Biraz sonra elindeki tepsiye yerleştirdiği incecik, zarfı fincanlarda nefis kokan, bol köpüklü iki kahveyle geldi. Birer küçük bardak su ve kahve fincanlarının yanına birer güllü lokum koymuştu. Tam eski İstanbul işi. Ne Starbucks'ta bulunurdu bu, ne de House Cafe'de. İnsanlar niye bu güzel adetleri bırakır da karton bardaklarda kahve içerler diye bir kez daha merak ettim. Hem de tadı yabancı bir kahve.
Aslında nedeni belliydi. Dünyanın değişik yerlerin de yaşayan, birbirinden farklı özellikteki milyarlarca insan, aynı tür yiyecek ve içecekleri sevmeli, aynı tarz giysileri almalı, bunun için de aynı tarz bir hayat yaşamalıydı. Böylece uluslarüstü büyük firmalar, ürünlerini dünyanın her yerinde satabilirdi.. Belki de daha korkuncu, bu sistemin yerel kültürleri yok ediyor oluşuydu.
Bütün Ortadoğu’nun adeti budur oğlum, tarih boyunca birbirini öldürür ama aslında kendini öldürdüğünü anlamaz. Kendi kanının tadından sarhoş olur.'
Şirazlı Sadi'nin insanı nasıl tarif ettiğini not ettiğim defterime: Yek katre-i hunest ve hezar endişe yani Bir damla kan ve bin endişe. işte unutmayı başaramayan insanın trajedisi bu sözlerde gizliydi.
İnan bana, insanların çoğunun ruhu, bedeninden önce çürür.
Adil olanın peşinden gidilmesi doğrudur, en güçlünün peşinden gidilmesi ise kaçınılmazdır. Gücü olmayan adalet acizdir; adaleti olmayan güç ise zalim. Gücü olmayan adalete mutlaka bir karşı çıkan olur, çünkü kötü insanlar her zaman vardır. Adaleti olmayan güç ise töhmet altında kalır. Demek ki adalet ile gücü bir araya getirmek gerek; bunu yapabilmek için de adil olanın güçlü, güçlü olanın ise adil olması gerekir.
Adalet tartışmaya açıktır. Güç ise ilk bakışta tartışılmaz biçimde anlaşılır. Bu nedenle gücü adalete veremedik, çünkü güç, adalete karşı çıkıp kendisinin adil olduğunu söylemişti. Haklı olanı güçlü kılamadığımız için de güçlü olanı haklı kıldık.
Biz hızla yaklaşırken, şeridi kapatan polisler dikilip bakıyorlardı. Gelenin azarlanacak, çek kenara deyip ceza yazılacak normal bir yurttaş mı, yoksa selam verilecek önemli bir kişi mi olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Sonra arabanın plakasının önünde cırt cırt yanıp sönen mavi ışığı görünce, bizim de seçkinler cumhuriyetinin üyelerinden olduğumuzu anlayıp selam veriyorlardı.
Galiba zeka ile kurnazlık ters orantılı. Biri azalırsa öbürü artıyor.