Paylaşım Yap
Tüm Reklamları Kapat

Karşılıklı Evrim (Koevolüsyon) Nedir? Vücudumuzdan Karşılıklı Evrim Örnekleri...

Hemen Hemen Tüm İncirlerin İçinde Neden Arı Yumurtaları Bulunur?

Karşılıklı Evrim (Koevolüsyon) Nedir? Vücudumuzdan Karşılıklı Evrim Örnekleri...
15 dakika
15,473
Evrim Ağacı Akademi: Canlıların Evrimi Yazı Dizisi

Bu yazı, Canlıların Evrimi yazı dizisinin 31. yazısıdır. Bu yazı dizisini okumaya, serinin 1. yazısı olan "Oksijenli Solunum Nasıl Evrimleşti? İlkel Hücreler Nasıl Oldu da Oksijeni Kullanabilecek Biçimde Evrimleştiler?" başlıklı makalemizden başlamanızı öneririz.

Yazı dizisi içindeki ilerleyişinizi kaydetmek için veya kayıt olun.

EA Akademi Hakkında Bilgi Al
Tüm Reklamları Kapat

Evrimsel süreçleri anlamaya başlayan bir kişinin karşılaşacağı soru işaretlerinden en yaygın olanı, yapı ve organların birbirleriyle nasıl uyum içerisinde evrimleştiği sorusudur. Bu özünde çok basit bir cevabı barındıran bir sorudur; ancak evrimsel biyolojinin detayları tam olarak anlaşılamadıysa, kafa karıştırıcı olabilir.

Örneğin bir birey, gözün daha basit yapılardan kademeli evrimini gayet iyi anlayabilir; ancak göz evrimleşirken beynin de gözden gelen verileri değerlendirebilecek şekilde nasıl evrimleştiğine anlam veremeyebilir. Benzer şekilde, derimizdeki sinir uçlarının evrimine bağlı olarak dokunma duyumuzun oluşumunu anlayabilir; ancak bunun beyinde değerlendirilecek şekilde bir evrimsel değişimin nasıl olduğunu ilk etapta anlayamayabilir.

Bu konuyu netleştirebilmek için ilk olarak "karşılıklı evrim" (İng: "co-evolution") isimli bir kavramı anlamamız gerekiyor.

Tüm Reklamları Kapat

Karşılıklı Evrim Nedir?

Karşılıklı evrim, evrimsel biyoloji içerisinde farklı düzeydeki birimlerin evrimine işaret edebilir. Örneğin karşılıklı evrimden söz ederken, iki organizmanın birbiriyle karşılıklı olarak evrimleşmesinden söz edebileceğimiz gibi, bu yazımızda daha çok üzerinde duracağımız türü olan, aynı organizma üzerindeki farklı yapı ve organların da bir arada evrimleşmesi anlamına gelebilir. Örneğin sinekkuşlarının özelleşmiş gagaları ile orkide bitkilerinin özelleşmiş çiçek yapısı karşılıklı evrimin organizma bazındaki bir örneğidir. Ancak burada sözünü edeceğimiz örneklerden biri olarak gözün evrimsel süreçteki değişimi ile beynin buna uygun olarak özelleşmesi, aynı organizma içerisindeki yapı ve organların birlikte değişmesine işaret ettiği için organ/yapı bazında bir karşılık evrim örneğidir. 

Anlaşılabileceği gibi karşılıklı evrim, bir canlının farklı parçalarının (veya birbirinden farklı organizmaların) birbiriyle birlikte evrimleşmesi anlamına gelmektedir. Bunu hayvanların çoğunda görüyoruz. Canlılar arası karşılıklı evrimi anlamak insanlara daha kolay geliyor; ancak aynı canlı üzerindeki yapıların karşılıklı ve ortaklaşa evrimini anlamak biraz daha zorlayıcı. Bu sebeple, anlamayı kolaylaştırmak açısından öncelikle hipotetik (hayali ama olası) bir örnek verelim:

Bir ayının pençelerinin daha güçlü olacak şekilde evrimleşmesi, sadece pençe kaslarını daha güçlü kılan genlerin binlerce nesil boyunca birikerek, sadece o kasların daha gelişmiş hale getirilmesi, evrimleşmesi ile olamaz. Çünkü pençelerin gelişimi, ayının anatomisinde ve fizyolojisinde pek çok şeyi etkileyecektir. Örneğin ayının pençeleri evrimleşirken, bir yandan o pençeyi tutacak kaslar, kemikler, tendonlar da gelişmeli; ayının ağırlık dengesi değilşeceği için beynin dengeyle ilgili bölümü buna tepki verebilmeli ve evrimleşebilmeli, hatta bazı organların yeri birikimli olarak değişebilmelidir. Tabii bunlar sadece yüzeysel tespitlerdir; buna bağlı olarak ayının genlerinden tutun da hücrelerinde üretilen proteinlerin yapısına kadar belli başlı değişimler yaşanması gerekebilir.

Ancak burada görülmesi gereken önemli bir nokta vardır: Bir pençenin irileşmesi, pençenin kendisinden kaynaklanan bir evrim değildir. Bu yanlış algı, evrimi Lamarckçı temellerde düşünmekten kaynaklanmaktadır. Pençe "zorlandığı" ya da "ayı istediği" için evrimleşmeyecektir. Her ayı, ebeveyninden edindiği genler sayesinde belli bir pençe yapısına sahip olacaktır. Ancak popülasyon içerisinde pençe yapısının dağılımında büyük bir varyasyon görülecektir. Bu varyasyon (çeşitlilik) içerisinde bazı ayılar çevrelerine daha uyumlu olacak, daha kolay hayatta kalacak, daha kolay üreyecek ve gelecek nesillere kendilerindeki uyumlu özellikleri daha fazla aktaracaktırlar. Diğerleri ise elenecektir. Bu sebeple her nesilde, "uyumlu" olan ayıların sayısı giderek artacaktır.

Tüm Reklamları Kapat

Dolayısıyla evrimsel süreçte değişimi yaratan ana etmen genlerdir. Hayatta kalabilen bireylerin aktaracakları genler gelecek nesilleri belirleyecektir. Genler seçilip belli özellikte olanlar, belli yönlere doğru  (giderek daha uyumlu olacak şekilde) biriktikçe, pençeler de farklılaşacaktır. Pençeyi evrimleştiren şey, genlerin nesiller içerisindeki değişimidir. Hiçbir ayı bireyinin kendi ömrü içerisinde pençeleri değişip evrim geçirmeyecektir. Popülasyon genelindeki iri pençelilerin sayısı giderek artacaktır. Bunun olmasının sebebi, iri pençeleri kodlayan genlerin daha fazla hayatta kalması ve gelecek nesillere daha fazla aktarılmasıdır. Dolayısıyla bu iri pençeleri sağlayan bütün genetik kombinasyon gelecek nesillere aktarılır.

Burada anlamamız gereken şudur: Organizmaların parçalarını birbirinden her zaman bağımsız olarak düşünemeyiz. Evet, bazı zamanlar birbiriyle doğrudan bağlantılı olmayan yapı ve organları bir organizma içerisinde tespit edebiliriz; ancak genellikle bir canlının organları birbiriyle ilişkilidir. Dolayısıyla tek bir organın tek bir özelliğinin seçilmesi mümkün değildir.

Kimi zaman da evrimi basit bir dille anlatmaya çalışırken bu yanlış anlaşılma körüklenmektedir: Örneğin yukarıda "ayı pençesinin seçilmesinden" söz ettik durduk. Ancak hiçbir zaman ayılar sadece ve sadece iri pençelere göre seçilemezler. Her canlı popülasyonu binlerce seçilim baskısı altındadır ve bunların etkisi altında farklı yönlere doğru her nesilde değişir. Ancak her bir nesilde kimlerin hayatta kalıp eleneceği, özellik kombinasyonlarının bütününe göre seçilir. Yani bir ayı sadece pençesine göre değil, o pençeyle ilişkili olan diğer organların da başarısına göre seçilecektir.

Göz ile Beyin Nasıl Karşılıklı Evrimleşti?

Şimdi ana konumuza, göz ile beynin evrimine dönelim: Yukarıdaki anlatımlardan görülebileceği gibi, göz-beyin evrimi sırasında teknik olarak ne göz önce evrimleşmiştir ne de beyin...

Evrim Ağacı'ndan Mesaj

Bilindiği gibi, hiçbir canlının gözleri son haliyle var olmamıştır. Her organımız, çok daha basit yapılı, atasal yapıların değişimiyle var olmuştur. Dolayısıyla nihayetinde göz olacak hücresel organellerin ve çok hücrelilerdeki özelleşmiş hücre kolonilerinin evrimi ile, beyin olacak olanların evrimi farklı zamanlarda başlamış olabilir. Ancak belli bir karmaşıklık düzeyine ulaştıktan sonra bu iki yapının evrimi birbiriyle ilişkili hale gelmiştir ve o noktadan sonra ayrılamaz bir hal almıştır. Örneğin gözün evrimiyle ilgili makalemizi buraya tıklayarak okuyacak olursanız, göze gidecek yapının soy hattının temellerinin gözden tamamen alakasız, ışığa duyarlı kimyasallar olduğu anlaşılacaktır. Bu evrede elbette beyin ile bu yapının hiçbir bağlantısı bulunmamaktadır. Kimyasallar ışığa doğrudan tepki göstererek canlıda değişime neden olmaktadır. Dolayısıyla bu ilkin canlılardaki ışığa duyarlı yapılarda üretilen tepkiler bir sinir sisteminde değerlendirilmemektedir.

Farklı organizmalarda farklı göz yapıları...
Farklı organizmalarda farklı göz yapıları...

Aynı şekilde, buraya tıklayarak okuyabileceğiniz gibi, beynin evrimi de bir anda oluvermemiştir. Hücrelerin birbirleri arasındaki iletişimini sağlayan çok basit moleküllerle başlayıp, sinir sisteminin oluşumu sonrasında giderek özelleşmiştir. Bu erken evrelerinde bu sinir sistemi benzeri yapıların da diğer organlar ve onların evrimiyle doğrudan bir alakası yoktur. Sadece temel iletişim işlevlerini görmek üzere özelleşmiştir. Ancak organizmanın bünyesi içerisinde yapıların iletişimini ve denetimini sağlayacak olan sinir sisteminin evrimi sırasında, her yapı ve organ bu sistem ile karşılıklı bir evrimsel değişim sürecine girmiştir.

Elbette bunu organlar veya sinir sistemi "bilerek" yapmaz. Az önce ayı örneğinde sözünü ettiğimiz gibi, her nesilde bir bütün olarak en uyumlu olanlar seçilmişlerdir. Evrimsel sürecin erken evrelerine doğru yolculuğa çıkacak olursak, çok basit yapılı olan ama günümüze yaklaştıkça karmaşıklaşan atalarımızda, bu ilkin duyu organları ile sinir sistemi arasındaki bağın güçlü ve zayıf olduğu geniş bir varyasyon görürüz. Bu çeşitlilik içerisinden en uyumlu olan soy hatları seçilmektedir ve dolayısıyla yapılar karşılıklı olarak evrimsel değişim geçirmektedirler.

Aslında bu çeşitlilik fark etmesek de günümüzde de devam etmektedir. Her canlının duyu organları ile beyni arasındaki iletişim birebir aynı değildir. Her insanda ufak tefek farklılıklar vardır. Eğer ki vahşi doğada yaşıyor olsaydık, bu farklılıklar çok büyük önem arz eder hale gelecek ve evrimsel değişime katkı sağlayacaktır. Değişen çevre koşullarına en uyumlu olanlarımız daha kolay hayatta kalacak, diğerleri elenecektir. Böylece binlerce nesil içerisinde farklı yapıları arasındaki iletişim en uyumlu olanlar (eğer ki avantajı sağlayan buysa) sayıca artacaktır. İşte evrim de tam olarak budur.

Gözün kademeli evrimini gösteren bir şema...
Gözün kademeli evrimini gösteren bir şema...

Göz, sözünü ettiğimiz makalemizde de anlatıldığı gibi önce ışığın varlığına/yokluğuna, daha sonra ışığın şiddetine, daha sonra yönüne ve en sonunda modern gözlerde olduğu gibi ışığın pek çok özelliğine tepki verebilecek şekilde evrimleşmiştir. Bunlar elbette ki tek bir canlıda olmamış, milyonlarca yıl sürmüştür. Bu süreçte, göz evrimleştikçe vücut ışığa daha fazla tepki verebilmeye ve buna uygun bazı diğer adaptasyonlar geçirmeye başlamıştır. Örneğin ışığı daha kolay fark edebilen bakteri türleri, daha hızlı yönelim için bazı hareket organelleri evrimleştirmiştir. Daha sonra bu tek hücreli canlılar, çok hücreli yaşayabilecek şekilde evrimleşerek, daha karmaşık yapılı türleri doğurmuşlardır. Detaylarını ilgili yazımızda anlattığımız gibi, bu süreçte ışığa duyarlı yapılar da giderek karmaşıklaşarak nihayetinde günümüzdeki gözleri ve atalarını oluşturmuşlardır.

Canlılar karmaşıklaştıkça ve bu sırada doğal olarak göz de geliştikçe, sinir sisteminin bazı bölgeleri gözden gelen sinyalleri algılayacak şekilde özelleşmiştir. Daha önce sözünü ettiğimiz "ilişkilenme" dönemi başlamıştır ki "karşılıklı evrimin" özünde yatan da budur. Yani koloniler halindeki yaşamda görme konusunda uzmanlaşan hücreler topluluğu (bu evrede henüz bir "organ" demek güçtür), biyokimyasal salgılarla diğer hücreleri yönlendirmektedirler. Işığın miktarına ve yönüne göre bu organlar farklı kimyasal değişimler geçirmekte ve diğer hücreleri çeşitli yönlere doğru harekete geçirmektedirler. Bu evrede henüz sinir sisteminin etkisi yok gibidir. Ancak merkezi sinir sisteminin evrimleşmeye başladığı canlılarda, ışığa duyarlı bu yapılar ile sinirler ilişkilenmeye başlarlar. Görsel algılayıcı yapılarda yine aynı şekilde biyokimyasal değişimler yaşanır, ancak artık bu değişimler öyle rastgele tüm hücreleri etkilemez, doğrudan özelleşmiş sinirleri uyarır ve onların belli tepkiler vermesine neden olur. Sinir sistemi karmaşıklaşıp, diğer yapılarla iletişim haline geçtikçe, artık bir organ demeye başlayabileceğimiz kadar karmaşıklaşmış gözlerden gelen sinyaller gerekli işlemlerden geçirilip vücudun diğer bölgelerinde değişimlere neden olacak şekilde sinyallere çevrilir. Bu sinyal iletimini artık sağlayan sinir sistemidir.

Tüm Reklamları Kapat

Göz ve beynin 3 boyutlu modeli
Göz ve beynin 3 boyutlu modeli
CGTrader

Hatta gözün evrimini incelediğimizde, özellikle bazı soy hatlarında beyin ile birebir ilişki halinde olduğunu görürüz. Omurgalıların bir kısmında göz, beynin bir "uzantısı" olarak özelleşmiştir ve bildiğimiz organ halini almıştır. Var olan türlerde, birbirinden bağımsız olarak onlarca defa gözün evrimleştiği düşünülürse, ne kadar önemli bir organ olduğu anlaşılabilir. Her bir bağımsız evrimin süreci birbirinden farklıdır; ancak özü aynıdır. Burada anlatıldığı gibi organlar arası ilişkiler kurulabilir. Bu bağları en güçlü şekilde kurabilen bireyler hayatta kalır ve ürerler. Bu sayede duyu organları ile beyin karşılıklı olarak evrim geçirmiş olur.

Uzun lafın kısası, göz ile beyindeki görmeyle ilgili frontal bölge karşılıklı olarak, adım adım evrimleşmiştir. Başlangıçta biyokimyasal uyartı şeklinde başlayan göz-diğer hücreler ilişkisi, daha ilerleyen safhalarda elektrokimyasal olan göz-sinir-diğer hücreler ilişkisine evrimleşmiştir. Bu süreçte beyin de gözün gelişimine tamamen paralel olarak evrimleşmiştir; daha doğrusu gözün evrimine adapte olacak beyinlere sahip olan bireyler hayatta kalabilmiş ve popülasyon içerisinde sabitlenmiştir.

Dokunma, Deri ve Beyin

Şimdi de bir diğer örnek üzerinden bu öğrendiklerimizi pekiştirelim:

Tüm Reklamları Kapat

Volvox kolonisi, tek hücrelilikten çok hücreliliğe geçişteki önemli model türlerden biri olarak kabul edilmektedir. Volvox kolonisi, basit yeşil alg hücrelerinin bir araya gelmesi ve o şekilde kalmalarıyla oluşur. Ancak bu hücrelerin hepsi atasal konumda bildiğimiz, aynı özelliklere sahip alg hücreleriyken, Volvox haline geçtiklerinde, koloni içerisinde farklı davranmaya başlarlar. Volvox bir küre biçimindedir ve kürenin dış yüzeyinde kalan yeşil alg hücreleri, kamçılarını kullanarak koloninin hareketini sağlarlar. Ancak örneğin kürenin iç kısmında kalan hücreler, üremeden sorumlu olacak hale gelmiştir. Atasal konumda birbirinin tamamen aynı olan hücreler, koloni haline geçtiklerinde, binlerce nesil sonrasında elbette, özelleşmiş farklı hücreler haline gelmişlerdir.

Benzer şekilde derinin evriminde rol alacak hücreler ile gözün evriminde rol alacak hücreler, birbirinden farklı yönlerde evrim geçirmişlerdir. Bu yine temel olarak hücrelerin konum ve kompozisyonları gereği bu şekilde olmaktadır. Göz noktası dediğimiz ışığa duyarlı organellere sahip ilkin hücreler bir araya geldiklerinde, kendilerindeki bu organelin daha çok kullanılması, daha doğrusu kullanabilenlerin hayatta kalmasından ötürü gelecekte "göz" olacak organa doğru evrimleşmeye başlamışlardır. Ancak çok hücreliliğin "dış yüzeyinde" yani ortam ile temas eden hücreler, göz noktası denilen organeli kaybetmiş ve fiziksel temas konusunda özelleşmeye başlamışlardır. Bu özelleşme, biyokimyasal yapının farklılaşmasından, hücresel fizyolojinin değişmesine kadar çeşitli spektrumlarda olabilmektedir.

Dokunma algımızı sağlayan reseptör türleri...
Dokunma algımızı sağlayan reseptör türleri...

Deri hücreleri olacak hücreler, bu yöne doğru evrimleşirken, dışarıdan aldıkları fiziksel etkileri (kızılötesi ışınların sebep olduğu ısı da buna dahildir) algılayacak beyin hücreleri, sinir sistemi dahilinde özelleşmeye başlamıştır. Bir süre sonra, zaten deri hücreleri, göz hücrelerinden çok daha fazla fiziksel etmene maruz kaldıkları için (ve deri hücreleri de göz hücreleri gibi ışığa duyarlı olmalarını gerektirecek bir durumda olmadıkları için), gelen fiziksel tepkinin (kızılötesi ışınlar) ısı olarak algılanmasına, daha doğrusu ilettikleri elektrokimyasal dalgaların beynin deri hücrelerinden gelen bilgileri değerlendiren kısmında ısı olarak algılanmasına sebep olmaktadır.

İşte bu noktada, çok güzel bir yere geliriz, konu ile tam ilgili olmasa bile söylemekte fayda görüyoruz: İnsan, algılarının sanki bedeninden farklı, üstün bir varlık tarafından (çoğu buna "ruh" der) algılandığını sanmaktadır. Halbuki biyolojik olarak biliyoruz ki, hiçbir algının esasında birbirinden farkı yoktur (bazı elektrokimyasal eşik farklılıkları haricinde). Hepsi beyne benzer şekillerde iletilir; ancak beynin özelleşmiş kısımları, milyonlarca yıldır geçirdiği karşılıklı evrime uygun olarak değerlendirir ve buna göre biyokimyasal tepkimelerle etkilere cevap verir. Bu sayede farklı ürünler üretilir ve hücreler, bu ürünlere farklı tepkiler verir. İşte beynimizin bu tepkilerinin her biri, beynimizin ayrı bir bölgesi olan ilişkilendirme alanlarında "algı" olarak algılanır.

Tüm Reklamları Kapat

Agora Bilim Pazarı
Kolektif Siyaset Seti (7 Kitap)

Bedreddin: Hayatı ve Düşünceleri

Murat Küçük

“Adil bir dünyanın özlemini duyuyordum. O dünyada hepimize yer olmalıydı. Oysa iktidar savaşlarıyla birbirini boğazlayan orduların ayakları altındaydı insanlık. Yoksulların çaresizliğini düşündükçe bir şeyler yapmamız gerektiğini hissediyordum.”

Söz konusu Şeyh Bedreddin olunca yanıtları belki de her daim muğlak sorularla baş başa kalırız. Bir medrese âlimiyken neden tasavvuf yolunda menzil almıştır? Fikirlerinin Anadolu ve Balkanlar’da bu kadar etkili olabilmesinin nedeni nedir? Dinlerin eşitliğine dair düşüncelerinde Hıristiyan-Helen köklerinin etkisi var mıdır? İsyancılara atfedilen özel mülkiyet karşıtı fikirlerin ilham kaynağı gerçekten Şeyh Bedreddin midir? Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal’le yolları nasıl kesişmiştir? İsyanı planlamış mıdır yoksa rüzgârın yönüne doğru mu yürümüştür sadece?

Murat Küçük zihninde bu sorularla altı yüzyıl önceye gidip söyleşiye davet ediyor Bedreddin’i. Daha yakından tanımak istiyor bu akılcı fıkıh âlimi, gönül gözü açık sufi ve isyankarların yoldaşı şeyhi… Tarihin karanlıklarında kalmış olayları hayali bir Bedreddin’le aydınlatma emeliyle akıl ve kalple dolu bir yolculuğa çıkarıyor bizleri.

Okuyucuya Not: Hayali söyleşiler, dünyayı değiştiren, onu anlamamızı sağlayan önemli isimlerle tanışmak veya onları yeniden keşfetmek isteyenlere keyifli bir okuma sağlamak amacıyla hazırlandı. Bu söyleşiler hayal ürünü olsa da biyografik gerçeklere dayanıyor.

Gezi Ruhu ve Politik Teori

Murat Özbank

2013 yılının Haziran ayında, Taksim Meydanı ve Gezi Parkı’nı dolduran çok dilli, çok dinli, çok ideolijili, çok kimlikli insan çoğulluğu arasında bir “ruh” dolaştı: özgürlük ve demokrasi ruhu. Bu ruh, Türkiye’de siyasal hayatı ve siyasal tahayyülü derinden etkileyebilecek gelişmelerin ve arayışların yolunu açtı. Peki nasıl doğmuş, nasıl büyümüştü bu ruh? Dile gelecek olsa hangi kavramlarla konuşur, nasıl bir kuramsal zemine yaslanırdı?

Gezi Ruhu ve Politik Teori bu sorulara yanıt arayan, öznellikle nesnelliği, bir siyaset gözlemcisinin kavramsal bakışıyla bir katılımcının heyecan, umut ve öfkesini harmanlayan, hem politik hem de teorik bir kitap. Bir yandan 2013 Haziran’ının o ateşli günleri üzerine yeniden düşünmek için bir fırsat veriyor, bir yandan da Weber, Arendt, Schumpeter ve Habermas’ın siyasete dair teorileri ve kavramlarıyla tanıştırıyor bizi. Hem politikaya ve politik teoriye merak duyanlar için bir başlangıç sunuyor, hem de Gezi olaylarının demokratik siyasetin bugünü ve geleceği açısından anlamı üzerine düşünmek isteyenlere özgün, berrak ve samimi bir üslupla rehberlik ediyor.

Gezi Ruhu ve Politik Teori olayların gerçekliğini doğrudan sunan bir fotoğraf değil, çıplak gözle görülenlerin gerisindeki ruhu, “Gezi Ruhu”nu yansıtan bir portre çalışması. Tam da o ruhun içerdiği öznelerarası niteliğe uygun şekilde…

WEBER’DEN ARENDT’E GEZİ’DE POLİTİK GÜÇ VE ŞİDDET

ERDOĞAN’DAN SCHUMPETER’E GEZİ’DE DEMOKRASİ VE POLİTİK MEŞRUİYET

GEZİ’DEN HABERMAS’A DEMOKRASİ VE İNSAN HAKLARI

İşgal Et-İtaatsizlik Üzerine Üç Tez

W. J. T. Mitchell, Bernard E. Harcourt, Michael Taussig

Occupy hareketinin bir başka örneği de 2013 yılında Gezi Parkı Direnişi’yle Türkiye’de yaşandı. Direnişle birlikte Türkiye’de birçok ezberin bozulduğuna şüphe yok. Peki, Tahrir Meydanı’yla Zuccotti Park’ın “işgal”inin ardından tüm dünyayı etkisi altına alan bu hareketin temeli neye dayanıyor, talebi ne?

İşgal Et, Orta Doğu’dan New York, Chicago, Londra, Berlin, Frankfurt, Quebec ve Hong Kong gibi şehirlere uzanan “kamusal alanı işgal etme” eylemlerinin dinamiklerini üç farklı açıdan ele alıyor.

Taussig’in, eylemcilerin işgal ettiği Zuccotti Park üzerine kendi gözlemlerini etnografyayla harmanlayarak yazdığı açılış makalesinin ardından Bernard E. Harcourt “sivil itaatsizlik” ile “siyasi itaatsizlik” arasındaki önemli farkı inceliyor. Occupy Wall Street eylemcilerinin “siyasi itaatsiz”ler olarak, yani siyasi söylemleri ve stratejileri reddederek yeni, radikal bir protesto biçimini nasıl hayata geçirdiklerini gözler önüne seriyor. Son olarak medya eleştirmeni ve kuramcısı W. J. T. Mitchell, Occupy imgelerinin kitle iletişim araçları ve sosyal medya aracılığıyla tüm dünyaya yayılmasını mercek altına alıp devrim anıtı olarak “boş alan”ın nasıl kullanıldığını irdeliyor.

“Belirli talepleri olmadığı için Occupy hareketinin ilkel ve dağınık olduğunu düşünüyorlar. Sanki eşitlik bir talep, üstelik bireyi de gerçekliği de yeniden tanımlayan hem ahlaki hem ekonomik bir talep değilmiş gibi.”

-Michael Taussig

“İktidarla uzlaşmayı, geleneksel siyasete uymayı, kurallara göre oynamayı en baştan reddeden Occupy yeni bir siyasi angajman, yeni bir siyaset biçimi yarattı. Geleneksel siyasetin kelime haznesine meydan okuyan, kullandığımız grameri muğlaklaştıran, siyasetin dilini bütün oyunbazlığıyla çarpıtan yeni bir angajman biçimiydi bu.”

-Bernard E. Harcourt

“Belki de ‘boş alan’ yalnızca devrimin değil… gelecek yeni bir demokrasi, yeni bir küresel düzen ihtimalinin de tek gerçek anıtıdır.”

-W. J. T. Mitchell

Marcel Duchamp ve İşin Reddi

Maurizio Lazzarato

Zamanı ve dünyayı yaşamanın bambaşka bir yolu olarak tembel eylem!

“Duchamp kapitalist toplumdaki vazife, rol ve ölçülere teslim olmayarak hem sanatsal hem de ücretli işi inatla reddetmiş, üstelik sanatın ve sanatçının tanımlarına meydan okumakla da yetinmemiştir.” Onun radikal eylemsizliği kapitalist toplumun üç sacayağına birden meydan okumasından ileri gelir: Mübadele, mülkiyet ve emek.

Maurizio Lazzarato, Marcel Duchamp’ın yerleşik iktidar ilişkilerini askıya almanın, politik kırılmayı mümkün kılan koşulları yaratmanın ve yeni bir öznelliğin inşasının başlangıç noktası olarak tanımladığı “işin reddi” ve “tembel eylem” kavramlarını, hem sosyoekonomik bir eleştiri hem de felsefi bir kategori olarak ele aldığı kitabında, henüz çözülememiş bir ihtilafa işaret ederek Duchamp üzerinden yeni bir kapı aralıyor: “Amaçlanan çalışmama özgürlüğü müdür yoksa çalışarak özgürlüğe kavuşmak mıdır?”

“İşin reddi” ve “tembel eylem” bir olanağa işaret eder ve “Olanak bir zerreciktir,” der Duchamp. Artık aynı şekilde görüp aynı şekilde duymadığımız bu olanağa erişmekse başka bir yaşam biçimine bağlıdır, “zerreciğin tembel sakinleri” gibi.

Marx Okumak

Slavoj Žižek , Frank Ruda ve Agon Hamza

Bu kitapta sunulan felsefi okuma, Marx ile Platon, Descartes ve Hegel arasında üretken olabilecek kısa devreler sunmak üzere şekilleniyor: Kapitalist mağarada Platoncu Marx, öznellik düşmanlarına öznelliği savunan Kartezyen Marx, emek temelinde özilişkisel bir olumsuzluk gören Hegelci Marx bir araya geliyor.

Günümüzün önemli Marksist düşünürlerinden Žižek, Ruda ve Hamza, cesur bir felsefi hamleyle Marx’ı yeni bir özgürleşme siyasetine zemin sunabilecek tarzda yeniden yorumluyorlar. Sonuçta, parçacık fiziğinden güncel siyasi eğilimlere uzanan bir turla kapitalizmin içinde bulunduğu krize farklı bir yaklaşım getiren muhayyel, yaratıcı ve deneysel bir okuma çıkıyor karşımıza.

“Çok yerinde bir zamanlamayla kaleme alınmış bu eserde yazarlar, alışılagelmiş şekilde Hegel eleştirisi üzerinden Marx’ı anlama yaklaşımını tersine çeviriyor, işe Marx’tan başlayıp sonra Hegel’e dönüyorlar. Önümüze yepyeni bir entelektüel ufuk açıyorlar.”

Kojin Karatani

“Marx Okumak bizi günümüzde Marx’ın kazandığı yeni önemi anlamaya çağırdığı kadar, felsefe ile Marx’ı buluşturmanın gücünü de ortaya koyuyor. Her sayfası felsefi bir Marksizmi nasıl tasavvur edilebileceğini ortaya koyan ilham verici fikirlerle dolu.”

Todd McGowan, Vermont Üniversitesi

Mümkün Ütopya: Yaşanabilir Bir Toplum İçin Stratejiler

Michael Albert

“Zihinler değişiyor. Rejimler çöküyor. Yeni yapılar doğuyor. Çalkantılı zamanlar, çalkantılı değişimler yaşanıyor. Yine de zaferin kaçınılmaz olduğunu söyleyemeyiz. Peşine düşülen hedeflere erişmek için insanlar acı ve öfkeden sıyrılıp harekete geçmeli, bölünmüşlükten beraberliğe ve mücadeleden zafere yürümeli. Anlık zaferlerin ötesinde yeni toplumsal ilişkiler biriktiren ve çeşitlendiren kazanım yörüngelerine ihtiyacımız var.”

“Yeni bir toplum yaratma yolunda aktivist bir ‘toplumsal değişim ekibi’ işe nereden başlayacağını, nihai hedefini ve başlangıç noktasından bitiş noktasına nasıl gideceğini bilmek zorundadır. Bu kitabın konusu işte tam olarak budur.”

Mümkün Ütopya yaşanılabilir bir toplum için yeni seçenekler, davranışlar ve sonuçlar doğuracak yeni uygulamalar üzerine bir çalışma. Michael Albert mevcut gerçekliğe dair kıyamet senaryolarının kurgulandığı günümüzde sabırlı, ağırbaşlı ve cüretkâr olmanın altını çizerek “İnsanların küçümsendiği bir sığınak yerine karşılıklı yardım için bir aracıya dönüşen hareketleri” nasıl yaratabileceğimize kılavuzluk edecek bir teori ortaya koyuyor. Bunu yaparken bizi bir arada tutan hükümet, ekonomi, akrabalık ve kültürün birbirleriyle, değişimle ve tarihle ilişkisini anlamaya ve bildiğimiz toplumsal hiyerarşileri yaratmadan işlevlerini nasıl yerine getirebileceklerini görmeye yardımcı oluyor.

Birbirimiz adına nasıl harekete geçebiliriz?

Harekete geçtiğimizde karşılıklı olarak nasıl fayda sağlarız?

Kendimizi nasıl örgütleriz?

Siyasal bağlantılarımız sebebiyle ne tür faydalar ve sorumluluklar ediniriz?

İnsanlar bir toplumsal harekete katıldıktan ve o hareketin tanımlanmış hedefleriyle aynı çizgiye geldikten sonra neden o hareketi terk ederler?

Mevcut kurumların kalıcılığını önden kabullenerek yalnızca kötü yanlarını iyileştirmekle mi yetineceğiz (yani reformist olacağız) yoksa mevcut kurumları ihtiyaç duyulan işlevlerini yeni yollarla karşılayan yeni kurumlarla mı değiştireceğiz (yani devrimci olacağız)?”

“Mümkün Ütopya adil bir dünya yaratabilecek dinamik bir hareket isteyen aktivistlerin yüzleştiği birçok soruyu yanıtlıyor.”

Bill Fletcher, Jr.

Rota

Politikada Yönümüzü Nasıl Bulacağız?

Bruno Latour

“Yaşayabileceğimiz bir toprağı nasıl bulacağız? […] Nereye gideceğimizi de, nasıl yaşayacağımızı da, kimlerle birlikte yaşayacağımızı da bilmiyoruz. Bir yer bulmak için ne yapmalıyız? Yönümüzü nasıl bulacağız?”

Toprak mefhumunun yapısı değişiyor, tüm aidiyetler dönüşüm sürecinde, herkes evrensel anlamda paylaşılabilir bir dünyanın, içinde yaşanabilir bir toprağın eksikliğiyle karşı karşıya ve yerküre direnmeye başladı; tarihte ilk defa insan toplumları, yer sisteminin insan eylemine verdiği tepkileri kavramak zorunda… Bruno Latour, Rota’da çizdiği bu manzaranın “belli bir tarihsel eğrinin sonu”na işaret ettiğini iddia ediyor ve bunu toplumsal sınıf mücadelesinin, bir jeo-toplumsal yer mücadelesine dönüşümü olarak yorumluyor.

Latour dünyanın karşılaştığı üç büyük sorunu bu dönüşüm temelinde değerlendirerek göç krizinin, iklim durumunun inkârının ve inanılmaz boyutlara ulaşan eşitsizliğin aslında tek bir olay olduğunu iddia ediyor. Artık Küresellik/Yerellik, Sağ/Sol, Batı hayranlığı/karşıtlığı üzerinden politika yapmanın geçersiz kaldığını, onun yerine “Modernleşmenin birbiriyle çelişkili kıldığı, aslında birbirini tamamlayan iki hareketi” gözetmemiz gerektiğini söylüyor: bir yandan toprağa bağlanmak, öte yandan dünyasallaşmak.

Devamını Göster
₺800.00
Kolektif Siyaset Seti (7 Kitap)
  • Dış Sitelerde Paylaş

Gelin tüm bunları insan-harici bir örnek üzerinden ele alalım. Bu defa, organ/yapı bazında değil de, organizma bazında bir örneğe bakalım:

Neden Hemen Hemen Tüm İncirlerin İçinde Arı Yumurtaları Bulunur?

İncirleri hepimiz biliriz, bir meyve olarak da görevini çok iyi bir şekilde yerine getirir kendisi bir çok yönden. İncirler aslen tropik bitkilere girerler ve yaklaşık 850 tür ile temsil edilirler dünyamızda. Moraceae familyasında Ficus cinsi olarak yer almışlardır sistematik düzeyde...

Biz tabii insanoğlu olarak tarımda kendimizi geliştirirken çoğu zaman farkında olmadan biyolojiden sıklıkla da faydalanıyoruz, bu sayede de kendi kendini dölleyebilen kültüre edilmiş yenilebilir incirler söz konusudur ama doğada incirler insan eli değmeden önce çoğu zaman bir değil, birden çok tozlaştırıcı rolde canlının devreye girdiği karmaşık ve zorunlu bir mutualistik ilişki içindedirler. Mutualistik (karşılıklı faydacı) ilişkilerin tamamı karşılıklı evrimin harika birer örneğidir. İşte bu ortak yaşam formunda da karşımıza incir arıları çıkar:

Bu sempatik arılar, diğer arılarla beraber Hymenoptera takımında yer alırlar. Bir sürü arı familyası söz konusudur. Bizim en çok bildikleriniz genelde bal arılarıdır, onların da arasında değişik ve ilginç türler vardır.

İncir arıları da hepsi birden bu takım içinde Agaonidae familyası altında birleşmişlerdir ve 20 adet cinse ayrılmışlardır evrimsel süreçte. Olayın gidişatına geçmeden önce bereketli incir ağacımıza geri dönüş yapmam gerekiyor. Bu ağaçlar genellikle yılda iki defa olmak üzere 500 - 1.000.000 meyveden oluşan ürün verebilir. Çiçeklerine sikonyum denilen bu ağaçlar tohum oluşturmak için en az bir arı türünün tozlaştırmasına ihtiyaç duyarlar. 


Dişi arı incirin çiçek pulcuğundan sikonyuma giriş yapar, onun amacı aslında yavrularının güven içinde dünyaya gelebilmesini sağlamaktır ve meyvenin içinde boynu kısa olan dişi çiçeklerin içine yumurtalarını bırakır. Kendisi orada ölür, ama kendisinden sonra neslini devam ettirmeyi de garantilemiş olur. Dişi arı meyveye girdiği anda yumurtanın konmadığı diğer çiçeklerin de döllenmesine vesile olur, çünkü kendisi meyvenin içerisine girerek tozlaşma sürecinde rol oynar farkına bile varmadan. Yavru arılar ise incririn ovaryumu haline gelen bölgesinde gelişirler. Arıların yumurta bırakmadığı çiçekler de tohum oluştururlar. Kanatsız formda olan erkek arılar tohumlarından çıktıktan bir süre sonra incirin ovaryumunda dişi partnerlerini bulurlar ve orada çiftleşirler. Kısa bir süre sonra da dişi arılarımız incirden çıkıp diğer incirleri dolaşır ve polen toplar. Yeterince polen topladıktan sonra da başka bir incir ağacını bulur ve oraya yumurtalarını yerleştirdikten sonra ölür. Döngümüz bu şekilde yoluna devam eder. 


Burada ilginç noktalardan biri incir ağaçları ya dişidir ya da erkektir. Yani dişi arılar taşıdıkları polenler erkek ve dişi incirleri bir araya getirmektedirler. Dişi arıların nereden cinsiyet ayrımı yaptıklarına gelirsek de incirler tarafından üretilen belli kimyasallar vasıtasıyla arıların döllenmesine yardımcı olacağı incir ağacını bulabilir. Buraya kadar okumuşsanız anlamışsınızdır, o inciri yiyerek hem arıların aşk yuvalarını heba ediyorsanız bir de kendileri içindeyken hem de iki incir ağacının arasına girerek izdivaçlarına engel oluyorsunuz. Tabii bizim genelde yediğimiz incirlerin çoğu başta da belirttiğim gibi kültüre edilmiş vaziyettedirler, yani arılara ihtiyaç olmadan kendi kendilerini dölleyebilirler. 

Doğada bir sürü arı türü mevcuttur, ama yalnızca incir arıları incir meyvesinin deliğinden girebilecek kadar küçüktür ve ikinci olarak yalnızca onun duyargaları incir meyvesinin salgıladığı kimyasalları fark edebilecek kapasitededir. Ama incir ağaçları tozlaşmak için yalnızca bu arılara muhtaç değillerdir, arılar ama spesifik olarak bu incir ağacına muhtaç olmuşlardır doğada nesillerini devam ettirebilmek adına. Bu ortak evrim neticesinde de bir üreme izolasyonu sağlanmıştır yani arıların uçabildiği yerlerde sonuçta incirler yayılım gösterebilmiştir. Başka böceklerin tozlaştırmasını beklemelerine gerek kalmadan bu arılarla aralarında gelişen bu ortaklık iki türü de, karşılıklı evrimin en iyi örneklerinden biri haline getirmiştir. Bu ilişkinin ilk kökenlerinin 70-90 milyon yıl önce ortaya çıktığı bilinmektedir. 

doi: 10.47023/ea.bilim.212

Bu Makaleyi Alıntıla
Okundu Olarak İşaretle
Evrim Ağacı Akademi: Canlıların Evrimi Yazı Dizisi

Bu yazı, Canlıların Evrimi yazı dizisinin 31. yazısıdır. Bu yazı dizisini okumaya, serinin 1. yazısı olan "Oksijenli Solunum Nasıl Evrimleşti? İlkel Hücreler Nasıl Oldu da Oksijeni Kullanabilecek Biçimde Evrimleştiler?" başlıklı makalemizden başlamanızı öneririz.

Yazı dizisi içindeki ilerleyişinizi kaydetmek için veya kayıt olun.

EA Akademi Hakkında Bilgi Al
72
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Paylaş
Sonra Oku
Notlarım
Yazdır / PDF Olarak Kaydet
Bize Ulaş
Yukarı Zıpla

İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!

Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.

Soru & Cevap Platformuna Git
Bu İçerik Size Ne Hissettirdi?
  • Tebrikler! 13
  • Mmm... Çok sapyoseksüel! 7
  • İnanılmaz 6
  • Muhteşem! 5
  • Bilim Budur! 4
  • Merak Uyandırıcı! 3
  • İğrenç! 1
  • Güldürdü 0
  • Umut Verici! 0
  • Üzücü! 0
  • Grrr... *@$# 0
  • Korkutucu! 0
Kaynaklar ve İleri Okuma
  • A. Demirsoy. (2014). Yaşamın Temel Kuralları Cilt Ii Kısım Ii Omurgasızlar-Böcekler Entomoloji. ISBN: 9786054460335. Yayınevi: Hacettepe Yayıncılık.
  • P. J. Gullan, et al. (2010). The Insects: An Outline Of Entomology. ISBN: 9781444330366. Yayınevi: Wiley-Blackwell.
  • D. H. Janzen. (1980). When Is It Coevolution?. Evolution, sf: 611-612. doi: 10.1111/j.1558-5646.1980.tb04849.x. | Arşiv Bağlantısı
  • J. N. Thompson. (2014). Interaction And Coevolution. ISBN: 9780226127323. Yayınevi: London.
  • J. N. Thompson. (1989). Concepts Of Coevolution. Trends in Ecology & Evolution, sf: 179-183. doi: 10.1016/0169-5347(89)90125-0. | Arşiv Bağlantısı
  • J. N. Thompson. (2005). The Geographic Mosaic Of Coevolution. ISBN: 9780226118697. Yayınevi: University of Chicago Press.
  • P. R. Ehrlich, et al. (2006). Butterflies And Plants: A Study In Coevolution. JSTOR, sf: 586. doi: 10.2307/2406212. | Arşiv Bağlantısı
  • K. O. Stanley, et al. (2004). Competitive Coevolution Through Evolutionary Complexification. Journal of Artificial Intelligence Research, sf: 63-100. doi: 10.1613/jair.1338. | Arşiv Bağlantısı
  • J. M. McNamara, et al. (2008). The Coevolution Of Choosiness And Cooperation. Nature, sf: 189-192. doi: 10.1038/nature06455. | Arşiv Bağlantısı
  • R. M. Anderson, et al. (1982). Coevolution Of Hosts And Parasites. Parasitology, sf: 411-426. doi: 10.1017/S0031182000055360. | Arşiv Bağlantısı
  • A. J. Boucot. (1990). Evolutionary Paleobiology Of Behavior And Coevolution. ISBN: 9780444880345. Yayınevi: Elsevier Publishing Company.
  • S.  Nuismer, et al. (2015). When Is Correlation Coevolution?. The American Naturalist, sf: 525-537. doi: 10.1086/651591. | Arşiv Bağlantısı
  • L. R. Lawlor, et al. (2015). The Coevolution And Stability Of Competing Species. The American Naturalist, sf: 79-99. doi: 10.1086/283049. | Arşiv Bağlantısı
  • S. Paterson, et al. (2010). Antagonistic Coevolution Accelerates Molecular Evolution. Nature, sf: 275-278. doi: 10.1038/nature08798. | Arşiv Bağlantısı
Tüm Reklamları Kapat

Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?

Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:

kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci

Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 27/04/2024 04:46:45 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/212

İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.

Keşfet
Akış
İçerikler
Gündem
Yeni Doğan
Hayvan Davranışları
Işık Yılı
Bağırsak
Virüs
Psikanaliz
Maske Takmak
Yeşil
Saldırı
Zeka
Solunum
Köpekler
Arkeoloji
Bebek Doğumu
Karar Verme
Genel Görelilik
Mistik
Epistemik
Besin
Evrim Ağacı
Ağrı
Mers
Akıl
Algoritma
Güneş
Aklımdan Geçen
Komünite Seç
Aklımdan Geçen
Fark Ettim ki...
Bugün Öğrendim ki...
İşe Yarar İpucu
Bilim Haberleri
Hikaye Fikri
Video Konu Önerisi
Başlık
Gündem
Bugün bilimseverlerle ne paylaşmak istersin?
Bağlantı
Kurallar
Komünite Kuralları
Bu komünite, aklınızdan geçen düşünceleri Evrim Ağacı ailesiyle paylaşabilmeniz içindir. Yapacağınız paylaşımlar Evrim Ağacı'nın kurallarına tabidir. Ayrıca bu komünitenin ek kurallarına da uymanız gerekmektedir.
1
Bilim kimliğinizi önceleyin.
Evrim Ağacı bir bilim platformudur. Dolayısıyla aklınızdan geçen her şeyden ziyade, bilim veya yaşamla ilgili olabilecek düşüncelerinizle ilgileniyoruz.
2
Propaganda ve baskı amaçlı kullanmayın.
Herkesin aklından her şey geçebilir; fakat bu platformun amacı, insanların belli ideolojiler için propaganda yapmaları veya başkaları üzerinde baskı kurma amacıyla geliştirilmemiştir. Paylaştığınız fikirlerin değer kattığından emin olun.
3
Gerilim yaratmayın.
Gerilim, tersleme, tahrik, taciz, alay, dedikodu, trollük, vurdumduymazlık, duyarsızlık, ırkçılık, bağnazlık, nefret söylemi, azınlıklara saldırı, fanatizm, holiganlık, sloganlar yasaktır.
4
Değer katın; hassas konulardan ve öznel yoruma açık alanlardan uzak durun.
Bu komünitenin amacı okurlara hayatla ilgili keyifli farkındalıklar yaşatabilmektir. Din, politika, spor, aktüel konular gibi anlık tepkilere neden olabilecek konulardaki tespitlerden kaçının. Ayrıca aklınızdan geçenlerin Türkiye’deki bilim komünitesine değer katması beklenmektedir.
5
Cevap hakkı doğurmayın.
Bu platformda cevap veya yorum sistemi bulunmamaktadır. Dolayısıyla aklınızdan geçenlerin, tespit edilebilir kişilere cevap hakkı doğurmadığından emin olun.
Ekle
Soru Sor
Sosyal
Yeniler
Daha Fazla İçerik Göster
Popüler Yazılar
30 gün
90 gün
1 yıl
Evrim Ağacı'na Destek Ol

Evrim Ağacı'nın %100 okur destekli bir bilim platformu olduğunu biliyor muydunuz? Evrim Ağacı'nın maddi destekçileri arasına katılarak Türkiye'de bilimin yayılmasına güç katın.

Evrim Ağacı'nı Takip Et!
Yazı Geçmişi
Okuma Geçmişi
Notlarım
İlerleme Durumunu Güncelle
Okudum
Sonra Oku
Not Ekle
Kaldığım Yeri İşaretle
Göz Attım

Evrim Ağacı tarafından otomatik olarak takip edilen işlemleri istediğin zaman durdurabilirsin.
[Site ayalarına git...]

Filtrele
Listele
Bu yazıdaki hareketlerin
Devamını Göster
Filtrele
Listele
Tüm Okuma Geçmişin
Devamını Göster
0/10000
Bu Makaleyi Alıntıla
Evrim Ağacı Formatı
APA7
MLA9
Chicago
Ç. M. Bakırcı, et al. Karşılıklı Evrim (Koevolüsyon) Nedir? Vücudumuzdan Karşılıklı Evrim Örnekleri.... (19 Ağustos 2011). Alındığı Tarih: 27 Nisan 2024. Alındığı Yer: https://evrimagaci.org/s/212 doi: 10.47023/ea.bilim.212
Bakırcı, Ç. M., Öztürk, . (2011, August 19). Karşılıklı Evrim (Koevolüsyon) Nedir? Vücudumuzdan Karşılıklı Evrim Örnekleri.... Evrim Ağacı. Retrieved April 27, 2024. from https://doi.org/10.47023/ea.bilim.212
Ç. M. Bakırcı, et al. “Karşılıklı Evrim (Koevolüsyon) Nedir? Vücudumuzdan Karşılıklı Evrim Örnekleri....” Edited by Çağrı Mert Bakırcı. Evrim Ağacı, 19 Aug. 2011, https://doi.org/10.47023/ea.bilim.212.
Bakırcı, Çağrı Mert. Öztürk, . “Karşılıklı Evrim (Koevolüsyon) Nedir? Vücudumuzdan Karşılıklı Evrim Örnekleri....” Edited by Çağrı Mert Bakırcı. Evrim Ağacı, August 19, 2011. https://doi.org/10.47023/ea.bilim.212.
ve seni takip ediyor

Göster

Şifrenizi mi unuttunuz? Lütfen e-posta adresinizi giriniz. E-posta adresinize şifrenizi sıfırlamak için bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Eğer aktivasyon kodunu almadıysanız lütfen e-posta adresinizi giriniz. Üyeliğinizi aktive etmek için e-posta adresinize bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Close