Bireylerin neyden korktuğu, ve korktuğu şeyden neden korktuğuna dair düz mantık bir açıklama yapamayız. Öncelikle korkunun hem geçmiş deneyimlerin bilinçaltı kodları, hem de doğrudan savunma mekanizmalarıyla yakından alakaları olması, ve bilincimizin bunlara doğrudan erişiminin olmaması nedeniyle bilişsel terapi gibi bir terapi yöntemi olmadan net konuşmak kişinin kendisi için dahi mümkün değil. Bunu daha iyi anlamak için, kelebek, kedi, kurbağa gibi mantıksal olarak kendisinden korkulmayacak nesne, hayvan, hatta hiç tanımadığımız insanın fiziksel görünümünün dahi anlayamayacağımız bir nedenle bizi tedirgin edebileceği, korkutabileceğini gözden kaçırmamak gerekir. Yani korkuyor olduğumuz ŞEYin kendisi yaşamsal bir tehdit barındırmayabiliyor. Bu da, korkulan ŞEY ile kurulan bağın farklı bir gerekçesi olabileceğini göstermekte.
En klasik korku kaynakları travmatik olaylar, özellikle beynin derin kayıt aldığı ergenliğe kadar olan dönemde yaşanacak önemli olayların ömrümüz boyunca etkisinin olacağı aşikar. ----Bilinçdışı için zaman kavramı yoktur.---- Bu nedenle çok geçmişte yaşanan, kendisi yaşamsal bir tehdit olmasa da, bizim için öyle yorumlanmış bir olay, bilinçdışı için 50 yaşına gelsek de tehdit oluşturmaya devam edebilir. Travma çözülmediği sürece, olayla ilişki kurabileceği uyaranlarla karşılaştığında, yaşamsal tehdit algısı oluşturup bizi uyaracaktır. Biz de kendisi tehdit olmayan bu uyarandan neden korktuğumuzu anlayamıyor olacağız çoğu zaman.
Hem yaşam kalitemizi artırmak, hem de bilmeden kendimizi sabote etmemek için temel psikolojik bilgiye sahip olmamız (şahsen bunun ileri düzeyde olması gerektiğini düşünüyorum), hem karşılaştığımız olay ve bizim olayı yorumlama biçimimizi yönetmemizi kolaylaştırır, hem de eğer psikolojik destek alıyorsak, yapılan uygulamaların etkileri ve işleyiş biçimlerine daha kolay adapte olmamızı sağlayabilir.