Komünite Ekolojisi: Bir Topluluğu Oluşturan Türler Arasında Ne Tür İlişkiler Vardır?
Genel olarak bakıldığında bir türün popülasyonlarının başka bir türün popülasyonlarından izole olarak yaşadığını görmek mümkün değildir. Belirli bir habitatta bulunan ve birbirleriyle etkileşim halinde olan popülasyonlar ekolojik bir topluluk oluşturur ve bu habitatta bulunan türlerin sayısı ve bollukları, topluluğun çeşitliliği olarak bilinir. Tür çeşitliliğinin düşük olduğu Antarktika buzullarında bile çok sayıda canlı organizma bulunur; bununla beraber tropikal yağmur ormanları habitatlarının barındırdığı türlerin çeşitliliği tahmin edilemeyecek kadar büyüktür. Bilim insanları da bu çerçevede türlerin birbirleriyle ne tür etkileşimlerde bulunduklarını anlamak ve aynı kaynaklar için nasıl rekabet ettiklerini bulgulamak amacıyla topluluk seviyesinde ekolojik gözlemlerde bulunurlar.
Predasyon ve Otçulluk
Türler arası etkileşimin belki de en klasik örneği av-avcı ilişkisidir. Avcı-av etkileşiminin en dar tanımı, bir popülasyonun bireylerinin başka bir popülasyonun bireylerini öldürüp tüketmesi şeklindedir. Bir topluluktaki avcıların ve avların popülasyon büyüklükleri sabit değildir ve birbirleriyle ilişkili gibi görünen döngüler çerçevesinde değişebilirler. Av-avcı popülasyon dinamiklerinin en sık verilen örneği vaşak (avcı) ve Amerika tavşanı (av) döngüsüdür (Şekil 19.4.1).
Avcı ve av popülasyonu büyüklüklerinin bu döngüsü yaklaşık on yıllık bir periyoda sahiptir ve avcı popülasyonu av popülasyonunun bir ila iki yıl gerisinde kalmaktadır. Bu döngünün bir açıklaması, tavşan sayısındaki artışın vaşak için daha fazla yemek anlamına gelmesi, dolayısıyla vaşak popülasyonunun da artmasıdır. Bununla beraber vaşak popülasyonu için bir eşik mevcuttur; vaşaklar bir noktada o kadar fazla tavşan öldürürler ki tavşan sayıları azalmaya başlar, bu da vaşakların yiyecek kıtlığı çekmesiyle sonuçlanır ve popülasyonları eşgüdümlü olarak düşer. Vaşak popülasyonu düştüğünde tavşanlar için avcı baskısı da düşer, ve böylelikle tavşan popülasyonu tekrar artışa geçer.
Predasyon ve Otçulluğa Karşı Savunma Mekanizmaları
Predasyon ve predatörden kaçınma, güçlü seçici etmenlerdir. Bir av popülasyonundaki bir bireyin avcılarından daha iyi kaçmasını sağlayan herhangi bir kalıtsal karakter özelliği, sonraki nesillerde daha fazla sayıda temsil şansı bulacaktır. Bir avcının avını daha verimli bir şekilde bulup yakalamasını sağlayan özellikler de benzer şekilde daha fazla sayıda yavruya aktarılacak ve popülasyon içinde özelliğin yaygınlığında bir artışa yol açacaktır. Belirli popülasyonlar arasında gerçekleşen bu tür ekolojik ilişkiler, bu popülasyonlarda karşılıklı evrimsel tepkiler tarafından belirlenen adaptasyonlara yol açar. Türler, predasyon ve otçulluktan kaçınmak için çok sayıda mekanizma geliştirmiştir. Savunmalar mekanik, kimyasal, fiziksel veya davranışsal olabilir.
Hayvanlarda zırh veya bitkilerde diken gibi mekanik savunmalar, fiziksel teması engelleyerek avlanmayı ve otlanmayı önler (Şekil 19.4.2 a). Birçok hayvan, avlanmalarını engellemek amacıyla bitkiler aracılığıyla kimyasal savunma unsurları üretir, alır ve depolar. Birçok bitki türü de hayvanlar için zehirli ve bitkinin tüketimini engellemesi haricinde herhangi bir işlevi bulunmayan ikincil bileşikler üretir. Örneğin yüksük otu, yenildiğinde son derece zehirli olan dijitalis de dahil olmak üzere çeşitli bileşikler üretmektedir (Şekil 19.4.2 b). Biyomedikal bilimciler yüksük otu tarafından üretilen kimyasalı kalp ilacı olarak kullanmışlardır. Bu ilaç onlarca yıldır hayat kurtarmaktadır.
Birçok türün ise vücut şekilleri ve renkleri, avcılar tarafından kolaylıkla tespit edilemeyecek şekilde evrimleşmiştir. Tropikal baston böceği, bir dal şeklinde ve rengindedir. Bu da gerçek dallarla bezeli bir alanda sabit durduğunda görülmesini çok zorlaştırır (Şekil 19.4.3 a). Bu fenomenin bir başka örneği de çevresinin rengine göre kendi renklerini değiştirebilen bukalemunlardır. (Şekil 19.4.3 b).
Bazı türlerde ise renkler, avcıları iğrenç veya zehirli oldukları konusunda uyarı niteliğiyle evrimleşmiştir. Örneğin, kral kelebeği tırtılı, kendisini potansiyel avcılara karşı zehirli veya iğrenç hale getirmek için yiyeceğindeki (bitkiler ve ipekotları) zehirleri hapseder ve açık sarı ve siyah renkleriyle çevresine zehirli olduğunu gösterir. Bunun yanında tırtıl, vücudunda hapsettiği zehirleri yetişkin formuna da aktarabilir; yetişkin kral kelebekleri ise siyah ve kırmızı renkleriyle avcıları kendinden uzak tutar. Kızılca kurbağalar da potansiyel avcılarına karşı kendilerini iğrenç kılan toksinler üretmektedir. Karınlarında bulunan parlak kırmızı veya turuncu renkleri potansiyel avcılarına sergileyerek bu avcıları saldırıdan vazgeçirirler. Bunlar, görece yaygın bir adaptasyon olan uyarı nitelikli renklendirmenin yalnızca iki örneğidir. Uyarı nitelikli renklendirme yalnızca bir avcı avını bulmak için görme yetisini kullanıyorsa ve öğrenebiliyorsa işe yarar; yani deneyimsiz bir avcı, benzer renkteki diğer bireylerden kaçınmadan önce bu bireylerden birini yemenin olumsuz sonuçlarını deneyimlemelidir (Şekil 19.4.4).
Bazı avcılar renkleri sebebiyle belirli potansiyel avlardan kaçmayı öğrenir; bazı türler ise yenmelerinde bir sakınca olmamasına/zehirli olmamalarına rağmen bu renkleri taklit edecek mekanizmaların evrimine sahne olmuşlardır. Bazı taklit vakalarında zararsız bir tür, zararlı bir türün uyarı niteliğindeki renklerini barındırır. Bu türlerin aynı avcılar tarafından avlanması takdirinde de taklit, aslında zararsız olmayan türleri de korur. Birçok böcek türü sokucu ve zehirli böceklerin bir türü olan eşek arılarının renklerini taklit ederek avcıların kendilerini avlamaktan sakınmasını sağlar (Şekil 19.4.5).
Taklitçiliğin bazı başkaca vakalarında ise birçok türün aynı uyarı niteliğindeki renkleri taşımanın yanında savunma mekanizmalarına da sahip olduğu görülmektedir. Bu uyarı niteliğindeki renklerin sıklığı, potansiyel avcıların bu renkleri taşıyan türleri avlamaktan sakınmasına katkıda bulunur. Şekil 19.4.6'da benzer renklere sahip kötü tatlı kelebekler gösterilmektedir.
Rekabetçi Dışlama İlkesi
Bir habitat içindeki kaynaklar genellikle sınırlıdır ve bu kaynaklara erişim konusunda birden fazla tür bir rekabet halinde olabilir. Bu bağlamda ekologlar, tüm türlerin bir ekolojik nişe, yani ilgili tür tarafından kullanılan, diğer türlerle olan etkileşimlerini de içeren belirli kaynak dizgesine sahip olduğunu bulgulamıştır. Rekabetçi dışlama ilkesi, iki türün bir habitatta aynı nişe sahip olamayacağını; yani iki farklı tür aynı kaynak için rekabet halindeyse bir topluluk içinde birlikte var olamayacağını, iki tür arasında kaynak kullanımında bir örtüşmenin olduğu ve bu örtüşmeden bir rekabetin doğduğu durumlarda, paylaşılan kaynağa olan bağımlılığı azaltan özelliklerin seçileceğini, bu yolla örtüşmenin azalacağını ifade eder. Eğer türlerden birinde rekabeti azaltacak bir evrim meydana gelmezse, kaynağı daha verimli şekilde kullanan tür, diğer türü yok edecektir. Bu ilkenin deneysel bir örneği, Şekil 19.4.7'de Paramecium aurelia ve Paramecium caudatum olmak üzere iki protozoon türü ile gösterilmektedir. Laboratuvarda ayrı ayrı yetiştirildiklerinde her iki tür de rahatlıkla yaşar. Ancak aynı test tüpüne (habitat) bir arada konulduklarında, P. aurelia yiyecek bağlamında P. caudatum'a baskın gelir ve P. caudatum'u yok olmaya sürükler.
Simbiyoz
Simbiyotik ilişkiler, farklı türlerin bireyleri arasındaki yakın ve uzun vadeli etkileşimlerdir ve üç türü bulunur. Bir türün fayda gördüğü, diğer türün fayda görmediği ve zarar görmediği türdeki simbiyotik etkileşim komensal; iki türün de fayda gördüğü simbiyotik etkileşim mutualistik, bir türün fayda gördüğü, diğer türün zarar gördüğü simbiyotik etkileşim ise parazitik olarak değerlendirilir.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Komensalizm
Komensal ilişki, bir türün yakın ve uzun vadeli bir etkileşimden fayda sağlarken diğerinin ne fayda ne de zarar gördüğü durumlarda ortaya çıkar. Ağaçlara yuva yapan kuşlar, komensal ilişkinin iyi bir örneğidir (Şekil 19.4.8). Ağaç, dalları arasındaki yuvanın varlığından zarar görmez; zira yuvalar hafiftir, dalın yapısal bütünlüğü üzerinde çok az baskı oluşturur ve ağacın fotosentez amacıyla kullandığı yaprakların çoğunluğu yuvanın üzerindedir. Buna karşın kuş, ağaca yuva yapmaktan büyük fayda sağlar; zira böylelikle yumurtalarını ve yavrularını avcı tehdidinden koruyabilir. Birçok potansiyel komensal ilişki bulunmaktadır, ancak bu ilişkilerin komensal niteliğini kanıtlamak, ilişki taraflarından atıl olanın herhangi bir fayda görüp görmediğini belirlemenin zorluğu sebebiyle zordur.
Mutualistik Simbiyoz
Mutualistik simbiyozda iki tür de etkileşimlerinden fayda görür. Örneğin termitler, bağırsaklarında yaşayan protistler ile mutualistik bir ilişki içindedir (Şekil 19.4.9a). Protistler, hücrelerinde bulunan, simbiyotik etkileşim içinde olduğu bakteriler sayesinde selülaz enzimi üretebilir ve termitlerin yediği selülozu sindirebilir. Termitler protistler veya bu protistlerin hücrelerinde bulunan bakteriler olmaksızın aldığı besinlerden elde ettiği selülozu sindiremez. Bu bağlamda, üçlü simbiyotik ilişki çerçevesinde protistler, koruyucu bir çevre ve termitin sağladığı sürekli besinden fayda sağlar; bakteriler, iki kat koruyucu çevre ve iki kaynaktan aldığı devamlı besinden fayda sağlar; termitler ise selülozun sindiriminden fayda sağlar.
Likenler ise bir mantar ile fotosentetik algler veya siyanobakteriler arasındaki mutualistik bir ilişkiye sahne olur (Şekil 19.4.9 b). Algler tarafından üretilen glikoz her iki organizma için de besin sağlar; likenin fiziksel yapısı algleri dış etmenlerden korur ve atmosferdeki bazı besin maddelerine erişebilmelerini sağlar. Likenlerin algleri, doğru ortam sağlandığında bağımsız olarak yaşayabilir, ancak mantar partnerlerinin çoğu kendi başlarına yaşayamaz.
Parazitizm
Parazit, beslendiği organizmayı doğrudan öldürmek yerine bu organizmadan beslenen bir organizmadır. Bu ilişkide parazit fayda sağlar, ancak beslenen organizma, yani konak zarar görür. Parazit, konağın normalde hayatını sürdürmesi için tükettiği kaynakları hortumladığı için konak genellikle zayıf düşer. Parazitler konaklarını öldürebilir, ancak konağın bir başka konağa yayılmadan önce üreme döngüsünü tamamlamaya yönelik, öldürme sürecini yavaşlatan bir seçilim de bulunmaktadır.
Parazitlerin üreme döngüleri genellikle çok karmaşıktır ve bazen birden fazla konak türüne ihtiyaç duyarlar. Domuz eti, balık veya sığır eti gibi kontamine olmuş, az pişmiş et tüketildiğinde tenya, insanlarda hastalığa neden olur. Konağın bağırsağında birkaç yıl yaşayabilen tenya, konağın tükettiği besinlerden beslenir ve vücuduna segmentler ekleyerek 15 metre uzunluğa kadar ulaşabilir. Parazit, yaşam döngüsünü tamamlamak için bir konak türünden ikinci bir konak türüne geçer.
Bir başka parazit olan Plasmodium falciparum ise dünyanın birçok yerinde önemli bir hastalık olarak kabul edilen sıtmaya sebep olur. İnsan karaciğerinde ve kırmızı kan hücrelerinde yaşayan organizma, insan konaklarında eşeysiz olarak çoğalır ve yaşam döngüsünü tamamlamak için kanla beslenen sivrisineklerin bağırsaklarında eşeyli olarak ürer. Böylece sıtma, insandan sivrisineğe, sivrisinekten de insana geçme yoluyla eklembacaklılarla bulaşan birçok bulaşıcı hastalıktan biri haline gelir.
https://www.youtube.com/watch?v=fzIDE0ippf4
Toplulukların Özellikleri
Topluluklar, yapıları (popülasyonların sayısı, büyüklüğü ve etkileşimleri) ve dinamikleri (üyelerin ve etkileşimlerinin zaman içinde nasıl değiştiği) ile karakterize edilebilen karmaşık sistemlerdir. Topluluk yapısını ve dinamiklerini anlamak, ekosistemler üzerindeki etkileri en aza indirmemizi ve faydalandığımız ekolojik toplulukları yönetebilmemizi mümkün kılar.
Biyoçeşitlilik
Ekologlar, toplulukların temel özelliklerinden biri olan biyoçeşitliliği kapsamlı bir şekilde incelemişlerdir. Bu bağlamda kullanılan bir biyoçeşitlilik ölçütü, belirli bir alandaki türlerin sayısı ve bu türleri oluşturan bireylerin bolluğudur. Söz konusu alan bir habitat, bir biyom veya biyosferin tamamı olabilir. Tür zenginliği dünya genelinde değişiklik göstermektedir (Şekil 19.4.11) ve ekologlar biyoçeşitliliği belirleyen faktörleri anlamaya çalışmaktadır. Biyoçeşitliliği belirleyen birçok faktör bulunur ve bu faktörlerden birisi enlemdir; tür zenginliği ekvatora yaklaştıkça artmakta, kutuplara gittikçe düşmektedir. Ada biyocoğrafyası, izole adalarda bulunan büyük tür zenginliğini açıklamaya çalışır ve bu alan kapsamında tür zenginliği, ada boyutu ve anakaradan uzaklık arasında ilişkiler tespit edilmiştir.
Göreli tür bolluğu veya zenginliği, bir sistemdeki tüm türlerin toplam birey sayısına göre bir türdeki birey sayısıdır. Aşağıda açıklanan temel türler, genellikle en yüksek göreli tür bolluğuna sahiptir.
Temel Türler
Temel türler (İng: "foundation species"), bir topluluğun "tabanı" veya "ana kayası" olarak kabul edilir ve topluluğun genel yapısı üzerinde en büyük etkiye sahiptir. Genellikle primer üretici olan bu türler, tipik olarak bol miktarda bulunur. Örneğin, bir kahverengi alg türü olan su yosunu, Kaliforniya kıyılarındaki yosun ormanlarının taban türüdür.
Temel türler, çevreyi fiziksel olarak değiştirme yoluyla habitat üretebilir ve sürdürebilir. Bu durumun örnekleri arasında bir üst paragrafta bahsedilen su yosunları veya bir ormanda bulunan ağaç türleri yer almaktadır. Mercan resiflerinin fotosentetik mercanları, çevreyi değiştirme yoluyla habitatlarını yapılandırmaktadır (Şekil 19.4.12). Canlı ve ölü mercanların dış iskeletleri resif yapısının büyük bir kısmını oluşturur ve diğer birçok türü dalgalardan ve okyanus akıntılarından korur.
Kilit Taşı Türleri
Kilit taşı türler (veya kısaca "kilit türler"), ekosistemlerde çeşitli türlerin yaygınlığını, ekolojik topluluğun yapısını ve bazı durumlarda biyoçeşitliliğini sürdürmede üst düzey etkilere sahip türlerdir.
Pisaster ochraceus (gelgit deniz yıldızı), Amerika Birleşik Devletleri'nin kuzeybatı kesiminde bulunan kilit taşı bir türdür (Şekil 19.4.13). Çalışmalar, bu deniz yıldızının bağlu bulunduğu topluluklardan ayrılması halinde doğal avları olan midye popülasyonlarının arttığını, bunun da tür kompozisyonunu tamamen değiştirdiğini ve habitat biyoçeşitliliğini azalttığını bulgulamaktadır. Bir başka kilit taşı tür ise bulunduğu topluluğun gereksinim duyduğu inorganik bir besin olan fosforun neredeyse tamamını sağlayan Astyanax aeneus'tur (bantlı tetra balığı). Bantlı tetralar, besinlerini büyük ölçüde karasal ekosistemde yaşayan böceklerden elde eder ve sucul ekosisteme fosfor bırakır. Bu balıkların neslinin tükenmesi, topluluktaki popülasyonlar arasındaki ilişkileri ve muhtemelen biyolojik çeşitliliği önemli ölçüde etkileyecektir.
Topluluk Dinamikleri
Topluluk dinamikleri, topluluk yapısı ve kompozisyonunda zaman içinde meydana gelen değişikliklerdir ve bu değişiklikler, genellikle volkan patlamaları, depremler, fırtınalar, yangınlar ve iklim değişikliği gibi çevresel afetlerin ardından yaşanmaktadır. Bu bağlamda topluluk dengesi, türlerin tipi ve ilişkilerinin zaman içinde değiştiği, ancak sayılarının görece sabit kaldığı dinamik bir durum anlamına gelir ve tür sayısı görece sabit olan toplulukların dengede olduğu düşünülür. Bir topluluk, bir çevresel kargaşanın ardından denge haline geri dönebilir veya dönemeyebilir.
Süksesyon, ciddi bir afetin ardından, bir topluluğu oluşturan türlerin zaman içinde sıralı olarak ortaya çıkması ve kaybolması anlamına gelir. Primer süksesyonda yeni açığa çıkan veya oluşan bir kaya, canlı organizmalar tarafından kolonize edilir; sekonder süksesyonda ise ekosistemin bir kısmı bozulur ve önceki topluluğun kalıntıları mevcudiyetini sürdürür. Her iki durumda da az ya da çok kalıcı bir topluluk oluşana kadar türler sıralı bir değişime uğrar.
Primer Süksesyon ve Öncü Türler
Primer süksesyon, bir afetin ardından yeni bir alan ortaya çıktığında meydana gelir. Bunun bir örneği Hawaii Büyük Ada bölgesinde yaşanan volkan patlamasıdır. Bu bölgede lavlar okyanusa akarken devamlı olarak yeni alanlar oluşturmakta; ada her yıl 32 dönüm kadar genişlemektedir. Ayrışma ve diğer doğal güçler oluşan kayaları parçalamakta, liken ve bazı bitki türleri gibi öncü türlere alan yaratmaktadır (Şekil 19.4.14). Bu türler de mineral açısından zengin lavların parçalanmasında ve toprağa dönüşmesinde rol oynayarak ot, çalı ve ağaç gibi daha az dayanıklı ve daha rekabetçi türlerin gelişimine önayak olur. Bu türler de primer türlerin yerini alır ve zaman içinde alan, primer türlerden çok daha farklı bir dizi organizma ile denge haline ulaşır.
Sekonder Süksesyon
İkincil süksesyonun klasik bir örneği, orman yangını ile arınan meşe ve ceviz ormanlarında görülmektedir (Şekil 19.4.15). Orman yangınları bitki örtüsünün büyük bir kısmını bertaraf etmektedir ve yangına yakalanan hayvanlar kaçamamaları takdirinde hayatlarını kaybederler. Bununla beraber bertaraf olan hayvan ve bitkilerin barındırdığı besinler, kül formunda toprağa geri döner. Yani bir yangın sonrasında topluluk önemli ölçüde değişir; ancak yangın, beraberinde hızlı re-kolonizasyon için temel teşkil eden bir toprak ekosistemini de getirmektedir.
Yangından önce bitki örtüsü, bitkilerin birincil enerji kaynağı olan güneş ışığına erişimi olan uzun ağaçlar tarafından domine edilmektedir. Bu ağaçların yükseklikleri daha alçakta yaşayan türleri ve zemini gölgelemektedir. Yangınla beraber bu uzun ağaçlar baskınlığını kaybeder ve yangın sonrasında büyüyen ilk türler genellikle tek yıllık bitkiler olur. Bu tek yıllık bitkileri ise hızla büyüyen ve yayılan diğer öncü türler takip eder. Yabani otların yıllar içinde sebep olduğu çevresel değişimler küçük çam, meşe ve ceviz ağaçlarının yanında çalılıklar için de uygun ortam sağlar. Nihayetinde, yaklaşık 150 yıllık bir periyodda orman denge noktasına ulaşır ve yangın öncesi topluluğa benzer bir hal alır. Bu denge hali, doruk veya klimaks topluluk olarak adlandırılmaktadır ve bir sonraki afete kadar varlığını sürdürür. Doruk toplulukları genellikle belirli bir iklim ve jeolojik durumun özellikleri çerçevesinde belirlenir. Topluluk, denge haline bir defa ulaştığında yangın öncesi haliyle benzer bir nitelik kazansa da dinamiktir ve tür bolluğu ve kimliği bağlamlarında kalıcı değişiklikler barındırabilir. Bir bölgede yürütülen tarım faaliyetlerinin ardından yaşanan doğal ekosisteme geri dönüş de bir sekonder süksesyon süreciyle gerçekleşir.
İstilacı Türler
İstilacı türler, doğal alanlarının dışında bir bölgeye getirildiklerinde etkileşime girdiği topluluğu değiştiren yabancı organizmalardır. Amerika Birleşik Devletleri'nde mor salkım otu (Lythrum salicaria) ve zebra midyesi (Dreissena polymorpha) gibi istilacı türler su ekosistemlerini değişikliğe uğratmış; bazı ormanlar akdiken (Rhamnus cathartica) ve sarımsak otunun (Alliaria petiolata) yayılması nedeniyle tehdit altındadır. Bazı iyi bilinen istilacı hayvanlar arasında dişbudak zümrüt kurdu (Agrilus planipennis) ve Avrupa sığırcığı (Sturnus vulgaris) bulunmaktadır. Gerek ormanda, gerek yazın yaptığınız bir tekne gezintisinde, gerek sokakta yürürken en az bir istilacı türle karşılaşmışsınızdır.
İstilacı türlerin yakın zamanda fazlasıyla çoğaldığı bir vaka, Amerika Birleşik Devletleri'nde bulunan Asya sazanları vakasıdır. 1970'li yıllarda havuzları fazla planktondan arındırmak amacıyla yayınbalığı havuzları ve atıksu arıtma tesislerinde kullanılmak üzere ABD'ye getirilen bu balıklardan bazıları, kapatıldığı bölgelerden kaçmış, 1980'li yıllara gelindiğinde ise Mississippi Nehir havzasının Illinois ve Missouri Nehirleri dahil olmak üzere birçok kolunu kolonize etmiştir.
Hızlı üreyen ve doymak bilmeyen bu balıklar, yiyecek ve kaynak konusunda yerli türlerle rekabete girmesi halinde bu türlerin yok olmasına yol açabilir. Örneğin, aynı familyanın bir türü olan ot sazanı, fitoplankton ve su bitkileriyle beslenmektedir. Fitoplankton ve su bitkileri için yerli türlerle rekabete giren bu balıklar, su bitkilerini tüketerek yerli balıkların yumurtladığı habitatları değişime uğratır. Bir başka tür olan gümüş sazan ise zooplanktonlarla beslenen yerli balıklarla rekabet halindedir.
Illinois Nehri'nin bazı bölgelerinde topluluk biyokütlesinin %95'ini Asya sazanları oluşturmaktadır. Bu balıklar yenebilir nitelikte olmasına karşın bol kılçıklıdır ve ABD'de tercih edilen bir besin kaynağı olamamışlardır. Buna ek olarak bu türler, Büyük Göllerde yerel ekonomi ve rekreasyonel balıkçılık için son derece önemli olan yerli balık ve balıkçılık kaynaklarını tehdit etmektedir. Asya sazanı, bununla da kalmayıp yaklaşan motorlu teknelerin sesinden korkmakta, kendini su yüzüne fırlatarak teknede seyahat eden insanlara zarar verebilmektedir.
Büyük Göller bölgesi, bu bölgede gerçekleştirilen somon ve göl alabalığı balıkçılığı faaliyetleri Asya sazanlarının tehdidi altındadır. Henüz Büyük Göller bölgesine ulaşamamış bu sazanların Mississippi Nehri ve Büyük Göller havzaları arasındaki tek geçit olan Chicago Kanalına ulaşmasını engellemeye yönelik çalışmalar sürdürülmektedir. Bu çalışmalar arasında elektrikli bariyer gibi yöntemler de yer almasına karşın Kanada'nın birkaç eyaleti, Chicago Kanalının Michigan Gölü'ne geçit veren kısımlarının tamamen kapatılması yönünde adli girişimlerde bulunmuş; yerel ve ulusal politikacılar sorunun çözülmesine yönelik görüşlerini bildirmiştir. Ancak ana hatlarıyla ele alındığında hükümetler, istilacı türlerin yayılmasının engellenmesi veya yavaşlatılması konusunda etkili olamamıştır.
Asya sazanı çerçevesinde doğan sorunlar, nüfus ve topluluk ekolojisi, balıkçılık yönetimi ve politikanın insan gıda arzı ve ekonomisi için hayati öneme sahip konularda nasıl kesiştiğini göstermektedir. Asya sazanı gibi sosyo-politik sorunlarda bir habitatı işgal eden belirli bir türün üyelerinin incelenmesi olarak özetlenebilecek popülasyon ekolojisi disiplinine ve bir habitat içindeki tüm türlerin etkileşiminin incelenmesi olarak özetlenebilecek topluluk ekolojisi disiplinlerine kapsamlı bir şekilde başvurulmaktadır.
Bölüm Özeti
- Topluluklar, belirli bir alanda yaşayan tüm türleri barındırır.
- Bu türlerin çeşitliliği biyoçeşitlilik olarak adlandırılmaktadır.
- Birçok organizmada avlanma ve otlanmaya karşı mekanik savunmalar, uyarı niteliğinde renklendirme ve taklitçilik gibi mekanizmalar evrimleşmiştir.
- Aynı habitat içinde aynı kaynaklar için doğrudan rekabet eden iki tür bir arada yaşayamaz.
- Türler, komensalizm, mutualizm veya parazitizm gibi simbiyotik ilişkiler kurabilir.
- Topluluk yapıları, bu toplulukların içerdiği temel ve kilit taşı türler ile tanımlanır.
- Ekolojik topluluklar, çevresel afetlerden sonra istikrarlı bir topluluk yapısı oluşana kadar farklı bitki türlerinin öngörülebilir bir şekilde ortaya çıkışına, yani süksesyona uğrar.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/11/2024 12:02:14 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/13577
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.