Kösedağ Savaşı Sonrası Sivas ve Kayseri'de Yaşanan Olaylar
Sivas'ın Teslim Edilmesi, Kayseri'nin Acı Tahribi ve Malatya'da Yaşananlar

- Blog Yazısı
Kösedağ Savaşı sonrasında Anadolu Selçuklu Devleti için bir inhitat yolu söz konusuydu. I. Alaeddin Keykubad'ın gerisinde bıraktığı güçlü Türkiye'nin, onun ölümünden (1237) altı yıl sonra uğramış olduğu Kösedağ Bozgunu (1243) Anadolu Selçuklu'nun çöküşü üzerinde ağır bir rol oynamıştır.
Kösedağ Savaşı'nda Türk ordusu Moğollardan sayıca fazla olsa da, Sultan'ın liyakatsizliği ve korkaklığı nedeniyle bozguna uğrayıp dağılmıştı. Vezir Mühezzibüddin Ali'nin Amasya Kadısı Fahreddin'e söylediği sözler de bu durumu bir kere daha ifade etmiştir. Vezir, bozgun üzerine Amasya'ya varınca kadıya olayı göz yaşları içinde anlatırken: "Memleket işleri ve saltanat ahvali Sultan'ın akılsızlığı, gençliği, nadanlığı, ayak takımı ve rezillerle düşüp kalkması sebebiyle bu derekeye (aşağı mertebe) düştü. Aşırı eğlencenin uğursuzluğu yüzünden bu hale geldi.[1]" ifadesiyle felaketin esas sebebini belirliyordu. Fransız tarihçi Vincent De Beauvais ise: "Türklerin mağlubiyetine hayret etmemelidir. Zira muharebenin başladığı gece Sultan tamamen sarhoş idi." diyerek olaydan bahsetmiştir.[2] Zaten Sultan bu korkaklık sebebiyle Babai İsyanı sırasında asiler daha Sivas taraflarındayken Konya'da bile kendisini güvende hissetmeyip Kubadabad (Beyşehir Gölü) üzerinde bir adaya sığınmıştı.[2]
Selçuklu öncü birlikleri ölü ve esir önemli kayıplara uğradıktan ve kaçtıktan sonra ordu ciddi bir savaş yapıp düzenli bir geri dönüş yapamadı. Bu şartlar altında gerçekleşen Kösedağ Savaşı Anadolu Türklerinin hafızasında acı ve derin izler bırakmıştır. Bir asır sonra bile bu olay bir dönüm noktası olarak Sal-i Baycu (Baycu Yılı) adı ile hafızalarda yaşamış ve ondan sonraki zamanlarda inhitat, feryat ve zillet devirleri sıfatını almış, dünyanın hayranlıkla baktığı Türkiye artık buhranlar diyarı olmuştur.[2]
Kösedağ felaketinden sonra Anadolu Selçuklu Devleti merkezi hakimiyetini kaybetmiş ve Sultan'ın Antalya’ya çekilmesi sebebiyle başsız kalmış gibiydi. Bundan faydalanan (Selçuklu'ya) tabi olan Çukurova Ermeni Krallığı ve Trabzon Komnenosları Moğol vasallığını kabul ettiler. İznik’teki Bizans Devleti ise Selçuklular ile dost kalmayı tercih etti.[3]
Olayı daha iyi anlamak için Kösedağ Savaşı'na bakalım. Sultan Gıyaseddin atını Tokat tarafına çevirdiği zaman İslam askerlerinin bir kısmı gecenin yarısının üçte ikisi geçinceye kadar bir tepenin üzerinde ayakta kaldılar. Moğollar dağın zirvesine geldikleri zaman askerleri her yerde ayakta gördüler. Bağırıp çağırarak ateşler yaktılar. Fakat Sultan'ın ordugahına girmeye cesaret edemediler. İlerlemeyi veya geri dönmeyi göze alamadılar.[2]
İbn Bibi ise şöyle anlatır: "Moğol ordusu Sultan'ın ordugahına bakıp çadırları kurulu görünce pusu kurduklarını sandılar. İhtiyatlı davranıp iki gün durumu araştırdıktan sonra çadırlara girdiler. Orada hesap kalemlerinin ve düşünce kalıplarının hesaplayıp ölçmekten aciz kalacağı mal, eşya, silah ve elbise alıp Sivas'ın yolunu tuttular.[1]
Sivas'ın Moğollara Teslimi
Moğol komutan Baycu Noyan, Kösedağ'da Selçuklu ordusunu bulamayınca takibe koyulsa da Sultan'a ve askerlerine rastlamadan Sivas'a doğru ilerledi. Sivas Kadısı Kırşehirli Necmeddin Sivas'ın teslimi konusunda önemli rol oynar. İbn Bibi'nin anlattığına göre, kendisi döneminin büyük alimlerinden ve çağının önde gelenlerinden birisiydi. Moğol istilası sırasında Harezm'de bulunmuş, aynı zamanda Sultan Muhammed Harzemşah'ın mağlubiyetini ve Türkistan şehirlerinin tahrip oluşunu görmüş ve orada Moğollara giderek iltifatlarına nail olarak bir yarlıg almıştı.[2] (Yarlıg/Yarlık: Moğol hükümdarının resmi olarak verdiği yazılı emir.)
Kırşehirli Kadı, bu sıfatla ve Moğollara karşı konulamayacağı düşüncesiyle şehrin ileri gelenlerini, yanına hediyeler alarak karşılamaya çıktı. Baycu Noyan onu görür görmez tanıdı ve elindeki yarlıgı alıp öpüp başına koydu. Yarlıg sebebiyle Kadı'nın isteklerini kabul ederek ona sevgi ve saygı gösterdi.[1]
Baycu ile yapılan anlaşmaya göre; Erzincan kapısından başka bütün Sivas kapılarının kapanmasına ve şehrin üç gün Moğol askerleri tarafından yağma edilmesine, Sultan'ın hazineleri ile çarşılarda ve evlerdeki kıymetli eşyaların alınmasına izin verildi. İbn Bibi'nin anlattığına göre yağma sırasında kimseye saldırıp eziyet etmediler. Dördüncü gün Erzincan kapısını da kapadılar. Ondan sonra askerlerin hiç birisine şehre giriş izni verilmedi. Sonrasında ise Moğol ordusu Kayseri'ye yürüdü.[1]
Kayseri'nin Tahrip Edilmesi
Sultan Gıyaseddin'in annesi Mahperi Hatun bu olayları duyunca Kayseri'den ayrılıp Sis (Adana/Kozan) taraflarına sığındı. Sivas'ın tam tersine Kayseri müdafaaya hazırlandı. Şehir halkı ile birlikte teşkilatlı Ahiler (Feteyanı Rum - Anadolu Gençleri) ve miktarı bilinmeyen askerler savunma kuvvetini oluşturuyordu. Kösedağ'dan kaçıp gelen Emir Samsamüddin Kaymaz ve Sübaşı Topal Fahreddin Ayaz müdafaa kuvvetlerinin başındaydı.
Moğol ordusu şehre yaklaşınca şehrin dışında önüne geleni yakıp yıktı, eline geçeni de boğup öldürdü. Ertesi gün Baycu Noyan diğer noyanlarla (komutan,paşa) ata binip şehrin etrafını dolaştı. Sivas Burcu karşısında bulunan ve şehir halkının sağlamlığına ve geçilemezliğine kesin olarak güvendiği Debbağlar (dericiler) Çarşısı tarafına üç mancınık kurdu. Bunların çekilip çalıştırılmasında esirleri ve Cavlakileri kullandılar.[1] (Cavlakilerin saçlarının ve kaşlarının tamamını kesmesi sebebiyle kel insanlara denilen cascavlak tabirinin buradan geldiği düşünülmektedir.)
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
On beş gün boyunca surlar ve burçlar üzerine hasar verilmesine rağmen şehir halkı cesaretlerinden, kararlılıklarından ve fedakarlıklarından hiç bir şey kaybetmediler.[1] Kayseri kahramanca dayanıyor, Moğolların ümidi kırılıyordu.
Moğolların savaştan vazgeçip ertesi yıl geri dönmek üzere bir düşünceleri oluşmuştu. Fakat o sırada şehrin iğdişbaşısı (bir tür belediye başkanı) Hacuk oğlu Hüsam, gece vakti gizlice Baycu Noyan'a haber göndererek can güvenliği isteyerek şehrin durumu hakkında bilgi verdi. Noyan ona yazılı teminat gönderdi. Baycu'nun kendisini desteklediğini öğrenince Hacuk oğlu Hüsam aynı gece Moğol ordugahına gitti. Bu ihanetten habersiz olan şehir halkı ise direnmeye devam etti. Çok geçmeden emirler durumdan haberdar oldular. Baycu'nun kendisine yakınlık gösterenler ve yardımcı olanlara saldırmayacağı konusunda teminat mektubu verdiğini duyan şehrin sübaşısı Topal Fahreddin Ayaz, ertesi gün Baycu'ya bir haberci gönderdi ve o da Hacık oğlu Hüsam ile aynı yolu takip etti. Moğollar ise dönüşten vazgeçerek saldırılarını şiddetlendirdiler. Şehirde yalnız kalan Emir Samsamüddin Kaymaz bütün gücüyle savaşa devam ediyordu.
Moğollar kapıları ve kilitleri gürz ile kırdıktan sonra Moğol askerleri şehrin içine dolup kaleyi aldı. Bütün Selçuklu askerlerinin kollarını bağlayıp Meşhed Ovası'na götürdüler. Bu olaydan sonra belki de Kayseri, tarihindeki en büyük felakete uğramıştı. Kaynakların ittifakına göre şehrin bütün hazineleri yağma ediliyor, saklanılan altınları getirmeleri için zenginler önce işkenceye tutuluyor, sonrasında ise öldürülüyorlardı. Yağma bittikten sonra Kayserililer kılıçtan geçirilerek katledildi.
Moğollar Türkistan'da, İran'da ve diğer yerlerde yaptıklarını burada da yapıyordu. Şehrin saray, köşk ve güzel evleri yakılıp yıkılıyordu. Meşhed'e götürülen esirler de kılıçtan geçiriliyordu. Yalnızca genç erkekler ile kadın ve çocuklar ölümden kurtuldu. Kadın ve çocukları aralarında paylaştıktan sonra dönüş yolunu tuttular. Ölümden kurtulanlar esir olarak götürülürken bir kısmı yolda öldü ve öldürüldü. Uzun yol boyunca hasta olanlar ve yürüyemeyenler de öldürülüyordu. Çağdaş kaynaklar ise Kayseri'de on binlerce insanın öldürüldüğünü yazarlar.[2]
İbn Bibi ise Kayseri'de yaşananları şöyle anlatmıştır: "Yaptıkları yıkım ve katliamdan sonra şehrin bayındır yerlerini ve binalarını ateşe verdiler. (Kıyamet Suresi'nin 7-10. ayetlerinden örnek vererek); "İşte göz kamaştığı, ay tutulduğu, güneş ile ayın bir araya getirildiği zaman o gün insan kaçacak yer neresi diyecektir." sözünü gerçekleştirdiler. Ateşin alevini esir göğüne (hava kürenin üzerinde bulunduğuna inanılan ateş küre) çıkardılar. Dumanlar güneşin yüzünü karartmaya, dünyanın gözünü şaşırtmaya başladı. Büyük küçük hiçbir yaratığın tedbir düşünmeye hali kalmadı. Herkes dik tuttuğu boynunu çaresiz olarak Rabbani emrin önünde yumuşattı.[1]"
Moğollar diğer ülkelerde yaptıkları gibi Türkiye'de de esir aldıkları doktor ve matematikçileri öldürmeyip bundan yararlanıyorlardı. Örnek olarak Sultan'ın tabibi Rıdvan bin Ali'nin doktor olduğunu öğrenince ona dokunmayıp elçi olarak Halep'e göndermişlerdi.[2]
Kayseri'den sonra Moğollar Azerbaycan'a doğru dönerken yolda Erzincan'a uğrayıp orayı da harap ettiler. Anadolu şehirlerinden pek çok insan özellikle de zenginler Halep ve Suriye'ye gitti. Sultan Gıyaseddin'in annesi de istila karşısında Sis/Kilikya bölgesine kaçmıştı. Amacı Ermeni Kral Hetum'un babası Baron Konstantin'e sığınıp oradan Halep'e gitmekti. Ancak Kral Hetum Moğollara haber gönderip onları kendilerine teslim etti.
Kayseri, Malatya ve diğer Anadolu şehirlerinden büyükler ve zenginler de Sis yolu üzerinden Halep'e kaçtılar.
Malatya sübaşısı Reşideddin henüz bir Moğol işgali gözükmeden bir gece adamlarını ve hazinelerini topladı ve şehrin kapılarını açık bırakarak Halep'e kaçtı. Daha sonrasında ise Moğollarla sulh sağlanınca diğerleri gibi o da geri döndü ve tekrar Malatya sübaşılığını eline aldı. Devlet nizamının bozulması ve kervanların Ermeniler ile göçebelerin saldırılarına uğraması bir çok yerde kıtlık yarattı. İnsanlar yollarda ve pazarlarda açlıktan düşüp ölüyorlardı.[2]
Bir müddet sonra Yasavur Noyan kumandasında bulunan bir Moğol kıtası, Mardin ve Urfa'dan geçerek Halep kapısına vardı. Halep yöneticilerinden bir miktar altın alarak Malatya'ya çıktı. Halep'ten dönmüş olan Reşidüddin'i ise tehdit etti. Reşidüddin ise halkını sıkıştırarak altın ve gümüş eşyayı topladı ve Moğollara kırk bin dinar altın verip Azerbaycan'a dönmelerini sağladı. Moğolların dönüşünden sonra Malatya'da şiddetli bir kıtlık ve veba hastalığı başladı.[2] Halkın bir kısmı bu felaketten hayatını kaybetti.
- 2
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- ^ a b c d e f g İbn Bibi. El-Evāmirü'l-'Alā'iyye Fi'l-Umūri'l-'Alā'iyye. Yayınevi: Türk Tarih Kurumu.
- ^ a b c d e f g h i Osman Turan. Selçuklular Zamanında Türkiye. Yayınevi: Ötüken Neşriyat.
- ^ Ali Sevim. Keyhusrev Ii. Alındığı Tarih: 18 Ocak 2025. Alındığı Yer: TDV İslâm Ansiklopedisi | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 25/04/2025 14:47:47 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/19616
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.