Tek Kişilik Oyun Nedir? Tek Kişilik Oyunların Tiyatrodaki Yeri Nedir?
Hayatın güçlüklerine ve gerçekliğine karşı, insana sığınabileceği üç liman verilmiştir: ümit etmek, gülmek ve oynamak. İnsanın oynama eylemini gerçekleştirme ortamını hazırlayan kavram ise, oyundur. Oyun, insan harici hayvanlarda da, özellikle de primatlarda da görülen bir olgudur. Oyunu şekillere, tanımlara ya da kuramlara sığdırmadan önce de insana liman olmuştur. Huizinga bunu şöyle anlatıyor:[1]
Çocuk ve hayvan oynarlar, çünkü oynamaktan zevk alırlar. İşte özgürlükleri de tam bu noktadadır.
Bu sözlerden de anlaşılacağı üzere, oyun oynamak, insana varoluşunun başından beri bağımsızlık kazandırmıştır. Bu bağımsızlık, oynama eylemini belli sınırlara ve kurallara göre biçimlendirme ile zıtlık içindedir. İlk insanın, gün içerisinde avladığı geyiğin kabilesine canlandırışı ile bir çocuğun kurduğu oyun arasında fark yoktur. Her ikisi de tek bir insana, daha doğru tanımıyla insanın kendisine özgü hayal gücünden doğar. Oyun güdüsünün bu kendine özgü ilkelliği, tiyatro sanatının dram ve mimesis kavramlarını ortaya atarak onlara verdiği tanımlar ile kırılmış, törpülenmiştir.
Tiyatro, oyunun evrimleşerek artık avlanan toplumun ilkelliğinden düşünmeye başlayan insanın yaratımı olmuştur. Oyun ile tiyatro birbirlerinden ayrı düşünülemez iki kavram olsa da, tiyatronun evrim süreci göz önünde bulundurulduğunda, başlangıçtaki ortaklıklarını kaybettikleri görülür. Oyunun özünde yatan tek kişinin özgür hayal gücü, yerini tiyatronun yıkılmaz (her dönem bir önceki dönemin kurallarını yıksa da kendi kurallarını koymuştur) kurallarına bırakmıştır. İnsanın varoluşuyla gelen oynama güdüsü, özgürlüğünü salt inanmaktan ve yaratılanın yeni bir gerçeklik barındırmasından alırken, tiyatro bunun aksine gerçeğin taklit ediliş biçimi şekli üzerine oturmuştur. Gün içindeki avını anlatan kabile insanının oynayışına hiçbirimiz "Gerçek değil!" ya da "İnandırıcı bulmadık!" yorumu yapamayız. Bu salt inandırıcılık ilkesini yaratan ise, anlatanın tek kişi oluşudur. Avcılar bir bütünlük içinde avı canlandırsa da her biri kendi anlatımına ve canlandırışına odaklıdır. Bu da oynama eyleminin öncelikli olarak tek kişi üzerinden meydana getirildiği anlamına gelir.
Oysa tiyatro, Antik Yunan'da ikinci bir oyun kişisinin daha katılımıyla tek kişilik oyunları ikinci plana atmış ve 19. yüzyıla değin hiç bitmeyecek olan "Tek kişilik oyun nedir?", "Tek kişilik oyunun tiyatro olması hangi koşullara bağlıdır?" sorularıyla, günümüz tartışmalarını doğurmuştur. Oyun kavramı, çok kişilik oyunların olabilirliğini ve gerçekliğini mutlak bir doğruda kabullenmişken, tüm tiyatro tarihi tek kişilik oyunları kabullenmekte bir yere kadar gelebilmiş ve anlamsızca tıkanmıştır. Kuramcılar, tiyatro tarihi boyunca tek kişilik oyun türüne farklı tanımlamalar yapmışlardır:[2]
- Genellikle konuşmayan, yan roller ile desteklenen, tek bir konuşan ve oynayan oyuncunun bulunduğu tiyatro oyunudur.
- Bir aktör ya da aktris için yazılmış kısa, solo oyunlardır.
- Sadece tek karakter içeren bir tiyatro gösterisidir.
- Bir tek aktörün rol aldığı ve bu aktörün birden fazla rolü üstlenebileceği, öznellik, lirizm ve iç yönelişlerin önem kazandığı bir oyundur.
- Tek oyuncu için yazılan sahne yapıtı.
- Kaç karakteri temsil ederse etsin, tek kişinin görev aldığı oyun (tiyatro eseri) demektir.
- Eğer oyun (tiyatro) niteliği taşıyorsa (konu, çatışma, karakter, dramatik akış vb.), tek kişinin oynaması için yapılmış olan kolajlar da "tek kişilik oyun" sayılırlar.
Bu tanımlar, tek kişilik tiyatroda meydana gelen tartışmaların önüne geçmeye yetmemiştir.
Tek kişilik tiyatro bağlamında hala ayrışmalara neden olan en büyük sorun, "Tiyatronun kolektivizmi ölüyor." düşüncesidir. Fakat bu oyunlarda da göz ardı edilmemesi gereken noktalar vardır:
Yazılan metin bir yazar tarafından yazılmakta, yönetmen tarafından sahnelenmekte, dramaturg tarafından çözümlenmekte ve oyuncu tarafından oynanmaktadır.
Çok kişilik tiyatrodan tek farkı olan tek kişiyle oynanıyor oluşu, bu türü hiçbir şekilde tiyatro sanatının kurallarına aykırı ya da "tiyatro dışı" yapmaz. Bu kargaşa, sahnede devinen her tek kişinin yaptıklarının oyun olup olmadığının sorgulanmamasından ve ne acıdır ki tiyatronun klasik yaklaşımından öteye geçmek için at gözlüklerini bir kenara bırakmayan kuramcılardan kaynaklanmaktadır. Açıkça, tek kişilik oyunlar üzerindeki bu tartışmaların nedeni, dram sanatı ve tiyatro sanatı açısından yeterince değerlendirme yapılmamasıdır.
Tek kişilik tiyatronun en büyük farkı olan tek oyuncu tarafından sergilenmesinin oyuncu açısından çeşitli zorlukları ve çıkmazları da vardır. Eğer ortaya etkileyici ve yararlı bir performans koyabilmek istiyorsa, daha yaratıcı olma zorunluluğu gütmelidir. Çünkü (tıpkı çok kişilik oyunlarda da olduğu gibi) ona yardımcı olacak dekor, ışık, ses, kostüm, makyaj gibi yardımcılar olsa da, sahne üzerinde ilgi hep oyuncunun üstünde olacaktır. Rolünü başka bir oyuncuyla destekleme yoluyla dinlenme lüksüne sahip değildir ve yardımcı olan tiyatro etmenlerinin hiçbirinin arkasına saklanamaz.
Seyircinin önemi de tam olarak bu noktada devreye girer. Bu nedenlerden ötürü tek kişilik tiyatro, seyirciyi daha çok içine çeker. Tek kişilik tiyatroda bu ilgiyi çekmede en vurucu olan, anlatımdır. Bu anlatım eğer nazım olarak yapılırsa seyirciyi doğuştan var olan duygular gizemli olaylarla dolu bir ortama taşır:[3]
Bu büyüsel konsantrasyon içinde seyircinin hayal kurma yeteneği uyandırılır.
Ayrıca tek kişilik oyunların yer yer anlatı ile, yani seyirciyle iletişim kurularak veya bir nesne, "-mış gibi" varsayılan kişiyle iletişim kurularak oynaması ya da bu iki yaklaşımın da kullanılması diğer bir tartışma konusudur.
Oyun, ya dramatik yani Aristotelesçi tiyatro üslubundan ya da epik yani Brechtçi tiyatro üslubundan doğar. Dramatik formda seyirciyle oyuncu ilişki kurmazken, epik yaklaşımda oyuncu seyirciyle iletişim kurar. Yani bu da dramatik olanda yanılsamayı doğurur. Fakat her iki yaklaşımın da yer aldığı formlar tiyatro gerekliliklerine göre uygulanır ve işlenirse mümkün kılınabilir. Oysa ister dramatik ister epik olsun, oyuncunun seyirci ile iletişimi en önemli faktördür. Çok kişilik oyunlarda bu ayrım sorun olmaz ve problem teşkil etmezken, tek kişilik oyunlar üslup karmaşalarıyla doludur.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Dikkat edilmesi gereken aşama ise nedenselliktir. Bu üslup karmaşasının doğmaması, iki türün de kullanımının sağlam nedenlerle açıklanabiliyor oluşuyla ilintilidir:[4]
Eğer dram yazan 'oyun' yazıyor ve tiyatro sanatçıları bu oyunu sahnede 'tiyatro' sanatının gereklerine göre sahneliyorlarsa, yukarıda sözü edilen karmaşayı yaratmamak durumundadırlar. Yaptıkları her eylemin dram ve tiyatro sanatı açısından açıklaması olması gerekmektedir.
Tek kişilik tiyatro, şiir ve drama doğuşunun arasındaki geçiş aşamasıdır. Önemi, içeriği, anlatımı ve sergilenişi bu kadar geniş, köklü olan tek kişilik tiyatronun günden güne daha çok anlaşılması ve hakkındaki tartışmaların tutarsız ve boş olduğu durumlardan kurtulması tek kişilik tiyatronun ne anlama geldiği konusunda bizlerin daha çok aydınlanmasını sağlayacaktır.
Geçmişten Bugüne Tiyatroda Tek Kişilik Oyun
Tek kişilik oyun türünün güçlü ve yaşlı bir geçmişi vardır. Fakat hala tiyatro sanatının içerisinde çeşitli çıkmazlara yol açar. Bu denli eski bir tarihe sahipken, çıkmazdan bahsedilmesi paradoks gibi görünmektedir. Çünkü temeli bu kadar eskiden atılan bir türün oturmuş bir geleneği olması da beklenir. Lakin bu türün geleneği bir türlü saptanamamış, nereye ait olduğu belirlenememiştir.
Tek oyunculu tiyatronun en önemli ataları olarak eski Yunanistan'daki Aojdos, Rapsod veya Koryphaios (korobaşı), Yunan ve Roma'da mimus, Hindistan'daki Bhana, Orta Asya'daki Şamanlar, Türk gezgin şair-ozanlar, Orta Çağda Avrupadaki Joculator, Bard veya Trouver gibi sanatçılar kabul edilmektedir.[5] Bu formun kaynağı incelenince hem Avrupa hem de Asya'da tek oyunculu tiyatronun şiir okumakla başladığını belirtmek mümkündür.
Tek kişilik oyunların tarihçesi o denli karmaşıktır ki bu olguyu her bir kuramcı farklı bir noktadan ele alıp değerlendirebilmektedir. Üstelik bu türün algılanış ve tarihsel olarak irdeleniş biçimi pek çok farklı açı barındırmaktadır - ve tiyatronun doğuşunda kabaca var olmaya başlayan, kuralları belirli olan bu türün tarihçesini anlayabilmek için, tiyatronun başlangıcına bakılması gerekir.
Ritüellerden doğduğu düşünülen tiyatronun, pek çok kuramcı tarafından da hikaye anlatıcılığından doğmuş olduğu düşünülmektedir. Yani "Tiyatro ritüellerden doğmuştur." düşüncesi ile "Tiyatro hikaye anlatıcılığından doğmuştur." düşüncesi kuramcılar arasında birbiriyle yarışmaktadır. Ancak tiyatro esas olarak köklü temellerini hikaye anlatıcılığından alır. Çünkü ritüellerin özü hikayelerdir. Onları şekillendiren, eylem haline getiren bir hikayenin yaşanması veya yaşatılmasıdır. Amerikan şair Muriel Rukeyser’ in de dediği gibi:[6]
Evren atomlardan değil, hikayelerden oluşur.
Bu sanat, insanlık tarihiyle yaşıt bir sanat dalı denilebilir. Hikaye anlatıcılığı tiyatronun içine dahil edilmeden önce de ilk insanlarda hükmünü sürdürmeye başlamıştır. İlk insanlar mağara duvarlarına resimler yaparak bir şeyler anlatmaya çalışmış veyahut birbirlerine rüyalarını anlatmışlardır.
Hikaye anlatıcılığının geçmişinin köklü oluşu, tiyatro bilgelerinin çoğunluğunun tiyatronun kökenini hikaye anlatıcılığında aramalarına vesile olmuştur. Hikaye anlatıcısı, yönetmenlik ve yazarlığı, oyunculukta birleştirmiş bir sanatçıdır. Yani Brook'un da deyimiyle:[7]
Tiyatro, çok başlı hikaye anlatıcısıdır.
Tarihsel olarak bakarsak sahne sanatlarında yazar, yönetmen ve oyuncunun henüz ayrışmamış çağlarının sanatıdır:[8]
Hikaye anlatıcılığının bütün artistik (sanatsal) ürünlerin en üstünde olduğunu asla unutmamalıyız.
Bu anlatıcılık, tiyatroda monologun oluşmasına zemin hazırlamıştır. Tiyatronun olgunlaşması ve içine her geçen gün yeni kavramları katmasıyla ortaya çıkan terimlerden olan monolog; Yunancadaki Monologos monos (tek) ve logos (söz) sözcüklerinin birleşiminden türetilmiştir. Monolog, yani tek başına konuşma:[8]
- Dinleyicilere bir kişinin anlattığı -genellikle- güldüren olay.
- Tiyatro oyununda oyuncunun kendi kendine konuşması anlamlarına gelir.
Aristoteles, Poetika adlı eserinde şöyle der:[9]
Karaktere dayanmayan tragedya olabildiği halde, öyküsü olmayan (eyleme dayanmayan) tragedya olmaz.
Tragedyaların ortak biçimsel özellikleri, oyun yapısının temelinde eylemin yer almasıdır. Oyunun öyküsü olaylarla gelişir, kişilerin özellikleri olaylara gösterdikleri tepkiden anlaşılır, oyunun teması olayların gelişimi ve sonuçlanması ile olgunlaşır; buna rağmen, eylemi yavaşlatan ve karakterin konuşmasına izin veren monologlara Antik Yunan'da da rastlarız.[10] Antik Yunan'da korodan sonra eklenen oyuncu, seyirciyle iletişim kurmadan hikayeyi anlatmaya başlar. Monolog tiyatroya ikinci bir oyuncu 5. yüzyılda Aiskhylos tarafından getirilmiştir ve bu genelen, 21. yüzyıl tiyatrosunda da var olmaya devam eden bir kavram haline gelmiştir.[10]
Bu noktada, sıklıkla birbirine karıştırılan tirat ile monologun birbirinden farklı kavramlar olduğunu vurgulamak gerekir:[9]
Dram sanatı aksiyon olduğundan, oyundaki sözel öğenin de aksiyon kadar öncelikli işlevi yüklenmesi gerekir. Konuşulan sözcükler, sözcük anlamların da ya da yapısal içeriklerinden çok karaktere ne yaptıkları, kime yöneltildikleri ya da monologlarda, o sözleri söyleyen karaktere ne yükledikleriyle (Hamlet'in, 'Ben ne serseri ne kaba bir köleyim' monologunu düşünün; o, bununla düşüncelerini düzene koyar ve yeni bir plan kurmaya başlar) önemlidir. Tiradlar ve monologlar iki çeşittir: Birinde, karakter kendiyle hesaplaşır ve seyirci onun en gizli düşüncelerini öğrenir; ikincisinde, doğrudan seyirciye yönelir. İlkinde, karakter kendine oynamaktadır ('fikrini değiştirmektedir'), ikincisinde ise seyirciye 'oynamaktadır.'
Kuramcıların sıklıkla tartıştığı tek kişilik oyun, çok kişilik oyunlar gibi algılanmış ve kendi yapısından gelen yapısal sorunlar üzerinde durulmamıştır. Bu yapısal sorunların ilki, sahnede olması gereken iletişimi, yani diyaloğu, tek kişiyle sağlamaktır. Bu, dram sanatı bakımından sorun olmamalıdır. Çünkü bu açıdan bakıldığında dram yazarı çatışmayı, seçtiği konu bağlamında çok kişiyle kuramayacağı için tek kişiye yönelmek durumundadır. Yani tek kişilik bir oyun oluşturmak, bir lüks ya da bir deneme değil, dram sanatının kendi iç işleyişinden doğan zorunlu bir seçimdir. Bu bağlamda oluşturulacak çatışma, oluşturulacak aksiyon sahnede de tiyatro sanatının gereklilikleri bağlamında ele alınmalıdır.[11]
Yazınsal ve Tiyatral Yapıtlardan Oluşturulan Kolajlar
Tek kişilik oyunlardaki çatışma, "konu", "biçim" ve konuya biçim vermeye yarayan işlem olarak "teknik" görülebilir. Tek kişilik oyunların bazılarının tekniğinde sorun olarak aksiyon gelişimini, çatışma olgusunun ele alınışını, kişileştirmeyi ve konuşma örgüsündeki tutarsızlıkları vs. göstermek mümkündür. Bu bağlamda tek kişilik oyun olgusunun farklı bir yönelişine, "Yazınsal ve Tiyatral Yapıtlardan Oluşturulan Kolajlara" da değinmek gerekir. Bunları tek kişilik oyun kapsamına almak için, gerçekleştiricisinin yola çıkış niyetine ve elde ettiği sonuca bakmak gerekmektedir. Çünkü bu "kolajlar" tek kişilik olabildiği gibi, çok kişilik de olabilmektedir.
Yukarıda sözünü ettiğimiz ölçütler burada da geçerlidir. Bu kolajlar oluşturulurken, denenmiş ya da denenmemiş biçimleriyle "tiyatro" ortaya çıkıyor mu? Bu kolajlar "dramatik" mi yoksa çeşitli şiirlerin, öykülerin, oyunlardan parçaların ya da bunların karışımının rastgele sıralanması mı? Sergilenen çalışmalara baktığımızda her iki durumun da olduğunu (olabildiğini) görüyoruz.
Yazınsal yapıtların özellikle öykü ve şiirlerin daha geniş kitlelere ulaşması açısından işlevsel bir yöntem olan "kolajlar", günümüzde sıkça kullanılmaktadır. Kolaj yazma yöntemi olarak öne çıkmakta, bu yönüyle sözcüğün günümüzdeki karşılığıyla söylersek, "metinlerarasılık" (ya da onun kullanımlarından birisi olan alıntı) kuramlarındaki tanımlamalarla buluşmaktadır. Kavramın artsüremsel (tarihsel süreç içerisinde kolay) olduğu kadar eşsüremsel bir görüngüde (bir resmetme ve/ya yazma yöntemi olarak kolaj) görünümlerinin kısaca belirlenmesi Aragon'un yapıtının özgünlüğünü kavramayı alabildiğine kolaylaştıracaktır.
20. yüzyılın en önemli yeniliklerinden biri olarak kabul edilen, daha önce var olan yapıtlardan, nesnelerden, iletilerden belli sayıda unsuru alıp yeni bir yapıt içerisine sokmaya dayanan kolajın (yapıştırma), çoğunlukla, 1910'lu yılların başında plastik sanatlar (resim) alanında doğduğu söylenir. Yöntem olarak "açık biçim"in yeğlendiği bu gösteriler, seyirciye konuşan oyunlardır. Yani bir anlamda anlatı oyunlarıdır. Anlatı oyunlarında çatışma, aksiyon anlatımın içindedir. Oyuncu, çatışmayı, aksiyonu anlatır. Bunlara, anlatısal çatışma ya da "anlatısal aksiyon" da denilebilir.
Sonuç
20. yüzyılın sonlarına doğru yaygınlaşan tek kişilik tiyatro, başlarda direkt olarak tek kişi için yazılmış oyunlarla varlığını sürdürmekteydi. Fakat günümüz tiyatrosunda yeni deneysel tiyatro çalışmaları tek kişilik oyunları da etkilemiştir. Bir veya birkaç yazarın oyun, roman, şiir vb. sanat metinlerinin mantıksal bir düzlemde belli bir başlık altında bir araya getirilmesiyle oluşan kolajlar tek kişiye indirilerek kolajın deneysel oluşunun yanı sıra oyunu da deneysel hale getirerek bugünün tiyatrosuna yaklaştırır.
Ne yazık ki tek kişilik oyunların tarihinin 20. yüzyıl dönemini içeren kaynaklar bulmak zor olduğundan, bu tür denemelere örnekler bulmak da zordur. "Tek kişilik oyun nedir?" sorusuna cevap niteliğinde bir kaynak kitap veya toparlayıcı bir eser de yoktur. Fakat kavramların tanımlarından faydalanarak yeni bir metin oluşturmak mümkündür.
Geçmişten bugüne var olan tek kişilik oyun kavramı bugünün tiyatrosu için geçerli ve günceldir. Bu nedenle bütün bir tiyatro tarihini oluşturan çok sayıdaki metnin her biri, içinden bir karakter seçilerek tek kişilik oyun haline getirilip yeniden yorumlanabilir.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 5
- 4
- 3
- 1
- 1
- 1
- 1
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- ^ J. Huizinga. (2013). Homo Ludens. Yayınevi: Ayrıntı yayınları. sf: 25.
- E. Göktaş. (1999). Türk Tiyatrosunda Tek Kişilik Oyunlar, Stand-Up'lar Ve Kolajlar. Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sanat Dergisi, sf: 41. | Arşiv Bağlantısı
- ^ A. A. Lytko. (Dergi, 2017). Meddah-Avrupa Ve Doğu Tiyatro Geleneğinin Bağlamında Tek Oyunculu Meddah Türk Tiyatrosu. Not: s.28.
- ^ H. Unudulmaz. (Dergi, 2015). Ot Dergisi, Ekim Sayısı. Not: s.15.
- ^ P. Brook. (1987). Kayma Noktası. Yayınevi: Harper & Row. sf: 162.
- ^ L. Degh. (1989). Folktales And Society-Story-Telling In A Hunarian Peasant Community. Yayınevi: Indiana University Press. sf: 165.
- ^ H. Taner, et al. (1966). Tiyatro Terimleri Sözlüğü. Yayınevi: Türk Dil Kurumu Yay.. sf: 68.
- ^ a b Aristoteles. (1999). Poetika: Şiir Sanatı Üzerine. Yayınevi: Remzi Kitabevi. sf: 24.
- ^ a b S. Şener. (1997). Yaşamın Kırılma Noktasında Dram Sanatı. Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları. sf: 32.
- ^ a b M. Esslin. (1996). Dram Sanatının Alanı. Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları. sf: 68-69.
- ^ K. Aktulum. (Dergi, 2016). Kolaj Nedir? Louis Aragon Örneği. Not: Yeni Türk Edebiyatı Araştırmaları, Sayı 7.
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/12/2024 18:45:05 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/12251
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.