51. Bölge: ABD'de Uzaylı Teknolojinin Saklandığı Bir Tesis Mi Var?
ABD’nin Nevada eyaletindeki Mojave Çölü’nde yer alan bir bölge, CIA ve Lockheed Corporation’ın (Amerikalı bir havacılık, savunma, silah, güvenlik ve ileri teknoloji şirketi) ortaklığıyla, 1955 senesinde, Lockheed U-2 gibi uçakların uçuş denemeleri ve silah sistemlerinin geliştirilmesi için kullanıldı. Faaliyetleri gizli tutulan ve ziyaretçilere kapalı olan bu tesis/üs, 2008’den beri Homey Havalimanı (KXTA) ya da yakınlarda kuru bir tuz yatağı olmasından ötürü Groom Gölü olarak biliniyor.
2. Dünya Savaşı sonrasında nükleer testlerin yasaklanmadan önce AEC (ABD Atomik Enerji Komisyonu), Nevada çölünde testler gerçekleştiriyordu. “Nevada Test Bölgesi” (NTS) olarak bilinen bu yer haritada 1’den 30’a kadar parsellere bölünmüştü. 51. Parsel, bu haritada yer almamaktadır ancak konumuna baktığımızda 15. Bölge sınırlarında olduğu görünmektedir. Bazıları sayıların tersine çevrilerek 51. Bölge ismini aldığını düşünmektedir, bazı resmî dokümanlarda da bu tür bir isimlendirmeden bahsedildiği görülmektedir. Hükumet yetkilileri, bu ismi kullanmaktan ziyade, tesisten “Groom Gölü yakınlarındaki bir tesis” olarak bahsetmeyi tercih ediyorlar.
2005 senesinde yapılan Bilgi Özgürlüğü Yasası (FOIA) başvurusuna istinaden, CIA bu üssün varlığını ilk kez 25 Haziran 2013 tarihinde halka açıkladı. Beraberinde, tesisin tarihçesini ve kullanım amacını anlatan belgelerin de gizliliğini kaldırdı. 400 sayfalık The Central Intelligence Agency and Overhead Reconnaissance, The U2 and OXCART Program, 1954-1974 adlı raporu, doğrudan CIA’in resmî web sitesinden indirip okuyabilirsiniz. Elbette bütün bunlar, komplo teorisyenlerine yepyeni malzemeler sunmuş olsa da, aynı zamanda yaymaya başladıkları yeni komplo iddialarının önemli bir bölümünü, dokümanlara yönelik “şüpheleri” oluşturuyordu: Resmi açıklamaların her türlüsüne karşı olmalarının yanı sıra, bu dokümanların içeriklerine de inanılmaması gerektiğini, raporların sadece halkı aldatmaya yönelik hazırlandığını söylemektedirler. Bu çerçevede, üste sürdürülen projelerle ilgili ortaya attıkları dayanaksız iddiaların birkaçını şöyle sıralayabiliriz:
- Yeryüzüne düşmüş uzay araçları incelenmek ve tersine mühendislik çalışmaları yapmak (örneğin 1947 senesindeki Roswell’de düştüğü iddia edilen UFO’nun buraya getirildiği söylenir).
- Uzaylılarla gizli anlaşmalar yürütmek.
- “Güvenlik” amacıyla, değişik enerjilerde çalışan silahlar geliştirilmek.
- İklimi kontrol etme çalışmaları yapmak.
- Teleportasyon (ışınlanma) ve zamanda yolculuk üzerine çalışılmak.
- Yeni Dünya Düzenine ilişkin etkinlikler düzenlemek.
- Yerin 40 kat altından kıtalar-arası seyahat eden bir raylı sistem inşa etmek (Bu temanın Men In Black: International - Siyah Giyen Adamlar: Global Tehdit (2019) filminde de kullanıldığını görüyoruz).
Yürütülen Projelere Dair
Bu tesiste, askeri bir geliştirme üssünden bekleneceği üzere, gerçekten de birçok gizli proje yürütülmekteydi. Ancak bunların hiçbiri, komplo teorisyenlerinin yukarıda iddia düzeyde “uçuk kaçık” projeler değildi. Gerçekte 51. Bölgede test edildiği bilinen veya güvenilir kaynaklara dayanarak iddia edilen çeşitli projeleri şöyle sıralayabiliriz:
- U-2 Casus Uçağı: Lockheed, CIA ile birlikte çalışarak yüksek irtifalarda uçup diğer ulusları gözetleyebilecek bir uçağın üzerinde çalıştı. U-2 uçağı, yerden 21.000 metre yükseklikte uçabilmekle birlikte, uzun seneler boyunca keşif görevlerinde yer aldı. Ancak zamanla Sovyetlerin roket teknolojisi geliştikçe, daha ileri seviyedeki uçaklara ihtiyaçları olduğunu anladılar, 1960 senesinde bir U-2 uçağının vurulması da bu düşünceleri doğruladı.
- A-12 OXCART: 1960’lı yılların başlarında bu keşif uçağı prototipi parlak titanyumdan yapılmıştı. Ses hızının 3 katı hıza, yani yaklaşık olarak saatte 3700 kilometreye ulaştığı söyleniyordu. Bu uçak, her iki özelliği dolayısıyla da onunla karşılaşan ve ne olduğunu bilmeyen ticari uçak pilotlarının, gördüklerinin bir tür “uzaylı aracı” olduğunu düşünmelerine sebep olmuştur.
- Tacit Blue ve Have Blue: İki uçak da görünmez uçakların ilk başarılı denemeleriydi. Have Blue, F117-A savaş uçağı için bir prototipti ve ilk kez 51. Bölgeye 1977 senesinde getirilmişti; ancak bu bilgi halka 1990 senesinde açıklandı.
- Boeing Bird of Prey: 1992 - 1999 seneleri arasında geliştirilen ve radarlardan kaçabilen tasarımıyla oldukça göz alıcıydı; ancak teknolojisinde kullanılan parçaların savunma endüstrisinin standartlarında yer almasından dolayı, Boeing firması 2002’de gizliliğini kaldırdı. Genel itibariyla bir konsept çalışması olarak bu uçaktan sadece 1 adet üretilmişti. Bu uçağı bugün USAF’ın (ABD Hava Kuvvetleri) Ulusal Müzesinde yakından görmeniz mümkündür.
- SR-71 Blackbird: Bu uçak, A-12’nin geliştirilmiş bir versiyonu gibidir ve U-2’nin varisidir. Ses hızının 3 katına kadar çıkabiliyor ve 27.400 metre yüksekliğe erişebiliyor.
Bütün bunlarla birlikte 51. Bölgede test edilip edilmediği bilinmeyen birkaç projeye dair söylentiler de bulunmaktadır. Gizli olduğu söylenen bu uçaklar TR-3A Black Manta, Aurora, Brilliant Buzzard ve Blackstar olarak belirtilmektedir.
Bölgenin Seçilmesi
Bahsettiğimiz gibi, 1950’li yıllarda CIA ve Lockheed’in ortaklığıyla, yüksek irtifalarda uçabilecek uçakların geliştirilebileceği ve test edilebileceği bir yer aranıyordu. Lockheed’den havacılık mühendisi olan ve U-2’nin tasarımında yer alan Clarence L. “Kelly” Johnson, bu projeyi üstlenerek mühendislerden ve test pilotlarından oluşan ve zamanla adına “Skunk Works” denilen bir departman kurdu. Bu ekip, dilini sıkı tutmakla ve hedeflerine ulaşma konusunda oldukça azimli olmakla ünlenmişti. Johnson, testlerin dikkatleri üzerine fazla çekmeyecek kadar uzakta ama aynı zamanda tesise rahatça malzeme taşınacak kadar şehre yakın bir yerde yapılması gerektiğini düşünüyordu. Bulunacak olan bu bölge, uçakların erişebileceği bir yer olmalıydı ama aynı zamanda ticari ve askerî uçakların istikametlerinden de uzak olmalıydı. Beraberinde ordudan ve sivillerden oluşacak personele konaklama sağlayabilecek büyüklükte olmalıydı.
Johnson, uygun bir yer bulmak için 1955 senesinde Nevada’ya test pilotu Tony LeVier ile gitti (Tony, CIA yönetmeni Richard Bissell ve Hava Kuvvetleri Albayı Osmond J. Ritland’ın özel asistanıydı). En uygun yeri bulduklarında ise Johnson buraya “Paradise Ranch” (Tr.: “Cennet Çiftliği”) lakabını vermeye karar vermişti, böylece çalışanlar için kulağa cazibeli bir yer gibi gelecekti.
Birkaç ay sonra temel inşaat bitti ve U-2 test uçuşlarına başlandı. Dönemin ABD başkanı Dwight D. Eisenhower da Groom Gölü üzerinden başka uçuşların geçmesini yasakladı. Bölgenin üzerindeki hava sahası R-4808N olarak bilinmektedir ve Edwards Hava Kuvvetleri Üssü’ne ya da Nellis Hava Kuvvetleri Sahasına bağlı olsa da, her iki yerden de pilotların 51. Bölgenin üzerinden uçması yasaktır (ABD’de buna benzer 500’e yakın yasaklı hava sahası bulunmaktadır). Yasağın ihlal edilmesi durumunda pilotlar askerî mahkemeye sevk edilir ve hatta hapis cezasına bile çarptırılabilir.
- Tıp, Ölüm ve Asclepius'un Asası: Tıbbın Sembolu Olarak Kullanılan Sembol Çoğunlukla Hatalı!
- Savaş Fili: Savaşlarda Filler Nasıl Kullanılmıştır? Savaş Fillerinin Avantajları ve Dezavantajları Nelerdir?
- Osmanlı Devleti ve Uçaklar: 1908-1918 Yılları Arasında Osmanlı'da Havacılık Faaliyetleri ve Tayyare (Uçak) Mektebi
Üsteki operasyonları CIA, Lockheed ve AEC denetliyordu; ancak zamanla bu yönetim Enerji Bakanlığı ve USAF’a devredildi.
O zamanlarda en gözde uçak olan U-2, sıradan ticari ve askerî uçaklardan çok daha yüksek irtifalarda uçuyordu. 1950’li yıllarda bir ticari uçak 10.000 ila 20.000 fit (1 foot = 0,30 metre) arasındaki yükseklikte uçarken ve hatta B-47 gibi bir savaş uçağı 40.000 fit gibi bir yükseklikte uçarken, U-2 70.000’e yakın bir irtifada uçuyordu. Nevada çölündeki bu uçuşlar, “tanımlanamayan uçan cisim” raporlarının katlanarak artmasına yol açmıştı. Ticari uçak pilotları da, U-2’nin gümüşümsü kanatları nedeniyle parlayan güneş ışınlarından ötürü, “gökyüzünde parlayan objeler” gördüklerini rapor ediyorlardı. O dönemlerde hiç kimse bir uçağın o kadar yüksekte uçabileceğini düşünmüyordu; ama elbette bu başarıya ulaşan, bizi ziyaret eden dünya dışı varlıklar değil, bizzat insanlardı.
Söz konusu birbirimizi daha etkili bir şekilde öldürmeye geldiğinde, mühendisliğin sınırlarını ne düzeyde zorlayabileceğimize hayret etmemek mümkün değil. Teknolojik gelişmişliği üretilen silahların gücüne göre ölçmeyi sürdürdüğümüz sürece, ortaya koyduğumuz ürünler giderek daha fazla “uzay aracı” gibi gözükecektir. Buna değer mi? Bu, apayrı bir tartışma konusu…
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Yaşanan Bazı Olaylar
Elbette bölgenin keşfi ve kullanışından sonra her şey dört dörtlük ilerlemedi. Örneğin 1973 senesinde NASA’nın uzaya gönderdiği ilk uzay istasyonu olan Skylab’deki astronotlar, yanlışlıkla 51. Bölgedeki hava üssünün görüntülerini çekmişti; ancak gizliliği kaldırılan dokümanlara göre CIA, bunları halk tarafından görülmeden önce sansürlemişti.
2000 senesinde ise Sovyetler Birliği’nin uzaydaki yörünge sondası, aynı yerin görüntülerini çekmişti ve Amerikalı Bilim İnsanları Federasyonu, bunları yayınladığında her şey apaçık ortadaydı.
Tabii günümüzde Google Earth gibi dünyanın her yerini görmemizi sağlayan programlar varken, bu tarz şeylerden kaçınmak da artık neredeyse imkânsız bir hale geldi diyebiliriz. Google Earth üzerindeki askeri üsler kimi zaman karartılabiliyor olsa da, 51. Bölge’de bu tür bir sansür bulunmamaktadır.
Bölgedeki çalışanlar tesisin ilk günlerinde bazı zorlu şartlar altında çalışmak zorunda kalmışlardı; çünkü bazen, yakınlardaki bir diğer bölgede gerçekleştirilen nükleer testler, CIA’in tesisteki faaliyetleri durdurmasına ve herkesi tahliye etmesine neden oluyordu. AEC, bazen testleri önceden bildiriyordu; ancak bunu her zaman yapmıyordu. Bu testlerin sonuçları, 160 kilometre uzaklıktaki kasabalardan bile görülebiliyordu ve Nevada’da bir şehir olan Las Vegas’a seyahat edenler, sırf bu testlerden oluşan mantar bulutlarını seyretmek için piknikler düzenliyorlardı! Böyle bir şeye tanıklık ettiğinizi bir düşünün!
29 patlamanın yer aldığı Operation Plumbbob programının bir parçası olan “Hood” adlı testte, hasar görmüş nükleer bombaların, etrafa tehlikeli düzeyde radyoaktivite yayıp yaymadığı incelendi. 5 Temmuz 1957’de AEC, 9. Bölgenin yarım kilometre üzerinden 74 kilotonluk bir nükleer bombayı patlattı. Bu ABD’de havada gerçekleşen en büyük patlama olarak kayıtlara geçti. AEC, bu test sırasında 51. Bölgenin tahliye edilmesi gerektiğini söylemişti, bu nedenle can kaybı yaşanmadı; ancak oluşan patlamadan dolayı üste bazı hasarlar meydana geldi (bunların çoğu camların ve kapıların kırılması gibi hasarlardı). Ancak bu deneylerde etrafa saçılan radyasyonun, kırık camlar ve kapılardan çok daha fazla tehlike arz ettiği anlaşıldı. Hatta 51. Bölgedeki toprağın, yıllardır devam eden nükleer bomba patlatma testlerden yayılan radyasyonu emdiği fark edildi. 1980’de hükumet, bölgedeki bu toprağı çıkarmak için bir program başlattı. Uydu görüntüleri, bölgeden büyük oranda toprağın taşındığını göstermektedir. Çevre şehirlerde kanser raporları artınca, hükumete karşı dava açanlar, bunun gerçekleştirilen testlerden kaynaklandığını söyledi.
51. Bölge’deki bir diğer husus da gizli teknolojilerin ve araçların yok edilmesiydi. 1980’lerde ekipler, büyük çukurlar açarak içlerine toksik içerikli materyaller döküyorlardı. Ardından bunları, uçak yakıtıyla yakıyorlardı. Bu da, işlem sırasında oluşan dumanlara maruz kalmalarına neden oluyordu. Bazı hükumet yetkililerine açılan davalara göre işçiler, maske gibi koruyucu ekipmanları talep ediyordu; ancak bunlar, finansal nedenlerle reddediliyordu. Bu ekipmanları üs dışından getirebilirler mi diye sorduklarında, üstleri bölgeye dışarıdan eşya getirmenin güvenlik nedeniyle yasak olduğunu söylemişti. Bu durum, birçok sivil çalışanın hastalanmasına ve hatta iki kişinin hayatını kaybetmesine yol açmıştı. Öyle ki, 1995 senesinde ABD başkanı William J. Clinton (Kısaca Bill Clinton olarak tanınır), EPA’nın (ABD Çevre Koruma Ajansı) bölgede yaptığı araştırmanın sonuçlarını açıklamaktan muaf tutan bir yürütme emri imzaladı.
Günümüzde, 51. Bölgede EPA’nın tesisi araştırmasına izin verilmektedir, ancak tüm raporlar halen gizli tutulmaktadır. Güya uzay gemilerinin incelendiği ve “über teknolojik” gelişmelerin olduğu bir üssün, çalışanlarına maske gibi temel bir ekipmanı sağlamayarak kamuoyunda gündeme gelebiliyor olması oldukça şaşırtıcıdır.
Bob Lazar’ın İddiaları
Robert S. Lazar (kısaca Bob Lazar), 1989 senesinde Las Vegas’taki bir televizyon muhabirine, kendisinin senelerdir 51. Bölge’de bulunduğunu ve tersine mühendislik ile UFO’ların nasıl çalıştığıyla ilgili incelemeler yürüttüklerini söyledi. Lazar, gücünü “115 numaralı elementten”* alan bir anti-madde reaktörüyle çalışan uzaylı araçları yakından incelediğini, bu elementin dünyada sentezlenemeyeceğini ve insanların son 10.000 sene içinde uzaylılarla iletişim kurduğunu gösteren ABD hükumetine ait dokümanlar okuduğunu da iddia etti.
Tahmin edebilirsiniz ki doğrudan hükumeti ilgilendiren konularda gizli saklı konuları ifşa eden (veya bunu iddia eden) insanlara yönelik, halk tarafından yaygın bir sempati beslenebiliyor ve ona karşı çıkanlar (buna skeptikler ve hatta bazı ufologlar da dahil) görülünce, ifşa edenin (daha doğrusu iddiaları öne sürenin) hükumet destekleyicileri tarafından susturulmaya çalışıldığı imajı oluşuyor. Böylece iddia sahibi birey, daha da çok üne erişiyor ve halk, onu daha da güçlü bir şekilde savunuyor. Bu ün, iddiacı kişinin para karşılığında kitap, belgesel ve benzeri şeyleri satmasına olanak sağlıyor, çünkü artık “gerçekleri açığa çıkaran, halktan yana olan, hükumet karşıtı” birisi olarak tanınıyor. Ama bu durumda bile, bu kişi ne kadar destekçi toplarsa toplasın, -herkes için geçerli olduğu üzere- hiç kimse bilimsel sorgulamadan ve eleştiriden muaf değildir.
Bazılarınız bu konuların artık geçmişte kaldığını düşünebilir; ama bu iddialara halen inanan çok sayıda insan var. Öyle ki, film ve dizi izleme platformu olan Netflix’te, 2018 yılında Bob Lazar: Area 51 & Flying Saucers adlı bir sözde-belgesel dahi yayınlandı! Yani bu konular hep gündemde kalarak, o gizem havasının (haliyle bundan kâr edenlerin de ceplerine doğru olan para akışının) devam etmesini sağlıyor. Günümüzdeki Lazar savunucuları, radyolardan süper iletkenlere kadar modern teknolojiye ulaşabilmemizin tek yolunun uzaylı teknolojisini çözümlemek olduğunu iddia ediyorlar; çünkü insanların tek başlarına bu teknolojik atılımları başarabilmiş olduğuna inanmıyorlar. Bu iddia kulağa çılgınca gelse de, bu tür iddiaları gündemde tutmak, bu alanlarda yorulmak bilmeden çalışan yüz binlerce bilim insanı ve mühendisin emeklerinin ayaklar altına alınmasına sebep olmaktadır. Bu durum, Mısır Piramitleri gibi, binlerce insanın emeğiyle yapılan harika mimari eserler için de geçerlidir.
Hem Hava Kuvvetleri hem de Los Alamos Ulusal Laboratuvarları tarafından yapılan açıklamada, Lazar’ın personel listesinde yer almadığı ve haliyle 51. Bölge’de hiçbir zaman bulunmadığı belirtildi. Aynı zamanda Lazar’ın adı, mezun olduğunu iddia ettiği MIT ve CalTech gibi üniversitelerin kayıtlarında da geçmiyor. Bu noktada bazı komplo teorisyenleri “Hükumet onu kayıtlardan silmiştir de ondan!” diye itiraz edebilir. Bütün bunlarla birlikte Lazar 1990’larda fuhuş zincirinde yer almasıyla ve 2006’da yasa dışı kimyasallar satması nedeniyle suçlu bulunmuştu - ki yine bu durumda teorisyenler “O suçları hükumet uydurmuştur, ona karşı komplo kurdular!” diyebilir.
Göreceğiniz gibi itirazların hiç sonu gelmeyecektir ve az önce de örneklendirdiğimiz gibi insanlar, onu ve benzerlerini savunmaya devam edecektir. Bu “toz bile dokundurtmayan” şeklindeki davranışın ruhani liderler, peygamberler, yüce savaşçılar ve ön planda tutulan insanlar için sergilendiğini tarihten görebiliyoruz. Belki de komplo teorisyenleri tamamen haklıdır ve biz tamamen haksızızdır. Ancak bunu ispatlamak, iddiayı ileri süren komplo teorisyenlerine düşmektedir ve bu ispatı bugüne kadar yapmayı başaramamışlardır.
Başarısız Halk Baskını
2019’un temmuz ayında, 51. Bölgeye baskın düzenlemekle ilgili anonim bir Facebook gönderisi, 1 milyondan fazla kişi tarafından destek buldu. Bu ilginç öneri, önce bir Facebook etkinliğine dönüştü, sonrasında 20 Eylül 2019’da “Storm Area 51, They Can’t Stop All of Us” (Tr.: “51. Bölgeye Hücum Edin, Hepimizi Durduramazlar”) sloganıyla insanların harekete geçmesiyle sonuçlandı. Amaçları, gizli tutulduğu iddia edilen uzaylıları bizzat görmekti. Eğer yüz binlerce kişi aynı anda üsse koşacak olursa, ordunun onları durduramayacağını düşünüyorlardı. Hava Kuvvetleri sözcüsü Laura McAndrews hükumet yetkililerinin bu baskından haberdar olduklarını belirtti ve ona göre önlemler alındı.
- Dış Sitelerde Paylaş
Öneriyi sunan asıl kişi, bunun sadece şaka amacıyla paylaşıldığını belirtmişti. Facebook etkinliğine yüz binlerce kişi katılacağını iddia etmiş olsa da, Nevada’da sadece 1500 - 3000 arasındaki kişinin katıldığı bir festival düzenledi. Bunlardan 150 kadarı, 51. Bölge’nin girişine doğru uzun bir yolculuk yaptı. Etkinliğin sonunda 5 kişi tutuklandı. Böylece hükumet yetkilileri, bir kez daha uzaylıları bizlerden gizlemiş old… şaka şaka.
Askerî üsler her zaman gizliliklerini korumaya çalışırlar ve bunun için güvenlik güçleriyle birlikte hareket algılayıcıları ve gözetleme kameraları bulundururlar. Özellikle ABD ile Sovyetler arasındaki Soğuk Savaşın halen devam ettiği o seneleri düşünürseniz, bütün bunlar gayet anlaşılırdır. Üstelik, izinsiz giriş yapan biri fark edilmeyecek olursa, askerî bir test sırasında yaralanabilir ve hatta ölebilir; bu da büyük bir sorun yaratacaktır.
Türkiye’de de askerliğini yapmış her kişinin bileceği gibi, düşman güçlere bilgi sağlanmaması için kışla içerisinden herhangi bir fotoğraf çekmek yasak olduğu gibi (elbette Google Earth’ten üsse bakabilirsiniz, ama hangi binanın ne olduğunu sadece uydu görüntüleriyle anlamak zordur), bir müzik çalar bile (radyo amacıyla kullanılabileceği için) bulundurulamaz. Bu gizliliğin, özellikle de ileri teknoloji üretimin yapıldığı veya çeşitli araçların denendiği askerî üslerde daha da üst seviyede olması olağan dışı değildir. Ancak bu da ister istemez komplo teorilerinin artmasına neden olmaktadır.
Bazı bilgilere göre, üsteki farklı ekiplerin aynı projeler üzerinde çalışmalarına rağmen, süpervizörlerinin yönlendirmesiyle ekiplerin diğer projeler hakkında detaylı bilgi edinilmesi kısıtlanmıştır. Hatta testlerin gerçekleştirildiği zamanlarda, testte görevli olmayan personelin, test bitişine kadar içeride kalması sağlanmaktadır. Tabii bu gibi gizli üslerde gerçekte neler olduğunu bilmeyebiliriz, ama bu bilinmezliği kabullenmek, ispat edemeyeceğimiz iddialar öne sürmekten daha dürüst bir duruştur.
Burada ve buna benzer askeriye ile ilgili iddialarda genel olarak gördüğümüz tutum Cehalete Başvurma Safsatası’dır. Hepsi aynı örüntüyü takip eder: Bir konuda gizem/bilinmezlik vardır ve bu konudaki gizemi çürütecek bir ispat henüz yapılamamıştır. Dolayısıyla, bu argümanların savunucularına göre, o gizeme yönelik argüman gerçek ve geçerli olmalıdır. Bir şey hakkında bilgimizin az olması, o şey hakkında aklımıza gelen her çılgın fikrin gerçek olduğu anlamına gelmemektedir. Bunu çok iyi anlamak gerekir.
Elbette askerî projeler gizli olabilir; hatta bir yerlerde sıra dışı teknolojiler test ediliyor olabilir. Örneğin 1920’lerde, atom enerjisinin silaha veya reaktöre dönüştürülebileceğine kimse inanmıyordu; teorik fizikçi Albert Einstein bile böyle bir şeyin imkânsız olacağını söylemişti. Ancak sadece birkaç yıl sonra bu teknoloji hayata geçirildi. Sahtebilimcilerin iddialarının bir kısmı, “hiçbir zaman ve hiçbir şekilde gerçek olamayacak” iddialar değildir. Ancak anlaşılması gereken kilit nokta, o iddiaların “şu anda” gerçek olduğuna dair, o sahtebilimciler de dahil olmak üzere, kimsenin elinde, bilimsel olarak anlamlı, geçerli ve bilimsel şüpheciliğin testlerini geçebilecek kanıt ve bulguların olmayışıdır. Muğlak birkaç noktayı dilediğimiz şekilde birleştirerek büyük anlatılar ve iddialar ortaya koymak bilim değildir; sahtebilimdir.
Günümüzde bu sözde-UFO’ları izlemek isteyenler, Nevada Karayolu 375’te (diğer adıyla “Extraterrestrial Highway” ya da Türkçesi “Dünya Dışı Karayolu”) bulunan siyah posta kutusunun yanına gidebilir. Bu posta kutusu, Lazar’ın gözlem yapmaları için insanları buraya getirmesiyle ünlenmiştir. İşin ilginç tarafı, posta kutusunun sahibi olan çiftçi, üzerlerinden geçen uçakların dünya dışı kaynaklı olmadığını birçok kez dile getirmiştir. Hatta yakın civarda yaşayan birçok kişi, iddia edilen UFO’ların askerî fişeklerin atılmasından, insansız hava araçlarının kullanılmasından ve askerî uçakların eğitim uçuşlarından ibaret olduğunu düşünmektedir. Yorumu size bırakıyoruz.
Ancak şundan eminiz ki bölgedeki bir restoran, motel ve bar olan Little A’Le’Inn (“küçük uzaylı” anlamına gelen bir kelime oyunu) da birçok sayıda uzaylı temalı hediyelikleri turistlere ve bölgede yaşayanlara satarak küçük yeşil adamlar sayesinde küçük yeşil paralarla kendine iyi bir kazanç sağlamıştır.
*Yazar Notu: 115 numaralı element, o dönemlerde bilinmiyordu. 2003 senesinde ilk defa yapay olarak sentezlenen bu element, günümüzde Moskovyum olarak biliniyor. Periyodik tablosuna 2013 senesinde eklendi ve Lazar’ın iddialarında bahsettiği elementten daha farklı özelliklere sahip.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 17
- 7
- 5
- 3
- 2
- 2
- 2
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- J. Strickland, et al. How Area 51 Works. (21 Mart 2020). Alındığı Tarih: 21 Mart 2020. Alındığı Yer: HowStuffWorks | Arşiv Bağlantısı
- The Skeptic's Dictionary. Area 51. (21 Mart 2020). Alındığı Tarih: 21 Mart 2020. Alındığı Yer: The Skeptic's Dictionary | Arşiv Bağlantısı
- B. Dunning. Area 51 Facts And Fiction. (21 Mart 2020). Alındığı Tarih: 21 Mart 2020. Alındığı Yer: Skeptoid | Arşiv Bağlantısı
- K. Thomson, et al. The True Story Of Area 51’S Ufos. (21 Mart 2020). Alındığı Tarih: 21 Mart 2020. Alındığı Yer: Huffington Post | Arşiv Bağlantısı
- K. D. Atherton. Cia Kept Area 51 Secret Because Rumors Cooler Than Reality. (21 Mart 2020). Alındığı Tarih: 21 Mart 2020. Alındığı Yer: Popular Science | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 15/11/2024 04:47:15 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/1372
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.