Keşfedin, Öğrenin ve Paylaşın
Evrim Ağacı'nda Aradığın Her Şeye Ulaşabilirsin!
Bugün Türkiye'de bilime ve bilim okuryazarlığına neler katacaksın?
Aklımdan Geçen
Komünite Seç
Aklımdan Geçen
Fark Ettim ki...
Bugün Öğrendim ki...
İşe Yarar İpucu
Bilim Haberleri
Hikaye Fikri
Video Konu Önerisi
Başlık
Bugün bilimseverlerle ne paylaşmak istersin?
Gündem
Bağlantı
Ekle
Soru Sor
Stiller
Kurallar
Komünite Kuralları
Bu komünite, aklınızdan geçen düşünceleri Evrim Ağacı ailesiyle paylaşabilmeniz içindir. Yapacağınız paylaşımlar Evrim Ağacı'nın kurallarına tabidir. Ayrıca bu komünitenin ek kurallarına da uymanız gerekmektedir.
1
Bilim kimliğinizi önceleyin.
Evrim Ağacı bir bilim platformudur. Dolayısıyla aklınızdan geçen her şeyden ziyade, bilim veya yaşamla ilgili olabilecek düşüncelerinizle ilgileniyoruz.
2
Propaganda ve baskı amaçlı kullanmayın.
Herkesin aklından her şey geçebilir; fakat bu platformun amacı, insanların belli ideolojiler için propaganda yapmaları veya başkaları üzerinde baskı kurma amacıyla geliştirilmemiştir. Paylaştığınız fikirlerin değer kattığından emin olun.
3
Gerilim yaratmayın.
Gerilim, tersleme, tahrik, taciz, alay, dedikodu, trollük, vurdumduymazlık, duyarsızlık, ırkçılık, bağnazlık, nefret söylemi, azınlıklara saldırı, fanatizm, holiganlık, sloganlar yasaktır.
4
Değer katın; hassas konulardan ve öznel yoruma açık alanlardan uzak durun.
Bu komünitenin amacı okurlara hayatla ilgili keyifli farkındalıklar yaşatabilmektir. Din, politika, spor, aktüel konular gibi anlık tepkilere neden olabilecek konulardaki tespitlerden kaçının. Ayrıca aklınızdan geçenlerin Türkiye’deki bilim komünitesine değer katması beklenmektedir.
5
Cevap hakkı doğurmayın.
Aklınızdan geçenlerin bu platformda bulunmuyor olabilecek kişilere cevap hakkı doğurmadığından emin olun.
Size Özel
Makaleler
İnceleme
Hatice Kutbay
Hatice Kutbay
110.8K UP
İnceleyen 6 gün önce
Cengiz Aytmatov – Toprak Ana, savaşın ve yoksulluğun ortasında insanla toprak arasındaki etik ve varoluşsal bağı merkezine alan, sade diliyle derin bir ağıt niteliği taşıyan bir romandır. Aytmatov bu eserde büyük politik söylemlerden çok, acıya rağmen ayakta kalmaya çalışan sıradan insanların sessiz direncini anlatır.

Romanın merkezinde Tolgonay vardır. O hem bir anne hem bir emekçi hem de toprağın sesi gibidir. Toprak, romanda cansız bir nesne değil; konuşan, tanıklık eden, acıyı taşıyan yaşayan bir özneye dönüşür. Tolgonay’ın toprağa seslendiği an, romanın felsefi kalbini açar:

“Toprak Ana, söyle bana, insan neden acı çeker?”

Bu soru, yalnızca bireysel bir yasın değil, insanlık durumunun sorusudur. Savaş, romanda soyut bir felaket değil; oğullarını, eşini ve hayatını yitiren bir kadının somut deneyimi olarak karşımıza çıkar.

Aytmatov’un toprağı bir anne metaforuyla kurması bilinçlidir. Toprak hem besler hem alır; hem umut verir hem kaybı saklar. Romanda bu iki yönlülük şu ifadeyle yankılanır:

“Toprak bağrına basar her şeyi; sevinci de acıyı da.”

Burada toprak, insanın yazgısına kayıtsız değildir; ama adildir. İnsan ne ekerse, onu biçer. Emek, acı ve sabır iç içedir. Bu nedenle Toprak Ana, kaderci değil; acıdan doğan bir bilgelik taşır.

Savaş eleştirisi romanda açık sloganlarla değil, suskunlukla yapılır. Tolgonay’ın kayıpları karşısındaki sessizliği, binlerce sözden daha ağırdır. Aytmatov bu durumu yalın bir cümleyle ifade eder:

“Savaş insanı yalnız bırakır, kalabalıklar içinde bile.”

Bu bakımdan roman, sadece savaş karşıtı değil; insanı araçsallaştıran her düzenin eleştirisidir. Kadınlar ve yaşlılar, üretmeye ve yaşamı sürdürmeye mecbur kalırken, savaşın “kahramanlık” anlatısı bilinçli olarak dışarıda bırakılır.

Sonuçta Toprak Ana, toprağı vatan olarak yücelten romantik bir metin değildir; emeğin, kaybın ve direncin ahlakını anlatır. Aytmatov, insanın toprağa hükmeden değil, onunla birlikte var olan bir canlı olduğunu hatırlatır. Roman kapanırken geriye şu düşünce kalır: İnsan her şeyini kaybedebilir, ama toprağa tutunduğu sürece yeniden yaşamayı öğrenebilir.

Bu yönüyle Toprak Ana, sadece bir savaş romanı değil; insanlık onurunun, acı içinden filizlenen umudun edebi ifadesidir.
Kitap
7.5/10
(2 Kişi)
Puan Ver
Orjinal Adı : Toprak Ana
İnceleme Yaz
Sonra Okuyacaklarıma Ekle
7
0 Yorum
  • Şikayet Et
  • Mantık Hatası
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Tüm Reklamları Kapat
Furkan Özel
Furkan Özel
80.4K UP
Yazar 15 Temmuz 2024 15 dk.

Amerikan Psikoloji Birliği Sözlüğüne göre şiddet, insanların diğer insanlara veya mülklere zarar verme amacıyla düşmanlık ve öfkenin fiziksel kuvvet kullanılarak ifade edilmesidir.[1] Bu davranış, hayvanlar aleminden insanlara, en modern toplumlardan en ilkel kabilelere kadar doğanın her yerinde görülür.

Tarih boyunca, farklı kültürler ve toplumlar şiddeti çeşitli şekillerde deneyimlemiş ve bu olguya farklı yaklaşımlar geliştirmiştir. Şiddet, sadece bireysel düzeyde değil, aynı zamanda toplumsal ve uluslararası düzeyde de önemli sonuçlar doğurabilir. Bu yazıda, şiddetin farklı türlerini detaylı bir şekilde inceleyecek aynı zamanda empati ve karşılıklı bağımlılığın şiddet üzerindeki etkilerini tartışacağız. Empati ve karşılıklı bağımlılık, şiddeti azaltma potansiyeli taşıyan önemli unsurlar olarak ele alınacaktır.

11
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Tüm Reklamları Kapat
Kon Pator
3 gün önce
FOADS ORANI isminde yeni bir matematiksel özdeşlik keşfettim. Belki ilginizi çeker. İşin ilgi çekici yanı: 9 benim favori sayım ve bu oranı tesadüfen buldum. ;)
2
0 Yorum
  • Şikayet Et
  • Mantık Hatası
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Burak Albayrak
Burak Albayrak
355.7K UP
Ekleyen 11 Kasım 2022 26 dk.

Eski adıyla Hipokondriyazis olarak bilinen, Hastalık Kaygısı Bozukluğu, teşhis edilmemiş ciddi bir tıbbi duruma sahip olma veya bu durumu geliştirme konusunda aşırı endişe duyma ile karakterize psikiyatrik bir bozukluktur. Hastalık Kaygısı Bozukluğu olan kişiler, günlük yaşamlarını olumsuz yönde etkileyen ciddi bir tıbbi hastalığa yakalanma konusunda sürekli kaygı ya da korku yaşarlar. Bu korku normal fizik muayene ve laboratuvar test sonuçlarına rağmen devam eder.

Hastalık Kaygısı Bozukluğu olan kişiler, normal bedensel duyumlara (sindirim veya terleme işlevleri gibi) aşırı derecede dikkat ederler ve bu duyumları ciddi hastalığın göstergeleri olarak yanlış yorumlarlar. Hastalık Kaygısı Bozukluğu'nun kesin etiyolojisi büyük ölçüde bilinmemektedir. Bununla birlikte, bozukluğun gelişiminde birden fazla risk faktörü rol oynamaktadır. Hastalık Kaygısı Bozukluğu tipik olarak kronik bir durumdur. Tedavi seçenekleri arasında ilaçlar ve psikoterapi bulunur.

54
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Meriç Öztürk
Seslendiren 22 Ağustos 2024 40:45
Dünya Sağlık Örgütü ne dedi? - Mpox tehlikeli mi? - Dünyayı T hücreleri mi yönetiyor? - Meriç Öztürk & Eda Alparslan
26
Yusuf Yazar
Yusuf Yazar
85.4K UP
Uyarlayan 10 Ağustos 2021 5 dk.

Yıkıcı etkileriyle bilinen bir tarım zararlısı olan beyaz sineğin (Bemisia tabaci), bu kötü ününü, milyonlarca yıl önce konuk olduğu bitkilerden çaldığı, BtPMaT1 adı verilen ve fenolik glikozit malonil transferaz (enzimini) sentezlemeyi sağlayan bir bitki genini çalmasına borçlu olduğu ortaya çıktı.

Cell Dergisinde yayınlanan bir çalışmada elde edilen bulgular bir bitkiden bir böceğe doğal yollarla gerçekleşen gen transferinin (yatay gen transferi) bugüne kadar tespit edilebilen ilk örneğini sunuyor. Bulgular ayrıca beyaz sineğin (Bemisia tabaci) bitkileri besin kaynağı olarak kullanmaktaki becerisinin nedenlerinden birini de ortaya koyuyor: Bitkilerin kendilerini böceklere karşı savunmak amacıyla ürettikleri bir zehiri, bitkilerden çalınmış bir genle etkisiz hale getiriyor.

35
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Kerem Girgin
Kerem Girgin
142.5K UP
Yazar 1 gün önce 13 dk.

İnsanoğlu, varoluşunun şafağından bu yana, doğanın kudreti karşısında hem hayranlık hem de derin bir korku duymuştur. Yıldızlarla dolu bir gökyüzünün altında, ayaklarımızın bastığı toprağın sarsılmaz olduğuna dair inancımız, jeolojik zamanın o acımasız tiktakları arasında zaman zaman yerle bir olur. Evren'in uçsuz bucaksız karanlığında sürüklenen bu toz zerresinin üzerinde yaşam, incecik bir kabuğun kararsız hareketlerine pamuk ipliğiyle bağlıdır. Özellikle Anadolu gibi tektonik plakaların sürekli bir itiş kakış halinde olduğu coğrafyalarda, deprem gerçeği sadece jeofiziksel bir olay değil, kültürel kodlarımıza işlemiş kolektif bir travmadır.

Marmara Denizi, bu travmanın merkez üssünde, tarihin ve jeolojinin kesiştiği noktada uyanmayı bekleyen bir dev gibidir. Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın batıya doğru uzanan ve milyonlarca yıldır Avrasya ile Anadolu blokları arasındaki gerilimi düzenleyen bu devasa kırık sistemi, insanlık tarihi boyunca imparatorlukları sarsmış, surları yıkmış ve şehirleri yutmuştur. 1509 yılında, Osmanlı tarihçilerinin "Kıyamet-i Suğra" yani "Küçük Kıyamet" olarak adlandırdığı o günde, İstanbul’un surlarını yerle bir eden güç ile 17 Ağustos 1999’da Gölcük’te binlerce canımızı alan güç aynıdır. Bu güç ne mitolojik bir canavarın öfkesi ne de ilahi bir cezalandırma aracıdır; bu, gezegenimizin ısıl dinamiklerinin, çekirdekten yüzeye doğru akan enerjinin ve plaka tektoniğinin kaçınılmaz bir sonucudur.

4
1
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
🔭 Temmuz 2025’te keşfedilen 3I/ATLAS, Güneş Sistemimiz dışından gelen ve “yıldızlararası ziyaretçi” olarak nitelendirilen nadir bir gök cismi.

🧊 Gelişindeki olağanüstü hız ve hiperbolik yörüngesi, onun bizim sistemimize ait olmadığını güçlü biçimde ortaya koyuyor.

👀 Bilim insanları, bu cismin içinde barındırdığı buz, gaz ve tozla başka yıldız sistemlerinin oluşum süreci hakkında eşsiz ipuçları yakalamaya çalışıyor.

💬 Bazı spekülasyonlar onun “yapay kökenli” olabileceğini söylese de, mevcut gözlemler çoğunlukla doğal bir kuyruklu yıldız olduğu görüşünde birleşiyor.

🌍 Bu ziyaretçi, evrenin genişliği ve çeşitliliği karşısında insanlığın küçük ama merak dolu yerini bir kez daha hatırlatıyor.
Yazar: Yusuf Berat İlgin
Editör: Damla Şahin Uçar

ℹ️ Bu içerik, Evrim Ağacı internet sitesinden derlenerek hazırlanmıştır. Derleme sırasında bazı önemli detaylar kaybolmuş olabilir. Konu hakkında eksiksiz bilgi almak ve kaynaklarımızı görmek için içeriği lütfen evrimagaci.org üzerinden okuyunuz.
Çağrı Mert Bakırcı
Yazar 24 Mart 2013 37 dk.

Balina ve yunusların ataları dört üyeli (tetrapod) ve karalarda yaşayan hayvanlardı. Bu hayvanlar, günümüzden 54 milyon yıl kadar önce su yaşantısına geri dönmeye başladılar ve buna bağlı olarak arka bacaklarını yitirmeye başladılar.[1][2][3][4][5][6][7] Bu makalemizde, balina ve yunusların evrimini inceleyecek ve bugüne kadar en detaylı olarak çözmeyi başardığımız evrimsel patikalardan birini aydınlatacağız.

Balinalar ve yunuslar, denizlerde yaşayan memeli hayvanlardır. Yani onlar da bizler gibi yavrularını sütle beslerler, bizler gibi hava solurlar, bizler gibi iç kulak kemiklerine ve en azından yavruyken kıllara sahiptirler, ana rahminde yavruları plasenta sayesinde beslenir ve yavrular doğduktan sonra annelerinin memelerini emerler.[8][9][10] Yani memeli bir hayvan olmak bakımından bizden tamamen farksızdırlar.

138
2
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Yaşam Ağacı Türü
Furkan Coşar
Furkan Coşar
25.8K UP
Türü Ekleyen 29 Nisan
Asya çitası ya da bilinen diğer adıyla İran çitası, günümüzde yalnızca İran'da yaşayan kritik tehlikedeki bir çita alt türüdür. Bir zamanlar Arap Yarımadası ve Yakın Doğu'dan Hazar bölgesi, Kızılkum Çölü ve Hindistan'a kadar uzanıyordu; ancak 20. yüzyılda bu bölgelerde soyu tükendi.
0
Çağrı Mert Bakırcı
Yazar 15 Temmuz 2018 10 dk.

Bilime ve bilimsel gerçeklere karşı kuşku uyandırmaya çalışan kişilerin en sık gündeme getirdikleri konulardan birisi, bilimin sıklıkla kendini yenilediği, bundan birkaç sene önce "doğru" dediğine şimdi "yanlış" diyebilmesi, yani zaman içinde güncellenmesidir. Bu şekilde sürekli değişen ve kendini yenileyen bilime güvenebilir miyiz? Şu anda "doğru" kabul ettiğimiz şeylerin, bundan birkaç on sene sonra "yanlış" olmadığını nereden bilebiliriz?

İlk olarak şunu net olarak söyleyerek başlayalım: Evet, bilime güvenebiliriz! Hatta öyle ki, bilime güvenme nedenlerimizin başlıcası, bilimin kendini yeniliyor ve güncelliyor olmasıdır. Bir diğer deyişle, tam da bu "yenilenme" özelliği nedeniyle bilime güvenmeliyiz. İzah edelim:

177
1
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Erdal Kozan
Erdal Kozan
143.8K UP
Yazar 7 Şubat 2021 12 dk.

Bir grup insanı, hiç bilmedikleri bir kültürün orta yerine götürüp bıraksak nasıl davranırlardı? Bu soru karşısında heyecan duymayacak bir psikolog bulamazsınız. Ancak psikologlar tarafından cevabı merak edilen pek çok sorunun deneysel olarak araştırılması mümkün değildir. Bunun sebebi, son birkaç on yılda kurulmuş olan ve deneylerde yer alacak katılımcıları olası zararlara karşı koruma amacındaki etik kurulların, insan haklarını ihlal etme potansiyeli olan çalışmalara izin vermemesidir.

Ancak bilimde olanın aksine, sanattaki yöntemleri daha özgürdür. Bir grup insanın hiç alışık olmadıkları bir kültürün orta yerinde nasıl davranacaklarını hayal eden kitaplar yazabilir, filmler çekebilir hatta bu durumu tasvir eden tablolar, heykeller yapabilirsiniz. O halde bu sorunun cevabını tartışabilmek için en uygun zemin sanatın özgür suları olacak. Tunç Okan’ın senaristliğini ve yönetmenliğini yaptığı 1975 yapımı Otobüs filmi, yazının başında bahsettiğimiz soruya kendi perspektifinden oldukça çarpıcı bir yanıt veriyor. Bu yazının eksenini de psikolojinin kültür alanındaki çalışmaları ile Otobüs filminin anlatısı arasında ilişki kurma gayreti oluşturuyor.

82
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Tüm Reklamları Kapat
0
0 Yorum
  • Şikayet Et
  • Mantık Hatası
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Simay Aladağ
Simay Aladağ
189.1K UP
Çeviren 13 Haziran 2024
1960 tarihli Rodgers, Campbell ve Whiteoak astronomi kataloğuna göre RCW 85 emisyon bölgesi güney gece gökyüzündeki parlak yıldızlar olan Alpha ve Beta Centauri arasında parlıyor. RCW 85; yaklaşık 5000 ışık yılı uzaklıkta, parlayan hidrojen gazı ve tozdan oluşan puslu ve soluk görünümlü bir yıldızlararası buluttur. Ancak RCW 85 içerisindeki belirgin kenarlar boyunca uzanan detaylı yapılar, 28 saatlik dar ve geniş bant pozlamalardan oluşan bu kozmik gökyüzü manzarasında görülebilmektedir. Gaz ve toz bulutlarının yeni doğan yıldızlardan gelen enerjik rüzgârlar ve radyasyonlarla şekillendiği, başka yıldız oluşum bölgelerindeki dramatik şekilleri akla getiren bu çarpıcı bulutsuya, Şeytan Kulesi ismi verilmiştir. Bu teleskopik görüntü, RCW 85'in hesaplanan uzaklığından yaklaşık 100 ışık yılı mesafeyi kapsamaktadır.
1
0 Yorum
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Nevzat Keskin
Seslendiren 2 gün önce 12:17
Kuantum fiziği, genellikle baştan sona göz korkutucu bir saha olarak görülür. Her gün bunlarla uğraşan fizikçilere bile alandaki bazı konular hem ilginç...
3
Evrim Ağacı'ndan Mesaj

Evrim Ağacı üyeliği tamamen ücretsiz ve sitemizi çok daha etkili, interaktif ve keyifli bir şekilde kullanmanızı sağlayacak. Üye değilseniz, birkaç saniyede üyelik oluşturabilirsiniz! Üyeyseniz de giriş yapmanızı tavsiye ederiz.

Evrim Ağacı'ndan Mesaj

Bilim haberlerimizi ve diğer yazılarımızı Google Haberler'de görmek için bizi takip etmeyi unutmayın.

Yaşam Ağacı Gözlemi
Cemgil Bilici
Cemgil Bilici
160.8K UP
Gözlemi Yapan 6 gün önce Türkiye, İzmir
📍 Yer bilgisi: İzmir
📅 Tarih ve saat: 7 Aralık 2025
🌡️ Hava durumu: Parçalı bulutlu / hafif yağışlı
🌡️ Sıcaklık: 12 °C
💧 Nem ve yağış durumu: Orta–yüksek nem
🌿 Habitat tipi: Maki+odunsu bitki örtüsü
🪨 Zemin özellikleri: Humuslu, organik maddece zengin toprak
🧭 Yön / konum: Kuzey
20
1 Yorum
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Evrim Ağacı'ndan Mesaj

Evrim Ağacı'nı sosyal medya hesaplarından takip etmeyi unutmayın! Yeni paylaşımlarımızı görmek için bizi aşağıdaki sosyal medya hesaplarımızdan takip edebilirsiniz.

2
  • Şikayet Et
  • Mantık Hatası
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Yaşam Ağacı Gözlemi
Meryem Zehra Tokgöz
Gözlemi Yapan 1 ay önce Türkiye, Yalova
Aşk ve barışı sembolize eden ökseotları, temsil ettiği konulara tezat olarak doğada yarı parazitik bir bitkidir. Yarı parazitik dememizin sebebi, aslında kendi başına da fotosentez yaparak kendine yaşaması için yeterli oranda şeker üretebilmektedir; fakat yaşamını sürdürebilmesi için en önemli olan su ve mineral faktörlerini kendi karşılayamadığından, konakçısı olduğu ağaçtan alması gerekir. Konaklamak için seçtiği ağaç türleri elma, köknar, akçaağaç, meşe, ladin ve huşlardır. Ökseotları, faydalanmak istedikleri ağaçlara bağlanmak için haustorya denilen özel bir kök benzeri yapı üretip, ürettikleri bu kök ile ağacın dokusuna girerek ksilem damarlarına ulaşır ve ulaştıkları ksilem damarlarında olan su-mineral akışını kendilerine yönlendirirler. Bu sayede yaşamlarını sürdürebilen ökseotları, zamanla konakçı ağacın dallarını kurutur ve ağacı hastalık sonucu ölüme sürükler. Ölen ağaç topraktan mineral ve su almayı keser ve ksilem damarlarındaki akış durur; yani ökseotunun besini kesilir. Bu süreç, ağacın yaşına ve sağlığına göre uzayıp kısalabilmektedir. Genç ve sağlıklı bir ağaç bu istilaya 10 ila 30 yıl arasında dayanabilmekteyken, yaşlı ve hasta bir ağacın ölmesi 3 ila 5 yıl gibi bir sürede gerçekleşir. Bu bitkimizin ölümü ise az önce incelemiş olduğumuz su-mineral hırsızlığı serüveni ve sonrasında konakçısını ölüme terk etmesi ile kendi biyolojik intiharına da yol açar ve bu şekilde yaşam serüvenleri burada sona erer.
5
0 Yorum
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Daha Fazla İçerik Göster
Keşfet
Ara
Yakında
Sohbet
Agora

Bize Ulaşın

ve seni takip ediyor

Göster

Şifremi unuttum Üyelik Aktivasyonu

Göster

Şifrenizi mi unuttunuz? Lütfen e-posta adresinizi giriniz. E-posta adresinize şifrenizi sıfırlamak için bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Eğer aktivasyon kodunu almadıysanız lütfen e-posta adresinizi giriniz. Üyeliğinizi aktive etmek için e-posta adresinize bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Close