En Yanlış Fosil Tasvirleri

Dinozorların ve diğer hayvanların fosilleri genelde bütün halde korunmuş olarak bulunmuyor maalesef. Çünkü bazı parçalar fosilleşirken diğerleri zamanla çürüyüp gidiyor. Bazen bulunan fosiller bu yüzden aşırı kötü durumda olabiliyor. Bilim insanları da canlıları ellerinde ne varsa ona göre düşünüyorlar. Karşılaştırmalı anatomi gibi bilimler de soyu tükenmiş canlıların neye benzediklerini öğrenmemiz açısından aşırı önemli. Tabi bazen hatalar yapılıyor ve bilim insanları soyu tükenmiş canlıları normalde olduklarından apayrı bir şey gibi düşünüyor.

Kaplumbağa Therizinosaurus

Therizinosaurus gerçekte çok tuhaf bir dinozor. Kendisi Therizinosauridae familyasının en büyük üyesidir. Geç Kretase'de Asya'da yaşamıştır. Therizinosauridae familyası theropodlar arasındadır. Buna rağmen bu familyadan gelen dinozorlar theropodların büyük çoğunluğu gibi etobur değil otoburdur. Therizinosaurus aynı zamanda sahip olduğu devasa tırnaklarla da bilinir. Ayrıca bu familyada sınıflandırılan her türün tüylü olduğu düşünülmekte.

1948'de SSCB Bilimler Akademisi tarafından Moğolistan'da birkaç paleontoloji keşif gezisi düzenlendi. Bu keşif gezisi sırasında dinozor ve sürüngen fosilleri bulundu. Ancak bu fosillerin arasından bir tanesi oldukça garipti. Devasa tırnaklar. 1954'de bu bulgular Rus paleontolog Evgeny Maleev tarafından tanımlandı ve tırnakların sahibi olan canlıya Therizinosaurus cheloniformis adını verdi. Therizinosaurus, Yunanca tırpan anlamına gelen therízo ve kertenkele anlamına gelen saurus kelimlelerinin birleşimi ile oluşturulmuştur. Yani tam Türkçe karşılığı tırpan kertenkelesidir. Cinsin tür adını belirten cheloniformis ise kaplumbağa demektir. Maleev bu hayvanın kaplumbağa benzeri bir sürüngen olduğunu düşünüyordu. Zamanla daha çok fosil bulununca Therizinosaurus'un bir kaplumbağa değil bir theropod dinozor olduğu anlaşıldı.

DevianArt

Sucul Sauropodlar

Sauropodlar gezegenimize ayak basmış en büyük karasal hayvanlardı. Elbette Magyarosaurus gibi ufak sauropodlar da vardı ama geneli inanılmaz derecede büyüktü. Örneğin Brontosaurus 20 metrelik uzunluğu ile Jura döneminin en büyüklerinden biriydi. Brontosaurus taksonu çok ilginç bir hikayeye sahip. Zaman zaman yakın akrabası Apatosaurus ile aynı cins olduğu ortaya atılmış olsa da 2015'de yapılan bir çalışma tesadüfen Brontosaurus'un tamamen ayrı bir cins olduğunu kanıtlamıştır.^[1]

Sauropodlar şüphesiz ki tamamen karasal canlılardı. Ancak 19. yüzyılın sonlarında bu hayvanların suda yaşadıkları düşünülüyor ve bilimde kabul görüyordu. Buna gerekçe olarak da sauropodların dev cüsselerini karada taşıyamayacaklarını söylüyorlardı. Uzun boyunları onların kafalarını su üstünde tutarak nefes almalarını sağlıyordu ancak vücutlarının geri kalanı tamamen suyun içindeydi. Ancak bu yargı bilimin ilerlemesi ve sauropod anatomisi hakkında daha fazla şey öğrenmemizden dolayı çürüdü. Şimdilerde kesin bir şekilde biliyoruz ki sauropodlar tamamen karasal hayvanları ve dev kütlelerini taşıyabiliyorlardı. ^[2]

Zdenek Burian

Karasal Mosasaurus

Mosasaurus son yıllarda muhtemelen Jurassic World filmlerinde gözükmesinden ötürü yeni yeni ünlenmiş bir deniz sürüngenidir. Geç Kretase'de yaşamıştır ve 15 metre uzunluğa sahip oldukça büyük bir canlıdır. Mosasaurus, yılanlar ve monitör kertenkeleleri ile birlikte Squamata üyesidir. Squamata'nın altındaki Mosasauroidea süper familyasından gelmektedir. Mosasaurus bir deniz sürüngeniydi. Denizler ve okyanuslarda Mesozoic çağın en sonunda dünyanın her yerinde yaşadı. Hatta Türkiye'de bile bu canlıya ait fosiller bulunmuştur.^[3] Mosasaurus zaman içinde çok farklı şekillerde tasvir edildi. Kimi zaman 30 metrelik dev bir deniz canavar olarak (Jurassic World) kimi zaman da tuhaf bir deniz yılanı olarak gösterildi. Gerçekte ise köpek balıklarının kuyruklarına benzer bir kuyruğa sahip, muhtemelen çatal dilli büyük deniz kertenkeleleriydi. ^[4]

Bilim insanları 19. yüzyıl ortalarında Mosasaurus'un ilk önce timsahlarınkine benzer bir yaşam sürdüğünü düşündü. 1852-1854 arasında Londra Crystal Palace Park'ta tarih öncesi hayvan heykelleri koleksiyonu eklendi. Bu koleksiyonda bilimsel olarak tanımlanmış ilk iki dinozor Megalosaurus ve İguanodon'da vardı. Tabi ki onların görünüşü de dört ayaklı hantal dev kertenkeleler olarak yansıtıldı çünkü dinozorların o dönem nasıl göründükleri tam olarak bilinmiyordu. Benjamin Waterhouse Hawkins bu heykelleri yapmıştır ve Mosasaurus'u da koleksiyona dahil etmiştir. Hawkins, Richard Owen'ın Mosasaurus açıklaması ile bilgilendirilmişti. Bu yüzden de Mosasaurus'u suya girip çıkan dev bir monitör kertenkelesi gibi yaptı. Bu deniz sürüngeninin o zamanlar ön uzuvlarının perdeli ayaklar olduğu düşünülüyordu. Hayvan bu sayede karada da yürüyebilirdi. 1854'te Hermann Schlegel Mosasaurus'un ön uzuvlarının aslında tamamen yüzgeç olduğunu iddia etti ancak bu fikir bilimde o zamanlar çok desteklenmedi. Yıllar sonra 1870'lerde Edward Drinker Cope ve Othniel Charles Marsh iyi korunmuş Mosasaurus örneklerini ortaya çıkardı. Bu sayede Mosasaurus'un tamamen suda yaşayan bir sürüngen olduğu kanıtlandı.

London Crystal Palace

Kafası Kuyruğa Takılmış Elasmosaurus

Mosasaurus'dan bahsetmişken deniz sürüngenlerinden devam edelim. Elasmosaurus, Plesiosauria'nın altında yer alan Elasmosauridae familyasına ait uzun boyunlu bir deniz sürüngeniydi. Yaklaşık 80 milyon yıl önce Geç Kretase'de yaşadı. Kafadan kuyruğa 10 metre olmasına rağmen bu uzunluğun 7 metresi boynunu oluşturmaktaydı. Yani vücudu 3 metre kadardı. Küçük balıklar, kafadan bacaklılar ve kabuklular ile besleniyordu. ^[5]

1868 yılında Edward Drinker Cope'un ekibi tarafından keşfedildi ve fosiller Cope tarafından incelendi. Kendisi bu canlıya Elasmosaurus ismini verdi ve tasvirini çizdi. Ona göre bu deniz sürüngeni aşırı uzun bir kuyruğa sahip, kısa boyunlu ve küçük kafalı bir hayvandı. Cope bu canlıyı açıklayan bir makale yazdı ve yayınladı. Ardından Othniel Charles Marsh ona hayvanın kafasını yanlış yere koyduğunu söyledi. Cope bunu duyunca muhtemelen hata yaptığını kendine yediremedi ve çılgına dönüdü. Makalenin yayınlandığı tüm yayınları aldı. Bu da Marsh ve Cope'un arasının açılmasına yol açtı ve yıllar sürecek olan Kemik Savaşları başladı.^[6]

J. Smith