Aydın Bey'in argümanlarının ciddiye alınacak bir tarafı yok; çünkü bilimin özünü ıskalıyor: Biz bilimde Evren'de olan biten şeyleri gözleyip, onları izah eden teoriler geliştiriyoruz (önce hipotezler, sonra onları ispatlayıp da çürütemedikçe birleştirerek teoriler geliştiriyoruz). Bu teorileri "işkembeden uydurmak" veya "masa başından sallamak" eylemlerinden ayıran şey, teorilerin sadece bildiğimiz şeyleri açıklamakla kalmayıp, henüz bilmediğimiz bazı şeyleri de öngörmesi - ki o sayede onları da test ediyoruz ve gerçekten de doğrulayabilirsek, teorimizin isabetli olduğu konusunda kendimize olan güvenimiz artıyor.
"Oksijen yaşam için gerekli mi, yoksa bizi yavaş yavaş öldüren bir zehir mi?" sorusunu ele alalım. Oksijen gerçekten de canlılığın ezici çoğunluğu için vazgeçilmez; enerjimizi o sayede üretiyoruz! Ama aynı zamanda oksijen tüketen her canlı ölüyor. Bu, "Su içen her canlı ölüyor!" gibi bir geyik de değil, gerçekten de oksijen siyanobakteriler tarafından ilk üretildiğinde kitlesel bir yok oluşa neden olmuştu; çünkü çok "zehirli" bir madde. Ayrıca oksijenin vücudumuzda oksidanlar adı verilen, hücreler için yıkıcı olan moleküller de yarattığını biliyoruz. Ama buna rağmen, biyolojide oksijeni bir "zehir" olarak ele almıyoruz; çünkü canlılık modelimiz, "şey"leri iyi veya kötü diye kategorize etmeye göre değil, "şey"ler her ne ise ve her neye sebep oluyorlarsa o şekilde tanımlanmasına göre geliştirilmiş halde. Moleküler bir makina olan "canlılığın" oksijenle etkileşiminin farklı sonuçlarını analiz edip, modelimizle açıklayabiliyoruz.
Kütleçekimi de cisimlerin birbirlerine olan hareket eğilimini gözlememiz sonucu fark ettiğimiz bir olgu. Geleneksel olarak kütleçekimi, cisimlerin birbirini çekmesi olarak tarif edildi. Sonradan cisimlerin birbiriyle hiçbir alakası olmadığını, her cismin uzay-zaman dokusunu büktüğünü ve o büküm bölgesi içerisinde bulunan diğer cisimlerin de mecburen yön değiştirdiklerini öğrendik (Mikowski ve Einstein sayesinde). Daha doğrusu modelimiz, kütleçekimini bu şekilde tarif edecek şekilde güncellendi. Bu, öylesine müthiş sayıda öngörüye kapı araladı ki (kütleçekimsel merceklenmeden tutun da karadeliklerin dinamiklerine kadar, Büyük Patlama'nın arkasında bıraktığı izlere kadar, kütleçekim dalgalarına kadar), teoriyi çürütmenin belki 5000 farklı yolu vardı. Ama 5000'ini de test ettik (veya etmeye devam ediyoruz), teori yanlışlanmıyor. Tabii ki kuantum dünyayı açıklayamamak gibi kritik pürüzleri var; ama modern kütleçekim modelleri yerine bir şey koyacaksanız, sadece açıklanamayan şeyleri açıklamanız yetmez, halihazırda var olan modellerle açıklanan her şeyi de açıklamanız gerekir.
Bu tür "gök itimi" modelleri, sadece halihazırda açıklanabilen şeylerin bir kısmını izah edebiliyor. Açıklanamayan hiçbir şeyi açıklayamıyor veya iki teoriyi birbirinden ayırt etmemizi sağlayacak bir deney önerisinde bulunamıyor. Daha fenası, günümüzde zaten kütleçekimin "çekim" ile alakası olmadığını biliyoruz! 3. sınıf haber siteleri tarafından popülerize edilen bu tip modeller, bu yalın gerçeği bile görmezden geliyor, halkı aldatıyor.
Dolayısıyla sadece bu vakada değil, "yeni bir teori" vakasıyla karşılaştığınızda, şunları sorun:
- Şahıs, var olan modelleri akademik seviyede izah edebilecek kadar literatüre hakim mi? Bunun güzel bir testi, fizik profesörleri tarafından basit, doktora seviyesinde bir sınava tabi tutulması olur.
- Şahısın ileri sürdüğü model, belli şeyleri mi açıklıyor, her şeyi mi açıklıyor? Evrendeki her şeyi bir bütün olarak açıklayabilen teoriler, genellikle uydurma teorilerdir.
- Şahıs, geliştirdiği modeli akademik seviyede matematikle mi ifade ediyor, lise ve altı seviyede bir matematikle mi? Çoğu durumda büyük "fizik teorileri" türeten kişilerin matematiği, lise (ve belki 1. sınıf üniversite) matematiğinin ötesine geçemiyor.
- Şahıs, modelini saygın, akademik bir fizik dergisinde yayınlamış mı? Unutmayın: Çığır açıcı modeller, jurnallerin gözü kapalı üzerine atlayacağı şeylerdir. Çünkü asırlar boyunca atıf almaya devam edecek makaleleri kendi dergilerinde yayınlamak isterler. Ama alay konusu olmamak ve saygınlıklarını korumak için de çok sık denetime tabi tutarlar. Her ay onlarca akademisyen bu zorlu testleri geçip çalışmalarını yayınlayabiliyor, unutmayın!
- Şahıs, "bilim fedaisi" olduğunu iddia ediyor mu? Ediyorsa, uzak durun. Evet, bilim tarihinde bilim fedaileri var (keza doğruyu söylemesine rağmen görmezden gelinenler de var). Ama bunlar, milyonda 1 vakalar ve giderek azalıyor, çünkü artık insanların sesini duyurması çok daha kolay. Bir de unutmayın: Bilim insanları, çalıştığı gösterilebilen bir modeli dışlamaz. Neden dışlasınlar? Çalışıyorsa, çalışıyordur.
Devam edebilirim ama uzatmayayım. Şöyle bir döküman hazırlamıştık yıllar önce, ona da bakabilirsiniz.
Ben bu beyefendinin videolarını izledim (yukarıda maddelediğim her şeye uyuyor değil, onu da söyleyeyim; mesela görebildiğim kadarıyla henüz bir "fedailik" iddiası yok). Bilime herhangi anlamlı bir şey kattığını göremedim. Lafın açıldığı durumlarda konuştuğum profesyonel fizikçilerin hepsi de hemfikir. "Gök itiyor, çünkü kozmik enerji kütlenin açtığı boşluğu dolduruyor." demenin anlamlı olarak öngördüğü, test edilebilir hiçbir tarafı yok. Sadece kulağı kafanın etrafından dolaşıp tutmaya benziyor. Dahası, dediğim gibi, kütleçekiminin zaten "çekim" ile ilgisi olmadığını anlamıyor. Teknik olarak bir cismin bir kütleçekim kuyusuna düşmesi, kuyuya dönük olan tarafında "çekme", kuyudan uzak olan tarafında "itme" olarak tarif edilebilir. Bundan faydalanıyor, hepsi bu. Mesela şu videoyu izlerseniz, genel göreliliğin kütleçekim tarifinin klasik mekanikteki diğer birçok unsura benzetilebileceğini görebilirsiniz ("çekme", "itme", "suyun akışı", "yamaçtan yuvarlanma", "basınç altında kayma", vb.). Ama bunların hepsi metafordan ibaret. İşin özünü anlatan en iyi izah, şimdilik görelilik teorisi:
Eğer videolarda ve yazılarında göstermediği über bir tespiti varsa, akademiyi bildiğini iddia eden biri olarak, bunu akademik dergilerde yayınlaması gerekir, şahsi web sitesinde değil. Bilim, kitaplarla, videolarla, internet siteleriyle üretilmez. O nedenle Evrim Ağacı'nın hiçbir noktasında "yeni bilim" ürettiğimizi iddia etmiyoruz, edemeyiz de zaten. Biz, sadece bilimin o anki durumunu insanlara anlatmakla mükellefiz. Bilimle ilgili atıp tutan herkes şu kadarcık farkındalığa erişebilse, Türkiye'de çok ciddi atılımlar sağlardık.