Ağlama, Gözyaşı ve Evrim: Neden Ağlıyoruz? Duygularımız, Gözyaşlarımızın Kimyasını Etkileyebilir mi?
- İndir
- Dış Sitelerde Paylaş
Ağlama; duygusal durumlar, acı ya da çeşitli fiziksel uyarılma durumlarına yanıt olarak gözlerden salgılanan ve genellikle gözyaşı kanalı yoluyla yüzün alt kısmına akan sıvı salgılama işlemidir. Ağlamayla ilişkili duyguların başında üzüntü, kızgınlık ve mutluluk gelmektedir. Şiddetine ve bazı diğer fiziksel semptomlara bağlı olarak ağlama; hıçkırma (hıçkırarak ağlama), hüngürtü, iniltiyle ağlama, feryat ederek ağlama veya zırlama gibi farklı şekillerde tanımlanabilir. Örneğin "hıçkırarak ağlama" davranışı, genellikle kısa ve düzensiz nefes alış verişlerle, ara ara nefes tutmayla ve kas kasılmalarıyla karakterize edilir.
Pek çok hayvan türü acı duydukları zaman sızlanırlar veya ağlarlar. Bu, sadece insana özgü bir olay değildir. Örneğin köpeklerin sızlanma davranışı, ağlamanın evrimsel öncüllerinden biri olarak görülebilir:
Ancak duygusal anlamda gözyaşı döken tek türün insan olduğu düşünülmektedir. Bunun sebebi de son derece makul ve anlaşılırdır: Duygu işleme ile ilgili beyin bölgeleri en çok evrimleşmiş tür insan olduğundan, bazı tepkisel olguları da bu duygularıyla birlikte evrimleşen tek hayvan türü insandır. Dolayısıyla, daha kapsamlı bir analize geçmeden önce, gözyaşlarının farklı tipleriyle tanışmamız gerekmektedir.
Gözyaşlarının Sınıflandırılması
Canlılarda gözyaşları 3 farklı grupta sınıflandırılır, ancak her tür bu gözyaşı gruplarının hepsini salgılamaz.
Bazal (Temel) Gözyaşları
Sağlıklı memelilerin gözlerinde, bazal gözyaşları korneayı besleyerek sürekli olarak ıslak tutulmasını sağlar. Gözün yağlardan ve tozdan arındırılmasına yardımcı olurlar. Bazal gözyaşları esas olarak tuzlardan, sudan ve biraz mukustan oluşur. Bu tuzlar çoğunlukla sodyum klorür (NaCl) ve potasyum klorürdür (KCl). Bunlara ek olarak bazal gözyaşının yapısında glikoz, müsin ve antimikrobiyal bir enzim olan lizozim de vardır.
Bazal gözyaşlarının üretilme miktarı yorgunluk, anksiyete ve uyku durumlarında daha düşüktür. Ayrıca cinsiyet ve yaşa göre de değişkenlik gösterir.
Refleks Gözyaşları
Refleks gözyaşı, dış fiziksel veya kimyasal uyaranlara yanıt olarak üretilen gözyaşlarıdır. Karasal omurgalıların evriminde oldukça erken ortaya çıkmıştır. Neredeyse hiçbir amfibi ve sürüngende bulunmazlar ancak diğer tüm karasal omurgalılarda bulunurlar.
Gözün kum, toz, kirpik gibi yabancı maddeler tarafından tahriş edilmesi, yaralanması, iltihaplanması veya soğan buharları, göz yaşartıcı gaz, biber gazı gibi tahriş edici maddelere maruz kalması durumlarında ortaya çıkar.
- Salda Gölü ve Jezero Krateri: NASA'dan Uzmanlar, Mars'ta Yaşam Arayacak Olan Perseverance Görevi İçin Neden Salda Gölü'ne Geldi?
- COVID-19 Tanısında En Güvenli Yöntem: Kantitatif Revers-Transkriptaz Polimeraz Zincir Reaksiyonu (QRT-PCR)
- Metabolik Yolaklar Birbirine Nasıl Bağlanır? Glikoz Dışındaki Besinler Glikoliz Metabolizmasına Nasıl Katılır?
Duygusal Gözyaşları
Bu tür gözyaşları bilişsel ve duygusal bir beyin sürecinin sonucudur. Duygusal ve duyusal acı, öfke, kaygı, depresyon, korku, çaresizlik, aşk, melankoli, utanç, baskı gibi birçok etken dolayısıyla ortaya çıkar. Göz sağlığı için herhangi bir etkisi yoktur ancak psikolojik olarak rahatlamaya yardımcı olur. Duygusal gözyaşları bazal veya refleks gözyaşlarından daha fazla protein bazlı hormon içerir.
Ağlamanın Sosyal İşlevi
Bu sınıflandırmadan da görülebileceği gibi, aslında duygulandığımızda ya da acı duyduğumuzda akan sıvı olan "gözyaşı", bilindiği üzere sadece normalde bu amaçla var olan bir sıvı değildir. Asıl amacı, göz kapaklarının hareketi sırasında gözün üzerine ince bir tabaka halinde yayılarak gözü nemli tutmaktır.
Gözün nemli tutulmaya ihtiyaç duyulmasının da evrimsel bir arka planı vardır: Daha önceden detaylıca anlattığımız üzere gözler, karalarda evrimleşmiş organlar değillerdir; ilk olarak, su altında yaşayan hayvanlarda evrimleşmişlerdir! Su altında gözleri nemli tutma sorunu bulunmamaktadır; ancak sonradan karalara çıkan atalardan miras aldığımız gözler, günümüzde nemli tutulmak zorundadır. Öyle ki, gözün kuruması halinde görüş bulanıklaşmaktadır; dolayısıyla göz yaşı, aslında görmenin ana bileşenlerinden biridir.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Bazı bilim insanları (özellikle de psikologlar), gözyaşlarının ve ağlamanın sosyal hayat açısından önemli olduğunu düşünmekteler. Belfast Üniversitesi Algı ve Kültür Enstitüsü müdürü Jesse Bering, belki de iyi ağlayan bireylerin sosyal hayatta daha başarılı konuma geçmiş olabileceğini ileri sürmektedir. Ağlamanın, bir insanın zayıf bir halde olduğunu göstermenin en iyi yolu olduğunu belirtmektedir. Bunun en önemli sebebinin, algımızın gelişmesiyle birlikte empati duygularımızın da gelişmesini ve bu sebeple ağlayan birini gördüğümüzde acıyarak yardım etmek istediğimizi, bu sebeple de ağlayanların daha az enerji harcayarak daha fazla yardım alabilmesi olduğunu düşünülmektedir. Ancak daha sonradan daha da karmaşıklaşan sosyal ilişkiler sebebiyle, yakın bir gelecekten itibaren ağlama giderek daha "olumsuz" veya "zayıflıkla ilişkili" bir anlam kazanmıştır.
Ağlamanın hala sosyal ilişkilerde düzenleyici bir unsur olduğu açıktır: Bir tartışma ya da kavga sırasında gelen ağlama, saldırgan bir kişinin evrimsel geçmişimizde edindiğimiz empati duygularından ötürü sakinleşmesine sebep olabilmektedir, bu da insanların mental dengelerini korumalarını sağlamaktadır.
Benzer şekilde ağlama, utanç duygusunu da ele verebilmektedir. Bu da yine, karşı tarafın, ağlayan kişinin yaptığı olumsuz bir davranıştan utanç duyduğunu gösterip yumuşamasına sebep olabilmektedir. Bu da yine, sosyal ilişkileri düzenlemede faydası olan bir durumdur.
Ağlamanın evrimi konusunda özelleşen, Tel Aviv Üniversitesi'nden evrimsel biyolog Prof. Dr. Oren Hasson, gözyaşlarının özellikle güçsüzlük belirtisi olarak döküldüğünü söylemektedir. Yani kendimizi karşımızdakine karşı duygusal olarak güçsüz hissettiğimizde, gözyaşı bezlerimiz uyarılmaktadır. Dr. Hasson bunun, sosyal primat olan atalarımızın sosyal ilişkilerinin düzenlenmesinde rol oynadığını düşünmektedir. Benzer şekilde o da, ağlamanın güçsüzlerin güçlüler tarafından korunmasında evrimsel bir fayda sağlamış olabileceğini ileri sürmektedir.
Ağlamanın Evrimi
Bunları bir arada değerlendirdiğimizde, ağlamanın sosyal ilişkilerimizin düzenlenmesi açısından faydalı olduğu açıktır; ancak ya "ilk ağlama"? Ağlama nasıl oldu da ortaya çıktı ve popülasyon içerisinde yaygınlaştı ve yukarıdaki olumlu etkileri sağlayacak şekilde özelleşti? İşte bu sorunun cevabını vermeliyiz.
Cevap, Finlandiya'daki Turku Üniversitesinden bilim insanları ve Kanada'daki bir çocuk araştırma merkezindeki araştırmacılarının makalesinden geliyor. İlk olarak anlamamız gereken şudur ki, insan türü ağlayan tek tür değildir. Yukarıda açıkladığımız gibi araştırmalar, ağlama sırasında vücudun stresinin azaldığını böylece zorluk ve acıyla daha kolay başa çıkabildiğini göstermektedir. Yani diğer hayvanlar da ağlayarak üzerlerindeki baskıyı azaltmayı hedeflemektedirler. Kısacası, her ne kadar bizde sosyal bir anlam kazanmış olsa da, ağlamak, fazla hormonların dışarı atılmasından fazla bir şey değildir.
Bunun haricinde yukarıdaki açıklamalarımıza yol açacak şekilde evrimleşen ağlama tiplerinin, özellikle de duygusal ağlamaların memelilerde evrimleştiği düşünülmektedir. İlk ağlama, annenin doğum kanalından çıkan bebeğin oksijenle ilk tanışması sırasındaki acıdan kaynaklanmaktadır ve bu, duygusal bir ağlama değil, acı kaynaklı bir ağlamadır ("refleksif ağlama").
Duygusal ağlamanın ise, ilerleyen yaşlarda özellikle memelilerde anneden ayrılmayla birlikte geldiği düşünülmektedir. Anne, yavrudan uzaklaştıkça, bebek ağlayarak ve çığlık atarak yerini belli etmektedir ve anne de kolaylıkla onu bulabilmektedir. Bunun haricinde, aynı makalede, bilim insanları ağlamanın çocukların ailevi durumları manipüle edebilmelerine yaradığını da düşündüklerini anlatmaktadırlar. Bu hipoteze göre ağlayan yavrular, aileleri tarafından daha fazla ilgi görerek, hayatta kalma şanslarını artırmaktadırlar. Bu sebeple ağlama, popülasyon içerisinde küçüklükten itibaren yer edinerek sabitlenmektedir.
Ayrıca Sigmund Freud'un "süperçocuk" teorisine göre, çok çocuklu ailelerde duygusal gözyaşları çocuklardan özellikle birincisinin, diğerleri üzerinde baskı kurma amacına hizmet ettiği düşünülmektedir. Kısaca ağlama, kardeşler arası rekabette bir araç olarak kullanılıyor olabilir.
Ağlamanın Biyokimyası
Ağlamanın biyokimyası, diğer salgı olaylarından çok farklı değildir. Belirli uyaranların beyni uyarması durumunda kranyal sinir aracılığıyla gözyaşı bezleri uyarılmaktadır ve gözyaşı sentezlenmektedir. Örneğin duygusal ve refleksif gözyaşlarını, en büyük gözyaşı salgı bezi olan Lakrimal Bez (İng: "Lacrimal Gland") salgılamaktadır.
Bazal ve refleks gözyaşları kimyasal olarak su, elektrolitler (NaCl, KCl, HCO-3 gibi), proteinler, lipitler, göz yüzeyinde antimikrobiyal etkiye sahip laktoferrin adlı protein ve hücresel ileti molekülü olan sitokinlerden oluşur.
Duygusal gözyaşlarında ise bunlara ek olarak strese bağlı bir hormon olan prolaktin, yine stres yanıtında rol oynayan ACTH, oksitosin, leu-enkefalin gibi moleküller vardır. Ayrıca duygusal gözyaşlarında nörotransmiterlerin, yani sinir hücreleri arasındaki iletişimi sağlayan kimyasalların seviyeleri değişebilir. Örneğin, serotonin ve dopamin gibi nörotransmiterlerin seviyelerinde değişiklikler olabilir.
Gözyaşlarımızın Kimyasal İçeriği Duygularımız Hakkında İpucu Verebilir mi?
2008 yılında Rose Lynn Fisher adlı fotoğrafçı, duygusal olarak kederli hissettiği bir dönemde optik standart bir ışık mikroskobu ile gözyaşlarını incelemeye başladı.
Cam slayt ile daha ince bir cam kayar kapak arasına sıkıştırdığı gözyaşı örnekleri için çoğunlukla taze ağlamalarının ardından elde ettiği gözyaşlarını kullandı. Yaşlılardan ve gençlerden toplanan gözyaşlarını da inceledi. Belki de bilimsel açıdan en önemli kısmı olarak değerlendirebileceğimiz kısımda ise soğan doğradıktan sonra oluşan refleks gözyaşlarını ve gözünün kendiliğinden nemlenmesi ile oluşan bazal gözyaşlarından oluşan damlacıkları da inceledi.
Bu fotoğraflar hakkında Rose-Lynn Fisher şu ifadeleri kullandı:
İncelemelerim sonucunda, gözlerim yaşardığında üretilen bazal gözyaşlarımın ve soğan doğrarken üretilen refleks gözyaşlarımın duygusal gözyaşlarından daha az protein içerdiğini öğrendim.
Gerçekten de duyguların neden olduğu gözyaşları, bazal ve refleks gözyaşlarından farklı bir kimyasal yapıya sahiptir. Duygusal gözyaşları daha fazla protein bazlı hormon içerir. Ayrıca duygusal gözyaşları; bazal veya refleks gözyaşlarından daha fazla prolaktin, adrenokortikotropik hormon (ACTH) ve leu-enkefalin içermektedir.
Limbik sistem; öfke, korku gibi temel duygusal dürtülerin üretiminde yer alır. Limbik sistem veya daha spesifik olarak hipotalamus da otonomik sistem üzerinde bir dereceye kadar kontrole sahiptir. Ayrıca hormonlar da lakrimal bezlerin kontrolünde rol oynar. Östrojen hormonu, kadınlarda gözyaşı üretimini artırabilirken testosteron hormonu ise erkeklerde gözyaşı üretimini azaltabilir.
Yani lakrimal bezlerin kontrolu limbik sistem, sinir sistemi ve hormonal düzenlemelerin bir kombinasyonuyla gerçekleşir. Duygusal tepkiler ve uyaranlar, limbik sistemden gelen sinir sinyalleri aracılığıyla otonom sinir sisteminin aktivasyonunu etkileyebilir ve bu da gözyaşı üretimini ve salgılanmasını tetikleyebilir.
Sevindiğimizde Neden Ağlarız?
Yale Üniversitesi’nden psikolog Oriana Aragon’un yürüttüğü bir araştırmaya göre, sevinçli olaylar karşısında “ağlamak”, yoğun hislerimizi kolayca denetim altına almamızı sağlıyor. Araştırmada, bir grup katılımcıya, sevimli bebeklerin ya da asker eşinin savaştan sağ dönmesi sevinciyle ağlayan bir kadının fotoğrafları gösterilerek, katılımcıların tepkileri kaydedildi. Buna göre, sevinçli olaylara ağlayarak tepki verenlerin, duygularını daha çabuk denetleyebildikleri görüldü.
Üzüntü verici durumlarda “gülmek” eğiliminin altında da aynı denetim mekanizmasının rol oynadığı düşünülüyor. Uzmanlar, yoğun duygular yaşadığımızda sağlıksız kararlar almaya eğilimli oluşumuzu sebep göstererek, olumlu duyguya eşlik eden olumsuz tepkilerin (ya da tersi) bizleri dengeye kavuşturduğunu ve böylelikle sağlıklı kararlar alabilmemize olanak sağladığını düşünüyor. Aragon, bu denetimin, zihin ve beden sağlığımız üzerinden sosyal ilişkilerimize olumlu katkı yaptığını vurguluyor.
Sonuç
Gerek insan dışı hayvanlarda, gerekse de insan türünde bunca farklı amaçla işlevini sürdüren gözyaşının evrimi, gerçekten çok ilginç bir konu ve halen derinlemesine araştırılmaktadır. Ancak bu kadar faydası olan bir olgunun, evrimsel olarak avantaj sağladığını görmek oldukça kolaydır.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 52
- 28
- 21
- 17
- 14
- 8
- 6
- 4
- 2
- 1
- 0
- 0
- A. Aubrey. Teary-Eyed Evolution: Crying Serves A Purpose. (23 Ağustos 2010). Alındığı Tarih: 22 Haziran 2019. Alındığı Yer: NPR | Arşiv Bağlantısı
- Science Daily. Why Cry? Evolutionary Biologists Show Crying Can Strengthen Relationships. (7 Eylül 2009). Alındığı Tarih: 22 Haziran 2019. Alındığı Yer: Science Daily | Arşiv Bağlantısı
- V. Lummaa, et al. Why Cry? Adaptive Significance Of Intensive Crying In Human Infants. (1 Ocak 1998). Alındığı Tarih: 22 Haziran 2019. Alındığı Yer: Science Daily | Arşiv Bağlantısı
- Chemistry is Life. The Chemistry Of Tears. Alındığı Tarih: 10 Haziran 2023. Alındığı Yer: Chemistry is Life | Arşiv Bağlantısı
- J. Murube. (2009). Basal, Reflex And Psycho-Emotional Tears. Science Direct. doi: 10.1016/S1542-0124(12)70296-3. | Arşiv Bağlantısı
- A. Skorucak. The Science Of Tears. Alındığı Tarih: 10 Haziran 2023. Alındığı Yer: Science IQ | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 26/12/2024 21:27:13 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/346
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.