Keşfedin, Öğrenin ve Paylaşın
Evrim Ağacı'nda Aradığın Her Şeye Ulaşabilirsin!
Bugün Türkiye'de bilime ve bilim okuryazarlığına neler katacaksın?
Aklımdan Geçen
Komünite Seç
Aklımdan Geçen
Fark Ettim ki...
Bugün Öğrendim ki...
İşe Yarar İpucu
Bilim Haberleri
Hikaye Fikri
Video Konu Önerisi
Başlık
Bugün Türkiye'de bilime ve bilim okuryazarlığına neler katacaksın?
Gündem
Bağlantı
Ekle
Soru Sor
Stiller
Kurallar
Komünite Kuralları
Bu komünite, aklınızdan geçen düşünceleri Evrim Ağacı ailesiyle paylaşabilmeniz içindir. Yapacağınız paylaşımlar Evrim Ağacı'nın kurallarına tabidir. Ayrıca bu komünitenin ek kurallarına da uymanız gerekmektedir.
1
Bilim kimliğinizi önceleyin.
Evrim Ağacı bir bilim platformudur. Dolayısıyla aklınızdan geçen her şeyden ziyade, bilim veya yaşamla ilgili olabilecek düşüncelerinizle ilgileniyoruz.
2
Propaganda ve baskı amaçlı kullanmayın.
Herkesin aklından her şey geçebilir; fakat bu platformun amacı, insanların belli ideolojiler için propaganda yapmaları veya başkaları üzerinde baskı kurma amacıyla geliştirilmemiştir. Paylaştığınız fikirlerin değer kattığından emin olun.
3
Gerilim yaratmayın.
Gerilim, tersleme, tahrik, taciz, alay, dedikodu, trollük, vurdumduymazlık, duyarsızlık, ırkçılık, bağnazlık, nefret söylemi, azınlıklara saldırı, fanatizm, holiganlık, sloganlar yasaktır.
4
Değer katın; hassas konulardan ve öznel yoruma açık alanlardan uzak durun.
Bu komünitenin amacı okurlara hayatla ilgili keyifli farkındalıklar yaşatabilmektir. Din, politika, spor, aktüel konular gibi anlık tepkilere neden olabilecek konulardaki tespitlerden kaçının. Ayrıca aklınızdan geçenlerin Türkiye’deki bilim komünitesine değer katması beklenmektedir.
5
Cevap hakkı doğurmayın.
Aklınızdan geçenlerin bu platformda bulunmuyor olabilecek kişilere cevap hakkı doğurmadığından emin olun.
Size Özel
Makaleler
Evrim Ağacı
Çeviren 26 Haziran 2016 10 dk.

Evrim süreci boyunca kuşlar farklı tüy renklerine, desenlerine ve yumurta renk örüntülerine sahip oldular. Renklere dayalı bu farklılıklar kuşlara taklitçilik, gizlenme, avlanma, avcıdan kaçınma, kimlik ayırt etme ve partnerine kalitesini belli etme gibi sayısız işlev kazandırdı (Hill & McGraw 2006). Madem bu renk örüntüleri kuşlarda böylesine bir iletişim kabiliyetine neden oluyor, o halde onların bu karmaşık örüntülerini anlayabilmelerini sağlayan algılama sistemlerini de çözmemiz gerekir, öyle değil mi? İşte günümüz teknolojisindeki ilerlemeler ve bu alandaki teorik gelişmeler, "kuş bakışını" anlayabilme yolunda bir devrim yaratmış halde; zira artık opsin genlerinin genetik dizilemesini kontrol ederek ışık reseptörlerinin hassasiyet parametrelerini değiştirebiliyoruz. Bu da kuşların dünyayı nasıl gördüklerine yönelik bir algı modeli kurmamıza olanak veriyor. Bu modeller sayesinde görsel ekolojinin, başta yumurta mimikrisi (taklitçiliği), UV ışık hassasiyeti olmak üzere kuş iletişim ve tanıma sistemlerinin evriminde, ve kuşlar arasında ortaya çıkan davranışsal farklarda oynadığı rolü daha iyi anlıyoruz (Hubbar et al. 2010). 

Kuş yumurtaları çok çeşitlidir. Kimisi tamamen beyaz, kimisi parlak renkli, kimisi biraz, kimisiyse fazlaca benekli. Peki neden? Neden kuş yumurtaları bu kadar çeşitli renk ve desenlere sahipler? Farklı kuş familyalarına ait yumurta kabuğu örüntülerini karşılaştıran araştırmacılara göre, bu çeşitliliği ortaya çıkaran başlıca faktörlerden birisi "kuluçka asalaklığı" (Kilner 2006). Kuluçka asalağı olarak adlandırılan türler, yumurtalarını başka türlerin yuvalarına bırakır ve yavrularını konak türe büyütürler. Yani konağı kendisine ait olmayan bir civcivi yetiştirme maliyetiyle karşı karşıya bırakırlar (Davies 2000). Konağın bu maliyeti yüklenip yüklenmeyeceği, yabancı yumurtanın renk veya desenine bağlıdır. Örneğin Avrupa'da yaşayan karabaşlı yalı bülbülü (Syliva atricapilla), asalak guguk kuşunun (Cuculus canorus) konak olarak bellediği bir türdür. Normalde bu kuş, kendi yumurtalarına benzemeyen (mimetik olmayan) tüm yumurtaları yüksek bir kesinlikle reddeder (Honza et al. 2004). Lakin -deneysel bir çalışmadan elde edilen sonuçlara göre-, karabaşlı yalı bülbülü kendi yumurtalarına çok benzeyen (mimetik) yumurtaların tamamını ayırt edemez ve ancak %36'sını reddedebilir (Polacikova et al. 2007). %100’lük başarıyla kıyasla bu oran biraz düşükmüş gibi görünebilir; ancak konağın genetik olarak kendiyle ilgisiz, bambaşka türe ait bir yavruyu yetiştirmek için harcama riskiyle karşı karşıya kaldığı zaman ve enerjinin miktarı düşünülürse, bu başarı bile önemli bir adaptasyon anlamına gelir.

70
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Tüm Reklamları Kapat
EtkinlikKültürel Etkinlik
Okan Nurettin Okur
Etkinliği Ekleyen 1 gün önce ÇevrimiçiÜcretsiz10 Aralık
Modern Felsefede Doğa Algısı ve Çevre Bilinci
10 Aralık 2025 09:00 tarihinden 10 Aralık 2025 11:00 tarihine kadar.

Ankara Felsefe Radyosu: YENİ YAYIN

Konu: Modern Felsefede Doğa Algısı ve Çevre Bilinci: Hegel’in Mirası, Marx ve Nietzsche

Konuk: Prof. Dr. Doğan Göçmen

Moderatör: Okan Nurettin Okur

Devamını Göster
3
0 Yorum
1
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Kerem Girgin
Kerem Girgin
138.8K UP
Yazar 5 gün önce 11 dk.

Paleontoloji literatüründe "Kambriyen Patlaması" olarak bilinen dönem (yaklaşık 541 milyon yıl önce), Dünya'daki yaşamın aniden ve çarpıcı bir şekilde çeşitlendiği bir aralığı tanımlar. Uzun bir mikrobiyal egemenliğin ardından, günümüzdeki birçok ana hayvan gruplarının ataları, jeolojik zaman ölçeğinde bir göz açıp kapama süresi sayılabilecek bu aralıkta ortaya çıkmıştır.

Literatürde ve çeşitli tartışma bloglarında bu patlama, yaratılışçı argümanları desteklemek için sıklıkla Evrim Teorisi'ne karşı bir argüman olarak sunulsa da bilimsel veriler bunun bir yoktan varoluş olmadığını göstermektedir. Aksine bu olay, değişen ekolojik koşulların tetiklediği hızlı bir evrimsel çeşitlenmedir. Bu nedenle sorulması gereken soru "Neden bu kadar çok tür ortaya çıktı?" değil, "Bu türlerin bu kadar hızlı ve radikal biçimlerde evrimleşmesini tetikleyen çevresel veya ekolojik baskı neydi?" olmalıdır.

18
1
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Begüm Sönmez, Emre Akman Ve Hüseyin Atala
Begüm Sönmez, Emre Akman Ve Hüseyin Atala Seslendiren 25 Mayıs 22:43
Ortak Atalarımız, Karbin ve Yarı İletken Teknolojisi, Dünya Dışı Yaşam Formları... Hepsi ve daha fazlası bu bölümde kulaklarınızda!
15
Özgem Uysal
Özgem Uysal
125.2K UP
Yazar 22 Ağustos 2021 20 dk.

Akraba evliliği, birbiriyle akraba olan kişilerin evlenmesi ve çocuk yapmasına verilen bir isimdir. Eğer evlenen ve üreyen bireyler kuzenlerse, buna kuzen evliliği, eğer evlenen ve üreyen bireyler ebeveyn-yavru ilişkisine sahipse, yavrunun yaşına bağlı olarak bu pedofili, çocuk istismarı, ensest ve/veya soy içi üreme gibi isimlerle anılır.

Bu terimler arasında belli başlı farklar olsa da, hepsi birbiriyle ilişkilidir: Örneğin pedofilik ilişkilerde belli yaşlar ve taraflar arasında belli bir yaş farkı aranır; ancak kuzen evliliklerinin hepsi pedofilik olmak zorunda değildir. Benzer şekilde, ensest ilişkiler genellikle aynı aileden olan kişilerin üremesi olarak görülse de (ve dolayısıyla bir tür akraba evliliğine işaret etse de), bazen üvey aile, evlat edinilen çocuklar, aynı klandan veya soydan olan daha uzak akraba kişiler arası ilişkiye işaret etmek için de kullanılabilir.

111
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
İnceleme
Hatice Kutbay
Hatice Kutbay
4,791 UP
İnceleyen 3 gün önce
Richard Bach’ın Martı (Jonathan Livingston Seagull) adlı eseri, sade dili ve alegorik yapısına rağmen insanın varoluşsal arayışına dair derin bir anlatı sunar. Eserde bir martının hikâyesi üzerinden bireyin özgürlük, anlam, kendini aşma ve toplumsal normlarla çatışma süreci sembolik biçimde ele alınır. Jonathan Livingston, sürüsü için yaşamın tek amacının beslenmek olduğu bir dünyada, uçmayı yalnızca hayatta kalmanın aracı olarak değil, başlı başına bir anlam ve mükemmelleştirme alanı olarak görür. Bu bakış açısı, onu diğer martılardan ayırdığı gibi, aynı zamanda dışlanmasına da neden olur.

Kitabın merkezinde yer alan temel tema, bireyin kendi potansiyelini keşfetme çabasıdır. Jonathan’ın uçuş denemeleri, insanın kendi sınırlarını sorgulamasını temsil eder. Başarısızlıklar ve düşüşler, burada birer yenilgi değil, öğrenme ve dönüşüm aşamalarıdır. Bach, hatalardan kaçınmayı değil, onları anlamlandırmayı ve aşmayı insan olmanın doğal bir parçası olarak sunar. Bu yönüyle eser, başarıya giden yolun konfor alanını terk etmekten geçtiğini vurgular.

Toplumsal açıdan bakıldığında Martı, normlara sorgusuz uyum ile bireysel tutku arasındaki gerilimi görünür kılar. Sürü, düzeni, alışkanlığı ve çoğunluğun güven verdiği sıradanlığı temsil ederken; Jonathan farklılığı, risk almayı ve bedel ödemeyi seçer. Onun sürüden kovulması, birçok toplumda alışılmışın dışına çıkan bireylerin maruz kaldığı sosyal dışlamanın sembolik bir karşılığıdır. Bu bağlamda eser, bireysel özgürlüğün çoğu zaman yalnızlıkla birlikte geldiğini gösterir.

Romanın manevi boyutu da dikkat çekicidir. Jonathan’ın “daha iyi uçma” arzusu, zamanla maddi dünyanın ötesine geçen bir bilinç düzeyine ulaşır. Burada uçmak, yalnızca fiziksel bir eylem değil, zihinsel ve ruhsal bir olgunlaşmanın simgesidir. Bach, özgürlüğü mekândan ya da dış koşullardan bağımsız olarak, insanın kendine koyduğu sınırları aşabilme kapasitesine bağlar.

Eserin son bölümünde Jonathan’ın öğrendiklerini başkalarına aktarma isteği, bireysel aydınlanmanın toplumsal sorumluluğa dönüşmesini temsil eder. Ancak bu öğretme süreci zorlayıcı değildir; yalnızca aramaya hazır olanlara yöneliktir. Bu yaklaşım, bilgeliğin ve değişimin ancak gönüllü bir arayışla mümkün olabileceğini savunan bir anlayışı yansıtır.

Sonuç olarak Martı (Jonathan Livingston Seagull), bireyin sürüden koparak kendini gerçekleştirme yolculuğunu anlatan, özgürlük ve anlam arayışını merkeze alan sembolik bir eserdir. Kısa hacmine rağmen okura derin bir soru yöneltir: İnsan, hazır kalıplar içinde güvenli bir yaşamı mı tercih etmelidir, yoksa bedeli ne olursa olsun kendi potansiyelinin peşinden mi gitmelidir? Bach’ın yanıtı açıktır; gerçek özgürlük, insanın kendisi olma cesaretini gösterebildiği noktada başlar.
9.9/10
(82 Kişi)
Puan Ver
Orjinal Adı : Jonathan Livingston Seagull
İnceleme Yaz
Sonra Okuyacaklarıma Ekle
1
0 Yorum
  • Şikayet Et
  • Mantık Hatası
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Çağrı Mert Bakırcı
Yazar 20 Ocak 2019 40 dk.

Toplumsal eşitsizliğin tarihi engindir. Zenginler ve fakirler, kadınlar ve erkekler, siyasetçiler ve yönetilenler... İnsan doğası kusursuz olmadığı için, insanların inşa ettikleri sistemler de kusursuz olamamaktadır. Buna rağmen, atalarımız her gün bir yandan av olmadıklarından emin olup, bir yandan avcılık ve toplayıcılık ile karınlarını doyurmak zorunda kalırken, günümüzde köşebaşındaki marketten karnımızı doyuruyoruz. Toplumsal buhranın sebep olduğu beklenmedik bir cinayete kurban gitme olasılığımız da ziyadesiyle düşük. Demek ki biyolojik tarihimizden gelen sorunların üstesinden istediğimizde gelebiliyoruz. Çözümlerimiz de inşa ettiğimiz sistemlerin kendisi kadar kusursuz olamıyor; ancak kabul edilebilir düzeyde çözümler üretebiliyoruz. İş kadın-erkek eşitliğine geldiğinde bunu neden hala yapamadık? Ve bu yönde atılan adımlar neden güçlü bir ayak direyiş ile karşılanıyor?

Bunun elbette birçok nedeni var. Kimisi feministler tarafından verilen mesajları isabetsiz buluyor. Kimisi ortada herhangi bir eşitsizlik problemi olmadığı kanaatinde... Kimisi, yöntemin feministlerinkinden farklı olması gerektiğini düşünüyor. Kimisi tamamen alakasız ve yanlış konulara odaklanıldığı düşüncesinde... Ancak bu ve bunun gibi düşünen gruplar azınlıkta. Geri kalan herkes kadın-erkek eşitsizliğinin kabul edilemez ama çözülebilir bir problem olduğunda hemfikir. İşte bu büyük kitlenin problemi ise susmak... Uğraşmak istemiyorlar, tartışmalara girmek istemiyorlar, konu hakkında bilgisiz olduklarını düşünüyorlar, toplumda daha büyük problemler olduğuna kanaat getirmiş durumdalar... Dolayısıyla susuyorlar. Bu da, özellikle de internetin gericiliği ve popüler fikirlerin yerilmesini ön plana çıkaran yorum/beğeni sistemleri ve algoritmaları ışığında, azınlığın sesinin, bir gürültü olarak da olsa, çoğunluğun sessizliğinin yerini almasına neden oluyor.

493
4
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Çağrı Mert Bakırcı
Çeviren 29 Nisan 2023
Dar bir yol boyunca ilerleyen ve karaya neredeyse hiç denk gelmeyen Yeni Ay'ın gölgesi, 20 Nisan'da Dünya'nın güney yarıküresi üzerinde seyrederek nadir görülen halkalı-tam ya da hibrit güneş tutulması meydana getirdi. Batı Avustralya'nın kıyıları açıklarında bulunan Hint Okyanusu'ndan, gemide bulunan tutulma avcıları, tam tutulma izleme merkez hattına yakın demirlemişken, toplamda 62 saniyelik bir tam tutulmaya şahit oldular. Bu gemiden çekilmiş tutulma fotoğrafı, Güneş'in muhteşem dış atmosferi olan güneş koronasının uzaya yayılmasını yakalıyor. 1/2000 ile 1/2 saniye arasında değişen 11 pozlamadan oluşan bu bileşik kare, tam tutulma safhasında gözle görülmesi zor olan korona ayrıntılarını takip etmek için genişletilmiş bir parlaklık aralığı kaydediyor. Elbette tutulmalar genellikle çiftler halinde yaşanıyor. 5 Mayıs'ta yaşanacak olan bir sonraki Dolunay, kısmi ay tutulmasında Dünya'nın karanlık iç gölgesinin hemen dışında kalacak.
9
0 Yorum
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Ece Müker
Ece Müker
577.9K UP
1 gün önce
NASA öncülüğünde yapılan ve Nature dergisinde yayımlanan yeni bir araştırma, Dünya yörüngesindeki uydu sayısındaki hızlı artışın uzay teleskoplarının gözlemlerini ciddi biçimde tehdit ettiğini ortaya koyuyor. Çalışmaya göre, uydulardan yansıyan güneş ışığı teleskop görüntülerinde “uydu izleri” adı verilen parlak çizgilere yol açıyor ve önümüzdeki on yıl içinde bazı uzay teleskoplarının çektiği görüntülerin %95’ten fazlası bu nedenle kullanılamaz hâle gelebilir.

Sorunun şimdiden Hubble Uzay Teleskobu verilerinde görülmeye başlandığı belirtiliyor. 2018–2021 yılları arasında Hubble görüntülerinin yaklaşık %4’ünde uydu izleri tespit edilirken, bu oranın yakında her üç görüntüden birine çıkabileceği öngörülüyor. NASA’nın bu yıl fırlattığı SPHEREx teleskobu ile Avrupa Uzay Ajansı’nın ARRAKIHS ve Çin’in henüz fırlatılmamış Xuntian teleskopları için durumun daha da ağır olacağı; bu teleskopların görüntülerinin yaklaşık %96’sının bir şekilde kirleneceği hesaplanıyor.

Araştırmanın başyazarı NASA bilim insanı Alejandro S. Borlaff’a göre, kısa süreli ve tekrarlanması mümkün olmayan kozmik olaylar — örneğin uzak bir galaksede gerçekleşen ani bir süpernova patlaması — bir uydu geçişiyle tamamen kaçırılabilir. Son dört yılda, önceki 70 yıllık uzay uçuşları boyunca fırlatılanlardan daha fazla uydunun yörüngeye yerleştirilmesi, sorunun temel nedeni olarak gösteriliyor. Aralık 2025 itibarıyla yörüngede 10 binden fazla aktif uydu bulunuyor; bunların büyük kısmı SpaceX’in Starlink ağına ait.

Bilim insanları, uydu izlerinin yalnızca uzay teleskoplarını değil, yer teleskoplarının gözlemlerini de olumsuz etkilediğini vurguluyor. Amerikan Astronomi Derneği ve Uluslararası Telekomünikasyon Birliği, uydu çarpışmaları, uzay çöpleri ve astronomik gözlemler üzerindeki etkiler nedeniyle daha sıkı uluslararası düzenlemeler çağrısında bulunuyor. Bulgular, uzayın giderek daha yoğun kullanılan bir alan hâline gelmesinin bilimsel gözlemler üzerinde uzun vadeli sonuçlar doğurabileceğini gösteriyor.

Bu gönderi Evrim Ağacı tarafından öne çıkarılmıştır.
4
0 Yorum
  • Şikayet Et
  • Mantık Hatası
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Yasin Aydoğdu
Tarih ve Araştıma Mezunu 6 gün önce Sen de Cevap Ver

Merhabalar iyi formlar,

Sibirya bölgesinde, Antik İskit uygarlığına ait bulunan mumyalar üzerinde 2021 yılında bir grup: Rus, Kazak, Çinli ve birkaç Batılı genetikçilerin bir araya gelerek mumyalar üzerinde yapılan genetik araştırmasında;

İskitlerin tek bir etnik gruba ait olmadığı, hem Avrupa kökenli, hem de Orta Asya kökenli genler taşıdıkları ortaya çıkmıştır. Bu da onların çok uluslu bir topluluk olduğunu göstermektedir.

Tüm Reklamları Kapat

Bazı mumyalarda, Türklerle benzerlikler olduğunu gözlemlemişer, özellikle Altay bölgesindeki bulunan mumyalarda, modern Türk halklarına (örneğin Kazaklar, Kırgızlar, Altay Türkleri) benzeyen DNA örnekleri bulunmuştur.

Araştırma esnasında bulunan bir başka ayrıntı ise, hem İranî, hem de Türk-Moğol halklarıyla bağları olan bireyler tespit edilmiştir. Göçebe yaşamları sayesinde farklı halklarla karşılaşmışlardır.

Sonuç olarak:

İskitler, farklı genetik kökenlerden gelen göçebe topluluklardan oluşan “kültürel bir birlikti.” Yani “tek bir millet” değillerdi ama benzer yaşam biçimi, kıyafet, silah, gömü biçimi ve sanat anlayışı gibi unsurlar onları ortak bir kültür altında birleştiriyordu.

Tüm Reklamları Kapat

Kısacası İskitler için doğrudan Türkler’di demek doğru olmasada, ortak kültür ve yaşam biçimlerine sahiptiler demek daha doğru olacaktır.

Saygı ve sevgiyle birlikte.

Kaynaklar

  1. V. A. A. B. N. Author, et al. Popular Archeology - Ancient Genomes Trace The Origin And Decline Of The Scythians. (26 Mart 2021). Alındığı Tarih: 3 Aralık 2025. Alındığı Yer: Popular Archeology | Arşiv Bağlantısı
  2. G. A. G. Ruscone, et al. Ancient Genomes Trace The Origin And Decline Of The Scythians. (26 Mart 2021). Alındığı Tarih: 3 Aralık 2025. Alındığı Yer: Science Advances doi: 10.1126/sciadv.abe4414. | Arşiv Bağlantısı
  3. P. D. B. Damgaard, et al. (2018). 137 Ancient Human Genomes From Across The Eurasian Steppes. Nature, sf: 369-374. doi: 10.1038/s41586-018-0094-2. | Arşiv Bağlantısı
4
  • Şikayet Et
  • Mantık Hatası
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Evrim Ağacı'ndan Mesaj

Evrim Ağacı üyeliği tamamen ücretsiz ve sitemizi çok daha etkili, interaktif ve keyifli bir şekilde kullanmanızı sağlayacak. Üye değilseniz, birkaç saniyede üyelik oluşturabilirsiniz! Üyeyseniz de giriş yapmanızı tavsiye ederiz.

Söz
Mert Intze Memet
Mert Intze Memet
20.1K UP
Alıntıyı Ekleyen 21 saat önce
Yeterince dürüstsen, fazlasıyla aşıksan ve gerçekten iyi biriysen artık hazırsın.
Mutsuz olabilirsin....
Kaynak: Charles Bukowski-alıntı
3
0 Yorum
  • Şikayet Et
  • Mantık Hatası
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Tüm Reklamları Kapat
İnceleme
Mehmet Ölmez
Mehmet Ölmez
22.0K UP
İnceleyen10 13 Mart 2023
Bu kanalı genellikle felsefe ve psikoloji açısından başarılı buluyorum, örneğin ;batman, joker gibi karakterlerin psikolojik analizlerini yapar, aot ve ya evangelion gibi animelerin felsefi incelemesini yapar, oyunları felsefi açıdan ele alır vb. İzlerken çok keyif alabileceğiniz bir kanal.
Youtube Kanalı
9.7/10
(588 Kişi)
Puan Ver
İnceleme Yaz
Sonra İzleyeceklerime Ekle
23
0 Yorum
  • Şikayet Et
  • Mantık Hatası
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
İnceleme
İrem Kaplan
İrem Kaplan
186.1K UP
İnceleyen 27 Ekim 2024
Mutlu pazarlar...
Fantastik ve bilim kurgu severler eğer izlemediysen bu diziyi çok şey kaybediyor. Kendimi dönüp dönüp bu diziyi izlerken buluyorum. En sevdiğim dizi diyemem ama bazen açıp bir bölümünü tekrar izliyorum. Dizi baya eski. 1963 yılında yayınlanmaya başladı. Bir dönem ara verdiler. Hala devam ediyor. O yüzden bugün yeni bölümlerden birini seyredeceğim. Konusu aslında zamanda yolculuk. Ama pek çok yan konuyu da içinde barındırıyor. Çok fazla ters köşe, çok fazla ihtimal var bu dizide. Ilk kez başlayacaklara 2005 yılından başlamasını tavsiye edebilirim. Yoksa çok uzun sürer. Bir de herkese göre değil, gerçekten fantastik seviyor olmanız lazım.
Dizi
9.9/10
(18 Kişi)
Puan Ver
İnceleme Yaz
Sonra İzleyeceklerime Ekle
5
0 Yorum
  • Şikayet Et
  • Mantık Hatası
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Evrim Ağacı Akademi

Evrim Ağacı Akademi'yi kullanarak kendini Felsefe konusunda geliştirebilirsin.

İnceleme
Hakan Karcı
İnceleyen7 3 gün önce
Çağan Irmak bu filmde beklentilerin altında kaldı. Yapım, sanki aceleyle hazırlanmış izlenimi veriyor ve Adile Naşit’in hayatındaki pek çok önemli konu oldukça yüzeysel geçiliyor. Münir Özkul’u canlandıran oyuncu rolün ağırlığını tam anlamıyla yansıtamıyor; diğer oyunculuklar ise kısmen başarılı olsa da genel olarak yeterli derinliğe ulaşamıyor. Bunun oyunculardan çok, yönetmenin sahneleri gerektiği gibi yönlendirmemesi ve birçok sahneyi gereğinden kısa tutmasıyla ilgili olduğu hissediliyor. Sonuç olarak film, Adile Naşit gibi güçlü bir karakterin hikayesini hak ettiği detay ve duyarlılıkla aktaramıyor.
7.0/10
(1 Kişi)
Puan Ver
İnceleme Yaz
Sonra İzleyeceklerime Ekle
2
0 Yorum
  • Şikayet Et
  • Mantık Hatası
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Gülsevinç Ay
Gülsevinç Ay
25.5K UP
Çeviren 23 Mart 2018 12 dk.

Hayvanlar çevrelerinden aldıkları bilgileri bir yere hareket etmek, aktiviteleri için zamanlarını ayarlamak, miktarı değerlendirmek veya geçmişi hatırlamak için nasıl kullanırlar?

Bir kovanın derinliklerinde, bir bal arısı (Apis mellifera) çılgınca dans eder. O dans ettikçe diğer bal arıları arka ayakları ve antenleri ile onun vücuduna dokunarak çevresine toplanır. Daha sonra bu gözlemciler birer birer dansı bırakır, kovan girişine yönelir ve aynı yöne doğru uçarlar. Çünkü dans eden arı bol yiyecek kaynağına olan mesafeyi ve besin kaynağının yönünü onlara bildirmiştir (Görsel 1). Bir saat içerisinde işçi (yiyecek toplayıcı) arılar dönerler ve kendi dansları ile diğer işçi arılara yiyecek kaynağının yerini göstermeye hazırdırlar.

91
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Evrim Ağacı'ndan Mesaj

Evrim Ağacı'nı sosyal medya hesaplarından takip etmeyi unutmayın! Yeni paylaşımlarımızı görmek için bizi aşağıdaki sosyal medya hesaplarımızdan takip edebilirsiniz.

Daha Fazla İçerik Göster
Keşfet
Ara
Yakında
Sohbet
Agora

Bize Ulaşın

ve seni takip ediyor

Göster

Şifremi unuttum Üyelik Aktivasyonu

Göster

Şifrenizi mi unuttunuz? Lütfen e-posta adresinizi giriniz. E-posta adresinize şifrenizi sıfırlamak için bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Eğer aktivasyon kodunu almadıysanız lütfen e-posta adresinizi giriniz. Üyeliğinizi aktive etmek için e-posta adresinize bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Close