Su Biyomları: Suda Yaşayan Hayvanların Yaşadığı Farklı Ekosistemler Nelerdir?
Karasal biyomlar gibi sucul biyomlar da abiyotik faktörlerden etkilenmektedir; ancak sucul biyomlar, havadan farklı fiziksel ve kimyasal özelliklere sahip bir madde, yani su etrafında şekillendiği için etkilendiği abiyotik faktörler (ışık, sıcaklık, akış rejimi ve çözünmüş katı maddeler), karasal biyomlarların etkilendiği abiyotik faktörlerden farklıdır.
Bunun yanında bir gölet veya başkaca bir su kütlesi tamamen berrak olsa bile su, kendi doğal niteliğinden ötürü yine de güneş ışınlarını emer. Yani, su kütlelerinde yeterince derinlere inildiğinde güneş ışığı, etkisini kaybetmektedir. Buna karşın karasal biyomlarda rol oynayan sis, toz ve böcek sürüleri gibi abiyotik ve biyotik faktörler, güneş ışığını ancak bir noktaya kadar engelleyebilmektedir ve bu biyomların kalıcı özellikleri değildir.
Sucul biyomlar için güneş son derece önemlidir; zira güneş, hem tatlı su, hem de deniz ekosistemlerinde fotosentezi mümkün kılarak üretkenliği birincil elden kontrol etmenin yanında radyasyon etkisiyle su kütlelerini ısıtarak farklı sıcaklıklarda katmanların doğmasına sebep olur. Bu sıcaklık farkları da organizmaların büyüme oranlarını ve solunumları için gerekli çözünmüş oksijen miktarını doğrudan etkilemektedir.
Sucul biyomlarda önemli bir başka faktör de suyun hareketidir. Örneğin suyun devamlı bir hareket halinde olduğu nehirlerde yaşayan organizmalar, bu harekete adapte olmalıdır. Bunun yanında okyanuslar gibi daha büyük su kütlelerinde gözlemlenen düzenli akıntılar ve gelgitler, besin, gıda kaynakları ve su mevcudiyeti üzerinde etkilere sahiptir.
Son olarak, tüm doğal su kütleleri, çözünmüş katı maddeler veya tuz içerir. Tatlı su kütleleri, buharlaşma ve yağış yoluyla hızla geri dönüştürülmektedir; dolayısıyla bu tür çözünmüş maddeleri, tatlı su kütlelerinde düşük miktarlarda bulunur. Buna karşın okyanuslar nispeten sabit yüksek tuz içeriğine sahiptir. Deniz ve tatlı su ekosistemlerinin kesişme noktasında bulunan sucul habitatlar, tatlı su ve deniz seviyeleri arasında değişen karmaşık ve değişken tuz ortamlarına sahiptir. Bu ortamlar, acı su ortamları olarak bilinir. Kapalı drenaj havzalarında bulunan göllerde tuz, yoğunlaşmış bir halde bulunur ve bu ortamlarda ancak yüksek düzeyde tuza adapte olmuş organizmalar yaşayabilir.
Deniz Biyomları
Okyanus, kimyasal bileşimi görece homojen olan bir tuzlu su kütlesidir ve mineral formunda tuzların ve çürümüş biyolojik maddelerin zayıf bir çözeltisidir. Okyanus biyomları içinde yaşayan mercan resifleri ikinci bir deniz biyomu türüdür. Tuzlu su ve tatlı suyun karıştığı kıyı alanları olan haliçler, üçüncü deniz biyomlarını meydana getirmektedir.
Okyanuslar çeşitli bölgelere ayrılarak incelenir. Bu bölgelerden ilki, okyanusun tüm açık sularını içeren pelajik bölgedir. İkinci bölge ise ise kıyı şeridinden okyanus tabanının en derin kısımlarına kadar uzanan bentik bölgedir. Kıyıdan fotosentezin gerçekleştiği sınıra kadar olan, yaklaşık 200 metre derinliğe sahip bölge ise fotik bölgedir. 200 metrenin altında, ışığın nüfus edemediği bölge ise afotik bölge olarak adlandırılır. Okyanusun çoğunluğu afotiktir ve fotosentez için yeterli ışıktan yoksundur. Okyanusun en derin kısmı olan, batı Pasifik Okyanusu - Mariana Çukuru'nda bulunan Challenger Deep, yaklaşık 11 kilometre derinliğinde bir afotik bölgedir. Bu derinlik, okyanusun ortalama derinliği olan 4.267 metre ile karşılaştırıldığında insanı bir hayli şaşırtmaktadır!
Okyanus
Bir okyanusun fiziksel bağlamda farklı bölgelere sahip olması, içinde yaşayan organizmaların çeşitliliği üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Okyanus, ışığın suyun içine ne kadar ulaştığına bağlı olarak farklı bölgelere ayrılır. Her bölge, o bölgeye özgü biyotik ve abiyotik koşullara adapte olmuş farklı bir tür grubunu içerir.
Gelgit bölgesi, karaya en yakın olan, kumlu plajlar olarak gördüğümüz okyanus bölgeleridir. Bu bölge, her gelgit döngüsünde suyla dolar ve kurur. Gelgit bölgeleri kumlu bir plaj da olabilir; ancak kayalık, çamurlu veya mangrov ormanlarının kökleriyle bezenmiş gelgit bölgeleri de bulunmaktadır.
Gelgit bölgeleri, gelgit seviyelerine bağlı olarak şekillenir. Bu bölgelerde yaşayan organizmalar, gelgitin düşük seviyede seyrettiği zamanlar havaya maruz kalmakta; yüksek olduğu zamanlarda da su altında kalmaktadır ve bu nedenle uzun süreler boyunca kuru kalmaya adapte olmuşlardır. Bu organizmaları etkileyen bir başka faktör de gelgit bölgelerinin kıyılarının dalgalarla sürekli bir hareket halinde olmasıdır. Bu organizmalar, dalgaların sürekli vurma etkisiyle meydana gelen hasarlara da adaptedir. Örneğin kıyı yengeci olarak bildiğimiz Carcinus maenas türünde yengeçlerin dış iskeletleri serttir ve bu iskelet, yengeçleri kuruma ve dalga hasarından korur. Dalgaların yarattığı bir başka etki de alg ve bitki popülasyonlarında görülmektedir; çok az sayıda alg ve bitki, sürekli hareket eden kum veya çamurda yaşayabilir.
Neritik bölge, gelgit bölgesinin kıyısından kıta sahanlığının kenarında yaklaşık 200 m derinliğe kadar uzanan bölgedir. Bu bölgede bulunan su, alüvyon ve yüksek miktarda oksijen içerir; basıncı düşük, sıcaklığı sabittir, ve hatta suyun berrak olduğu durumlarda fotosentez bile gerçekleşebilir. Bu faktörlerin tümü, neritik bölgelerin okyanusun en yüksek üretkenliğe ve biyolojik çeşitliliğe sahip olan bölgesi olmasında rol oynamaktadır.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Fotosentetik bakteriler ve daha büyük alg türleri de dahil olmak üzere fitoplanktonlar, bu birincil üretkenliğin aslan payını meydana getirir. Zooplanktonlar, protistler, küçük balıklar ve karidesler, bu üreticilerle beslenir ve küresel balıkçılığının büyük bir kısmı için birincil besin kaynağını oluşturur. Küresel balıkçılık faaliyetlerinin büyük bir çoğunluğu, neritik bölgelerde sürdürülmektedir.
Neritik bölgenin ilerisinde ise okyanus kuşağı olarak da bilinen açık okyanus bölgesi yer alır. Okyanus bölgesi içinde termal tabakalaşma gerçekleşir; bol miktarda fitoplankton ve zooplankton, balık ve balina popülasyonlarına besin sağlamaktadır. Bununla beraber bu bölge, besin maddeleri bakımından nispeten kıttır ve dolayısıyla daha az üretkendir. Fotosentetik organizmalar ve bu organizmalardan beslenen organizmalar öldüğünde vücutları okyanusun dibine düşmekte ve ebediyete uğurlanmaktadır; zira açık okyanusta organik besinleri yüzeye geri getirecek bir süreç yoktur.
Pelajik bölgenin altında, kıta sahanlığının ilerisinde, bir derin su bölgesi, yani bentik bölge bulunur. Bentik bölgenin tabanı kum, alüvyon ve ölü organizmalardan oluşur. Okyanusun üst katmanlarından düşen ölü organizmalar, bu bölgeyi besin açısından zengin kılmaktadır. Bu yüksek besin seviyesi sayesinde bentik bölge; mantar, sünger, deniz anemonları, deniz solucanları, deniz yıldızları, balıklar ve bakterilerden oluşan bir çeşitliliğe ev sahipliği yapar.
Okyanusun en derin kısmı ise 4 bin veya daha fazla derinliği ile abisal bölgedir. Abisal bölge, oldukça soğuktur, besin içeriği düşüktür, su basıncı ve oksijen miktarı ise oldukça yüksektir. Bu bölgeye güneş ışığı erişememektedir; dolayısıyla fotosentetik organizmalar bulunmaz. Bununla beraber bölgede çeşitli omurgasızlar, balıklar ve derinlerdeki hidrotermal bacalardan yayılan hidrojen sülfür ve diğer minerallerle beslenen kemosentetik bakteriler yaşamaktadır. Bu kemosentetik bakteriler, hidrojen sülfürü bir enerji kaynağı olarak kullanır ve bacaların etrafında kümelenmiş besin zincirinin temelini oluşturur.
Mercan Resifleri
Mercan resifleri, okyanusun fotik bölgesindeki ılık sığ sularda yaşayan deniz omurgasızlarının meydana getirdiği okyanus sırtlarıdır ve ekvatorun 30° kuzeyinde ve güneyinde bulunurlar. Büyük Set Resifi, Avustralya'nın kuzeydoğu kıyısının birkaç kilometre açığında bulunan ve iyi bilinen bir resif sistemidir. Diğer mercan resifleri, doğrudan karaya bitişik olan kıyılarda veya sulara gömülmüş adaların çevresinde oluşan dairesel resiflerde, yani atollerde bulunur.
Cnidaria filumunun üyeleri, kalsiyum karbonat iskelet oluşturan organizmalardır; bu kalsiyum açısından zengin iskeletler de yavaşça birikerek su altı resiflerini meydana getirir. Daha sığ sularda (~60 metre) bulunan mercanlar, fotosentetik tek hücreli protistlerle mutualistik bir ilişki içerisindedir ve bu ilişki mercanlara ihtiyaç duydukları besin ve enerjinin büyük bir kısmını sağlar; zira mercanların yaşadığı sularda mercanların beslenebileceği nitelikte çok az planktonik organizma bulunmaktadır. Bu ilişki olmadan mercanların büyümesi mümkün olmaz. Daha derin ve soğuk sularda yaşayan bazı mercanların protistlerle mutualistik bir ilişkisi bulunmaz; bu mercanlar, ihtiyaç duydukları enerjiyi yalnızca dokunaçlarındaki iğneli hücreleri kullanarak avladıkları planktonlarla beslenerek elde eder.
Mercan resifleri, en büyük çeşitliliğe sahip biyomlardan biridir ve bu resiflerde 4 binden fazla balık türünün yaşadığı tahmin edilmektedir. Bu balıklar mercan, kriptofauna (mercan resiflerinin kalsiyum karbonat yapıları içinde bulunan omurgasızlar) veya mercan resiflerinin içerdiği deniz yosunu ve alglerle beslenmektedir. Bu türler arasında predatörler, otçullar ve planktivorlar bulunur.
Evrim İş Başında! Mercan Resiflerinin Küresel Ölçekte Azalması
Mercan resifleri, bu resiflerin oluşumunda rol oynayan organizmaların ölmesiyle ve bu yolla yavaş yavaş, binlerce yıl boyunca gerçekleşen kalsiyum karbonat birikmesiyle oluşur. Sıcak tropik sulara adapte mercanlar ve protist simbiyoz partnerleri, okyanus suyu sıcaklığının üst sınırında yaşamalarını sağlayacak yönde bir evrim geçirmiştir.
Bununla beraber iklim değişikliği ve beşeri faaliyetler, küresel mercan varlığının uzun vadede yaşamlarını tehdit etmektedir. Zira mercan resiflerinin ölmesinin ana nedeni, yüzey suyunun normalden daha fazla ısınmasıdır. İklim değişikliğinin okyanus sıcaklıklarını artırması, mercan organizmalarının endosimbiyotik ilişkide olduğu, besin üreten protistleri ile olan ilişkilerini etkilemekte; "mercan beyazlaması" adı verilen bir olguya yol açmaktadır. Mercan endosimbiontları, yükselen ısı sebebiyle mercanlardan ayrıldığında mercanlar, renklerini kaybederek beyaza dönmektedir.
Atmosferik karbondioksit seviyelerinin yükselmesi de mercanların karşı karşıya olduğu bir başka problemdir. Çünkü karbondioksit, okyanus sularında çözüldükçe bu suların pH'ını düşürür ve okyanus suyu asiditesini artırır. Bu değerin artması da mercanların kalsiyum karbonat ile gerçekleşen kalsifikasyon sürecini doğrudan kesintiye uğratır.
Bir mercan resifinin ölmesi, bu resifte yaşayan hayvanları besin ve barınak imkânlarından eder. Bu da tür çeşitliliğinin düşmesine sebep olur. Bu resifler, aynı zamanda ekonomik açıdan değerli turistik bölgelerdir ve ölümleri, kıyı ekonomileri için ciddi bir tehdittir.
İnsan nüfusundaki artış, mercanlara başkaca şekillerde de zarar vermektedir. Örneğin, kıyılarda yaşayan insan nüfusu arttıkça, sediman ve tarımsal kimyasalların yüzey akışı artmış; bir zamanlar berrak olan tropik suların bir kısmı bulanıklaşmıştır. Bununla beraber öncül balık türlerinin aşırı avlanması, mercanlar ile beslenen avcı türlerin üzerindeki kontrolü azaltmıştır.
Önümüzdeki on yıllarda gerçekleşeceği düşünülen 1°C-2°C'lik bir küresel sıcaklık artışı (ki bu bile muhafazakar bir tahmindir), büyük görünmese de bu biyom için çok önemli sonuçlar doğurabilir. Bu tür değişimler haddinden hızlı gerçekleştiğinde türler, değişimlere adapte olacak fırsatı bulamadan yok olabilir. Birçok bilim insanı da bu çerçevede küresel ısınmanın sebep olduğu, evrimsel zaman çizgileri açısından son derece hızlı ve adaptasyona şans vermeyen sıcaklık artışlarının küresel çapta mercan resifi dengelerini alt üst ettiğini ve bu resiflerin birçoğunun iyileşemeyeceğini düşünmektedir.
Haliçler: Okyanusun Tatlı Suyla Buluştuğu Yerler
Haliçler, tatlı su kaynağı olan bir nehrin okyanusla buluştuğu yerde meydana gelen biyomlardır. Bu biyomlarda hem tatlı su, hem de tuzlu su aynı çevrede bulunur ve karışmaları seyreltilmiş (acı) tuzlu su ile sonuçlanır. Bu tuzluluk oranı, tatlı su kaynaklarının akış hızına bağlıdır ve haliçten haliçe değişebilir. Aynı sıklıkla gerçekleşen medcezirler de tuzlu su akışını tersine çevirmektedir.
Haliçler, kabukluların, yumuşakçaların ve balıkların yavrularının çoğunun yaşamlarına başladığı korunaklı alanlardır. Bu bölgenin tuzluluğu, bölgede yaşayan organizmaları ve adaptasyonlarını yakından etkileyen önemli bir faktördür.
Tatlı su ve tuzlu suyun düzenli olarak karışması, haliçlerde yaşayan bitki ve hayvanlar için fizyolojik bir zorluk anlamına gelir. Bu haliçlerde yaşayan bitkilerin çoğu tuzlu suları tolere edebilen halofit bitkilerdir. Bazı halofit bitkilerin köklerinde bulunan filtreler, bitkinin emdiği sudaki tuzu çevreye geri verir.
Midye ve istiridye (Mollusca filumu) gibi hayvanlar ise hızla değişen bu ortamda hayatta kalabilmek için yüksek enerji bedelli kimi davranışsal adaptasyonlara sahne olmuştur. Örneğin bu hayvanlar, çevrelerindeki tuzluluk miktarı azaldığında beslenmeyi durdurur, kabuklarını kapatır ve solungaçlarından faydalandıkları aerobik solunumdan oksijen gerektirmeyen anaerobik solunuma geçerler. Yüksek gelgitlerle haliçteki oksijen ve halicin tuzluluk oranı arttığında ise kabuklarını açarak aerobik solunuma ve beslenmeye geri dönerler.
Tatlı Su Biyomları
Tatlı su biyomları, göllerve sulak alanları gibi durgun su kütlelerinin yanı sıra nehirler ve akarsular gibi akan su kütlelerini de içerir ve içme suyu, tarımsal sulama, sanitasyon, rekreasyon ve endüstriyel kullanımlar bağlamında önem arz eden kaynaklardır. Bu kütlelerin ve biyomların üstlendiği roller ve beşeri faydalar, ekosistem hizmetleri olarak adlandırılmaktadır. Göller ve durgun su kütleleri, karasal ortamlarda bulunur ve doğal olarak karasal biyomları etkileyen abiyotik ve biyotik faktörlere de bağımlıdır.
Göller
Göl boyutları, birkaç metrekareden binlerce kilometrekareye kadar değişebilir ve sıcaklık, göl ve göletlerde bulunan canlıları etkileyen önemli bir abiyotik faktördür. Ilıman bölgelerde, yaz aylarında, suyun üst tabakası Güneş ışınları ile ısındığında ve daha derin, daha soğuk suyla karışmadığında termal tabakalaşma adı verilen fenomen gözlemlenir. Bu süreç, üstteki sıcak su ile alttaki soğuk su arasında keskin bir çizgi oluşturur. İki katman, sıcaklık düşüşleri ve rüzgarlar, aralarındaki çizgiyi bozana ve göldeki su karışana kadar birbirinden ayrı kalır. Tabakalaşma döneminde biyom üretiminin büyük bir çoğunluğu, bolca güneş ışığı alan ve sıcak olan üst katmanda meydana gelir. Bu katmanda bulunan ve ölen organizmaların bedenleri ise ayrıştırıcı bakerilerin ve göl alabalığı gibi soğuğa adapte olmuş türlerin bulunduğu alt katmana yağar.
Okyanuslara benzer şekilde, göl ve göletlerde de fotosentezin gerçekleşebileceği bir fotik tabaka bulunur. Fitoplanktonlar (algler ve siyanobakteriler) bu katmanda yaşar ve göl besin ağlarının temelini oluşturur. Rotiferler ve küçük kabuklular gibi zooplanktonlar bu fitoplanktonları tüketir; göllerin dibinde bulunan afotik bölgedeki bakteriler de dibe çöken ölü organizmaları parçalar.
Azot ve özellikle fosfor mevcudiyeti, göllerde bulunan fitoplanktonların büyümelerini belirleyen faktördür. Bu habitatlara, örneğin kanalizasyon veya gübre akışı kaynaklı, büyük miktarda azot ve fosfor girdisi olduğunda alg büyüme hızında kayda değer bir artış yaşanır ve alg patlaması adı verilen bir fenomen gözlemlenir. Alg patlamaları, sudaki ışık penetrasyonunu düşürecek kadar büyük ölçekte gerçekleşebilir! Böylesi büyük bir patlamanın yaşandığı su kütlesi, afotik hale gelir ve fotosentetik bitkiler hayatta kalamaz. Algler ölüp ayrıştığında ise sudaki ciddi miktarda azalır. Buna bağlı olarak da oksijene ihtiyaç duyan balıklar ve diğer organizmaların ölme ihtimali artar.
Akarsu ve Nehirler
Nehirler, nehirleri besleyen daha dar akarsular, suyu memba bölgesinden veya kaynak suyundan bir göl veya okyanus ağzına taşıyan, sürekli hareket halindeki su kütleleridir. En büyük nehirlere örnek olarak Afrika'da bulunan Nil Nehri, Güney Amerika'daki Amazon Nehri ve Kuzey Amerika'daki Mississippi Nehri verilebilir.
Nehir ve akarsuların abiyotik özellikleri, nehir veya akarsu uzunluğu boyunca değişiklik göstermektedir. Akarsular, kaynak suyu olarak adlandırılan bir çıkış noktasından başlar. Kaynak suları genellikle soğuk, besin değeri düşük ve berraktır. Kanal (nehir veya akarsuyun genişliği) kaynak suyunun çıkış noktasında en dar konumdadır. Memba akarsuları, akarsuların ağzından daha yüksek ve dik eğimli kotlarda bulunur. Bu da bu akarsuların kaynak bölgesinin, akarsuyun daha düşük kotta seyreden kısımlarından daha yüksek bir akış hızına sahip olmasını sağlar.
Memba akarsularında suyun daha hızlı akması ve kaynağına görece yakın olması, bu akarsularda silt seviyesinin düşük olmasını ve suyun berrak olmasını sağlar. Bölgede gerçekleşen fotosentezden çoğunlukla kayalar üzerinde büyüyen algler sorumludur; zira hızlı akıntı, fitoplanktonların büyümesini engellemektedir.
Fotosentez ve sıcaklık başta olmak üzere bu kaynak akarsularını etkileyen bir başka faktör de gölgelemedir. Zira kaynak bölgesinde bulunan ağaçlar, yapraklarıyla güneş ışığını gölgeleyerek fotosentezin ve sıcaklıkların düşmesine sebep olur. Bunun yanında suyu çevreleyen ağaçlar ve diğer bitkilerin döktüğü yapraklar, akarsu biyomuna ek bir enerji girdisi sağlar. Bu yapraklar çözünmesiyle suya karışan organik materyal ve besinler, ekosistem içinde bulunan bazı omurgasız türlerini besler; bu türler de bazı predatör omurgasızlar ve balıklar tarafından yenerek bir besin zinciri oluşturur.
Bitkiler ve hayvanlar da bu hızlı hareket eden suya adapte olmuşlardır. Örneğin, sülüklerin (Annelida filumu) uzun gövdeleri vardır ve her iki tarafında emici uçlar bulunur. Sülükler, bu emici uçlar ile akarsuların zemin tabakasına tutunarak sabit kalabilir. Ilıman bölgelerde ise bazı tatlı su alabalığı türleri (Chordata filumu), bu hızlı hareket eden, soğuk nehir ve akarsularda önemli bir avcı olarak karşımıza çıkmaktadır.
Nehir veya dere kaynağından uzaklaştıkça su kanalının genişliği giderek artar, akıntı yavaşlar ve sıcaklık tipik olarak artar. Genişlik artışı, nehre veya dere kaynağına bağlanan başkaca kolların akan su hacmini artırmasıyla meydana gelir. Su kaynağından veya membadan uzaklaştıkça eğim tipik olarak azalır; bu da akışın yavaşlamasına neden olur. Artan hacimle birlikte silt de artabilir ve akış hızı yavaşladıkça silt, nehir tabanına çökebilir. Bu da sediman birikimine neden olur.
Su kaynağından uzaklaştıkça gözlemlenen bir başka fenomen de fitoplankton artışıdır. Akış hızı düşük sularda asılı kalabilen fitoplanktonlar, suyun kaynak noktası kadar berrak olmamasına sebep olur. Bununla beraber su, kaynak bölgesinden uzaklaştıkça ısınmaktadır; zira güneş ışığına daha fazla maruz kalır ve akışı gölgeleyebilecek bitki ve ağaç sayısı, kanal genişliğinin artmasıyla düşer.
Bu bölgelerde solucanlar (Annelida filumu) ve böcekler (Arthropoda filumu) çamurun içine yuva yapmış olarak bulunabilir. Bu türler, su kuşları, kurbağalar ve balıklardan oluşan avcı omurgalılar (Chordata filumu) tarafından avlanmaktadır. Bununla beraber bölge suları, ağır silt içeriği nedeniyle bulanıktır ve bölgede avlanan avcılar, berrak memba sularında görme duyularından faydalanarak besinlerini avlayan alabalıkların aksine, tat veya kimya temelli yollarla avlanmaktadır.
Bir nehir okyanusa ya da büyük bir göle ulaştığında, su tipik olarak ciddi ölçüde yavaşlar. Bu yavaşlama, nehrin taşıdığı alüvyon veya silt yükünün çökelmesine sebep olur. Akıntı ve dalga hareketinin az olduğu okyanuslara boşalan, yüksek silt içeriğine sahip nehirler, silt okyanus tabanında biriktikçe kum ve çamurdan oluşan düşük rakımlı alanlar, yani deltalar oluşur. Buna karşın, okyanus akıntıları veya dalgaların yüksek olduğu alanlara boşalan nehirler, tatlı su ve tuzlu suyun karıştığı haliç alanları oluşturur.
Sulak Alan Biyomları
Sulak alanlar, toprağın devamlı veya periyodik olarak suya maruz kaldığı ortamlardır. Bu bölgeler, tipik olarak göl ve akarsulardan farklıdır; zira yüzeylerinde daimi bir bitki örtüsü bulunur. Bu biktki örtüsü, kökleri toprağa uzanan, ancak gövdeleri, yaprakları ve çiçekleri su seviyesinin üzerinde bulunan bitkilerden oluşmaktadır. Sulak alan biyomları bataklıklar, turba bataklıkları, gelgit daireleri ve tuz bataklıkları olmak üzere birçok alt alana ayrılmaktadır.
Bataklıklar, yavaş ve sabit su akışı ile karakterize alanlardır ve su akışının ya çok az olduğu, ya da hiç olmadığı, zemini kil ve toprak/kaya gözeneklerinde sızıntının zayıf düzeyde olduğu bölgelerde oluşur. Bataklıklarda bulunan sular büyük ölçüde durgundur ve oksijen içermezler; zira organik maddelerin ayrışması sırasında kullanılan oksijen, geri dönüştürülmemektedir. Bu da organik asitlerin ve diğer asitlerin birikmesine ve suyun pH değerinin düşmesine neden olur. pH değerinin düşük olduğu durumlarda da bitkiler, azottan faydalanamazlar. Buna bağlı olarak güneş gülü, suibriği ve sinekkapan gibi bazı bataklık bitkileri, büyümeleri için gereken azotu biyomda bulunan böcekleri yakalama yoluyla elde ederler. Oksijen ve azot azlığı, bataklıkların net birincil üretkenliğini kayda değer ölçüde düşürmektedir.
Özet
- Sucul biyomlar, tuzlu su ve tatlı su biyomları olarak ikiye ayrılmaktadır.
- Sucul biyomların yapısında rol oynayan abiyotik faktörler, karasal biyomlarda görülenlerden farklı olabilir.
- Güneş ışığı, su kütlelerinde yer alan fotosentetik organizmalar için hayati önem taşımaktadır ve özellikle derinlerde yaşayan organizmaların devamlılığı bağlamında önemlidir.
- Su biyomlarını etkileyen diğer önemli faktörler arasında sıcaklık, su hareketi ve tuz içeriği yer alır.
- Okyanuslar, su derinliği, kıyı şeridinden uzaklık ve ışık geçirgenliğine bağlı olarak farklı bölgelerden oluşmaktadır.
- Her bir bölgenin yaşam koşulları farklıdır ve her bir bölgede bu koşullara adapte olmuş türler bulunur.
- Mercan resifleri, çok çeşitli türe ev sahipliği yapan, benzersiz deniz ekosistemleridir.
- Haliçler nehirlerin okyanusla buluştuğu yerlerde bulunur; sığ suları genç kabuklular, yumuşakçalar, balıklar ve diğer birçok tür için besin ve barınak sağlar.
- Tatlı su biyomları göller, göletler, nehirler, akarsular ve sulak alanları içerir. Bataklıklar, durgun su, düşük pH ve azot eksikliği ile karakterizedir.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 1
- 1
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 22/12/2024 04:17:12 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/13728
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.