Polyphemos ve Tepegöz Efsaneleri Arasındaki İlişki: Farklı Toplumlar, Aynı Hikayeleri mi Anlatıyorlar?
Farklı milletlerin benzer mitolojik unsurları barındırma ve anlatılarında kullanma hadisesi, bu milletlerin birbirlerinden kilometrelerce uzakta bulunduklarını ve birbirleri arasındaki kültürel alışverişin günümüze nazaran imkansıza yakın olmasını göz önüne alırsak ilgi çekici ve şaşırtıcı gözükmektedir.
Ancak bu farklılığa şaşırmayan ve bunu doğal karşılayanlar da yok değildir. Bu tarz düşünceye sahip olan kimselerin getirdiği açıklamalardan bir tanesi, ne zaman ve nerede yaşamış olursa olsun insanın genel hatlarıyla ortak korku, istek ve zihin yapısında olduğuna dair görüştür. Bir örnek üzerinden açıklamak gerekirse, 14. yüzyılın İtalyasında yazılan ve cennet-cehennem-araf'a yolculuğu anlatan İlahi Komedya ile 226-651 yıllarında tarih sahnesinde kendine yer bulan Sasaniler devrinde yazıldığı düşünülen ve İlahi Komedya ile benzer konuları barındıran Ardavirafname arasındaki benzerlik, insanın ölümden sonraki hayata dair merakından ve bilme isteğinden kaynaklanıyor olabilir.
Bizim burada inceleyeceğimiz Homeros'un Odysseia destanındaki Polyphemos ile Dede Korkut Hikayelerindeki Tepegöz arasındaki benzerliklerinin nedenlerini yukarıda sayılan açıklamalara birine veya birkaçına dayandırabiliriz.
Odysseus ve Polyphemos
Başlıkta bahsedilen ikilinin macerasına geçmeden önce Polyphemos'un Yunan mitolojisindeki yerine kısaca değinelim.
Antik mitolojide üç farklı kiklop'tan (cyclop) bahsedilmektedir. Bunlar Uranüs ile Gaia'nın çocukları olanlar, Sicilya'da bulunanlar ve bu ikisine nispeten daha yüksek kademede bulunan kikloplardır. Odysseia destanındaki kikloplar, tek gözlü, yıldırımları silah olarak kullanabilen, günümüz Napoli yakınlarında yaşadığına inanılan vahşi bir dev ırkı olarak geçmektedir. Bu yaratıklar; koyun besiciliği yaparlar, şaraba aşırı derecede düşkündürler ve mağaralarda yaşarlar.[1]
Polyphemos, yukarıdaki tariflere uyan bir kikloptur. Aynı zamanda kardeşleri Zeus ve Hades ile birlikte babaları titan Kronus'u mağlup ettikten sonra denizlerin hakimi konumuna yükselen Poseidon ile zamanlarını şarkı söylemekle geçiren ve tanrısal varlıklar olan Nymphe'nin oğludur.[2]
Üzerinde tartışmalar ve farklı görüşler olmasına karşın M.Ö. 9-8. yüzyıllarda İyonya'da yaşadığı düşünülen Homeros'un Odysseia destanındaki anlatıda Odysseus ile Polyphemos arasındaki maceranın özeti aşağıdaki gibidir.[3], [4]
Odysseus, Troya savaşının ardından adamlarıyla birlikte yurdu İthake'ye dönmek üzere gemisiyle yola çıkar. Türlü badireler atlattıktan sonra Polyphemos'un yaşadığı adaya denk gelir (bu adanın yeri hakkında farklı görüşler vardır; bu görüşlerden en çok tutulanı ise, Sicilya ya da Sicilya adasına yakın bir adadır). Odysseus, adada kimlerin yaşadığını öğrenmek ve yolculuk için erzak tedarik etmek amacıyla adamlarından bazılarını da yanına alarak karaya çıkar. Odysseus, adaya çıkarken yanına bir tulum dolusu tatlı şarap da alır.
Adaya çıktıktan sonra kubbesi defnelerle sarılmış bir mağara görür. Mağaranın etrafında sürülerle koyunlar ve keçiler dinlenmektedir. Dev adam Polyphemos işte bu mağarada yaşar ve gününü kimse ile görüşmeyerek, hayvanlarıyla birlikte geçirir. Odysseus ve adamları mağaraya ulaştıklarında sürüsünü otlamaya götürdüğü için Polyphemos'u orada bulamazlar. Onlar mağaranın içinde gördükleri şeylere hayran kalırlar: dopdolu peynir sepetleri, mandıralara doldurulmuş kuzular, oğlaklar, süt ve ayran dolu tekneler...
Odysseus'un adamları kendisine alabildikleri kadar erzak alıp bir an evvel gemiye dönmeyi teklif etse de Odysseus bunu kabul etmez ve ev sahibinin çok zengin biri olduğunu ve kendilerine konuk olarak vereceğini düşündüğü armağanları almak ister. Onlar orada bir ateş yakıp biraz da peynir yiyerek Polyphemos'u beklerler. Polyphemos büyük bir gürültü ile gelince, Odysseus ve adamları hemen mağaranın bir köşesine saklanırlar. Polyphemos otlatmaya götürdüğü hayvanları mağaranın içerisine aldıktan sonra, mağaranın girişini büyük bir kaya ile kapatır. Daha sonra Odysseus ve adamlarına dönerek şöyle söyler:
Yabancılar kimlersiniz? Deniz yolu ile nereden geliyorsunuz? Bir ticaret işi için mi yola düştünüz yoksa yabancı memleketleri talan etmek isteyen korsanlar mısınız?
Odysseus söz alarak, Troya'dan evlerine dönmek istedikleri için yollara düştüklerini ve başlarından geçen maceraları anlattıktan sonra, adet üzerine konuklar için verilmesi lazım gelen armağanlardan ister. Bu isteğini ise Zeus'un suçsuz konuklara yardımcı olduğunu ve ondan korkması gerektiğini söyleyerek destekler. Ancak Polyphemos, tekerlek gözlülerin (kikloplar) Zeus ve diğer tanrıları tanımadığını ve onlara önem vermediklerini söyler. Ardından Polyphemos, Odysseus'un adamlarına saldırıp iki tanesini öldürdükten sonra parçalayarak onları yer ve mağaranın ortasına uzanıp uyur. Odysseus ve adamları ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar mağaranın girişinde duran koca kayayı yerinden oynatamazlar ve mağaranın içinde kapalı kaldıklarını anlarlar.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Sabah olduğunda Polyphemos, kahvaltı olarak Odysseus'un adamlarından iki tanesini daha yer ve daha sonra hayvanlarını otlatmak için mağaradan dışarıya çıkar. Cin fikirli Odysseus, içinde bulundukları duruma hemen bir çözüm getirir. Mağaranın içinde Polyphemos'un zeytin dalından yapılmış büyük sopasını bulur. Daha sonra arkadaşlarıyla birlikte sopanın ucunu sivriltip mağaradaki gübrenin içine saklarlar. Odysseus kendisiyle birlikte sopayı Polyphemos uyurken onun gözüne saplayacak beş kişi seçer.
Akşam olduğunda Polyphemos hayvanlarıyla birlikte mağarasına döner. O gelince Odysseus, yanlarında getirdiği şaraptan Polyphemos'a defalarca vererek onu sersemletir. Polyphemos, Odysseus'dan ismini sorunca Odysseus, "Adım hiç kimsedir." diye cevap verir. Aralarındaki kısa bir sohbetten sonra Polyphemos, şarabın da etkisiyle yere uzanıp uyumaya başlar.
Odysseus ve arkadaşları hazırladıkları kazığı közün içine sokarak onu kızdırırlar. Kazık iyice ısındıktan sonra onu Polyphemos'un gözüne batırırlar. Polyphemos, bağırarak çılgın bir halde uyanır ve kazığı gözünden çekip fırlatır. Hemen komşusu olan diğer kiklopları yardıma çağırmaya başlar. Sesi işitenler, mağaranın önüne yığılıp Polyphemos'tan başına ne geldiğini onu kimin öldürdüğünü sorarlar. Polyphemos ise şöyle söyler:
Dostlarım beni kim mi öldürüyor? Hiç kimse!
Yardıma gelenler ise, Polyphemos'un yalnız olduğunu bildikleri için, "Sana kimse bir şey yapamaz." diyerek mağaranın önünden ayrılırlar.
Polyphemos, acılar içinde mağaranın önündeki kayayı kaldırarak oraya oturur ve mağaradan dışarı çıkan koyunları yoklayarak içerideki Odysseus ve adamlarını yakalamayı ister. Bu sırada Odysseus'un aklına bir fikir gelir: Mağaradaki nispeten küçük olan koyunları ve/veya koçları üçerli olarak birbirlerine bağlayarak kendisini ve adamlarını koyunların altına gizler. Polyphemos ise mağaradan çıkan koyunların sadece sırtlarını yoklamaktadır.
Odysseus'un planı işe yarar ve adamlarıyla birlikte mağaradan dışarı çıkarlar. Odysseus, gemisine döndüğünde Polyphemos'a şöyle diyerek onu daha da sinirlendirir.:
Zalim ve kötü işlerin cezasını çekmekten kurtuluş olamazdı. Evine sığınan yabancıları yediğin için Zeus ve diğer tanrılar cezanı böyle verdiler işte.
Polyphemos ise buna karşılık olarak gözü kör edildiği için rastgele Odysseus'un gemisine kayalar fırlatmaya başlar.
Odysseus, adamlarının telkinlerini göz ardı ederek Polyphemos'a laf atmayı sürdürür:
Şayet ölümlü insanlardan biri gelip seni kimin kör ettiğini sorarsa ona gözümü kör edenin Laertes oğlu Odysseus olduğunu söyle.
Polyphemos, bu esnada babası olan Poseidon'a şu şekilde yalvarır:
Lacivert saçlı Poseidon! Eğer senin oğlun isem Odysseus yurduna ulaşmasın. Eğer ulaşacağı kısmetinde varsa, geç ulaşsın, bütün arkadaşlarını kaybetsin ve yabancı bir gemi ile ulaşsın. Evine ulaştıktan sonra da yeni belalar başından eksik olmasın.
Cin fikirli olarak bilinen Odysseus'un ısrarla Polyphemos'un mağarasında onu bekleyip konukluk armağanları istemesini onun kurnazlığı ile ilişkilendiremeyenler vardır. Ancak Yunan dünyasında misafirlerin iyi bir şekilde ağırlanmasının önemli bir tarafı da vardır. Bu taraf da Yunan dünyasının tanrı algısından kaynaklanmaktadır. Yunan tanrıları insan kılığına girip bazen ölümlüler dünyasına gidip gelebiliyor ve ölümlülerle konuşabiliyorlardı. Yani hiç kimse yanındaki kişinin bir tanrı mı yoksa sıradan bir ölümlü mü olduğunu net olarak bilememekteydi. Bundan dolayı dışarıdan misafir olarak gelen birisinin tanrılardan birisi olma ihtimali de vardı. Bu ihtimal yüzünden misafirler genellikle iyi bir şekilde ağırlanırdı. İşte Odysseus da bu geleneğe güvenmiş gibi durmaktadır. Ancak hesaplayamadığı şey, Polyphemos'un Zeus dahil hiçbir tanrıyı tanımadığı ve onlara saygısızlık etme konusunda herhangi bir çekinceye sahip olmadığıdır.
Homeros'un verdiği bu anlatı, Odysseus'un başından geçen sayısız maceradan sadece bir tanesidir ve Odysseus destanı burada özet olarak anlatılan Polyphemos hikayesinden çok daha fazlasıdır. Aynı zamanda Polyphemos'un hikayenin sonunda babası Poseidon'a yakarışı, Odysseus'un yurdu İthake'ye dönerken başına gelecek olan felaketlerin de bir nevi sebebi ve başlangıcıdır. Artık bundan sonra Poseidon, Odysseus'un evine gidememesi için elinden geleni yapacaktır.
Basat ve Tepegöz
Basat ve Tepegöz'ün hikayesi XV. yüzyılda Doğu Anadolu havalisinde yazıya geçirildiği düşünülen Dede Korkut Hikayeleri'nin sekizincisidir. Bu hikayedeki tepegözün varlığı, Dede Korkut Hikayeleri'nde nadir olarak görülen doğaüstü yaratıklardan bir tanesine işarettir (bir diğeri ise Deli Dumrul hikayesindeki Azrail'dir).
Aşağıda, Polyphemos ile Tepegöz'ün benzerliklerine değineceğiz; ancak yeri gelmişken söylemekte fayda var ki bazı araştırmacılar, Tepegöz hikayesini, Polyphemos anlatısının bir varyantı olarak görmek eğilimindedirler.[6] Basat ve Tepegöz'ün hikayesiyse özetle aşağıdaki gibidir.[5]
Hikaye, Basat'ın doğumunu anlatmakla başlar. Basat'ın babası Aruz Koca isminde bir Oğuz beyidir. Aruz Koca, düşmanları tarafından ani bir baskına uğradığında ailesi ile birlikte kaçarken oğlunu kaybeder. Bu oğlu aslanlar bulup beslerler. Oğlan aslanların arasında yürüyecek yaşa kadar geldikten sonra obanın at çobanı bu çocuğu aslanlar arasında görür ve Aruz Koca'nın da beyi olan Bayındır Han'a haber verir. Aruz burada devreye girerek bu oğlanın kendi oğlu olabileceğini söyler ve dediği gibi de çıkar. Nihayetinde Aruz, oğlunu evine getirir ve bir şölen düzenler. Bir müddet geçtikten sonra oğlu zaman zaman kaçarak aslan yatağına gitmeye başlar. Hikayenin bu kısmında Dede Korkut olaya müdahale eder:
Oğlanım sen insansın, hayvanla arkadaş olma. Gel, yahşi at bin, yahşi yiğitlerle dolaş. Senin adın Basat olsun. Adını ben verdim, yaşını Allah versin.
Dede Korkut'un Basat'a ad verme hadisesinden sonra hikaye bize Tepegöz'ün doğumunu anlatır: Aruz'un "Sarı Çoban" adında bir çobanı vardı. Göç esnasında bu çoban önceden göç edilecek yere gider ve gerekli hazırlıkları yapardı.
Yan bir bilgi olarak: Sarı çobanın yaptığı işi, göçebe olarak yaşayan toplumlarda yurtçu ismi altında kurumsallaşan görevli yapmaktadır. Bu kişinin görevi kısaca obanın önünden giderek oba için güvenilir ve su, çayır, dere gibi kaynaklara yakın konaklayacak bir yer bulmaktır.
Yine Oğuz'un bir göçü esnasında Sarı Çoban, Uzun Pınar denilen bir su kenarına gelir. Bu yerde de periler vardır. Çobanın koyunları bu perilerden ürkerek kaçışmaya başlar. Ne olduğunu anlamak için perilerin yanına gelen çoban, perilerin uçuştuğunu görür. Çoban, kepeneğini atarak bir tanesini yakalar. Orada bu periyle ilişkiye girer. Peri kızı giderken Çoban'a şöyle söyler:
Çoban, yıl tamam olunca bende emanetin var. Gel, al. Ama Oğuz'un başına ölüm getirdin.
Zamanla Oğuz yine yaylaya göçer ve Sarı Çoban aynı pınarın başında bir çocuk bulur ve peri kızı aynı sözleri söyler ve gider. Çoban, hilkat garibesi çocuğu görünce korkar ve onu sapanla öldürmek ister. Çoban taş attıkça çocuk büyür. Bu sırada Bayındır Han ve beyleri, pınarın yanına gelir ve çocuğu görürler. Onlar da çocuğa vurmaya başlar, onlar vurdukça çocuk daha da büyür.
Bu sırada Aruz ortaya çıkar ve çocuğu oğlu Basat ile büyütmek üzere yanına alır. Tepegözü yanına alan Aruz, ona bir de dadı (süt anne) tutar. Tepegöz dadının sütünü sömürdüğü gibi canını da alır. Bu şekilde birkaç dadı helak eder. Günde bir kazandan fazla süt içer hale gelir. Yürümeye başlayınca akranlarıyla oynar ancak akranlarından bazılarının burnunu bazılarının ise kulağını yemeye başlar. Oğuz halkı bu durumdan Aruz'a şikayetçi olurlar. Aruz ise sövüp sayarak Tepegöz'ü çadırından kovar.
Bu sırada Tepegöz'ün peri annesi gelip ona bir yüzük verir. Bu yüzük sayesinde Tepegöz'e ne kılıç ne de ok işler. Tepegöz, bir dağ başına çıkıp orada eşkıyalık etmeye başlar. Yol keser, gelen geçen herkesi esir alır ve yer. Oğuz beyleri Tepegöz üstüne seferler, saldırılar düzenler; ancak hiçbir netice alamazlar. Birçok Oğuz beyi bu seferler esnasında ölür.
Oğuz beyleri bakarlar ki Tepegöz'ü zor kullanarak alt edemeyecekler, Dede Korkut'u anlaşma yapmak üzere Tepegöz'e gönderirler. Dede Korkut da Tepegöz ile şu şekilde bir anlaşmaya varır: "İki adam Tepegöz'ün yemeğini pişirmek için yanına verilecek. Günde de iki adam ve beş yüz koyun yemek için gönderilecek." Bu anlaşma üzerine Oğuz ilinde dört oğlu olan birini verir, üç kalır. Üç olan birini verir, iki kalır. İki olan birini verir, bir kalır.
Bu esnada Kapak Kan adında bir kişi vardı. Bunun iki oğlu vardı ve birini Tepegöz'e verince geriye bir tane kalmıştı. Oğul verme sırası tekrardan kendine gelince ağlayıp feryat etmeye başladı. Tam bu esnada da Aruz oğlu Basat, düşman ile savaştan Oğuz iline dönmüştü. Kapak Kan, Basat'tan bir savaş esiri alıp oğlunun yerine verebilmek ümidiyle Basat'ın yanına geldi. Basat'a Oğuz ilinde olup biten her şeyi anlattı. Basat, savaş esirlerinden bir tanesini Kapak Kan'a verdi ve babasının yanına gitti. Aruz, oğlu için bir şölen düzenledi. Bu şölende Basat, bütün ısrarlara rağmen Tepegöz ile savaşmaya gideceğini boy beylerine bildirdi.
Basat, Tepegöz'ün kaldığı yere gelince uzaktan ona birkaç defa ok attı. Tepegöz bu okları sinek ısırması sandı. Üçüncü ok ayağının önüne düşünce Tepegöz birden yattığı yerden kalktı ve Basat'ı tek hamlede yakaladı. Basat'ı yatağına getirip çizmesinin arasına soktu ve ikindi vakti pişirmeleri için yanına aşçı olarak gönderilen iki kişiye talimat verdi.
Basat, yanında hançer getirmişti ve hançerini kullanarak çizmeden kurtuldu. Basat, Tepegöz'ün yanına verilen iki aşçıya Tepegöz'ün ölümünün nereden olduğunu sordu. Aşçılar, Tepegöz'ün gözünden başka bir yerinde etinin olmadığını söylediler. Basat, aşçılara şişi ateşte kızdırmaları için emir verdi. Şiş iyice kızdıktan sonra Basat, şişi alarak Tepegözün gözüne olanca kuvvetiyle bastırdı ve Tepegöz'ün gözünü kör etti.
Tepegöz, acıyla birlikte yüksek sesle bağırmaya başladı. Basat, hemen koyunların olduğu bir mağaraya kaçıp saklandı. Tepegöz, Basat'ın mağaraya saklandığını anladığında mağaranın girişini ayaklarıyla kapattı. Daha sonra koyunların bir bir mağaradan dışarı çıkmasına izin verdi. Bu şekilde içeride tek kalan Basat'ı yakalamayı planlıyordu.
Basat, bu esnada bir tane koçu kesti ama kuyruğu ile başını deriden ayırmayarak içine girdi. Bu şekilde Tepegöz'ün kapattığı girişe doğru süründü. Girişe geldiğinde Tepegöz, koçun içinde Basat olduğunu anladığı sırada, Basat bir hamle ile mağaradan çıktı ve kurtuldu.
Basat, Tepegöz'ün birkaç tuzağından daha kurtulduktan sonra Tepegöz, Basat'ın kim olduğunu, babasının kim olduğunu ve nereden geldiğini öğrendi. En sonda Basat, Tepegöz'ün başını kesmek için hamle yaptığı sırada Tepegöz, kardeş olduklarını söyleyerek aman diledi. Basat ise, birçok Oğuz beyini öldürdüğü için onun af dilemesini kabul etmedi. Bunun üzerine Tepegöz, Basat'a kargış (beddua) etti.
Nihayetinde Basat, Tepegöz'ün başını kesti. Tepegöz'ün kesilmiş başı Oğuz iline getirildi ve büyük bir toy (şölen) düzenlendi.
Her Dede Korkut hikayesinin sonunda olduğu gibi bu hikayede de Dede Korkut sahneye çıkıp Basat'a alkış (hayır dua) verdi:
Erlikle kardeşinin kanını aldın,
Kalabalık Oğuz beylerini sıkıntıdan kurtardın,
Tüm Reklamları KapatKadir Allah yüzünü ak etsin, Basat!
Basat'ın Tepegöz'ü öldürdüğü hikaye esasen birçok İslamiyet öncesi ve sonrası motifler içermektedir. Bunlardan başka hikaye, toplum için önem addedilen değer yargılarından da haber vermektedir. Özellikle destan karakterlerinin bir kahramanlık göstererek veya alışılagelmişin dışında bir olayla (Basat'ın aslanlar tarafından büyütülmesi) ad almaları, çoğu destan da ve birtakım tarihsel kaynaklarda karşımıza çıkmaktadır.
Polyphemos ile Tepegöz Hikayesindeki Benzerlikler
Her iki hikaye arasındaki benzerlik en başta Polyphemos ile Tepegöz'ün doğum anlatısında ortaya çıkmaktadır. Polyphemos, Poseidon ile tanrısal varlıklar yani bir nevi periler olan Nymphe'nin oğludur. Tepegöz ise, Oğuz ilinin çobanı Sarı Çoban ile bir pınarın başında uçuşan peri kızlarının oğludur. Yani her iki karakterin anneleri benzer varlıklardır.
Diğer bir benzerlik, Polyphemos ile Tepegöz'ün toplumdan uzak bir şekilde mağarada ve/veya dağda yaşamalarında görülmektedir. Her ne kadar Polyphemos'un nerede büyüdüğünü ve/veya kimler tarafından büyütüldüğünü anlatıda okuyamasak da kimseyle konuşmadığını ve sadece hayvanlarıyla meşgul olduğunu biliyoruz. Tepegöz de aynı şekilde Oğuz ilinde Oğuz beylerine sıkıntılar vermeye başlayınca Aruz'un çadırından kovulup bir dağ başına çıkıp haramilik yaparak toplumdan uzak yaşamaya başlar.
Benzerliklerden bir diğeri, her iki anlatıda da koyun ve koç gibi hayvanların bulunduğunu, bulunmakla kalmayıp bu hayvanların anlatıda önemli bir yer işgal etmesidir. Polyphemos'un bütün zenginliği, hayvanlarından elde ettiği ürünlerden oluşmaktadır. Aynı şekilde Tepegöz de Dede Korkut ile yaptığı anlaşmada günde iki adamın yanında beş yüz koyun istediğini biliyoruz. Buradan da anlaşılabilir ki Tepegöz'ün günlük besininin ağırlıklı bir bölümünü koyunlar/koçlar ve bunlardan üretilen besinler oluşturmaktadır.
Dikkatimize sayısal bağlamda bir benzerlik çarptı. Polyphemos ve Tepegöz'ün her ikisi de günlük olarak iki adam yemektedir. Örneğin, Polyphemos mağarada Odysseus ve adamlarına saldırdığı zaman o adamlardan iki tanesini öldürür. Sabah olunca da iki tane adam öldürür. Aynı şekilde Tepegöz de Dede Korkut ile günde iki adam ve beş yüz koyun üzerine anlaşmıştır. Aynı zamanda Tepegöz'ün aşçılığı içinde Oğuz ilinden iki kişi seçilmiştir.
En önemli benzerliklerden bir tanesi, Polyphemos ile Tepegözün Odysseus ile Basat tarafından kör edilme şekillerinin hemen hemen aynı olmasıdır. Polyphemos kızdırılmış zeytin dalından yapılma ucu sivri bir kazık ile kör edilmiştir. Burada zeytin ağacının Akdeniz toplumu için önemini görebiliriz. Tepegöz ise yine aynı şekilde ateşte kızdırılmış bir şiş ile kör edilmiştir. Burada ağaçtan bir kazık yerine şiş motifinin görülmesini, Tepegöz'ün yanında bulunan iki aşçının her gün Tepegöz'ün yemesi için gönderilen iki delikanlının pişirilme aleti olarak düşünebiliriz.
Bir diğer önemli benzerlik, Polyphemos ile Tepegöz'ün kahramanları öldürmek için mağaranın girişini kapatmalarındadır. Odysseus, hikayenin büyük bir çoğunluğunda mağaradadır. Polyphemos kör edildikten sonra mağaranın girişini tutarak Odysseus'u yakalamak ister. Basat ise, Tepegöz'ü kör ettikten sonra ondan kaçarak koyunların olduğu mağaraya sığınmıştır. Tepegöz ise onun mağaraya girdiğini anlayarak, mağaranın girişini ayakları ile kapatmıştır.
Kahramanların aynı plan ile Polyphemos ile Tepegöz'den kurtulmaları da bir başka benzerliktir. Odysseus, birkaç koyunu birbirine bağlayıp kendisini ve adamlarını koyunların altına gizleyerek mağaradan çıkmayı başarmıştır. Basat ise, bir koçu keserek onun derisi içine girerek Tepegöz'den kurtulmuştur.
Başka bir benzerlik, Polyphemos ile Tepegöz'ün kahramanların adlarını öğrenmek istemesidir. Polyphemos, Odysseus'un gerçek adını öğrendikten sonra babası Poseidon'a kendisini kimin kör ettiğini şikayet etmiştir. Tepegöz ise, kendisini kör edenin kim olduğunu öğrenince Aruz Koca tarafından Basat ile beraber büyütüldüklerini öğrenmiş ve Basat'a kardeş olduklarını vurgulayarak af dilemiştir.
Son olarak ise, Polyphemos ile Tepegöz kör edildikten sonra her ikisi de kahramanlara beddualar etmiştir. Odysseia anlatısında bu bedduanın daha etkili olduğunu görüyoruz. Polyphemos'un babası Poseidon'a yalvarması, Odysseus'un evi İthake'ye olabildiğince geç dönmesine sebep olacaktır.
Sonuç
Öncelikle her iki anlatıdaki spesifik benzerlikler (Polyphemos ile Tepegöz'ün aynı şekilde kör edilmeleri, her ikisinin de koyun çobanı olması, benzer şekilde beddua etmeleri vs.) Dede Korkut'un yaratıcılarının Homer destanından haberdar olmuş olabileceğini düşündürmektedir.
Homer destanlarının yüzyıllar sonra farklı topluluklara ilham verebilmesi olanaksızmış gibi görünmemesine karşın toplumlararası kültürel alışverişlerin tespit edilmesinin de zor olduğunu söylememiz gerekmektedir. Bu zorluğa zaman ve mekanın yanında farklı toplumların farklı diller kullanmalarını da eklememiz gerekmektedir.
Belki Dede Korkut'un yaratıcıları, Tepegöz tiplemesini Odysseia destanından esinlenerek yaratmışlardır. Belki de Polyphemos ile Tepegöz farklı zamanlar ve mekanlardaki insanların benzer korkularının ürünleridir. Her ne kadar bunu kesin olarak bilemesek de destanlar ve mitolojik anlatılar İsmail Gezgin'in deyişiyle toplumların nasıl yaşaması, davranması gerektiğini söyleyen reçeteler olmayı sürdürecektir.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 5
- 3
- 3
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- ^ P. Grimal. (1992). The Penguin Dictionary Of Classical Mythology. ISBN: 9780140512359. Yayınevi: Penguin. sf: 112-3.
- ^ R. Graves. (2002). The Greek Mythology. Yayınevi: The Folio Society. sf: 64.
- ^ Homeros. (1941). Odüsseia. Yayınevi: Türk Dil Kurumu. sf: 223-238.
- ^ G. S. Kirk. Homer. (20 Ekim 2022). Alındığı Tarih: 20 Ekim 2022. Alındığı Yer: Britannica | Arşiv Bağlantısı
- ^ M. S. Kaçalin. (2017). Oğuzların Diliyle Dedem Korkudun Kitabı. Yayınevi: Türk Dil Kurumu Yayınları. sf: 409-416.
- ^ C. S. Mundy. (2009). Polyphemus And Tepegöz. Bulletin of the School of Orient and African Studies, sf: 279-302. doi: 10.1017/S0041977X00106858. | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 09/12/2024 00:56:34 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/13152
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.