Birçoğumuz iyi söylenmiş bir söze hayranlık duyarız. Kimi zaman söylenenler barizdir; ancak öyle isabetli ve dilbaz bir şekilde ifade edilmiştir ki, malum olan bile bizi düşünmeye iter. Kimi zamansa büyük düşünürlerin, bilim insanlarının, sanatçıların veya filozofların sözleri, daha önce fark etmediğimiz perspektiflere kapı aralar. Kimi zamansa sadece motive olmak veya kendimizi doğru yöne itmek için bu alıntılara ve edebi sözlere başvururuz.
Sebebiniz her ne olursa olsun, sizler için bu Sözler sayfasını derlemek istedik. Amacımız sadece geniş bir edebi söz ve alıntı arşivi yaratmak değil; aynı zamanda güvenilir, kaynaklı ve özenle seçilmiş bir sözler arşivi oluşturmak. Sonuçta kişisel gelişimde kullanılan her motivasyonel alıntı Einstein'a atfedilir; ancak bunların yarısından azı gerçekten Einstein tarafından söylenmiştir.
Bizler, bu arşivimizde, verebildiğimiz her noktada sözlerin kaynaklarına da yer vererek gerçeğin peşinden gidecek, bunu yaparken de bizden önce gelen devlerin hayat görüşleri, düşünce dünyaları ve ağızlarından (veya kalemlerinden) dökülenlerden ilham almaya çalışacağız.
Ayrıca seçkimizi yaratırken sadece sözün edebi değerine değil, anlamına ve bağlamına da önem vermeye çalıştık. Bu nedenle kişilerin görüşlerini doğru yansıtmadığına inandığımız veya bağlamından ayrı alındığında çarpıtılmaya müsait olduğunu düşündüğümüz sözlere yer vermedik. Benzer şekilde, bariz şekilde hatalı olan kavramları ve ideolojileri savunan sözlere de seçkimizde yer vermedik. Hedeflerimizle uygun olarak, olabildiğince bilim, teknoloji, sanat, felsefe ve insanlık üzerine eğilen sözlere yer vermeye çalıştık.
Umuyoruz faydalı ve ufuk açıcı olacaktır.
Uyarı: Seçkideki sözler veya söz sahipleri, Evrim Ağacı'nın görüşlerini veya savunduklarını yansıtmayabilir.
Çünkü, çocukluğumda Venedikli hocanın ter döktürerek öğretmiş olduğu Latince lügatinde ahit kelimesi testamentum olarak yer alır. Eski Ahit e Vetus Testamentum, Yeni Ahite ise Novum Testamentum derler. Testamentum kelimesi, kadim bir geleneğe dayanarak, erkek husyesinin adı olan testis kelimesinden türemiştir. Bu şaşırtıcı bağlantıyı kurmam kolay olmadı, ben de yıllarca merak edip erkek yumurtası ile kutsal kitapların ne gibi bir ilişkisi olabilir diye uzun uzun düşündüm, ama epey araştırdıktan sonra gerçeği buldum. Kadim çağlarda, Kudüs yöresinde yaşayan erkekler savaşa gidecekleri zaman bir daire olurlar ve birbirlerinin husyelerini tutarak yemin ederlermiş. İnsan bedeninin en duyarlı organı üzerine edilen yemin herhalde akıldan çıkmayacağı için, bu gelenekten testament, yani testis üzerinde edilen yemin kelimesi türemiş. Kutsal kitaplara da bu yeminin adını uygun görmüşler.
Aslında diyordu, varlık yokluktur, yokluk da varlık! Hepsi gören göze bağlı!
Kendini feda etmenin, yüce bir varlığın içinde eriyip gitmenin müthiş hazzını yaşıyordu. Allah onun için aradaki perdeyi kaldırmış ve ona cemalini göstermişti. Kendi benliğini silip attığı için, artık ölümlü bir kul değil, Allah'ın ta kendisiydi o.
Hiçbir hanedan mensubunun kanı dökülmez, ancak boğularak öldürülürdü.
Bu neden böyleydi acaba? Kanları başka renkte miydi, yoksa öyle olduğunu sanmamızı mı istiyorlardı? Kanlarının biz âcizler gibi kırmızı olduğunun görülmesinden mi korkuyorlardı?
Hıçkırıklar içinde sarsılan Harem-i Hümayun'a doğru yürüdüm. Sarayın kalbine girme imtiyazı tanınmış tek erkeğimsi varlık olarak, bu odalar, salonlar, hamamlar bölümü benim egemenlik alanımdı.
Çocuk yaştayken getirildiği karanlık koridorları ömür boyu terk etmeyen; günlerini nakış işleyerek, konuşarak, Rusya, Fransa, Ceneviz, Viyana, Venedik gibi küffar diyarında geçmiş çocukluk günlerinin silinmeye yüz tutmuş bulanık anılarıyla geçiren mutsuz kadınlar cennetiydi burası.
Osmanlı sarayında bir Türk'ün hesabını kim sorardı ki? Sarayın ileri gelenleri ya Sırp, ya Hırvat, ya Rum, ya Macar, ya Çerkez, ya İtalyan ya da benim gibi Afrikalılardı. Bir Türk''ün imparatorlukta büyük görevlere getirilmesi şaşkınlık uyandıracak bir gelişme olurdu. Osmanlı sarayının gelmiş geçmiş en büyük veziri, on sekiz yaşına kadar Ortodoks Kilisesi'nde ilahi söylemiş olan Sırp Bayo Sokoloviç'ti. Bir delikanlı iken getirildiği İstanbul'da yükselmesini bilmiş, yıllarca imparatorluğu elinde tutmuş, üç büyük padişaha sadrazamlık yapmıştı.
Bilim, özü gereği, sadece görür, asla yargılamaz: Ahlaka aykırı değil, sade ahlâk-dışıdır.
Özgürlük, istediği kadar yasalarda yazılı olsun, törelere ve insan ruhuna işlemedikten sonra sözde kalır.
Evrim Ağacı'nın %100 okur destekli bir bilim platformu olduğunu biliyor muydunuz? Evrim Ağacı'nın maddi destekçileri arasına katılarak Türkiye'de bilimin yayılmasına güç katın.