Keşfedin, Öğrenin ve Paylaşın
Evrim Ağacı'nda Aradığın Her Şeye Ulaşabilirsin!
Paylaşım Yap
Tüm Reklamları Kapat

'KAYBOLUŞ' , Yusuf Altundal

"Umudun dozu üzerine" -Yeni Ayetlerin Senfonisi-

28 dakika
20
'KAYBOLUŞ' , Yusuf Altundal
  • Blog Yazısı
Kitap Kapağı
Blog Yazısı
Tüm Reklamları Kapat

Ön Konuşma

1

Altında doğduğum yıldıza hepten lanet olsun! Onu hiçbir gökyüzü korumasın, mekânın içinde toz gibi dağıl! Beni yaratıkların arasına atan hain an, zamanın listesinden sonsuza kadar silinsin! Artık bu yaşam ve ölüm karışımında yer almak istemiyorum. Geleceğe umutsuzum, onun günlerini yaşadım ve sınırlarımı aştım, yanılsamalarımı boşa çıkarmak için. Öngörülemez bir evrende bile, her şeyin tekrar ettiği bir düzende, azgınlığın sonu hiç gelmeyecek mi?

Kabuğunu soyduğumuz, zamanda erittiğimiz, dertler ve sağlıkta tapındığımız; vaazlarımız, isteklerimiz, arzularımız ve bedenimizin sahibi olan nahif ince kılcal damarlarımıza da yankılanan, Büyü yaratığınız, tabu afyonuna mürit yetiştirdiğimiz talebeleriniz, işte ta kendiniz. Vaaz verme alışkanlığımız, beyincinizi yaralar içerisinde tuzlayan ve biraz daha pişiren o derin vaatlerimiz. Derin doruk noktalarımız, belki de yeşillenmeye gebe bir durumda kavrulmuş, acıkmış ve biraz da dışlanmış ruhlarımız… Bizi insan edasında prangalı halde süründüren dürtüler. Kavramlar arasında tapınma arzusuna en değerli kıldıran, doğaya ve kendimize mana değeri yükleyemememizden kaynaklan hastalılarımız, kendimiz ve “kutsal” kavramını yeniden biçimlendirdiğimiz, sonsuzluk düşünü yeniden prangalı halde kandırıldığımız çöllerimizden, yaralarımıza şifa etkeni sağlayan tuzlu yamyamlığımızdır; insan. Anlam vereme dürtümüz; tabiatın soytarılığını yapmamıza, ayaklar altına aldığımız inançlarımıza, anne haline getirdiğimiz topraklarımızın, derisinin koparılması ile biçimlendirildi…

Tüm Reklamları Kapat

Çimlerin Solması

2

Bitkinlik vaazlarını dinlerken, kan ağlayan kulaklarımızın, elimize damlaması ile vaat ödülünü kendine layık görerek süngüleri, perdeleri, pencereleri ve rüzgârlardan saklar kendini, olası durumlarda; tabu yaratır ve içindeki istemi bu şekilde bastırır: vahşi oluşunu! Kılıç edasında kesilmiş dudaklar ve baş döndürücü vücudunu tabiatın en derin sevgisi içerisinde ister, bu vaaz onun; kabuk bağlamış olan yaralarından akan itaplara karşı tuzlama istemidir. Bunun acısına dayanmak hayli zor olmalı ki, sevgiye tokum deme istemini köreltmiş ve iz bırakan yaralarının tez zamanda tekrardan kanamasını ve itap bağlamasını önlemek adına, sonsuz zamanın, döngüsel dürtülerin önünde secde ederek, istek ve arzularını biçimlendirir; işte ona yoldaş olması adına yaratığımız tekrardan bir tabu, içimizde sanrılar yaratan çöller, tanrıcılık oyununa bağımlı halde yaşayan bir insan; umut afyonuna secde etmekte olan; kendimiz! Çimlerin uzaması yani utangaç oluşu, onu bekleten arzunun kuvvet halinde yankılanması, mahradaki duvarlara; “Yalnızlığım; en derin acılarım…” motifini sanat ile süsleyen belirtiler, kavrulmuş kayboluş edasında, sürüklenen, bir umut ile afyonunu her doz ile müritlerine yayan bizler, karanlık okyanusun, soluk mavi bir noktasında, ölüm arzumuzun acısını sarabilmek ve unutturmak adına bir eş ve koruyucu otorite dileriz…

Bunu sağlayan şahsiyet var olma eylemini, hiçlik ile süsleyerek, vaazını zaman masasında kendisini gizlemiş ve ya hiç var olma dürtüsüne kapılmamış olmalıdır ki; bizim adımıza bizi, koruyan, kollayan ve tekrardan dirilen endişelerimizi, sevgi soytarılığı ile süsleyen bir istenç hiçbirimizi, hiçliğin zarif kaosunda görülmemiştir…

Tüm Reklamları Kapat

Düşünce Melodisi

3

Varoluş sancılarımın en kudretli vaazlarında gebe tohumları ekiyorum kendi benliğimin üzerine. Çıkarcı vaazlarımız bizi derinlerde sömürge halinde tutmaktan, bizi bizlere gebe bırakmaktan daha ötesinde neyi vaaz ve vaat eder ki, hepimizin içerisinde baskılanmış ve açığa çıkmaya secde etmiş bir ilah dururken; sonsuz bekleyişimiz deccal ’in ve ya şarlatan peygamberlik masalının getirdiği prensipler mi bizleri köreltiyor? Şu fevkalade sanıp üzerine sular serpiştirdiğimiz vaazlarımızın, en kaliteli ideale ulaşmasını mı bekliyoruz? Yoksa sadece “posthume” bir anlatış içerisinde Kali’nin* bizi tırpanlamasını mı? Şöyle konuşuyor böceklerin efendileri; “Bir Kurtarıcı gelecek, ‘Mesih’ Bekleyin ey iman edenler…” kulaklarınıza tıpa takmadan dinlemeyin bu tiksindirici vaazları, sağır olmanız an meselesi. Bunun gibi umut afyonunu pazarlayarak zavallı böceklerin çiftliğine yem ve tezek bırakırlar bu vahşetin timsalleri…

* Kali, Hinduizm'de yaratıcılığı ve yok edici doğayı temsil eden korkutucu vahşi bir tanrıça.

Bunlar gibi umut afyonunu “kurtuluş” adı altında enjekte ederek, cehalet terörizmini ve müritlerini var etme eyleminden de çekinmeyen “Şarlatanlar”, tiksindirici ağız kokularını vaaz diye pazarlayarak, şunu çürümüş muz gibi olan dillerine de ifade etmeye tekabül ederler; “Bunlar kaderin bizlere sunduğu nimettir sadece” olsa olsa gerçek bir şarlatan ancak bu kadar ciddiyet ile en kaliteli terör vaazını kendi kokuşmuş dilinde ifade etmeye vecde ederdi…

Evrim Ağacı'ndan Mesaj

Evrim Ağacı'nın çalışmalarına Kreosus, Patreon veya YouTube üzerinden maddi destekte bulunarak hem Türkiye'de bilim anlatıcılığının gelişmesine katkı sağlayabilirsiniz, hem de site ve uygulamamızı reklamsız olarak deneyimleyebilirsiniz. Reklamsız deneyim, sitemizin/uygulamamızın çeşitli kısımlarda gösterilen Google reklamlarını ve destek çağrılarını görmediğiniz, %100 reklamsız ve çok daha temiz bir site deneyimi sunmaktadır.

Kreosus

Kreosus'ta her 50₺'lik destek, 1 aylık reklamsız deneyime karşılık geliyor. Bu sayede, tek seferlik destekçilerimiz de, aylık destekçilerimiz de toplam destekleriyle doğru orantılı bir süre boyunca reklamsız deneyim elde edebiliyorlar.

Kreosus destekçilerimizin reklamsız deneyimi, destek olmaya başladıkları anda devreye girmektedir ve ek bir işleme gerek yoktur.

Patreon

Patreon destekçilerimiz, destek miktarından bağımsız olarak, Evrim Ağacı'na destek oldukları süre boyunca reklamsız deneyime erişmeyi sürdürebiliyorlar.

Patreon destekçilerimizin Patreon ile ilişkili e-posta hesapları, Evrim Ağacı'ndaki üyelik e-postaları ile birebir aynı olmalıdır. Patreon destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi 24 saat alabilmektedir.

YouTube

YouTube destekçilerimizin hepsi otomatik olarak reklamsız deneyime şimdilik erişemiyorlar ve şu anda, YouTube üzerinden her destek seviyesine reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. YouTube Destek Sistemi üzerinde sunulan farklı seviyelerin açıklamalarını okuyarak, hangi ayrıcalıklara erişebileceğinizi öğrenebilirsiniz.

Eğer seçtiğiniz seviye reklamsız deneyim ayrıcalığı sunuyorsa, destek olduktan sonra YouTube tarafından gösterilecek olan bağlantıdaki formu doldurarak reklamsız deneyime erişebilirsiniz. YouTube destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi, formu doldurduktan sonra 24-72 saat alabilmektedir.

Diğer Platformlar

Bu 3 platform haricinde destek olan destekçilerimize ne yazık ki reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. Destekleriniz sayesinde sistemlerimizi geliştirmeyi sürdürüyoruz ve umuyoruz bu ayrıcalıkları zamanla genişletebileceğiz.

Giriş yapmayı unutmayın!

Reklamsız deneyim için, maddi desteğiniz ile ilişkilendirilmiş olan Evrim Ağacı hesabınıza yapmanız gerekmektedir. Giriş yapmadığınız takdirde reklamları görmeye devam edeceksinizdir.

Olmayan yaratılışımıza, bir tutam fıtriyyât vaazı da lütuf ederek kendimize mahsus afyonumuzu yaratamayız mı? Tapınma vaazımızın şu varoluş sancılarımızın içerisinde neredeyse gebe nişanesine ulaşamayız mı? Şeceremizin dileği ile sizlerde; Yaşam denilen kıskaçların uğultusunu işitmiyor musunuz? Yaşamak mı? Kelimenin tam manası ile utançlar okyanusunda kaybolmak… Acılarımızın, tatlı gülüşlerin yara almasından, mikrobun metastaz yapmasından ne kadar da zevk alırız, mutluluk denilen illet, deniz suyu içmek gibidir; ne kadar çok içilir ise o kadar da pek susatır insan denilen vahşeti… Var oluşun en büyük zaafı var olmamasındandır… Yaşam fiiliyata istismar etmeden önce Behçet isimi ile anılmaktan haz duyar idi. Lakin artık tek manası beyhude bir intihar…

Eskilerden bir âlim, bir insan; vahşetin peygamberi; şunları naklediyordu, dehşet verici zihniyetinden: “Dünya tarihi, Kötülük tarihi…” işte benliğimden beni beyhudelere secde ettiren de budur, Anlamsızlığıma mana katan da budur, başkalarının verdiği değerler ile bir kutsal kitap yazıldı insanlığın sinesine, işitme değil, varoluşunu körelttiler! Kendisini sırtından atmasına prangalar vurdular…

Engerekler arasında dolaşan çimlere vahiy indirdiler, insanlık tarihi, çimlerin kesilmesi tarihi… Körelmiş doktrinler ile bütün insanlığa büyük bir terör icra edildi, bir istismar… İnsan mı? Mürekkebi kan ile yazılan denklem… Sinemize vurulan prangaların hesabını, Lakaytlık yapan ilahımız mı sunacak? Yaşamsız ebediyet sancıları, düşüncelerimizin doğuşudur. Yaralarımızın en kıymetlisi mi? Ölüm denilen zevktir, Vaazların en yalancı olanı mı? Umuttur. Terör eyleminin yapıldığı yer mi? Düşlerimizdir. Vahşetin timsali mi? Düşünce denilen dehşettir… İşte sizin de imzaladığınız fermanınızın ayetleri bunlardır…

Beyhude yeryüzünün fermanı! Kimler imzaladı, içten gelmeyen cinselliğimizin verdiği acı mı? Daha ne kadar da kuvvetli bir ölüm istemi, asıl trajedi ölmek değil, doğmak denilen sancı… Boğuluyorum insan vekilleri, Boğuluyorum! Ulu bir tanrının buyruğunda acı ile kavruluyorum, yalnızlığımızın melankolik melodisi, sol anahtarı gibi kıvrım sahibi… Yaşam denilen akıntı içerisinde, daha ne kadar ruhumu intihar edeceğim, ne kadar asacaklar, ne kadar çarmıha gerecek benliğimi bu şecere? Kavruluyorum! Haz da almıyor değilim, ama artık tam manası ile insanlığımı yitirdim, tiksinti okyanusunun içerisinde miyim? Yoksa dışında mı? Ta kendisi miyim? Bilemiyorum, ama artık benliğimden solmak tek dileğim…

Varoluşum çekimser bir hata, akkorları bozuk bir gitar gibiyim, içimden solduğum kesin. Kâinat da secde ediyor intihar düşlerime… Beni benden alıyor bu melankoli çorbası… Kusacağım! Kusacağım! Dayanmanın direnci üzerine bir fiil istismar ediliyor benliğime; Sessizliğin sancıları, çığlıkları, içerisinde sağır olmak istiyorum, ebediyet hasreti içerisinde yok olmak arzum, tek arzum…

Havarileri, sahabeleri ve müritleri gördüğüm gün umut denilen uyuşturucuyu bıraktım artık, kendilerini doz ile aforoz edenlerden uzak kaldım artık, mutluluk denilen dehşet hissinden yoksun olduğumu anladığım an, ruhen damarlarımı biledim, Vahiy-Mushafları-Öğütleri işittiğim an; rüzgârlara dönüşüverdim artık, ama artık fırtına olmanın melodisinde sancılarım ile uyumak tek istemim…

Tüm Reklamları Kapat

Uyum denilen dehşetten tiksiniyorum, kusasım değil, öldürmek isteniyor düşlerim… Uyumdan uzak duruyorum artık, umut denilen köprülerden geçtiğinden…

Kırılsın artık tüm havarilerin kemikleri, düşleri, ebediyet hasretleri; açılsın artık Firdevs cennetinin kapıları, artık ölsün uğrumuza Tanrı, artık bizi arzulasın, kendini seve seve çarmığa gersin…

Odamdayım ya da odanda… Düşlerimin düşlerde başak gibi açılması, filizlenmiş bir denklemde kana bulanması…

Tüm Reklamları Kapat

Ey aşk! Ey Yaşam! Yaşam Değil Ama Ölümüne Aşk!

4

“Uzak! Uzak! Yanımdasın, hep uzaktan görüyorum!”

Gözlerin olmadığında, dudaklarının tenine dokunmadığımda, Melankolik sancıların içerisinde melodim kesildiğinde, Çekektim olmanı istiyorum… Ah, ellerim titriyor, ateşim ol artık, eğilsin sana zaman, secde etsin ruhum, aklımda uğruna kan saçsın, ışıklar ulaştırsın tanrım. İlahımsın artık, benliğim-ruhum ve her şeyim; uğruna burukluğun hazzı ile secde etsin, ırmakların vecdi ile artık! Diyor ya eski bir vaaz: Ey aşk! Ey yaşam! Bükül artık benliğimin getirdiği dalgaların melodisinde…

Haha! Ne kadar da melodi değil mi aşk? Evet, sen ve senden daha iyisi! Uzaklık vaazları çok olsa da, özlem denilen dehşet bizleri içten içe büklüm ediyor, Trajikomik…

Tüm Reklamları Kapat

Agora Bilim Pazarı
İyi Hırsızlar

Kâşif ’in Costa Ödüllü yazarından

“Rundell’ın yazdığı her şeyi okuyun.” Daily Mail
“Ama zaten çalınmış bir şeyi geri alacağız. İyi hırsızlarız biz!”
“Gerekli hırsızlar,” dedi Vita.
Vita Marlowe’u gemiyle İngiltere’den New York’a sürükleyen önemli bir mesele var: Çok sevdiği dedesi, şöhretli bir dolandırıcı tarafından üçkâğıda getirilmiş ve evi dahil sahip olduğu her şey elinden alınmış. Ruhu yaralanmış bu yaşlı adamı tekrar mutlu görmeyi kafasına koyan Vita, en güçlü silahı olan zekâsını kullanarak düşmanlarını bozguna uğratacak bir plan yapıyor. Önce sokaklarda yaşayan genç bir yankesici, sonra da alışılmadık yeteneklere sahip, sırlarla dolu iki çocuk dahil oluyor Vita’nın kanun tanımaz, büyük planına. 
Günümüz çocuk ve gençlik edebiyatının en önemli yazarlarından Katherine Rundell’dan, bir haksızlığı düzeltmek için her şeyi göze alan bir grup çocuğun nefesleri kesen hikâyesi.

FOYLES YILIN ÇOCUK KİTABI ÖDÜLÜ

YILIN EN İYİ ÇOCUK KİTAPLARI SEÇKİSİNDE
Guardian • Sunday Times

“Vita kendi sınırlarını zorlarken okur onun zekâsı ve azmi karşısında büyülenecek.”
Booklist

“Muhtemelen bu yıl okuyacağınız en iyi çocuk kitabı.”
Times

“Baş döndürücü! Haşin ve hayat dolu Vita’ya hayran kaldım.”
Stephanie Burgis

Devamını Göster
₺250.00
İyi Hırsızlar

Eski bir tanrıça, istek ve arzularınızın deneme tahtası mı? Aşk denilen, sürtüşmenin getirdiği alev mi? Ne denir ki buna, benliğinizi çarmıha germek yetmezmiş gibi, secde eder olursunuz, beş vakit namaz değil, beş vakit aşk…

Sizleri böyle fevkalade bir biçimde baştan yaratır işte, hak yol yoktur, ama iki çift dudak nedir sizlerin isteminize göre? Nedir bu çekinti, varoluşun kıskaçları arasında ki reklam arası mıdır? Yoksa Yatağın bir kişi adına fazla mı büyük?, israftır bu şecereye; korkusuzdur istem, amaç yoktur onun adına, sert temas kendisinden geçirir fiilini, hissiyatının alevini.

Biliyorum cümlelerim karmaşık bir ayet beyan ediyor senin fikrine, bir istismar vakası daha! İçeriden sert bir şekilde giriyorum, bazen en derin yaralarımızı sarmak isteriz ya, işte o zamandaki bunalımlarımız bizleri ve benliğimi şaha idrak ettiren, Cinsel şehvetini her dorukta anlımdan aktıran, emekçi sınıfı gibi çalışmaya zorlayan sen oluyorsun, hayır hayır sen değil, sevdiğim dediğim; deh-şet kan gözler de değil, kendime yazıyorum bu aşkımı, cinsellik kişide başlar kişide biter.

Doruklarıma kadar haz almak adına, beyanatımı daha da mukaddes kılmak adına secde ederim tenin ilahına; şu sözler ile beyan ederim içimdeki kor ateşine:

Yaşamsız ebediyet hasreti:

Vurulmuş olan bir melodi, hançerli.

Alevler ile üslü bir ten, temasın ilahı.

Derinden gelen bir bulantı, Kendinden geçmenin tutkusu.

Değer denilen etkinliği baştan yazdım, fiile düşmeyen her şeye âşık oldum. Tanrı ne kadar da ölse de, Yarattım teninden bir ilah, süsledim meleklerim adına bir aşk, ayetleri de cümlelerim, sınırlamalarım, vaazlarım dahası ta kendim! Oluverdi. Beyhude yeryüzünde her an, her saniye bambaşka bir fiiliyat; büklüm büklüm geçen özlem vaazları, evrenin enerjisi değil, ilahın vasfı olaydı eğer az da olsa üzülürdü, değer görmedim! Ama değer yarattım, ne kadar da sahte? Olmasan ne fayda fiilden yana. Denklemler arasında en zorlayıcı olan da budur ya "Uzaklık"...

Uzak düşler ile süslenen bir aşk mı? Katliam, Vahşet! Da-ha daha kötüsü "Ölümün ta kendisi!", ne kadar acı o kadar hızlı bir ölüm diye bir paradoksal sancı, ne kadar sevgi o kadar uzun bir yaşama uğraşı, bir senfoni mi? yoksa kanlı terör eylemi mi? '...Tercihler vaazı en derin, fiilleri beyan eder durur...' Ötesi mi? Orta Çağ aşk vaazları! Kendisi mi? Günde beş vakit namaz değil, beş vakit aşk secdesi. Uğruna damar mı kesmeli insan? Ne yapmalı bu benliğim? Baştan yarattı kendini, nerede umut uyuşturucusundan kaç-sam orada onu gördüm, en ağır yükü aradım! İşte buldum kendimi, atmaya çalıştım; Ama atamadım.

Tüm Reklamları Kapat

Benliğimden geçen onca vaaz beni büklüm denkleminin parçası ile tekrardan âşık eder durur, Kahrolsun Mesafe! Ne kadar da çekinilmez bir eylem, olsa olsa dehşetin vahşeti...

Böyle mi buyursun? Neyini feda eder ki insan, sıfatlarının yoksunluğunu önlere serer, bir servetim yok, zenginleşmek mi? deniz suyu gibidir, ne kadar içilirse o raddede susatır insanı, uğruna yaşayan olan nedir; uğruna asil yoksulluğum! İnsan denileni beyan etmek nedir? Mürekkebi kan ile yazılan bir denklemken... Ötesi nedir? Ruh denilen o bizi bizden alan zamir ve sıfat çorbasına ne demeli? Büyük bir melodi çalar isek, kim olacak bunları üstlenen!

Mozart mı? Beethoven mi? hayır! Bir senfoni değil yaşam, bir terör eylemi, öyle ya… Ne kadar derinden bakacak olursak, her zaman ilacım olur : "Acı" Ne kadar da romantik, en azından varoluş kıskaçları yeryüzündeki primatları boğmadan daha da derinlere inebilirler; Ruhuma...

Uzak diyarlardan bir ses değil, uzak diyarları mı paramparça ederim ki? Sesin daha yakın olsun!

Tüm Reklamları Kapat

Uzak diyarlardan bir aşk değil, uzak diyarları aşk ile mi yıkayım?

Ne yaparım da tanrıma itaat etmekten hoşnut olayım!

Benliğim zaman zarfları ile bir senfoni halinde karanlık okyanusun, soluk mavi bir noktanın yeryüzünde beyan ederken nedir beni sana tutku ile bağlayan? Öğret bana , öğüdü artık!

Kulaklarına kan ile sürülen bir öpücük değil miyim? Çiçek mi? Ah Ah! Hayır! Mide denilen şey bunu nasıl kaldırır, karşımızdakinin fiili bizleri büklüm büklüm ederken, ona nasıl da secde ederiz ? quousque eadem! İşte budur insanı derinden kavuran, adeta bir et parçası gibi, tuzu da unutma ilahım!

Tüm Reklamları Kapat

Zamanın dili olsaydı ilk kusacağı maddesi kesinlikle suskunluk olurdu.

İşte bu zaman neden bu kadar da kavrulmuş, yanık halde bizleri perişan etsin diye mi? Tanrım: aşkın izahı öldü, belki bu gün, ya da her gün. Anlam kırıklığına bir çorba ikram edersem, şüphesiz bir tuz isterdi. Büküle büküle, bükülmenin vaazını da büker oldum, hedef tahtası olduk ya uğuruna denilen şecereye. Konuşmak gelmiyor içimden, eskisi değilim ki, eski olmadı ya hiç, sadece bir döngü, bir yaşantı.

Kâh kâh nereye olsun ki, beyan edilmeden durulmuş bir kenarda fiilim, eski tanrım, ya da antik tanrım mı? Bitmeyen bir şecere içerisinde zaman; fikriyat denilene istismar ediyor ya, cevaplar hepten ter kokar cinsten. Çekil! Çekil! Nereye kadar? Sonu yok mu bu problem denilen başlangıcın? Kelimelerinin birleşimi değildir; kaybolmak, bambaşka bir özlem ile tutuşan tenim ve ruhum, eskiler değil, döngünün başını özler, Ah! Komedi ya, çemberin asla başlangıcı ve sonu olmaz, her tarafı aynıdır, insan da böyle olsa gerek, her zaman aynı bir dehşet hissi, tuzlu erik tadı ile su istemi...

Eski sen! Ne zaman ?

Tüm Reklamları Kapat

Mezar kurtçuklar

5

Vahşetin verdiği denklemde bir fonksiyon beyan etmek; münzevi bir insan müstevlisinin yolundan haraç kesmektir, kemiklerimize kadar kurtçuklar inşa eden bu “Sistem” denilen yalan: bizi bizden tanrı edalarında sürdürmeye mukaddes kıldı. Soframızdan kalkarken saydığımız yudumlar olsaydı, ilahımızın kudreti nerededir der olurduk…

Sonsuz merhametli tanrımız bazen bizleri vahşet ile sevip zevk duygusunu en üst kıvamda idrak ederek, bazen de bizi iyi denilen yalanlar ile süsleyiverir… İyi mi? aman ne komedi… “İyi” dediğimiz sıfat, aslında kötü denklemin kanının geriye biraz da olsa çekilmiş olmasıdır, Önceden de vaaz verdiğim gibi sizden olanlara: İnsan mı? Mürekkebi kan ile yazılan denklem…

Biraz daha merhametli olsaydı tanrı, ellerinde kan torbaları ile geliverirdi beyhude yeryüzüne, işte insanlar her gün buyruğunda secde ediyor ilahım, her gün bu raddede tapınma arzunu bilmek isterim doğrusu…

Tüm Reklamları Kapat

Tahakkümüne eşliğinde antlaşma imzalamadık mı? Tanrı denilen düş ile ferman bağlarımızı yeniden halatlar ile bağlamadık mı, çelik halatları koparıp, tanrıyı ölüm denilen hediyeye boğmadık mı, Artık beyhude yeryüzünün istemsiz kalması üzerine kendimize tanrıcılık rolü oynayan, delegeler göndermedik mi? Jesus, Mohammed, Moses, Zarathustra vb… Her kurum bir misyonu dile getirdi, belediyeler – savaşlar – devrimler, üst bir vahiy ile sesleniverdi yeryüzüne, fiil denilenin kan ile süslenmesi; bir beyanname ile kesinleş iverdi, yaşama uğraşısı her ideoloji denizinden yumurtlayarak çıkmadı mı? Çarmıha gerilmesi gerekilen insan değil, varoluşun ta kendisi…

Soruyorlar benliğime: Kurtuluş nedir? Çarmıha gerilmek adına, ölüm denilen zevki en üst düzeyde yaşayacağım günü düşlemekten saç ağarttım* , istek denilen umut uyuşturucusundan soyutladığım ruhumu, benliğime secde yasağı getirdiğim gün, ayetleri hiçlik melodisi ile yeniden yazdığım gün, işte tam o anda ölümü düşledim; kurtuluş biletimi… Varoluş sancısı içerisinde kavrulmanın getirdiği yanıkları, ebediyetten gelen sonsuz unutuluş ile süsledim… Aşk, para, tiranlık ve daha neler neler… Hepsinin yok oluş içerisinde yüzdüğünü gördüğümde, artık bir münzevi rolü ile süslemediği zaman vahiyleri; işte tam o anda sulandım ölüm hasretine, tutuldum hatun vasfında olan ölüm denilen dehşete... Kanlı bestenin melodisi mi? Ölmek de değil, doğmakta…

* Bir işte uzun zaman çalışıp emek vermiş olmak.

Hepten İntihar

6

Tüm Reklamları Kapat

Tanrının bir belirtisidir: Umut. Bağlı kalındığında dona kaldınız artık onun secdesinin görüntüsünde, nerden bakarsanız, vaazların en derinden siyasal bir çağrısıdır o, benliğinize bir morfin, daha iyisi bir denklem şekilde tecavüz eder, işte budur umut ve onun en iyi hali olan intihar. Korkak olan intihar etmez, çoktan etmiştir bile…

Ruhunu ideolojik saplantılar ile süslemiş, bedenini bir fahişe gibi temsil etmiştir, zihniyet kavramını ayetlerim ile süslemiştir, işte benim de sizlere istismarım budur…

Kişi neden intihar etme fikrini fiil olarak teşkil etmemeli? İşte budur asıl denklemdeki bilinmeyen. Sizler ve sizden olanlara şunlar indirildi artık! Katlanın! Bir çorbanın melankolisinde kendiniz ile sürtüşün, belki de hazların derinlerinde tekrardan beyan eder fiiliyatınızın temsili.

Fiil denilen kavramı büken bir oluşum da: düşlerdir. Bunun oluşması çevreden gelen vahşetin kokularının mezar taşı gibi sizlere prangalı halde yapışması değil midir?

Tüm Reklamları Kapat

İşte intihar masallarının Arap masallarından iyi olmadığının göstergesidir. Kişi intihar etmek ister ise amacı ‘Kurtuluştur, ya da saplantıdır(İdeolojik olarak)’ bunun getirdiği buharlı sanayi devrimi gibi bir devrim, bizleri bizden alıkoyar. Cümlelerin kısaltılmış vaazı şudur; umut afyonundan uzak kalınız siz ve sizden olanlar! O sizleri büklüm halinde, çorbanın kaynaması, etlerin çürümesi vb. gibi bir kıvama sonuçlandırır, mazi kavramını tekrardan beyan etmek pek de zor değil! Buradan çıkarılacak denklem mi? İntihar bir nevi umut tutkunudur, dinlerden ne farkı vardır ki? İşte intihar da bir nevi metafiziksel bunalımın sonucu olsa gerek. gersin…

İntihar, Dindir.

Kırılsın artık tüm havarilerin kemikleri, düşleri, ebediyet hasretleri; açılsın artık Firdevs cennetinin kapıları, artık ölsün uğrumuza tanrı, artık bizi arzulasın, kendini seve seve çarmığa gersin...

Afyonun verdiği dehşet zevk, sürtüşmenin verdiğinden kat kat kârlıdır, bunun ayetlerin tekrar edilmesinden farkı nedir? Yaşamsız ebediyet hasretimizi büklüm sürtüşmesi ile süsleyen o kusurlu ve mani olamadığımız salyalarımızın karşı tarafın deliklerine empoze ettiren bir zihniyetin yeniden varoluş ile süslenmesi nedir? İntihar bir dindir, bu din sizlerin değil, hiçliğin dinidir. İntihar ‘İslam, Hristiyanlık, Yahudilik, Budizm vb.’ gibi bir metafiziksel tutamdır, sizlerin içinizden bir kanal açarak düşlerinize tecavüz ederler!

Tüm Reklamları Kapat

Tam da Şuanda istismar ediliyor olmanıza ne demeli? Odamdayım ya da odanda… Düşlerimin, düşlerinde başak gibi açılması, filizlenmiş bir denklemde kana bulanması…

Meşru İntihar

7

Kendi içinde taşıdığı intihardan daha büyük bir zenginlik var mıdır primatların? Yeri gelir denizleri ikiye böler böler dururlar, ilahsız bir vahiy: yepyeni bir şecerenin kavrulmasıdır, ruhun alevli bir belirtisidir, ah hayır pek grip salgını gibi durmaz bu, şimdiye ve hiç olmayacak olan o gelecek denilen zarfa bir rest ile ilke değil şimdiden bir ayet tanımlarım; hiçbir cami, hiçbir kilise ya da gelen ev de dâhil intihar etmemeye karşı bir manifesto sunmamışlardır. Onların ağız kokuları kendilerini boğuyorken nasıl olur da bir kurtuluş denklemini beyan etme yetkisini kendilerine mukaddes görüyorlardır ki? Hayatı kaldıramayacak vasıfta olan işçi ya da kelimenin tam manası ile cariyeye ne denilebilir? Vasıf kavramlarını anne sütünden kesilir gibi hayatın aşk denilen illeti ile süslediği gibi olan birinin ayaklar üzerinde değil, beyhude tanrının günahına nasıl ortak olabilir ki? Vahşetin timsali; İlah görünümlüler, ortaya çıkın! Yaşam denilen burjuva peygamberleri: insanlar denilen ilahların ortak tek bir ilaha kusmasına neden ilaç vermediniz? Nedir içinizdeki o gaddarlık? Şeytan değil sizin korkunuz, en büyük ilah vasfınız iblisin ta kendisi!

Ey kardeşlerim! Sizler ve sizlerden olanlara ‘Kardeşlerim’ demem hiç etik olmasa; beyandır en büyük doğru denilen yalan. Tek bir arzudur içimdeki büklüm edilen komedya, içimizdeki uyuyan peygamber derler ya hayır! Ey Kardeşlerim bu zamanda olan ya da mitolojik bir sunum ile bizleri kemiren köpeklere bir daha bakın, bunların vasıfları, ilkeleri ve prensipleri gayet açık ve nettir!

Tüm Reklamları Kapat

“İhtiyaçları uğruna, yarattılar bir öte dünya.”

İşte budur sizden afyonun markasını bilme istemim, yalvarıyorum sizlere kardeşlerim olmayan bir şecere ile şaha kalkmış sinenizi derhal söndürün, tüm milliyetçi – devrimci – dinsel – tabuları derhal yıkın! Baştan yaratın kendinizi, eski bir peygamberin öğüdü gibi olun: “Kişi önce kül olmadan nasıl da yenileyebilir kendisini?”

Pekâlâ, o zaman şu vahşeti üstünüze farz kılın: yetmiş yaşında önündeki televizyona baktığında, daha sonra gözlerin dalıp gittiğinde şunları vaaz etmek istiyorum:

"Yaşam mı? Yeni Baştan!"

Tüm Reklamları Kapat

İnsan Teorisi

8

Örtülerin en örtülüsüdür insan, fiilen şecere içerisinde bulanık bir düş bir hülya beyan eder zihnine: vahşetine.

Dürtüleri bozukların en üst mekânıdır cennet, zarif kokulu ve temizlikten bin hasret mekânların içerisinde bulantılarını kusacakları bir beyhude mekân aradılar, yarattılar uğruna bin hülyayı: cenneti. Uğruna kelamın bin vecdi ile tapınaklar, misyonlar ve manifestolar inşa edilen, cimanın en üst mertebesine ihtişam eden sizler, gerçek olsaydı derdik; gerçeğe tapınız, olmayan bir denklemi üstünüze vaftiz kılınamaz, bir secdeye bin beyhudelik beyan eden, sinenizdeki alevi söndüren: tanrınız- ta kendiniz… Yalvarıyorum sizlere dönün bu yoldan, ne hasta bekler tanrıyı, ne tanrı bekler hastayı, bakınız ölçeğe görünüz onu: nihilizmin karanlık melodisini, şeceresini. Oraya bakın, tanrının mezarına, görmüyor musunuz prangaların-korkunun merhametin vefat ettiğini?

Görmüyor musunuz hiçliğin şehvetine giden köprüleri?

Tüm Reklamları Kapat

Yeni Put: “Tanrı”

9

Yaratmanın şehveti beni benden alıyor ilahım? Nedir bu melodin, İhtişam peygamberi; soytarılığın sırası mıdır? Biraz merhamet! Esasen az merhametli olsaydın beyhude yeryüzüne kan torbası ile inmez miydin? Nadirane bir şehvettir sendeki, az cömert ol, taksim et benimle. İşte şimdi hançer ile geldim: saplantı, darp ettim tam da beyan eden mukaddese, in artık, çık artık, yalvar bana ve benliğime, ziyade olana: kendime! Harp etmelisin benimle, sevgimi alırsın: terör vahşetine sular serp edilir.

Cenazen iltifat ile kalkıyor ilahım, hüznün senfonisi ile gömülecek. Günler değil, aylar hiç değil, saatler esasen yoktur senin adına, her an bir secdededir, ne çok kullanırsın beyan ve beyhude vaazlarını, kemiklerimize kadar işlettirdin, kemirin tatlı olanı, sevin ve nefret kusun iyi olandan, uzak durun en güçlü olandan: tanrıdan. İlah vasıflım cenazeni senfonin ile süsleyemedim, belki hiçbir mana tutmadı senin adına beyhude toprağında, ulaşacağım istem denilen yalana, tutkuların şehveti ile saldırdım en naçiz olan vücuduna. Tabii olmadım tarikat merasimine, uzak kaldım sonbaharın senfonisine, melodinin ihtişamına, yalanlar değil, hiçliğin sevilmemesine uzak kaldım. Beyhude olan değil sendeki, hiçliğe küskünlük olarak gördüm. Sevemedim, sevemediler, çıkarlar ile secde ettiler: cennet vaazı ile kurtuluş kemiklerini gömdün, bir salya akardı ağızlarından: dua. Toprakların filizlenmesidir katliamının meşru kılınması. Bir muvazene kurman gerekiyor, büyük bir mahşer, kendine eceli mukaddes kılman ve meşru yapmanda mutlak senin arşındandır.

Bir mavna buldum münzevi benliğime, aradım aradım buldum en sonunda en ağır yükü: kendimi. Tutturdum en derin yaralarıma bakmayı: gördüm her zaman tanrıyı, artık iyileşmen gerekir. Ne kadar da acıdır ölümün. Leşinin kokmasına izin vermeyeceğim, cenaze biletini esasen beyan ettirdim, ayetlerini kendine her zaman dilediğin gibi anlatım, secdeye asla eğilmedim, senin ölümün: benim bayramım, metafiziğin çöküşüdür; kahroluşun başlangıcıdır, uzak diyarların soğuk ve kasvetli esintisidir, aşılayan bir filizdir, toprağımın yeniden nadasa bırakılmasıdır. Pek de latifeli geliyor ilahım ölümün, arada bir değil her zaman özlüyorum seni: kendimi. Hiçliğin hazzını: vahşetini, özlüyorum. İstem dışı değil, sistemin dışında kalmak pas tutmuş demiri damarlarıma enjekte etmek gibi olsa da, ne kadar da olsa ölümünü meşru, kendimi beyhude, divanı ve bu meşru olmayan hiçliği, zaafı ise seninle beraber toprağa armağan ettim. Şimdi kim mukadderimi tekrardan vaaz edecek, beyhude olan kutsala kim taviz verecek, hiçliğin melodisini kim kesecek? Kim koruyacak? Seni: Kendimi, benden? Kim arzu ve tapınma dürtümüzü bir misyon kıvamına sürecek? Ölümüm biraz geç oldu, zamanın burukluğu, bizleri senden uzak kılar artık, en derin hislerin yanılgısıdır: Hasret. Dökülmeyen bir denklemdir: Cihat…

Tüm Reklamları Kapat

Şimdi bu kadar solgun durman, vaktinde parlamandan mıdır? Bizler senin sıfatına ve zarfına ne zaman tabi olmaktan meşru kılarız kendimizi? Ne zaman yanaşmak değil, birleşmenin hazzını buyruklarımızın yok oluşu: ecel ile beyan ederiz. Ne zaman hasretler ile prangalar arasına mesafeler ayetlerini kırarız? Nedir düstur, bir prensip belleyelim: kurtuluşun yaşanmaması adına bir öte dünya değil, yok oluş ile süslensin bu aşk, senfoninin melodisi: notaları, zamanın kısa bir ayrıntısı, hiçliğin kana bulanması.

Yaratılıştan bir künye tutmak, ılgın ağaçlarının güzelliğine bakmadan eceli göndermek, denaet vaazlarını işitmeden, nedamet tutkusunu canımız adına yaşamadan, efsunkâr boşluğa şehvet duymadan, nedir bu feyiz dürtüsü? Sorgunun cemali? Muin ol benliğimizin tinine, küslük ayetlerini empoze etmekten çekinmelisin artık, kendime yazdığım onca mitos ile dekore edilmiş merasimi neden sonsuz felek affı ile, ümit ile tekrarın çehresine baka kalayım?

Bezginlik afyonunu en derin doruklarıma kadar hissetim, yeis’e düşmeyi kendime rutin, temennalarımı da beyan etmekten susamış köpekler edasında işitiyor, azim olan şöleni kutlamak fiilini yasakladım, tekrardan sükûn ile okudum en derin yaralarımı: buldum kendime bir tanrı, işte ta kendimi keşif ettim, ecele dekore ettirdim, cenazesine davetiye yarattım, sırtımdaki kasveti- kuvveti: yokluk ile süsledim. Süsledim de ne ağır geliyor: insan hiç eceli koklamak, dalgalarında- dudaklarında –vahdeti vücuduna erişmek ve birleşmeyi diler mi?

Ferdada bir bahar, göremem artık, meşrudur: intihar.

Tüm Reklamları Kapat

Sözcüklerin Fuhuşu

10

Kanı çekilmiş, nefret ile süslenmiş, ‘intihar’ ile ‘hiçlik seviciliği’ arasındaki muamma, metreslerin kapital aşkı, Devrimler, mürekkebi kan ile yazılan, hiç değil ise bile benliğine usare vermenin hazzı ile alevlenen basmakalıplar: kelimeler. Hiçliğin günü: kapının kırılması günü, zihnin bir tanrısı vardı, olmadı. Zihnin bir aşkı vardı: hiçliğin çemberinde alev aldı, beyhude bir zamanın esrarını aldığından beridir, beyan edilenlerden uzaklaştı, alevli bir prensip sunuyor en derin sinirlerden sizlere: tanrıya!

Fuhuşu meşru olan ve beyhudeliğin sıfat ile süslenmesini sağlayan kelimeleri, esasen hiçliğin korunması adı altında terör eylemi olan vahşetin dorukları: zihin ile süsleyen nedir? Öğütleri oluşturan basma değerler zincirini kalınlaştıran, hiçliğin basamaklarının yıkanması değil, yıkanılmamasının esrarengiz çabası nedir? Sessizliğin melodisi ile ayetleri kırdıran anahtar nedir? Yeni ahit indiren, Eski ahit ile kumar, Kur’an ile arşını beyhude zevkler ile süsleyen, yalnızlığını çıkar prensibi ile dekore eden meşru konularda en kanlı tiranların ötesinde olan ‘ölü tanrımızın’ kifayetsiz manalardaki hazzına ne demeli? Her dil bir misyonu, her kurum bir ayeti, her belediye ise bir kanlı örgütü temsil eder, öyle konuşur hiçliğin bestesi.

Kanlı gölleri arzulayan, sonsuz merhamet daniskasının meşru kılınmasına zarf ve anlayış çıkaran tanrılarımız: ta kendiniz. Seslerin karmaşıklığında susması ne esrarengizdir oysa? Dönelim artık, bakalım vadilere, arzulayalım cemali şiddeti, beyhude olandan değil beyan edilenden tabii olarak uzak kılalım, merasimlerimizi örtü ile değil, misyonları parçalayarak, baştan yazarak aşalım, daha ölmedi mi tanrılarımız- düşlerin cenneti? Neyi bekler ki? Hiçliğin zarif kanlı gömleği, bire on oynayamaz; kendisini kandırır oysa. Derinlemesine bir silkilme hisseder sinesinde.

Tüm Reklamları Kapat

Mesih değil beklentiniz, hiçliğin zarif kanlı elleridir sizin korkunuz, uyanın olmayan yaşamının keskin hatlarından, baştan yaratmaktır en büyük sarsıntı, afetlerin hislerinden de daha zarif bir korku yayılır tininize. Her hücrede küçük bir mahra açılmıştır, kaçış planlarının tanrısal süs ile beyan etmesidir: vahiy. Kurtarıcının esasen hiçliğin ta kendisi olmasıdır beklenti.

Eski bir kadim uygarlığın yansımasıdır ‘metafizik’ uzak kalın, tekrardan şeytan ile günah zevkinden yandaş kılınmasın buyruğunuz, tekrardan bir öğüt! İşte şöyle ölmez ruhumuzda ve ruhunda bayraklaşıyor:

"Yaşam mı? Yeni Baştan!"

Nerden bilecektin: varlığın sonuçlarını?

11

Tüm Reklamları Kapat

Ey insan! Hiçliğin ayetlerine bak! Görmüyor musun? Kayboluşun melodisini, sonsuz bir an, süslenmiş numuneler, kıskanılmış dudaklar, örtünmüş sözler, hiçliğin aşkı, lanetin tutkusu- perilerin can sıkıntısı, maymunlara bir vahiy: metafizik, insana bir tutku: ölüm, en sevilen acı: yaşam, en nefret edilen tanrı: insan, en sevilmeyen acı: boğulmanın hazzı, daha ki ne ötesi? Nereden bilecektin insanoğlu: varoluşun sonuçlarının kemiklerini paramparça kırmasını.

Nerden anlardın, fiilin büklüm kıvamında sürtüşmesi, bir anda buldun kendini, çıkışın değil- oluşumun dehşetin senfonisi- en ağır denklem ile kavurdun kendini: şimdi ise düşlerinden kopmaz oldu ‘yaşam’…

Fukara Birleşim

12

Acıların dolusudur: yağmurların tutkusu olan ‘zenginlik’, ey insan, en büyük acındır: şehvet.

Tüm Reklamları Kapat

Dünyaya değil, bir terör denklemine çıkışındır: zenginliğin. Her şey sahtedir, işte bunu öğretir sana hiçliğin şeceresi, pek de geniştir oysa onun tutkusu: ölüm ile süslenecektir sevgisi. Baştan kırıldı kalpler, sandalın; şarap – kuru ekmek, bir de kayboluşun tutkusu, çıkışındır en büyük dehşetin, başkalaşım değildir oysa hayalin, tam da tersidir, devrimciler gibi değildir senin dinin, en derin sevgindir, çarmıhta bir kan öğüdü gelir en derin hislerinden: zenginliğin susamış salyalarındır. Oysa en büyük senedin: sevgin, borcunu ne zaman ödeyecektir bu metafizikçi hayvan, sirk palyaçosu? Ne zaman şecerenin vahşetini kendine bir şehvet ile süsleyecektir, ne zaman bir katil olacak, bir terör eylemi yapacaktır: ne zaman bu beyhude vahşete, umut ayetleri ile sokak çöpünden beyan edilen yeryüzüne bir miras, bir tane daha kan bırakacaktır.

İnsan: Mürekkebi kan ile yazılan denklem! Üremenin mitidir en büyük vahşetin, perişan oldu annelerin gözyaşları.

Kölenin Çürümesi

13

Toplumun burukluğu gün yüzüne çıkıyor: ölmez ruhum, ufuklarda şimdi bayraklaşıyor. Orta değil, alt seviye bir mevcudiyet kavramı izah ediyorum sizlere: orya devletin bittiği yere bakın! Görmüyor musunuz hiçliğin senfonisini? Cennetin tasvirini, ayetlerin kırıldığı vadileri, aşkın metafiziğini, tutkunun hançerlerini, senfoninin bozuk akustiğini, şehvetin iticiliğini, dalaletin çöküşünü…Devlet? Sapkınlara metafizik, Cennet? Maymunlara mitos, Lider? Kanlı terörist, Halk? Yabani eşekler, Erkek? Susamış deve, Kadın? Sulanmış salyaları ile kibir tanrıçası…

Tüm Reklamları Kapat

Yabani eşeklere bir manifesto: Suskunluğun değil, uyrukluğun ile boğacak seni, kendi prensibinden değil, izahın büklüm şeceresi ile vaka olması tek kadının olacak, şehvet değil: çıkarların ilahıdır aşk.

Sersemliğin ile her gün, uyandı sana secde ile: tek bir vasıf ister senden tüm gün! Çalışmak değil, zamanın şecere-sini devam ettirmektir bütün ümidin, sabahlar değil, kemikler sabahın izahını dayatır, gün boyu değil: acının şehveti ile baskıcının basmakalıpları ile yıkanmalı zihnin!

Tarihin vahşeti değildir: ölüm, armağanıdır tarihin sevgi-sinin. Yapılar ile değil, Katedraller - Kiliseler – Camiler – Medreseler vb. hiç değil, tutkunun hançeri ile boğacak seni, her gün bir bilge ile tartışacaksın: ta kendin, her gün bir nefret oluşacak göğsünde: zamanının çürümesi, her an bir özlem olacak zihninde: nostaljinin esrar ile donatılmış. Burukluğun kadehi gelecek önüne, alacaksın her bir yudum kendi dilin ile sonra en ağır yükü arayacaksın: İşte bulacaksın kendini, atamayacaksın kendini sırtından!

Diller şu sözleri fuhuş ile gösterir ve sessizliği bıçak gibi yırtar oldu: “Altımda doğduğum yıldıza hepten lanet ol-sun.” Güzeldir istem, çürümenin belirtileri değil, kanserin metastaz yapmasının zevkidir bu, içten değil: tümünden bir engizisyon ile aforoz edilen bir vahdeti vücuttun belir-tileri. Güneş doğmadan değil öncesinden, varoluşun şarabıdır sizi sinir eden, korkmayın avanaklıktır içinizdeki yokluk nefreti, kendi hiçliğini kabullenmeyendir: akıl has-tası. Sizden olanı paramparça edin, ancak böyledir sizin sevginiz, Nerde merhamet? Orada kanlı bilek. Bakın orya: hırtapoz olan benliğinizde bulunana! Ey avanaklığın melodisi, notaların mı bozuluverdi? Dürtünün hasedi ile yanma sakın, tanrının ölümüne bir kuyu açmaya değer mi hiç? İşte bir misyon, tam da bir papaz! Böyle konuşu şey-hiniz, şimdilerde şunları farz kıldı Vandal gibi kemirilen kemiklerinize:

Tüm Reklamları Kapat

“Şunları bırak! Onları da, tutkunun alevini ver hiçliğin alevini.

Abesliğim ile kavruldum! Şehvetim ile bir vaha: atlarım kendi aşkıma, tanrımın ölüsüne duyduğum davalıktır: uğraşısında boğulduğum tezeğim.” İşte hakkınız budur.

Ölülerin Mısraları

14

Hava, acımasız ve korkunç kartallar ile aydınlanıyor. Her bir sözcüğün büklümü, perişanlık dürtüsünü metafizik ile süslüyor. Ölümün şehveti: korkunun kendisi. Utanmaz ise ölüm, var olmamayı seçerdi, zaten doğmamış olmanın ayetlerini kendine makbul kılardı. Düşünce en üst çürümenin ayetidir: en derin düşüncelere prangalar bağlarsa şehvetin ölçüsüne vurulan insan! Bedenini çürütmeye hazır kılmalıdır. Umudu ortadan kaldırmak: düşüncenin bedene sinmesidir* Umudun afyonuna sarılamaz bu şehvetin timsali, tek bir afyon arzular ancak ululuğuna tevekkül edecekse eğer, beyhude ayetlerine bir mısra ekleyecek: nedir bu ecele giden köprülerin büküntüsü: nedir bu zavallı değil, kum havuzundakilerin gözyaşları, ecel hediyesine küskünlük? Perişan bir yokluk değil, en tanrısal hediyedir: ölüm, öyle an ki kendi buyruğun bir canavar misali azacak, üstüne atlayıverecek: kaçamayacaksın kendinden. Eski bir misyon, en eskilerden olmayan: kendi yok oluşuna razı olmayan şahsiyet, deliliğini belgelesin. Kork! Yok oluştan değil, yaşamaktan! İhtişamın bin komedisi: ölmek değil, doğmuş olmanın kanlı eylemi.

* Albert Camus – “Defterler 1”, Syf.100, İthaki Yayınları

Tüm Reklamları Kapat

Ubi Sunt Omnes?

15

Altında doğduğum yıldıza hepten lanet olsun! Onu hiçbir gökyüzü korumasın, mekânın içinde toz gibi dağıl! Beni yaratıkların arasına atan hain an, zamanın listesinden sonsuza kadar silinsin! Artık bu yaşam ve ölüm karışımında yer almak istemiyorum. Geleceğe umutsuzum, onun günlerini yaşadım ve sınırlarımı aştım, yanılsamalarımı boşa çıkarmak için. Öngörülemez bir evrende bile, her şeyin tekrar ettiği bir düzende, azgınlığın sonu hiç gelmeyecek mi?

Ne kadar süre daha bu yaşamdan iğrenerek "kendimizi tanrılaştırdığımızı" söyleyeceğiz? Sayıklamalarımızın boşluğu bizi yalanlara ve kaderin boyunduruğuna teslim ediyor. Kaos bile sadece bir karmaşa sistemiyken, neden hala dünyanın simetrisine başkaldırmıyoruz? Kıtalar ve yıldızlarla birlikte çürüme kaderimize yazıldığı için, mütevekkil hastalar gibi çağların sonuna kadar, öngörülmüş, korkutucu ve boşuna bir merakla peşimizden sürüklenip duracağız.

(Son güncelleme tarihi: 21.06.2023)

[1]

Okundu Olarak İşaretle
2
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Paylaş
Sonra Oku
Notlarım
Yazdır / PDF Olarak Kaydet
Raporla
Mantık Hatası Bildir
Yukarı Zıpla
Bu Blog Yazısı Sana Ne Hissettirdi?
  • Muhteşem! 1
  • Tebrikler! 0
  • Bilim Budur! 0
  • Mmm... Çok sapyoseksüel! 0
  • Güldürdü 0
  • İnanılmaz 0
  • Umut Verici! 0
  • Merak Uyandırıcı! 0
  • Üzücü! 0
  • Grrr... *@$# 0
  • İğrenç! 0
  • Korkutucu! 0
Kaynaklar ve İleri Okuma
Tüm Reklamları Kapat

Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?

Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:

kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci

Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 29/04/2025 10:51:17 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/14936

İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.

Aklımdan Geçen
Komünite Seç
Aklımdan Geçen
Fark Ettim ki...
Bugün Öğrendim ki...
İşe Yarar İpucu
Bilim Haberleri
Hikaye Fikri
Video Konu Önerisi
Başlık
Bugün bilimseverlerle ne paylaşmak istersin?
Gündem
Bağlantı
Ekle
Soru Sor
Stiller
Kurallar
Komünite Kuralları
Bu komünite, aklınızdan geçen düşünceleri Evrim Ağacı ailesiyle paylaşabilmeniz içindir. Yapacağınız paylaşımlar Evrim Ağacı'nın kurallarına tabidir. Ayrıca bu komünitenin ek kurallarına da uymanız gerekmektedir.
1
Bilim kimliğinizi önceleyin.
Evrim Ağacı bir bilim platformudur. Dolayısıyla aklınızdan geçen her şeyden ziyade, bilim veya yaşamla ilgili olabilecek düşüncelerinizle ilgileniyoruz.
2
Propaganda ve baskı amaçlı kullanmayın.
Herkesin aklından her şey geçebilir; fakat bu platformun amacı, insanların belli ideolojiler için propaganda yapmaları veya başkaları üzerinde baskı kurma amacıyla geliştirilmemiştir. Paylaştığınız fikirlerin değer kattığından emin olun.
3
Gerilim yaratmayın.
Gerilim, tersleme, tahrik, taciz, alay, dedikodu, trollük, vurdumduymazlık, duyarsızlık, ırkçılık, bağnazlık, nefret söylemi, azınlıklara saldırı, fanatizm, holiganlık, sloganlar yasaktır.
4
Değer katın; hassas konulardan ve öznel yoruma açık alanlardan uzak durun.
Bu komünitenin amacı okurlara hayatla ilgili keyifli farkındalıklar yaşatabilmektir. Din, politika, spor, aktüel konular gibi anlık tepkilere neden olabilecek konulardaki tespitlerden kaçının. Ayrıca aklınızdan geçenlerin Türkiye’deki bilim komünitesine değer katması beklenmektedir.
5
Cevap hakkı doğurmayın.
Aklınızdan geçenlerin bu platformda bulunmuyor olabilecek kişilere cevap hakkı doğurmadığından emin olun.
Size Özel
Makaleler
Daha Fazla İçerik Göster
Popüler Yazılar
30 gün
90 gün
1 yıl
Evrim Ağacı'na Destek Ol

Evrim Ağacı'nın %100 okur destekli bir bilim platformu olduğunu biliyor muydunuz? Evrim Ağacı'nın maddi destekçileri arasına katılarak Türkiye'de bilimin yayılmasına güç katın.

Evrim Ağacı'nı Takip Et!
Yazı Geçmişi
Okuma Geçmişi
Notlarım
İlerleme Durumunu Güncelle
Okudum
Sonra Oku
Not Ekle
Kaldığım Yeri İşaretle
Göz Attım

Evrim Ağacı tarafından otomatik olarak takip edilen işlemleri istediğin zaman durdurabilirsin.
[Site ayalarına git...]

Filtrele
Listele
Bu yazıdaki hareketlerin
Devamını Göster
Filtrele
Listele
Tüm Okuma Geçmişin
Devamını Göster
0/10000

Bize Ulaşın

ve seni takip ediyor

Göster

Şifremi unuttum Üyelik Aktivasyonu

Göster

Şifrenizi mi unuttunuz? Lütfen e-posta adresinizi giriniz. E-posta adresinize şifrenizi sıfırlamak için bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Eğer aktivasyon kodunu almadıysanız lütfen e-posta adresinizi giriniz. Üyeliğinizi aktive etmek için e-posta adresinize bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Close