ve parvovirüs gibi ciddi hastalıklar da taşıyabilmektedir.
Bu hastalıkların yayılması, sadece sokak köpeklerini değil, aynı zamanda evcil hayvanları ve insanları da tehdit etmektedir. Örneğin, kuduz gibi zoonotik hastalıklar, hayvanlardan insanlara geçebilmekte ve halk sağlığı açısından ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.[20], [21], [22], [23], [24] Kuduz, ölümcül olabilen bir hastalık olup, sokak köpeklerinin düzenli aşılanmaması durumunda bu risk daha da artmaktadır.[25] Yani sokak köpeklerinin sağlık sorunları, hem kendi refahlarını hem de insan sağlığını olumsuz etkilemektedir.
Özellikle de sahipsiz olan ve serbest dolaşan köpekler yetersiz beslenmektedir ve bu hayvanlarda açlık ve dehidrasyon prevalansı daha yüksektir.[26] Örneğin, Hindistan'da serbest dolaşan köpeklerin yaklaşık %49'unun vücut kondisyonu zayıftır.[27] Sahiplenilmemiş serbest dolaşan köpekler, beslenme yoluyla doğrudan ya da insan atıklarından yiyecek sağlanması yoluyla dolaylı olarak kaynaklar için hala insanlara bağımlı olabilir.[28] Bazı bölgelerde serbest dolaşan köpeklerde görülen zayıf vücut kondisyonu durumunun yüksek prevalansı, gıda kaynaklarının yetersiz miktar veya kalitesinden ve yüksek hastalık yükünden kaynaklanıyor olabilir.[29]
Toplumsal Etkiler
Ülkemizde de son dönemde yükselişe geçen şikayetlerden aşina olduğumuz üzere sokak köpekleri, bazı insanlar için korku ve endişe kaynağı olmaktadır. Özellikle büyük şehirlerde, saldırganlık gösteren sokak köpekleri, insanlarda güvenlik kaygısı yaratmaktadır. Sokak köpeklerinin neden olduğu kazalar ve ısırma vakaları, ciddi yaralanmalara ve hatta ölümlere yol açmaktadır.[30], [31], [32] Ülkemizde, özellikle çocukların sokak köpekleri tarafından ısırılma vakaları oldukça yaygındır ve bu durum aileler arasında büyük bir endişe kaynağıdır.
Ayrıca, sokak köpeklerinin neden olduğu trafik kazaları da dikkate değerdir.[33], [34] Aniden yola çıkan bir sokak köpeği, sürücülerin ani fren yapmasına veya direksiyon kırmasına neden olmakta ve bu da kazalara yol açmaktadır. Bu tür olaylar, toplum içinde sokak köpeklerine karşı olumsuz bir algı oluşmasına neden olmakta ve insanların bu hayvanlara karşı daha sert önlemler alınmasını talep etmelerine yol açmaktadır. İçinde bulunduğumuz döngü, bu tespitin gerçekliğine işaret etmektedir.
Ekosistem Üzerindeki Etkiler
Son olarak sokak köpekleri, doğal avcı olmadıkları ekosistemlerde yabani hayvan popülasyonlarını olumsuz etkileyebilmektedirler.[35] Özellikle kuşlar ve küçük memeliler gibi yerel türlerin sayısında azalmaya neden olmaktadırlar.[36] Sokak köpeklerinin yoğun olduğu bölgelerde, bu hayvanların yuvalarına saldırarak yavrularını öldürdükleri vakalar belgelenmiştir. Bu durum, yerel biyoçeşitliliği tehlikeye atar ve ekosistem dengesi üzerinde olumsuz etkiler yaratmaktadır.[37] Örneğin, köpek saldırıları nedeniyle İsrail'de dağ ceylanı (Gazella gazella gazella), Şili'de puda (Puda puda) ve Yeni Zelanda'da kivi (Apteryx australis mantelli) türlerinde ciddi azalmalar tespit edilmiştir.[38], [39]
Ayrıca, sokak köpeklerinin yiyecek arayışı, diğer hayvan türleri ile rekabeti artırmaktadır.[40] Örneğin, çöp konteynerlerinde veya açık alanlarda yiyecek arayan sokak köpekleri, doğal kaynakları tüketerek yerel vahşi yaşamın besin kaynaklarına ulaşmasını zorlaştırmaktadır. Bu rekabet, bazı türlerin hayatta kalma şansını azaltabilmekte ve ekosistem dengesini bozabilmektedir.
Başıboş köpekler, çiftlik hayvanlarının, özellikle de koyun, keçi ve eşek gibi küçük ve orta gövdeli çiftlik hayvanlarının ölümüne de sebep olabilmektedir.[41], [42] Çiftlik hayvanlarının kaybı önemli ekonomik kayıplara yol açmaktadır.[43] Örneğin ABD'de bu miktar yıllık 620 milyon ABD dolarının üzerindedir. Mali sonuçlar özellikle düşük gelirli toplulukların yaşadığı bölgelerde sorun yaratabilmektedir. Buna ek olarak, köpeklerin avlanması genellikle kurt veya kar leoparı gibi diğer türlerin avlanmasıyla karıştırıldığından, hayvan kaybı insan-yaban hayatı çatışmasını artırabilmektedir. Bu durum, koruma programları için yerel desteği engelleyebilmektedir.
Orta Doğu Teknik Üniversitesi Ekosistem Uygulama ve Araştırma Merkezi (ODTÜ EKOSEM) tarafından konu hakkında paylaşılan "Sahipsiz & Yabani Köpekler ve Vahşi Doğa" başlıklı bir sunumda şu bilgilere yer verilmektedir:
Araştırmalar sahipsiz ve vahşi köpeklerin , kedi ve farelerden sonra, insan eliyle doğaya tanıtılan en zararlı üçüncü tür olduğunu gösteriyor. Bunun nedenleri ise: Vahşi kuşlar dahil olmak üzere yaklaşık 12 hayvan türünün soyunun tükenmesine katkıda bulunmuşlardır (örneğin Yeni Zelanda bıldırcını ve Marcano solenodonu). Dünya çapında yaklaşık 200 türün soyunu tehlike altına sokmaktadırlar. (...) IUCN Kırmızı listesine göre bu türlerden 30’u kritik seviyede tehlike altında, 71’i tehlike altında ve 87’si soyu tükenme konusunda hassas olarak değerlendirilmiştir.
Sahipsiz ve yabani köpekler tarafından avlanma tehlike altındaki türler için en büyük tehdittir (IUCN Kırmızı Listesi). Bir adet köpek Yeni Zellanda Waitangi ormanında yaşayan yaklaşık 900 savunmasız kivi kuşunun 500 tanesini öldürmüştür. Çalışmalar, köpeklerin en az 8 kuş türünün yok olmasına katkıda bulunduklarını göstermektedir. Avustralya’da yapılan bir çalışmada sahipsiz ve yabani köpekler yüzünden kuş çeşitliliğinde %35 ve kuş yoğunluğunda %41 düşüş olduğu görülmüştür. Köpeklerin, ceylan, saiga ve argali gibi Moğol toynaklı hayvanlarına saldırdığı kayıt altına alınmıştır.
Tüm Reklamları KapatTehlike altındaki Etiyopya kurdu popülasyonu (Canis simensis) geçtiğimiz 20 yılda köpekler aracılığıyla taşınmış kuduz salgını yüzünden yaklaşık %75 azalmıştır. Köpek gençlik hastalığı evcil köpeklerden tehlike altındaki Baykal gölü foklarına (Phoca sibirica) bulaşarak, popülasyonlarında düşüşe sebep olmuştur. Serengeti’de kuduz ve gençlik hastalığı Afrika vahşi köpek sürülerinin tamamının ve aslanların %30’unun kaybolmasına sebep olmuştur.
Sokak Köpekleri Daha Saldırgan mı?
Tüm bunları demişken... Bu seçilim sürecinde köpeklerin temel dürtülerini tamamen yitirdikleri hatasına da asla düşmemek lazım. Zira birçok kişinin köpeklerle deneyimi, evcil köpeklerle olmaktadır. Bunlar, ihtiyacı olduğu anda yemek bulabilen, diğer köpeklerle ve hayvanlarla rekabet etmek zorunda olmayan, genelde huzur içinde yaşayan hayvanlardır. Ama bir köpeği, hele ki sokağın acımasızlığıyla başa çıkabilecek kadar dirençli köpekleri, vahşi hayata geri salacak ve beslemeyecek olursanız, çok kısa sürede bunların hayatta kalmak için ne gerekiyorsa yapmaya başladıklarını görmek kaçınılmazdır.
Üstelik burada sorun sadece sokağa atılan ilk nesil de değildir; sokakta doğan yavrular bazen doğru düzgün hiçbir insan teması olmaksızın büyüyebilmektedirler. Dolayısıyla bu hayvanlar, yaban hayattaki atalarının yapacaklarına çok daha yakın davranışlar sergilemektedirler. Bu, sadece köpeklere özgü bir durum değildir; yaban hayatta yetiştirilen insanlar bile daha saldırgan olacak şekilde büyümektedirler. Bu bakımdan düşünecek olursak, aslında şaşırtıcı olan arada sırada köpek saldırılarının olması değil; şaşırtıcı olan, her gün yüzlerce, belki binlerce saldırı olmamasıdır - ki işte bu, köpeklerle insanlar arasındaki olağanüstü uyumu bizlere bir kez daha göstermektedir. Benzer konumda bir başka hayvan (örneğin şempanzeler) olsa, bu tip bir birlikte yaşam hayal dahi edilemezdi.
Sokağa atılan ve özellikle de sürüleşen köpeklerinin sadece birkaç nesilde daha saldırgan olması köpeklere özgü bir olay değildir. Bu durum, yapay seçilimde sık gördüğümüz bir problemdir: Çok yoğun seçilim baskısı altında, çok kısa sürede, çok fazla değiştirilen türler; doğal koşullarına geri bırakıldıklarında, sadece birkaç nesilde atasal özelliklerinin önemli bir bölümünü geri kazanmaktadırlar.
Öte yandan, köpeklerin insanlarla ihtilafa düşmesi için de illâ atasal "kurt" özelliklerini kazanmalarına da gerek yoktur. Halihazırda güçlü ve koruyucu olan bu köpekleri evrimleştirmemizin ana nedeni zaten bizi ve bölgemizi koruyup kollamaları, bizimle birlikte avlanmaları olduğu unutulmamalıdır. Dolayısıyla köpekler, bizim zaten onlar yapsınlar diye evrimleştirdiğimiz davranışları sergilemeye devam etmektedirler. Bu davranışları sergiliyorlar diye onları yadırgamak ikiyüzlülüktür.
Ne yazık ki spesifik bir insan kabilesiyle (veya bugünkü adıyla, bir "insan ailesi" ile) ilişkisi olmayan köpekler, nesiller boyunca insanlardan almayı öğrendikleri direktiflerden yoksun yaşamaktadırlar ve bu durum, bazen tanımadıkları insanları tehdit olarak algılamalarıyla ve "köpek saldırısı" dediğimiz ısırma ve hatta ölüm vakalarıyla karşılaşmamıza neden olmaktadır.
Bir Köpek Durup Dururken Saldırır mı?
Köpeklerin neden saldırdığı konusunda iki zıt argüman var gibi gözükmektedir: Bir taraf, hiçbir gerekçe yokken köpeğin gidip de kendisini ısırdığını söylerken; öteki taraf, insanların köpeklerin etrafında nasıl davranacaklarını bilmediklerini ve bu nedenle saldırıya uğradıklarını söylemektedir. Bunların her ikisinde de doğruluk kırıntıları bulunmaktadır; ancak sonuçta her ikisi de yanlıştır (veya en azından iyi argümanlar değillerdir).
İnsanların birçoğunun köpekler etrafında nasıl davranacağını bilmediği doğrudur; bunu özellikle de çocuklarda gözlemek mümkündür: Evdeki köpekler çok daha uysal olduğu için, onlarla çok daha sert ve tabiri uygunsa "haldır huldur" oynamaktadırlar. Benzer şekilde evdeki köpekler, çocuklar etraflarında koştuklarında bunu çok umursamamaktadırlar; zaten buna alışmış olmaktadırlar. Ama sokaktaki köpekler bu tür oyunlara ve davranışlara aşina değildirler; dolayısıyla çocukların ve hatta yetişkinlerin sıradan hareketlerini tehdit olarak anlayabilmektedirler. Ayrıca köpek korkusu olan kişilerin veya daha önceden yaşadığı problemler nedeniyle köpek sürülerinden korkmaya başlayanların, sokak köpekleriyle karşılaştıklarında kalp ritimleri hızlanmakta ve strese kapılmaktadırlar. Köpekler de bunu algılayarak o korkuyu bir çeşit tehdit veya saldırı hazırlığı olarak değerlendirebilmektedirler. Bu da korumacı bir tepkiyi tetikleyebilmektedir.
Tabii ki bu tepkileri verdi, davranışları kontrol edemedi veya yanlış bir şey yaptı diye hiçbir insan, hele hele hiçbir çocuk ısırılmayı, sakatlanmayı ve ölmeyi hak etmemektedir. Kimse, her köpeğin neye göre davranacağını bilmekle mükellef değildir ve böyle bir şeyi insanlardan beklemek, yapamadıklarında da yapılacak bir şey olmadığını söylemek kabul edilemezdir. Tabii ki insanları köpeklerle etkileşim konusunda eğitmek şarttır. Sokakta hiçbir köpek olmasaydı bile bu, çocuk yetiştirmenin ve insan gelişiminin önemli bir parçası olmalıdır. Bir yandan olumsuz insan-köpek etkileşimlerden doğan problemlerde insanlar suçlanmamalıyken; öte yandan köpeklerin, bizim onları yetiştirdiğimiz ve evrimleştirdiğimiz biçimlerde, neredeyse hiçbir zaman ölçüp biçmeden, çoğunlukla sadece içgüdüsel olarak saldırdıklarını hatırlanmalıdır.
Bu bağlamda, köpeklerin durup dururken bir insana saldıracağını düşünmek eşit derecede hatalıdır. Böyle bir iddia, doğa ve hayvan davranışları hakkında bildiğimiz her şeye aykırıdır. Eğer vahşi doğa incelenecek olursa, bu ortamlarda yaşayan hayvanların birbirlerine fiziksel saldırıda bulunmayı anca "son çare" olarak seçtikleri görülmektedir. Çünkü saldırı, son derece masraflı bir davranıştır. Karşı taraf da muhtemelen kendini savunacağı için, hayvanların giriştiği dövüşler sırasında ölümler, yaralanmalar ve hastalık kapma gibi problemler çok sık yaşanmaktadır. Dolayısıyla havlamak veya boy pos ölçüşmek gibi caydırıcı davranışlar ayılardan köpekbalıklarına, aslanlardan geyiklere ve tabii ki köpeklere kadar bütün hayvanlarda evrensel olarak daha sık görülen davranışlardır.
İnsanlar bir sebep tespit edemiyor olsalar da köpeklerin insanlara saldırmak için birçok farklı nedeni olabilmektedir: Örneğin bir köpek sürüsü, kendi yaşam alanlarını koruyor olabilir. Keza bunu yapan illa sahipsiz köpekler olmak zorunda değildir; sahipli ama sınırlandırılmamış köpekler de kendi evlerinin civarını korumaya meyilli olmaktadırlar. Veya köpeğin biri yeni yavrulamıştır, annelik içgüdüsüyle onları korumaya çalışıyordur. Elinizde veya cebinizde bir yiyecek vardır (veya yemeğin kokusu üzerinize sinmiştir), köpek de çok aç olduğu için onun tadına bakmak istiyordur ve bunu yapabilmesi için önce sizi alt etmesi gerektiğini düşünmüştür. Kuduzdur, dolayısıyla davranışlarını kontrol edemiyor olabilir. Ani bir hareket yapmışsınızdır, üzerinizdeki kıyafet tuhaf bir ses çıkarmıştır, köpeğe göre geçmemeniz gereken bir yerden geçmişsinizdir. Keza iyi eğitilmemiş köpekler, aidiyet duygusu aşırı güçlü köpekler, yeterince sosyalleştirilmemiş köpekler, gıda ve su gibi kaynaklarını aşırı sert korumaya meyilli köpekler ve kolay ürken köpekler de çok daha kolay saldırıya geçmektedirler. Veya o anda yoğun bir stres altında veya acı içinde olan bir köpek, aksi takdirde sergilemeyeceği bir davranışı sergileyebilir. Bazı köpeklerin tahammül sınırının diğerlerine göre düşük olacak şekilde seçildiğini de hatırlamak gerekmektedir. Örneğin pitbull, doberman veya rottweiler gibi çeşitlere kötü namını veren şey de budur: Bu hayvanlar, "saldırgan" olmaktan ziyade, çok daha düşük tahammüllü olacak şekilde seçilmiş çeşitlerdir. Bunlar, çok daha kolay tetiklenip, çok daha hızlı öfkelenmektedirler. Kısaca, sebepler çok çeşitli olabilmektedir ve ilk etapta net sebebi görmek mümkün olamayabilmektedir.
Uzun lafın kısası, bir köpeğin size saldırması için illa kasten hata yapmanıza gerek yoktur. Bunun ne olduğunu bilseniz de, bilmeseniz de, köpeğin size saldırması için ortada elbet bir motivasyon unsuru vardır. Ama buradaki kritik nokta, böyle bir motivasyonu ister istemez yaratmış olmanın, sokakta köpek saldırısına uğramayı meşrulaştırmıyor olmasındadır. Sonuçta pek tabii biri kalkıp da "Ne demek köpek alanını koruyor; bu alan benim de alanım." demek mümkündür.
Buraya kadar saydığımız tüm bu nedenlerden ötürü, sokak köpeği kavramı kabul edilebilir, sağlıklı ve etik bir kavram değildir. Bu bir problem olduğu için, belli çözüm yolları aranması gerekmektedir.
Sokak Köpeği Sorununu Çözmek İçin Etik Bir Çerçeve
Problemi artık çok daha doğru bir şekilde teşhis ettiğimize göre, bilimsel metodun bir sonraki adımı, sorunu çözebileceğine inandığımız bazı hipotezler geliştirmemizi söylemektedir. Yani bir çözüm önerisi sunmamız gerekmektedir. Bunu yapabilmek için, içinde çalışabileceğimiz bir "çerçeve" (İng: "framework") çizmemiz gerekmektedir.
Varsayım 1: Köpeklerin Yaşam Hakkı Vardır!
Buna varsayım diyoruz, çünkü bu ifade, bilimsel yöntemlerle objektif olarak ilan edebileceğimiz bir iddia değildir. Örneğin sivrisineklerin yaşam hakkı var mıdır? Böceklerin? Balıkların? İneklerin veya koyunların? Kedi-köpeklerin? İnsanların?
Bu varsayımı ortaya koymak önemlidir, çünkü eğer bir insan bu varsayımı reddediyorsa, örneğin tüm hayvanların insana hizmet için var olduklarına inanıyorsa, o zaman bu kişi sokak köpeklerinin görüldükleri yerde vurulması gibi etik-dışı yöntemleri de savunabilecektir. Böyle bir kişiyle, bu yazıda yaptığımız gibi adım adım, rasyonel bir analiz yapmamız, hak ve özgürlüklerden konuşmamız zaten mümkün değildir.
Ama bu kişileri bir kenara koyacak olursak, hayvan bilinci konusunda son 40 yılda öğrendiklerimizi bir bütün olarak değerlendirdiğimizde, köpeklerin kendilerine has bir zekası ve bilinci olduğunu, dolayısıyla muhtemelen bir yaşam hakkına da sahip olmaları gerektiğini gördüğümüz söylenebilir - ki gerçekten de, köpek sayısının azaltılması gerektiğini düşünen insanlar da dahil, insanların çoğu bunu kabul etmektedir.
Varsayım 2: İnsanların Yaşam Hakkı Vardır!
Maksat köpek popülasyonunu yönetmek olduğu için ilk varsayımımız köpeklerin yaşam hakkıyla ilgili; ancak bunun üzerine hemen yapılması gereken ikinci varsayım da insanın yaşam hakkı olduğudur. Bunu evrensel olarak kabul (ve iddia) etmek çok daha kolaydır; ama yine de açıkça söylemekte fayda görüyoruz. Çünkü bu konuda sosyal medyadaki tartışmalarda, köpek saldırısı nedeniyle ölen veya ağır yaralanan insanların köpekler etrafında düzgün davranmadıkları için saldırıya uğradıklarının söylendiğini görülmektedir. Canına kastedilmiş ve hatta yavrusu öldürülmüş bir mağduru suçlamanın kabul edilebilir hiçbir tarafı yoktur. O insanın da köpekler gibi beden bütünlüğünün korunmasına ve yaşamaya hakkı vardır. Bunun tartışmaya açık bir konu olduğu düşünülmemelidir.
Varsayım 3: İnsanların Her Hayvan Türüyle İlişkisi Aynı Değildir!
Bu varsayım da önceki varsayımlar gibi dilenirse reddedilebilir; ancak dikkatli bir şekilde incelendiğinde görülecektir ki insanlar, bazı hayvanlarla daha özel bir ilişkiye sahiptir ve belli bağlamlarda o hayvanları belli seviyelere kadar kayırmaktadırlar. Buna literatürde "türcülük" (İng: "speciesism") denmektedir ve hayvan etiği kapsamında bu kavram, genelde insanın alt etmesi gereken bir dürtü olarak ele alınmaktadır.
Biz, bu yazımızda bunu geçerli bir varsayım olarak ele alacağız, çünkü öyle veya böyle, insanların bir yere kadar türcü olduğunu kabul etmemiz gerekmektedir: En basitinden, bir hastane inşa ederken katlettiğimiz yüz binlerce karıncayı, yüzlerce fareyi veya onlarca köstebeği kimse umursamamaktadır ve kimse sokaklara dökülüp onların haklarını aramıyor; ancak tek bir kedinin tekmelenmesi veya köpeğin ölümü bile kitlesel bir tepkiyi doğurabilmektedir. Keza toplumun %90'ından fazlası inek ve koyunların yemek amaçlı öldürülmesini doğru bulmaktadır; ama kedi-köpeğin bu amaçla öldürülmesine karşı çıkmaktadır. İyi veya kötü bir tutum olması bir yana, türcülük türümüzün hamurunda var gibi gözükmektedir. Bunun köpekler bağlamındaki önemine birazdan geleceğiz.
Varsayım 4: Köpekler İnsana Muhtaçtır!
Son bir varsayımımız (veya daha doğru ifadesiyle, tespitimiz) şu olabilir: Köpekler insanlara muhtaçtır ve dolayısıyla köpeklerin kaderini belirleme yetkisi insanların elindedir. Bu, aslında biraz malumun ilamı gibi olsa da bu varsayımı vurgulamakta fayda görüyoruz: Köpekler, kendilerine ait bir medeniyet inşa edemediklerine göre, insan medeniyetinin bir parçası olan şehirlerde köpeklerin yerinin ne olacağını belirleyen taraf insanlar olmak zorundadır. Bu da köpeklerle aramızda bir güç hiyerarşisi ve dolayısıyla bir sorumluluk asimetrisi olduğu anlamına gelmektedir: Biz köpeklerden güçlüyüz ve bu, bir ayrıcalıktan ziyade, bir sorumluluk demektir. Attığımız her adımda bunu hatırlamamız gerekmektedir.
Tabii ki her sorunla ilgili her öneri üretilebilir; çalışacak olsun veya olmasın. Ama bu yazıda biz, önerilerimizi bu 4 varsayım etrafında şekillendireceğiz. Bu varsayımların doğru olmadığını düşünenlerin bizim (ve açıkçası bilimin) önerilerine kulak asması mümkün olmayacaktır.
Sokak Hayvanlarının Bilimsel ve Etik Yönetimi
Sokak hayvanı olsun veya olmasın, bir ülkedeki hayvan popülasyonlarının bilimsel, etik ve sağlıklı bir şekilde yönetebilmek için kurulmuş birçok kurum ve kuruluş bulunmaktadır. Bunların birkaçını şöyle listeleyebiliriz:
- World Society for the Protection of Animals (WSPA)
- Humane Society International (HSI)
- International Fund for Animal Welfare (IFAW)
- Royal Society for the Prevention of Cruelty to Animals (RSPCA) International
- Universities Federation for Animal Welfare (UFAW)
- World Small Animal Veterinary Association (WSAVA)
- Alliance for Rabies Control (ARC)
Sayısız kuruluş arasından bunları seçmiş olmamız, sadece en büyüklerin bunlar olmasından değildir; aynı zamanda bunların temsilcileri bir araya gelerek, Uluslararası Refakatçi Hayvan Yönetimi Koalisyonu (İng: "International Companion Animal Management Coalition" veya kısaca "ICAM" Coalition) adlı bir çatı organizasyon kurmuşlardır. Bu grup, ülkelerin kedi ve köpek popülasyonlarını insancıl, hayvansever, etik ve rasyonel bir şekilde yönetmeleri konusunda danışmanlık vermekte ve düzenli aralıklarla inanılmaz detaylı ve müthiş öğretici yönergeler çıkarmaktadırlar. Bu yönergelerde, bir ülkedeki hayvanların refahının bilimsel metotlara uygun şekilde arttırılması için çok sağlam öneriler bulunmaktadır. Hatta 2007'de, Türkiye'deki sokak hayvanlarının yönetimine yönelik olarak Türkçe bir yönerge yayınlamışlardır.
Özetle, ICAM'in söylediği de diğer tüm profesyonel organizasyonlarınkiyle aynıdır: Köpekler asla sokakta yaşamaya itilmemelidir; ama halihazırda sokaklarda olan köpekler de insana yakışır şekilde yönetilmelidir.
Köpek Refahı İçin Sağlanması Gereken 5 Şart
Genel olarak köpek refahını sağlamak için 5 şartın sağlanması gerekmektedir:
- Uygun bir ortam
- Hızlı akan trafik de dahil olmak üzere tehlikelere karşı yeterli korumaya sahip güvenli bir ortam.
- Rahat, kuru, sessiz ve cereyansız bir dinlenme alanına erişim.
- Kendilerini korkutan şeylerden kaçınabilecekleri sessiz bir alana erişim.
- Dinlenme alanlarından uzakta tuvalet için uygun bir alana erişim.
- Köpek kulübesine konulmuş veya bağlanmışsa, bunun günün sadece bir kısmında veya geçici olarak yapılması.
- Köpeğin çok sıcak veya çok soğuk olmasını önlemek için hareket etmesine izin verecek yeterli gölge ve barınak bulunan yeterince büyük bir alan.
- Uygun bir beslenme
- Her zaman patojen içermeyen suya erişim.
- Köpeğin yaşına, aktivitesine, sağlık durumuna, cinsiyetine ve cinsine uygun dengeli bir diyet; bu da sabit bir sağlıklı kilo ile sonuçlanır. Bu, köpekler arasında ve yaşamları boyunca değişiklik gösterecektir.
- Günde en az iki kez mamaya erişim.
- Duruma uygun şekilde diğer hayvanlarla birlikte veya onlardan ayrı olarak barındırılmak
- Köpekler için insanlarla sosyal etkileşimler de önemlidir. Bu etkileşimler tutarlı, nazik ve nazik olmalı ve strese veya tehlikeye neden olmamalıdır. Bu etkileşimler agresif veya anti-sosyal davranışları da teşvik etmemelidir.
- Köpeklerin yalnız kalmamaları, sıkılmamaları veya sıkıntıya girmemeleri için (sosyal etkinlikler gerçekleştiğinde havlama, uluma, volta atma ve aşırı heyecanlanma ile ifade edilebilir) dost köpekler ve insanlarla sosyalleşmek için her gün birkaç fırsata ihtiyaçları vardır.
- Köpekler birlikte yaşadığında, rekabeti ve kavgayı önlemek için her değerli kaynaktan (ör. yataklar, mama kapları, su) yeterince bulunmalıdır. Ayrıca, istedikleri zaman birbirlerinden uzaklaşma fırsatına da sahip olmalıdırlar.
- Yavru köpekler, çevrelerindeki nesnelerin yanı sıra diğer köpekler, hayvanlar ve insanlarla nasıl etkileşime gireceklerini öğrenmek için düzenli fırsatlara sahip olmalıdır.
- Bazı köpekler diğer köpeklere veya insanlara karşı korkak veya saldırgandır. Buna yol açan durumlardan kaçının ve bunun yerine uygun davranışları teşvik etmek için ödül temelli eğitim yöntemlerinin nasıl kullanılacağı konusunda uygun şekilde eğitilmiş bir kişiden tavsiye alın.
- Normal davranış kalıplarını sergileyebilmek
- Bunlar, yukarıda açıklanan normal sosyal davranışlara ek olarak.
- Düzenli egzersiz ve oyun fırsatı.
- Rahatsız edilmeden dinlenme fırsatı.
- Oyuncaklara, çiğnemek için uygun nesnelere ve keşfetmek, koklamak ve kazmak için yerlere erişim.
- Köpeklerin gerçekleştirmeye istekli olduğu, kabul edilebilir / tercih edilen davranışları teşvik etmek için ödül temelli (yiyecek, oyun ve övgü kullanarak) eğitim uygulayın.
- Davranış kalıpları, bir köpeğin duygusal ve fiziksel durumuna işaret eder; korktuklarını, kızdıklarını, mutlu olduklarını, heyecanlandıklarını vb. gösterir. Bu davranışlar normaldir, ancak insanların bakış açısından uygun olmayan zamanlarda/yerlerde ifade edilebilirler. Mümkün olduğunca bu normal davranışların ifade edilmesine fırsat tanıyın.
- Avlanma ve üreme (yavrular istenmediğinde) dahil olmak üzere bazı normal davranışlardan kaçınılması gerekecektir. Öncelik, avlanmayı önlemek için uygun ve ilgi çekici bir diyetle besleyerek ve üreme davranışlarını önlemek için kısırlaştırarak bu davranışları gerçekleştirme motivasyonunu azaltmaktır. Bu davranışları gerçekleştirme fırsatını azaltmak da önemlidir, ancak sadece yüksek motivasyonlu davranışları gerçekleştirme fırsatından kaçınmak hayal kırıklığına yol açacaktır.
- Acı, ıstırap, yaralanma ve hastalıktan korunmak.
- Hızlı akan trafik ve zehirli gıda, hayvan ve kimyasallara erişim gibi tehlikelerden kaçınmak için makul önlemler.
- Aşılama ve parazit kontrolü de dahil olmak üzere rutin koruyucu sağlık hizmetleri.
- Üremeyi kontrol etmek için kısırlaştırma kullanıldığında, bu işlem uygun niteliklere sahip bir veteriner tarafından iyi bir standartta gerçekleştirilmelidir. İstenmeyen yavruların önlenmesi, veteriner hekimlerin "önce zarar verme" ilkesine dayanarak, ağrı ve acıya neden olan önlenebilir post-operatif komplikasyonlardan daha ağır basacak yeterli bir fayda değildir.
- Herhangi bir yaralanma, hastalık veya rahatsızlık belirtisinin günlük olarak izlenmesi ve ardından veteriner tavsiyesine göre herhangi bir sorunun tedavi edilmesi için derhal harekete geçilmesi.
- Tedavinin mümkün olmadığı durumlarda acıya son vermek için insani yöntemlerle hızlı ötanazi.
- Köpekler dolaşabilir/kaybolabilir, bu da potansiyel yaralanma ve acıya yol açabilir. Kayıt ve kimliklendirme sistemlerinin mevcut olduğu yerlerde, köpekler sahipleriyle hızlı bir şekilde yeniden bir araya gelmelerini sağlamak için tanımlanmalı ve kaydedilmelidir.
Görebileceğiniz gibi tüm bu makul şartları sağlamanın tek yolu, bilimi takip etmek, konunun paydaşı olan tüm tarafları sürecin içine dahil ederek, herkesin endişelerine kulak verip en iyi yöntemi bularak iş yapmaktan geçmektedir. İşte ICAM gibi kurumların yönergeleri de tam olarak bu tür bir hedefi tutturmak amacıyla hazırlanmaktadır. Örneğin bilimde, bir bölgedeki canlı popülasyonlarını inceleyen matematiksel biyoloji sahasına "popülasyon dinamiği" denmektedir ve ICAM, köpek popülasyonlarının kontrolü için çıkardığı yönergelerin merkezine tam da bu bilim sahasını koymaktadır.
Popülasyon Dinamiği: Köpek Popülasyonları Nasıl Değişir?
Popülasyon dinamiğinin ilk adımı, kontrol etmek istediğiniz canlının bulunabileceği bütün durumları ve bu durumlar arasındaki geçişleri tespit etmektir:
Köpeklerin Bulunabileceği 5 Ana Durum
Her ne kadar insanlar sokakta bir köpek gördüklerinde genelde hemen "sokak köpeği" deyip geçseler de ve genel görünümlerine, kulaklarında küpe olmasına veya sağlıklarına bakarak bunu çoğu zaman doğru da tespit edebilseler de, aslında sokaktaki bir köpeğin bulunabileceği 4 ayrı durum bulunmaktadır:
- İlki, evet, akla ilk gelen şey olan "sahipsiz köpekler" veya "sokak köpekleri" olarak bilinmektedir.
- İkincisi, sahipli ama "kaybolmuş köpekler"dir. Bunlar, ara sıra "Köpek Aranıyor" ilanlarında gördüğümğz köpeklerdir.
- Üçüncüsü, sahipli olan ama sahiplerinin serbestçe dolaşmalarına izin verdiği köpeklerdir. Bunlara "sahipli geziciler" denmektedir. Tabii ki herhangi bir zamanda sokaktaki kayıp ve gezici köpeklerin sayısı epey azdır.
- Dördüncü grup ise, Türkiye'de kavganın çoğunun çıkmasına neden olan "komünite tarafından bakılan köpekler"dir. Bunlar, hayvanseverlerin veya bazı kurum ve kuruluşların kolektif olarak, sokakta baktıkları köpeklerdir.
Bu 4 gruba genel olarak "başıboş (veya gezici) köpekler" diyoruz; çünkü bunlar, her ne sebeple olursa olsun, "serbest gezer" haldedirler. Bunun zıttı olan 5. grup da, sokaklarda olmayan, yani "sahipli ve sınırlandırılmış köpekler"dir. Onlara kısaca "ev köpeği" de demek mümkündür. Son olarak bir de ev ve sokak haricindeki yerlerde tutulan köpekler vardır. Bunları da 4 gruba ayırabiliriz:
- Barınaklar,
- Pet Shoplar,
- Köpek Yetiştiricileri,
- Diğer Köpek Sahipleri.
İşte bunlar, bir köpeğin bulunabileceği tüm durumlardır.
Köpek Popülasyonunu Değiştiren Dinamik Faktörler
Tabii ki buraya kadar gördüğümüz kategoriler işin statik tarafıdır; ancak köpekler bu kategoriler arasında geçiş de yapabilmektedir:
- Sahipli bir köpek evden kaçtığında "kayıp" konumuna geçmektedir, bulunduğunda tekrardan "sahipli ve sınırlandırılmış köpeğe" dönüşmektedir. Ama sahipleri bulunamazsa, o zaman başıboş köpeğe dönüşmektedirler.
- Bazen iyi sınırlandırılmamış ev ve bahçelerde yaşayan köpekler, sokaklarda özgürce dolaşıp sonra yuvalarına geri dönebilmektedirler. Yani sınırlandırılmışlarla geziciler arasında da geçiş vardır.
- Köpek sahipleri köpeklerini sokağa atarak terk edebilmektedirler; bu da sahipli sınırlandırılmışların başıboş konumuna geçmesine neden olmaktadır; tabii başıboş bir köpek sahiplendirilirse de tam tersi yönde bir geçiş olmaktadır.
- Sokak köpekleri toplanarak barınaklara götürülebilmektedirler veya komünite bakımı altına girebilmektedirler.
Görebileceğiniz gibi bu gruplar epey geçişkendir. Yukarıdaki görsel inceleyerek, gruplar arasındaki tüm geçişleri görebilirsiniz.
Bunlara ek olarak bir de her bir kategorideki köpek sayısının artıp azalmasına neden olan "dinamik faktörler" vardır: üreme, ölüm ve kısırlaştırma.
Evrimsel biyoloji sayesinde, bir hayvanın üreme başarısının hayatta kalma başarısı ile doğrudan ilişkili olduğunu net olarak bilinmektedir. Hâliyle, yukarıda bahsettiğimiz kategorilerin hepsi eşit miktarda üreyememektedir: Örneğin komünite tarafından bakılan köpekler, başıboş köpeklerden çok daha iyi korunduğu ve beslendiği için, kısırlaştırma göz ardı edilecek olursa, genelde başıboş köpeklerden daha fazla yavru üretmektedirler ve bu yavrular daha kolay hayatta kalmaktadırlar. Bu farklar, görselde farklı sayıda köpek yavrusu ikonuyla gösterilmektedir. Onlardan bile çok üreyen bir grup, sahipli ama gezici olan köpeklerdir. Bunlar hem çok iyi beslenmektedirler, hem de eğer kısırlaştırılmamışlarsa, kafalarına göre takıldıkları süre zarfı içinde özgürce ve bol bol çiftleşebilmektedirler. Sınırlandırılmış köpeklerin çiftleşme imkanı bulmasıysa çok daha zordur.
Bunlara ek olarak, bir de popülasyonu küçülten iki olay vardır: Ölüm ve kısırlaştırma. Doğum gibi, her gruptaki ölüm oranları da eşit değildir. Örneğin sokaklardaki köpekler arasındaki ölüm oranları (özellikle de yavru köpekler için) çok yüksektir; sahipli ve sınırlandırılmış köpeklerinkiyse en düşüktür. Bunlar, görselde "ölüm" tarafına giden farklı kalınlıklardaki oklarla gösterilmektedir.
Kısırlaştırma ise, yavru verme sayısını azaltan bir uygulamadır. Bunun etkileri, grafiğimizde direkt olarak gösterilmemektedir; ancak her bir grubun üretebildiği yavru köpek sayısını azaltan bir faktör olarak değerlendirilebilir.
İşte bu tablo, hangi ülkede ve ne şartlarda olursa olsun, bir köpek popülasyonunun büyüklüğünün zaman içinde nasıl değiştiğini bilimsel ve objektif olarak ortaya koymaktadır.
Köpek Popülasyonunu Azaltmak İçin Yapılabilecek Tüm Şeyler
Dolayısıyla köpek popülasyonunu sıfıra indirmek de istiyor olsak, yarı yarıya da azaltmak istiyor olsak, yapabileceğimiz şeyler kesin olarak bellidir:
- Sokaktaki köpekleri sahiplendirebiliriz,
- Köpeklerin sokağa atılmasını engelleyebiliriz,
- Kayıp köpekleri yuvalarına daha hızlı döndürebiliriz,
- Sahipli köpeklerin kafalarına göre gezmelerine engel olabiliriz,
- Sokaktaki köpekleri barınaklara gönderebiliriz,
- Köpekleri öldürebiliriz,
- Köpekleri kısırlaştırabiliriz,
- Komünitelerin sokakta köpek bakmasına engel olabiliriz
- Köpek üreticileri ve petshoplar gibi yerlerin ithalat yoluyla ve ticari amaçlarla ülke içindeki köpek sayısını arttırmalarına engel olabiliriz.
Bunların hepsi matematiksel olarak çözümdür; ancak yapılan çalışmalar, bunların hepsinin eşit derecede etkili olmadığını; ama bunların hiçbirinin tek başına yeterli olmadığını göstermektedir. Bu durumda köpek popülasyonunu nasıl kontrol etmeliyiz?
Popülasyon Dinamiğinin Basit Matematiği
Aslında popülasyon kontrolüyle ilgili neyi, ne kadar yapmamız gerektiğinin bir kısmını matematiksel olarak da hesaplamak mümkündür. Az önce gösterdiğimiz tablo öylesine güçlü bir tablodur ki, o grafikte olan biten her şeyi basit bir matematiksel formüle şu şekilde dökebiliriz:
λ=S+F∗Sj∗L2\Large λ = S + F*S_j*\frac{L}{2}
Burada:
- λ\lambda, köpek popülasyonunun büyüme hızıdır. λ\lambda 1'den büyükse popülasyon artar, 1'e eşitse sabit kalır, 1'den küçükse azalır.
- SS, yetişkin dişi köpeklerin bir üreme sezonundan sonraki sezona kadar hayatta kalma oranıdır.
- FF, her bir üreme sezonunda tüm dişiler arasından üremeyi başaran dişi köpeklerin oranıdır.
- SjS_j, genç dişilerin yetişkinliğe ulaşma oranıdır.
- LL ise yetişkin dişi köpeklerin her batında verdiği ortalama yavru sayısıdır.
Görebileceğiniz gibi erkekler bu denkleme dahil edilmemektedir (ki bu, popülasyon dinamiğinde sık başvurulan bir kestirmedir), çünkü onlar genelde popülasyonda hep yeterince bulunmaktadır ve hemen üreyip bir sonraki çiftleşmeye geçebilmektedirler. Dolayısıyla popülasyonun büyüyüp küçülmesini belirleyen ana faktör dişilerdir.
Tabii ki λ\lambda ne kadar büyük olursa olsun, hiçbir popülasyon sonsuza kadar büyüyememektedir; çünkü her ortamdaki kaynaklar sınırlıdır. Yani bu sayıların erişebileceği bir maksimum da bulunmaktadır. İşte belli bir ortamın sınırsız süreyle taşıyabileceği maksimum hayvan sayısına "taşıma kapasitesi" denmektedir. Bu kapasiteyi kontrol etmek, popülasyon kontrolünde aşırı önemlidir. Genellikle köpek popülasyonları da (hemen her popülasyon gibi) S-eğrisi denen bir grafiği takip ederek kaynaklar bolken ve işgal edilebilecek nişler varken eksponansiyel (giderek hızlanan) bir hızla çoğalırlar, sonra bu büyüme kaynakların sınırına dayanmayla yavaşlar ve durur:
İşte bu formülden yola çıkarak ve dişi köpeklerin 1 yaşında ergenliğe ulaştığını varsayarak, elimizdeki popülasyonun sabit kalması için her yıl kısırlaştırılması gereken dişi oranını da aşağıdaki formülle bulmak mümkündür:
100×(1−1F∗L∗Sj+S)\Large 100 \times(1-\frac{1}{F*L*S_j+S})
Basit bir düzenlemeyle, elimizdeki popülasyondaki kısırlaştırılmış dişi köpek oranınının da herhangi bir anda ne seviyede olduğunu gösteren bu formülü elde etmek mümkündür:
100×(1−1−SF∗L∗Sj)\Large 100\times (1-\frac{1-S}{F*L*S_j})
Bunların aslında her bölgedeki köpek popülasyonları için ayrı ayrı ölçülmesi gerekmektedir; ama hızlı bir "zarf arkası" hesaplaması yapacak olursak; yetişkin hayatta kalma oranını %60, üreyen dişi oranını %70, yavruların hayatta kalma oranını %30, bir batındaki ortalama yavru sayısını 5 alabiliriz. Bu sayıları bu iki formülümüze yerleştirirsek, her yıl dişi köpeklerin %40'ını kısırlaştırmamız gerektiğini, popülasyonumuzdaki köpeklerinse %62'sinin her an kısır olduğundan emin olmamız gerektiği ortaya çıkıyor. İşte bu oranın üstüne çıktığımızda köpek sayısı azalır, altına düştüğümüzde köpek sayısı artar. Sihir gibi!
İşte atık popülasyon kontrolüyle ilgili olarak, giriş düzeyinde de olsa bilmemiz gereken tüm önemli noktalara değinmiş olduk. Tabii ki her ülke, her şehir, her mahalle, kendi sorunlarını teşhis etmeye, yukarıda oluşturduğumuz o grafikten ve ulaştığımız matematiksel formülden başlamak zorundadır. Çünkü bu grafiğin neresinde ne olduğu, o formülün hangi teriminin kaç olacağını belirlemektedir ve o da popülasyonun ne yönde ilerlediğine karar vermektedir.
Popülasyon Kontrol Metotları
Sadece köpeklerin değil, hemen her canlının popülasyonlarının belli bir sınırın altında tutulması için benzer yöntemler önerilmekte ve kullanılmaktadır:
Kısırlaştırma Programları
- Uzun Vadeli Başarı: Yüksek
- Kısa Vadeli Başarı: Orta ila Yüksek
Sokak köpeklerinin popülasyonunu kontrol altına almanın en etkili ve insancıl yöntemlerinden biri, kısırlaştırma ve aşılama programlarıdır. Kısırlaştırma, köpeklerin üremesini engelleyerek popülasyonun kontrolsüz bir şekilde artmasını önler.
Kısırlaştırma, sokak köpeklerinin doğum oranını azaltarak zaman içinde popülasyonda kademeli bir düşüşe yol açar. Kısırlaştırma programları, halk eğitimi ve toplum katılımı ile birleştirildiğinde oldukça etkili olabilmektedir. Sokak köpeği nüfusunun yüksek bir yüzdesi kısırlaştırıldığında (genellikle en az %70 olarak belirtilir) etki daha belirgindir.
Uygulama Yöntemleri:
- Toplu Kısırlaştırma Kampanyaları: Çok sayıda köpeği kısırlaştırmak için periyodik olarak yürütülür.
- Yakala-Kısırlaştır-Bırak (TNR): Bu yöntem, sokak köpeklerini yakalayıp kısırlaştırdıktan ve aşılamalardan sonra tekrar doğal yaşam alanlarına bırakma stratejisidir. Bu yöntem, özellikle sokak köpeklerinin yoğun olduğu bölgelerde etkili olmuştur. TNR programları, köpeklerin kontrolsüz üremesini durdururken, onların yaşam alanlarından uzaklaştırılmadan sağlıklı bir şekilde yaşamalarını sağlar.
- Kupon Programları: Evcil hayvan sahiplerini kısırlaştırmaya teşvik etmek için onlara sağlanan sübvansiyonlar veya ücretsiz hizmetlerdir.
Aşılama ve Sağlık Programları
- Uzun Vadeli Başarı: Yüksek
- Kısa Vadeli Başarı: Orta
Başta kuduz olmak üzere aşılama programları ve genel sağlık bakımı, sokak köpeklerinin sağlığını ve uzun ömürlülüğünü artırarak nüfuslarının kontrol altına alınmasına yardımcı olur. Sağlıklı, kısırlaştırılmış sokak köpekleri, yeni, kısırlaştırılmamış köpeklerin bölgeye girmesini önleyerek bölge koruyucuları olarak hareket edebilir.
Bu programlar, sadece kısırlaştırılmış köpekleri destekleyerek nüfusu dolaylı olarak kontrol etmekle kalmaz, aynı zamanda halk sağlığını da korur. Sağlıklı köpek popülasyonlarının insanlara ve diğer hayvanlara hastalık yayma olasılığı daha düşüktür.
Uygulama Yöntemleri:
- Toplu Aşılama Kampanyaları: Özellikle kuduz ve diğer zoonoz hastalıkların yüksek oranda görüldüğü bölgelerde önemlidir.
- Toplum Klinikleri: Başıboş ve sahipli köpekler için düzenli sağlık kontrolleri ve aşılar sunmayı içerir.
Eğitim ve Bilinçlendirme Kampanyaları
- Uzun Vadeli Başarı: Yüksek
- Kısa Vadeli Başarı: Orta
Halkı sorumlu evcil hayvan sahipliği, kısırlaştırmanın faydaları ve evcil hayvanları terk etmemenin önemi konusunda eğitmek uzun vadeli başarı için çok önemlidir. Toplumun sokak köpekleri konusundaki farkındalığını artırmak ve hayvan hakları konusunda bilinçlendirmek, uzun vadede popülasyon kontrolünde etkili bir yöntemdir. Eğitim kampanyaları, insanlara sokak köpeklerine nasıl davranmaları gerektiği, hayvan hakları ve sorumlu hayvan sahipliği konularında bilgi verir. Okullarda ve yerel topluluklarda düzenlenen bilinçlendirme programları, genç nesillerin bu konuda daha duyarlı olmasını sağlar.
İyi bilgilendirilmiş bir halkın başıboş köpek sorununa katkıda bulunma olasılığı daha düşüktür. Başıboş popülasyonların izlenmesi ve bakımına toplumun katılımı, kısırlaştırma ve aşılama programlarının etkinliğini artırabilir.
Uygulama Yöntemleri:
- Farkındalık Kampanyaları: Bilgiyi yaymak için medya, okullar ve topluluk etkinliklerinin kullanılması.
- Katılım Programları: Yerel komünitelerin kısırlaştırma ve aşılama çalışmalarına katılmaya teşvik edilmesini içerir.
Barınak, Rehabilitasyon ve Hayvan Sahiplendirme Merkezleri
- Uzun Vadeli Başarı: Orta
- Kısa Vadeli Başarı: Orta
Barınaklar ve rehabilitasyon merkezleri, sokak köpeklerinin geçici olarak barındırıldığı ve tedavi edildiği yerlerdir. Bu merkezler, köpeklerin sağlık durumlarını iyileştirir ve sahiplendirme süreçlerini yönetir. Barınakların yeterli kapasiteye ve donanıma sahip olması, sokak köpeklerinin refahı açısından kritiktir. Ayrıca, bu merkezlerin insan ve hayvan dostu bir yaklaşım benimsemesi önemlidir.
Sokak köpeklerinin sayısını azaltmanın bir diğer etkili yolu da hayvan sahiplenme programlarını teşvik etmektir. Bu programlar, sokak köpeklerinin güvenli ve kalıcı evler bulmasını sağlar. Sahiplenme kampanyaları, köpeklerin sahiplendirilmesini teşvik etmek için düzenlenen etkinlikler, medya kampanyaları ve sosyal medya aracılığıyla duyurulur. Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri'nde birçok hayvan kurtarma örgütü, sokak köpeklerini sahiplendirmek için yoğun kampanyalar düzenlemektedir. Bu tür kampanyalar, hem sokak köpeklerinin hayatlarını iyileştirir hem de onların sokaklardan alınarak güvenli ortamlarda yaşamalarını sağlar.
Uygulama Yöntemleri:
- Barınakların İnşası ve Bakımı: Önemli miktarda kaynak ve finansman gerektirir.
- Sahiplendirme Kampanyaları: Köpek sahiplenmeyi teşvik etmek için düzenli etkinlikler ve kampanyalar.
Koruyucu Ev Açma Programları
- Uzun Vadeli Başarı: Orta
- Kısa Vadeli Başarı: Orta
Koruyucu programlar, sahipsiz köpekleri kalıcı olarak sahiplendirilinceye kadar geçici olarak evlere yerleştirmeyi hedefler. "Evlat edinme" olarka da bilinen bu süreç, sokaklardaki sahipsiz köpeklerin sayısını azaltabilir ve geçici bir ev ortamı sağlayarak sahiplendirilme şanslarını artırabilir.
Uygulama Yöntemleri:
- Koruyucu Aileler: Bireyleri ve aileleri koruyucu aileliğe katılmaya teşvik etmek.
- Destek Ağları: Köpeklerin refahını sağlamak için koruyucu ailelere kaynak ve destek sağlamak.
Kanun ve Mevzuat Düzenlemeleri
- Uzun Vadeli Başarı: Orta
- Kısa Vadeli Başarı: Orta
Sokak köpeklerinin popülasyonunu kontrol altına almak için kanun ve mevzuat düzenlemeleri de önemlidir. Birçok ülke, sokak hayvanlarının korunması ve popülasyon kontrolü için yasalar çıkarmıştır. Bu yasalar, kısırlaştırma zorunluluğu, sahiplendirme teşvikleri ve hayvan istismarı cezaları gibi konuları kapsar. Örneğin, İsveç'te hayvan sahipleri, köpeklerini kısırlaştırmak ve düzenli veteriner kontrolünden geçirmekle yükümlüdür. Bu tür yasal düzenlemeler, sokak köpeği popülasyonunun kontrol altına alınmasında ve hayvan refahının sağlanmasında önemli bir rol oynar.
Yasalar etkili kontrol önlemleri için bir çerçeve oluşturabilir, ancak başarıları sıkı uygulama ve halkın uyumuna bağlıdır.
Uygulama Yöntemleri:
- Zorunlu Kısırlaştırma ve Aşılama Yasaları: Evcil hayvan sahiplerinin bu önlemlere uymasını zorunlu kılmak.
- Başıboş Köpek Yönetimi Politikaları: Başıboş köpeklerin nasıl yönetileceği ve bakılacağına ilişkin kapsamlı düzenlemeler.
Gıda Atık Yönetimi
- Uzun Vadeli Başarı: Orta
- Kısa Vadeli Başarı: Orta
Gıda atıklarının uygun şekilde yönetilmesi, başıboş köpekler için mevcut gıda kaynaklarını azaltır ve böylece kaynaklarını sınırlandırarak dolaylı olarak nüfuslarını kontrol eder. Yiyeceklere erişimin azaltılmasıyla, başıboş köpeklerin gelişme ve üreme olasılığı azalır. Bu yöntem en iyi diğer nüfus kontrol önlemleri ile birlikte uygulanır.
Uygulama Yöntemleri:
- Kamu Bilinçlendirme Kampanyaları: Gıda atıklarının uygun şekilde bertaraf edilmesi konusunda halkın ve işletmelerin eğitilmesi.
- Geliştirilmiş Atık Yönetim Sistemleri: Atıkların güvenli bir şekilde muhafaza edilmesini ve başıboş köpekler tarafından erişilememesini sağlamak.
Ötanazi ("Uyutma")
- Uzun Vadeli Başarı: Düşük
- Kısa Vadeli Başarı: Yüksek
Bu yöntem, başıboş köpek popülasyonunu azaltmada anında sonuç verebilir. Bununla birlikte, genellikle tartışmalı bir yöntemdir ve birçok hayvan refahı örgütü tarafından insanlık dışı olarak değerlendirilmektedir. Ayrıca, sokak köpeği sorununun temel nedenlerini ele almaz ve popülasyonların hızla önceki seviyelere döndüğü potansiyel geri tepme etkilerine yol açar.
Uygulama Yöntemleri:
- Sistematik İtlaf: Genellikle belediye yetkilileri veya hayvan kontrol kurumları tarafından gerçekleştirilir.
- İnsancıl Ötanazi Protokolleri: Sürecin hayvanlar için mümkün olduğunca acısız ve stressiz olmasını sağlamak.
İtlaf
- Uzun Vadeli Başarı: Çok Düşük
- Kısa Vadeli Başarı: Yüksek
Tarihsel olarak itlaf, serbest dolaşan köpeklerin sayısını azaltmak için kullanılan en yaygın yöntemlerden biri olmuştur.[44] İtlaf, popülasyonun azaltılması amacıyla bireylerin epizodik olarak uzaklaştırılması ve öldürülmesidir. Dünya Sağlık Örgütü, 1990 yılında itlafın kullanımını caydıran ve alternatif yöntemler (örneğin, kayıt ve kimliklendirme, aşılama, halk eğitimi ve kısırlaştırma) öneren kılavuzlar yayınlamıştır. Bu tavsiyelere rağmen, birçok ülke itlafı nüfus kontrolünde birincil yöntem olarak kullanmaya devam etmektedir. Enjekte edilebilir barbitüratlar yüksek ve üst-orta gelirli ülkelerde daha yaygın olarak kullanılırken, zehirleme ve ateş etme alt-orta ve düşük gelirli ülkelerde sıklıkla kullanılmaktadır. Bazı ülkelerdeki ulusal yasalar (örneğin Bulgaristan, İtalya ve Kosova) nüfus kontrolü amacıyla köpeklerin öldürülmesini yasaklamaktadır.
İtlaf, popülasyonları hızla azaltabilse de, itlaf yaygın olarak zalimce ve uzun vadede etkisiz olarak kabul edilmektedir. Genellikle halkın tepkisine yol açmakta ve sokak köpeği popülasyonlarının artmasına neden olan altta yatan sorunları çözmemektedir.
Uygulama Yöntemi:
- Toplu Öldürme Kampanyaları: Bazen hastalık salgınlarına veya başıboş köpeklerden kaynaklanan algılanan tehditlere yanıt olarak yürütülür.
Yer Değiştirme Programları
- Uzun Vadeli Başarı: Düşük
- Kısa Vadeli Başarı: Orta
Yer değiştirme, başıboş köpeklerin kentsel alanlardan kırsal alanlara veya barınaklara taşınmasını içerir. Bu, belirli bölgelerdeki başıboş köpek popülasyonunu geçici olarak azaltabilir ancak genellikle yeni yerde sorunlara yol açar. Yerleri değiştirilen köpekler uyum sağlamakta zorlanabilir ve kırsal alanlardaki sorunlara katkıda bulunabilir.
Uygulama Yöntemleri:
- Barınakların Kurulması: Sokak köpekleri için kentsel ortamlardan uzakta güvenli alanlar yaratılması.
- Kontrollü Yer Değiştirme: Köpeklerin insancıl bir şekilde ve yeterli bakımla taşınmasını sağlamak.
İleri Teknoloji Kullanımı
- Uzun Vadeli Başarı: Orta
- Kısa Vadeli Başarı: Düşük ila Orta
Son yıllarda, ileri teknoloji kullanımı da sokak köpeklerinin popülasyon kontrolünde kullanılmaktadır. Mikroçipler ve GPS takip sistemleri, köpeklerin izlenmesini ve yönetilmesini kolaylaştırır. Bu teknolojiler, sokak köpeklerinin hareketlerini izleyerek, kısırlaştırma ve aşılama programlarının etkinliğini artırır. Örneğin, bazı şehirler, sokak köpeklerinin sayısını ve sağlık durumlarını izlemek için mikroçipler kullanmaktadır. Bu sistemler, köpeklerin daha etkili bir şekilde yönetilmesini sağlar ve popülasyon kontrolü için veri sağlar.
Bu yöntem, veri sağlayarak ve evcil hayvanların başıboş kalmasını önlemeye yardımcı olarak diğer nüfus kontrol önlemlerini destekler.
Uygulama Yöntemleri:
- Zorunlu Mikroçipleme Yasaları: Evcil hayvan sahiplerinin köpeklerini mikroçiplemesini ve kayıt altına almasını zorunlu kılmak.
- Kamu Veri Tabanları: Başıboş ve sahipli köpekleri takip etmek için erişilebilir veri tabanlarının tutulması.
Ötanazi, Köpek Popülasyonlarını Kontrol Etmekte Kullanılabilir mi?
Evet, yukarıda da listelediğimiz gibi ötanazi, köpek popülasyonlarının kontrol altına alınması için tarih boyunca uygulanmış bir yöntemdir. Literatürde bu yöntem "ölümcül ayıklama" (İng: "lethal removal") olarak geçmektedir; ancak daha kolay olduğu için ötanazi olarak bahsedeceğiz.
Tarihsel iki örnek üzerinden gitmekte fayda görüyoruz: 2. Dünya Savaşı'ndan sonra Almanya'da devasa bir sokak köpeği problemi baş gösterdi. Almanlar, gidişatı dizginleyebilmek için ötanazi de dahil bir dizi önlem almaya karar verdiler ve sadece birkaç yıl içinde sokak köpeği popülasyonunu pratik olarak bugünkü seviyelerine, yani kabaca sıfıra indirmeyi başardılar. Günümüz Almanyasındaysa artık sağlıklı sokak köpeklerini öldürmek yasaktır. Öte yandan Avrupa'da kişi başına düşen köpek rekortmeni olan Romanya'ya bakalım: Romanya, sokak köpeklerini ortadan kaldırmak için 2002 yılında ötanaziyi yasallaştırdı ve aradan geçen 22 senenin sonunda bırakın sokak köpeği popülasyonunu ortadan kaldırmayı, problemi azaltmayı bile başaramamıştır.[45] Çünkü Almanya, köpek popülasyonunun kontrolünde ötanaziyi birincil veya ana yöntem olarak kullanmadı.
Bu konuda hep örnek gösterilen Amerika örneğini de doğru anlamakta fayda vardır: Amerika'da her yıl 1.5-2 milyon kedi ve köpek öldürülmektedir; ama Amerika'da 90 milyon köpek ve yüz milyonlarca kedi olduğu hatırlanmalıdır. Bu konuda açık ara farkla rekortmen olan bir ülke içinde ötanazi sayılarının da kulağa çok yüksek gelmesi normaldir. Daha önemlisi, Amerika'daki ötanazi uygulaması 1970'lerde yılda 20 küsür milyon seviyesindeyken, günümüzde 2 milyonun altına inmiş haldedir. Çünkü Amerika'da da ötanazi hiçbir zaman ana politika olarak görülmemiştir. Orada da sahiplendirme, kısırlaştırma, sokağa köpek atmama, sorumlu hayvan sahipliği bilinci gibi politikalara yüksek seviyede önem verilmiştir.
Bir diğer örnek ise Hollanda'dır. BBC Türkçe'nin haberinde bu konu şöyle anlatılıyor:[46]
Sokak Hayvanları Günü'nün mimarı Hollandalı derneklerin 2012'de yayımladığı bir rapor, Hollanda'nın başıboş köpek sorununu nasıl aştığını anlatıyor. Rapora göre Hollanda'da 1800'lerde çok sayıda sokak köpeği varken 1900'lerde getirilen önlemler bu sorunun ortadan kalkmasını sağladı. 1962'de getirilen bir yasayla hayvanına gerekli bakımı sağlayamayan kişilere 16 bin 750 euroya (272 bin TL) kadar para cezası ve üç yıla kadar hapis cezası verilebiliyor. Hollanda'da kamu yararına faaliyet gösteren dernek statüsündeki Hayvanları Koruma Derneği ve Köpekleri Koruma Derneği'nin de başıboş köpeklerin sayısını azaltmada önemli bir rolü olduğu aktarılıyor. Raporda Türkiye gibi sokak hayvanı sorunu yaşayan ülkelere de tavsiyeler veriliyor.
Orta Doğu Teknik Üniversitesi Ekosistem Uygulama ve Araştırma Merkezi (ODTÜ EKOSEM) tarafından hazırlanan sunumda, Avrupa'daki sahipsiz ve yabani köpeklerin kontrolünün 31 Avrupa ülkesinin yer aldığı WSPA (World Society for the Protection of Animals) aracılığı ile yapıldığı bildirilmektedir. Buna göre:
- Sahipli köpeklerin sahipsizleşmesinin önlenmesi:
- Lisanslama ve Kayıt: 22 ülkede köpeklerin lisanslanması veya kayda alınması zorunludur.
- Tanı: 24 ülkede köpekler deri altına mikro-çip yerleştirilmesi veya mikro-çipli tasma kullanımı ile tanılanırken 18 ülkede dövme yapılmaktadır.
- Sahipsiz ve yabani köpeklerin kontrolü:
- Vurma: 5 ülkede belediye tarafından sahipsiz ve yabani köpekler vurularak öldürülmektedir (Arnavutluk, Ermenistan, Azerbeycan, Moldovya ve Ukrayna)
- Yakala, kısırlaştır, sal: 6 ülkede sahipsiz ve yabani köpekler yakalanıp kısırlaştırıldıktan sonra salınmaktadır (Yunanistan, Bulgaristan, Italya, Malta, Sırbistan ve İspanya)
- Yakala, sığınak sağla, sahiplendir veya ötanazi yap: 22 ülkede sahipsiz ve yabani köpekler yakalanarak kısıtlı bir süre sığınaklarda tutularak sahiplendirilmeye çalışılmaktadır (3 – 60 gün). Sahiplendirilemeyen köpekler uyutulmaktadır.
Bu ülkelerin uygulamalarından ve başta verdiğimiz haritalardaki durumlarından da görüleceği üzere, işi sadece ötanaziye bırakıp da başka hiçbir şey yapmadan kalıcı başarı elde etmek mümkün gözükmemektedir.
Bu konuda yapılan çalışmaların gösterdiği en kritik, en hayati, en önemli nokta şudur: Eğer bir ülke, vatandaşlarının sokağa köpek atmasına göz yumuyorsa (ki buna hane halkı da dahil, petshoplar ve yetiştiriciler gibi unsurlar da dahildir), hangi yöntem ne kadar kullanılırsa kullanılsın popülasyonu kontrol altına almak mümkün olmamaktadır.
Son olarak, köpekleri kitleler halinde öldürmenin yarattığı "vakum etkisi"nden de söz etmekte fayda vardır. Bütün köpekler, yurt genelinde, aynı gün toplan(a)mayacağına göre, köpekleri yer yer öldürdüğünüzde, onlardan arta kalan yaşam alanları, eskiden daha zor hayatta kalabilen köpeklerce çok hızlı bir şekilde doldurulmaktadır; tıpkı bir yangın sırasında oluşan vakumun hızla taze havayla doldurulup ateşi daha da harlaması gibi... Orta Doğu Teknik Üniversitesi Ekosistem Uygulama ve Araştırma Merkezi (ODTÜ EKOSEM) sunumunda şöyle söylenmektedir:
Popülasyon kontrolü için köpeklerin öldürülmesi, Avustralya’da ve 5 WSPA (World Society for the Protection of Animals) ülkesinde sahipsiz ve yabani köpekler öldürülmektedir. Ancak, yeterli zaman, bütçe ve iş gücünün olduğu etkili bir popülasyon yönetimi imkanı var ise Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Dünya Hayvanları Koruma Derneği (WSPA) öldürme kampanyalarını önermemektedir. Çünkü öldürülen köpeklerin boşalttıkları yaşam alanları başka köpekler tarafından kısa zamanda doldurulacaktır.
İnsani bir sahipsiz ve yabani köpek popülasyon kontrolü için aşılama ve sterilizasyon önerilmektedir. Mevcut popülasyonun büyümesi, köpeklerin kısırlaştırılmasıyla sağlanırken, kitlesel aşılamalar ile hastalıklar ve salgınlar önlenebilir. Bu yöntem, zamanla köpek popülasyonunu azaltır. Ancak, popülasyon yönetimi zaman, bütçe ve insan gücü gerektirmektedir.
Kaldı ki köpek yetiştiricileri yurtdışından her yıl binlerce köpek getirip, satamadıklarını sokağa attıkça ve toplumda köpek sahipliği kültürü oluşmayıp da doğumgünü hediyesi olarak alınan köpekler 1-2 sene sonra kendilerini sokakta buldukça, belediyelerin köpekleri yakalayıp da öldürme hızı, koskoca bir coğrafyada köpeklerin eksponansiyel yayılma hızını asla yakalayamayacaktır.
Ötanazi Başarısızlığının Yaratacağı Sorunlar
ICAM'in yönergelerinde de anlatıldığı üzere, köpek popülasyonları ancak ve ancak komünite işin içine katılırsa, kısırlaştırma aktif olarak uygulanırsa ve köpeklerin sokağa atılmasının önüne geçilebilirse kontrol altına alınabilmektedir. Türkiye'deki belediyelerin hâlihazırda görevlerini yerine getirmedikleri düşünülecek olursa, ötanaziyi destekleyecek yöntemlerin etkin bir şekilde uygulanması mümkün gözükmemekte, bu da ötanazi uygulamasının bir şekilde kısa vadede gerçekleştirilebilecek olsa bile uzun vadede kesin olarak başarısızlıkla sonuçlanacağını göstermektedir.
Bu başarısızlığın sebep olacağı sonuçlar önceden görülmeli ve daha da çözülmesi güç problemlere yol açacağı anlaşılmalıdır.
Biyolojik ve Evrimsel Problemler
Köpeklerin öldürülmesini merkeze alan yöntemlerde köpek yakalayıcıları, kendilerine verilen görevi kolay yoldan tatmin etmek için en kolay yakalayabildikleri köpekleri seçip barınaklara götürecek ve ilk olarak onların ölmesine neden olacaktır. Bu, insanlara karşı en agresif, çeteleşmek ve gizli kalmak konusunda en becerikli köpeklerin geri kalması demektir. Öldürülen sakin ve uysal köpeklerden açılan alanları hızla doldurararak "vakum etkisi"nden faydalanan bu köpekler daha kolay ve hızlıca üreyecek ve yeni popülasyonların da daha saldırgan ve agresif olması sonucu doğacaktır. Bu, istenmeyen insan-köpek çatışmalarının katlanarak artmasına neden olacaktır.
Ayrıca hâlihazırda kendilerine verilen görevleri yerine getirmediği bilinen belediyelerin kaçınılmaz olarak yanlış yöneteceği itlaf ve ötanazi programları, hastalıkların yayılma riskini arttıracaktır. İtlaf edilmeden önce yeterince taranmayan veya aşılanmayan sokak köpekleri kuduz, parvovirüs ve gençlik hastalığı (distemper) gibi hastalıkları daha geniş bir alana yayacaktır. Düzgün yönetilmeyen süreçler sırasında personelin daha çok ısırılması nedeniyle işçi hakları konusunda sıkıntılar baş gösterecektir.
Sosyolojik Problemler
"Öldürme" kavramı insanlar için genel olarak hassas bir kavram olduğu için, köpeklere karşı uygulanacak bir itlaf ve ötanazi programı, özellikle hayvan hakları grupları, evcil hayvan sahipleri ve uygulamayı insanlık dışı ve etik dışı olarak görebilecek genel halk tarafından büyük bir tepkiye neden olmaktadır. Bu durum toplumsal huzursuzluğa, protestolara ve devlet kurumlarına karşı güven kaybına yol açabilir.
Toplumun farklı kesimleri hayvan ötanazisi konusunda farklı görüşlere sahiptir. Bazıları bunu gerekli bir kötülük olarak desteklerken, diğerleri buna şiddetle karşı çıkmaktadır; dolayısıyla etkili bir şekilde uygulanmadan ve bu tip ayrışmaları besleyen politikalar, daha da kutuplaşmış topluluklara ve gergin sosyal ilişkilere yol açacaktır.
Ancak daha da önemlisi, kalıcı olarak işe yaradığı bilinen yöntemleri uygulamayarak sadece ötanaziyi merkeze alan politikaların uzun vadede yüzleşeceği kesin başarısızlık (örneğin popülasyonların birkaç yıl içinde eski boyutlarına dönmesi ve bunları aşması, bu sırada harcanan paralar ve vakit, vb.), toplumda daha fazla hayal kırıklığına, psikolojik yüke ve daha da az çalıştığı bilinen daha da ekstrem çözüm arayışlarına yol açacaktır. Bu durum, uzun vadede devlet kurumlarına olan güvensizliğin daha da artmasıyla sonuçlanacaktır ve "vigilante" olarak da bilinen "yasa dışı kanun infazcısı" vakalarının artmasına neden olacaktır.
Psikolojik Problemler
Toplu itlaflara şahit olmak veya bunları bilmek, başta çocuklar ve hayvanseverler olmak üzere vatandaşlar arasında psikolojik travmaya neden olacaktır. İtlaf edilen sokak köpeklerinin görüntüsü son derece yıkıcı ve üzücüdür; bunlar, toplumda kalıcı olumsuz izlenimler bırakacak, psikolojik sorunlara dayalı saldırganlığı arttıracaktır. İtlaf ve hayvan ölümlerinin bir çözüm olarak normalleştirilmesi, halkı hayvan zulmüne karşı duyarsızlaştıracak, hâlihazırda inanılmaz yüksek olan hayvan istismarı vakalarının daha da artmasına ve hayvanlara yönelik toplumsal şefkatin genel olarak azalmasına yol açacaktır.
Benzer şekilde belediye çalışanları veya veteriner hekimler gibi itlaf sürecine dahil olan bireyler manevi sıkıntı, suçluluk ve psikolojik gerginlik yaşayacaktır. Bu durum tükenmişliğe, ruh sağlığı sorunlarına ve hatta travma sonrası stres bozukluğuna (TSSB) yol açacaktır.
"Yeni" Çözümlerin Gereksizliği: Türkiye, Yapması Gerekeni Yapmamaktadır!
2024 itibariyle Türkiye'de barınak statüsünde 250 kadar yer olduğu belirtilmektedir; ama bunların çoğu modern standartlara uygun değildir. 2004'te geçirilen yasaya göre Türkiye'deki 1389 belediyenin hepsinde kısırlaştırma merkezi olarak da görev yapacak olan barınaklar kurulması şart koşulmuştur; ancak aradan geçen 20 yılda bunların 1200'ünde barınak inşa edilmemiştir. Kaldı ki barınak olmasa bile belediyeler veterinerler aracılığıyla kısırlaştırma yapabilirler; ama istatistiklere baktığımızda, 20 yılda 1 tane bile kısırlaştırma yapmamış 1000'den fazla belediye olduğunu görülmektedir. Bu kabul edilebilir gibi değildir. Türkiye'deki sokak köpeği varlığının ana sorumlusu budur.
Bu noktada Türkiye'de ötanazinin bir çözüm olarak sunulmasıyla ilgili, buraya kadar gösterdiğimiz veri ve istatistiklerin ötesinde, daha temel bir problem yatmaktadır: Belediyeler, eğer ki bugün kısırlaştırma işini yapamıyorsa ve sorunun kaynağı buysa, aynı belediyelerin ötanazi işini düzgün yapabileceği sonucuna nasıl varılmaktadır? Çünkü köpekler, eğer ki öldürmek üzere toplanabiliyorsa, aynı köpekleri kısırlaştırmak da mümkün olacaktır; sonuçta köpek bir kez yakalanmıştır.
Kaldı ki bu iki operasyon arasında sanıldığı kadar fark da bulunmamaktadır: Her ikisinde de işin zor tarafı köpekleri yakalayıp tesislere getirmektir. O noktadan sonrası çok farklı değildir: Ötanazi 5 ila 30 dakika arasında, kısırlaştırmaysa erkek köpekler için 5 ila 20 dakika kadar, dişi köpekler içinse 20 ila 90 dakika kadar sürmektedir ve taban maliyeti 2024 itibariyle çok da farklı değildir:[47], [48] Ötanazi 1350₺ civarındadır; kısırlaştırma/kastrasyon köpek çeşidinin büyüklüğüne ve fizyolojik durumuna göre 2250₺-3500₺ arasında değişmektedir; her iki fiyata da kâr marjları ve muayene ücretleri dahil değildir, dolayısıyla farklı kliniklerde farklı fiyatlar duymanız mümkündür. Köpekler, kısırlaştırma ameliyatından 15-30 dakika sonra uyanmaktadır ve operasyon sonrasında birkaç gün gözlendikten sonra serbest bırakılmaktadır; ötanazi işlemi içinse hem neredeyse evrensel olarak uygulanan 3-90 gün bekleme süreleri hem de sonrasında köpek cesetlerinin hijyenik bir şekilde ortadan kaldırılması gibi ek masraflar bulunmaktadır.
Kısırlaştırılan Köpekleri Geri Bırakmak İnsanlar İçin Risk Değil mi?
Sokak köpeklerinin ömrü sadece 4-6 yıl kadar olduğu için, 1-2 yaşında kısırlaştırılan bir köpek en fazla birkaç yıl içinde ölerek popülasyondan kalıcı olarak ayıklanmış olacaktır. Bu kısa sürede köpeklerin halka sorun yaratacağı endişesi üzerinde de durulmalıdır:
Her şeyden önce kısırlaştırma, özellikle de erkek köpeklerde testosteron üretimini sonlandırdığı için, genellikle saldırganlığı azaltan ve hatta bulaşıcı hastalıkları azaltan bir uygulamadır.[49], [50], [51], [52], [53] Ayrıca hâlihazırda saldırgan olmayan köpeklerin sonradan saldırganlaşması günaşırı bir durum değildir; bu tip bir saldırganlaşma, bazı hastalıkların etkisi altında, çok nadir görülen bir durumdur. Öyle ki köpek saldırılarıyla ilgili olarak yapılan röportajları izleyecek olursanız, birçok durumda hâlihazırda saldırgan olduğu bilinen köpeklerin bu tür sorunlara neden olduğu görülmektedir. Bir diğer deyişle, bir köpeğin ilk vukuatının gerçek bir saldırıyla sonuçlanma ihtimali çok düşüktür.
İşte bu noktada, ayrıca komüniteleri de işin içine dahil ederek, bölgelerindeki köpekler arasında insanlara risk teşkil edenlerin belediye birimlerine bildirilip sokaktan alınması noktası önem kazanmaktadır. Hâlihazırda saldırgan/agresif olduğu bilinen, sosyalleştirilemeyecek olan, terminal düzeyde hasta olan köpeklere ötanazi uygulayarak bunların sokağa geri bırakılması engellenebilir. ICAM yönergeleri de Türkiye gibi sokak köpeği popülasyonunun yüksek olduğu yerlerde ötanazinin sadece hasta köpeklerle sınırlanmasının gerçekçi olmayabileceğini, ötanazi kurallarının biraz daha gevşek uygulanması gerekebileceğini belirtmektedir.
Sokağa Hayvan Bırakılmasına İzin Verildiği Müddetçe Hiçbir Yöntem Kalıcı Olarak İşe Yaramıyor!
Bu konuda yapılan çalışmaların Türkiye de dahil bütün ülkeler için gösterdiği en kritik, en hayati, en önemli nokta şudur: Eğer bir ülke, vatandaşlarının sokağa köpek atmasına göz yumuyorsa (ki buna hane halkı da dahil, petshoplar ve yetiştiriciler gibi unsurlar da dahildir), hangi yöntem ne kadar kullanılırsa kullanılsın popülasyonu kontrol altına almak mümkün olmamaktadır.
Bunun sebebi kedi ve köpek gibi hayvanların aşırı yüksek üreme hızlarıdır. İstatistiki olarak, köpek popülasyonunun %75'i her zaman üreme olgunluğundadır ve bir dişi yılda iki kez, 8 ila 12 yavru doğurabilir. Bu konudaki akademik literatür, bir dişinin yılda ortalama 20 yavru doğurduğunu, bu yavrulama olayının küçük boy köpeklerde en erken 6 aylıkken, çok büyük köpeklerde ise en erken 18 aylıkken başladığını tahmin etmektedir. Çiftleşme döneminde dişi, erkeklerde atipik bir davranışı tetikleyen feromonlar üreterek erkeklerin daha agresif olmasına ve dişiyi bulmak için bahçeden ya da zincirlerinden kaçmaya çalışmasına neden olur. Birçok hayvan sahibi yanlış bir şekilde hayvanın çiftleştikten sonra daha sağlıklı olacağına, kısırlaştırılırsa bahçeyi korumada daha az etkili olacağına inanmakta ve sonuç olarak erkekleri geçici olarak serbest bırakmayı tercih etmekte ve kısırlaştırmaya karşı çıkmaktadır. Bu şartlar altında belirli bir bölgedeki tüm köpeklerin ötanazisi veya barınaklara yerleştirilmesi sadece çok kısa vadede (iki çiftleşme mevsimi arasında en fazla 6 ay) etkilidir ve sokak köpekleri sorununu asla kalıcı olarak çözemez. Bir bölge mevcut köpeklerden temizlendikten sonra bile yeni gelen köpekler için kullanılabilir hale gelir ve kaynak (yiyecek, su, barınak) sunmaya devam eder; bu nedenle, bol miktarda kaynak bulan yeni gelen köpeklerin aşırı üremesine bile yol açması muhtemeldir (ki hatırlarsanız bunu, yukarıda "vakum etkisi" olarak izah etmiştik).
Kısırlaştırılmamış hayvanlar sokağa (ve daha fenası, belediye hizmetlerinin çok daha yavaş etki edebildiği kırsal bölgelere) terk edildikçe, bunlar buralardaki kaynakların taşıyabileceği maksimum kapasiteye kadar üreyip, sonrasında şehirlere göç ederek önceden toplanmış köpeklerin arazilerini kullanarak çok daha hızlı bir şekilde o alanları doldurabileceklerdir. Bunların Türkiye'nin dört bir yanında, sürekli ve eş zamanlı olacak olması, kısır bir döngü içinde köpeklerin durmadan toplanmasını gerektirecek, bu da çok yüklü bir maliyete sebep olacaktır.
TBMM Komisyonu Köpeklerle İlgili Ne Sonuca Vardı?
2019 yılında Türkiye'de hayvan hakları sorunlarına yönelik olarak kurulan "Hayvanların Haklarının Korunması İle Hayvanlara Eziyet Ve Kötü Muamelelerin Önlenmesi İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu", aşağıdaki üyeleri içermektedir:
- Mustafa Yel (Başkan, AKP Tekirdağ Milletvekili)
- Nevzat Ceylan (Başkanvekili, AKP Ankara Milletvekili)
- Jülide İskenderoğlu (Sözcü, AKP Çanakkale Milletvekili)
- Zeynep Yıldız (Kâtip, AKP Ankara Milletvekili)
- Gülizar Biçer Karaca (Üye, CHP Denizli Milletvekili)
- Oya Ersoy (Üye, HDP İstanbul Milletvekili)
- Saliha Sera Kadıgil Sütlü (Üye, CHP İstanbul Milletvekili)
- Serap Yaşar (Üye, AKP İstanbul Milletvekili)
- Hasan Kalyoncu (Üye, MHP İzmir Milletvekili)
- Yunus Kılıç (Üye, AKP Kars Milletvekili)
- Zeki Hakan Sıdalı (Üye, İYİ Parti Mersin Milletvekili)
- Deniz Yavuzyılmaz (Üye, CHP Zonguldak Milletvekili)
Komisyon, köpeklerden kedilere, faytonlardan kuşlara kadar çok geniş bir çerçevede inceleme yaparak, 3. yasama yılı 27. yasama döneminde 132 sıra sayılı raporu Ekim 2019'da yayınlamıştır. Raporda, Türkiye'deki problemler detaylıca işlenip, eldeki en iyi veriler gözden geçirildikten sonra, sokak köpekleriyle ilgili olarak şu sonuçlara varılmıştır:
- Şehirlerde popülasyon kontrolünü sağlamak amacıyla uygulanması önerilen tek yöntem kısırlaştırmadır. Kısırlaştırmanın başarıya ulaşabilmesi ancak tüm ülke çapında seferberlik halinde uygulanmasıyla mümkündür.
- Popülasyon kontrolü amacıyla öncelikle şehirlerdeki sahipli ve sahipsiz hayvan sayısının, coğrafi olarak dağılımının tespit edilmesi ve buna göre hareket edilmesi, bu sayımın 01.07.2020 tarihine kadar yapılması önerilmektedir.
- Yerel yönetimler hazırladıkları stratejik planlarda hayvanlarla ilgili çalışmalar konusunda Bakanlığa bilgi vermeli, Bakanlık bu konuda yönlendirme ve planlama yapmalıdır.
- Hayvan refahı ve sağlığı açısından önemli risk doğuran, belediyelerin bakımevi kurma sorumluluğunu devralarak sürekli ve uzun vadeli popülasyon kontrolü yapılmasına engel olan, yine aynı nedenle, hayvanlara rutin sağlık hizmeti sunulamaması sonucunu doğuran mobil kısırlaştırma ünitelerinin ve buna yönelik mevzuat düzenlemesinin ivedilikle ve bütünüyle kaldırılması gereklidir.
- Apartmanlarda evcil hayvan beslenmesini engellemek üzere “Apartman Yönetim Planı”na buna yönelik hükümler konulduğu görülmektedir. Kat Mülkiyeti Kanunu’nda yapılacak bir revizyonla, yönetim planlarına hayvanlara ilişkin bu tip keyfi kısıtlamaların getirilmesine engel olunmalıdır. Benzer şekilde kamu lojmanlarında hayvan beslenmesini engelleyen düzenlemeler yeniden ele alınmalıdır.
- Hayvanların bakıldığı ortamların asgari standartlarının belirlenmesi ve “istifçilik” olarak tabir edilen, hayvana kötü muameleye varacak derecede yetersiz bir alanda çok fazla sayıda hayvanın barındırılmasının önüne geçilmesi için “refah kriterlerinin” ortaya konulması amacıyla Tarım ve Orman Bakanlığınca mevzuat çalışması yapılmasının uygun olacağı değerlendirilmiştir.
- Hayvan sahiplerine ilişkin kural ve yaptırımlar net olarak belirlenmelidir. Üzerine kayıtlı olan ve çevreye sorun yaratan hayvanların önlemini almayan, sahibi olduğu hayvanı sokağa atan/terk eden kişilere -en az 10.000 TL olmak üzere- idari yaptırımlar getirilmelidir.
- Sokağa terk edilen bir hayvanın sahipli olduğunun anlaşılabilmesi için, kimliklendirmeye ilişkin mevzuat ivedilikle yürürlük kazanmalıdır. Kimliklendirme, belediyelerin birbirlerinin sınırlarına hayvan bırakmasının da önüne geçecektir.
- Kısırlaştırma sürecinin doğru yönetimi için; bütçe tahsisi, veteriner hekim, yardımcı teknik personel ve destek personel istihdamı ivedilikle gerçekleştirilmeli, kısırlaştırma operasyonunun bir cerrahi girişim olduğu gerçeğiyle asgari teknik koşulları mevzuatla belirlenen klinik ve kısırlaştırma merkezleri ile hayvanların operasyon sonrası bakımları için gerekli barındırma alanlarının planlanması, hayvanların yakalanabilmesi için tüm personele yönelik eğitimlerin düzenlenmesi ve gerekli donanımın temini sağlanmalıdır.
- 5199 sayılı Kanunun etkin bir şekilde uygulanabilmesi maksadıyla sahipsiz hayvanların rehabilitasyonu ile ilgili yükümlülüklerini (hayvan bakımevi kurulması, kısırlaştırma, aşılama, tedavi) yerine getirmeyen yerel yönetimlere yaptırım uygulanmasına dair 5199 sayılı Kanuna hüküm eklenmesi Kanunun etkin bir şekilde uygulanabilirliğini sağlayacaktır.
- Kısırlaştırma ve hayvanların korunmasına yönelik diğer uygulamaları gereği gibi yapmayan yerel yöneticilere adli ve idari yaptırım uygulanmalıdır. 5393 sayılı Belediye Kanununun belediyelerin görev ve sorumluluklarını düzenleyen 14. maddesinde, belediyelerin hayvanlarla ilgi görevi/görevleri yer almalıdır.
- Geçici hayvan bakımevleri kapsamı, 5996 sayılı Kanunda tanımlandığı şekliyle klinik, izolasyon/karantina birimi; hayatını tek başına idame ettiremeyecek derecede hasta ya da engelli hayvanların barındırıldığı birimler; sahiplendirme, mama hazırlama ve üretim, atık toplama gibi birimler olarak tam teşekküllü olmalıdır.
- Geçici hayvan bakımevlerinde yirmi dört saat nöbetçi veteriner hekim bulundurulmalıdır.
- Yurtdışından ülkemize kaçak yollarla hayvan sokulmasının önlenmesi amacıyla sıkı denetim yapılmalı, internetten hayvan satışı yasaklanmalıdır.
- Petshoplarda kedi ve köpek satışının yerine, üretim çiftlikleri ve ırk derneklerinden hayvan edinme özendirilmelidir. Bu konuda yapılacak düzenlemenin anlık değil, belli bir süreç içinde gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
- Sahipsiz hayvanların beslenmesi maksadıyla, yerel yönetimler tarafından hayvanseverlerle işbirliği içerisinde belirlenecek beslenme odaklarının oluşturulması ile serbest yaşayan hayvanlara ilişkin süreçlerin çevre kirliliği ve hijyenle alakalı problemlere sebebiyet verilmeksizin sistematik ve daha sağlıklı bir şekilde yürütülmesi mümkün olacaktır.
- Hayvan haklarına ilişkin eğitim müfredata eklenmeli, çocuklara ve yetişkinlere tarihimizdeki ve kültürümüzdeki iyi örnekler hatırlatılarak hayvanlara nasıl yaklaşılması gerektiğine yönelik eğitim verilmelidir.
- 6112 sayılı RTÜK Kanununa istisna getirilerek hayvanlarla ilgili eğitici yayınların zorunlu yayın kapsamında tekrar yayınlanması yerinde olacaktır.
Analizimizden de göreceğiniz bunlar, son derece makul ve isabetli tespitlerdir. İlginç bir nokta, uluslararası yönergelerin önerdiğinin aksine mobil kısırlaştırma kliniklerine karşı bir tavır alınmasıdır. Bunun gerekçesi, raporda şöyle izah edilmektedir:
Cerrahi bir girişim olan kısırlaştırma operasyonunu geçiren bir hayvanın operasyon sonrası oluşabilecek komplikasyonlara karşı belli bir süre gözetim altında tutulması gerekmektedir. Oysa “mobil kısırlaştırma” kavramı, temel felsefesi gereği bu gereksinimi karşılayamamaktadır ve Komisyon çalışmaları süresince dinlenen paydaşlar, bu ünitelerde kısırlaştırılan hayvanların operasyon sonrası bakımlarına ilişkin somut bir bilgi sunamamıştır. (...) Ancak hayvan polüpasyonunun artmasını önlemek ve kısa sürede kısırlaştırmayı tamamlamak amacıyla çok iyi ve yerinde denetlemek şartıyla ve rahabilitasyon hizmeti sunulması esas alınarak mobil kısırlaştırmanın aksayan yönleri bertaraf edilerek kısıtlı olarak izin verilmesi düşünülebilir.
Keza raporun Türkiye özelinde apartman ve kamu lojmanlarında ev köpeği kısıtlamalarının ortadan kaldırılması yönündeki önerisi de takdire şayandır. Raporun tamamının okunmasını önemle tavsiye ederiz.
Köpek Sorunu Nasıl Çözülmeli?
Akademik literatürün ortaya koyduğu en net sonuç, tek bir yöntemin evrensel olarak ve tek başına asla işlevsel olmadığıdır. Dolayısıyla Türkiye'de (ve diğer ülkelerde) sokak köpeği problemi gerçekten çözülmek isteniyorsa ve hedef bir "başarı illüzyonu" değilse, o zaman az önce verdiğimiz adımlar arasından özellikle de uzun vadede etkili ve kalıcı olduğu bilinen çözümler adım adım uygulamaya konulmalıdır.
Adım 1: Yasalar, Yaptırımlarıyla Birlikte Uygulanmalıdır!
Yukarıda da anlattığımız üzere, Türkiye'deki belediyeler sokak köpeği popülasyonunu kontrol altına almak için üzerlerine düşeni yapmamışlardır ve sorunun bu noktaya gelmesine vesile olmuşlardır. Dolayısıyla uygulanan yöntemin çalışmadığını söylemek mümkün değildir. Öncelikle yasaların öngördüğü üzere bütün belediyelere barınaklar (ve daha ziyade kısırlaştırma klinikleri) inşa edilmeli ve bunlar, bölgelerinde aktif bir şekilde kısırlaştırma ve mikroçipleme yapmalıdır. Yıllık kısırlaştırma oranları %50'nin altına, popülasyon geneli kısırlaştırma oranları %80'in altına inmemelidir.
Ülkedeki bütün köpekler ve ülkeye sokulan her yeni köpek mikroçiplenmeli ve her birinin sorumlusu, adresiyle, telefonuyla, kimlik numarasıyla açıkça belli olmalıdır. Köpeğin terk edildiği anlaşıldı anda, o köpeğin ömrü boyunca devlet tarafından yönetilmesinin getireceği yük oranında para cezası uygulanmalı ve böylece vergi mükelleflerine ekstra bir yük doğmasının önüne geçilmelidir. Ayrıca bunun tekrarında hapis cezası veya katlanarak artan para cezası gibi ekstra caydırıcı unsurlar da eklenmelidir. Köpeğini sokağa bırakan bir kişinin sokak köpeği haricinde bir köpek satın alması süresiz olarak engellenmelidir (çeşitli eğitim programlarından geçilmesi hâlinde belki ceza süreleri kısaltılabilir).
Bu arada, Türkiye'de yasaların takip edilmediğinin en net göstergesi, ülkemizde halen bir kuduz epidemisi olmasıdır. Çünkü köpek popülasyonunu kontrol altında tutmak için aşılması gereken o %70-80'lik kısırlaştırma oranı, aynı zamanda şans eseri kuduz için sürü bağışıklığının devreye girmeye başladığı orandır. Ama köpeklerin aşıları düzgün yapılmadığından, Türkiye'de kuduz virüsü kol gezmeye devam etmektedir. Köpeklerin aşısı yapılamıyorsa, kısırlaştırılıyor olmaları zaten mümkün değildir. Dolayısıyla önce bu sorunun ortadan kaldırılması gerekmektedir. Türkiye'ye yüzlerce barınak ve mobil kısırlaştırma kliniği açılmalıdır.
Gerçi barınak konusu da fazlasıyla yanlış anlaşılmaya açık bir konudur. Türkiye'de "kolay bir çözüm" olarak tüm köpeklerin barınaklara alınması gibi yanlış bir algı bulunmaktadır. Barınaklar, kesinlikle ama kesinlikle kalıcı yaşam alanları olarak görülmemelidir; çünkü barınakları işletmek maliyetli bir iştir, bu nedenle de hayvanların geçici olarak barınıp bakım almaları amacıyla kurulmuş "yardımevleri" olarak görmek gerekmektedir, "köpek oteli" olarak değil. Barınaklar kendilerine gelen köpekleri tedavi etmeli, çipleri yoksa çip takmalı, sahipsizlerse kısırlaştırmalı ve sahiplendirmeye çalışmalı, bunu başaramazlarsa da köpekleri eski yerlerine bırakmalıdır. Yani gelen hayvanları elden geçirip en kısa sürede göndermelidirler; bir köpek barınaklarda asla birkaç günden uzun kalmamalıdır.
Adım 2: Hesap Verilebilirlik ve Doğru Yetkilendirme
Köpek popülasyonlarının kontrolü konusunda belediyeler işlerini yapamıyorsa, buna özel kurumlar (görev güçleri) yaratılmalı, bu işi yapabilecek doğru kişilere, doğru yetkiler verilmelidir. Bir yandan bu görev gücünü besleyecek bilim ve etik kurulları oluşturulmalı, bunlar tarafların görüşlerini dinlemeli, belli bir eylem planı oluşturmalı, hangi sürelerde nelerin yapılacağını ilan etmeli ve o planı uygulamaya koymalıdırlar. Bu kurumların başarısız olmaları halinde halka hesap verebilmeleri ve hatta cezai yaptırımlarla yüzleşmeleri çok önemlidir.
Adım 3: Eğitim ve Komünite Katılımı
Sorumlu hayvan sahipliği konusu eğitim sisteminin bir parçası olmalıdır; çünkü insanların nasılsa sokakta hayvan var diye hayvan sahiplenmiyor olması veya köpeklere sokakta bakmaya çalışması problemi daha da büyütmektedir. Sokak köpeklerinin sandıkları gibi sağlıklı ve mutlu hayvanlar olmadıkları, onların sokağa itilmesinin zararları anlatılmaldır.
Sokak hayvanları hakkında bilimsel bir eğitimin olmamasının bir uzantısı olarak çocuklar, sokakta gördükleri köpeklerin televizyonlarda gördükleri ev köpekleriyle aynı şey olduğunu zannetmektedirler. Bu da köpek-insan çatışmalarını arttırmaktadır. Benzer şekilde, hayatında hiç köpek bakmamış yetişkinler de köpeklerin etrafında ne yapması gerektiğini bilememektedir. Genel olarak halk da sokak köpeği konseptinin yanlış olduğu konusunda eğitimemektedir; insanlar, doğdukları andan beri sokak köpeklerini görmekte ve kanıksamaktadır. Bunlar, zincirleme felaketin ve kısır döngülerin ana aktörleridir. İnsanlara daha genç yaştan kedi-köpek davranışları, onlara karşı sorumluluklarımız, hayvanların hak ve hürriyetleri gibi şeyler öğretilmelidir.
Eğitimin bir uzantısı olarak, sokak köpeği popülasyonun azaltılması sürecine komünite de aktif olarak dahil edilmelidir. Yani sorumluluk sadece belediyelere atıp işin içinden çıkılmamalıdır. Kendi mahallelerimizdeki köpeklerin sağlık durumunu takip edecek küçük ekipler kurmamız, bunlara katılamıyorsak da bu insanları desteklememiz gerekmektedir. Böylece her mahallede agresif olan, sakat olan, hasta olan köpekler teşhis edilebilir; bunların aşılama zamanı takip edilebilir ve tüm bu süreçler belediyelerle koordine edilebilir. Bunun için internet siteleri ve mobil uygulamalar yapılabilir. Yani amaç, köpek-insan çatışmalarını proaktif olarak önlemek olmalıdır.
Ne yazık ki Türkiye'de, "eğitim" veya "komünite bilinci" gibi kavramlar "entelektüel zırva" olarak görülmekte, her şey sadece tepeden inme kurallarla çözülebilirmiş gibi bir algı bulunmaktadır. Bize kalırsa bu, toplumumuzdaki genel kültür seviyesinden kaynaklı bir problemdir. Eğitimi ve toplum olarak bir şeylerin üstesinden beraberce gelebileceğimiz gerçeği azımsanmamalıdır.
Adım 4: Ötanazi Çerçevesinde Düzenleme
Türkiye'de sokak köpeklerinden kaynaklı çatışmaların son dönemlerde belirgin bir kaygı yaratıyor olmasından ötürü, agresif köpeklerin popülasyondan ayıklanması için ötanazi uygulaması üzerinde durulmalıdır. Bir diğer deyişle ötanazi, sadece tedavi edilemez (terminal) düzeyde hasta köpeklere değil, hâlihazırda insanlara karşı agresyon göstermiş ve sosyalleştirilemeyen köpekler için de uygulanmalıdır. Ötanazi, asla tek başına bir metot olarak görülmemelidir; daha ziyade, uzun vadede kalıcı çözümler yaratabildiği bilinen yöntemlerin çalışmaya başlayacağı süre zarfında köpek-insan çatışmalarını proaktif olarak azaltacak bir destekleyici metot olarak değerlendirilmelidir.
Adım 5: Şeffaf ve Düzenli Veri Toplanmalıdır
Sadece var olan problemin boyutunu teşhis edebilmek için değil, problemin ne yönde gittiğini öngörebilmek için de veri toplama pratikleri iyileştirilmelidir. Sokak köpeği popülasyonunu izlemek, uygulanan önlemlerin etkinliğini değerlendirmek ve stratejide veriye dayalı ayarlamalar yapmak için periyodik olarak sayım ve anket çalışmaları yapılmalıdır. Bunlar, halka açık bir şekilde ilân edilmelidir.
Komünitelerin ve paydaşların sorunları bildirmeleri, içgörülerini paylaşmaları ve iyileştirmeler önermeleri için geri bildirim mekanizmaları oluşturulmalıdır. Bu şikayetler de genel istatistiklere çevrilerek halka ilân edilmelidir.
Sonrasında, bu aktif izleme ve geri bildirimlere dayanarak, stratejilerin etkili kalmasını ve değişen koşullara yanıt vermesini sağlamak için stratejileri sürekli olarak iyileştirilmelidir ve yukarıda verdiğimiz popülasyon dinamiği kuralları çerçevesinde gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.
Sonuç
Sokak köpekleri, şehir yaşamının şimdilik kaçınılmaz gibi gözüken bir parçası olarak karşımıza çıkmaktadır. Modern bir ülkenin sokak köpeği politikası, hiçbir köpeği sokakta yaşamaya itmemek yönünde olmalıdır; zira sokak köpeklerinin varlığı, hem hayvan refahı hem de halk sağlığı açısından çok çeşitli sorunlar yaratmaktadır. Ancak, bu sorunların insancıl ve sürdürülebilir yöntemlerle çözülmesi mümkündür. Kısırlaştırma ve aşılama programları, barınak ve rehabilitasyon merkezleri ile eğitim ve bilinçlendirme kampanyaları, bu alanda atılabilecek önemli adımlardır.
Türkiye'deki sokak köpeği popülasyonunu etkin bir şekilde kontrol altına almak için iyi koordine edilmiş, çok yönlü bir yaklaşım şarttır. Ötanazi gibi daha hızlı etki eden ama kısa vadede etkili olan yöntemleri; düzgün işleyen kısırlaştırma programları, halk eğitimi, yasal önlemler ve toplum katılımı gibi uzun vadeli stratejilerle birleştirerek, sokak köpeği popülasyonunda insani ve sürdürülebilir bir şekilde önemli bir azalma elde etmek mümkündür. Düzenli izleme ve geri bildirimlere ve gelişen koşullara göre stratejileri uyarlama esnekliği, bu çabaların sürekli başarısını sağlayacaktır.
Gelecekte, sokak köpekleri sorununun çözümüne yönelik daha kapsamlı ve koordineli çabalar gerekmektedir. Yerel yönetimler, hayvan hakları örgütleri ve toplumun tüm bireyleri, bu konuda ortak sorumluluk üstlenmelidir. Bu sayede, sokak köpeklerinin hem kendi refahları hem de toplum sağlığı açısından daha iyi koşullarda yaşamaları sağlanabilir.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 12
- 6
- 3
- 3
- 2
- 2
- 2
- 1
- 1
- 1
- 1
- 1
- ^ P. Sandøe, et al. (2019). Shelters Reflect But Cannot Solve Underlying Problems With Relinquished And Stray Animals—A Retrospective Study Of Dogs And Cats Entering And Leaving Shelters In Denmark From 2004 To 2017. Animals, sf: 765. doi: 10.3390/ani9100765. | Arşiv Bağlantısı
- ^ E. Voslarova, et al. (2012). Stray Dog And Cat Laws And Enforcement In Czech Republic And In Italy. Annali dell'Istituto Superiore di Sanità, sf: 97-104. doi: 10.4415/ANN_12_01_16. | Arşiv Bağlantısı
- ^ iNaturalist. Domestic Dog (Canis Familiaris). Alındığı Tarih: 1 Haziran 2024. Alındığı Yer: iNaturalist | Arşiv Bağlantısı
- ^ Vocabulary. Domestic Dog. Alındığı Tarih: 31 Mayıs 2024. Alındığı Yer: Vocabulary | Arşiv Bağlantısı
- ^ Animals. Dog, Facts And Photos. Alındığı Tarih: 1 Haziran 2024. Alındığı Yer: National Geographic | Arşiv Bağlantısı
- ^ O. S. Nag. Countries With The Most Dogs Worldwide. (1 Mart 2016). Alındığı Tarih: 30 Mayıs 2024. Alındığı Yer: WorldAtlas | Arşiv Bağlantısı
- ^ Tarımsal Hizmetler Dairesi Başkanlığı. İbb'den Sokak Hayvanları Çalıştayı. Alındığı Tarih: 30 Mayıs 2024. Alındığı Yer: İstanbul Büyükşehir Belediyesi | Arşiv Bağlantısı
- ^ İstanbul İl Tarım ve Orman Müdürlüğü. İstanbul’da Toplam 437 Bi̇n 543 Adet Ev Hayvanı Mi̇kroçi̇p Uygulamasi İle Ki̇mli̇klendi̇ri̇lerek Kayıt Altına Alındı!. Alındığı Tarih: 30 Mayıs 2024. Alındığı Yer: T.C. Tarım ve Orman Bakanlığı | Arşiv Bağlantısı
- ^ D. Özen. (2014). Ankara Ilinde Yer Alan Sahipli Kedi Ve Köpek Popülasyonun Belirlenmesi. Veteriner Hekimler Derneği Dergisi, sf: 9-16. | Arşiv Bağlantısı
- ^ Haber7. Bakanlık Resmen Açıkladı! İstanbul, Ankara Ve İzmir'de Başıboş Köpeklerin Korkunç Sayısı. Alındığı Tarih: 30 Mayıs 2024. Alındığı Yer: Haber7 | Arşiv Bağlantısı
- ^ Anadolu Ajansı. Türkiye’de Yaklaşık 4 Milyon Başıboş Köpek Olduğu Tahmin Ediliyor. (29 Mayıs 2024). Alındığı Tarih: 30 Mayıs 2024. Alındığı Yer: Anadolu Ajansı | Arşiv Bağlantısı
- ^ L. M. Smith, et al. (2019). The Effectiveness Of Dog Population Management: A Systematic Review. Animals, sf: 1020. doi: 10.3390/ani9121020. | Arşiv Bağlantısı
- ^ NAIA. The Global Stray Dog Population Crisis. (17 Kasım 2001). Alındığı Tarih: 31 Mayıs 2024. Alındığı Yer: NAIA | Arşiv Bağlantısı
- ^ S. Raphelson. No 'Easy Answer' To Growing Number Of Stray Dogs In The U.s., Advocate Says. (29 Aralık 2017). Alındığı Tarih: 31 Mayıs 2024. Alındığı Yer: NPR | Arşiv Bağlantısı
- ^ M. Megna. Pet Ownership Statistics 2024. (22 Mayıs 2024). Alındığı Tarih: 31 Mayıs 2024. Alındığı Yer: Forbes Advisor | Arşiv Bağlantısı
- ^ D. Mota-Rojas, et al. (2021). Abandonment Of Dogs In Latin America: Strategies And Ideas. Veterinary World, sf: 2371-2379. doi: 10.14202/vetworld.2021.2371-2379. | Arşiv Bağlantısı
- ^ K. Sint. (Tez Çalışması, 2019). A Study On The Stray Dog Populations Control Activities In Yangon Region (Case Study On Sanchaung Township).
- ^ G. S. Gill, et al. (2022). Stray Dogs And Public Health: Population Estimation In Punjab, India. Veterinary Sciences, sf: 75. doi: 10.3390/vetsci9020075. | Arşiv Bağlantısı
- ^ A. Demeli, et al. (2023). “Is Free-Roaming A Key Factor Determining Lifespan? An Epidemiological Study On The Life Expectancy Of Turkish Companion Dogs”. Elsevier BV, sf: 104953. doi: 10.1016/j.rvsc.2023.104953. | Arşiv Bağlantısı
- ^ P. P. Pastoret, et al. (2014). Eradicating Rabies At Source. Revue scientifique et technique (International Office of Epizootics). | Arşiv Bağlantısı
- ^ W. Zhang, et al. (2014). Epidemiology And Control Of Echinococcosis In Central Asia, With Particular Reference To The People's Republic Of China. Elsevier BV, sf: 235-243. doi: 10.1016/j.actatropica.2014.03.014. | Arşiv Bağlantısı
- ^ M. O. Harhay, et al. (2011). Urban Parasitology: Visceral Leishmaniasis In Brazil. Elsevier BV, sf: 403-409. doi: 10.1016/j.pt.2011.04.001. | Arşiv Bağlantısı
- ^ M. Ponce-Macotela, et al. (2005). Giardia Intestinalis And Other Zoonotic Parasites: Prevalence In Adult Dogs From The Southern Part Of Mexico City. Elsevier BV, sf: 1-4. doi: 10.1016/j.vetpar.2005.03.027. | Arşiv Bağlantısı
- ^ C. N. L. Macpherson. (2013). The Epidemiology And Public Health Importance Of Toxocariasis: A Zoonosis Of Global Importance. Elsevier BV, sf: 999-1008. doi: 10.1016/j.ijpara.2013.07.004. | Arşiv Bağlantısı
- ^ D. L. Knobel, et al. (2005). Re-Evaluating The Burden Of Rabies In Africa And Asia.. Bulletin of the World Health Organization, sf: 360. | Arşiv Bağlantısı
- ^ T. Rana. (2023). Introduction To Diseases, Diagnosis, And Management Of Dogs And Cats. ISBN: 9780443185496. Yayınevi: Elsevier.
- ^ S. C. Totton, et al. (2010). Stray Dog Population Health In Jodhpur, India In The Wake Of An Animal Birth Control (Abc) Program. Elsevier BV, sf: 215-220. doi: 10.1016/j.prevetmed.2010.11.011. | Arşiv Bağlantısı
- ^ J. R. A. Butler, et al. (2018). Anthropogenic Food Subsidy To A Commensal Carnivore: The Value And Supply Of Human Faeces In The Diet Of Free-Ranging Dogs. Animals, sf: 67. doi: 10.3390/ani8050067. | Arşiv Bağlantısı
- ^ G. H. Rautenbach, et al. (1991). A Descriptive Study Of The Canine Population In A Rural Town In Southern Africa. Journal of the South African Veterinary Association. | Arşiv Bağlantısı
- ^ N. M. Clarke, et al. (2013). Animal Control Measures And Their Relationship To The Reported Incidence Of Dog Bites In Urban Canadian Municipalities. The Canadian Veterinary Journal, sf: 145. | Arşiv Bağlantısı
- ^ C. Morales, et al. (2021). Accidentes Por Mordedura Canina, Casos Registrados En Un Hospital De Niños De Lima, Perú 1995 - 2009. Revista Peruana de Medicina Experimental y Salud Pública, sf: 639-642. doi: 10.1590/S1726-46342011000400011. | Arşiv Bağlantısı
- ^ O. Akpınar, et al. (2015). Evaluation Of Suspected Rabies Animal Bites And Comparison Of Vaccination Protocols. Acta Medica Mediterranea. | Arşiv Bağlantısı
- ^ C. N. L. Macpherson. (2013). Dogs, Zoonoses And Public Health. ISBN: 9781845938352. Yayınevi: CABI.
- ^ A. L. Litster. (2019). Small Animal Infectious Disease, An Issue Of Veterinary Clinics Of North America: Small Animal Practice. ISBN: 9780323678674. Yayınevi: Elsevier Health Sciences.
- ^ F. Vial, et al. (2006). Development Of Vaccination Strategies For The Management Of Rabies In African Wild Dogs. Elsevier BV, sf: 180-192. doi: 10.1016/j.biocon.2006.04.005. | Arşiv Bağlantısı
- ^ S. Cleaveland, et al. (2002). Serological And Demographic Evidence For Domestic Dogs As A Source Of Canine Distemper Virus Infection For Serengeti Wildlife. Elsevier BV, sf: 217-227. doi: 10.1016/S0378-1135(99)00207-2. | Arşiv Bağlantısı
- ^ T. S. Doherty, et al. (2017). The Global Impacts Of Domestic Dogs On Threatened Vertebrates. Elsevier BV, sf: 56-59. doi: 10.1016/j.biocon.2017.04.007. | Arşiv Bağlantısı
- ^ R. Manor, et al. (2004). The Impact Of Free-Roaming Dogs On Gazelle Kid/Female Ratio In A Fragmented Area. Elsevier BV, sf: 231-236. doi: 10.1016/j.biocon.2003.11.005. | Arşiv Bağlantısı
- ^ E. A. Silva-Rodríguez, et al. (2010). Evaluating Mortality Sources For The Vulnerable Pudu Pudu Puda In Chile: Implications For The Conservation Of A Threatened Deer. Oryx, sf: 97-103. doi: 10.1017/S0030605309990445. | Arşiv Bağlantısı
- ^ M. E. Gompper. (2013). Free-Ranging Dogs And Wildlife Conservation. ISBN: 9780199663217. Yayınevi: Oxford University Press.
- ^ B. J. Blair, et al. (2007). Dog Predation Of Domestic Sheep In Ohio. JSTOR, sf: 527. doi: 10.2307/3897961. | Arşiv Bağlantısı
- ^ I. A. Wierzbowska, et al. (2016). Predation Of Wildlife By Free-Ranging Domestic Dogs In Polish Hunting Grounds And Potential Competition With The Grey Wolf. Elsevier BV, sf: 1-9. doi: 10.1016/j.biocon.2016.06.016. | Arşiv Bağlantısı
- ^ C. Home, et al. (2017). Commensal In Conflict: Livestock Depredation Patterns By Free-Ranging Domestic Dogs In The Upper Spiti Landscape, Himachal Pradesh, India. Ambio, sf: 655-666. doi: 10.1007/s13280-016-0858-6. | Arşiv Bağlantısı
- ^ C. N. L. Macpherson. (2013). Dogs, Zoonoses And Public Health. ISBN: 9781845938352. Yayınevi: CABI.
- ^ New Internationalist. Controversial ‘Killing Law’ Leads To Bucharest Stray-Dog Slaughter. (23 Temmuz 2014). Alındığı Tarih: 31 Mayıs 2024. Alındığı Yer: New Internationalist | Arşiv Bağlantısı
- ^ BBC News Türkçe. 4 Nisan Sokak Hayvanları Günü: Türkiye'de Sokak Hayvanları Ne Durumda Ve Neden Tartışılıyor?. (2 Nisan 2022). Alındığı Tarih: 1 Haziran 2024. Alındığı Yer: BBC News Türkçe | Arşiv Bağlantısı
- ^ TLC for Pets. Sterilization Surgery Questions. Alındığı Tarih: 1 Haziran 2024. Alındığı Yer: TLC for Pets | Arşiv Bağlantısı
- ^ MSPCA-Angell. Ask A Vet: All You Need To Know About Spay/Neuter Surgery. (30 Nisan 2024). Alındığı Tarih: 1 Haziran 2024. Alındığı Yer: MSPCA-Angell | Arşiv Bağlantısı
- ^ M. Kriese, et al. (2022). Reasons For And Behavioral Consequences Of Male Dog Castration—A Questionnaire Study In Poland. Animals, sf: 1883. doi: 10.3390/ani12151883. | Arşiv Bağlantısı
- ^ I. Reichler. (2009). Gonadectomy In Cats And Dogs: A Review Of Risks And Benefits. Wiley, sf: 29-35. doi: 10.1111/j.1439-0531.2009.01437.x. | Arşiv Bağlantısı
- ^ E. Heidenberger, et al. (1990). Changes In The Behavior Of Dogs After Castration. Tierarztliche Praxis. | Arşiv Bağlantısı
- ^ S. G. Hopkins, et al. (1976). Castration Of Adult Male Dogs: Effects On Roaming, Aggression, Urine Marking, And Mounting. Journal of the American Veterinary Medical Association. | Arşiv Bağlantısı
- ^ F. Kuhne, et al. (2012). Castration Of Dogs From The Standpoint Of Behaviour Therapy. Tierarztliche Praxis. Ausgabe K, Kleintiere/Heimtiere. | Arşiv Bağlantısı
- Edgar Snyder & Associates. Dog Bite Statistics 2024. Alındığı Tarih: 31 Mayıs 2024. Alındığı Yer: Edgar Snyder & Associates | Arşiv Bağlantısı
- S. K. Pal. (2001). Population Ecology Of Free-Ranging Urban Dogs In West Bengal, India. Acta Theriologica, sf: 69-78. doi: 10.1007/BF03192418. | Arşiv Bağlantısı
- T. J. Daniels. (2003). The Social Organization Of Free-Ranging Urban Dogs. I. Non-Estrous Social Behavior. Elsevier BV, sf: 341-363. doi: 10.1016/0304-3762(83)90184-0. | Arşiv Bağlantısı
- A. Rowan, et al. (2018). Dog Population & Dog Sheltering Trends In The United States Of America. Animals, sf: 68. doi: 10.3390/ani8050068. | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/11/2024 14:30:27 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/17769
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.