İnsan kültürünün belki de en önemli parçası kitaplardır. Kitaplar sayesinde insanlık önceki nesillerin deneyimleyerek edindiği bilgiyi bir çırpıda öğrenir ve kendi yaşantısını bu bilgilerin üstüne inşa edip yaşamı süresince ona aktarılan bilgiyi bir kat daha arttırarak yeni nesillere aktarabilir. Kitapların avantajını gözden kaçırmak elde değil. Yeni yapılan bir epigenetik araştırma ise bu sistemin genomumuzdaki işleyişine odaklandı.
“Genler üstü genetik” anlamına gelen epigenetik, sistemin DNA’sında değişiklik meydana gelmemesine rağmen çevresel etmenler sonucu DNA’nın işlenişinde meydana gelen değişikliklerin kalıtsal olarak DNA üzerindeki genlerin farklı şekillerde ifade edilişini araştırır. Bunu bir benzetmeyle açacak olursak, DNA’mızı bin bir malzemeyle yani genlerle dolu olan bir buzdolabı olarak hayal edin. Her hücre kendine göre bir yemek yapacaktır ve her yemeğin kendine özgü malzemeleri ve bu malzemelerin karışma oranları vardır. Dolayısıyla vücudumuzda her hücre; hücre tipine, bulunduğu evreye ve çevresel etmenlere göre farklı yemekler yapacaktır. Her hücremizin ağzına kadar dolu olan bir buzdolabı olsa da belki de dolaptaki çoğu malzemeyi hiç kullanmayacaklardır. Bunun sonucunda gelişim süremizce farklılaşabilerek (ergenlikte üremeyle ilgili faaliyetlerin başlaması gibi) aynı zamanda farklılaşmış vücut hücrelerine de (saç,göz,diş vs.) sahip olabiliyoruz.