Blitzkrieg Nedir? Blitzkrieg Savaş Taktiği, 2. Dünya Savaşı'nın Seyrini Nasıl Değiştirdi?
Blitzkrieg (Yıldırım harekâtı) stratejisi, çeşitli zamanlarda çeşitli komutanlar tarafından uygulanmıştır. Temel olarak, düşmanı en hazır olmadığı anında yakalayarak, ona hızlı ve planlı bir şekilde saldırmaktır.
Hayatın her anında olduğu gibi, savaş stratejileri de aceleyle ve plansız olmaz. Her ne kadar ani bir saldırı desek de önceden düşmanı incelemiş, en rahat oldukları zamanı bulmuş ve cephe hattını iyi öğrenmiş olmanız gerekir. Ardından az sayıda kuvvetinizle bile en hazırlıksız oldukları zamanda saldırı başlatmanız yüksek olasılıkla başarıyı getirecektir.
Bu taktiğe, konumuzun dışında daha eski bir tarihten örnek verebiliriz: Moğollar, kendilerinden sayıca çok daha fazla olan Harezmşahlara karşı Yıldırım Harekâtı stratejisini uygulamıştı. Şah Muhammed, ordusunun üstün olduğunun farkındaydı ve bu nedenle kesinlikle kazanan taraf olacağını düşünüyordu. Fakat psikolojik savaşın ustası olan Cengiz Han biliyordu ki, insanlar bilinmedik ve beklenmedik olaylardan korkarlar. Moğol ordusu, tamamen süvarilerden oluşuyordu ve her atlının ardından bir kısrak geliyordu. Savaşçı, atı yorulduktan sonra arkadaki ata geçerek, yoluna hiç hız kesmeden devam ediyordu. Büyük artılarından birisi de yük arabalarının olmayışıydı. Beslenmelerini, atların sütünü ve kanını içerek, yorgun düşmüş atları kesip yiyerek sağlıyorlardı. Bu yaşam tarzı, savaşta Moğollara büyük bir hız avantajı sağlıyordu. Bu muazzam hız ile arka arkaya yıldırım saldırıları yaparak, Şah’ın ordusunu bitkin düşürdüler ve son darbeyi vurarak bütün askerlerini yok ettiler. Şah, küçük bir birlikle kaçmak zorunda kaldı. Buradan da anlıyoruz ki bu tarz bir "hıza dayalı saldırı", eğer gereksiz ağırlıklar yoksa ve saldırılar iyi planlanmışsa, çok daha büyük orduları yok etmekte kullanılabilir.
Görüldüğü gibi bu taktik, uzun yıllardır bilinen bir taktiktir. Moğollar tarafından savaş alanlarında, Julius Caesar tarafından siyasi arenada, Napolyon tarafından hem askeri hem de siyasi alanda ve Mustafa Kemal tarafından Kurtuluş Savaşı’nda da uygulanmıştır. İkinci Dünya Savaşı’nda ise, Almanların siyasi ve coğrafi yayılımının, görünmeyen fakat en önemli faktörlerinden birisidir.
Modern toplumumuzda çoğu kişi, Nazilerin ağır tankları ve başarısız stratejileri olduğunu düşünüyor ve bu, belki bir yere kadar doğru kabul edilebilir. Ancak bazı cephelerde, sayıca ve askeri anlamda geri kaldıklarının farkına vardıklarında, yerinde ve hızlı kararlarla mobil savaş tekniğini başarılı bir şekilde kullandıkları için Avrupa’nın en güçlü ordularını çok kısa sürelerde yok etmeyi başarmışlardır.
Nazi Almanyası, askeri bakımdan her ne kadar yetersiz olunsa da, sivri zekâ ve doğru stratejiler ile ne kadar büyük başarılar elde edilebileceğinin somut bir kanıtıdır. Bu taktiğin fikir babası, zamanının en iyi stratejistlerinden biri olarak kabul edilen General Heinz Guderian’dır. Geliştirdiği taktik, kendisine ve diğer generallere büyük başarılar kazandırmıştır.
2. Dünya Savaşı'nda Blitzkrieg
1. Dünya Savaşı'nı kazanan İtilaf Devletleri, kaybeden tarafta olan Almanya’yı Versay antlaşması ile çok ağır şartlara bağlamıştı. Almanya, bu anlaşma ile birlikte bazı toprak parçalarını kaybetti ve askeri personel sayısını 100.000 ile sınırlamak zorunda bırakıldı.
Birinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından, bir Fransız-Polonya ittifakı söz konusu oldu. Polonya, Almanya üzerinde hak iddia ediyordu, yani Almanya için askeri bir tehditti. Alman subaylar, antlaşmadan dolayı herhangi bir saldırı planı yapamayacakları için, sadece savunma planı yapabiliyorlardı. 1920’lerin sonuna kadar bu savunma stratejisinde kalan Almanlar, artık savaş stratejisi geliştirmek istiyorlardı. Ne var ki 1930’ların sonuna kadar Fransa’ya karşı savunma halinde kalacaklardı.
- Osmanlı Devleti ve Uçaklar: 1908-1918 Yılları Arasında Osmanlı'da Havacılık Faaliyetleri ve Tayyare (Uçak) Mektebi
- Kontrolden Çıkarak Operatörünü ve İletişim Kulelerini Vurmayı Seçen Bir SİHA Simülasyonu Hiç Yapılmadı!
- ABD Ordusuna Dahil Edilen "Uzay Kuvvetleri" Kulağınıza Komik mi Geliyor? Tekrar Düşünün...
Yeni iktidar olan Naziler, Birinci Dünya Savaşı’ndaki yenilginin dayanılmaz ve ağır şartlarını kullanarak ve “yeni, güçlü ve bağımsız” bir Almanya hayali ile halkı taraflarına çektiler ve yeni bir “Alman İmparatorluğu” için yola çıktılar. Bu yolda Adolf Hitler’e en çok yardımcı olan faktörler, onun bir dünya savaşı görmüş generalleri ve yüzyıllardan beri kullanılan yıldırım savaşı taktiğinin kendi motorize birliklerine göre değiştirilmiş hali olan Blitzkrieg olacaktı.
Yapmaları gereken basitti: Birinci Dünya Savaşı’ndaki düştükleri hatalara tekrar düşmemek ve Rusya işgali için hızlı bir şekilde Avrupa’nın Batısındaki devletleri saf dışı bırakmak. Bunun nasıl planladığını anlamak için, sadece sahada yapılan Blitzkrieg'e değil, aynı zamanda siyasette uyguladığı Blitzkrieg'e de bakış atmalıyız.
Hitler Siyasetinde Blitzkrieg
Blitzkrieg, savaş alanında kullanıldığı kadar siyaset alanında da kullanılmıştır. Caesar (Sezar), kendisine muhalefet eden bir senatörün düşmanıyla ittifak yaparak senatörün kendisine muhalefet etmesini engellemiştir. Aynı şekilde kendisine karşı mücadele etmiş olan birine de beklenmedik bir şekilde affederek yanında yer almasını sağlamıştır. Bu tür ani hareketleri kestiremeyen senatörler, Caesar’a karşı daha dikkatli ve saygılı davranmak zorunda kalıyorlardı. Onun bu ani ve tahmin edilemez siyasi hamleleri kendisine büyük bir ün kazandırmıştı. Aynı şekilde, Napolyon da düşman generallerin iç anlaşmazlıklarını titizlikle inceleyerek en doğru anda saldırıya geçerek büyük zaferlere imza atmıştır.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Julius Caesar ve Napolyon gibi doğru zamanda doğru yerde olmanın önemini kavrayan komutanlar çoğu zaman büyük başarılar kazanmıştır. Hitler de kendinden önceki yöneticiler gibi siyaset alanında başarılı olarak ilerlemeliydi. Güçlü bir ordusu vardı fakat doğru adımlar atmadığı takdirde ordusunun bir anlamı kalmayacaktı ve bunun da farkındaydı.
Hitler, kısa sürede güçlü motorize birlikler ve piyade birlikleri oluşturmuştu. Fakat savaş alanında olduğu kadar, siyasi alanda da başarılı olması gerekiyordu. Aksi takdirde yayılma politikası başarılı olamazdı. Hitler, Avrupa'nın güçlü devletlerinden olan Fransa ve İngiltere’nin bir dünya savaşı daha yaşamak istemedikleri için tepkisiz kalacaklarına inanarak, 1938’de Avusturya’yı işgal etti ve halk tarafından sevgi ile karşılandı.
Beklediği gibi olmuştur ve Batı Müttefikleri tepki vermemiştir.
Almanya, Versay Antlaşması’nın her maddesini tek tek ihlal ederken, Batı Müttefikleri yeni bir dünya savaşının sonuçlarından çekindikleri için tepkisiz kalmaya devam ediyorlardı. Hitler de bunun farkında olduğundan dolayı kendince haklı gerekçeler göstererek çevre ülkeleri işgal ediyordu.
Hitler, Avusturya işgalinden hemen sonra doğal kaynaklar açısından zengin olan Çekoslovakya’yı işgal girişimlerine başladı ve sadece Almanca konuşulan bölgeleri işgal etti. Bu işgal, müttefik devletlerin ikna girişimleri sonucu sadece Almanca konuşulan bölgeler ile sınırlı kalmıştı.
Müttefik devletler her ne kadar Çekoslovakya’nın tamamını işgalden kurtardıklarını düşünerek bir zafer haline bürünseler de, Hitler Mart 1939’da Çekoslovakya’nın tamamını işgal etti ve antlaşmayı da ihlal etti. Bu işgal, Almanya için sadece Versay ile kaybedilen toprakları geri alma isteği değil, sabırla bekleyen Sovyetler Birliği’ni işgal etme planını kolaylaştırmak için sınırlarını daha doğuya taşıma isteğinin bir sonucudur.
Hitler, hedeflerine birer birer ulaşmaktadır ve gözünü sıradaki hedefi olan Polonya’ya dikmiştir. Fakat Batı müttefikleri, bu sefer işgal olmayacağını bilirler, çünkü Sovyetler Birliği’nin böyle bir işgale izin vermeyeceğinden emindirler. Fakat bekledikleri gibi olmaz.
Hitler Blitzkrieg’i siyasi alanda başarı ile uygular ve Polonya'yı alır.
Polonya’nın Alınışı
Hitler’in en büyük hedefi, dönemin en fazla askeri personeline sahip olan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ni işgal etmekti. Bu hedefe ulaşmak için öncelikte batıda mutlak hakimiyet kurmalıydı. Bunun için de öncelikli hedef, Fransa olmuştu. Ancak Polonya tehdidi, iki cepheli bir savaş demekti. Batıda Avrupa’nın en güçlü ordusu olarak görülen Fransız ordusuna karşı koyup, doğuda Polonya ile savaşmak Almanların aklına yatmıyordu.
Bu nedenle İngiliz ve Fransız devletlerinin de Almanların hamlelerine karşı zayıf bir siyaset yürütmesini fırsat bilen Hitler, Sovyetler Birliği ile 23 Ağustos 1939’da bir saldırmazlık antlaşması imzaladı ve Polonya’yı ortak işgal kararı aldılar. Bu anlaşmadan bir hafta sonra, Batı devletleri faşist ve komünistler arasındaki bu ittifakı anlamakta zorlanırken, 1 Eylül 1939’da Almanya Polonya’yı batısından, Sovyetler Birliği ise doğusundan işgale başladı. 6 Ekim 1939’da, bir ay gibi kısa bir sürede, Polonya tamamen işgal edildi ve iki devlet arasında paylaşıldı.
Batı müttefiklerinin akılarından bile geçiremeyecekleri bir olay gerçekleşmiştir. Nazizm ve Bolşevizm ortak bir karar almıştır. Fakat ilerleyen yıllarda Hitler bu antlaşmaya da uymayarak Sovyetler Birliği’ni işgal eder ve Moskova sınırlarına kadar ilerler.
Göründüğü gibi bu strateji sadece askeri alanda değil aynı zamanda siyasi alanda da Hitlerin büyük ölçüde dostu olmuştur. Batı müttefiklerini beklemedikleri yerlerden şaşırtıcı şekillerde vurarak Avrupa’nın büyük kısmını ele geçirmiştir.
Fransa’nın Düşüşü
Polonya artık bir tehdit değildi ve Alman kuvvetleri için sıradaki hedef Fransa’ydı. Almanya, bir an önce ideolojik düşmanı ve nihai hedefi olan Sovyetler Birliği’ni ele geçirmek istiyordu. Fakat öncelikle az sayıda İngiliz kuvvetlerinin de bulunduğu Fransa’yı çok hızlı bir şekilde almak zorundaydı. Çünkü batıda bir hakimiyet kurmadan doğuda bir cephe açarsa, kıta Avrupasından bağımsız olan İngiltere, zaten askerî açıdan güçlü bir ülke olan Fransa’yı askeri bir üs olarak kullanabilir ve bu Almanya için tekrar iki cepheli savaş sorunu olurdu. Almanya, bu nedenle bir an önce Fransa’yı ele geçirmek zorundaydı.
27 Eylül 1939’da başlatılması planlanan Fransa işgali çeşitli nedenlerden dolayı 10 Mayıs 1940’da başladı. Doğuda hiçbir risk unsuru bırakmak istemeyen Almanya, bu sırada alelacele Norveç ve Danimarka’yı da başarılı bir şekilde işgal etti.
Harekât başladıktan sonra sayı ve teknoloji üstünlüğüne sahip müttefik devletler, Almanya’ya saldırmak yerine savunmada kalmayı tercih ettiler. Çünkü savunma hatlarına güveniyorlar ve zaten sayıca ve motorize birlik açısından az olan ve Polonya işgali sırasında yorulmuş olan Alman kuvvetinin bu savunmayı geçebileceğini düşünmüyorlardı. Almanya, sinsi bir strateji geliştirerek kuzeyde Belçika ve Hollanda’yı işgal etti. İngiliz ve Fransız birlikleri buralara yardıma gittiğinde ise artık Almanlar için Fransa’yı almanın vakti gelmişti; savunmanın dikkati dağılmıştı.
Fakat yıldırım kadar hızlı olmaları gerekiyordu. Oldular da... Luftwaffe (Alman Hava Kuvvetleri), aşırı hızlı tanklar, asla yorulmayan askerler ve kopmak bilmeyen iletişim... Almanların bütün silahı bunlardı. Hantal olamazlardı; çünkü sayıca üstünlükleri yoktu. Motorize birlikleri, müttefiklere göre çok küçüktü. Fakat gelişmiş iletişim ağları, organize birlikleri ve işe yarar bir stratejileri vardı.
Fransa kanadında ise henüz bir askeri strateji bile yoktu. Sadece savunma yapıyorlardı. Sayıca üstün olmalarının hiçbir önemi kalmamıştı. Luftwaffe hava saldırısı ile Müttefik birlikleri yok ediyor, kalanları da hızlı tanklar ve piyadeler etkisiz hale getiriyordu. Almanya başarılı askeri stratejileri ve sinsilik ile yürüttüğü politikalarının meyvelerini alıyordu. Tek cephede bütün kuvvetleriyle işgal planlarına erişmişti. Blitzkrieg’in de getirmiş olduğu muazzam hız ile Avrupa’nın en güçlü ordularından olduğu bilinen Fransız ordusu, Alman disiplinine ve stratejisine Polonya’dan sadece iki hafta fazla dayanabilmişti ve bir buçuk ayda beyaz bayrağı çekmişti.
Kuzey Afrika’da Rommel ve Blitzkrieg’i
İngilizler, Mısır’daki konumlarını sağlama almış ve Almanların müttefiki olan İtalyanların kontrolündeki Libya’nın büyük bir kısmını ele geçirmişlerdi. Son olarak önemli bir liman kenti olan Bingazi’yi de aldıktan sonra, Trablus’a yürüyerek İtalyanları saf dışı bırakmak istiyorlardı. Fakat İngilizler birçok cephede savaşmaktaydı ve İtalyanların çöl savaşındaki beceriksizliğini bildiklerinden dolayı Trablus saldırısını İngiliz kuvvetlerinin Başkomutanı Archibald Wavell’in kararıyla bir sonraki seneye ertelediler. İngilizler kazanacaklarından öylesine eminlerdi ki, 1941 Şubat’ında Alman General Erwin Rommel komutasındaki bir Alman zırhlı tugayının Trablus’a gelişine aldırış etmediler. Fakat Rommel, her ne kadar İngilizlere göre daha küçük kuvvetlere sahip olsa da, işe yaradığı Fransa’da kanıtlanmış stratejilere sahipti.
Erwin Rommel, Fransa Savaşında tank komutanı olarak görev yapmıştı. Buradaki başarılarından dolayı Hitler ona Kuzey Afrika’da Trablus’u savunma emri verdi. Emir açık ve netti: Sadece Trablus savunulacak ve İngilizlerin Trablus’a girişi kesinlikle engellenecekti. Fakat sahada işler, Hitler’in masada planladığı gibi değildi. Trablus’un doğusunda İngilizler güçlü durumdaydı ve Mısırdan yardım almak üzereydiler. Bunun farkında olan Rommel, İngilizlerin hiç beklemediği şekilde ani bir saldırı başlatmayı düşünüyordu. Görevi sadece Trablus’u savunmaktı ve bu düşüncesi, emirlere karşı gelmesi anlamına geliyordu.
İngilizlerin daha da güçlenip kendisine saldırması gerçeğinin ve Trablus’un düşmesinin korkutucu şekilde farkında olan Rommel, düşman ordusunun büyüklüğünü bildiği için savunma şeklini almalarının zor olacağını düşünerek, mesleğini ve hayatını riske atıp Hitler’in emirlerine karşı gelip, düşman daha da güçlenmeden saldırıya geçti. Başarılı olabilmek için, düşman hattında kargaşa yaratması gerekiyordu. Her şeyin karışması, Almanların olduklarından daha güçlü gibi görünmesine yardımcı olacaktı. Hız ve karışıklık artık bir araç değil, amaç olmuştu. Çünkü Rommel’in kendininkinden daha büyük bir orduyu yenmesinin tek yolu, onları kafa karışıklığına sürüklemek ve hızlıca işlerini bitirmek, yani Blitzkrieg’i uygulamaktı.
1941 Mart ayının sonunda Rommel’in zırhlı birlikleri doğuya doğru yola çıktı. Rommel birliklerini küçük gruplar halinde bölmüş ve İngiliz hatlarına öyle ani ve tesirli saldırılar yapıyordu ki amacını anlamak kesinlikle olanaksızdı. Hız faktörü o derece önemliydi ki, motorize birlikler geceleri bile ışıklarını kısıp hiç durmadan yola devam ediyorlardı ve birkaç kez düşman hattının arkasına sarkarak beklenmedik saldırılar yapmışlardı. Savunma hatları birçok yerden delindiği için İngilizler, daha da doğuya çekilmek zorunda kaldılar.
Bu gelişmeler, Kahire’deki İngiliz Başkomutan Archibald Wavell için alçaltıcı bir durumdu. Dikkate almadıkları Rommel, küçük birlikler ile güçlü İngiliz ordusunu yerle bir ediyordu ve bu saldırılar, durdurulması zor görünmekteydi. Rommel, çölü adeta bir deniz gibi kullanıyordu ve düşmana hiç beklemedikleri yerlerden hiç beklemedikleri zamanlarda saldırılar yapıyordu. Savunmadan vazgeçip saldırıya geçmelerine fırsat dahi kalmayan İngilizler, psikolojik anlamda çökmüşlerdi.
Aslında Rommel’in stratejisi basitti: Hedefindeki şehrin aksine doğru büyük bir hız ile ilerliyor ve ardından büyük bir manevra ile hedefine doğru güçlü ve durdurulamaz bir saldırı başlatıyordu. Bazen de en zayıf tanklarını gönderiyordu ve başarısız olduklarında İngilizler bu tankların peşine düşüyordu. İşte bu anda Rommel, onları kolaylıkla saf dışı bırakabiliyordu. Üstelik yanında getirdiği kamyonlar büyük toz bulutları oluşturuyor ve dolayısıyla İngilizler nereye saldıracaklarını bilemiyorlardı. Alman ordusu da, olduğundan kat kat daha büyük gözüküyordu. Blitzkrieg kusursuz bir şekilde işlemekteydi ve Almanlara Mısır’ı altın tepside sunuyordu.
Bir yıldırım gibi ani ve şaşırtıcı saldırılar yapan Rommel’in karşısındaki İngilizler, hızlı tepki veremiyorlardı ve büyük hatalar yapıyorlardı. İngiliz komutanlar, Rommel’in nereden saldırıya geçeceğini bilmediklerinden dolayı birliklerini geniş bir alana ufak birlikler halinde yaymışlardı. Ancak Rommel’in bir korkutucu tank kuvvetleriyle yaklaştığını gören İngilizler, mevzilerini terk etmeye başlamışlardı.
İngilizler, Rommel’i küçük görerek dikkate almamışlardı ve herhangi bir plan yapmamışlardı. Rommel bunu fırsat bilerek Blitzkrieg’in tahmin edilemezliğini de kullanıp Mısır’ı neredeyse ele geçirecek noktaya gelmişti. Fakat Hitler’in Rusya üzerine saldırı başlatma isteği ve dolayısıyla Mısırdaki askeri teçhizatı ve askerleri geri çekmesi, başarılı bir generalin belki de İngiliz kuvvetlerini tamamen yok etmesine engel olmuştu. Fransa’da görev yapan ve iddialı bir komutan olan Rommel Kuzey Afrika’da kasırga gibi ilerlemişti. Fakat Hitler’in siyasi amaçları onun başarısını gölgede bırakacaktı.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 52
- 25
- 21
- 15
- 13
- 8
- 7
- 1
- 1
- 1
- 0
- 0
- R. Green, et al. (2007). 33 Stratejide Savaş. ISBN: 9752109148. Yayınevi: Altın Kitaplar Yayınevi.
- H. Guderian. (1998). Bir Askerin Anıları. ISBN: 9752822115. Yayınevi: Kastaş Yayınevi.
- B. Çınar. (2014). İkinci Dünya Savaşı’nda Almanya’nın İki Cepheli Savaş Sorunu. Güvenlik Stratejileri Dergisi, sf: 149-197. | Arşiv Bağlantısı
- B. Çınar, et al. (2009). Blitzkrieg’in Ii. Dünya Savaşı Öncesi Uygulaması: Büyük Taarruz. Cumhuriyet Tarihi Araştırmaları Dergisi, sf: 77-96. | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/11/2024 14:01:30 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/8880
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.