Bu konuya iki şekilde yaklaşmak gerekiyor: biyolojik (altta yatan) sebep ve psikolojik sebep. Aşk, sevgi, vb. duyguların biyolojik sebebi, evrimsel bir avantaj sağlıyor olması. Aşk, üreme ihtimalini arttırdığı; sevgi, yavru bakımı ve toplumsal yapı gibi açılardan avantajlar sağladığı için evrimleşmiş olan duygular. Bu avantajları sağlamıyor olsaydı, bu duygular da evrimleşemezdi. Şöyle düşünebilirsiniz: Şu anda algılamakta bile zorluk çekeceğimiz birçok potansiyel "duygu" var; ancak evrimleşmiş değiller - çünkü ya evrimleşmelerini sağlayacak genetik çeşitliliğe sahip olan türler yok ya da o duyguların evrimleşmesine sebep olacak kadar güçlü bir seçilim baskısı yok.
Peki, bir duygunun biyolojik sebebinin "çıkarcı" olması, günümüzde deneyimlediğimiz duyguların tamamen çıkarcı amaçlarla sergilendiği anlamına mı geliyor? Elbette hayır. Eğer böyle olsaydı, duygularımızın çıkarcı olduğu düşüncesi bizi rahatsız etmezdi. Bu durum bile, duyguların türümüzde psikolojik bir yere kavuştuğunu gösteriyor ve dolayısıyla sadece biyolojik amaçlarla sergilenmediğine işaret ediyor.
İnsan türü, zeka bakımından diğer türlere göre fazlasıyla karmaşıklaşmış bir canlı. Bu açıdan, diğer türlerde çok daha sıradan algılanıyor olabilen hisler, insanda çok daha karmaşık anlamlara kavuşmuş oluyor. Örneğin bir kişinin bir diğerine duyduğu aşk, elbette üremeye katkı sağlayarak biyolojik bir fonksiyona hizmet ediyor; ancak kuşkusuz sadece üreme anlamına sahip değil. Çünkü insan psikolojisi, sadece biyolojiden değil, aynı zamanda inşa ettiği kültürden de etkileniyor. Kelimelere, duygulara, davranışlara yüklediğimiz anlamlar zaman içinde değişiyor.
Dolayısıyla, kavramları çok indirgemeci ve basit bir şekilde izah edersek, sanki o duyguların insan psikolojisinde hiçbir etkisi yokmuş, sadece otomatikleşmiş amaçlara hizmet edebiliyormuş gibi algılanabiliyor. Fakat öyle olsaydı, bugüne kadar aşk hakkında binlerce şiir, şarkı, beste yazılmazdı. Belli ki seks ihtimalini arttırma amaçlı evrimleşmiş bir duygu, insan kültüründe yepyeni boyutlara ulaşmış. Bu ulaştığı boyutların biyolojik bir anlamı veya geçerliliği olmayabilir (ve çoğu zaman yoktur da); ancak bu, yüklediğimiz o anlamların bizler için yersiz veya hatalı olduğu anlamına gelmiyor.
184 görüntülenme
Kaynaklar
-
Yazar Yok. Psychology Today. (27 Haziran 2020). Alındığı Tarih: 27 Haziran 2020. Alındığı Yer: Bağlantı
| Arşiv Bağlantısı
-
Yazar Yok. Livescience. (27 Haziran 2020). Alındığı Tarih: 27 Haziran 2020. Alındığı Yer: Bağlantı
| Arşiv Bağlantısı