Einstein ile Bir Röportaj: Albert Einstein İçin Yaşamın Anlamı Neydi?
Albert Einstein'ın 26 Ekim 1929'da The Saturday Evening Post'ta Yayımlanan Röportajının Türkçe Tam Metni!
- İndir
- Dış Sitelerde Paylaş
Görelilik! Bulunduğumuz çağı bundan daha iyi simgeleyen başka bir sözcük var mı? Artık hiçbir şeyin kesinliğinden emin olamıyoruz. Her şeye göreliliğin ışığında bakıyoruz. Görelilik, günden güne ucuz filozofların elinde oyuncak haline geliyor.
Savaş sonrası dünyamızda, meydan okunmamış herhangi bir standart kaldı mı? Değişmezliği veya kalıcılığı bir yerlerde sorgulanmamış; etiğin, ekonominin yahut hukukun mutlak olduğu bir sistem kaldı mı? Artık üçgenin iç açılarının toplamının 180 derece sayılmadığı, zaman kavramının anlamını yitirdiği, sonsuzun sonu olduğu ve sonlunun sonsuzlukta kaybolduğu bir dünyada, kalıcı değer, yahut tartışmasız doğru diye bir şey olabilir mi?
Einstein, sağlamasını bizzat kendisinin matematiksel kesinliklere saldırısından alarak yapan, yeni çıkmış teorileri desteklemeyi reddediyor. Röportaj esnasında sesi temiz ve nazikti, fakat "görelilik" teriminin, ihtiyatsızca, felsefe ve yaşam görüşü ile anıldığı bir cümleyle karşılaştığında, oldukça kararlı bir hal alıyordu. Einstein şöyle diyor:
Göreliliğin anlamı büyük ölçüde yanlış anlaşılmıştır. Filozoflar bu kelime ile, bir çocuğun oyuncağıyla oynadığı gibi oynuyorlar. Bana göre görelilik yalnızca, kesin ve sürekli olarak görülen bazı fiziksel ve mekanik olguların, fizik ve mekanik alanındaki diğer olgulara göre, yani göreli olmasıdır. Bu, yaşamın içindeki her şey görelidir ve biz bu dünyayı haylazca ters yüz edecek hakka sahibiz demek değildir.
Birden aklıma bundan birkaç sene öncesinde Einstein ile ilk karşılaşmamız geldi. Kendisinin bir filozof olduğu söylemine karşılık, üzerine bastırarak "Ben yalnızca bir fizikçiyim." demişti. Kendisinin bu itirazlarına karşın, çağımızda Einstein, bilimin ve düşüncenin her alanında, mutlak doğru olarak kabul edilenlere yapılan başkaldırının sembolü konumunu aldı. Kendisi, her ne kadar metafizikten kaçınsa da, nihayetinde bu çağın bir parçası.
Doğuştan Bir Öğretmen
Tıpkı Napolyon veya Mussolini gibi, Einstein da hayattayken efsaneleşen bir figürdür. Kopernik, Galileo ve Newton'dan bu yana, kimse evrene yönelik tutumumuzu bu denli değiştirmemişti. Einstein'ın evreni sonlu! Onun gözünde uzay ve zaman kavramları neredeyse birbirinin muadili konumunda. Zaman, dördüncü bir boyut olarak görülüyor. Bir zamanlar tanımlanamayan uzay ise, küre şeklinde tasvir ediliyor. Einstein bize ışığın dalgalar halinde hareket ettiğini öğretti. Tüm bu olgular, Einstein tarafından 1915 yılında ileri sürülen Görelilik Teorisi’nden çıkarılan sonuçlardır.
Einstein'ın sahneye çıkışıyla birlikte, tartışmasız doğru kabul edilen Öklid-tarzı matematik son buldu ve Dünya Savaşı'nın ortalarında "yeni matematik" belirdi. Einstein'ın keşfinin, insan düşünce yapısının evriminde "Büyük Savaş"tan daha büyük payı olması imkansız gibi görünmüyor. Şöhreti, Foch ve Ludendorff'tan, Wilson ve Clemenceau'dan (Çevirmen notu: Adı geçen tarihsel şahsiyetler, I. Dünya Savaşı taraflarının önde gelen figürleridir.) uzun yaşayacak gibi görünüyor. Einstein, en sevdiği meslektaşı Erwin Schrödinger'in sözleriyle, temel mekanik yasalarını uzay ve zamanın geometrik oranlarıyla açıklıyor.
Bu ifadeyi izah etmeye çalışmayacağım. Söylenenlere göre sadece on kişi Einstein'ın sözlerini anlamaktadır.
Einstein'ın sabrı sonsuzdur. Teorilerini insanlara açıklamayı sever. Adeta doğuştan bir öğretmendir. Soru sorulmasına kızmaz. Çocukları çok sever. Bir arkadaşının on yaşındaki oğlu, daimi hareketin sırrını keşfettiğine inanmıştı. Einstein, büyük bir titizlikle, hesaplamalarındaki hatayı ona anlattı.
Ne zaman zor bir matematik problemi içeren bir soru ile karşılaşsa, Einstein derhal kalemini alır ve en karmaşık denklemlerle sayfa ardına sayfa doldururdu. Ders kitaplarına başvurmaz, bu formüller üzerinde hemen kendisi çalışmaya başlardı. Bu şekilde elde edilen formüller genellikle referans kitaplarında bulunan denklemlerden daha net, daha anlaşılır ve daha mükemmeldir.
Uzayda Zaman
Son günlerde, birisi onunla renkli fotoğrafçılık hakkında konuşmuştu. Einstein derhal konuyu zihninde kurcalamaya başladı. Kamerayı inceledi, çeşitli hesaplamalar yaptı ve akşam olmadan yeni bir renkli fotoğrafçılık yöntemi geliştirmişti.
Akademi dünyası dışındaki insanların okuması için makale yazarken kendi teorilerini açıklamak Einstein için zordur. Bu insanların, bilgisizliklerini açığa vuran soruları ile karşılaştığında, genellikle o bilgi uçurumunu uygun bir örnekle kapatmayı başarır. Onunla konuşurken, sadece dördüncü bir boyutu değil, başka boyutları da gördüm. Bunu başardığım için gururla oraya buraya bazı cümleler yazdım ancak notlarımı daha sonra yorumlamak bir rüyanın fantastik ağlarını yorumlamak kadar zordu.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
''Dördüncü boyut için, en azından belli belirsiz bir fikri nasıl oluşturabilirim?'' diye sordum. Einstein, kıvırcık beyaz saçlarla kaplı başını hafifçe eğerek cevapladı:
İki boyutlu uzayda bir sahne hayal edin; örneğin bankta uzanmış bir adamın resmi var. Bankın yanında bir ağaç var. Adamın ağacın diğer tarafındaki kayaya doğru yürüdüğünü hayal edin. Ağacın önünden ya da arkasından yürümek dışında kayaya ulaşamaz. Bu iki boyutlu uzayda imkansızdır. Kayaya sadece üçüncü boyuta bir yolculukla ulaşabilir.
Şimdi bankta oturan başka bir adam hayal edin. O adam oraya nasıl gitti? İki insan aynı yeri aynı anda işgal edemeyeceğinden, bu adam ilk adam gelmeden önce veya gittikten sonra gelmiş olabilir. Adam zamanda hareket etmiş olmalı. Zaman dördüncü boyuttur. Benzer şekilde beş, altı ve daha fazla boyutu açıklamak mümkündür. Matematikteki birçok problem, daha fazla boyutun varlığını varsayarak basitleştirilmiştir.
Beşinci boyutun açıklamasını aklımda tutmaya çalıştım. Cevabı net olarak hatırlayamadığım için üzgünüm. Einstein, bir topun fırlatıldığından ve bu topun iki delikten birinde kaybolabileceği ile ilgili bir şey söyledi. Bu deliklerden biri beşinci, diğeri altıncı boyuttu.
Einstein’ın 1929’da yayımlanan, evreni elektromanyetizma açısından açıklayan keşfini daha anlaşılabilir buluyorum. Fakat ne yazık ki, Einstein henüz kendini tam olarak ikna etmeyi başaramadı. O, dünyayı şaşırtan ve hemen kopyalanıp yayılan bu altı sayfalık çalışmayı bir sonuç olarak görmüyor.
Sonuca ulaşmak için Einstein'ın yer çekimini elektrik cinsinden ifade etmesi gerekiyordu. Bunun için gereken formül o kadar karmaşıktı ki bunun anlamını açıklayabilmek için yeni bir ileri matematik sistemi oluşturması gerekiyordu. Einstein'ın yeni sistemi, Euclid'i Riemann ile birleştirdi. Bu sistemde Riemann'ın kaldırdığı paralel çizgiler yeniden yer alır.
Riemann'a göre, kavisli bir evrende paralel çizgiler yer alamaz. Einstein, dördüncü boyutun yardımıyla paralel çizgileri yeniden keşfetti. Bunu ayrıntılı olarak açıklamamı istemeyin. Bu, bir insanın, hatta Einstein'ın bile gözünde canlandıramadığı bir dizi karmaşık denklemle açıklanabilecek bir şeydir.
Einstein'ın Berlin’deki evinin oturma odasındaki koltuğunda rahatça otururken bana söylediği gibi;
Hiç kimse, matematiksel yöntemler haricinde dört boyutu gözünde canlandıramaz. Üç boyutu bile canlandıramıyoruz.
''Fakat siz dört boyutta düşünmüyor musunuz?'' diye sordum; cevap verdi:
Dört boyutta düşünürüm ama sadece soyut olarak. İnsan zihni, bu boyutları elektriği tasavvur edebileceğinden daha iyi tasavvur edemez. Bununla birlikte bu boyutlar, evrenimizi kontrol eden ve var olmamızı sağlayan elektromanyetizmadan daha az gerçek değiller.
''Yer çekimi ve elektriğin aynı olduğunu kanıtlayan yeni teorinizle özellikle ilgileniyorum. Eminim hiçbir altı sayfa, insan düşünce yapısında böylesine devrim yaratan bir bilim insanı tarafından yazılmamıştır.''
Einstein’ın yüzünde afacan bir gülümseme belirdi ve devam etti:
Maalesef, son teorim sadece kanıtlanmayı bekleyen bir hipotezdir. Bu, birçok bağımsız araştırmacı tarafından onaylanan ve şu anda kesin olarak kabul edilen görelilik teorimden farklıdır.
Yine yüzünde bir gülümseme belirdi, gözlerinden yanaklarına doğru kıvrılarak bıyığında kayboldu, bıyıkları kafasındaki karmakarışık saç kütlesinden biraz daha koyu renkliydi.
Kendisinin karısı, kuzeni ve de yardımcısı olan Bayan Einstein bardaklarımızı çilek suyuyla doldurdu ve tabaklarımıza daha çok meyve salatası yığdı. Einstein hiçbir şekilde alkol almıyor ancak tütünün cazibesine dayanamıyordu. İlk sigarasını içen öğrencinin keyifli utangaçlığıyla içmesi gerekenden fazla sigara içiyor. Herkesin ağzında adı dolaşan ve düşüncelerini neredeyse kimsenin anlamadığı bu adamla birlikte çilek suyu içmek ve meyve salatası yemek beni çok heyecanlandırıyordu.
Einstein ve eşi arasındaki akrabalık ilişkisi, alınlarının benzerliğiyle kendini ortaya koyuyor. Babaları ve anneleri kardeşlermiş. ''Ben'' dedi Bayan Einstein sessizce, ''kocam için mümkün olabilecek hemen hemen her şeyim.'' Bayan Einstein, yıllar önce kız kardeşi Bayan Gumpertz'in, Sir John Lavery tarafından yapılan ve The Lady with the Sables adlı portresini andırıyordu.
Einstein, kuzeniyle birlikte büyümüş. En başından beri arkadaşlarmış. Kader onları hayatın başlarında ayırdığında, Einstein Sırbistan'ın yerlisi olan zeki bir kadın matematikçi ile evlenmiş. Einstein'ın ilk karısından iki çocuğu var. Çocukluk arkadaşı yani şu anki Bayan Einstein da daha önce evlenip anne olmuş. Kocası evlendikten birkaç yıl sonra ölmüş. Daha sonra, Einstein'ın dinamik denklemlerinde hapsettiklerinden daha güçlü bir kuvvet, iki kuzeni bir araya getirmiş. Albert Einstein, matematikçi eşi ile boşanmış ve dul kuzeniyle evlenmiş. Belki de bir fizikçinin bir matematikçi ile evlenmesi bir hatadır. James Huneker bir keresinde bana, iki "primadonna"nın bir ailede var olamayacağını söylemişti.
Bu stresli ve fırtınalı dönem, Einstein'ın özelliklerine ve yüreğine damgasını vurmuş. Einstein'ın eski karısıyla ilişkisi hala arkadaşça. İlk evliliğinden olan çocuklarla güzel ilgileniyor ve kuzeninin ilk birlikteliğinden olan çocuklarını kendi çocukları olarak görüyor.
Einstein'ın yorumcularından biri olan Alexander Moskowski, Einstein'dan erkeksi bir sfenks olarak bahseder. Einstein konuşurken, hayat dolu yüzü daha saf ve daha entelektüel olması dışında biraz Briand'ı andırıyor. Eğer Briand’ın vizyonu Pan-Avrupa'yı destekliyorsa, Einstein'ınki dünyayı kucaklar.
Einstein’ın kaderle mücadelesi damağında acı bir tat bırakmamıştır. Yüzünün her çizgisi bir nezaket göstergesidir. Bunlar aynı zamanda boyun eğmeyen bir gururun göstergeleridir. Bazı arkadaşları ve hayranları, onun birikimleriyle bir yazlık ev inşa etmeye karar verdiğini öğrendiler ve ona bir arsa armağan etmeyi teklif ettiler. Ancak Einstein başını sallayarak hayır demiş ve bir Talmud bilgeliğiyle eklemiş:
Bir topluluktan hediye kabul edebilirim. Bir bireyden böyle bir hediye kabul edemem. Kabul ettiğimiz her hediye bir bağdır. Bazen hiçbir şey vermeden elde ettiğimiz şeyler için en büyük ücreti öderiz.
Einstein'ın Tavan Arası İnzivası
Her ne kadar dünyanın hakkında en çok konuşulan bilim insanı olsa da, Einstein itibarını sermayeye çevirmeyi kesinlikle reddediyor. Bir Amerikan sigarasını desteklemesi istendiğinde kahkaha atmıştı. Önerdikleri para, yazlık evinin masraflarını ödeyebilirdi fakat Einstein, şöhretin onu diğerlerinden ayırdığını bilerek dürüstlüğünü ne pahasına olursa olsun korumak zorunda olduğunu düşünüyordu. Her fırsatta, onunla röportaj yapmak isteyenlerden kaçıyordu. Utangaçlığı, inzivasını gerekli kılıyor, karısı da bu inzivayı teşvik ediyordu. Kendisini zorlayan teklif ve istek yığınlarını kontrol edemiyor, ünlülerden gelen mektupları bile cevapsız bırakıyordu. Ama bir arkadaşından gelecek en küçük nota bile cevap veriyordu. Gelen cömert tekliflere rağmen, teorilerini ve hayatını, popüler tüketim için üretilecek herhangi bir kitapta sömürmelerine izin vermedi. Her seferinde şunları söyledi:
Bilimden para kazanmayı reddediyorum. Benim şöhretim, pamuk balyaları gibi satılık değildir.
Profesör Einstein'ın sadece üst düzeyde bir matematik uzmanı olmadığı, aynı zamanda makinelerin üreticileri ve elektrikçiler ile yüzleşmek gibi pratik ve teknik sorunların çözümünden de özel bir keyif aldığı genellikle bilinmez. Aklı neredeyse içgüdüsel olarak, sıradan mühendislerden gözünden kaçan sonuçlara varır. Bu pratik çalışmadaki yeteneğini, birkaç yıl İsviçre patent ofisinde danışmanlık yapmaya borçludur. Bu tarz çalışmalar, Einstein'ın Berlin şehrinin cömertliğine güvenmeden kendisi için bir ev inşa etmesini sağlayan mütevazı bir servet biriktirmesini mümkün kılmıştır.
Einstein, kendisine sunulan matematiksel ve teknik problemleri, Haberlandstrasse'deki, yaşadığı apartman dairesinin en üst katında bulunan tavan arasının ıssızlığında çözüyordu. Küçük tavan arasına yıllar önce ilk kazandığı paralarla aldığı ilkel mobilyaları koymuştu.
Einstein'ın bu gizli sığınağında tuhaf ve nadir eşyalar görmeyi umuyordum. Bu tavan arası bir Ortaçağ sihirbazının laboratuvarına benzeseydi şaşırmazdım. Hayal kırıklığına uğradım. Einstein, Doktor Faust'u taklit etmiyor. Birkaç kitap var, ayrıca birkaç resim. Faraday, Maxwell, Newton... Ne bir daire ne de bir üçgen gördüm. Einstein’ın tek aleti kendi kafası. Kitaplara ihtiyacı yok. Beyni onun kütüphanesi.
Masasından sadece bir çatı okyanusunu ve gökyüzünü görüyor. Burada spekülasyonları ile birlikte yapayalnız. Burada, modern bilimde devrim yaratan teorileri kafasından birer Pallas gibi fışkırıyor. (Editör Notu: Pallas, Zeus'un kafasından, bir balta darbesiyle dünyaya gelen Yunan tanrıçasıdır; bakınız: Pallas Athena.) Burada, hiç kimse onun düşüncelerinin uçuşmasını engelleyemez. Eşi bile bu kutsal yere ürpermeden giremiyor.
Albert Einstein, kafasını kesintisizce çalışmalarına gömmüyor. Fiziksel olarak bir hanım evladı değil. Su sporlarını çok seviyor. En sevdiği oyuncağı, tüm modern teknik iyileştirmelere sahip bir yelkenli. Yelkenlisiyle Caputh'daki nehirlerde ve göllerde eğleniyor. Başının etrafına fevkalade sarılmış bir havlu ile büyük bir üniversitenin profesöründen çok bir korsan gibi görünüyor. Rüzgarla savaşırken göreliliği ve dördüncü boyutu unutuyor. Sprey saçlarının gümüşü içinde parıldadığında ve güneş meleksi yüzüne vurduğunda, düşünceleri bükülen uzay-zamandan uzaklaşıyor.
Entelektüel Demokrasimiz
Spekülatif bir düşünür, pratik bir mühendis, bir sporcu ve sanatçı olan Einstein, eski Yunan’ın uyumlu gelişim idealine yaklaşıyor. Teknesinin yelkenlerini açmadığı ve zihnine dördüncü boyutlu uzayda dolaşma izni vermediği zamanlarda Einstein kemanıyla eğleniyor. Kapısında beklerken sanki bir peri müziğinin notalarını duymuş gibi hissettim. Belki de çalan Einstein'dı. İçeri girdiğimde bir annenin çocuğunu yatağa yatırdığı gibi sarıyordu kemanını.
Profesör Einstein, bir matematikçiden çok bir müzisyene benziyor. Yarı özür dileyen yarı hüzünlü bir gülümsemeyle itiraf etti:
Eğer bir fizikçi olmasaydım muhtemelen bir müzisyen olurdum. Çoğunlukla müzik içinde düşünüyorum. Hayallerimi müziğin içinde yaşıyorum, hayatıma müzik açısından bakıyorum.
''Belki de bir müzisyen olmayı seçmiş olsaydınız, Richard Strauss ve Schonberg’i gölgede bırakardınız. Belki bize kürelerin müziğini veya dördüncü boyutlu bir müzik yapardınız.'' Einstein gözlerini dikerek hayal kuruyordu; odanın uzaktaki köşelerine mi bakıyordu, yoksa uzaya mı? Cevap verdi:
Müzikte önemi olan yaratıcı bir çalışma yapıp yapamayacağımı bilemem ama hayatta en çok neşe duyduğum şeyin kemanım olduğunu biliyorum.
Aslında Einstein'ın müzik zevki oldukça klasik. Wagner bile onun için katışıksız bir şölen değil. Kendisi Mozart ve Bach hayranı, hatta onların çalışmalarını Beethoven'ın mimari müziğine tercih ediyor.
Başkan Hindenburg neredeyse hiç halkın arasına çıkmıyor çünkü nereye giderse gitsin onu hemen tanıyorlar. Aynı sebepten dolayı Profesör Einstein da popüler restoranlara yapılan tüm davetleri reddediyor. Şöhreti onu yalnızlık aramaya zorlasa da o sosyal bir insan. Gerhart Hauptmann ve Profesör Schrödinger gibi arkadaşlarıyla kendi yemek masasında sessiz sohbetler yapmayı çok seviyor. Çok az okuyor. Modern kurgu ilgisini çekmiyor. Bilimde bile kendisini büyük ölçüde kendi özel alanıyla sınırlıyor.
Belli bir yaştan sonra okumak, zihni yaratıcı arayışlarından çok fazla saptırır. Çok fazla okuyan ve kendi beynini çok az kullanan her insan, tembel düşünme alışkanlığına düşer. Tıpkı tiyatroda çok fazla zaman geçiren bir adamın, kendi hayatını yaşamak yerine tiyatrodaki yaşamlara özenmesi gibi.
Einstein kendi alanındaki her gelişmeyi büyük bir ilgiyle izliyor. Bir bakışta bir denklem sayfasını okuma yeteneğine sahip olan Einstein, yarım saat içinde yepyeni bir matematik sistemine hakim olabilir. Ona en büyük çağdaşlarının kim olduklarını sordum. Esprili bir şekilde gözleri parlayarak cevapladı:
Bir ansiklopedi derlemeden bu soruyu yanıtlayamam. Bir kitap yazmadan, kendi alanımda emek veren insanlara bile akıllıca değinemem. Bizim zamanımızın ruhu Gotiktir. Rönesans'ın aksine, birkaç öne çıkan kişiliğin hakimiyeti yoktur. 20. yüzyıl akıl demokrasisini oluşturdu. Sanat ve bilim cumhuriyetinde, çağımızın entelektüel hareketlerinde eşit derecede önemli rol oynayan birçok insan vardır. Önemli olan şey bireyden ziyade çağdır. Galileo veya Newton gibi baskın şahsiyetler yoktur. 19. yüzyılda bile diğerlerini geride bırakan birkaç dev vardı. Bugün, genel düzey, dünya tarihinde hiç olmadığı kadar yüksektir; ancak duruşuyla diğerlerinden anında ayırt edilebilen yalnızca birkaç insan vardır.
''Kendi alanınızda en göze çarpan çalışanı kim olarak görüyorsunuz?'' diye sordum:
Büyük Çağdaş
Bireyleri ayırmak adil değil. Almanya'da Schrödinger ve Heisenberg'in özel bir önem taşıdığını düşünüyorum.
“Schrödinger?” dedim. “Ne yaptı?”
Schrödinger, tüm hayatın dalgalar halinde hareket ettiği gerçeğine ilişkin matematiksel formülü keşfetti.
"Ve Heisenberg?"
Heisenberg, matematiksel büyüklüklerin yeni bir tanımını formüle etmiş mükemmel bir matematikçidir. Ve elbette Kuantum Teorisi’ni beyan eden Planck var.
Einstein'dan kuantum teorisini açıklamasını istemedim. Bunu kavramanın görelilikten bile daha zor olduğunu biliyordum.
''Eddington'un sizin en parlak yorumcunuz olduğunu söyleyebilir misiniz?''
Eddington, büyük bir matematikçidir ancak onun en büyük başarısı yıldızların fiziksel yapılarını keşfetmesidir.
''Amerika'da, önemi az önce tartıştığınız insanlarla orantılı olan biri var mı?'' diye sordum. Einstein sessizce cevapladı:
Amerika'da bireylerin başarısı, başka hiçbir yerde olmadığı kadar diğerlerinin başarısının içinde kayboluyor. Amerika, bilimsel araştırmalarda dünya lideri olmaya başlıyor. Amerika bilimde hem sabırlı hem de ilham verici. Amerikalılar, geleneksel Avrupalı görüşünün tam tersine bilime özverili bir bağlılık gösteriyor. Pek çoğumuz Amerikalıları dolar avcısı olarak görüyoruz. Bu, Amerikalıların kendileri tarafından düşüncesizce tekrarlansa da acımasız bir iftiradır. Doların bir Amerikan fetişi olduğu doğru değil. Amerikan öğrencisi dolarla ilgilenmiyor ve hatta böyle bir başarısı da yok ama onun görevinde araştırmanın amacı bu. Bu, onun astronomi alanındaki başarısını açıklayan, sonsuz küçük ve sonsuz büyük olanı çalışmasındaki özenli uygulamadır.
''Sizin alanınızdaki en önemli başarılarımız ne oldu?'' diye sordum.
Amerika, özellikle sabit yıldızlar hakkındaki bilgimizi arttırmakta başarılı oldu ancak Hollanda ve başka yerlerde de epey kayda değer işler yapanlar var. Amerikalılar idealistler. Wilson, On Dört Puan'ının çöküşüne rağmen yüksek ideallerden ilham aldı. ABD, maddi çıkarların aynı yöndeki en büyük baskıyı oluşturmasına rağmen, idealist nedenlerle savaşa girdi.
Einstein başını kuş gibi bir tarafa hafifçe eğdi ve devam etti:
Tarihteki maddi etkileri aşırı vurgulamaya meyilliyiz. Özellikle Ruslar bu hatayı yapıyorlar. Entelektüel ve etik değerler, gelenekler ve duygusal faktörler eşit derecede önemlidir. Eğer böyle olmasaydı Avrupa bugün bir federasyon devleti olurdu, milliyetçi bir tımarhane değil.
1879'da Almanya’nın Ulm şehrinde doğan; kısmen orada, kısmen İtalya'da ve kısmen İsviçre'de; İsviçre ve Alman vatandaşı olarak eğitim alan Einstein, uluslararası kıskançlıklara bir öğretmenin kavga eden öğrencilerine baktığı gibi bakıyor. Politik olarak sosyalizme yakın. Pasifizme nihai ideal olarak bakıyor. Yoksul bir Yahudi, bir Sosyalist ve bir pasifist olan Einstein, sırtında bu dört engelin yükünü taşıyor. Einstein, kendi çekingenliği de dahil olmak üzere tüm engelleri, beyin kuvveti ile fethediyor. Mutlakiyet hariç hiçbir siyasi yönetimi reddetmiyor. Rusya'ya karşı tutumunda hoşgörülü ancak eleştirileri de yok değil.
''Bolşevizme karşı tavrınız nedir?'' diye sordum.
Bolşevizm olağanüstü bir denemedir. Bundan sonra toplumsal evrimin komünizm yönünde sürüklenmesi imkansız değildir. Bolşevik deney denemeye değer olabilir. Fakat bence, Rusya, idealini hayata geçirmek konusunda kötü bir şekilde yanılıyor. Ruslar parti inancını verimliliğin üstüne koyma hatasını yapıyorlar, verimli insanları politikacılarla değiştiriyorlar. Kamu hizmeti anlayışları bir başarı değil fakat katı bir inanca bağlılık gibi.
''Alman Cumhuriyeti'ne inanıyor musunuz?''
Kuşkusuz. İnsanlar kendilerini yönetme hakkına sahipler. Şimdi, en azından hatalarımız kendimize ait.
İstediğimizi Yapabiliriz, Fakat…
"Kaiser'i Almanya'nın çöküşü için suçluyor musunuz?''
Kaiser, iyi niyetle hareket etti. İçgüdüleri çoğunlukla doğruyu söylerdi. Sezgileri genelde kendi Dışişleri Bakanlığının yorucu sebeplerinden daha ilham vericiydi ama ne yazık ki, etrafı hep zayıf görüşlü danışmanlar tarafından kuşatılırdı.
Arada lafa girdim: ''Gördüğüm kadarıyla Almanya’da iki parti var. Biri Kaiser’i Alman bozgunu için suçluyor, diğeri sorumluluğu Yahudilere yüklemeye çalışıyor.'' Einstein cevapladı:
Her ikisi de büyük oranda suçsuzdur. Alman bozgunu, Alman halkının, özellikle de üst sınıfların, hükümetin dizginlerini ele alacak ve Kaiser’e gerçekleri söyleyecek kadar güçlü ve karakterli insanlar yetiştirememesinden kaynaklanmıştır.
Einstein tereddütlü bir ifadeyle devam etti:
Bu kısmen Bismarck'ın suçudur. Bismarck'ın hükümet felsefesi yanlıştı. Ayrıca, böyle bir devin varisi olabilecek kimse yoktu. Birçok dahi gibi, başka insanların onun izinden gitmesine izin veremeyecek kadar kıskançtı. Aslında, başka birinin Bismarck politikasının dolambaçlı yolunu izleyebileceği şüphelidir.
Bir anlamda, kimseyi sorumlu tutamayız. Ben bir deterministim. Dolayısıyla, özgür iradeye inanmıyorum. Yahudiler özgür iradeye inanır; insanın kendi hayatını şekillendirdiğine inanırlar; ben bu doktrini felsefi açıdan reddediyorum. Bu bakımdan ben bir Yahudi değilim.
''İnsanın en azından sınırlı bir anlamda özgür bir varlık olduğuna inanmıyor musunuz?'' diye sordum. Einstein hoşnut bir gülümsemeyle cevap verdi:
Schopenhauer'a inanıyorum: İstediğimiz şeyi yapabiliriz, ancak sadece yapmak zorunda olduğumuz şeyi isteyebiliriz. Yine de pratikte, irade özgürlüğü varmış gibi davranmaya mecburum. Medeni bir toplulukta yaşamak istiyorsam insan sorumlu bir varlıkmış gibi davranmalıyım.
Felsefi olarak, bir katilin suçundan sorumlu olmadığını biliyorum. Bununla birlikte, kendimi hoş olmayan temaslardan korumak zorundayım. Onu suçsuz olarak düşünebilirim ama onunla çay içmemeyi tercih ederim.
''Kendi kariyerinizi seçmediğinizi, eylemlerinizin kendi dışınızdaki bir güç tarafından önceden belirlendiğini mi söylemek istiyorsunuz?''
Çok Fazla Analiz Yapmanın Tehlikesi
Hiç kuşkusuz kendi kariyerim kendi irademle değil, üzerinde hiçbir kontrolüm olmayan çeşitli faktörlerle belirlendi; özellikle de doğanın, içinde yaşamın özünü hazırladığı o gizemli bezlerle, yani iç salgılarımızla.
Laf arasında ekledim: ''İlginizi çekebileceği üzere; Henry Ford bir keresinde bana, onun da hayatını kendisinin şekillendirmediğini, bütün eylemlerine içsel bir sesin karar verdiğini söyledi.'' Einstein cevap verdi:
Ford bunu iç sesi olarak adlandırabilir. Sokrates bundan 'daimon' diye bahsetmiştir. Biz modern insanlar, iç salgı bezlerimiz olarak bahsetmeyi tercih ediyoruz. Her biri kendi tarzında, insan iradesinin özgür olmadığı gerçeğini açıklıyor.
''İnsan gelişimindeki tüm ruhsal faktörleri kasıtlı olarak görmezden gelmiş olmuyor musunuz? Mesela, bilinçaltına karşı tutumunuz nedir? Freud'a göre, zihnimizin alt tabakasına kalıcı olarak kaydedilen ruhsal olaylar hayatımızı şekillendiriyor ve bozuyor.
Materyalist tarihçiler ve filozoflar ruhsal gerçekleri ihmal ederken Freud da bu gerçeklerin önemini abartmaya meyillidir. Psikolog değilim ama bana göre fizyolojik faktörlerin, özellikle iç salgı bezlerimizin kaderimizi kontrol ettiği açıktır.
''Öyleyse psikanalize inanmıyor musunuz?'' diye sordum. Einstein mütevazı bir şekilde cevap verdi:
Modern düşüncenin bu kadar önemli aşaması üzerine bir yargıda bulunmaya cüret edemem. Ancak bana öyle geliyor ki, psikanaliz her zaman sağlıklı değildir. Bilinçaltına girmek her zaman yardımcı olmayabilir. Bacaklarımız yüzlerce farklı kas tarafından kontrol edilir. Bacaklarımızı incelesek ve hareket halindeyken hangi küçük kasların kullanılacağını tam olarak bilsek, bunun yürümemize yardımcı olacağını düşünür müsünüz?
Koyu renkli gözlerini aydınlatan tuhaf bir gülümsemeyle ekledi:
Belki kurbağanın ve kırkayağın hikayesini hatırlıyorsunuzdur. Kırkayak, o kadar ayağa sahip olmaktan gurur duyuyordu. Komşusu kara kurbağasının canı çok sıkkındı çünkü sadece dört ayağı vardı. Bir gün şeytani bir ilham, kurbağayı kırkayağa bir mektup yazmak için harekete geçirdi:
Tüm Reklamları Kapat'Saygıdeğer Beyefendi; kırk bacağınızdan hangisini ilk önce hareket ettirdiğinizi, seçkin bedeninizi bir yerden başka bir yere taşırken, diğer otuz dokuz bacağınızı hangi sırayla hareket ettirdiğinizi söyleyebilir misiniz?'
Kırkayak bu mektubu aldığında düşünmeye başladı. İlk önce bir bacağını daha sonra diğerini denedi. Sonunda tek bir bacağını hareket ettiremediğini şaşkınlıkla keşfetti. Artık yürüyemiyordu! Felç olmuştu! Psikanalizin de zihinsel ve duygusal süreçlerimizi benzer şekilde felç etmesi olasıdır.
''O zaman Freud'un muhalifi misiniz?''
Hiçbir şekilde... Bütün bu sonuçlarını kabul etmeye hazır değilim, ancak onun çalışmalarını insan davranış bilimine son derece değerli bir katkı olarak görüyorum. Bence onun yazarlığı psikologluğundan bile daha iyi. Freud'un parlak tarzı, Schopenhauer’dan bu yana emsali görülmemiş bir şeydir.
Daha fazla meyve salatası ve çilek suyu ile dolu bir duraklama oldu.
Sohbeti yeniden başlattım: ''İnsan çabasının hikayesinde ilerleme gibi bir şey var mıdır?''
Görebildiğim tek ilerleme organizasyondaki ilerleme. Sıradan bir insan kendi deneyimlerinden önemli bir fayda sağlayacak kadar uzun yaşayamaz. Öyle görünüyor ki, hiç kimse başkalarının deneyimlerinden de faydalanamıyor. Hem baba hem de öğretmen olarak, çocuklarımıza hiçbir şey öğretemeyeceğimizi biliyorum. Onlara ne yaşam bilgimizi ne de matematik bilgimizi iletebiliriz. Her biri kendi dersini yeniden öğrenmeli.
Araya girdim ve ''Ama doğa deneyimlerimizi belirginleştiriyor. Bir neslin deneyimleri, diğerinin içgüdüsüdür.'' dedim. Einstein cevapladı:
Bu doğru ancak doğanın deneyimleri veya özellikleri aktarması on binlerce ya da on milyonlarca yıl sürer. Arılar ve karıncaların kendilerini ortamlarına mükemmel bir şekilde adapte etmeyi öğrenmeden önce bir ebediyet geçmiş olmalı. İnsanlar, ne yazık ki böceklerden daha yavaş öğreniyor gibi gözüküyor.
''İnsanlığın sonunda süper insana evrimleşeceğini düşünüyor musunuz?''
Öyle olsa bile, bu milyonlarca yıl sürecek demektir.
''Nietzsche'nin kız kardeşinin, Nietzsche'nin kehanette bulunduğu süper insanın Mussolini olduğu yönündeki ifadesiyle aynı fikirde değil misiniz?''
Yine bir gülümseme Einstein’ın yüz hatlarını aydınlattı ama eskisi kadar neşeli değildi. Bir pasifist ve enternasyonalist olan Einstein bir diktatörün tam zıttıydı.
Özgür iradeyi felsefi olarak inkar etmesine rağmen, insanın özgürlük illüzyonu ile kendini ortaya koyabileceği sınırlı alanı daha da sınırlandırmaya yönelik her türlü çabayı reddediyordu.
''Eğer başkalarının deneyimine çok az şey borçluysak, bilim alanındaki ani sıçramaları nasıl değerlendirirsiniz? Kendi keşiflerinizi sezgiye veya ilhama atfediyor musunuz?''
İnsanlığın Kızamığı
Ben sezgilere ve ilhamlara inanıyorum. Bazen haklı olduğumu hissediyorum. Haklı olup olmadığımı bilmiyorum. Kraliyet Akademisi tarafından finanse edilen iki bilim insanı görelilik teorimi test etmek için yola çıktığında, onların sonuçlarının benim hipotezimle uyuşacağına ikna olmuştum. 29 Mayıs 1919'daki güneş tutulması sezgilerimi onayladığında şaşırmadım. Yanlış olsaydım şaşırırdım.
''O zaman hayal gücünüze bilginizden daha çok güveniyorsunuz!''
Hayal gücümden özgürce faydalanmama yetecek kadar bir sanatçıyım. Hayal gücü bilgiden daha önemlidir. Bilgi sınırlıdır. Hayal gücü dünyayı kapsar.
''Hristiyanlıktan ne ölçüde etkilendiniz?''
Çocukken, hem İncil'den hem de Talmud'dan talimatlar aldım. Ben bir Yahudiyim ama Nasıralının aydınlık figürü beni çok etkiledi.
''Emil Ludwig’in İsa hakkındaki kitabını okudunuz mu?''
Emil Ludwig’in İsa’sı sığ. İsa, ne kadar usta olurlarsa olsunlar, süslü sözcükler kullananlar için fazla muazzamdır. Hiç kimse, Hristiyanlığı böyle nükteli sözlerle bertaraf edemez.
''İsa'nın tarihi varlığını kabul ediyor musunuz?''
Hiç kuşkusuz. Hiç kimse, İsa'nın gerçek varlığını hissetmeden İncil’i okuyamaz. Onun kişiliği, nabız gibi her kelimede atar. Hiçbir efsane böyle bir yaşamla dolu değildir. Örneğin, Theseus ve ona benzeyen diğer kahramanlar gibi efsanevi antik kahramanlara karşı duyduğumuz izlenim ne kadar farklıdır. Onlar İsa'nın otantik canlılığından yoksundurlar.
''Ludwig Lewisohn, en son kitabında İsa'nın sözlerinin çoğunun diğer peygamberlerin sözleri olduğunu iddia ediyor.'' Yorumuma Einstein cevap verdi:
Hiçbir insan İsa'nın var olduğu gerçeğini ya da sözlerinin güzel olduğunu inkar edemez. Bazıları daha önce söylenmiş olsa bile, hiç kimse o sözleri İsa’dan daha kutsal bir şekilde ifade edememiştir.
''Gilbert Chesterton’ın bana söylediğine göre, Dublin Review’de yazan Katolik bir yazar, görelilik teorinizin Thomas Aquinas’ın kozmolojisini yalnızca doğruladığını söylüyor.''
Thomas Aquinas'ın tüm eserlerini okumamıştım ancak bu büyük Katolik akademisyenin kapsamlı zihniyle aynı sonuçlara ulaştığım için mutluyum.
''Kendinize bir Alman mı yoksa bir Yahudi olarak mı bakıyorsunuz?''
Her ikisi de olmak oldukça mümkün, kendimi bir insan olarak görüyorum. Milliyetçilik çocukça bir hastalıktır. İnsanlığın kızamığıdır.
Standartlaştırma Tehlikesi
''Öyleyse Yahudi milliyetçiliğini nasıl haklı buluyorsunuz?''
Ulusal bir deney olmasına rağmen Siyonizmi destekliyorum, çünkü o, biz Yahudilere ortak çıkarlar veriyor. Bu milliyetçilik diğer halklara bir tehdit değildir. Zion, emperyalist tasarımlar geliştirmek için çok küçüktür.
''Öyleyse asimilasyona inanmıyor musunuz?''
Biz Yahudiler tarih boyunca hep fazla uyum sağlayabilir olduk. Sosyal uygunluk uğruna kendi hususiyetlerimizi feda etmek için çok istekliydik.
''Belki asimilasyon daha büyük mutluluklar yaratır.''
Sanmıyorum. Modern medeniyetlerde bile, Yahudiler Yahudi olarak kalırsa daha mutlu olurlar.
''Milliyetçiliğin yerine geçen ırka inanıyor musunuz?''
Irk, en azından daha büyük bir birim oluşturur. Yine de böyle bir ırka inanmıyorum. Irk sahtekarlıktır. Tüm modern halklar hiçbir saf ırk kalmayacak kadar çok etnik karışımın bir araya gelmesidir.
"Dine, İsrail’in çocuklarını bir arada tutan bir bağ gibi mi bakıyorsunuz?'' diye sorunca Einstein düşünceli bir şekilde cevap verdi:
Dinin en önemli unsur olduğunu düşünmüyorum. Çocuğun anne sütüyle emdiği, babanın oğula aktardığı bir gelenekler bütünü tarafından bir arada tutuluyoruz. Bebeklik döneminin atmosferi hususiyetlerimizi ve tercihlerimizi önceden belirliyor. Sizinle tanıştığımda, başkalarıyla iletişim kurmayı o kadar zorlaştıran engellemeler olmadan özgürce konuşabileceğimi biliyordum, size bir Alman ya da Amerikalı değil, bir Yahudi olarak baktım.
''Wandering Jew (Gezgin Yahudi) otobiyografisini Paul Eldridge ile birlikte yazdım.'' diyerek devam ettim: ''Yine de şu işe bakın ki ben bir Yahudi değilim. Ebeveynlerim ve atalarım Protestan Almanya’dan gelen İskandinavlar.''
Bireyin kendi bünyesindeki her kan damlasını takip etmesi imkansızdır. Atalar, sultanı utandıran satranç tahtasındaki ünlü mısır tohumu gibi çoğalırlar. Birkaç nesil geri gittikten sonra atalarımız o kadar çok artar ki varlığımızı oluşturan unsurları tam olarak belirlemek neredeyse imkansızlaşır. Siz de Yahudilerin ruhsal uyum sağlayabilirliğine sahipsiniz. Psikolojinizde, engeller olmadan sizinle konuşmamı mümkün kılan bir şey var.
''Neden akıl çabukluğu yalnızca bir Yahudi özelliği olsun ki? Ayrıca İrlandalılar ve büyük ölçüde Amerikalılar tarafından sahiplenilmedi mi?''
Amerikalılar hiç kuşkusuz, sahip oldukları ırk ve ulus çeşitliliğine çok şey borçlular. Bu ırk karışımının, onların milliyetçiliğini Avrupa milliyetçiliğinden daha az sakıncalı kılması mümkündür. Amerika Birleşik Devletlerindeki milliyetçilik, Avrupa'daki gibi uyuşmaz formlara bürünmüyor. Bu, kısmen ülkenizin büyük olması ve dar sınırlar açısından düşünmemeniz nedeniyle olabilir. Avrupa uluslarının ilişkilerini zehirleyen nefret veya korku miraslarından muzdarip olmamanızdan kaynaklı da olabilir.
Ancak Yahudi sorununa geri dönersek; diğer gruplar ve uluslar kendi kişisel geleneklerini besliyorlar. Bizim, kendi geleneklerimizi feda etmemiz için hiçbir neden yoktur. Standartlaştırma, yaşamın renklerini çalar. Her etnik grubu özel geleneklerinden mahrum bırakmak, dünyayı büyük bir Ford fabrikasına dönüştürmektir. Otomobilleri standartlaştırmaya inanırım fakat insanlara bunu yapmaya inanmam. Standartlaştırma, Amerikan kültürünü tehdit eden büyük bir tehlikedir.
''Ford'un bir tehdit olduğunu düşünüyor musunuz o halde?'' [E.N. Okurlarımızdan İrfan Taşçı'nın bir eklemesi: Henry Ford, 1920 - 22 yıllarında "The International Jew / Beynelminel Yahudi" ismini taşıyan dört ciltten oluşan "antisemitik 7 Yahudi karşıtı" bir kitapçık setini bastırtmış ve halka dağıtmıştır. Ford, şahsına ait The Dearborn Independent adlı haftalık gazetesinde 91 sayı boyunca Yahudilerin kötülüklerini anlatan hikayeler yayımlatmış,bunlar arasından seçtiği en popüler ve saldırgan hikayeleri (80 adet) söz konusu kitapçıklarda toplamıştır. Kitapçılar 1922 yılında Almancaya çevrilmiş ve Nazi liderlerinden Baldur von Schirach'ın görüşlerini etkilemiştir.]
Ford hiç şüphesiz bir dahidir. Eğer yaşamın gücü kendisine özel bir yetenek vermediyse, hiç kimse Ford'un yarattığı şeyleri yaratamaz. Yine de bazen, Ford gibi insanlar için üzülüyorum. Onlara yaklaşan herkes onlardan bir şey ister. Ford gibi insanlar aldıkları takdirin kişiliklerine değil de güçlerine ya da cüzdanlarına olduğunu her zaman fark edemezler. Büyük sanayi önderleri ve büyük krallar da aynı hataya düşerler. Görünmez bir duvar onların görüşünü engeller.
Mutluyum çünkü kimseden bir şey istemiyorum. Para umrumda değil. Dekorasyonlar, unvanlar veya ayrıcalıklar benim için hiçbir şey ifade etmiyor. Övgü istemiyorum. İşimden, kemanımdan ve yelkenli teknemden başka bana zevk veren tek şey çalışma arkadaşlarımın takdiridir.
Ben, "Alçak gönüllülüğünüz sizi yüceltiyor.'' deyince Einstein omuzlarını silkeleyerek cevap verdi:
Hayır, ben hiçbir şey için övgü istemiyorum. Her şey, başlangıç da son da, üzerinde kontrolümüz olmayan kuvvetler tarafından belirlenir. Böcekler için olduğu kadar yıldızlar için de belirlenir. İnsanlar, sebzeler veya kozmik tozlar, hepimiz görünmez bir oyuncu tarafından uzaktan çalınan gizemli bir melodi ile dans ediyoruz.
Bayan Einstein Savunmada
Einstein ayaklandı ve özür dileyerek ayrıldı. Neredeyse gece yarısıydı. Yaklaşık üç saattir konuşuyorduk.
''Kocamın,'' dedi bayan Einstein, ''önemli işleri var. Ama gitmenize gerek yok. Burada kalıp benimle konuşmaz mısınız?''
Uzun süre konuştuk.
Bir süre sonra Einstein'ın bornozuna sarılmış siluetini banyoya giderken gördüm.
Einstein, bana baştan beri beni büyüleyen aynı gülümsemesiyle gülümsedi. Bilgeyi bornozunun içinde görmek de bir şeydi! Sıradan insanlığın dokunuşu, onun haysiyetinden hiçbir şey azaltmamıştı.
Bayan Einstein’ın gözleri, kocasını banyoya giderken ve banyodan çıkarken taparcasına takip etti. Büyük insanların eşlerinde nadir görülen bir nezaketle kendisini kocasına göre ayarlıyordu.
Einstein tavan arasına çıktığında karısı onun kuyruğuna yapışmıyordu. Einstein yalnız kalmak istediğinde ise Bayan Einstein kendisini onun hayatından tamamen siliyordu. Bayan Einstein kocasını uyumsuz temaslardan esirgiyor ve kutsal ateşi koruyan bir Vesta bakiresinin bağlılığıyla kocasının zihin huzurunu koruyordu. Şüphesiz ki Einstein, daha az fedakarlık yapan bir eşle, adını ölümsüzlerin arasına yazdıran böylesine keşifler yapmazdı. Bu yüzden güneşi ve tüm yıldızları harekete geçiren aşk, Albert Einstein'ın dehasını yalnız yolunda ayakta tutar.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 47
- 37
- 17
- 14
- 8
- 7
- 7
- 3
- 3
- 1
- 0
- 0
- Çeviri Kaynağı: The Saturday Evening Post | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/11/2024 13:58:19 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/7559
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.
This work is an exact translation of the article originally published in The Saturday Evening Post. Evrim Ağacı is a popular science organization which seeks to increase scientific awareness and knowledge in Turkey, and this translation is a part of those efforts. If you are the author/owner of this article and if you choose it to be taken down, please contact us and we will immediately remove your content. Thank you for your cooperation and understanding.