Evrimle ilgili en yanlış anlaşılan konulardan biri, olaylar dizisinin şu şekilde yaşandığı inancı:
- Çevre değişti ve şartlar zorlaştı.
- O değişimin getirdiği zorlukları kolaylaştıran mutasyon meydana geldi.
- Bu mutasyon seçilerek popülasyonda çoğaldı.
Bunun olduğu durumlar var; ancak bunlar daha azınlıkta olan şeyler. Evrimi bu şekilde sıralı 3 adımla izah edemeyiz; çünkü ana olay silsilesi bu değil.
Aslında olan şey şu: Mutasyonlar, ortam şartlarından büyük oranda bağımsız olarak, her an, her hücrede, durmaksızın meydana geliyorlar. Bunların bir kısmı evrimsel olarak anlamlı değişimler, yani soy hattını etkiliyor ve fiziksel değişimler yaratıyor. Bunların çoğu nötr, bir kısmı faydalı, bir kısmı zararlı; hangi kategoride olacağı "evrensel kurallara" göre belirlenmiyor, çevre şartlarıyla genlerin etkileşimine göre belirleniyor.
Ancak ani etkili mutasyonların çoğu zararlı olduğu için, bunlar durmadan eleniyorlar. Faydalı olan azınlıksa sürekli seçiliyor ve popülasyonda çoğalıyor. Eğer seçilim olmasaydı, tek başına mutasyonlar türü yok ederdi. Seçilim buna karşı geliyor. Ama çok güçlü seçilim baskısı da türleri yok ediyor. Dolayısıyla mutasyonlar ile seçilim arasında bir denge var. Buna, mutasyon-seçilim dengesi diyoruz ve şöyle seksi bir grafikle gösteriyoruz:[1][2]
Mutasyon-seçilim dengesinin en önemli etkilerinden biri, popülasyon görece stabil şartlar altında olsa bile çeşitliliğin yavaş yavaş artıyor olması. Çünkü görece etkisiz mutasyonlar popülasyon içinde rahat rahat yayılabiliyorlar (zaten popülasyon çok güçlü bir seçilim baskısı altında değil). Ve bu durum, işler değiştiğinde (yani popülasyon sıkıntıya düştüğünde), popülasyon içinde halihazırda var olan çeşitliliğin yüksek olmasını sağlıyor. Eğer o çeşitlilik içinden değişen şartlara uygun kombinasyonlar varsa, herhangi bir mutasyonu beklemek gerekmiyor, seçilim direkt olarak onlar üzerine işlemeye başlıyor.
Art niyetli bilim düşmanları ve evrim karşıtları, "Çevre değişince hangi mutasyonun yaşanması gerektiğini genler nereden bilsin? Ya bu mutasyona karar veren biri olmalı ya da zaten o mutant genler halihazırda popülasyon içinde olmalı (yani evrim olmamalı)." diyerek halkı on yıllardır bu safsatasa dolu argümanlarla aldatıyorlar. Popülasyon içinde bir varyant halihazırda bulunuyor olabilir; ama bu, o varyantın 4 milyar yıldır o canlıda var olduğu anlamına gelmiyor. Çoğunlukla son birkaç seçilim süprüntüsü ("selective sweep") döngüsü içinde, sıradan mutasyonlar yoluyla ortaya çıkmış varyantlar oluyorlar. İlk çıktıklarında etkisiz olduklarından seçilime neden olmuyorlar; ama birkaç nesil/döngü/milenyum sonrasında işler değiştiğinde avantaj sağlamaya başlayabiliyorlar ve o zaman seçiliyorlar. Böylece evrim, kısaca söylendiği üzere, "mutasyonlar gibi çeşitlilik mekanizmalarıyla var olan varyantların seçilimi yoluyla" işliyor. Yani evrimsel biyologların anlatımının doğru olduğunu görüyoruz.
Velhasıl, gerçekte evrim yukarıdaki 3 basamakla değil, şöyle işliyor:
- Mutasyon-seçilim dengesi sayesinde, popülasyon içinde durmadan, o anki çevre şartlarıyla alakalı/alakasız bir dolu mutasyon birikiyor.
- Çevre şartları değiştiğinde, popülasyon içindeki alakasız mutasyonlar alakalı hale gelebiliyorlar ve seçilmeye başlıyorlar.
- Kimi zaman mutasyonlar, çevre şartları değiştikten sonra da şans eseri doğru bir şekilde belirebiliyorlar; ama bu daha azınlıkta olan bir olay.
- Seçilim baskısı altında halihazırda var olan veya o sırada beliren mutasyonlar seçilince, tür de nesiller içinde yeni özellikler kazanmış oluyor ve evrimleşiyor.
Kaynaklar
- J. F. Crow. (2009). An Introduction To Population Genetics Theory. ISBN: 9781932846126. Yayınevi: Blackburn Press.
- M. Lynch. (2010). Evolution Of The Mutation Rate. Trends in Genetics, sf: 345-352. doi: 10.1016/j.tig.2010.05.003. | Arşiv Bağlantısı