Her Fikre Saygı Duymak Zorunda mıyız?
Toplumda sıkça dile getirilen “her düşünceye saygı duymak gerekir” anlayışı, ilk bakışta hoşgörülü ve kapsayıcı bir yaklaşım gibi görünse de, bu söylemin sınırları ve sonuçları üzerine derinlemesine düşündüğümüzde işin daha karmaşık olduğunu fark ederiz. Acaba gerçekten, insanlara zarar verebilecek, toplumu geriye götürebilecek veya aklımızla alay edercesine temelsiz olan her fikre, sırf bir düşünce olduğu için saygı duymak zorunda mıyız?
Bu soruya cevap ararken, öncelikle şunu belirtmek gerekir: Fikirlerin kendisinden ziyade, o fikirlerin insanlarda yarattığı etkiler belirleyicidir. Aynı düşünce, farklı bağlamlarda ve farklı kişilerce dile getirildiğinde, tamamen farklı sonuçlar doğurabilir. Örneğin, sokakta bir meczubun kendisini peygamber ilan edip, belirli bir topluluğa saldırı çağrısı yapmasını ciddiye almayıp geçebilirsin. Ancak aynı söylem, geniş bir takipçi kitlesine sahip bir tarikat liderinden geldiğinde, toplumda tedirginlik ve hatta kaos yaratma potansiyeline sahip olur. Burada tehlike arz eden asıl unsur, düşüncenin kendisinden çok, o düşünceye körü körüne bağlanan ve onu uygulamaya geçiren insanlardır.
Bu nedenle, fikirleri tek başına soyut kavramlar olarak değil, onların toplum üzerindeki etkileri ve insanları nasıl harekete geçirdiği bağlamında değerlendirmek daha isabetli olur. Tarih boyunca birçok fikir, ortaya atıldığı dönemde yanlış, tehlikeli ya da ahlaka aykırı kabul edilmiştir. Dünyanın yuvarlak olduğunu savunanlar, bir zamanlar dine karşı çıkmakla suçlanmış, toplum düzenini bozmakla itham edilmiştir. Oysa bugün bilimsel verilerle dünyanın yuvarlak olduğunu biliyoruz. Benzer şekilde, Newton’un kütle çekimi yasası uzun yıllar kesin bilgi olarak kabul edilirken, Einstein’ın uzay-zaman dokusuyla ilgili teorisi, bu anlayışı kökten değiştirmiştir. Bilimin en büyük gücü de işte burada yatar: Yanılgılara açık olması ve kendisini sürekli güncelleyebilmesi.
Bu noktada önemli olan, saçma veya gerçek dışı görünen fikirleri bile tamamen yok saymaktan ziyade, onları sınamaya ve tartışmaya açık olmaktır. Örneğin, günümüzde “düz dünya” savunucularının ortaya attığı iddialar bilimsel açıdan temelsiz görünse de, bu düşünceleri hemen aşağılamak yerine, bilimsel verilerle karşılaştırarak sınamak, aslında hem bilimi hem de sorgulama kültürünü canlı tutar. Bu tür fikirleri kimi zaman bir Hollywood filmi izler gibi eğlenceli bulabiliriz, kimi zaman ise akıl yürütme pratiği yapma fırsatı olarak değerlendirebiliriz. Ancak bu fikirlere körü körüne bağlanıp, bilime karşı cephe almak, işte o zaman zarar verici hale gelir.
Aslında tehlike yaratan, fikirlerin varlığı değil; bu fikirlerin bireyler ve topluluklar tarafından nasıl sahiplenildiği ve uygulandığıdır. Bir insan, belirli bir dine inanabilir ve o dinin alkolü yasakladığını kabul edebilir. Bu onun kişisel tercihidir ve saygıyla karşılanır. Ancak bu kişi, kendi inancını başkalarına dayatmaya kalkar ve başkalarını da alkol içmekten men etmeye çalışırsa, işte o zaman bireysel özgürlüklerin ihlali söz konusu olur. Aynı durum, tam tersi yönde de geçerlidir. Alkol içmenin zararsız olduğuna inanan biri, içmeyen insanları alkol içmeye zorladığında, yine özgürlük ihlali ortaya çıkar.
Özgürlük, ancak karşılıklılıkla anlam kazanır. Herkesin fikrini savunma hakkı vardır; ama kimsenin fikrini başkalarına dayatma hakkı yoktur. Anarşizm gibi devlet karşıtı bir ideolojiyi savunmak da bireysel bir tercihtir. Bu görüşü dile getiren kişiyle oturur tartışırsın, beyin jimnastiği yaparsın. Fakat aynı kişi, bu fikri pratiğe döküp kamu düzenini bozmak, asayişi tehdit etmek gibi eylemlere giriştiğinde, artık o fikir değil, eylem sorgulanır ve önlenir.
Sonuç olarak, her fikir var olma ve ifade edilme hakkına sahiptir; çünkü fikirlerin varlığı, insan zihninin özgürlüğünün bir göstergesidir. Ancak bu fikirlerin insanlara zarar vermeye başlaması ya da başkalarının özgürlüklerini kısıtlaması, müdahale edilmesi gereken bir noktadır. Saygı, yalnızca fikrin varlığına değil, insanların birbirine karşı tutumuna yöneliktir. Saygının temeli, karşılıklılıktır. Hiç kimse, kendi inancına saygı beklerken, başkalarının farklı düşüncelerine tahammülsüzlük gösteremez. Fikir özgürlüğü, dayatma ile değil, diyalogla beslenir.
O halde, “Her fikre saygı duymak zorunda mıyız?” sorusuna şöyle yanıt verebiliriz:
Fikirlerin ifade edilme hakkına saygı duymalıyız, ancak bu fikirlerin başkalarının özgürlüklerine zarar vermesine izin vermemeliyiz. Saygı, fikirlerin varlığına değil, özgür tartışma ortamına duyulmalıdır.