Obezitenin Arkasındaki En Büyük Faktör Belki de Kabullenmek İstemediğimiz Bir Şeydir: Fazladan Kalori Alımı!

Neden birçoğumuz fazla kilolarla boğuşuyoruz? Bu soru, obezite oranları 1980'lerde artmaya başladığından beri araştırmacıları endişelendiriyor. ABD’de obez (30 veya daha yüksek vücut kitle indeksine sahip) olarak sınıflandırılan yetişkinlerin nüfusa oranı son otuz yılda yaklaşık iki katına çıkarak %38’i geçti. En tutarlı araştırma sonuçlarına göre bunun nedeni nispeten basit: Aşırı yeme.
Yıllar boyunca bilim insanları da şarlatanlar da topluca kilo almamızın nedenlerine alternatif açıklamalar yapmaya devam etti. İnandırıcı açıklama adayları arasında; şeker, hormonlar ve hatta hepimizin içinde barındırdığı kişisel ekosistemler olan mikrobiyomların mekanizmaları yer alıyor. Bütün bu hipotezleri savunanlar olduğu gibi eleştirenler de var. Her argümanın iki tarafı da kendi iddialarını desteklemek için kanıt sunabiliyor. Akademi camiası çelişkili ve tutarsız birçok çalışma ortaya koysa da henüz bir fikir birliğine varılamıyor.
Belki de bu çelişkili ve muğlak çalışmalar bize bir şeyler anlatıyordur. Eğer biyokimyasal hasara yol açan belirli bir gıda, gıda bileşeni, gıda kombinasyonu, bir virüs, bir alışkanlık, çeşitli bağırsak bakterileri olmasaydı tam olarak sonuçsuz kalan araştırmalarla karşılaşacaktık; oysa elimizdeki araştırmalar bir sonuca ulaşamıyor değiller.
Tüm bu çelişkili çalışmalar bize en basit açıklamanın aynı zamanda en olası açıklama olduğunu gösteriyor olabilir: Alınan kaloriyi harcamadan daha fazla kalori tüketmek kilo alımına sebep olur. Ulusal Diyabet Sindirim ve Böbrek Hastalıkları Enstitüsü’nde kıdemli araştırmacı olan Kevin Hall tükettiğimiz kalori miktarının aldığımız kilo ile ilişkili olduğunu gösteren son verilere dikkat çekiyor:
Aldığımız kalori miktarını tam olarak ölçmek zor olsa da 1973’ten 2013’e kadar ABD gıda tedarikinde kişi başına düşen kalori miktarının %21 artması ortalama bir yetişkinin kilosundaki %16’lık artışı açıklamaya fazlasıyla yetiyor.
Obezite salgını ne şekerle, ne bir virüsle ne de genetik faktörlerle açıklanabilir. Ancak kanıtlara rağmen ülkenin dört bir yanındaki laboratuvarlarda başka bir açıklama bulma arayışı devam ediyor.
Örneğin Mozaffarian obezitenin sadece aşırı yeme ile açıklanabileceğine inanmıyor. Uyku alışkanlıklarını, sosyoekonomik durumu ve mikrobiyomu da olası etkenler olarak görüyor ancak esas sorunun şeker ve nişastalar olduğunu düşünüyor. Bununla birlikte araştırmacılar arasında bir fikir birliği olmadığını da kabul ediyor. Ancak bir istisna dışında: Bu istisna ise gazlı içecekler, daha genel tanımıyla şekerle tatlandırılmış içecekler (ŞTİ) kategorisinin tamamı.
Obesity Facts dergisi dünyanın dört bir yanından yaklaşık 250.000 katılımcının incelendiği son 30 araştırmanın analizi olan, ŞTİ’ler hakkındaki en güncel iddianameyi yayınladı. İncelemeye göre araştırmaların %93’ü ŞTİ tüketimi ve obezite arasında bir bağlantı olduğunu gösteriyordu. Bu da sahadaki fikir birliğini güçlendirdi.
Ancak bu fikir birliği sadece bir yere kadar ilerleyebildi. ŞTİ’lerin neden sorun yarattığıyla ilgili farklı araştırmacıların farklı teorileri var. En çok tartışılan fikirlerden biri ise insülini hedef alıyor.
- Sosyal Mesafesizleşme Stresi: Pandemi Sonrası Dünyada, Sosyal Yaşama Yeniden Adapte Olmak İçin, Beyninizin Zamana İhtiyacı Olabilir!
- Aşılandınız ve Hatırlatma Dozunuzu da Oldunuz. Omikron Varyantı, Yılbaşı Planlarınızı Nasıl Etkiler?
- SARS-CoV-2 Virüsünün Hava Yoluyla Bulaştığını Destekleyen 10 Bilimsel Kanıt

İnsülin Hipotezi
İnsülin Hipotezi olarak adlandırılan görüşü destekleyen araştırmacılar şeker açısından zengin içeceklerin yanı sıra sofra şekeri ve rafine nişastaların metabolizmayı ve diğer önemli işlevleri kontrol eden endokrin sistemimizde işlev bozukluğuna yol açtığını düşünüyor.
İnsülin Hipotezi’ne göre bu karbonhidratlar vücudun insülin salgısını artırarak enerji olarak kullanılması gereken yağın yağ hücrelerinde depolanmasına sebep olur. Şekerle tatlandırılmış içecekler gibi ürünlerin aşırı tüketiminin yüksek insülin seviyelerine yol açtığı ve yüksek miktarda yağın kas ve karaciğer hücrelerine yakıt olabilecek iken yağ hücrelerine hapsedilmesine neden olduğu düşünülüyor. Sonuç ise bazı araştırmacıların enerji yoksunu hücreler için "içsel açlık" olarak adlandırdığı bir durum. Alınan kaloriler depolandığı için elde vücudun harcayabileceği az kalori kalıyor, ancak yakıta duyulan ihtiyaç devam ediyor ve açlık tetikleniyor.
Bu durumda kısır bir döngü başlıyor: Kişi artan açlığını tatmin etmek için daha fazla yiyor ancak vücut yakıtı harcamak yerine yağ hücrelerinde tutmaya devam ediyor. Bu da daha az kalori yakılmasına ve daha fazla açlık hissedilmesine neden oluyor.
Evrim Ağacı'nın çalışmalarına Kreosus, Patreon veya YouTube üzerinden maddi destekte bulunarak hem Türkiye'de bilim anlatıcılığının gelişmesine katkı sağlayabilirsiniz, hem de site ve uygulamamızı reklamsız olarak deneyimleyebilirsiniz. Reklamsız deneyim, sitemizin/uygulamamızın çeşitli kısımlarda gösterilen Google reklamlarını ve destek çağrılarını görmediğiniz, %100 reklamsız ve çok daha temiz bir site deneyimi sunmaktadır.
KreosusKreosus'ta her 50₺'lik destek, 1 aylık reklamsız deneyime karşılık geliyor. Bu sayede, tek seferlik destekçilerimiz de, aylık destekçilerimiz de toplam destekleriyle doğru orantılı bir süre boyunca reklamsız deneyim elde edebiliyorlar.
Kreosus destekçilerimizin reklamsız deneyimi, destek olmaya başladıkları anda devreye girmektedir ve ek bir işleme gerek yoktur.
PatreonPatreon destekçilerimiz, destek miktarından bağımsız olarak, Evrim Ağacı'na destek oldukları süre boyunca reklamsız deneyime erişmeyi sürdürebiliyorlar.
Patreon destekçilerimizin Patreon ile ilişkili e-posta hesapları, Evrim Ağacı'ndaki üyelik e-postaları ile birebir aynı olmalıdır. Patreon destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi 24 saat alabilmektedir.
YouTubeYouTube destekçilerimizin hepsi otomatik olarak reklamsız deneyime şimdilik erişemiyorlar ve şu anda, YouTube üzerinden her destek seviyesine reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. YouTube Destek Sistemi üzerinde sunulan farklı seviyelerin açıklamalarını okuyarak, hangi ayrıcalıklara erişebileceğinizi öğrenebilirsiniz.
Eğer seçtiğiniz seviye reklamsız deneyim ayrıcalığı sunuyorsa, destek olduktan sonra YouTube tarafından gösterilecek olan bağlantıdaki formu doldurarak reklamsız deneyime erişebilirsiniz. YouTube destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi, formu doldurduktan sonra 24-72 saat alabilmektedir.
Diğer PlatformlarBu 3 platform haricinde destek olan destekçilerimize ne yazık ki reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. Destekleriniz sayesinde sistemlerimizi geliştirmeyi sürdürüyoruz ve umuyoruz bu ayrıcalıkları zamanla genişletebileceğiz.
Giriş yapmayı unutmayın!Reklamsız deneyim için, maddi desteğiniz ile ilişkilendirilmiş olan Evrim Ağacı hesabınıza üye girişi yapmanız gerekmektedir. Giriş yapmadığınız takdirde reklamları görmeye devam edeceksinizdir.
Yüksek karbonhidratlı bir diyetin eşit kalorili fakat daha düşük karbonhidratlı bir diyete göre daha yüksek insülin seviyelerine ve daha fazla yağ birikimine yol açtığı hipotezinin test edilmesi mümkün. Hall, işte bu teoriyi test etti ve sonuçların İnsülin Hipotezi’ni desteklemediğini belirtti.
Hall karbonhidratların yağ ve proteinlere kıyasla farklı şekilde metabolize edildiğini kabul ediyor ancak aradaki farkın kilo vermeye yardımcı olacak kadar önemli olmadığını söylüyor. Örneğin %80 ve %5 karbonhidrat içeren uç noktalardaki diyetleri karşılaştırırsanız ortada biraz fark olacağını kabul ediyor. Fakat insanların gerçekte uyguladığı, karbonhidrat bakımından bu iki oranın ortalarında yer alan diyet türlerini karşılaştırdığınızda çok az fark görüleceğini söylüyor.
Gerçek dünyada insanlar kilo vermek için mümkün olan tüm yağ, karbonhidrat ve protein oranlarını denemişlerdir. Buna rağmen İnsülin Hipotezi doğru olsaydı görmeyi bekleyeceğimiz gibi hiçbir gıda kombinasyonu açık ara kazanan olarak öne çıkmamıştır. Bazı insanlar karbonhidratı sınırlayarak kilo verse de bazıları vermez. Diyetleri karşılaştıran pek çok çalışmada aynı sonuca ulaşılmıştır: En iyi diyet, kalori alımınızı sınırlamanıza yardımcı olan diyettir. Tufts Friedman Fakültesinde beslenme bilimi ve politikası profesörü olan Alice Lichtenstein bu konuda şunları söylüyor:
Daha az kalori tüketerek aldığınız enerjiyi azalttığınız sürece kilo verirsiniz. Yağların, karbonhidratların ve proteinlerin oranlarını değiştirerek ciddi anlamda kilo alınıp verilebilse, bunu çoktan keşfetmiş olurduk.
Şişmanlık Genleri
Bilim insanlarının insan genomunu hızlı ve ucuz bir şekilde haritalandırmasına olanak tanıyan araçlar obezite ve genler arasında bir bağlantı aramayı çok daha kolay hale getirdi. Bilim insanları şimdiye kadar obeziteyle bağlantılı gibi görünen 100'den fazla DNA farklılığı tespit etti.
Genetik yapı ile obezite arasındaki ilişkiyi bulmak oldukça basittir: Bir dizi genomu karşılaştırıp aşırı kilolu insanların gen dizilimlerinin nerede eşleştiğine bakabilirsiniz. Ancak bu genlerin ne işe yaradığını ve obeziteye neden olup olmadığını anlamak çok daha zor bir iştir.
Bilim insanları bu konuda henüz yolun başındalar ve genetik sorunlara neden olabilecek genlerin yalnızca küçük bir kısmını incelediler. Ancak Cedars-Sinai Tıp Merkezi'nde endokrinolog olan Mark Goodarzi’ye göre bu genlerin birçoğunun beyinde etkili olduğu görülüyor. Bunlar metabolizmayı ya da biyokimyasal süreçleri değil, iştah ve besin alımını düzenliyor. Goodarzi şunları ekliyor:
Obezite salgını genetik bir olgu değil. Son yüzyılda genlerimiz değişmedi, sadece çevremiz değişti. Bazılarımız bu değişimle başa çıkmak konusunda diğerlerinden daha donanımlı. Yine de hiç kimse obez olmaya mahkûm değil.
Kilo kontrolü, belirli genetik kodlarla mücadele edenlerimiz için daha zor olabilir ama yine de obezitenin altında yatan neden bir bireyin harcadığından daha fazla kalori almasıdır.

Bağırsak Sağlığı
Obezite araştırmacılarının son dönemdeki ilgi alanlarından biri de bağırsaklarınız ve orada yaşayan bakterilerdir. Bazı araştırmalarda bu mikrobiyomla kilonuz arasında güçlü bir ilişki olduğuna dair ilginç ipuçları bulundu. Bilim insanları 2013’te biri obez diğeri obez olmayan ikizlerden alınan insan bağırsağı bakterilerini farelere aktardı. Obez ikizin bakterilerini taşıyan fare diğer fareden daha fazla kilo aldı.
Obezite ile bağırsak bakterilerinin ilişkisini araştıran birçok çalışmanın incelendiği 2016 tarihli meta analizin yazarı ve Michigan Üniversitesi’nde mikrobiyolog olan Pat Schloss, bu araştırma hakkında "İyi ama, insanlar fare değil." diyor. Laboratuvar fareleri, birbirlerine benzemeleri için özel olarak üretilir ve son derece kontrollü ortamlarda tutulur. Buna karşın, insanların farklılıkları kocaman bir kaos ortamı yaratır ve iki kişi çoğu zaman birbirine benzemez.
Schloss 2016’da yazdığı analizinde zayıf ve obez insanların mikrobiyomlarının karşılaştırıldığı önceki çalışmaların her birinde farklı veri setleri ve farklı bakteri türleriyle çalışıldığını, bu nedenle kesin bir sonuca varmanın imkânsız olduğunu ortaya koymuş. Sonuç sadece kaostan ibaret. Schloss "Bizimki, aynı şeyi söyleyen üçüncü meta analiz." diyor.
Yine de bilim insanlarının bir bağlantı bulma çabası devam ediyor. Çünkü bağırsak bakterileri obezite konusunda yalnızca sınırlı bir rol oynasa bile ufkumuzu genişletmek adına her halükârda araştırmaya değer. Schloss bu konuyla ilgili şunları ifade ediyor:
Mikrobiyomun diğer tüm faktörlerle karşılaştırıldığında çok küçük bir faktör olduğunu düşünüyorum. Şahsen her gece dondurma yiyorum ve tadı da çok güzel. Bunun için bakterilerimi suçlamıyorum.
Bir Suçlama Oyunu
Obezitenin en basit açıklaması çok fazla kalori alınıp çok az kalori harcanmasıdır ancak bu açıklama bazı kanıtlanmamış fikirler kadar heyecan verici veya egzotik değildir, bu da neden inatla göz ardı edildiğini kısmen açıklayabiliyor. Ancak popüler olmamasının bir başka nedeni daha var: Araştırmacılar suçlama ve ayıplamadan kaçınmak istiyor. Hall, bu konuda şunları dile getiriyor:
Bu açıklama, akıllarda nasıl şekillendiğine bağlı olarak herkesi oburlukla itham ediyormuşuz gibi algılanabilir: 'Bu bireysel sorumlulukla ilgili olmalı, seni tembel şişman!' gibi bir imada bulunmuyoruz. Daha çok şöyle düşünün: Diyelim ki Serena Williams ile tenis oynuyorsunuz ve kaybediyorsunuz, çünkü kaybetmeyip ne yapacaksınız ki? Bu yeterince iyi tenis oynayamadığınız için mi? Belli bir yere kadar evet. Ama asıl neden, Serena Williams’ın sizden inanılmaz derecede iyi oynaması ve sizin onunla aynı kortta olmanızın aşırı mantıksız olması. (Eğer Rafael Nadal bunu okuyorsa ondan özür dilerim.)
Beslenme araştırmalarında yaşanan tam olarak bu. Şirketler insanların karşı koyamayacağı yiyecekleri formüle etmek için, Hall’un deyimiyle "anormal seviyede iştah açıcı özelliklere sahip" gıdaların üretiminden sorumlu son derece eğitimli personelden oluşan büyük bölümler kurarlar. Onlar Serena Williams kadar profesyonelken siz de lisede tenis oynamış olabilirsiniz; ancak bu rekabet götürmez bir karşılaşma olacaktır.
Hall, beslenmeyle ilgili hatalarımızın çok fazla olmasına rağmen nüfus düzeyinde problemlerimizin artmadığını söylüyor. Obezite aşırı yemenin bir sonucudur ve obezitenin önemli bir sebebi bize ihtiyacımızdan çok daha fazlasını dayatan bir beslenme ortamına maruz kalmamızdır.
Adil olmak gerekirse şu anda araştırılmakta olan diğer obezite nedenleri araştırmacıların hayal ürünü değildir. Evet, vücudunuzun çok fazla rafine karbonhidrat içeren bir diyeti işleme şekli farklıdır. Ve tabii mikrobiyomunuz nasıl kalori aldığınızı etkiler. Bazı insanlar kilo kontrolünde zorlanmaya genetik olarak yatkındır. Lichtenstein şunları söylüyor:
Asıl sorun etkilerin boyutudur. Bu etkiler ciddi fakat küçüklerdir ve kimsenin hoşuna gitmeyen basit bir denklemle hiçe sayılırlar: Alınan kalori > harcanan kalori eşitsizliği kilo alımı ile sonuçlanır.
Peki bu konuda ne yapılabilir? Lichtenstein şu önerileri sunuyor:
Aşırı yemeyi teşvik eden çevresel faktörleri ele almak en öncelikli hedeftir. Bizim için adaletsiz bir rekabet olan bu ortamda besleniyoruz. Çok fazla yiyecek her yerde ve çok ucuza bulunuyor. Kilo kontrolünü zorlaştıran bir diğer faktör ise nerede ve ne zaman yemek yeneceğiyle ilgili sosyal kuralların artık ortadan kalkmış olması.
Arabada yiyoruz, televizyon karşısında yiyoruz, spor müsabakalarında yiyoruz. Lichtenstein, öğrencilerinin düzenli olarak sınıfta yemek yediğini belirtiyor.
Her yerde yiyoruz ve daha büyük porsiyonlar tüketiyoruz. Gazlı içecekler daha büyük, hamburgerler daha büyük, restoran porsiyonları daha büyük. Hatta 2015 yılında McDonald’s markasının, adı üstünde quarter-pounder (çeyrek librelik) olan burgeri bile 113gr’dan 127gr’a çıkarıldı. New York Üniversitesi beslenme profesörü Marion Nestle bu rakamların durumu açıkladığını düşünüyor:
Bence büyük porsiyonlar kilo alımını yeterince açıklıyor. Porsiyon büyüklüğü, kalori ve kilo 1980'den 2000'e kadar paralel bir şekilde arttı.
Hall’a göre, daha az yemeye çalışan insanlar için özellikle porsiyon boyutu sinsi bir sorundur. Hall bunu şöyle açıklıyor:
Çoğumuz porsiyonlarımızı her gün tartmadığımız için porsiyonların giderek büyüdüğünü fark etmeyiz ve yavaş yavaş daha fazla yemeye başlarız.
Lichtenstein, dışarıda gördüğümüz porsiyonların hepsi eşit bir şekilde büyük olduğunda bu artışı normalleştirdiğimizi de ekliyor.
Bugün büyük porsiyonlar normal kabul edilendir. Yüksek kalorili yiyecekler de normaldir. Her yerde yemek yemek de aynı ölçüde normaldir. Obeziteyi düzeltmek için bu normali düzeltmemiz gerekiyor ve bu kolay olmayacak. Ancak hep birlikte sorunun karbonhidrat, yağ, insülin ya da bakterilerden ziyade alışkanlıklarımız olduğu konusunda uzlaşmazsak obeziteyi çözmek için hiçbir şansımız olmayacak.
Evrim Ağacı'nda tek bir hedefimiz var: Bilimsel gerçekleri en doğru, tarafsız ve kolay anlaşılır şekilde Türkiye'ye ulaştırmak. Ancak tahmin edebileceğiniz gibi Türkiye'de bilim anlatmak hiç kolay bir iş değil; hele ki bir yandan ekonomik bir hayatta kalma mücadelesi verirken...
O nedenle sizin desteklerinize ihtiyacımız var. Eğer yazılarımızı okuyanların %1'i bize bütçesinin elverdiği kadar destek olmayı seçseydi, bir daha tek bir reklam göstermeden Evrim Ağacı'nın bütün bilim iletişimi faaliyetlerini sürdürebilirdik. Bir düşünün: sadece %1'i...
O %1'i inşa etmemize yardım eder misiniz? Evrim Ağacı Premium üyesi olarak, ekibimizin size ve Türkiye'ye bilimi daha etkili ve profesyonel bir şekilde ulaştırmamızı mümkün kılmış olacaksınız. Ayrıca size olan minnetimizin bir ifadesi olarak, çok sayıda ayrıcalığa erişim sağlayacaksınız.
Makalelerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu makalemizle ilgili merak ettiğin bir şey mi var? Buraya tıklayarak sorabilirsin.
Soru & Cevap Platformuna Git- 5
- 2
- 2
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- Çeviri Kaynağı: Discovery Magazine | Arşiv Bağlantısı
- T. Haspel. The Biggest Factor Behind Obesity May Be One We Don't Want To Hear. (2 Mayıs 2018). Alındığı Tarih: 6 Şubat 2025. Alındığı Yer: Discover Magazine | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 10/03/2025 05:55:50 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/19753
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.
This work is an exact translation of the article originally published in Discovery Magazine. Evrim Ağacı is a popular science organization which seeks to increase scientific awareness and knowledge in Turkey, and this translation is a part of those efforts. If you are the author/owner of this article and if you choose it to be taken down, please contact us and we will immediately remove your content. Thank you for your cooperation and understanding.