Çocuklar İçin Evrim - Bir Küçüğün Büyük Sorusu: "İnsan Nasıl Oluştu?"
Sayfamız okurlarından olan, 6. sınıfa giden bir dost, bize şöyle bir soru yöneltti:
Ben Anıl. 6. sınıf ögrencisiyim. Ben bizim nasıl oluştugumuzu merak ediyorum. Bana bunu açıklar mısınız?
Evrim Ağacı olarak kendisine aşağıdaki gibi bir cevap verdik. Etrafındaki genç meraklılara evrimsel biyolojiyi anlatmakta zorlanan okurlarımız olabilir diye paylaşmak istedik. Soruyu, üreme düzeyinde değil (yani "İnsanlar, anne ve babanın cinsel birleşmesi sonucu oluşur." düzeyinde değil), evrimsel var oluş düzeyinde (yani türümüzün kökeni düzeyinde) ele aldık. Çocuklara cinsellikten bahsetmekle ilgili bir rehberimizi buradan bulabilirsiniz.
Şimdi, ona verdiğimiz sorudan yola çıkarak, çocuklar için geliştirdiğimiz yanıta geçelim:
Çocuklar İçin: İnsan Nasıl Var Oldu?
Bu kadar meraklı olman harika bir şey, tebrik ediyorum seni. Senin yaşındaki çoğu çocuk oyunlardan başını kaldırmazken senin bunu sorman gerçekten büyük başarı. Seni ve aileni tebrik ederim.
Nereden geldiğimiz sorusu çok büyük, çok önemli bir soru. İnsanlık tarihinde milyonlarca kişi bu soruyu sordu; herkes farklı yanıtlar verdi. Ancak artık modern bilim sayesinde bu sorunun cevabını biliyoruz. Yani insanın nereden geldiğini çok net bir şekilde biliyoruz! Sana insanın var oluş öyküsünü anlatacağım. Ancak bu konunun bilimsel ve gerçek yanıtını anlayabilmen için, birkaç diğer gerçeği ve konuyu bilmen gerekiyor. O nedenle aşama aşama gidelim, olur mu?
İnsan Bir Çeşit Hayvan mıdır?
Nereden geldiğimizi anlamak istiyorsan, ilk olarak hangi canlı grubuna ait olduğumuzu bilmen gerekiyor. Tüm canlılar, şu beş gruptan birine aittir: 1) Basit yapılı, tek hücreli canlıları barındıran prokaryotlar isimli bir grup. 2) Tek veya çok hücreli olabilen, çoğu mikroskobik boyutta olan protistalar grubu. 3) Mantarlar grubu. 4) Bitkiler grubu. 5) Hayvanlar grubu. Sence insan, bu gruplardan hangisine uygundur?
Belki fark etmişsindir, bitkilere, mantarlara ya da mikroskobik bakteriler gibi canlılara benzemiyoruz. Diğer hayvanlara çok benziyoruz. Onlar gibi akciğerlerimiz, beynimiz, iki böbreğimiz, bir karaciğerimiz var. Hatta onların birçoğu gibi iki kol ve iki bacağımız var. Gerçekten de insan, hayvanlar grubuna aittir. Bu gruba Hayvanlar Alemi deriz.
Tıpkı hayvanlar gibi nefes alıyorsun, terliyorsun, hareket ediyorsun, vücudundaki sistemlerin hepsi diğer hayvanlarınkiyle aynı... Hücrelerini bir mikroskop altında inceleyecek olsaydık, diğer tüm hayvan türlerininkiyle birebir aynı olurdu; ancak bir bitki veya bakterininkinden tamamen farklı gözükürdü. Aklına ne geliyorsa, hepsi hayvanlarınkiyle aynı.
"İnsanlar Alemi" diye ayrı bir grup yoktur; çünkü böyle bir grubu oluşturmamızı mümkün kılacak kadar özel herhangi bir özelliğimiz bulunmuyor. "Ama biz hayvanlardan çok zekiyiz!" dediğini duyar gibiyim. Çok haklısın, gerçekten de onlardan çok zekiyiz. Şehirler inşa ettik, arabalarımız var, okullarımız var. Diğer hiçbir hayvan bunu yapamıyor, öyle değil mi?
Hayvanlarla her şeyimiz benzerken, zekamız bir istisna gibi gözüküyor. İnsan, senin de bildiğin gibi, diğer hayvanlardan çok daha zeki. Ama her hayvanın kendince üstünlükleri olduğunu da unutmamalısın: Çitalar mesela çok hızlı koşuyorlar, hatta Dünya'nın en hızlı kara hayvanları! Balinalar onlarca kilometre uzağa seslerini ulaştırabiliyorlar mesela! Maymunlar ağaçların üzerinde saatte 60 kilometre hızla hareket edebiliyorlar. Kartallar kilometrelerce uzaktan yumruğun büyüklüğündeki bir fareyi görebiliyor. Bunların hiçbirini insan yapamaz. İnsanın yaptıklarını da diğer hayvanlar yapamıyor. Zekamız sayesinde ürettiğimiz cihazlarla bir kısmını yapabiliriz; fakat önemli olan biyolojik özelliklerimizin oldukça kısıtlı olduğu gerçeği. Sonuçta her hayvan türünün birbirine üstün ve birbirinden eksik tarafları var. Buna biyoçeşitlilik adını veriyoruz.
İşte insanın da tüm zeka kapasitesine rağmen, sadece bir diğer hayvan türü olduğunu anladığında, doğayı çok daha yakından anlamaya başlayabilirsin. Çünkü genellikle insanı diğer tüm türlerden ayrı bir yere koymaya meyilliyizdir. İnsanın çok özel, çok üstün olduğunu düşünürüz. Zeka açısından bu büyük oranda doğrudur. Ancak kendimizin çok özel, çok güzel, çok üstün olduğumuzu düşünmemiz, bizi aynı zamanda kibirli yapar. Doğadaki gerçekleri görmemizi önler. Böylece nereden geldiğimiz sorusunun cevabını veremeyiz.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Canlılar Nasıl Değişiyor?
Tarihteki birçok insan, türümüzün çok özel, çok üstün olduğuna inanmasına rağmen, diğer tüm türlerin de kusursuz ve mükemmel olduğunu düşünmüştür. Kusursuz olan bir şeyin değişmesine gerek yoktur, öyle değil mi? Dolayısıyla insanlar binlerce yıl boyunca, canlıların hiç değişmediğine, hep oldukları gibi kaldıklarına inandılar. Ve sırf bu kusursuz olduğumuza inanmalarından ötürü, bugün tartışmasız bir şekilde bildiğimiz, çok basit bir gerçeği gözden kaçırdılar: Doğada canlılar sürekli farklılaşıyorlar.
Bu farklılaşma iki şekilde oluyor. İlki senin de yakından bildiğin bir şekilde oluyor: Büyüyorsun, uzuyorsun, Güneş altında kaldığında kızarıp bronzlaşıyorsun, umarım asla böyle bir şey olmaz ama düşüp kolunu kırdığında kolunda yara izleri kalabiliyor (yani derinin yapısı değişiyor). Buna gelişim diyoruz. Tüm canlılar doğumdan ölüme kadar gelişiyor.
İkincisi ise bundan biraz farklı. Her canlı, kedi, köpek, insan, at, fare, çam ağacı, arı gibi bir türe ait, öyle değil mi? Bu türlerin çok sayıda bireyi var, öyle değil mi? Bu bireylerin hepsine birden popülasyon diyoruz. Bu popülasyon içindeki bireylerin her biri, az önce anlattığım gibi ömrü boyunca gelişerek değişiyor. Ancak canlılar bir de tür düzeyinde farklılaşıyorlar. Yani türün kendisi zaman içinde değişiyor.
Bu değişim de gelişmeye biraz benziyor: Mesela bir türün popülasyonundan 1000 bireyi rastgele seçtiğini ve boylarını ölçtüğünü düşün. Bu boy ortalaması 170 santimetre olsun. Aradan birkaç yüz yıl geçtikten sonra, birçok nesil atlanmış olacak, öyle değil mi? Mesela bu türün erkek ve dişilerinin çocukları olacak. Böylece 1 nesil atlanmış olacak. O çocuklar da büyüyecek, kendi çocukları olacak; böylece 2 nesil geçmiş olacak. Onların da kendi çocukları olacak ve yüzlerce yılda bu şekilde birçok nesil geçecek.
İşte diyelim ki 100 nesil sonra bu ölçüm tekrarlansın: Aynı şekilde, rastgele 1000 birey seçilerek yapılsın. Bu defa ortalama 185 santimetre çıksın. Bu durumda türün ortalama özelliklerinden biri değişmiş demektir. İşte bu şekilde, nesiller geçtikçe türün ortalama özelliklerinin değişmesine evrim diyoruz.
Yani evrimsel değişim ile gelişimsel değişim birbiriyle çok ilişkili ama farklı şeyler. Gelişimsel süreçte bir birey doğumundan ölümüne kadar farklılaşıyor. Evrimsel süreçte ise birey değil, popülasyonun genel ortalaması nesiller geçtikçe farklılaşıyor.
Peki gelişmenin nedeni büyüme, çevreyle etkileşim, vb. unsurlar, öyle değil mi? Evrimsel değişimin nedeni ne, hiç düşündün mü?
Evrimsel Değişim Nasıl Olur?
Fark ettiysen doğada her canlı hayatta kalmak için mücadele veriyor. Ayrıca hemen her canlı ömrü boyunca en azından bir defa ürüyor; en azından üremeye çalışıyor. Yani hayatta kalmak ve yavrular üretmek, canlılığın en önemli özelliklerinden birisi. Hiç hayatta kalmaya çalışmayan, yavrular üretmeyen bir canlı gördün mü?
Bilmiyorum kardeşin var mı; ama eğer ki varsa, eminim ki senden oldukça farklı görünüyordur. Etrafındaki ikizler hariç kardeşlere bak: Ne kadar farklı gözüküyorlar, öyle değil mi? Elbette her çocuk, kardeşlerine ve anne babasına bir miktar benzer. Ama buna rağmen, kardeşlerinden farklı özelliklerle doğar.
Bu sadece insana özgü bir durum değil. Diğer tüm hayvanlarda da böyle. "Ama her tavşan aşağı yukarı aynı, birbirine benziyor." diyebilirsin. Aceleci olma. Bize her tavşan, her sincap aynı geliyor; ancak aslında bilim insanı olursan ve daha yakından inceleyecek olursan her birinin çok farklı olduğunu görebilirsin. Tıpkı bizde olduğu gibi, onların da farklı bireyleri arasında birçok açıdan farklılıklar vardır: Renkleri, sesleri, davranışları, boyları, güçleri ve daha binlerce özellikleri birbirinden farklıdır. İşte bu farklı özellikler, doğada canlılara avantajlar ve dezavantajlar sağlıyor.
Şimdi, sosyal medya profilinden gördüğüm kadarıyla Rey Mysterio'yu seviyorsun. Düşün ki Mysterio'yu ormana bıraktık ve birçok vahşi hayvanla mücadele etmesi gerekiyor. Sence annesinden doğduğunda bir bacağı diğerinden kısa doğsaydı ve bu yüzden düzgün koşamasaydı mı daha rahat hayatta kalırdı, yoksa daha güçlü olabilmesini sağlayan, daha hızlı koşabilmesini sağlayan bir kas yapısını mı genetik olarak miras alsaydı daha rahat hayatta kalabilirdi? Elbette ikincisi. Çalışmayla kendini çok fazla geliştirebilirsin; ancak özellikle doğada, insan dışındaki zekası daha düşük olan hayvanlarda anne-babadan alınan özellikler de çok önemlidir. Çünkü doğada hayvanlar kendilerini geliştirmeye çalışmazlar. Bu, büyük oranda insana özgü bir özelliktir; iri beynimiz sayesinde bunu yapabiliriz. Vahşi doğadaki canlılar ise daha ziyade hayatta kalmaya ve üremeye çalışırlar. Dolayısıyla anne-babadan alınan genler çok önemlidir. Bu genlerin ne olduğunu ve bize ne gibi özellikler vereceğini seçemeyiz. Ancak her birimiz, kardeşlerimizden bile farklı genler miras alırız ve buna bağlı olarak çeşitli özelliklere sahip oluruz. Yani tıpkı Rey Mysterio gibi, doğadaki her hayvan da anne babasından farklı özelliklerle doğar. Bu özellikler, vahşi doğada hayatta kalmaya veya yavrular üretmeye çalışırken bu bireylere avantajlar ve dezavantajlar sağlayabilir.
Peki, doğada avantajlı özelliklere sahip olanlar mı daha kolay hayatta kalır ve ürerler, dezavantajlı olanlar mı? Buna da cevabı kolaylıkla verebileceğini sanıyorum: avantajlı olanlar... Böylece ne olacak peki? Hayatta kalıp, daha kolay çocuk üretebilen bireyler, anne-babalarından miras aldıkları ve kendilerini diğer bireylere göre avantajlı kılan genleri kendi yavrularına aktarabilecekler. Neden? Çünkü daha kolay hayatta kalıyor ve ürüyorlar! Ürediklerinde, kendi genlerini yavrularına aktarıyorlar. Dolayısıyla bir sonraki nesildeki yavrular, çoğunlukla avantajlı bireylerin yavrularından oluşuyor.
Bir genin avantajını ve dezavantajını ne belirliyor dersin? Tabii ki canlının içinde yaşadığı çevre ile olan etkileşimi... Yani genlerimize bağlı olarak fiziksel özelliklerimiz belirleniyor, öyle değil mi? Bu fiziksel özellikleri kullanarak canlılar vahşi doğada hayatta kalma ve çocuk üretme mücadelesi veriyorlar. Dolayısıyla genlerin ürettiği fiziksel özellikler, çevre şartlarıyla durmaksızın etkileşim halinde diyebiliriz. Peki, şunu da biliyoruz: Çevremiz, durmaksızın değişiyor, öyle değil mi? Havalar ısınıyor, kar yağıyor, yaşam alanımıza yeni canlılar girebiliyor, kıtlık oluyor besin bulmak zorlaşıyor, kuraklık oluyor su bulmak zorlaşıyor, türümüz içindeki bireylerin sayısı sürekli değişiyor ve daha nicesi... Yani çevremiz durmadan değişiyor. Bu nedenle bir gen avantajlı mı, dezavantajlı mı, bunu ancak çevre ile nasıl etkileştiğine bakarak görebiliyoruz.
İşte içinde yaşadığımız çevrede bize daha iyi olmamızı sağlayan genetik farklılıklara avantajlı genler, daha kötü olmamıza neden olan genetik farklılıklara ise dezavantajlı genler diyoruz. İçinde yaşadıkları çevreye uyum sağlamalarına yardımcı olan, avantajlı genlere daha çok sahip olan bireyler daha kolay hayatta kalıp, daha çok yavru üretip, kendilerine ait avantajlı genleri gelecek nesillere daha çok aktarmış olacaklar. Böylece belli bir ortamın şartlarına en uygun olanlar hayatta kalacak, diğerleri ise elenip gidecek. Onlar elendiğinde, kendilerini doğada dezavantajlı kılan genler de yok olacak. Çünkü bu genlere sahip olanlar ya hayatta kalamıyorlar (ya da çok daha zor hayatta kalıyorlar) ya da yavrular üretemiyorlar (ya da çok daha zor yavru üretebiliyorlar).
İşte bu genlerin doğa tarafından seçilmesi/elenmesi süreci nedeniyle, bir tür de zaman içinde değişiyor. Çünkü o türü oluşturan bireylerin hangi genleri, ne kadar taşıdığı az önce anlattığım sebeple durmadan değişiyor. Buna geri döneceğiz. Şimdi asıl soruna gelelim:
Sen Nasıl Oluştun?
Sen, normal bir şekilde, her insan gibi, anne ve babandan var oldun. Senin annen ve baban da öyle: Kendi anne-babalarından var oldular. Onların anne babaları da öyle... Ancak dediklerimi unutma: Her canlı, anne babasından farklı doğuyor. Bu farkları 2-3 nesilde anlamak mümkün değil.
Mesela deden de, sen de aynı insan türüne aitsiniz. Ancak belki dedenin şunu dediğini duymuşsundur: "Bu yeni nesil çocuklar da amma uzun be kardeşim!" İşte bu nesiller bazında olan büyük değişimler, evrimsel süreci anlatmaktadır. Elbette boy uzamasının tek nedeni evrimsel değişim değildir; artık besinlere erişimimiz daha fazla, savaşlar daha az yaşanıyor, her şeye rağmen dedelerimize göre daha sağlıklı hayatlar sürüyoruz. Ancak daha uzun boylu bireylerin çocuk yapması sonucu o çocuklar da her nesilde daha da uzun olabiliyor. Çünkü uzun boya sahip olan genler, bu yavrulara aktarılıyor.
Sana ilginç bir bilgi vereyim: Bugün yaşamakta olan bütün insanların ortak "dedesi", günümüzden 70.000 yıl kadar önce yaşadı. Bu insan, bizlerle neredeyse birebir aynı görünümdeydi; her ne kadar belli başlı farkları olsa da... Bu insan tek başına değildi veya sadece eşiyle yaşamıyordu. Tüm insanların yaşamış son ortak atası, kendi çağında yaşayan çok sayıda insandan sadece biriydi. Aslında bu bireyin popülasyonundaki diğer tüm bireyler de üredi, hepsinin torunlarının, torunlarının, torunlarının, ... torunları var oldu. Ancak bunlardan sadece bir tanesininki bugüne kadar ulaşabildi ve her birimizi üretmiş oldu. Diğerlerinin soy hattı belli noktalarda yok oldu - kiminin soyu dezavantajlı genlerden ötürü elendi, kimininki ise şans eseri yok oldu. Çünkü kimi zaman şanssız olabiliriz; bu da hayatın bir parçası.
Ancak bu atamızın da insan olan ataları vardı. 70.000 yıldan daha da eskilere gidersen, nesillerin çok yavaş olarak birbirinden iyice farklılaştığını göreceksin: Dedenin dedesinin dedesinin dedesinin dedesinin dedesinin dedesinin dedesinin dedesinin dedesinin (...) dedesini düşün (bu şekilde 35.000 "dede" öncesine gideceğiz!). Bu birey, Milattan Önce 1.000.000 yılında yaşamış olabilir mesela. Ancak bizden o kadar farklıydı ki, bildiğimiz anlamda insanlara az çok benzese de, bu kadar farklı bir canlıya hemen "insan" demek pek kolay değildi.
Akrabalar Üzerinden Evrimi Anlamak...
Bu daha bir şey değil. Daha da geriye gidecek olursan, aynı nesilden elde edeceğin canlıların sana giderek daha da az benzediğini görmeye başlayacaksın. Ki bu oldukça mantıklıdır. Bak, anlatayım: Kardeşin olduğunu varsayıyorum; ama kuzenlerin de vardır mutlaka. Amcanın, eniştenin, halanın, teyzenin çocukları... Şimdi şunu düşün: Kardeşin ile ne kadar benzersiniz değil mi, hatta belki sizin küçüklük fotoğraflarınızı ayırt edemeyenler bile olmuştur. Bu kardeşinle ortak atanız kim? Anne ve baban, öyle değil mi? Ebeveynleriniz, sen ve kardeşinin ortak atası!
Peki, amcanın veya halanın çocuklarıyla da az çok benzersiniz. En azından sokaktan çevireceğiniz rastgele birinden daha fazla benzersiniz birbirinize, değil mi? Çünkü yakın akrabasınız; ondan! Oldukça yakın bir ortak atayı paylaşıyorsunuz. O atanız kim? Dedeniz! Eğer amca veya hala çocuklarından bahsediyorsak, o ortak atanız, babanızın annesi ve babası. Eğer enişte veya yenge çocuklarından bahsediyorsak, o ortak atanız, annenizin annesi ve babası. Yani 1. derece kuzenleriniz ile son ortak atanız, dedeniz ve büyükanneniz!
Ancak tek kuzeniniz, amca veya yenge çocukları değildir! Dedenizin kardeşinin torunları da kuzenlerinizdir. Bunlara ikinci dereceden kuzenler deriz. Onlarla benzerliğiniz çok daha azdır; ancak yine de ortak bir atayı paylaşırsınız! Bu ortak ata, dedenizin annesi ve babasıdır! Yani dedenizin ebeveynleri... Bu ikinci dereceden kuzenlerinizle benzerliğinizin daha az olma nedeni, onlarla daha uzak akraba olmanızdır. Dikkat edersen, buna bağlı olarak ortak atanız da daha yaşlı/eski bir atadır: Dedenizin ebeveynleri.
Üçüncü derece kuzenlerinizle akrabalığınız daha da düşüktür. Benzerliğiniz de daha azdır. Atanız da daha eskide yaşamıştır: Dedenizin dedesi ve büyükannesi. Dördündü derece kuzenlerinizle akrabalığına gittiğimizde gittiğimizde, ortak atanız da daha geriye gider: Dedenizin dedesinin ebeveynleri...
Neyse, uzatmayalım, konunun özünü anladığını sanıyorum. Bu, böyle devam edecektir. Bu süreçte olan ilginç bir nokta daha vardır: Sadece kuzenlerinizle olan benzerliğin azalmaz. Aynı zamanda bu ortak atanızın size benzerliği de azalır. Örneğin kardeşlerinle olan ortak atan olan anne ve babana çok daha fazla benzersin. Ancak birinci derece kuzenlerinle ortak atan olan dedene benzerliğin daha azdır. İkinci derece kuzenlerinle ortak atan olan dedenin ebeveynlerine benzerliğin iyice azdır. Bu böyle devam eder.
İşte bu nedenle sadece 3-5 nesil değil, on binlerce nesil geriye gittiğimizde ulaştığımız bireyler, bizlerden öylesine farklı görünümdedirler ve öylesine farklı davranırlar ki, bunlara artık "insan" dememiz bile mümkün olmaz!
Bu da, bizi sorumuzun nihai cevabına getiriyor.
İnsan Nereden Geliyor?
İşte insan, bu atalardan geliyor.
Sen geriye gittikçe, farklı hayvanlar olarak bildiğimiz canlıların "dede"leriyle bizim "dede"lerimizin ortak olmaya başladığını görüyoruz. Ama hatırla: Bu dediğimiz, milyonlarca yıl önce oluyor. Mesela, insanların en yakın biyolojik kuzenlerimiz olan şempanzelerle dedelerinin ortak olduğu zaman bundan yaklaşık 6 milyon yıl öncesiydi! Bu, yaklaşık 160.000 "dede" öncesi demek! Öyle dedenin dedesi gibi sadece 4 nesil öncesinden söz etmiyoruz.
Sorunun en net cevabı şu: İnsan, kendisinden önce yaşamış hayvan türlerinden geliyor. Yukarıda anlattığımız gibi, ömrü içerisindeki değişimlerle değil, anne-babasından doğan her neslin farklı avantajları ve dezavantajları olmasından ve bunların doğada seçilmesi ve elenmesinden kaynaklanan bir farklılaşmayla var olabildik. Bu farklılaşmalar, çevrenin gereksinimleri ışığında belirli şekillerde birikti. Bu birikimli farklılaşma sonucunda atalarımızdan bambaşka görünen bir türe evrimleştik.
O hayvanlar nereden geliyor? Onlar da kendilerinden önceki hayvanlardan geliyor. Bu hayvanlar, tek hücreli canlılardan geliyor. O tek hücreli canlılar, kendilerinden bile basit tek hücreli canlılardan geliyor. Onlarsa, ilk hücremsi yapılar olarak bilinen koaservatlar adı verilen kimyasal küreciklerden geliyor. Bunlardan öncesi ise... Cansızlık. Canlılık, cansızlıktan geliyor. Yani koaservatlar denen ilk canlılardan öncesi, bildiğimiz kimyasal maddelerden ibaret. Canlılık gibi bir yapı veya forma sahip olmayan kimyasallar...
Hayvan olduğumuz gerçeği bir aşağılama ya da çocukların (ve hatta koca koca insanların) kendi arasında kullandığı "Hayvansın!" gibi bir hakaret sözcüğü gibi düşünmemelisin. Sen, zeki bir çocuksun ve bilimsel düşünmen gerekiyor. Bu sadece bilimsel bir sınıflandırma. İnsanın birbirine küfür etmek için kullanması bilim için önemli değil.
Sonuç
Daha anlatacak çok şey var ama seni sıkmak istemiyorum. Sana tavsiyem çok fazla okuman, bilimin herhangi bir alanına ilgi duyman ve çok çalışman. Çünkü ben burada sana bilimi anlatmaya çalışıyorum. Çevren ya da öğretmenin ya da bir başkası sana tamamen farklı bir şey anlatabilir. Bunlar kafanı karıştırabilir. Olsun, kafa karışıklığı kötü bir şey değil. Ancak sen okumayı, araştırmayı, öğrenmeyi sürdürdükçe, kendi gerçeklerine kendin ulaşacaksın. Merakını gidermek istedikçe, kafa karışıklığının da azaldığını göreceksin.
Sana verebileceğim en önemli ve son tavsiye ise şu olur: Kimsenin seni bilimin dışına yönlendirmesine, bilimden soğutmasına izin verme. Hep kendine, tarafsız düşünme yeteneklerine, araştırma becerilerine güven.
Kendine çok iyi bak.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
İçerikle İlgili Sorular
Soru & Cevap Platformuna Git- 58
- 31
- 15
- 13
- 11
- 9
- 3
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/11/2024 11:59:26 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/328
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.