Dünya'nın kendi ekseni etrafında ve tek Güneş çevresinde dönüyor olması gece ve gündüz döngüsünü meydana getirdi. Gecenin varlığı memelileri gececi canlılar olmaya, dolayısıyla vücut sıcaklığını kontrol etmeye ittiğini biliyoruz. Bu da her iklime uyum sağlamamızı ve büyük beyinler geliştirmemizi kolaylaştırdı. Yerde derin şekilde uyuyabilmenin kendisi, beyin gelişimimizi hızlandırdı. Uyku dışında kalan zaman, hayal gücünü çalıştırarak, mitolojimizin zenginleşmesine mutlaka katkı yapmıştır. Sosyalleşme ve iletişim de gene ateşin etrafında av hikayelerinin ve masalların (o dönemim reality show'ları ve dramatik dizileri) paylaşmasıyla gelişti. Bu; din, sanat, devlet ve karmaşık toplumların hazırlık safhasıydı. Muhtemelen ateşi pişirmede kullanmak, aydınlatmadan epey sonra atalarımızın aklına gelmiştir; dolayısıyla daha iyi besin almamızı da gece karanlığına ve ateşe hükmetmeye borçluyuz bir bakıma.
Karanlık; çaresiz yavruları korumak için dayanışmayı daha zaruri hale getirir; gece nöbeti için geniş grupların avantajı oluyor haliyle.
Tarım ve sonrasında; gece-gündüz ayrımı, mesai saatlerini belirledi. Karanlık, gene sosyalleşmenin kapalı ortak mekanlarda yoğunlaşmasını zorunlu kıldı. Aidiyet duygusunun pekişmesi kadar, çalkantılı dönemlerde işçilerin örgütlenmesi, bu tür mekanlarda gerçekleşti. Sokakların aydınlatılması ihtiyacı (bkz. metropollerde asayiş sıkıntıları), kamu eliyle elektrik şebekesinin yaygınlaşmasını sağladı.
Bugün ise atomize olmamız, biraz da ortak mekanların azalması veya tüketim amaçlı kullanılmasıyla bağlantılı. Artık karanlığı eskisi kadar verimli kullanamıyoruz diyor EA üyesi Tunç Taylan da.