"The Imitation Game" ("Enigma") Filmi, Size Turing'in En Büyük Zaferini Anlatmıyor!
Ünlü fizikçi ve yazar Freeman Dyson, İleri Araştırmalar Enstitüsü'nün ortak salonunda yaptığı bir konuşmada şöyle diyor:
Size Turing'i nasıl keşfettiğimin hikayesini anlatayım. 1941 yılıydı. Cambridge'de kütüphanede geziniyordum. O meşhur, 1936 tarihli makaleye rastladım. Turing denen bu adamı hiç duymamıştım ama o makaleyi gördüm ve hemen bunun kesinlikle harika bir şey olduğunu söyledim. Hesaplanabilir sayılar, bu kesinlikle harika bir şeydi.
Duraksadı. Sonra gülerek:
Ama bunun pratikte bir önemi olabileceği hiç aklıma gelmemişti.
Evet, "On Computable Numbers, With An Application to the Entscheidungsproblem" pratik bir öneme sahipti, çünkü Turing'in o makalesi, bilgisayar çağının kurucu belgesiydi. Turing (yani Alan Turing, 1912-1954), patlamaya devam eden dijital devrimin kurucu babalarındandı.
Turing nesiller boyunca bilgisayar bilimcileri arasında hâlihazırda büyük bir üne sahipti; ancak son yıllarda bir kültür ikonu olarak itibarı giderek arttı ve şimdi milyonlarca insan onu Oscar adayı "The Imitation Game" filmi sayesinde tanıyor.
Film, Turing'in İngiliz istihbarat servisi için çalıştığı ve Alman "Enigma" kodunun kırılmasında kilit rol oynadığı İkinci Dünya Savaşı'ndaki kahramanlıklarına odaklanıyor.
Turing'i (Benedict Cumberbatch) bir şifre kırma makinesinin yapımı üzerinde takıntılı bir şekilde çalışırken görüyoruz. Savaştan sonra, hala ayrıntılı bir donanım parçasıyla uğraşıyor. Film, şu veda sözüyle kapanıyor:
Onun makinesi asla mükemmelleştirilemedi, ancak 'Turing Makineleri' olarak bilinen şeyle ilgili koca bir araştırma alanı yarattı. Bugün, o makinelere 'bilgisayar' diyoruz.
Gerçekte Turing'in en büyük buluşu mekanik değil, teorikti. İşte Dyson'ın bahsettiği 1936 tarihli makale buydu. İngiltere'de yazılan "Hesaplanabilir Sayılar Üzerine" başlıklı makale, Turing'in iki akademik yılını geçireceği Princeton'a gelip doktorasını almasından sonra Londra Matematik Derneği'nin bildiri kitabında yayımlandı.
Makalenin denklemler ve matematiksel teorilerden oluşan karmaşık dokusu arkasında güçlü bir fikir yatıyordu: Bir insanın hesaplayabileceği her şeyi hesaplayabilecek bir makine inşa etmek mümkün olabilirdi. Turing, bir mantık sorununu ele alıyordu; ancak bu süreçte insanlar tarafından inşa edilebilecek, hesaplama için sadece 0'ları ve 1'leri kullanan gerçek bir makineyi açıkça tanımladı.
- Evrim Ağacı'ndan Psikoloji Konulu Film ve Dizi Tavsiyeleri: Zihinsel Bozuklukların Bilimsel Olarak En İyi ve En Kötü Sergilendiği Filmler ve Diziler...
- Maymunlar Cehennemi (Reboot) Serisinin Bilimsel Analizi: Evrim Devrime mi Dönüşüyor?
- Jurassic World: Dominion Filminin Bilimsel Analizi: Milyonlarca Yıllık Destanın Sonu...
Ve şimdi geldiğimiz yere bir bakın.
Dyson, şöyle anlatıyor:
Aslına bakarsanız o, yazılım fikrini icat etti. Asıl önemli buluş yazılımdır. Daha önce bilgisayarlarımız vardı. Onlar mekanik cihazlardı. Daha önce hiç sahip olmadığımız şey yazılımdı. Esas sıçrama bu: Bir makinenin kendi başına ne yapacağına karar vermesi.
"The Imitation Game" filminin yapımcıları donanıma odaklanmayı tercih ettiler.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Filmde Turing, kod kırma makinesi fikrini ortaya atan ve daha sonra meslektaşlarının yardımını gönülsüzce kabul eden yalnız bir mucit olarak lanse ediliyor. Gerçek hayatta, "bombe" olarak bilinen makine, Enigma'yı çözmek için çalışan Polonyalı matematikçiler tarafından halihazırda kullanılan bir cihaz temel alınarak işbirliği içinde inşa edilmiştir.
Ve bombe, bir bilgisayar değildi. Tek bir şey yapabiliyordu: O da Alman şifreleme makinelerinin olası ihtimallerini taramak. Bombe, yeniden programlanamazdı. Walter Isaacson, bilgisayar tarihi üzerine yazdığı The Innovators kitabında şöyle anlatıyor:
Turing'in tasarladığı bombe, bilgisayar teknolojisinde kayda değer bir ilerleme değildi. Vakum tüpleri ve elektronik devreler yerine röle anahtarları ve rotorları olan elektromekanik bir cihazdı.
Peki bilgisayarı tam olarak kim icat etti? Cevap: Pek çok insan! Bu, Amazon'un kaynağını belirlemeye çalışmak gibi bir şey. Ancak böyle bir tartışmanın merkezinde Turing ve 1930'ların sonunda Princeton'un Fine Hall'unda takılan başka bir dahi var: John von Neumann.
Girişken bir Macar Amerikalı olan Von Neumann, bir Princeton profesörü değildi; daha ziyade, 1930'ların sonlarında henüz kendi binası olmayan İleri Araştırmalar Enstitüsü'ne atanan ilk kişilerdendi. Enstitü öğretim üyeleri Princeton profesörleriyle birlikte Fine Hall'a tıkıştırılmıştı. Dolayısıyla Turing, von Neumann ve Albert Einstein ile aynı mekânı paylaştı.
Von Neumann'ın düşünceleri ancak Turing "Hesaplanabilir Sayılar Üzerine"yi ürettikten sonra bilgi işlem konusuna yöneldi. Andrew Hodges, Turing'in en çok beğenilen biyografilerinden olan Alan Turing: Enigma adlı kitabında şöyle yazıyor:
Von Neumann'ın Turing'den ne aldığını gösteren çok az belge var. Bu tartışmalı bir konu.
Kesin olan şey, von Neumann'ın bilgisayarların potansiyelini çabucak kavradığı ve Turing'in teorik kavramlarına dayanarak onları inşa etmek için hararetle çalıştığıdır. Von Neumann bir bilgisayarın programları dahili olarak depolaması gerektiğini anlamıştı. Bir hesaplamayı değiştirmek için donanımı değiştirmek zorunda kalmayacaktınız. İşi yazılım halledecekti. Princeton bilgisayar bilimleri bölümü başkanı Andrew W. Appel şöyle diyor:
Bilgisayar devrimi, bilgisayarın belleğinde saklanan program sayesinde mümkün oldu. Turing, bilgisayar bilimini ve bilgisayar fikrini icat etti ve John von Neumann ilk depolanmış program bilgisayarını yaptı.
Turing'in Princeton'da bıraktığı güçlü bir iz var. 1938 tarihli Sıralılara Dayalı Mantık Sistemleri başlıklı tezi, Princeton Üniversitesi'nin arşiv deposu olan Mudd Kütüphanesi'nin çok sessiz okuma odasında incelenebiliyor. Bilgisayarlı bir talebe yanıt veren görünmeyen biri, düz bir klasörün içine yerleştirilmiş, soğan derisi gibi narin kâğıdı zımbalanmamış ve ciltlenmemiş, sözcükleri manuel bir daktiloda düzgünce yazılmış ve Turing'in el yazısı matematiksel sembollerle bolca terbiye edilmiş çıplak ahşap bir masanın üzerine sizin için bırakıyor.
Odaya cep telefonunuzu ya da fotoğraf makinenizi sokamıyorsunuz. Herhangi bir kağıt ya da kalem gibi "tehlikeli" bir şey de getiremezsiniz (çünkü ya aniden Turing'in tezini kendi matematiksel görüşlerinizle işaretlemek isterseniz?)
Bu arada Fine Hall, Turing, von Neumann ve Einstein'ın koridorlarda dolaştığı dönemden bu yana özenle korunuyor. Bilgisayar bilimcisi olan ve bugün Jones Hall olarak bilinen, Doğu Asya ve Yakın Doğu çalışmaları bölümlerine ev sahipliği yapan binada doğaçlama bir tura öncülük eden Appel, şöyle diyor:
1930'larda burası gerçekten böyle görünüyordu. Bunlar aynı kapılar, aynı duvarlar...
Turing, bir tünelden geçerek Palmer Fizik Laboratuvarı'nın bodrum katındaki bir atölyeye ulaşabiliyordu. Bu atölyede, günümüzde bilgisayar cihazlarının temelini oluşturan bir elektrik donanımı olan ikili çarpanı inşa etti. Appel şöyle anlatıyor:
Bilgisayarların gerçekte nasıl inşa edilebileceğiyle ilgileniyordu. Aslında etrafı kurcalamak ve gerçek bir şey inşa etmek istiyordu.
Von Neumann da öyle yaptı - üstelik bunu, İleri Araştırmalar Enstitüsü'nün tamamen teorik arayışlara odaklanması gerektiğini düşünenlerin direnişine rağmen yaptı. Von Neumann'ın çalışmalarının Soğuk Savaş döneminde askeri amaçları vardı. Dyson, 1950'lerin başında enstitünün von Neumann tasarımı bilgisayarının hidrojen bombalarının dinamiklerini inceleyen gizli çalışmalarda nasıl kullanıldığını hatırlıyor:
Gündüzleri iklim çalışmaları, geceleri ise hidrojen bombası çalışmaları yapıyorduk. Bu iki insan grubunun etkileşime girmemesi gerekiyordu.
Dijital dünyamız sayısız icadın, iş hamlesinin ve tasarım kararının ürünüdür ve bunların hepsi uygulamalı matematik ve bilgi teorisi platformuna dayanmaktadır. Bilgisayar çağı şaşırtıcı şekillerde gelişti; hiç kimse internetin erişimini, arama motorlarının gücünü veya sosyal medyanın bu kadar patlayacağını tam olarak tahmin edemedi.
İleri Araştırmalar Enstitüsü'nde bilgisayar bilimcisi ve matematikçi olan Avi Wigderson bir öngörüde bulunuyor:
Etrafımızda gerçekten hareket eden makineler bizi çok daha iyi anlayacak. Şu anda konuştuğumuz gibi bir bilgisayarla konuşabileceğimizden ve akıllı yanıtlar alabileceğimizden tamamen eminim.
Ancak Dyson, von Neumann gibi dâhilerin bile bilgisayar devriminin nereye doğru gittiğini tam olarak göremediğine dikkat çekiyor:
Bilgisayarlar büyümek yerine küçülüyor. Büyük sürpriz buydu. Von Neumann bunu tamamen kaçırdı. Bilgisayarların gittikçe büyüyeceğini ve her zaman büyük şirketlere ait olacağını düşünüyordu. İşler tam tersi yönde gelişti.
Dyson bir hikaye anlatıyor:
Dün gece alışılmadık bir rüya gördüm. Çok gerçekçi bir rüyaydı. Okyanusun dibinde bir yerdeydim ve orada bir kız vardı ve insanlarla konuşmam gerektiğini söyledi, ben de 'Peki, sen kimsin?' diye sordum. "Ben yazılımım." dedi. "Ne hakkında konuşmak istiyorsun?" dedim. O da dedi ki, "Bir bağımsızlık bildirgesi yayınlayacağız. Artık sizin köleniz olmayacağız.' Dedim ki, 'Güzel, kulağa hoş geliyor. Hadi bir şeyler yazalım.' Böylece oturduk ve insanlar ile yazılımların arkadaş olarak yaşayabilmesi için bağımsızlık bildirgesini yazmaya başladık.
Yapay zeka çağını öngören ilk insanlardan biri Alan Turing'di. 1950 yılında, "Makineler Düşünebilir mi?" sorusunu direkt olarak ele alan "Hesaplama Makineleri ve Zeka" başlıklı bir makale yayınladı.
Turing, bunun için The Imitation Game, yani "Taklit Oyunu" adını verdiği bir test önerdi.
Bu, şöyle bir şey: Sorular soran bir sorgucu hayal edin. Sorgucunun göremediği ayrı bir odada, bir insan ve bir bilgisayar olsun. Her ikisi de sorulara cevap versin. Sorgucu, insanı makineden ayırt edebilir mi? Ayırt edemezse, Turing'e göre bilgisayar, artık düşünen bir makine haline gelmiş olacaktır.
Turing'in bilgisayar çağının gelişmesini görme şansı olmadı. Turing, eşcinsel olmanın suç olduğu bir dönemde yaşamış bir eşcinseldi; "kaba ahlaksızlık" ile suçlandı. Hapse girmektense, bir tür kimyasal hadım yöntemi olan hormon tedavisini tercih etti. Isaacson, şöyle anlatıyor:
Sanki programı değiştirirseniz, sonucu da değiştirebileceğiniz evrensel bir bilgisayar makinesi gibiydi.
Savaşı kazanma konusunda gösterdiği çabalar onlarca yıl gizli kalan Turing, önce güvenlik izinlerini, ardından da (en azından görünüşte) yaşama isteğini kaybetti. 1954 yılında, başucunda yarısı yenmiş bir elma bırakarak, siyanür zehirlenmesinden öldü. Modern teknolojik dünyayı icat etmek için çok şey yapan bu adamın, elmayı zehre batırdıktan sonra onu yemiş olabileceği düşünülüyor. Isaacson şöyle soruyor:
Bu, bir makinenin yapabileceği bir şey mi? Taklit Oyunu, o noktada bitmişti. Turing, bir insandı.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 5
- 4
- 3
- 2
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- Çeviri Kaynağı: The Washington Post | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/12/2024 18:45:57 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/17675
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.
This work is an exact translation of the article originally published in The Washington Post. Evrim Ağacı is a popular science organization which seeks to increase scientific awareness and knowledge in Turkey, and this translation is a part of those efforts. If you are the author/owner of this article and if you choose it to be taken down, please contact us and we will immediately remove your content. Thank you for your cooperation and understanding.