Bu bir idealizm. En iyi savunucu kabul edilen George Berkeley. Ünlü sloganı ise "Esse est percipi" yani "Var olmak,algılanmaktır." Nesnelerin bizim algılarımızla var olması demek bizim algılarımıza muhtaç olması farklı biçimde dersek bizim algılarımız ve nesneler arasında bir bağlantımız olması gerektiğidir. Neden nesneler var olmak için bize bağlı olsun ? Bizim algılarımız gerçekliği gösterip,göstermeyeceğinden bile emin değilken; algılarımız bir nesneyi algıladıkça var olduğuna nereden emin olabilir. Bize bir idealist bunun karşısında şüpheci yaklaşırdı ve şunu derdi : "Yere bir kaya koyalım ve oradan uzaklaşalım. Kendimizi bir mağaraya kapatalım. Onun orada olduğundan emin misin ? Sen baktıkça var olması daha büyük ihtimal değil midir ?"
Ben ise ne kadar olduğundan emin değilsem aynı derece de olmadığından da emin değilim. Ya da Samuel Johnson gibi şunu da yapardım: " Bir taşa vurursam canım yanar ve onu böyle çürütürüm." Algılamadığımız bir şey canımızı yakması bize bir kanıt gözükebilir ama Berkeley onu bu şekilde yanıtlar : " Sen algılamasan da Tanrı her şeyi algılamaya devam eder ve nesnelerin biz algılamadan da varlığını sürdürmesi böylelikle gerçekleşir." Derdi. Ama bu çok sarsılmaz bir cevap değil, Tanrı'ya inanmayanı hiçte tatmin etmez. Bir başka gelecek eleştiri şudur : Solipsizme yol açar. Kendi zihnimizden ve algımızdan eminiz ama öteki zihinlerden veya diğer insanların algılarından da emin değiliz. Ama bu belli olduğu üzere güvenilir veya uygulanabilir bir argüman değildir. Eğer böyle bir idealist ve solipsist olsaydı ne birinden korkar ne de birinden utanırdı. Çünkü hiç birinin kendi dışında var olduğuna inanamazdı. Ama bunu uygulayabilen çokta birini göremedik. Görüldü gibi bu ne sağlam ne de güvenilir bir argumandır.
"Eğer bir filozof saygımızı kazanmak istiyorsa önce dediklerini kendisi yapabilmeli." -Nietzsche