Daha önce şu lâfı duydunuz mu:
Peki ya şu tür bir lâfı:
Daha önce şu lâfı duydunuz mu:
Peki ya şu tür bir lâfı:
Halk arasında genellikle kalp krizi olarak bilinen miyokard enfarktüsü, kısaca MI (İng: "Myocardial Infarction"), patolojik olarak iskeminin neden olduğu miyokard hücrelerinin geri dönüşü olmayan ölümü olarak tanımlanır ve kalbin koroner arterine giden kan akışı azaldığında ya da durduğunda ortaya çıkar ve kalp kasına zarar verir.[1]
En sık görülen semptom; omuz, kol, sırt, boyun veya çeneye yayılabilen göğüs ağrısı veya rahatsızlığıdır. Sıklıkla göğsün ortasında veya sol tarafında oluşur ve birkaç dakikadan fazla sürer. Rahatsızlık bazen mide ekşimesi gibi hissedilebilir.[1] Diğer belirtiler arasında nefes darlığı, mide bulantısı, baygınlık hissi, soğuk ter veya yorgunluk sayılabilir.[2] İnsanların yaklaşık %30'unda atipik semptomlar vardır. Kadınlar ise genelde göğüs ağrısı yerine, boyun ağrısı, kol ağrısı veya yorgunluk hissederler.[3]
Evrim Ağacı'nı sosyal medya hesaplarından takip etmeyi unutmayın! Yeni paylaşımlarımızı görmek için bizi aşağıdaki sosyal medya hesaplarımızdan takip edebilirsiniz.
Aslına bakılırsa benim görüşüm şu şekilde.
İnsan sürü halinde yaşayan bir canlı. Ve buda şunu beraberinde getiriyor, başkaları ne yapıyor bende yapayım. Sürü psikoloji gibi işleyen bu şey aslında doğada büyük bir nimet. Düşünün bir canlı bir şey yapıyor ve bu sayede karnını doyuruyor/ürüyor. Aynını yapmak istemez misiniz? Fakat insan türü artık sadece yaşamıyor, hissediyor keyif yapıyor. Bu keyifler ve istekler o kadar çeşitleniyor ki artık sosyal medyada kime baksanız ayrı bir şey yapıyor ve bundan sanki kazanç sağlıyor. Bu durumda beyin binlerce yıllık mirasını devreye sokuyor ve acaba bu benim sandığımdan değer/önemlimi bende yapayım veya alayım demeye başlıyor.
Peki bu duruma çözüm nasıl olabilir? Bence bu durumda ortam değişimi çok önemli. Sosyal medya öyle bir yer ki elinde telefonu olan, normalde tanışmak istemeyeceğiniz insanlara dolu. Bu noktada tavsiyem, ortamdan uzaklaşmak. Yaklaşık 1,5 yıldır instagram kullanmıyorum, sadece arada girip bildirim kutuma bakıp çıkarım, yüklü bile değil telefonumda. Peki bu süreçte ne kaybettim, hiç bir şey. Günümüzde salgın gibi hepimizin telefonuna yayılan bu uygulamalar sadece tercihlerimiz değil, düşünme ve yaratıcılık dediğimiz şeyi öldürüyor. Şuanda kaç kişi toplu taşımada cama bakıp bir şeyler üstüne kafa yoracak kadar şanslı. Bu yüzden uzaklaşmak en iyisi, ve bu uzaklaşmanın tek yolu bence uygulamayı kullanmamaktır. Ama o zaman hayat çok sıkıcı olmaz mı? Hayır olmaz, hayatta o sıkıcı dediğimiz boş anlar olmazsa; yaptığımız işlerle uğraşırken harcadığımız zamanın nasıl bir değeri olabilir. Umarım yardımcı olabilmişimdir. Umarım istediğimiz hayata kavuşursunuz, saygılar.🎩
Kök hücreler, çok hücreli canlıların vücudunda bulunan, tüm doku ve organlarının temelini oluşturan, farklı hücre tiplerine dönüşebilen, kendini yenileyebilen, değişik yapı ve gelişim aşamalarındaki hücrelerdir. Daha basit bir şekilde ifade etmek gerekirse kök hücreler, vücutta bulunan ve gelişme ve büyüme esnasında birden fazla hücre tipine dönüşme potansiyeli olan hücrelerdir. Embriyonik gelişim esnasında en önemli rolü bu hücreler üstlenirken, büyüme esnasında dokuların gelişimine, vücut yetişkin olduğunda ise dokuların kendilerini yenilemelerine yardımcı olur.
Kök hücreler, diğer hücre tiplerinden bazı özellikleri ile farklılık gösterir. Örneğin bu hücreler özelleşmemiştir ve hücre bölünmesi geçirerek kendilerini yenileyebilirler. Ayrıca doğal veya laboratuvar ortamında özel sinyaller ile özelleşmemiş hücreler "özelleşmiş doku veya organ hücrelerine" dönüştürülebilirler. Diğer hücre tiplerinden bir diğer farkı ise kök hücrelerin bazı doku ve organlarda devamlı olarak bölünüp ortamın devamlılığını sağlaması, bazı doku ve organlarda ise özel durumlar haricinde hiçbir zaman bölünmemesidir.
Dünyadaki yaşam ilk olarak, en az 3,8 milyar yıl önce, Yerküre’nin oluşumundan yaklaşık 750 milyon yıl sonra ortaya çıktı. Yaşamın nasıl ortaya çıktığı ve ilk hücrenin nasıl oluştuğu, bu olaylar laboratuvarlarda sıfırdan ve bir bütün olarak tekrarlanamadığı için, hep bir spekülasyon konusu olmuştur. Bununla birlikte, bazı deneysel yöntemler, sürecin bazı aşamalarına ilişkin önemli kanıtlar sunmaktadır.
İlkin Yerküre atmosferinde var olduğu düşünülen koşullarda basit organik moleküllerin oluşabilecekleri ve kendi kendine makro moleküllere polimerize olabilecekleri ilk kez 1920’li yıllarında önerilmiştir. Yaşamın oluşmaya başladığı zamanda, Yerküre atmosferinin çok az veya hiç serbest oksijen içermediğini, esas olarak CO2 ve N2’den ibaret olduğu ve daha az miktarlarda H2, H2S ve CO gibi gazları içerdiği düşünülmektedir. Böyle bir atmosfer, güneş ışını veya elektrik boşalması gibi bir enerji verildiğinde, organik moleküllerin kendiliğinden oluşabildiği redükleyici bir ortam sağlar.
Substratlar, vücutta enzim işlemesini sağlayan yapılardır. Substarlar, kendinden daha küçük ya da daha büyük maddelerin ortaya çıkması için tepkimeye girer. Bazı bitkilerde yetişme süreci için üretilmiş olan kum da bir substar olarak açıklanır. Bakterilerin tutunabilmesi için kullanılan yüzey alanlarından sorumlu olan maddeye de substar ismi verilir.
Enzimlerin hepsi substratlarla zaman zaman etkileşim içine girmeyebilir. Tamamen kendine özgü olarak tercih edecekleri substarın da bu özelliğini taşıyacak olan bir niteliğe sahip olması gerekir.
Reaksiyonları belirli kategorilere ayırarak uygun enzimin substrat ile etkileşime girmesi beklenir. Bir substratın merkeze bağlandıktan sonra reaksiyona geçiş evresi başlar. Enzimler birbirinden farklı özellik gösterdiği için aynı substratlarda da olduğu gibi belirli merkezlerde çalışma faaliyeti gösterir.
Substarların Özellikleri
Substarlar, biyolojik reaksiyonların aktivasyon enerjisini düşürür.
Enzimler aynı tür reaksiyonu hiç bozulmadan sürekli tekrar yapabilir.
Enzim her zaman farklı bir reaksiyonu gerçekleştirir.
Enzimler gerçekleştirecekleri reaksiyonların hızlı bir şekilde dengeye ulaşmasına yardımcı olur.
Enzimler cansız ortamda da görevlerini gerçekleştirebilirler.
Substarların Görevleri
Substarların en önemli görevi, reaksiyonların aktivasyon enerjisini önemli ölçüde düşürerek tepkimenin çok daha hızlı bir şekilde gerçekleşmesini sağlar. Aktivasyon enerjisi, kimyasal bir reaksiyonun ortaya çıkabilmesi için gereken en düşük enerji miktarıdır. Reaksiyona girecek olan moleküller de substrat ismi verilir. Substarlar, reaksiyonun gerçekleşebilmesi için enerji seviyesini aşmak zorunda kalır. Aktivasyon enerjisi ne kadar çok olursa, reaksiyonun gerçekleşme hızı bir o kadar yavaş ve az olur.
Enzim Substrat İlişkisi
Enzimlerin en önemli özelliklerinden birisi de özgül moleküller olmalarıdır. Yani sadece bazı reaksiyonları kategorize ederler ve kendi yapısına uygun substratlar ile etkileşim içine girerler. Her enzim, her substrat ile etkileşime girmez. Bunların her biri birbirlerine özgüdür. Aynı zamanda üzerinde bir aktif merkez bulunur.
Kendine özgü substrat bu aktif merkeze bağlandığı zaman kısa zaman içinde reaksiyon gerçekleşebilir. Bu merkez her enzimde yapı olarak farklılık gösterebildiği için, her biri sadece bazı substratlar ile çalışabilir. Aynı zamanda canlının amacına uygun bir şekilde görev yerlerine göre kompartmanlaştırılır.
Farklı enzimler ise, farklı hücre organellerinde yer alır. Örneğin, glikoliz enzimleri, hücre sitoplazmasında bulunur. Bunun asıl amacı ise, mitokondri taşımayan ve enerjisini üretecek bir özelliğe sahip olmayan hücrelerin (eritrositler gibi) enerji sağlanmasına yardımcı olur.[1]
Umarım yardımcı olmuşumdur.
Bilim haberlerimizi ve diğer yazılarımızı Google Haberler'de görmek için bizi takip etmeyi unutmayın.
İnsan beyni tek seferde sadece bir güçlü duyguyu barındırabilir. İşte o yüzden eğer bilimsel arzu veya merak ile dolu bir beyinde korkuya yer yoktur.
Evrim Ağacı'nın %100 okur destekli bir bilim platformu olduğunu biliyor muydunuz? Evrim Ağacı'nın maddi destekçileri arasına katılarak Türkiye'de bilimin yayılmasına güç katın.