Ölüm hiçbir zaman evrimleşmedi. "Ölüme karşı direnç" evrimleşti - ki buna "yaşam" diyoruz. Onun evrimini de biyokimyanın bir alt dalı olan abiyogenez sahası araştırıyor.
Zaten maddenin varsayılan versiyonu "ölü" versiyon. Dolayısıyla gökten zembille bir canlı indirip, onun canlılığını sürdürmesini sağlayacak hiçbir şey sağlamazsanız, o da hızlı bir şekilde "ölü" pozisyona geçer. Bunun en temel nedeni, termodinamiğin ikinci yasası. Ancak termodinamik olarak açık bir sistem olan yaşam, dışarıdan madde ("besin") ve enerji alarak, entropi artışına (yani canlı varlıklar için "ölmüş bu" diyeceğimiz duruma doğru ilerlemeye) lokal olarak engel olabiliyor. Zaten bunu yapabilen nesnelere "canlı" diyoruz.
Ölümün "köreldiği" diye tarif edebileceğimiz bazı karmaşık canlılar var. Hatta ilk canlı formları olan tek hücreliler de (ve günümüzdeki bakteriler ve arkeler gibi torunları da) kendilerini birebir klonladıkları için teknik olarak ölümsüzler. En nihayetinde sizi oluşturan canlıdan ayırt edilemiyorsanız, o canlı ile aynı şeysiniz demektir ve o kopyalardan bir kısmı ölse bile, canlının en az 1 kopyası yaşamaya devam ediyor demektir. Bu da bir çeşit ölümsüzlük sayılır.
Bu bakımdan ölümsüzlük, canlılığın evriminde neredeyse ilk evrimleşen adaptasyon denebilir - ki bu oldukça şairane bir olay. Ancak canlılar karmaşıklaştıkça, birebir klonlama mümkün olamamaya başladı ve eşeyli üreme gibi dolaylı yöntemler evrimleşti. Bu süreçte canlılar, en antik atalarından aldıkları o "ölümsüzlük mirasını" yitirmiş oldular - ki bence bu da en sağlam Marvel filminden bile daha destansı bir olay.
Ama tek hücrelilerin ölümsüzlüğü de sınırlı tabii: En nihayetinde dezenfektan kimyasallarla veya antibiyotiklerle temas ettiklerinde bakteriler ölüyorlar. Üzerlerine yeterince kuvvet uygularsanız parçalanıyorlar. Virüsler tarafından enfekte edildiklerinde kimyasal yapıları veya fiziksel bütünlükleri bozularak ölebiliyorlar. Tüm bunlar, Turritopsis ve yassısolucanlar gibi daha karmaşık olmasına rağmen "ölümsüz" olarak tarif edebileceğimiz canlılar için de geçerli.
O derecede ölümsüzlük mümkün değil, çünkü fizik yasalarıyla çelişirdi: Örneğin her malzemenin tanım gereği bir mukavemeti olmak zorunda ve o mukavemetten yüksek kuvvetler mümkün olduğu sürece, malzeme o kuvvetlere maruz kaldığında parçalanmak zorunda. Fizik yasalarıyla çelişen hiçbir şey, biyolojik olarak evrimleşemez.
Benzer şekilde, belli durumlarda bazı kimyasallar diğer kimyasallarla tepkimeye girmek zorundadır. Eğer o kimyasallar (örneğin sabun) ortamda varsa, onlarla tepkimeye girebilen kimyasallar (örneğin hücre zarını oluşturan yağ dokusu) tepkimeye girmek zorundadır. Bu da yapının değişmesi ve bozunmasıyla sonuçlanacaktır. Kimya yasalarıyla çelişen hiçbir şey, biyolojik olarak evrimleşemez.
Bu 2 ana nedenle de insanların hayal ettiği türden, "Marvel-vari (veya mitolojik) bir ölümsüzlük" mümkün değil.
Son olarak biyolojideki duruma da bakalım: Evrim, nesiller boyunca olan değişimlerle ilgili bir yasa. Buradaki "nesil", bir canlının doğumundan üreme çağına gelene kadar geçen süre olarak tanımlanıyor. Ama neredeyse tüm canlılar, üreme çağına girdikleri yaştan çok daha sonrasına kadar yaşayabiliyorlar. Dolayısıyla ölümle ilişkili sorunlarla (örneğin yaşlılık sorunlarıyla), üreme çağından çok sonra yüzleşiyorlar. O noktaya kadar çoktan üretmiş ve genlerini aktarmış oluyorlar. Bu nedenle evrimin ölümle ilişkili nitelikleri seçmesi neredeyse imkansız oluyor. Zaten bu nedenle ölümsüzlük benzeri nitelikleri kazanabilen canlılar, üreme çağıyla ömürleri neredeyse eşit olan canlılar. Biz insanlar gibi türler, ölmeden çok çok önce üremiş, yani nesil atlamış oluyoruz. Evrim sihirli bir güç değil. Seçilim bir özelliğe etki edemiyorsa, o özellikle ilgili evrim de olamaz. Ölüm de temelde bu nedenle elenemiyor.
Bu arada ölüm, doğa için müthiş avantajlı bir nitelik. Dolayısıyla seçilim işleseydi bile ölüm, türlerin ezici çoğunluğunda elenmezdi. Birey olarak sonsuza kadar yaşamak istiyor olma isteğinizin evrimsel olarak en ufak bir anlamı ve değeri yok. Evrimsel olarak önemli olan, bireyin değil, türün hayatta kalması (daha doğrusu evrim derken söz ettiğimiz şey, bireyler üzerinden değil, popülasyonlar ve onların çevreleriyle, dolayısıyla besin kaynakları ve diğer popülasyonlarla etkileşimleriyle ilgili bir yasa). Dolayısıyla spesifik bir neslin ölümsüzlük yoluyla avantaj elde etmesinin doğada neredeyse hiçbir avantajı veya yolu yok (sözünü ettiğim aşırı nadir istisnalar ve "ölümsüzlük-benzeri" örnekler hariç). Ölüm, kısıtlı kaynakların türe etkili bir şekilde dağıtılabilmesi için çok etkili bir mekanizma. O nedenle de her ne kadar acı olsa bile, doğa için son derece avantajlı.