Merhaba
“Ölüm evrimleşti mi?” sorusu ilk bakışta sezgisel geliyor ama teknik olarak yanlış bir çerçeve kuruyor. Çünkü evrimsel biyolojide ölüm bir adaptasyon ya da seçilmiş bir özellik değildir. Evrim, ölümü "seçilim" olarak görmez. Seçilimin kendisi, sınırlı kaynaklar altında farklı fenotiplerin üreme başarısındaki farklar üzerinden işler. Ölüm burada neden değil, sonuçtur. Doğal seçilim, çoğalma kapasitesi potansiyel olarak sınırsız olan canlıların, sınırlı çevresel kaynaklar içinde kaçınılmaz biçimde elenmesiyle ortaya çıkar. Bu elenme bazen eş bulamamakla, bazen hastalıkla, bazen rekabetle, bazen de doğrudan ölümle gerçekleşir. Dolayısıyla seçilim, bireyin “ölmesiyle” değil, genlerinin bir sonraki nesle aktarılıp aktarılamamasıyla ilgilenir. Eş seçimi ise bunun yalnızca bir alt mekanizmasıdır ve doğal seçilim, kimin o eş seçimi aşamasına kadar yaşayabildiğini belirler. Ölümün evrimsel olarak kaçınılmaz görünmesinin temel nedeni, canlı organizmaların kusursuz sistemler olmamasıdır. Hücreler termodinamik olarak açık sistemlerdir; zamanla moleküler hasar birikir, DNA onarım mekanizmaları sınırlıdır ve bu hasarın tamamı seçilimle ayıklanamaz. Özellikle üreme sonrası dönemde ortaya çıkan bozulmalar, doğal seçilim açısından zayıf baskı altındadır. Bu nedenle yaşlanma ve ölüm, evrimsel anlamda “bilinçli olarak seçilmiş” değil, seçilimin etkisinin azaldığı alanlarda ortaya çıkan kaçınılmaz sonuçlardır. Antik canlılar meselesine gelirsek eğer dinozorların ataları ile modern insanın ölümü, biyolojik açıdan aynı temel süreçleri izler. Enerji üretiminin durması, iyon dengelerinin bozulması, hücresel bütünlüğün kaybı ve dokusal çöküş, yaşamın kimyasal temeli değişmediği için yüz milyonlarca yıldır büyük ölçüde aynıdır. Bu, ölümün değil yaşamın evrimsel olarak ne kadar korunmuş olduğunun göstergesidir. “Hissetme” meselesi ise sinir sistemiyle ilgilidir. Dinozorların ve diğer antik omurgalıların merkezi sinir sistemleri vardı ve bunlar da stres, zarar ve acı benzeri durumları deneyimleyebildiklerini düşündürür. Ancak bu deneyimin öznel niteliği ve bilişsel farkındalığı, modern insandakiyle aynı düzeyde olmak zorunda değildir. Yine de ölüm anının fizyolojik çerçevesi, evrimsel olarak ortak bir zemine dayanır. Sonuç olarak evrim ölümü seçmedi ölümlü sistemler içinde geçici olarak daha iyi işleyenleri ayıkladı. Antik canlı ile modern insan arasındaki ortaklık, ölümün evriminden değil, yaşamın evrimsel sürekliliğinden kaynaklanır. Ölüm bu tabloda bir hedef değil, yaşamın sınır koşuludur. Saygılarımla[1]