Dizi, insanların ve hayvanların yan yana yaşadığı alternatif bir dünyada geçiyor ve çoğunlukla Hollywoo'da geçiyor (isim D tabelasından çalındıktan sonra değişiyor). BoJack Horseman dizisi ismini aldığı ana karakterimiz olan BoJack Horseman'ın, yetim kalmış üç insan çocuğu yetiştirmeye çalışan genç bir bekar atı merkez alan, 1990'larda yayınlanmış bir sitcom olan Horsin 'Around'un eski yıldızı'nın başarılı oyunculuk günlerini geride bırakmasının ardından girdiği varoluşsal krizle başlar. Ayrıca BoJack içki ve uyuşturucuya olan bağlılığı ve bunun doğurduğu umursamazlıkla hayatına devam eder. Aynı zamanda BoJack'in evindeki kanepesinde bir süredir onunla beraber kalan Todd'la tanışırız, kendisi pek başarılı değildir aynı zamanda hep birilerine yük olmuştur ve BoJackta tam bu sebepten dolayı Todd'a karşı sürekli ileri geri laf eder ama içten içede onsuz yapamaz. Elbette birde hem menajeri hemde sevgilisi aynı zamanda bir kedi olan Prenses Carolyn var, ki oda BoJack'e ne kadar aşık olsada bir yandan da asla BoJack ile bir geleceği olamayacağı gerçeğinin farkındadır, ki öyle ya da böyle bu karakterlerin BoJack'in bu dizide anlatılan hikayesinde çok ama çok büyük rolleri vardır. Hikaye bir gün BoJack'in kendi oto-biyografi kitabını yazma serüveniyle başlıyor. BoJack'in hayatında çok büyük role sahip olacak hayalet yazarı Diane Nguyen ilede bu oto-biyografi vesilesiyle tanışıyor. Zaten tanışıklığı olan aynı zamanda Diane'inde erkek arkadaşı olan Mr.Peanutbutter da var tabi sevimli sempatik bir köpek. Genel hatlarıyla dizi bu karakterler etrafında dönüyor, dolanıyor.
Hepsinden öte benim gibi sık sık hayatın anlamını sorgulayan ve genelde bir anlamı olmadığını ve eninde sonunda ölüm varsa uğraşmanın gereği olmadığını savunan birisine ilaç gibi gelmiş bir dizidir. Ne zaman BoJack'e baksam hep kendimden bir parçamı görürüm, hayattan ve kendinden vazgeçmiş, kendini salmış ve bu düzenden kurtulmayı denesede bir türlü kurtulamamış bir kişidir BoJack Horseman ve bu bana hep kendimi ve olası sonumu hatırlatıyor. Ayrıca bölümlerin başındaki İntro müziğiyle, bölümlerin sonundaki Outro müzikleri dizinin temasını ve tonunu adeta yaşatıyor, o boşluk hissini bölüm sonunda bir anda gelen siyah ekran ve o başlayan mistik outro müziğiyle izleyicilere hissettirebilen nadir eserlerdendir, arada açar dinlerim, hatta Mr.Peanutbutter'ın telefon müziğini kendim kullanmaya başladım diziyi bitirdiğim gün, bu güzel deneyimi asla unutmayayüm diye şahsen ben o derecede seven birisiyim ve sizinde sevebiliceğinize inanıyor ve izlemenizi sonuna kadar öneriyorum.
10/10