Nükleer Silahlar, Bir Yandan Var Oluşumuzu Tehdit Ederken, Diğer Yandan Ülkeleri Savaştan Nasıl Caydırıyor?
Yakın insanlık tarihine bakıldığında, küresel olarak hiçbir savaşın olmadığı tek bir yüzyıl bile bulunmamaktadır. Hatta daha da derine inildiğinde, kayıtların bize gösterdiği kadarıyla M.Ö. 1500’den günümüze kadar tam olarak savaşsız (en azından kaydedilmiş) geçen toplam yıl sayısı 250 civarındayken, nasıl oluyor da günümüzde yaşayan çoğu insan herhangi bir savaş korkusu olmadan 35 yıldır yaşıyor? Bunun en büyük nedenlerinden biri dünya üzerindeki son büyük global politik tansiyonun (yani soğuk savaşın) gerek gidişatı gerekse gerilimin doruğa çıktığı Küba Krizi'ne daha derinden bakıldığında oldukça netleşecektir. Peki temelde 2 farklı bloğun ya da ülkenin birbirine karşı topyekûn savaşını engelleyen faktör nedir ve neden nükleer silahlar, günümüzdeki pek çok çatışmayı oldukça caydırıcı kılar?
Savaşın Yüksek Maliyeti
Eğer ilk soruyu ele alırsak her ne kadar oldukça farklı şekillerde cevap üretilebilse de temelde 2 grubun (ya da Oyun Teorisi terminolojisiyle "partinin" veya "oyuncunun") çatışması, bir oyuncunun diğerinden bariz bir oranda güçlü oluşu ya da diğerine onarılamaz bir hasar verebileceği inancı, çoğu potansiyel savaşı henüz başlamadan sonlandırır.
Burada bu inancı hafife almak oldukça kolaydır, ancak tarihin bize tekrar tekrar pek çok savaşta gösterdiği üzere, hatalı bir inançtan yola çıkan bir düşünce, oldukça yıkıcı olabilmektedir. Buna 2. Dünya Savaşı’ndan en güzel örnek, Almanya’nın uyguladığı “yıldırım savaşı” taktiği ve müttefik devletlerin savaşın başlarında böylesine bir organizasyon ve hızı Nazi Almanya’sından beklememesiydi. Bu olayların sonucunda gerek askeri gerek sivil pek çok can kaybedildi ve maddi anlamda onarılması on yılları bulacak bir yıkım yaşandı.
Buradaki en önemli faktör, karşımızdakinin de gerek ülke gerek bir birey olsun, mantıkla ve sadece mantıkla hareket ettiğini varsaymaktır. Bu sayede yukarıda bahsettiğimiz gibi bir yargı hatasına varmak çok daha zor olacak, aynı şekilde az sonra değineceğimiz gibi çoğu savaştan (kazanılsa da kaybedilse de) kaçınılacaktır.
Caydırma Teorisi: Kazanacak Taraf Neden Savaşmıyor?
Peki savaşları kazanma ihtimalimiz yüksek olsa bile es geçmemizin mantığı nerededir?
Bunu yanıtlayabilmek için Caydırma Teorisi'ne (İng: "Deterrence theory") bakmamız yerinde olacaktır. Caydırma teorisi (veya "caydırma oyun teorisi"), kısaca, olası bir çatışmanın vereceği hasarın hem kazanan hem de kaybeden için kabul edilemez olduğu durumlarda çatışmanın 2 oyuncu tarafından da istenmediği durumlarda ortaya çıkar. Tıpkı M.Ö. 250’li yıllarda ünlü Grek kralı Pirus'un Roma'ya karşı aldığı galibiyetler gibi, bazı durumlarda kazanmak o kadar maliyetli hale gelir ki, en başta herhangi bir savaşa girmemek bizim yararımıza olur (aynı zamanda "Pirus Zaferi" deyimi de bunun gibi kazanmanın hiç savaşmamaktan daha maliyetli olduğu durumlara uyan bir sözdür).
Caydırma Teorisi'nin temel mantığını biraz daha genişletirsek, günümüz süper güçlerinin askeri ve özellikle nükleer doktrinleri bizim için apayrı bir anlama bürünecektir: Özünde insanlık tarihini kökünden değiştiren (silahlar bakımından) oldukça sınırlı yenilik vardır. Yani çığır açan teknolojiler, insan tarihinin tümüne bakıldığında oldukça nadir gerçekleşir. Ancak bu durum, son 5 asırda tersine dönmeye başlamıştır: Çünkü en temele inildiğinde, insanlar arası çatışmalar tarih boyunca hep bir nesneyi rakibe en fazla hasar verecek şekilde fırlatmaktan ibaretti. Bunu atalarımız gerek yay ve okla, gerek mızrak gibi fırlatarak, gerekse barutla farklı biçimlerde yapmışlardır. Ancak bu yöntemlerin hepsinin ana zaafı, caydırma bakımından oldukça zayıf kalmalarıdır.
Her ne kadar tarih boyunca kendi aramızdaki kitlesel seçilimde (ülkeler ve uygarlıklar aracılığıyla) galip gelmek adına pek çok yaratıcı ve bir o kadar da ürkütücü silah ve çatışma mekanizmaları bulmuş olsak da bunlar, sadece birer güç arttırıcıdırlar. Örneğin barutun icadından sonraki birkaç nesilde toplar ne kadar korkunç olsa da, çatışmanın gidişatını belirleyen tek faktör, tarafların birbirine karşı kaç top kullanabileceğiydi ve bu da çatışmanın rasyonel bir ortama taşınmasını bir hayli olanaksız kılmaktaydı. Oyun Teorisi ilkelerinden özellikle sonsuz oyunları savaşın doğası içinde ele aldığımızda, hemen hemen her uyuşmazlık basit bir toplama oyununa döner ve çoğu zaman galip elindeki miktarla (gerek savaş gereçleri gerekse politik güç) belirlenir. Kısaca, elinde savaşacak adamı kalmamış bir ülkenin ya da aynı şekilde elinde savaş makinalarını işletecek yakıt kalmamış bir devletin "oyunu", tam da o noktada sonlanır.
Mutlak Eşitleyici: Karşılıklı Kesin Yıkım Doktrini
Peki bir savaşın başından var olmaması için, yani bu oyunu bir sıfır toplamlı oyuna dönüştürmek için ne olması gerekli? Caydırma teorisinin günümüzde en yaygın kullanıldığı alan, ülkelerin kendi nükleer doktrinlerini belirlerlerken karşımıza çıkmaktadır ve işte sorumuzun cevabı tam da bu noktada yatıyor. Nükleer silahlar sadece bir silah değil de politik bir güç gösterici olarak incelendiğinde bu silahların ülkeler arasında neredeyse bir "Mutlak Eşitleyici" gibi davrandığını düşünmek bizi doğru yola itecektir.
Bunu kısaca açıklamak gerekirse: Nükleer silahlar, yapıları gereği o denli kuvvetlidirler ki, görece olarak az bir miktarıyla insanlık üzerinde tam anlamıyla geri dönülemez hasar verebilirler. Bu durumda ellerinde yeterli miktarda yok edici güç barındıran (ya da birazdan değineceğimiz "minimum güvenilir caydırma gücü" olan) her devlet, birbiri gözünde eşit nükleer güce sahipmiş gibi olacaktır. Herhangi bir oyuncunun bu sessiz barışı bozması, oyunun dengesini bozacak ve bunun sonucunda bir domino etkisiyle dünyada bilinen anlamıyla insanlığın sonu gelecektir. İşte nükleer güçlerin birbirine karşı izlediği bu politikaya karşılıklı kesin yıkım doktrini (İng: "Mutually assured destruction") denir.
İkinci Saldırı Avantajı
Bunun savaşı nasıl önlediğini anlamanın bir yolu, ikinci saldırı avantajı (İng: "second strike advantage") olarak bilinen bir kavrama bakmaktır: Barış hâlini bozmayı göze alan taraf, güçlü bir ordusu bulunan karşı tarafın ("düşmanının") kendisine çok daha güçlü bir karşı saldırı ("ikinci saldırı") yapacağını bilecektir. Bu nedenle ilk saldırının maliyeti her zaman çok yüksek olmalıdır, çünkü düşmanı tek seferde ve tamamen yok edemeyecekse, düşman çok daha sert bir yumruk indirebilecektir. Ancak nadiren bir ülke diğer bir ülkeyi tamamen ortadan kaldırabilecek askeri güce veya motivasyona sahiptir. Bu nedenle ilk saldırıyı hiç yapmamak daha avantajlı olmaktadır. Şöyle düşünün: X ülkesi, Y ülkesinin 1 nükleer silahla vuracak olsa, Y ülkesi X ülkesini onlarca nükleer silahla vurarak öç alabilecektir. Bu durumda X ülkesi 5 bomba mı kullanmalıdır, 100 bomba mı, 1000 bomba mı? Karşı tarafta yeterince yıkıcı miktarda nükleer silah bulunduğu müddetçe, sayı fark etmeyecektir. Her türlü, saldırıyı hiç yapmamak, herhangi bir makul güçte yapmaktan daha avantajlı olacaktır.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Hayvanlar Arası Rekabette Saldırıdan Kaçınma
Bunu aslında doğada da görmekteyiz: Dişiler için rekabete girecek olan erkekler, nadiren doğrudan fiziksel kavga evresine geçerler. Çoğunlukla öncelikle fiziksel ve kimyasal yollarla (örneğin feromon gibi uyarıcı koku kimyasallarıyla) rakiplerini caydırmaya çalışırlar. Geyikler, boynuz tokuşturma safhasından önce birbiriyle boy ölçüşürler, böğürerek birbirlerinin korkutmaya çalışırlar, vücutlarını dik bir şekilde sergileyerek ne kadar güçlü ve korkutucu olduklarını göstermeyi hedeflerler. Ancak ve ancak tüm bu yollar başarısız olacak olursa, o noktada fiziksel saldırı göze alınır. Çünkü rekabete giren her iki erkek için de fiziksel kavga ölümle sonuçlanabilecek kadar risklidir; hatta ölüm olmasa bile, kalıcı ve uzun süreli yaralanmalara neden olabilir. Bu, hayatta kalma şansını (dolayısıyla uzun vadede üreme başarısını) düşürecektir. Bu nedenle agresiflik üzerinde bir evrimsel sınırlayıcı olduğu söylenebilir. Bunun modern savaş stratejisine yansıması, ilk nükleer saldırıyı en başından caydıracak türden bir dengedir.
Nükleer Stoklarını Azaltmak ve Minimum Güvenilir Caydırıcılık
Günümüzde gerek pek çok nükleer silahın imhası adına imzalanmış antlaşmalar, gerekse sosyal baskı ülkelerin stoklarındaki kitle imha silahlarını olabildiğince azaltmış durumdadır. Bununla birlikte, günümüzde daha yaygın hale gelen ve yukarıda da bahsettiğimiz minimum güvenilir caydırıcılık (İng: "Minimum credible deterrence") teorisi, olası bir nükleer savaşta tüm dünyayı silmektense, çok daha güvenilir ve yaygın bir yol olan "karşıdakini korkutmak için asgari miktarda silah bulundurmayı" önerir. Bu teori bize, kısaca, herhangi bir saldırıyı engellemek adına elimizde olması gereken kitle imha silahlarının teorik olarak minimum miktarı olduğunu ve bu miktarın üzerinde bir sayıya sahipsek herhangi bir saldırıyı daha başlamadan sona erdirebileceğimizi önerir.
Bu minimum caydırıcılık, iki konuda karşılıklı kesin yıkım doktrininden üstündür: Bunlardan ilki nükleer silahların miktarlarının sınırlılığından potansiyel sivil zayiat sayısını kısıtlamaktır. Bu sayede halk, olası bir çatışma durumunda bir nebze de olsa daha güvenli olur. Çok daha önemli olan ikincisi ise, olası bir güvenlik ihlali durumunun yaşanmasının çok daha zor olmasıdır. Örneğin bir terörist organizasyonun eline bu denli yıkıcı bir silahı geçirme şansı, minimum caydırıcılık politikası izleyen bir ülkede çok daha zordur ve bu da genel olarak sistemin güvenilirliğini kat kat arttırır.
Kayıp Nükleer Silahlar ve Kırık Ok Kazaları
Her ne kadar kamuoyuna açık bir şekilde bildirilmese de nükleer kazalar imkansız değildir ve gerek silahın kendisinin direkt kaybedilmesi, gerekse teknolojinin yanlış ellere geçmesi elinde 1000’in üzerinde silaha sahip ülkelerde bizi şaşırtmamalıdır (günümüzdeki süper güçlerin kamuoyuna açıklanmasa bile binin üzerinde silaha sahip oldukları çoğu analist için oldukça makul bir tahmindir). Özellikle Amerika’da bunlara "kırık ok" (İng: "Broken arrow") kazası denir ve gerek hatalı bomba bırakımlarından, gerekse taşıyıcı uçakların düşmesinden kaynaklanan kamuoyuna açıklanmış pek çok kaza vardır. Bu durumun asıl korku salan yanı ise, Amerika’da 1950 ve 1980 arası yaşanmış 32 kırık ok kazasından kurtarılamamış ve yeri tam olarak bilinmeyen 6 canlı nükleer bomba, günümüzde halen bulunamamıştır. Her ne kadar bu bombaların bakımsız geçen 30 yılın ardından düzgün çalışacağı şüpheli de olsa, bu ihtimalin varlığı bile çoğumuzun canını sıkmaya yeter.
Sonuç
Bu ve türevi durumlar (Küba Füze Krizi'ndeki gibi bir yanlış anlaşılma), caydırma teorisinin sınırlarını zaman zaman oldukça zorlamaktadır. Ancak daha derine indiğimizde, savaşsız bir geleceğin tek yolu savaşın bir galibinin olmamasıysa, caydırma teorisini ilk başta aklımıza canlanan kötü bir şeytandan çok, gerekirse zor kullanacağı bilinen güçlü bir koruyucuya benzetmek çok daha yerinde olacaktır. Tıpkı bir Roma atasözündeki gibi, "Eğer barış istiyorsan, savaşa hazırlan." (Lat: "si vis pacem para bellum") mantrası, bu teorinin muhtemel çıkış noktasını günümüzde inanılandan çok daha geriye taşıyor.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 13
- 6
- 5
- 4
- 4
- 3
- 2
- 2
- 1
- 1
- 0
- 0
- R. J. Art, et al. (2021). The Use Of Force: Military Power And International Politics. ISBN: 978-1-4422-3306-5. Yayınevi: Rowman & Littlefield Publishers. sf: 3-5.
- J. Shimshoni. (2019). Israel And Conventional Deterrence. Cornell University Press. doi: 10.7591/9781501737831. | Arşiv Bağlantısı
- J. Fearon. (2010). Selection Effects And Deterrence. International Interactions, sf: 5-29. doi: 10.1080/03050620210390. | Arşiv Bağlantısı
- B. O'Neill. (Bilimsel Rapor, 1990). A Survey Of Game Theory Models On Peace And War.
- P. Huth, et al. (1984). What Makes Deterrence Work? Cases From 1900 To 1980. World Politics, sf: 496-526. doi: 10.2307/2010184. | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/12/2024 17:03:06 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/11040
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.